ANKARA KALESİ
ENDONEZYA’DAN TÜRKİYE’YE BARIŞ ÖNERİSİ
Endonezya dünyanın en büyük devletlerinden
birisi olarak Güney Doğu Asya ile Büyük Okyanus arasında yer alan iki milyon
kilometre karelik geniş bir ülkedir. Nüfusu 300 milyonu bulan bu adalar
devletinde, milyonlarca insan yüzlerce adaya bölünen bir adalar denizinde yaşamaktadır.
Adaların üzerinde beş yüz den fazla yanardağların bulunduğu Endonezya’nın
ülkesi sürekli olarak özellikle bu yanardağların hareket halinde sarstığı bir
su ülkesidir. Hint okyanusundan Büyük Okyanus’a kadar uzanan bu adalar ülkesi, canlı
ve hareketli yanardağlar nedeniyle dünyanın en sık ve sayısız depremlerine
maruz kalmaktadır. Bir ülke büyüklüğündeki kocaman adaların aynı bölgede
toplanmasıyla, ülkesini adalar denizinden okyanuslar bölgelerine uzatmak
durumunda kalan Endonezya devleti, bu nedenle ham adalar hem de okyanuslar
devleti olarak tanınmaktadır. Ülkenin diğer büyük sınırlara sahip olan kara
devletlerinde olduğu gibi Çin, Amerika, Brezilya, Hindistan Rusya ve İran gibi
uçsuz bucaksız kara topraklarına sahip olmadığı için geniş sınırlarının
çevrelediği, Endonezya aslında bir kara ülkesi olmaktan daha çok iki büyük
okyanusun çevrelediği bir su ülkesi olarak hareket etmektedir. Endonezya
devletinin vatan ya da yer kavramlarıyla ifade edilen ülke tabanını çeşitli
sular oluşturmaktadır. Dünyanın en büyük yanardağ kuşağının tam ortasında yer
alan bu devlet, aynı zamanda sular kadar yanardağların da etkisi altında
varlığını sürdürmeye çalışan çok yönlü bir jeopolitik ülkedir. Dünyanın en
sıcak ve nemli ülkelerinden birisi olarak Endonezya da siyasal gelişmeler
iklime dayanan bir biçimde diğer ülkelere göre fazlasıyla sıcak geçmektedir. Bu
ülkedeki yoğun siyasal yapılanmaların yarattığı sıcak gelişmeler sürekli olarak
dünyanın güncel gelişmelerine yansıyarak belirleyici olmakta ve olayların
yönlenmesinde etkili olmaktadır.
Endonezya sınır
komşusu olan Malezya ile aynı kaderi paylaşan bir ülke olarak adalar, yanardağlar
ve sahip olduğu büyük ormanlar ile büyük yeraltı zenginlikleri, bu ülkeyi aynı
zamanda dünyanın önde gelen enerji merkezi konumuna getirmiştir. Bir petrol
ülkesi olarak Endonezya dünya ekonomisi ve siyasetin de önde gelen büyük
oyuncularından birisi konumuna gelerek, olayları yönlendiren büyük güçlerden
birisi olmuştur. Nüfusunun dörtte üçü Müslüman olan Endonezya da toplumun
önemli bir kesimi de Asya dinleri olarak kabul edilen Budistler Şamanistler ve
diğer Asya dinlerinin mensupları da sular ve adalar ülkesinde varlıklarını
korumaktadır. Çin ve Hindistan gibi iki dev ülkenin karşı kıyısında yer alan
Endonezya devleti on beşinci yüzyılda Arap ve Müslüman tüccarların bu ülkeye
gelmesiyle batıya doğru açılmıştır Daha sonraki aşamalarda batılılar ve
Avrupalılar doğuya doğru açılarak ticaret girişimleri aracılığı ile adalar
denizini ve Hintliler ile Çinlilerin konumlarını öğrenerek bu bölgelere
gelmişler ve üçüncü aşamada da yerleşerek sömürge idareleri kurmuşlardır. Önce
Portekiz, sonra İngiliz sömürge yönetimi altında kalan Endonezya ülkesi daha
sonraki aşamada ise, Hollanda’nın yönetimi altında varlığını sürdürmek zorunda
kalmıştır. İngiltere imparatorluğu Hindistan’a girerek bölgedeki hegemonyasını
genişletince, buradan Avustralya kıtasını da denetimi altına almayı hedeflemiş
ama bu aşamada ağırlık, Avustralya kıtasına verilince İngilizler Avrupalı
sömürge ortağı durumunda olan Hollandalılar ile birlikte hareket etmeye
başlamışlardır. Hollanda İngiltere sonrasında Endonezya ülkesinin yeni egemeni olmuştur. Çinlilerin
ve Hintlilerin yetersiz kaldıkları adalar denizi üzerinde Araplar, Müslümanlar
ve Ruslar harekete geçerek Asya kıtasını tamamlayan ada ülkelerini kendi çıkar
düzenlerine dahil etmişlerdir .İngiltere bütün dünyayı yönetmeye doğru adım
atarken Almanya, Fransa ve İspanya gibi
büyük devletleri bir yana bırakarak, Hollanda ve Belçika gibi küçük sömürgeci
devletler ile ortak hareket ederek yeryüzü üzerinde bir büyük Avrupa
hegemonyasının peşinde koşmuşlardır. Bugünkü Endonezya bu yüzden halen Hollanda
yönetiminin hegemonyası altındadır.
Endonezya
yirminci yüzyıla Hollanda Hindistan’ı konumunda gelmiş ama bu yüzyıl içinde
sömürge imparatorlukları bağımsızlığa giderken, bu ülke de Endonezya
Cumhuriyeti olarak dünya haritasındaki yerini almıştır. Hollanda daha sonraki
aşamada İngiliz imparatorluğu ile yarışa girince, bu bölgede adalar üzerinden
sömürge imparatorlukları uzun süren savaşlara sürüklenmek zorunda kalmışlardır.
Yirminci yüzyılın tam ortasında Ahmet Sukarno’nun liderliğinde bağımsızlığa
yönelen Endonezya Cumhuriyeti, sahip olduğu büyük nüfusu ile İslam dünyası
içinde kendine önemli bir yer edinmiştir. Yeni kurulan devletin başkanı olarak
Sukarno İslam dünyasına yakın bir yol izlemiştir. Bölgedeki bütün büyük
devletleri dışlayan yönetimi ile Sukarno yönetimi, diğer İslam ülkeleri gibi
İslam birliğinin önde gelen savunucusu konumunda hareket etmiştir. Yirminci
yüzyılın bütünüyle soğuk savaş koşulları altında geçmesi yüzünden Rusya sahibi
olduğu Sovyetler Birliği imparatorluğunu kullanarak güneye doğru harekete
geçince, başta Endonezya olmak üzere bütün ada devletlerinde Sovyetler Birliği
üzerinden sosyalist rejimler kurulmak istenmiştir. Böyle bir durumu önceden
gören Amerika Birleşik Devletleri bir gece yarısında adalara büyük bir asker
çıkartması yaparak, Endonezya ülkesini işgal etmiştir. İşgal gecesi ülkenin
askeri birlikleri direnme gösterince, Avrupa’daki Hristiyan fanatizminin
bambaşka bir uygulaması bu ülkede gerçekleştirilmiştir. Bosna da bir gecede on
bin Müslümanı katleden Hristiyan fanatizmi, Endonezya’da da bir gecede on bin
İslam askerini öldürerek dünya tarihinde, komünizme karşı savunma görünümünde
on bin Endonezya askeri Amerikan saldırıları sonucunda öldürülmüştür. Soğuk
savaş döneminin en kanlı saldırısını ABD orduları Endonezya’da
gerçekleştirirken, bu Müslüman ülkenin ordusunun en savaşçı askerleri Hristiyan
ordularının saldırgan işgalleri ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu açıdan
emperyalizmin en ağır saldırılarına Endonezya ordularının muhatap olduğu
görülmektedir. Uzun yıllar Avrupalı emperyalist orduların işgali altında var
olma mücadelesini sürdüren bu Asya devleti, siyasal tarihte diğer bütün dünya
ülkelerine örnek olacak bir ulusal savunmayı başarmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında batılı emperyalistler Hint ve Büyük okyanus alanlarında
hegemonya yarışına girerlerken, Asya kıtasının önde gelen büyük devletlerinden
birisi olarak Endonezya önce Hollanda ile karşı karşıya gelerek, değişen dünya
dengelerindeki konumunu korumaya çalışmış ve daha sonraları da gene Avrupalı
Emperyalistlerin yeni saldırılarına karşı çıkarak onların güney yarım küresinde
genişlemelerini önleyebilmek üzere ordusunu yenileyerek ciddi mücadelelerde
bulunmuştur. Ülkenin en doğu bölgesinde yer alan büyük adalardan birisi olan
Timor adasında Hristiyan dini hızla yayılınca, Hollanda bu ada üzerinde yeni
bir Hristiyan devleti kurmaya çalışmış ve bu doğrultuda isyancılar ile
ayrılıkçıları desteklemiştir Batı dünyası Hristiyanları destekleyince, Müslüman
bir devlet olarak Endonezya bu yeni devlete karşı çıkarak, ülkesinin geçmişten
gelen birliği ve bütünlüğünü sonuna kadar savunmuştur. Ne var ki, batılı
emperyalistler saldırı ve işgal hareketlerine şiddetle devam edince birkaç
yıllık bir ayrılıkçı savaş sonrasında Timor adasının kuzey bölgesi, Timor
Cumhuriyeti resmi adı ile bağımsız bir devlet olarak ilan edilerek Endonezya
devletinin küçülmesine giden yol açılmıştır. Ülkenin en doğusunda Avustralya
‘ya komşu konumundaki Timor adasının ilk önce bağımsızlığının
gerçekleştirilmesinden sonra ikinci aşamada da, ülkenin en batı bölgesinde
bulunan adalardan birisi olarak, Açe adasının bağımsız devlet yapılanmasıyla
ülkenin bütünlük içindeki sınır yapılanmasına ikinci kez müdahale edilerek, bu
konuda emperyalist baskılar sürdürülmüştür .Osmanlı İmparatorluğu döneminde
Halifelik görevini Abdülhamit yürütürken Açe adasının Müslüman yapısı ile imparatorluğun bir parçası haline
geldiği, bu nedenle Osmanlı topraklarının dağıtımı genel program çerçevesinde
ele alınması gerektiği gibi iddialar öne çıkmış ama daha sonraları batılı
emperyalistler yeniden bölgeyi paylaşma planları üzerinde anlaşarak uzlaşınca
eski Osmanlı adası olan AÇE adası Endonezya devletinin bütünlüğü içinde
kalmıştır. Yüzlerce adadan meydana gelen bu büyük ülke bugün de Hollanda
destekli ayrı devlet statüsünü devam ettirmektedir.
İkinci
dünya savaşı sonrasında Sosyalist ve Kapitalist blokların arasına sıkışıp kalan
bir orta dünya devleti olarak Endonezya bir Müslüman ülke olarak aynı zamanda
Çin ile İslam dünyası arasında varlığını sürdürmekte olan bir haritanın gene
ortalarında yer almaktadır. Bu konumu ile Endonezya son derece kritik bir
jeopolitik yapılanmanın tam ortalarında yer alarak geleceğin dünyasında gündeme
gelebilecek çekişmelerin ve savaşların, ana hedefi olma gibi bir özelliğe de
sahip olduğu öne çıkmaktadır. Ahmet Sukarno isimli bir Müslüman devlet adamının
kurduğu Endonezya askeri saldırılar ve işgal hareketleri sonrasında bu sefer de
Endonezya ordusunun önde gelenlerinden birisi olarak, Suharto isimli bir yüksek
rütbeli bir ordu yöneticisinin eline geçmiştir. ABD ordusunun bir gecede
saldırarak ülkeyi işgal etmesi ve özellikle on bin askerin bir gece içinde yok
edilmesi üzerine ülkede sıkıyönetim ilan edilerek bu geniş ülkenin güvenlik
içine alınmasına çaba gösterilmiştir. Yaşanan siyasal gelişmeler sonucunda Batı
ülkelerinde görülen ordu güdümlü bir askeri demokrasi rejimi kurulmaya
çalışılmıştır ama dış müdahaleler sürekli devam ettiği için, Endonezya koruyucu
ülkesi olan Hollanda’nın yardımıyla uzun bir süre sonra batı tipi demokrasiye
yönelebilmiştir. Özellikle yirminci yüzyılın son on yılına girerken sosyalist
yönetim altındaki halk cumhuriyetlerine son, Endonezya devleti de askeri
diktatörlükten normal demokrasiye yönelebilmenin çabası içine girmiştir. Sosyalist
blokun sona ermesiyle Rus askeri birlikleri geri çekilirken, NATO’nun patronu
konumundaki ABD hem NATO hem de ABD askeri birliklerinin bu bölgedeki bazı
devletlerin ülkelerinde askeri üslere kadro olarak tahsis etmiştir. Devletin
kurucu başkanı Sukarno koyu bir milliyetçi tutum izleyerek hem adaların
birliğini korumuş hem de bu bölgeye yerleşmek üzere gelen batılı
emperyalistlerin önünü keserek yeni işgal planlarının devreye konulmasını
önlemiştir. 1950’li yıllarda Türkiye’ye gelen Sukarno, Türk devleti ve
Endonezya arasındaki bağlantıların kurulmasını sağlamıştır. Sukarno
hastalanınca ülkede karışıklıklar çıkmış ve olaylar bir darbe senaryosuna doğru
ilerlerken, ordu komutanlarından Suharto yönetime el koyarak, sosyalist
saldırılara karşı batı bloku içindeki Endonezya devletinin yerini korumuştur.1960’ların
dünyasında asker Başkan Suharto yönetimi sivil Başkan Sukarno’dan devralırken
devleti tümüyle yenilemiştir. Askeri yönetim tüm adalarda üç yüz bin insanı yok
ederek, en katı bir diktatörlük kurmuştur. Komünist rejimlere karşı ABD desteği
ile Suharto dünyanın en katı dikta rejimini kurmuştur.
Çin ile
İslam dünyası arasında yer alan Endonezya ülkesi birçok açıdan önemli bir
jeopolitik konuma sahip olduğundan, bu ülkeyi ABD ve AB emperyalizmleri Çin’e
karşı kullanmaya çalıştılar. Ülkeyi ele geçirme çabası içindeki Amerikan
emperyalizmi, kapitalist sistem içinde ortak çalıştığı İngiltere ve Hollanda
gibi ülkeleri kullanarak ülke ekonomisini ele geçirmeye çalışırken, Çinliler de
bu durumda geride kalmamak üzere ticaret ve iş geliştirme yolları üzerinden
bütün Endonezya adalarına girerek bu ülkeyi ele geçirebilmenin kavgasını
veriyorlardı. Dünyanın en büyük ekonomilerinden birisine sahip olan Endonezya
devletinin yarısı Çin yarısı da Hindistan’dan gelen göçmenlerin istilasına
uğradığı için, büyük bir nüfusun tümüyle tek bir ulusal çatı altında bir araya
getirilmesi mümkün olmamıştır. İki büyük devlet arasında yer alan bu ülke
Endonezya ismini alırken, “İndo “hecesini Hindistan, ”Nezya” hecesini ise
Asya’dan alarak devletin adı karma bir biçimde belirlenmiştir Çinli ve Hintli
halk ile devletin halk kitlesi yaratılmaya çalışılmıştır. Çok farklı adaların
getirdiği ayrı kimliklerin bölünme yaratmasına izin verilmemiş ve böylece tek
bir devlet kurulurken, merkezinde yer alacak yeni devletin bu bölgeyi tümüyle
temsil etmesi için çaba gösterilmiştir. Batılı güçlerin ve şirketlerin ülkeyi
ele geçirme girişimlerine karşı, Çinli tüccarlar tıpkı Arap ve Müslümanlar da
benzer yöntemlerle ülke ekonomisini ele geçirmek ve ekonomi üzerinden ülkeyi
batı blokundan kurtarabilme mücadelesi yapıyorlardı. Asya ve Afrika ülkeleri
1950’li yıllarda başlayan Bandung konferansları sayesinde, doğu ve batı
bloklarına karşı bir büyük üçüncü dünyacılık hareketi Endonezya merkezli olarak
başlatılmıştır. Böylece Endonezya kendi bölgesinde olduğu gibi dünyanın genel
yapılanmasında üçüncü dünyacılık akımı üzerinden çok etkili olmuştur.
Dünyanın
orta bölgelerinde kurulmuş olan bir büyük ülke olarak hem kendi konumunu
dikkate alacak hem de dünya düzeninin geleceğe dönük bir biçimde yenilenmesine
katkıda bulunacak güce sahip olanların içinde, Endonezya’nın öne çıkan bir
konumunun bulunduğu üçüncü dünya ülkeleri arasında başlatılmış olan Asya-Afrika
ülkeleri arasındaki küresel birliktelik sayesinde açıklık kazanmıştır.
Endonezya geçmişten gelen batılı emperyalist saldırı ve işgal girişimlerine
karşı kendini korumak ve vatan savunması örgütleyerek ayakta kalabilmek için
her açıdan harekete geçerek dünya siyasetinde önde gelen bir yere sahip
olmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra komünizm tehlikesinden
kurtulan Endonezya, içinde bulunduğu merkezi coğrafyanın aldığı yeni biçimler
doğrultusunda bir çok yeni gelişmelerle karşı karşıya gelmektedir. Batı
emperyalizmlerine, Sovyet Emperyalizmine ve de Arap dünyasından ileri gelen
İslamcı bir emperyalizmin adaların üzerinde etkili olmalarını bütünüyle
önlemekte çok zorluklar içinde kıvranan
Endonezya devleti, bütün Asya ve Afrika ülkelerine kucağını açarak
gerçekleştirdiği üçüncü dünyacılık hareketi ile mazlum ulusların bütün
emperyalist devletlere karşı mücadelesinde önderlik yapma konumuna da gelmiştir.
Asya kökenli bir nüfusun Çin ve Hindistan boyutları dikkate alınarak
uluslararası alandaki gelişmeler doğrultusunda bazı yeni gelişmelere göre, dış
politikalarda değişiklik yollarına dikkat edilmektedir. Dünya yeni bir yüzyıla
doğru emin adımlarla giderken, değişen koşullar ve merkezler açısından da
eskisinden çok daha farklı bir jeopolitik ortam ile karşı karşıya gelmektedir.
Böylesine bir değişim rüzgârı bütün ülkeleri olduğu kadar diğer dünya
devletlerini de etki altına alarak yönlendirmektedir.
Yirminci
yüzyılın tam ortalarında kurulmuş olan Endonezya devleti aradan geçen yarım
yüzyıllık zaman süreci içinde çağdaş dünyada giderek yayılan batı tipi
demokratik rejime yakınlaşarak, ülkelerini böylesine bir yapılanmanın getirdiği
saflaşma içine girmişlerdir. Yarım yüzyıla yakın bir süre içinde askeri yönetim
altında yönetilmelerine rağmen bugünün koşullarında demokrasi yolunda
ilerlemekte ve anayasalarına uygun düşen zaman aralarında genel seçimlerini
yaparak kendilerini geleceğin koşullarında yönetecek olan yeni hükümetlerini
seçebilmektedirler. Ahmet Sukarno’nun devleti kurarken oluşturduğu Endonezya
demokratik partisi, bütün siyasal gelişmelerde öncülük rollerini yerine
getirerek, bu büyük ülkenin gidişinin batı blokunun oluşturduğu ulusal devlet
yönlerinde oluşmasına dikkat etmişlerdir. Geçen Şubat ayının başında yapılan
son genel seçimlerde Endonezya devlet başkanlığı ve parlamento genel seçimleri
yapılmış ve ülke yeni yönetimine bu yoldan kavuşmuştur. Sonuçları sürpriz
olarak karşılanan genel seçimler sonucunda işbaşındaki Cumhurbaşkanı Widodo
tekrar seçilememiş başkanlık görevine bu ülkeyi otuz yıl yöneten askeri
diktatör, Suharto’nun damadı konumunda bulunan ve Endonezya ordusunun özel
kuvvetler komutanı olan Subianto, yeni başkan olarak seçilmiştir. Büyük
Endonezya hareketi partisinin lideri olarak adaylığını koyan yeni başkanın
asker kökenli olması ve bu doğrultuda özel kuvvetler komutanlığından devlet
başkanlığına seçilmesi, bu ülke halkının yeni dönemde ortaya çıkabilecek özel
durumlar açısından özel kuvvetler benzeri yönetimlere gereksinme duyulmasına
yol açabilecek, belirli özel durumların ülkenin siyasal gündemine
gelebileceğine dair kamuoyunda bazı özel tartışmaların yükselmesi yüzünden,
seçimlerin bu doğrultuda sonuçlandığını ve yükselen tepkilerin yansıtmalarıyla
öne geçtiği söylenmektedir. ABD-ÇİN arasında başlamış olan siyasal gerginliklerin bu ülkedeki genel
seçimleri de etkilediği ve eski cumhurbaşkanının bu yüzden seçimleri kaybettiği
anlaşılmaktadır. Genel seçimlerin böylesine sonuçlanmasında etkili olan iç ve
dış faktörlerin yeni siyasal koşullarla birlikte düşünülmesi gerektiği açıktır.
Endonezya’nın yeni seçilen cumhurbaşkanı geçen seçimlerde de rakibi olan yeni
başkana karşı şansını kaybetmiştir. Batı ülkelerindeki seçimlere benzeyen bir
süreçte yapılan genel seçimlerin, Endonezya’nın demokratik geleceğini kurtarmak
açısından yararlı olduğu, yapılan tartışmalar aracılığı ile oluşturulan kamuoyu
tarafından da destek gördüğü anlaşılmaktadır. Ülkede savaş ihtimallerinin
giderek arttığı bir ortamda böylesine bir sonuç demokratik açıdan normal
görünüyor.
Dünyanın en
kritik bölgesinin tam da ortalarında yer alan Endonezya devletinin yönetim
yapısında geçmişten gelen büyük bir siyasal birikim olduğu için kendini bilen
her devletin, zor günler için önlemler aldıkları bilinen gerçeklerdir. Dünya
tarihi incelendiği zaman bu tür önlemler ile devletlerin zor dönemleri
atlatabildikleri ama gelecekte ortaya çıkabilecek zor dönemler için önlem
almayan ya da yeterince karşı duramayan siyasal iktidarların ya da devletlerin
bu gibi zor dönemlerde ortada kaldıkları birçok istenmeyen durumların öne
çıktığı görülebilmektedir. Bu nedenle birçok olumsuz koşulun bir arada ortaya
çıktığı olumsuz gelişmeler, siyasal düzenlerle birlikte devletleri de ortadan
kaldırdıkları görülmüştür. İki tarafı okyanuslarla çevrili bir konuma sahip
büyük adalar ülkesinin güvenliği ya da kamu düzenliği gibi sorunlarının
aşılabilmesi, kesinlikle önceden alınacak önlemlerle korunabilir. Korunma
üzerinden geliştirilecek yeni sistemler aracılığı ile Endonezya gibi hem son
derece kritik jeopolitik ortamın içinde yer alan ülkeler, hem de her açıdan
saldırılara hedef olabilecek açıkta bulunan ülke yönetimlerinin çeşitli
yönlerden ortaya çıkabilecek tehlikeli durumların çok değişik gelişme
ihtimallerini dikkate alması bir devletin varlığı açısından zorunlu bakışlar
gerekmektedir. İki okyanus arasındaki adalarda yaşayan bir ülke olarak,
Endonezya devletinin böylesine geniş bir bakış açısına sahip olmaları
gerekmektedir. Böylesine bir devleti yönetenler ile birlikte gene böylesine bir
devletin çatısı altında yaşayan vatandaşların da ülke ve devletlerinin geleceği
açısından yeterli bilgi, görgü ve donanıma sahip olmaları bir gereklilik olarak
öne çıkmaktadır. Konumu gereği sağlam zemin üzerinde kurulmamış devletlerin, kendileri
ile birlikte komşu ya da ilişki kurdukları devletler ile çeşitli temaslar ya da
bağlantılar çerçevesinde güvenlik içinde bulunmaları, alınacak önlemler
aracılığı ile geliştirilerek devlet ve toplum düzenlerinin korunmaları
gerekmektedir. Hollanda’nın desteği ile modern bir devlet olarak kurulmuş olan
Endonezya’nın, gene böyle yoluna devam edebilmesi için güvenlik ve kamu düzeni
açılarından gerekli olan önlemlerin alınması şarttır.
Endonezya
ile ilgili bir makalede, bu ülkenin içinden çıkmış olan bir büyük iş adamının
normal koşullarda karşı karşıya geldiği bir olay, her açıdan öğretici olduğu
için bu konuyu kısaca burada özetlemek de genel yarar vardır. Endonezya
Hollanda desteğinden yararlandığı için ülke ticaret ve ekonomi alanlarında bu
ülkeden gelen destek ve yardımlardan yararlanmaktadır. Bu gibi durumlarda
Hollandalı ve Endonezyalı iş adamları zaman zaman bir araya gelerek ortaklaşa
hareket ettikleri görülebilmektedir. Bu gibi örneklerden birisi Türkiye’de
yaşanmış ve Endonezyalı bir iş adamı Hollandalı ortağının destekleri ile bir
Türk bilim adamına kalıcı bir barış düzeni önerisinde bulunmuştur. Endonezyalı
iş adamı iki binli yılların başlarında Türk bilim adamını davet ederek
kendisinden açıkça siyasal çıkış için bir talepte bulunmuştur. Türk kamuoyunun
yakından tanıdığı bilim adamının siyasal ve hukuksal konularda var olan
birikiminden yararlanmak isteyenlerin istedikleri görüş, siyaset ya da işlemler
hakkında bilgi alışverişinde bulundukları Türk bilim adamı ile Endonezyalı iş
ve ticaret adamı iki binli yılların içinden çıkarak geleceğin dünyası, Türkiye’si
ve de Endonezya’sı hakkında görüş alışverişlerinde karşılıklı bulunmuşlardır.
Endonezyalı ticaret adamı Türkiye ile birlikte merkezi coğrafya üzerinden
evrensel güvenliğin sağlanabileceğini ve bunun içinde kesinlikle yeni bir
siyasal partinin kurulması gerektiğini dile getirerek, vakit kaybetmeden bir an önce batı emperyalizminin karşısına çıkacak ve
batıdan gelecek tüm saldırılara karşı duracak, yaklaşmakta olan savaşlar
döneminin atlatılabilmesini sağlayacak ve gerçek anlamda antiemperyalist mücadeleler
yaparak, batı blokunun doğu bölgelerine saldırılarını çeşitli yollardan
önleyerek dünya barışına katkıda bulunacaktır. Atatürk çizgisinde batı
emperyalizmi karşıtı yeni bir siyasal parti ile NATO, ABD ve batılı emperyalist
devletlerinin Türkiye’yi kullanmalarına fırsat vermeyecek, yeni bir siyasal
parti ile Türkiye’de ikinci Kuvayı Milliye mücadelesini kazanacak bir büyük
siyasal oluşuma gereksinme olduğunu ve bu amaçla kurulacak partinin ve
böylesine bir direnişin tüm ulus devlet yönetimlerini etkileyerek, bunlar
üzerinden üçüncü bir dünya savaşının ortaya çıkartılmasının önlenebileceğini
Endonezyalı iş adamı Türk bilim adamına aktarmıştır.
Türk bilim
adamı şaşkınlıkla Endonezyalı ticaret adamını dinlerken parasının olmadığını ve
hiç bir gizli ya da açık bir desteğe
sahip olmadığını, siyaset için çok büyük sermaye gereği olduğunu, ayrıca gizli
ya da açık hiç bir örgütün elemanı olmadığını, açıkça dile getirdiği zaman bu konuda isimsiz bir bilim adamı konumunda
bulunan çeşitli isimlerin yeni bir ulusal kurtuluş mücadelesi için yeni bir
kadro olarak eğitilmesi gerektiğini, bu işlerle ilgili olarak bankalar arası
düzende var olan barış fonlarından her zaman yararlanmanın ve destek sağlamanın
her zaman mümkün olduğunu, işe öncelikle ekonomi ile başlanması gerektiğini,
bütün bankaların barış fonları üzerinden yönlendireceği bazı fonlar aracılığı
ile savaşlara karşı duracak ve savaş karşıtı hareketler ile girişimleri
örgütleyecek yeni adımların atılmasına gereksinme bulunduğunu bu çizgide
geliştirilecek, siyasal eylemlerin dünya ve ülke barışlarına yardımcı olacak
bir biçimde ele alınmaları gerekliliği
konuşularak, Türkiye üzerinden bir Üçüncü Dünya Savaşı çıkarmak projesinin
kesinlikle önlenmesi gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Büyük devletlerin
öncelikle Irak, ikinci olarak Suriye ve üçüncü adım olarak İran’a saldırmaları
ile üçüncü dünya savaşının çıkartılacağını ve bunun ancak Türkiye üzerinden
geliştirilecek siyasal ve askeri girişimlerle önlenebileceğini, eğer savaşa
müdahale edilmezse o zaman Rusya, İran, Çin ve Hindistan gibi büyük Asya
ülkelerinin de üçüncü cihan savaşına girmek zorunda kalacaklarını ve daha sonra
da diğer dünya devletlerinin bu savaşa katılacağını, böylece en sonunda üçüncü
dünya savaşının ana hedef olarak çıkartılacağını Endonezyalı ticaret adamı Türk
bilim adamına açıkça söylemiştir. Türk
aydınlarının ve halkının bir an önce uyanarak devleti ve milleti yok edebilecek
patlamalara yol açılabilecek kışkırtmalarla, üçüncü dünya savaşının çok kolay
çıkartılabileceğini, böyle bir savaşa karşı acilen antiemperyalist bir
örgütlenme içine girilmesi gerektiğini, bu nedenle savaşın başlamadan önce
önlenmesi gerektiğini dile getirerek, Orta Doğu savaşının İran’a sıçramasından
önce durdurulması gerektiğini ve bu konuda merkezi ülkenin Türkiye olduğunu
açıkça dile getirmiştir. Endonezyalı aydın iş adamı Türkiye’nin dikkatini
çekerken, bu sorunun NATO çerçevesinde çözülemeyeceğini, NATO’nun devreye
girmesiyle birlikte NATO üyesi olan batılı ülkelerin askeri işgalleri ile önce
İran’ın ve daha sonra da hedef olarak Rusya’nın saldırı ve işgal tehditleri
altında olduklarını söylemiştir. Ayrıca bütün Asya ülkelerinin savaşlara karşı
olduklarını aynı zamanda her türlü savaş karşıtı eylemlere tüm Asya ülkelerinin
birlik çatısı altında bir araya gelerek karşı çıkacağını, savaşa en son Çin’in
gireceğini ve bu doğrultuda tüm Asya ülkelerinin gerekirse Çin’e karşı çıkarak
üçüncü dünya savaşını önleyebilmek üzere mücadeleye kalkışacaklarını,
Endonezyalı tüccar kişi Türk bilim adamına anlatmıştır. Batı bölgesinde çıkmış
olan dünya savaşlarının yeni dönemde Orta Doğu ve Orta Asya hattı üzerinde
yapılacağı gibi bazı gelişmeler son yıllardaki uluslararası hareketlerde
eskisine oranla daha fazla gündeme gelmiştir.
İki dünya savaşı geçirmiş ve 100
milyondan fazla bir nüfusu bu savaşlarda kurban vermiş olan uluslararası dünya
ve insanlık, bir Üçüncü Dünya Savaşı ile yeniden milyonlarca insanını
kaybetmeye karşı çıkacaktır. NATO, Amerika, İngiltere, Fransa ve İsrail gibi emperyal
devletlere ve örgütlere karşı bir büyük mücadelenin dünya barışı için verilmesi
gerektiği giderek iyice ortaya çıkmaktadır. Orta Asya’dan bir Endonezyalı
tüccar adamın Türkiye’ye gelerek batı emperyalizminin ancak Anadolu toprakları
üzerinde durdurulabileceğini, bu amaçla Türkiye’nin bağımsız bir devlet olarak
yeniden yapılanması gerektiğini, antiemperyalist çizgide yeni bir partinin
kurularak, bütün dünya ülkelerinin ortak katılımları ve destekleri ile küresel
bir barış düzeninin oluşturulabileceğini Türk bilim adamına anlatırken aynı
zamanda Endonezya ülkesi üzerinden Türk devletine yönelen bir çağrı ile de
giderek saldırı örgütüne dönüşen NATO ile komşu ülkelere karşı bir askeri
harekete Türkiye’nin kalkışmaması gerektiğini açıkça dile getirmiştir. Türk
bilim adamı aracılığı ile hem Türk ulusuna hem de Türk devletine barıştan yana
bir tavır sergilemeye çalışmıştır. İnsanlığın geleceği için anlayana çok şey
ifade eden bu çağrı dikkate alınırsa, Orta Asya ve Orta Doğu devletleri bir
merkezi direniş hareketine kalkışacaktır.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder