10 Ekim 2023 Salı

UKRAYNA‘DAN İSRAİL‘E GEÇİLEMEZ - Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

 ANKARA KALESİ

UKRAYNA‘DAN İSRAİL‘E GEÇİLEMEZ  

                  Yirmi birinci yüzyılın başlangıçtaki yılları birbiri ardı sıra tamamlanırken, dünyanın birçok bölgesinde yeni yeni sıcak olaylar ortaya çıkmış ve birinci dünya savaşı öncesi yıllarda gündeme gelmiş olan birçok siyasal sorun, güncellik kazanarak uluslararası alanda daha hareketli bir dönemin başlamasına giden yolu açmışlardır. Yirminci yüzyılın ortalarına doğru dünya olayları ilerlerken bazı sorunlar çözümsüz kalmış ve bunlar soğuk savaş döneminin son yıllarında yeniden canlanarak ortaya çıkmışlardır. Üç bin yıllık din savaşlarının gerginliği olarak Hıristiyan ve Musevi dinleri Avrupa kıtası üzerinde çekişirken, sekizinci yüzyıla doğru ortaya çıkan üçüncü tek tanrılı din olarak Müslümanlık öne çıkarak, sonraki dönemlerde üç tek tanrılı din arasında büyük bir yarış ve rekabetin gün yüzüne çıkmasına neden olmuştur. Üç kıta arasında yer almakta olan yeryüzünün ortak tarihi bu yüzden üç büyük din arasındaki çekişmeler ile biçimlenirken, üç kıta üzerinde yeni büyük devletler kuran çeşitli insan toplulukları, bu topraklar üzerinde egemenlik düzenleri kurarak bugün yaşanmakta olan yirmi birinci asrın son yıllarına kadar gelmişlerdir. Antik çağlarda Yahudi topluluklarının büyük devletler kurarak merkezi bölgeye egemen olma çabaları, daha sonraki aşamada Mezopotamya ve Avrupa kıtası üzerinde biçimlenen Babil Krallığı ile Roma İmparatorluğu  gibi iki büyük imparatorluğun güç kazanması ile gerilerde kalmış ve peş peşe kurulan iki büyük Yahudi devleti Babil ve Roma krallıklarının  savaşarak kurdukları hegemonya düzenleri yüzünden, daha sonraki aşamalarda merkezi alandaki Yahudi topluluklarının göç etmelerine ve bu doğrultuda dünyanın her bölgesine dağılarak birbirinden uzak topraklarda farklı devletlerin kurulmasına elverişli ortamlar yaratılmıştır. Daha sonraki aşamalarda önce Hıristiyanların ve sonra da Müslüman topluluklarının merkezi coğrafyada at koşturmaya başlamaları üzerine, önce Roma ve Bizans gibi Hıristiyan imparatorluklar kurulmuş, İslamiyet’in yeni bir din olarak oluşumundan sonra da Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı gibi dört büyük Müslüman devlet oluşturularak merkezi alandaki otorite boşluğu alanları doldurulmuştur.

                Dünya tarihi ile beraber merkezi alanda da birbirini izleyen Hıristiyan ve Müslüman büyük devletlerin farklı bir çizgide ayrı dönemlerde gündeme gelmeleri sayesinde, dünya tarihinin ana gelişme çizgisinin orta dünya merkezli bir yapılanma sürecinde devamlılık kazandığı görülmektedir. Milattan önceki yıllarda Yahudiler bütün bölgeye egemen olarak kendilerinin merkezinde yer aldığı iki ayrı devleti birbirine komşu çizgide oluşturmuşlar ama daha sonra ki dönemlerde Babil ve Roma imparatorlukları bölgeye gelerek merkezi alana tam anlamıyla el koymuşlardır. Bunun üzerine iki Yahudi devleti yıkılmasıyla, bu devletlerin çatısı altında yaşamakta olan Yahudi toplulukları önce Orta Doğu, sonra Akdeniz ve Afrika daha sonraları da Hazar gölü çevresindeki yerlere sürülmüşler ve böylece dağıtılarak yaşamaya kendiliğinden mahkûm edilen bir topluluk olarak, her gittikleri yerde kendilerine yeni düzenler ve devletler kurmuşlardır. Anadolu yarımadası üzerinde İyonya, Finike ve Galatya gibi siyasal yapılar oluştururken, Afrika’da Kartaca, Tunus, Rodos, Girit ve Kıbrıs gibi küçük ada devletlerini örgütleyerek ayakta kalmaya çalışmışlardır. Dünyanın ortasında yer alan Akdeniz bölgesindeki devlet kurma ya da kurulan devletler içinde yer alarak kendilerini güvence altına alma girişimleri sürekli olarak devam ettirilerek, bir yaşam düzeni güvencesi her zaman için aranmış ve Hammurabi kanunları sayesinde Babil döneminden başlayarak insanlığı kurallar üzerinden kalıcı bir hukuk düzenine kavuşturma çabaları, birbiri ardı sıra sürüp gitmiş ve bugün gelinen yeni aşamada üç büyük dinin merkezi coğrafyada bir arada yaşaması ile yeni plan ve projeler gündeme gelmiş  ve bu yüzden Orta Doğu devletleri ile birlikte halkları da yeni bir orta dünya bölgesel düzeni çizgisinde devletlerini ve ülkelerini ellerinden kaçırmak noktasına getirilmişlerdir. Üç bin yıllık Avrupa’daki dinler kavgasının bugün gene eskisi gibi merkezi alana taşındığı bir girişim ile karşılaşılmıştır.

                Akdeniz üzerinden Avrupa kıtasına, Hazar gölü üzerinden ise Asya kıtasına dağılan Yahudi asıllı insan toplulukları zaman içerisinde hiç boş durmamışlar ve deniz kenarında kurulmuş olan liman kentleri üzerinden bütün dünya ülkelerine dağılarak, kıtasal alanları limanlar üzerinden denetim altına alan ve böylece kıyılar üzerinden dünya ticaretini ele geçiren Yahudi asıllı topluluklar, denizler ve okyanuslar üzerinden bütün dünya ülkelerini ticarete yönlendirerek  dünya ekonomisini ele geçirmişlerdir.  Bu doğrultuda merkezi coğrafyada dünya yüzüne çıkan Yahudi topluluklarının, kıtalar üzerinden yerküreyi birbirine bağlayarak ve ekonomiyi işbirliği alanı konumuna dönüştürerek ekonominin bayrağı olan para gücünü her zaman için ellerinde tutarak, yeryüzü haritası üzerinde gündeme gelen yeni devletlerin yapılanmalarını, her zaman için kontrol etmişler ve kendi denetimleri altında siyasal oluşumların gelişim çizgilerini yönlendirerek dünya düzenlerinin sürekli bir yenilenme çizgisinde modernleşmesinin önünü açmışlardır. Bu çerçeve de sürekli devrim gibi düşünceler ve siyasal ideolojiler geliştirilerek, değişen dünya koşullarına ayak uyduran ve yeni koşullar karşısında çevre koşulları ve yeni ortaya çıkan gerçekler çizgisinde bir uyumluluk ortamının yaratılmasında uzlaşmalar sağlanmış ve böylece yeni dünya düzenleri kurularak insanlığın gereksinmesi olan yeni atılımların gerçekleştirilmesi sağlanabilmiştir. Merkezi alan ile birlikte diğer kıtalar ve bölgeler üzerinde yeni devletler kurulması sağlanmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda dünya kıtalarının ve bölgelerinin tarihleri incelendiği zaman, hemen hemen hepsinin orta dünya merkezli gelişmelerin sonucu olan değişiklikler olarak siyasal gündeme girdikleri görülmektedir. Tarih öncesi dönemlerde başlayan bu gibi gelişmelerin sonraki dönemlerde ortaya çıkan yeni gelişmeleri kökten etkilediği anlaşılmaktadır. Bugünkü dünya haritasına bakıldığı zaman harita üzerindeki bütün devletlerin kendilerinden önceki siyasal yapılanmaların doğal sonucu oldukları ve bu nedenle de proto-tarih dönemlerinin bilgi birikimleri sayesinde, insanlığın bugün de yolunu çizmesi açısından kolaylaştırıcı destekler sağlanmaktadır.

                Orta dünyanın gündeme getirdiği Musevilik birikiminin aradan geçen yüzyıllara rağmen gene de varlığını koruması ve bu doğrultuda insanlığa yön gösterdiği bir siyasal gelişme, günümüzdeki yeni siyasal gelişmelere yol açmakta, ya da geçmişten gelen bazı sorunların yeni dönemde yenilenerek öne çıkmasına yol açmaktadır. Küreselleşme sürecinin sona erdiği aşamada, soğuk savaşın iki büyük patronu olan Amerika ve Rusya arasında eskisinden çok farklı yeni bazı ilişkiler gündeme gelirken, bazı beklenmedik gelişmeler ortaya çıkmakta ve eski Sovyetler Birliği isimli konfederasyonunun içindeki bir cumhuriyet olan Ukrayna ülkesi yeni dönemde farklı bir çizgiye doğru gelişmeler gösteriyordu. Sovyetler Birliği’nin en geniş ve büyük cumhuriyetlerinden birisi olan Ukrayna’nın yeni dönemde eskisinden farklı bir yapılanmaya gitmek istemesi üzerine Rusya Federasyonu, bu duruma karşı çıkarak tekrar eskisi gibi bu ülkenin kendisine bağlanmasını istemiş ve ABD ile bu doğrultuda yürütülen görüşmeler üzerinden Ukrayna devletinin bağımsızlığına karşı çıkarak aynı zaman bir Hıristiyan ağırlıklı nüfusa sahip olan bu ülkenin NATO ya da Avrupa Birliği gibi batı blokunun resmi bölgesel birliklerine katılmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Küreselleşme sonrasında yeni bir dünya düzeni kurulurken, Rusya Ukrayna’nın üzerinde geçmişten gelen bir hakkı olduğunu ileri sürerek, bu büyük ülkenin Kırım ile birlikte olmasına kesin bir tavır ile karşı çıkmıştır. Rusya ve ABD iki kutuplu bir dünya kurmaya çalışırken ortaya Çin, Hindistan ve Brezilya gibi yeni büyük devletlerin çıkması üzerine, eski emperyal devletler olan İngiltere, Fransa ve İspanya’nın da girmesi üzerine, dünya çok kutuplu bir yapılanmaya doğru yönlendiriliyordu. Daha çok devletlerin sınırları ve konumları üzerine dayanarak çoklu bir düzen arayanlara karşı daha da gerilere gidilerek merkezi coğrafyanın Musevilik, Hıristiyanlık  ve Müslümanlık gibi üç büyük dinin egemen olduğu dönemlere benzer bir biçimde, bölgenin dinsel geçmişine uygun düşebilecek farklı bir harita hazırlanması ve dünyanın orta bölgelerinde  Müslüman ve Hıristiyan devletlerin yer almasına benzer bir biçimde ve aynı zamanda Musevi dinine mensup merkezi  bir devletin de kurulması gerektiği gündeme getirilerek, siyasal liderler ya da merkezler tarafından bu önemli konu siyasal  gündeme taşınmıştır.

                Yeni dünya düzeni için ABD ve Rusya görüşmeleri devam ederken, bütün dünya halkları bir sabah Rus ordusuna mensup olan askerlerin Ukrayna ülkesinin doğu sınırlarına yakın yerlerde üç ayrı bölgeyi işgal ederek bu toprakların eski Rus toprakları olduğu öne sürülerek hem bu ülkeyi parçalama hem de daha sonraki aşamada Avrupa kıtasıyla bir büyük kıtasal birliktelik içinde Vatikan devleti yönetiminde bir büyük Hıristiyanlık düzenine bağlanmak istenmiştir. Özellikle Polonya önderliğinde Finlandiya, Estonya, Letonya ve Litvanya, Danimarka ve İsveç ile bir Doğu Avrupa Birliği  ya da Baltık Federasyonu adı altında  yeni bir bölgesel birliğe yönelmesi gündeme getirilmiş ve Rusya egemenliğinde bir Ukrayna devleti düzenine geri dönüşe karşı çıkanlar olmuş ve geleceğe dönük bir biçimde daha farklı ve yeni bazı siyasal oluşumlar öne çıkarılarak, Ukrayna isimli sonradan olma bir yapma ve de yapay devletin yerine herkes kendi bakış açısı ve bulunduğu yere dayalı tartışma ve değerlendirmeler yapmaya başlayarak, farklı siyasal yaklaşımlar üzerinden eskisinden çok daha farklı yeni isimlere bağlı çok değişik siyasal düzenleri  öne çıkararak Avrupa kıtasının doğu bölgesinde Rusya ile tampon yapılanmalar oluşturulabilecek siyasal düzenlerin  kurulabileceği, yeni haritalar üzerinde konuşulmaya başlanmış ama her kafadan bir ses çıktığı için Ukrayna sorununun ilk aylarında üzerinde  anlaşılabilecek bir uzlaşma planı ya da hukuk düzeni sağlayacak bir uluslararası antlaşma taslağı ortaya çıkarılamamıştır. Rusya bugünkü uzlaşma aşamasından sonra eski bir emperyalist devlet olarak Kırım yarımadasını da içine alacak bir biçimde Hazar bölgesi ile birlikte Ukrayna devletinin üzerinde yer aldığı Doğu Avrupa topraklarını da Büyük Rusya Federasyonunun sınırları içerisine alarak, bu bölge ile ilgili diğer plan ve projeleri devre dışı bırakmaya çalışırken, Ukrayna Cumhuriyetinin devlet başkanı “ Büyük İsrail’i  biz kuracağız “ diyerek, yeni merkezi bölge  planlarının  Büyük İsrail İmparatorluğu olacağını açıkça dile getirmektedir. Böylece, Rusya-Avrupa hattı üzerinde Ukrayna bir sağa bir sola doğru gidip gelirken, Avrupa ve Amerika arasında sıkışıp kalarak, batısında Hıristiyan Avrupa ile doğusunda ise faşist Rusya arasında kontrol altına alınmak istenen Ukrayna, kendisine din merkezli yeni bir çıkış alternatifini gündeme getirerek, iki bin yıl sonra bir Yahudi devleti kurmuş olan İsrail devletini bir imparatorluğa dönüştürerek, merkezi alanda Siyonist planı öne çıkarmaktadır.

                İki bin yıl sonra İsrail üçüncü kez kurulurken emperyalist bir proje olan Büyük İsrail devletinin hedeflenmesi bugünkü konjonktürde yer alan bütün sıcak çekişme ve çatışmaların Armegeddon adı verilen üçüncü dünya savaşını insanlığın siyasal gündemine sokmaktadır. Filistin topraklarında kurulmuş olan ama bölgedeki büyük devletler ile emperyalist güçlerin giderek artan baskıları nedeniyle bir türlü gelişemeyen, Araplarla olan savaşlarını kaybeden komşu devletler üzerinde istediği otorite ve baskı düzenlerini kuramayan küçük İsrail’in  bir an önce Büyük İsrail’e dönüştürülmeye çalışılması, siyasal programlarında Armegeddon isimli üçüncü dünya savaşı bulunanlar açısından önem taşımaktadır .On sekizinci yüzyılda Hazar lobisinin Büyük Hazar Projesi, On dokuzuncu yüzyılın ortalarında  İngiltere’nin Yakın Doğu Konfederasyonu, Yirminci yüzyılın başlarında ise ABD’nin  Büyük Orta Doğu Projesine ek olarak, Siyonizm’in Büyük İsrail Projesi olarak dünya kamuoyunun dikkatlerine sunulmuştur. Böylece merkezi coğrafyada yer alan kutsal topraklar üzerinde dünyanın tam ortalarında Hıristiyanlarla birlikte Museviler de alternatif bir gelecek projesine sahip olurlarken, Müslümanların Atlantikçi ve batı merkezli emperyalistler gibi bir emperyal projeleri hiçbir zaman olmamıştır. Şimdi gelinen aşamada Atlantik merkezli Hıristiyan emperyalizmi, Musevi emperyalizm ile birlikte örgütlenirken Müslümanların bunlarla rekabet edebilecek bir emperyalist projeleri henüz gündeme getirilememiştir. Yüz yılı aşkın bir süre içinde batı merkezli emperyal projeler arasında başlatılan yarış devam ederken, Osmanlı devlet yapısını bir federasyona dönüştürmek gibi var olan devletlerin geleceğini güvence altına alacak Merkezi Devletler Birliği ya da İstanbul merkezli bir İslam İmparatorluğu plan ve projelerini uygulama alanına getirilmesine çalışılmış ama iki büyük dünya savaşı süreci içinde Müslümanların birliği sağlanamamış, Almanya, İngiltere, Fransa ,Rusya gibi emperyalistler dünya savaşı yaparlarken, merkezi alandaki Müslüman toplulukların birleşmeleri önlenmiş ve Türkiye’nin din değiştirme önerileriyle  Anadolu’da Büyük İsrail kurulmaya çalışılmıştır.

                Kuzey-Doğu Avrupa’da başlatılan ABD destekli Rusya’nın işgal girişimleri ile Ukrayna savaşı başlatılmış ve bir yılı aşkın bir zaman dilimi içerisinde dünyanın merkezi bölgesini bütünüyle tehdit eden bir üçüncü cihan savaşı ihtimalini öne çıkarmıştır. ABD Çin’i hedef olarak seçerken aynı zamanda Avrupa’nın eski emperyalist devletlerini de kontrol altında tutmak için, eski komünist Rusya’yı baskı altında tutmaya öncelik vermiş ve Rusya’yı soğuk savaş döneminde olduğu gibi tahterevallinin karşı bölümüne oturtarak oyunu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirirken ve Çin ile birlikte Avrupalı emperyalistleri dışlarken Rusya’yı gene eskisi gibi karşı denge unsuru olarak kullanmaya dikkat etmiştir. Rusya yeni bir emperyalist devlet olarak öne sürülürken, eski Sovyet ülkeleri ile birlikte Ukrayna ve diğer Kuzey-Doğu devletleri Hıristiyan dünyasının üvey evlatları gibi sahipsiz ve desteksiz bırakılmıştır. Ukrayna yalnız bırakılarak teslim olmaya yönlendirilirken, devletin başına genç bir tiyatro oyuncusunu geçirmiş ve onun çabaları ve girişimleri ile dünya kamuoyunun ilgisini çekmeye öncelik vermiştir. Zelenski ismini taşıyan bu tiyatrocu konuşmalarında her türlü emperyalizme karşı çıkarken, Siyonizm’e karşı çıkmamış ve gazetecilerin fazla üzerine geldiği bir aşamada kendisinin etnik kimliği ile birlikte Büyük İsrail Projesine taraf olduklarını ve bu doğrultuda merkezi alan imparatorluğunun Siyonist plan çizgisinde gerçekleştirileceğini bir basın toplantısı aracılığı ile söylemiştir. Rusya’nın işgalinin ellinci gününde, Ukrayna’nın Büyük İsrail devletine dönüşeceğini ve bu amaçla mücadeleye devam ettiklerini açıkça dile getirmiştir. Donbass merkezli olarak Rus orduları Ukrayna’nın doğu bölgelerini işgal ederken, Zelenski Avrupa Birliğine ve üye ülkelere de karşı çıkarak, Ukrayna’nın hiçbir zaman liberalizme teslim olmuş bir Avrupa ülkesi olmayacağını açıkça dile getirmiştir. Bu noktada Avrupa ülkelerinden gelmekte olan yardımların kesilmesi olayı ile karşılaşılmıştır. Zelenski liberal Avrupa’ya karşı çıkarken, geleceğin İsviçre’si olmak gibi bir statü aramayacaklarını açıkça söylemiştir. ABD ile paslaşmayı ana politika haline getiren Rusya baskı ve saldırılarını artırırken, savaşın bölgeye ve dünya ülkelerine doğru yayılması doğrultusunda kamuoyunu yönlendirmiştir.

                Zelenski kendi kimliği ile birlikte direnen devletini dünyaya tanıtırken, Ukrayna devletinin kurulu bulunduğu eski toprakların zamanında düşmanlarla çevrilen bir bölge olduğunu ve burada yaşayan halkların tüm saldırı ve işgal girişimlerine karşı çıkarak, kendi bağımsızlıklarını elde ettiklerini ve bu çizgide kazanılmış olan haklarını sonuna kadar savunarak, ülke ve devletlerine sahip çıkacaklarını tüm konuşmalarında dile getirmişlerdir. Zelenski basın toplantılarında açıkça birçok savunmayı dile getirirken, onu destekleyen İsrail elçisi de Ukrayna’daki durumun İsrail’in durumuna çok benzediğini önümüzdeki dönemde halk kitlelerine dağıtılacak silahlarla Ukrayna ülkesi de tıpkı bugünkü İsrail gibi bir savaş alanına dönüşeceğini açıkça ifade etmiştir. Ukrayna’nın sonuna kadar direneceğini ve hiçbir biçimde barışa yanaşmayacağını resmen açıklayan cumhurbaşkanlığı temsilcisi savaşın uzun süreceğini ve bazı dönemlerde savaş dursa bile zaman zaman kısa aralıklarla savaşların devam edeceğini söyleyen İsrail elçisi, güvenlik sorunları ve kendi savunma girişimlerine Ukrayna halkının tıpkı İsrail halkı gibi uyması gerektiğini de söyleyerek savaşların savaş alanlarında kazanılması gerektiğini kesin olarak söylemiştir. Ukrayna’yı NATO’ya almak isteyen ABD kendi ülkesindeki Ukrayna lobisini bu ülkeye yardım edilmesi için harekete geçirmiştir. Rusya’nın Ukrayna’da uyguladığı saldırıları tam anlamıyla bir soykırım olarak açıklayan Amerikan yönetimi önümüzdeki dönemde Ukrayna sorununun çözüme kavuşturulması için harekete geçildiğini kamuoyuna duyurmuştur. Savaş isteyen çığırtkan merkezlerin dünya barışını tehdit etmelerine izin verilmeyeceğini söyleyen Ukrayna yönetimi ABD’nin Truva atları olarak isim takılan Baltık ülkelerinden doğru dürüst yardım gelmediğini de resmen açıklamıştır. ABD başkanı J.Biden Rusya’yı soykırım uygulayıcısı faşist bir devlet olarak suçlarken, NATO üyesi ülkelere de savaşa karşı ilgisiz kalınmaması gerektiğini belirtmiştir. ABD’de etkin olan Ukrayna ve Hazar lobilerinin devreye girmesiyle birlikte, Ukrayna halkının her türlü yiyecek, giyecek ve barınma gereksinmelerinin karşılandığı yardım organizasyonu giderek daha da güçlenmiş, Rus katliamının gerçek anlamda bir soykırıma dönüşmesi önlenmeye çalışılmıştır. Ukrayna’nın Büyük İsrail’e dönüştürülmesinde Amerikan ve Avrupa Yahudi lobilerinin de çok etkin destekleri olmuştur.

                Eski Sovyet hinterlandının sosyalist imparatorluk dağıldıktan sonraki durumuna bakıldığında burada çeşitli Hıristiyan devletlerin kurulmuş olduğu görülmektedir. Ukrayna’nın tam ortasında yer aldığı bugünkü özgürlük ortamında diğer devletler ile birlikte Ukrayna Cumhuriyeti de yer almakta ve geleceğin haritalarının yeniden gündeme geldiği bugünkü aşamada bu Hıristiyan devletin başkanı açıkça büyük İsrail planından söz etmekte ve böylesine bir Yahudi yapılanma üzerinden Doğu Avrupa’nın yeni yapılanmasında açıkça Büyük İsrail projesine başkanı olduğu Hıristiyan devleti kilitleyerek yüzünü dönmektedir. Hıristiyanlığın ikinci büyük din olarak ortaya çıktığı Milat yılları sonrasında Hıristiyanlık genişlerken ve yayılarak dünya kıtaları üzerinde yayılırken Orta Doğu bölgesinden kuzeydeki Hazar havzasına doğru önemli bir Yahudi nüfus göçü yaşanmıştır. Buralara doğru göçler genişlerken o bölgelerin geçmişten gelen halkları ile Yahudi toplulukları karşı karşıya gelmiş ve bu bölgelerde uzun süre çatışmalı ve savaşlı yıllar geçmiştir. Böylesine kavga dönemlerinde Hazar gölünün doğusunda yaşayan acem halkları Yahudi ve Musevi kökenli gruplara sahip çıkarak onları desteklemiş ve Hazar bölgesi üzerinden Yahudi ve Musevi kökenli halkların var olmalarını ve zaman içerisinde Hazar bölgesi ile bütünleşerek ayrı bir gruplanma süreci tırmandırmışlardır. Bu çerçevede iki bin yıllık süre içinde Yahudiler ve Museviler Doğu Avrupa üzerinden önce Avrupa ve sonra da Amerika ile Afrika kıtalarına göç etmişler ve bütün kıtalar üzerinde yeni yaşam düzenleri oluşturarak, bugünkü çağdaş dünyanın oluşum süreci içinde üzerlerine düşen misyonları yerine getirmeye çaba göstermişlerdir. Hazar bölgesini merkez yapan Yahudiler ve Museviler daha sonraki yıllarda önce Rusya ve Orta Asya topraklarına dağılmışlar, daha sonraki aşamada da Doğu Avrupa topraklarına dağılarak batıya yönelmişler ve İngiltere’ye kadar bütün Avrupa kıtasına dağıldıktan sonra Kristof Kolomb sonrasında da Amerika kıtasına ve bu kıta üzerinden de bütün denizlere ve okyanuslara dağılarak, yeryüzü haritası üzerinde barındıkları sahil şehirleri ve limanlar üzerinden hegemonya düzenlerini oluşturmuşlardır.

                Türkiye Cumhuriyeti  cumhurbaşkanlığı forsu üzerinde yer alan on altı yıldız Türklerin tarih boyunca kurdukları imparatorlukları simgesel olarak günümüze kadar taşıyarak bugünlere getirmesi dikkate alınırsa, Hazar denizi etrafında kurulan Hazar İmparatorluğunun tarih sahnesine çıkışında Şaman dinine inanan Türk boyları önemli roller almış ve tarih boyunca iki yüzden fazla devlet kurarak dünya tarihinde geniş yer alan Türkler, dağıldıkları coğrafyaları da Türk toprakları konumuna getirmişlerdir. Önce Acemlerin içinde kendilerine yer edinen Yahudi toplulukları daha sonraki aşamada, Türklerin arasına girerek Çin ve Avrupa kıtası arasında başlayan ve daha sonraki aşamada ortak ülke ya da ulus çatısı altında Museviler ile Türklerin önce Hazar, daha sonrasında ise Selçuklu ve Osmanlı imparatorlukları şemsiyesi altında yaşamlarını sürdürdükleri tarih kitaplarında yerini almıştır. Tarih boyunca merkezi alanda kurulan devletler incelendiğinde, Asya-Avrupa ve Afrika üçgeninde birçok Türk devletleri kurulmuştur. Dünya tarihi içinde Türkler her dönemde kurdukları yeni devletleri ile yaşamlarını sürdürürken, Yahudi ve Musevi asıllı insanlar da böylesine bir değişimin içinde yer alarak varlıklarını korumaya çalışmışlardır. Şaman dinine inanan orta Asya göçmeni Türklerin Hazar denizi kıyılarında kurdukları Hazar imparatorluğu, kuruluşu sırasında Volga ve Tuna nehirleri arasındaki geniş alanı kendisine ülke edinmiştir. Bugünkü Ukrayna’nın bulunduğu bölgede ilk olarak Ruslar Kiev kökenli bir devlet kurarken, Hazarlar Orta Asya’dan gelerek Göktürk imparatorluğunun devamı sayılacak bir çizgide yerleşerek Hazar bölgesinde yeni bir Türk devleti olarak imparatorluklarını kuruyorlardı. Hazarlar dördüncü yüzyılda kuruluyor ve onuncu yüzyılda dağılıyorlardı. Hazar devleti doğudan Arap ve Müslüman Abbasilerin saldırıları yüzünden sürekli olarak Araplar ile savaşıyorlardı. Beşinci yüzyılda bugünkü Ukrayna’nın başkenti olan Kiev’de ilk Rus Prensliğini kuran Ruslar, daha sonraki dönemlerde Hazarlar ile sürekli savaşarak Volga ve Tuna nehirleri arasında yer alan büyük Rusya devletini Moskova merkezli olarak kuruyorlardı. Hazar krallığı büyük bir alana hükmederken, sürekli olarak Kafkasya’da Arap Abbasiler ile Tuna nehri kıyılarında ise Rusya ile savaşmak zorunda kalıyorlardı. İki cephe de birden sürekli savaş yapmak Hazar devletini fazlasıyla yıpratırken aynı zamanda çöküşe sürüklüyordu.

                Üç kıta ortasında tıpkı Osmanlı ve Türkiye devletleri gibi merkezi bir konuma sahip olan Hazar krallığı onuncu yüzyılın sonlarına doğru savaşlarla çökerek tarih sahnesinden silinirken, Hazar Türklerinin içinden çıkan bazı Türk asıllı topluluklar, Hazar ordusunun komutanlarından Selçuk beyin önderliğinde güneye doğru yönelerek Orta Doğu bölgesine Türklerin yayılmasına yol açıyordu. Bölgedeki  nüfusun ve savaşların sayıca çok olması ya da sürekli olarak devletleri savaştırarak çöküşü gündeme getirmesi, Hazar devleti yerine kurulan Selçuklu devletinin de sürekli savaşarak çöküş senaryolarına aracı olması gibi istenmeyen bir duruma düşen Hazar devleti, din değişikliğine giderek Hıristiyanlar ve Müslümanların ortasında  farklı bir din ile ayakta kalınamayacağını görmüş ve bu durumda bölünme ve dağılma aşamasına gelme durumundan kurtulabilmek için Hıristiyanlığa ve İslam’a karşı üçüncü tek tanrılı din olarak Museviliği resmen devlet dini olarak kabul ettikleri görülmüştür. Devletin çöküşü ve toplumsal bölünme gibi olumsuz durumlardan kurtulabilmek için Hazar kralı ve imparatorluğun üst düzey yönetici kesimi, resmi bir devlet töreni ile Şamanlık dinini bırakarak Musevilik dinini benimsemişlerdir. Filistin bölgesinden bir Hahambaşı davet edilerek onun yönetimindeki bir resmi din töreni üzerinden Hazarlar Museviliği benimsemişler ve devletin çöküşünün önlenememesi gibi bir olumsuz durum karşısında, Hazarlar önce güneydeki Orta Doğu bölgesine ve  daha sonra Doğu Avrupa bölgesindeki ülkelere, üçüncü aşamada ise Avrupa ve İngiltere üzerinden bütün dünyaya dağılmışlar ve Avrupalı sömürge imparatorluklarının yeni insan toplulukları olarak bu örgütlenme içinde liman şehirlerini kullanarak, evrensel düzeyde bir deniz yapılanması imparatorluğunun oluşumuna yardımcı olmuşlardır. Bir anlamda Hazar devletinin dağılması bütün dünyanın her bölgesinde yerel ve genel siyasal yapılanmaların gündeme gelmesine yardımcı olmuştur. Çin ve Avrupa bölgeleri arasındaki ilk küresel ticareti yapan Hazarlar gittikleri bölgelere götürdükleri yenilikler ile uluslararası alanlar da Rönesans yapılanmalarının da önünü açmıştır.

Rus ve Arap saldırılarına karşı koyamayan Hazarlar aynı zamanda İslam ve Hıristiyanlık saldırısı karşısında dağılmamak için üçüncü bir tek tanrılı dini benimseme yoluna gitmiştir. Hazar halkının entelektüel kesiminin öncülüğünde göçler üzerinden hem bugünkü Rusya, Hazar ve Orta Doğu bölgelerinde Musevilik anlayışının yayılmasına yardımcı olmuşlar, hem de daha sonraki yıllarda Balkanlar ve Doğu Avrupa üzerinden Musevilik dininin tüm küresel alanlarda etkinlik otoritesi sağlanmasına destek sağlamışlardır. İşte böylesine bir dağılma ve gelişme süreçleri sayesinde Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık üzerinden Hazar imparatorluğu çevresinde kavgalar devam ederek bugünlere gelinmiştir. Hazar krallığının uzantısı olduğunu iddia eden Ukrayna cumhuriyeti günümüzde Hıristiyan Avrupa ile Müslüman Orta Doğu’ya karşı meydan okuyarak, dünyanın merkezi coğrafyasında yeni bir Yahudi devleti olarak Büyük İsrail projesini hedef göstermektedir. Zelenski’ye göre Hıristiyan ve Müslümanların dolu olduğu merkezi alanda Büyük İsrail’in kurulmasıyla birlikte üçüncü tek tanrılı din de olarak Musevilikte orta dünyada kurulacaktır. Ayrıca binlerce kilometre öte de güney bölgesinde kurulmuş olan bir İsrail devleti varken, yeni bir Büyük İsrail yapılanmasının gerçekçi olmayacağını ve savaşlara yol açacağını son dönemdeki gelişmeler ortaya koymaktadır. Ayrıca Küçük İsrail ile Ukrayna arasında yer alan Kırım yarımadasının da Siyonizm’in merkezi hedefleri arasında olduğunu siyasal olaylar göstermektedir. Büyük İsrail eğer küçük İsrail’i büyütmek için kuruluyorsa, o zaman Odessa’nın başkent olması ve Kırım’ın kuzey İsrail olarak Filistin’de kurulmuş olan güney İsrail ile bir araya gelmesi zorunluluğu vardır. Böylesine bir pozisyonda ise Avrupa ile Asya kıtalarını bir araya getiren kıtalar arası bir köprü konumundaki Anadolu yarımadası, köprü ve merkezi konumlarıyla Büyük İsrail devletinin ana karası gibi yeni bir jeopolitik konuma doğru getirilmektedir. Zelenski beş yüzyıl önceki Hazar imparatorluğunun konumundan ileri gelen tarihsel durumu işaret ederek, son aşamada Museviliği benimsemekte olan Hazar devletinin mirasını izleyen bir biçimde Ukrayna, toprakları üzerinde bir büyük İsrail devleti kurabilmenin çabası içine girmiştir. Merkezi bölgede Yahudi devleti yıkılırken, Müslüman ve Hıristiyan devletler ayakta kalarak bugünlere kadar gelmişlerdir. Var olan devletler bu yüzden bölge haritasında değişiklik istememektedirler.

                Birinci Dünya Savaşı sonrasında, yüz yıllık bir zaman dilimi çerçevesinde Orta Doğu haritası korunmuş ve bu doğrultudaki devletler düzeni ile bölgede kalıcı bir yapılanma hedeflenerek, batı emperyalizmi destekli bir siyasal düzen, bugün de bölge devletleri ve halkları tarafından savunulmakta ve bu doğrultuda bir koruyucu düzen yeni güvenlik antlaşmaları ile yürütülmeye çalışılmaktadır. Ne var ki aradan geçen bir yüzyıllık dönem içinde dünyada önemli değişiklikler gündeme gelmiş ve bunların dünya düzenine doğrudan etki yapan yansımaları sürekli olarak bölgelerde sıcak çatışmalara ve savaşlara neden olduğu için, merkezi coğrafyada bir güvenlik ortamı kalmamıştır. Birinci dünya savaşının çözüm üretmede yetersiz kalması yüzünden ikinci dünya savaşı çıkartılmış şimdi de yeni bir savaş senaryosu ile Armegeddon adı altında bir üçüncü dünya savaşı  çıkartılmaya çalışılmakta ve böylesine büyük bir emperyalist planın gerçekleşebilmesi için Filistin ya da Ukrayna gibi zayıf ve küçük devletler seçilerek ve bunların bulunduğu bölgelerde Siyonizm'in fenerini tutuşturarak çözümsüz kalan orta dünyayı, yeni dönemde daha istikrarlı ve güvenlikli bir yapılanmaya dönüştürecek biçimde yeni devletler düzeni öne çıkarılmaktadır. Bu doğrultuda çeşitli savaş senaryoları meydana konurken bunların yetersiz kaldığı aşamalarda deprem, seller ve su baskını, yangınlar ve diğerleri gibi doğal afet senaryolarının birlikte gündeme getirilerek savaşlarla birlikte afet senaryolarında kullanıldıkları son yıllardaki gelişmeler olarak dünya kamuoyunun dikkatlerini çekmektedir. Emperyalizm çok katlı gökdelenleri merkezi alan kentlerine kurarken aynı zamanda buraları temizleyerek var olan gecekondu konumundaki eski binalar depremlerle yıkılmakta, sel ve benzeri doğal afetlerden yararlanılarak eski düzenlerin yıkılması sağlanmakta ve daha sonra da savaşlarla yıkılmış olan ülke ve kentlerin yerine yeni büyük binalar ve devlet benzeri siyasal yapılanmalar planlara uygun bir biçimde yapılmaktadır.

                Kudüs Üniversitesi öğretim üyelerinden Yuval Noah Harari’nin kitapları bir İsrail projesi olarak Türkiye’de fazlasıyla okunmaktadır. Yahudi asıllı bu bilim adamı geleceğin büyük İsrail imparatorluğu ile ilgili çeşitli konuları anlatırken, fazlasıyla Anadolu yarımadasının üzerinde durarak anlatmakta, bir anlamda Türklerin ana yurdu konumundaki Anadolu Topraklarını Büyük İsrail devletinin ana merkezi toprakları olarak göstermektedir. Kuzeyinde Hazar kalıntısı bir Ukrayna Cumhuriyeti ile Kuzey İsrail ve Proto tarih dönemlerinden gelme Filistin de Büyük İsrail projeleri ile aynı bölgede karşı karşıya kalan Türkiye Cumhuriyeti, kuzey ve güneyden gelen Siyonist projelerin tam ortalarında kalmaktadır. Zelenski’nin istediği biçimde bir Büyük İsrail kurulurken, geçici bir proje olduğu ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarının Türklerin elinden alınacağı, Türklerin yeniden Orta Asya’ya doğru yönlendirilerek eskisi gibi dış dünyaya kapalı bir yaşama mahkûm edilecekleri yazılıp çizilmektedir. Anadolu’da Türk nüfus istemeyen emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin Odessa, Selanik ve Kudüs üçgeninde bir Büyük İsrail yapılanmasının, Anadolu yarımadasını kendi vatanı yapmış olan Türkler tarafından kabul edilmeyeceği tarihte yaşanan olaylar ve Kuvayı Milliyeci Türk milletinin siyasal direnişleri ile kanıtlanmıştır. Tarihten gelen gerçekleri antiemperyalistlerin bildiği kadar Türk milleti de bilmekte ve buradan gelen faktörler ışığı altında, bütün siyasal gelişmeler Türkiye’deki üniversiteler ve siyasal merkezler tarafından izlenerek ve incelenerek değerlendirilmektedir Büyük Orta Doğu ya da Büyük Yakındoğu gibi merkezi alana egemen olma projeleri benzeri bir çizgide Büyük İsrail projesi de bir emperyalist plandır. Onların böylesine büyük alan projeleri varsa Türkiye’nin de komşularıyla birlikte ortak bir merkezi savunmayı gündeme getirecek antiemperyalist bir çizgide, Merkezi Devletler Birliği projesi de karşıt bir savunma projesi olarak devrede olacaktır. Ukrayna’dan İsrail’e kadar uzanacak bir Büyük İsrail projesi doğrultusunda Misakı Milli sınırları içinde var olan ve bugünlerde yüzüncü yılını tamamlayan Türkiye Cumhuriyeti devleti ve tarihi bir gerçek olan Türk milleti sonsuza kadar yaşam mücadelesini sürdürecek ve kurucu önder Atatürk’ün dediği gibi Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Türklüğü yok etmeye çalışan Siyonistlere karşı Anadolu ülkesiyle kaynaşmış olan Türk milletinin yeniden Orta Asya çöllerine geri gönderilmeye çalışılmasına, Türk devleti ve ulusu sonuna kadar karşı çıkarak mücadele edecektir. Ukrayna’dan İsrail’e yönelenlerin merkezi alanın tam ortasında büyük bir Türkiye Cumhuriyeti olduğunu hiçbir zaman unutmamaları gerekmektedir.

 Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN