ANKARA KALESİ
UKRAYNA‘DAN İSRAİL‘E GEÇİLEMEZ
Yirmi birinci yüzyılın başlangıçtaki yılları
birbiri ardı sıra tamamlanırken, dünyanın birçok bölgesinde yeni yeni sıcak
olaylar ortaya çıkmış ve birinci dünya savaşı öncesi yıllarda gündeme gelmiş
olan birçok siyasal sorun, güncellik kazanarak uluslararası alanda daha
hareketli bir dönemin başlamasına giden yolu açmışlardır. Yirminci yüzyılın
ortalarına doğru dünya olayları ilerlerken bazı sorunlar çözümsüz kalmış ve
bunlar soğuk savaş döneminin son yıllarında yeniden canlanarak ortaya
çıkmışlardır. Üç bin yıllık din savaşlarının gerginliği olarak Hıristiyan ve
Musevi dinleri Avrupa kıtası üzerinde çekişirken, sekizinci yüzyıla doğru
ortaya çıkan üçüncü tek tanrılı din olarak Müslümanlık öne çıkarak, sonraki
dönemlerde üç tek tanrılı din arasında büyük bir yarış ve rekabetin gün yüzüne
çıkmasına neden olmuştur. Üç kıta arasında yer almakta olan yeryüzünün ortak
tarihi bu yüzden üç büyük din arasındaki çekişmeler ile biçimlenirken, üç kıta
üzerinde yeni büyük devletler kuran çeşitli insan toplulukları, bu topraklar
üzerinde egemenlik düzenleri kurarak bugün yaşanmakta olan yirmi birinci asrın
son yıllarına kadar gelmişlerdir. Antik çağlarda Yahudi topluluklarının büyük
devletler kurarak merkezi bölgeye egemen olma çabaları, daha sonraki aşamada
Mezopotamya ve Avrupa kıtası üzerinde biçimlenen Babil Krallığı ile Roma
İmparatorluğu gibi iki büyük
imparatorluğun güç kazanması ile gerilerde kalmış ve peş peşe kurulan iki büyük
Yahudi devleti Babil ve Roma krallıklarının
savaşarak kurdukları hegemonya düzenleri yüzünden, daha sonraki aşamalarda
merkezi alandaki Yahudi topluluklarının göç etmelerine ve bu doğrultuda
dünyanın her bölgesine dağılarak birbirinden uzak topraklarda farklı
devletlerin kurulmasına elverişli ortamlar yaratılmıştır. Daha sonraki
aşamalarda önce Hıristiyanların ve sonra da Müslüman topluluklarının merkezi
coğrafyada at koşturmaya başlamaları üzerine, önce Roma ve Bizans gibi Hıristiyan
imparatorluklar kurulmuş, İslamiyet’in yeni bir din olarak oluşumundan sonra da Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı gibi dört büyük Müslüman devlet
oluşturularak merkezi alandaki otorite boşluğu alanları doldurulmuştur.
Dünya
tarihi ile beraber merkezi alanda da birbirini izleyen Hıristiyan ve Müslüman
büyük devletlerin farklı bir çizgide ayrı dönemlerde gündeme gelmeleri
sayesinde, dünya tarihinin ana gelişme çizgisinin orta dünya merkezli bir
yapılanma sürecinde devamlılık kazandığı görülmektedir. Milattan önceki
yıllarda Yahudiler bütün bölgeye egemen olarak kendilerinin merkezinde yer
aldığı iki ayrı devleti birbirine komşu çizgide oluşturmuşlar ama daha sonra ki
dönemlerde Babil ve Roma imparatorlukları bölgeye gelerek merkezi alana tam
anlamıyla el koymuşlardır. Bunun üzerine iki Yahudi devleti yıkılmasıyla, bu
devletlerin çatısı altında yaşamakta olan Yahudi toplulukları önce Orta Doğu,
sonra Akdeniz ve Afrika daha sonraları da Hazar gölü çevresindeki yerlere
sürülmüşler ve böylece dağıtılarak yaşamaya kendiliğinden mahkûm edilen bir
topluluk olarak, her gittikleri yerde kendilerine yeni düzenler ve devletler
kurmuşlardır. Anadolu yarımadası üzerinde İyonya, Finike ve Galatya gibi
siyasal yapılar oluştururken, Afrika’da Kartaca, Tunus, Rodos, Girit ve Kıbrıs
gibi küçük ada devletlerini örgütleyerek ayakta kalmaya çalışmışlardır. Dünyanın
ortasında yer alan Akdeniz bölgesindeki devlet kurma ya da kurulan devletler
içinde yer alarak kendilerini güvence altına alma girişimleri sürekli olarak
devam ettirilerek, bir yaşam düzeni güvencesi her zaman için aranmış ve
Hammurabi kanunları sayesinde Babil döneminden başlayarak insanlığı kurallar
üzerinden kalıcı bir hukuk düzenine kavuşturma çabaları, birbiri ardı sıra
sürüp gitmiş ve bugün gelinen yeni aşamada üç büyük dinin merkezi coğrafyada
bir arada yaşaması ile yeni plan ve projeler gündeme gelmiş ve bu yüzden Orta Doğu devletleri ile birlikte
halkları da yeni bir orta dünya bölgesel düzeni çizgisinde devletlerini ve
ülkelerini ellerinden kaçırmak noktasına getirilmişlerdir. Üç bin yıllık
Avrupa’daki dinler kavgasının bugün gene eskisi gibi merkezi alana taşındığı
bir girişim ile karşılaşılmıştır.
Akdeniz
üzerinden Avrupa kıtasına, Hazar gölü üzerinden ise Asya kıtasına dağılan
Yahudi asıllı insan toplulukları zaman içerisinde hiç boş durmamışlar ve deniz
kenarında kurulmuş olan liman kentleri üzerinden bütün dünya ülkelerine
dağılarak, kıtasal alanları limanlar üzerinden denetim altına alan ve böylece
kıyılar üzerinden dünya ticaretini ele geçiren Yahudi asıllı topluluklar, denizler
ve okyanuslar üzerinden bütün dünya ülkelerini ticarete yönlendirerek dünya ekonomisini ele geçirmişlerdir. Bu doğrultuda merkezi coğrafyada dünya yüzüne
çıkan Yahudi topluluklarının, kıtalar üzerinden yerküreyi birbirine bağlayarak
ve ekonomiyi işbirliği alanı konumuna dönüştürerek ekonominin bayrağı olan para
gücünü her zaman için ellerinde tutarak, yeryüzü haritası üzerinde gündeme
gelen yeni devletlerin yapılanmalarını, her zaman için kontrol etmişler ve
kendi denetimleri altında siyasal oluşumların gelişim çizgilerini yönlendirerek
dünya düzenlerinin sürekli bir yenilenme çizgisinde modernleşmesinin önünü
açmışlardır. Bu çerçeve de sürekli devrim gibi düşünceler ve siyasal
ideolojiler geliştirilerek, değişen dünya koşullarına ayak uyduran ve yeni
koşullar karşısında çevre koşulları ve yeni ortaya çıkan gerçekler çizgisinde
bir uyumluluk ortamının yaratılmasında uzlaşmalar sağlanmış ve böylece yeni
dünya düzenleri kurularak insanlığın gereksinmesi olan yeni atılımların
gerçekleştirilmesi sağlanabilmiştir. Merkezi alan ile birlikte diğer kıtalar ve
bölgeler üzerinde yeni devletler kurulması sağlanmaya çalışılmıştır. Bu
doğrultuda dünya kıtalarının ve bölgelerinin tarihleri incelendiği zaman, hemen
hemen hepsinin orta dünya merkezli gelişmelerin sonucu olan değişiklikler
olarak siyasal gündeme girdikleri görülmektedir. Tarih öncesi dönemlerde
başlayan bu gibi gelişmelerin sonraki dönemlerde ortaya çıkan yeni gelişmeleri
kökten etkilediği anlaşılmaktadır. Bugünkü dünya haritasına bakıldığı zaman
harita üzerindeki bütün devletlerin kendilerinden önceki siyasal yapılanmaların
doğal sonucu oldukları ve bu nedenle de proto-tarih dönemlerinin bilgi
birikimleri sayesinde, insanlığın bugün de yolunu çizmesi açısından
kolaylaştırıcı destekler sağlanmaktadır.
Orta
dünyanın gündeme getirdiği Musevilik birikiminin aradan geçen yüzyıllara rağmen
gene de varlığını koruması ve bu doğrultuda insanlığa yön gösterdiği bir
siyasal gelişme, günümüzdeki yeni siyasal gelişmelere yol açmakta, ya da geçmişten
gelen bazı sorunların yeni dönemde yenilenerek öne çıkmasına yol açmaktadır.
Küreselleşme sürecinin sona erdiği aşamada, soğuk savaşın iki büyük patronu
olan Amerika ve Rusya arasında eskisinden çok farklı yeni bazı ilişkiler
gündeme gelirken, bazı beklenmedik gelişmeler ortaya çıkmakta ve eski Sovyetler
Birliği isimli konfederasyonunun içindeki bir cumhuriyet olan Ukrayna ülkesi
yeni dönemde farklı bir çizgiye doğru gelişmeler gösteriyordu. Sovyetler
Birliği’nin en geniş ve büyük cumhuriyetlerinden birisi olan Ukrayna’nın yeni
dönemde eskisinden farklı bir yapılanmaya gitmek istemesi üzerine Rusya
Federasyonu, bu duruma karşı çıkarak tekrar eskisi gibi bu ülkenin kendisine
bağlanmasını istemiş ve ABD ile bu doğrultuda yürütülen görüşmeler üzerinden
Ukrayna devletinin bağımsızlığına karşı çıkarak aynı zaman bir Hıristiyan
ağırlıklı nüfusa sahip olan bu ülkenin NATO ya da Avrupa Birliği gibi batı
blokunun resmi bölgesel birliklerine katılmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Küreselleşme
sonrasında yeni bir dünya düzeni kurulurken, Rusya Ukrayna’nın üzerinde
geçmişten gelen bir hakkı olduğunu ileri sürerek, bu büyük ülkenin Kırım ile
birlikte olmasına kesin bir tavır ile karşı çıkmıştır. Rusya ve ABD iki kutuplu
bir dünya kurmaya çalışırken ortaya Çin, Hindistan ve Brezilya gibi yeni büyük
devletlerin çıkması üzerine, eski emperyal devletler olan İngiltere, Fransa ve
İspanya’nın da girmesi üzerine, dünya çok kutuplu bir yapılanmaya doğru
yönlendiriliyordu. Daha çok devletlerin sınırları ve konumları üzerine
dayanarak çoklu bir düzen arayanlara karşı daha da gerilere gidilerek merkezi
coğrafyanın Musevilik, Hıristiyanlık ve
Müslümanlık gibi üç büyük dinin egemen olduğu dönemlere benzer bir biçimde, bölgenin
dinsel geçmişine uygun düşebilecek farklı bir harita hazırlanması ve dünyanın
orta bölgelerinde Müslüman ve Hıristiyan
devletlerin yer almasına benzer bir biçimde ve aynı zamanda Musevi dinine
mensup merkezi bir devletin de kurulması
gerektiği gündeme getirilerek, siyasal liderler ya da merkezler tarafından bu
önemli konu siyasal gündeme taşınmıştır.
Yeni
dünya düzeni için ABD ve Rusya görüşmeleri devam ederken, bütün dünya halkları
bir sabah Rus ordusuna mensup olan askerlerin Ukrayna ülkesinin doğu
sınırlarına yakın yerlerde üç ayrı bölgeyi işgal ederek bu toprakların eski Rus
toprakları olduğu öne sürülerek hem bu ülkeyi parçalama hem de daha sonraki
aşamada Avrupa kıtasıyla bir büyük kıtasal birliktelik içinde Vatikan devleti
yönetiminde bir büyük Hıristiyanlık düzenine bağlanmak istenmiştir. Özellikle
Polonya önderliğinde Finlandiya, Estonya, Letonya ve Litvanya, Danimarka ve
İsveç ile bir Doğu Avrupa Birliği ya da
Baltık Federasyonu adı altında yeni bir bölgesel
birliğe yönelmesi gündeme getirilmiş ve Rusya egemenliğinde bir Ukrayna devleti
düzenine geri dönüşe karşı çıkanlar olmuş ve geleceğe dönük bir biçimde daha
farklı ve yeni bazı siyasal oluşumlar öne çıkarılarak, Ukrayna isimli sonradan olma
bir yapma ve de yapay devletin yerine herkes kendi bakış açısı ve bulunduğu
yere dayalı tartışma ve değerlendirmeler yapmaya başlayarak, farklı siyasal
yaklaşımlar üzerinden eskisinden çok daha farklı yeni isimlere bağlı çok
değişik siyasal düzenleri öne çıkararak Avrupa
kıtasının doğu bölgesinde Rusya ile tampon yapılanmalar oluşturulabilecek
siyasal düzenlerin kurulabileceği, yeni
haritalar üzerinde konuşulmaya başlanmış ama her kafadan bir ses çıktığı için
Ukrayna sorununun ilk aylarında üzerinde
anlaşılabilecek bir uzlaşma planı ya da hukuk düzeni sağlayacak bir
uluslararası antlaşma taslağı ortaya çıkarılamamıştır. Rusya bugünkü uzlaşma
aşamasından sonra eski bir emperyalist devlet olarak Kırım yarımadasını da
içine alacak bir biçimde Hazar bölgesi ile birlikte Ukrayna devletinin üzerinde
yer aldığı Doğu Avrupa topraklarını da Büyük Rusya Federasyonunun sınırları
içerisine alarak, bu bölge ile ilgili diğer plan ve projeleri devre dışı
bırakmaya çalışırken, Ukrayna Cumhuriyetinin devlet başkanı “ Büyük İsrail’i biz kuracağız “ diyerek, yeni merkezi bölge planlarının
Büyük İsrail İmparatorluğu olacağını açıkça dile getirmektedir. Böylece,
Rusya-Avrupa hattı üzerinde Ukrayna bir sağa bir sola doğru gidip gelirken,
Avrupa ve Amerika arasında sıkışıp kalarak, batısında Hıristiyan Avrupa ile
doğusunda ise faşist Rusya arasında kontrol altına alınmak istenen Ukrayna, kendisine
din merkezli yeni bir çıkış alternatifini gündeme getirerek, iki bin yıl sonra
bir Yahudi devleti kurmuş olan İsrail devletini bir imparatorluğa dönüştürerek,
merkezi alanda Siyonist planı öne çıkarmaktadır.
İki bin
yıl sonra İsrail üçüncü kez kurulurken emperyalist bir proje olan Büyük İsrail devletinin
hedeflenmesi bugünkü konjonktürde yer alan bütün sıcak çekişme ve çatışmaların
Armegeddon adı verilen üçüncü dünya savaşını insanlığın siyasal gündemine
sokmaktadır. Filistin topraklarında kurulmuş olan ama bölgedeki büyük devletler
ile emperyalist güçlerin giderek artan baskıları nedeniyle bir türlü
gelişemeyen, Araplarla olan savaşlarını kaybeden komşu devletler üzerinde
istediği otorite ve baskı düzenlerini kuramayan küçük İsrail’in bir an önce Büyük İsrail’e dönüştürülmeye
çalışılması, siyasal programlarında Armegeddon isimli üçüncü dünya savaşı
bulunanlar açısından önem taşımaktadır .On sekizinci yüzyılda Hazar lobisinin
Büyük Hazar Projesi, On dokuzuncu yüzyılın ortalarında İngiltere’nin Yakın Doğu Konfederasyonu,
Yirminci yüzyılın başlarında ise ABD’nin
Büyük Orta Doğu Projesine ek olarak, Siyonizm’in Büyük İsrail Projesi
olarak dünya kamuoyunun dikkatlerine sunulmuştur. Böylece merkezi coğrafyada
yer alan kutsal topraklar üzerinde dünyanın tam ortalarında Hıristiyanlarla
birlikte Museviler de alternatif bir gelecek projesine sahip olurlarken, Müslümanların
Atlantikçi ve batı merkezli emperyalistler gibi bir emperyal projeleri hiçbir
zaman olmamıştır. Şimdi gelinen aşamada Atlantik merkezli Hıristiyan
emperyalizmi, Musevi emperyalizm ile birlikte örgütlenirken Müslümanların
bunlarla rekabet edebilecek bir emperyalist projeleri henüz gündeme
getirilememiştir. Yüz yılı aşkın bir süre içinde batı merkezli emperyal
projeler arasında başlatılan yarış devam ederken, Osmanlı devlet yapısını bir
federasyona dönüştürmek gibi var olan devletlerin geleceğini güvence altına
alacak Merkezi Devletler Birliği ya da İstanbul merkezli bir İslam
İmparatorluğu plan ve projelerini uygulama alanına getirilmesine çalışılmış ama
iki büyük dünya savaşı süreci içinde Müslümanların birliği sağlanamamış,
Almanya, İngiltere, Fransa ,Rusya gibi emperyalistler dünya savaşı yaparlarken,
merkezi alandaki Müslüman toplulukların birleşmeleri önlenmiş ve Türkiye’nin
din değiştirme önerileriyle Anadolu’da
Büyük İsrail kurulmaya çalışılmıştır.
Kuzey-Doğu
Avrupa’da başlatılan ABD destekli Rusya’nın işgal girişimleri ile Ukrayna
savaşı başlatılmış ve bir yılı aşkın bir zaman dilimi içerisinde dünyanın
merkezi bölgesini bütünüyle tehdit eden bir üçüncü cihan savaşı ihtimalini öne
çıkarmıştır. ABD Çin’i hedef olarak seçerken aynı zamanda Avrupa’nın eski
emperyalist devletlerini de kontrol altında tutmak için, eski komünist Rusya’yı
baskı altında tutmaya öncelik vermiş ve Rusya’yı soğuk savaş döneminde olduğu
gibi tahterevallinin karşı bölümüne oturtarak oyunu kendi çıkarları
doğrultusunda yönlendirirken ve Çin ile birlikte Avrupalı emperyalistleri
dışlarken Rusya’yı gene eskisi gibi karşı denge unsuru olarak kullanmaya dikkat
etmiştir. Rusya yeni bir emperyalist devlet olarak öne sürülürken, eski Sovyet
ülkeleri ile birlikte Ukrayna ve diğer Kuzey-Doğu devletleri Hıristiyan
dünyasının üvey evlatları gibi sahipsiz ve desteksiz bırakılmıştır. Ukrayna
yalnız bırakılarak teslim olmaya yönlendirilirken, devletin başına genç bir
tiyatro oyuncusunu geçirmiş ve onun çabaları ve girişimleri ile dünya
kamuoyunun ilgisini çekmeye öncelik vermiştir. Zelenski ismini taşıyan bu
tiyatrocu konuşmalarında her türlü emperyalizme karşı çıkarken, Siyonizm’e
karşı çıkmamış ve gazetecilerin fazla üzerine geldiği bir aşamada kendisinin etnik
kimliği ile birlikte Büyük İsrail Projesine taraf olduklarını ve bu doğrultuda
merkezi alan imparatorluğunun Siyonist plan çizgisinde gerçekleştirileceğini
bir basın toplantısı aracılığı ile söylemiştir. Rusya’nın işgalinin ellinci
gününde, Ukrayna’nın Büyük İsrail devletine dönüşeceğini ve bu amaçla
mücadeleye devam ettiklerini açıkça dile getirmiştir. Donbass merkezli olarak
Rus orduları Ukrayna’nın doğu bölgelerini işgal ederken, Zelenski Avrupa
Birliğine ve üye ülkelere de karşı çıkarak, Ukrayna’nın hiçbir zaman
liberalizme teslim olmuş bir Avrupa ülkesi olmayacağını açıkça dile getirmiştir.
Bu noktada Avrupa ülkelerinden gelmekte olan yardımların kesilmesi olayı ile
karşılaşılmıştır. Zelenski liberal Avrupa’ya karşı çıkarken, geleceğin İsviçre’si
olmak gibi bir statü aramayacaklarını açıkça söylemiştir. ABD ile paslaşmayı
ana politika haline getiren Rusya baskı ve saldırılarını artırırken, savaşın
bölgeye ve dünya ülkelerine doğru yayılması doğrultusunda kamuoyunu yönlendirmiştir.
Zelenski
kendi kimliği ile birlikte direnen devletini dünyaya tanıtırken, Ukrayna
devletinin kurulu bulunduğu eski toprakların zamanında düşmanlarla çevrilen bir
bölge olduğunu ve burada yaşayan halkların tüm saldırı ve işgal girişimlerine
karşı çıkarak, kendi bağımsızlıklarını elde ettiklerini ve bu çizgide
kazanılmış olan haklarını sonuna kadar savunarak, ülke ve devletlerine sahip
çıkacaklarını tüm konuşmalarında dile getirmişlerdir. Zelenski basın
toplantılarında açıkça birçok savunmayı dile getirirken, onu destekleyen İsrail
elçisi de Ukrayna’daki durumun İsrail’in durumuna çok benzediğini önümüzdeki
dönemde halk kitlelerine dağıtılacak silahlarla Ukrayna ülkesi de tıpkı bugünkü
İsrail gibi bir savaş alanına dönüşeceğini açıkça ifade etmiştir. Ukrayna’nın
sonuna kadar direneceğini ve hiçbir biçimde barışa yanaşmayacağını resmen
açıklayan cumhurbaşkanlığı temsilcisi savaşın uzun süreceğini ve bazı
dönemlerde savaş dursa bile zaman zaman kısa aralıklarla savaşların devam
edeceğini söyleyen İsrail elçisi, güvenlik sorunları ve kendi savunma
girişimlerine Ukrayna halkının tıpkı İsrail halkı gibi uyması gerektiğini de
söyleyerek savaşların savaş alanlarında kazanılması gerektiğini kesin olarak
söylemiştir. Ukrayna’yı NATO’ya almak isteyen ABD kendi ülkesindeki Ukrayna
lobisini bu ülkeye yardım edilmesi için harekete geçirmiştir. Rusya’nın
Ukrayna’da uyguladığı saldırıları tam anlamıyla bir soykırım olarak açıklayan
Amerikan yönetimi önümüzdeki dönemde Ukrayna sorununun çözüme kavuşturulması
için harekete geçildiğini kamuoyuna duyurmuştur. Savaş isteyen çığırtkan
merkezlerin dünya barışını tehdit etmelerine izin verilmeyeceğini söyleyen Ukrayna
yönetimi ABD’nin Truva atları olarak isim takılan Baltık ülkelerinden doğru
dürüst yardım gelmediğini de resmen açıklamıştır. ABD başkanı J.Biden Rusya’yı
soykırım uygulayıcısı faşist bir devlet olarak suçlarken, NATO üyesi ülkelere
de savaşa karşı ilgisiz kalınmaması gerektiğini belirtmiştir. ABD’de etkin olan
Ukrayna ve Hazar lobilerinin devreye girmesiyle birlikte, Ukrayna halkının her
türlü yiyecek, giyecek ve barınma gereksinmelerinin karşılandığı yardım
organizasyonu giderek daha da güçlenmiş, Rus katliamının gerçek anlamda bir
soykırıma dönüşmesi önlenmeye çalışılmıştır. Ukrayna’nın Büyük İsrail’e
dönüştürülmesinde Amerikan ve Avrupa Yahudi lobilerinin de çok etkin destekleri
olmuştur.
Eski
Sovyet hinterlandının sosyalist imparatorluk dağıldıktan sonraki durumuna
bakıldığında burada çeşitli Hıristiyan devletlerin
kurulmuş olduğu görülmektedir. Ukrayna’nın tam ortasında yer aldığı bugünkü
özgürlük ortamında diğer devletler ile birlikte Ukrayna Cumhuriyeti de yer
almakta ve geleceğin haritalarının yeniden gündeme geldiği bugünkü aşamada bu Hıristiyan
devletin başkanı açıkça büyük İsrail planından söz etmekte ve böylesine bir
Yahudi yapılanma üzerinden Doğu Avrupa’nın yeni yapılanmasında açıkça Büyük
İsrail projesine başkanı olduğu Hıristiyan devleti kilitleyerek yüzünü
dönmektedir. Hıristiyanlığın ikinci büyük din olarak ortaya çıktığı Milat
yılları sonrasında Hıristiyanlık genişlerken ve yayılarak dünya kıtaları
üzerinde yayılırken Orta Doğu bölgesinden kuzeydeki Hazar havzasına doğru
önemli bir Yahudi nüfus göçü yaşanmıştır. Buralara doğru göçler genişlerken o
bölgelerin geçmişten gelen halkları ile Yahudi toplulukları karşı karşıya
gelmiş ve bu bölgelerde uzun süre çatışmalı ve savaşlı yıllar geçmiştir.
Böylesine kavga dönemlerinde Hazar gölünün doğusunda yaşayan acem halkları
Yahudi ve Musevi kökenli gruplara sahip çıkarak onları desteklemiş ve Hazar
bölgesi üzerinden Yahudi ve Musevi kökenli halkların var olmalarını ve zaman
içerisinde Hazar bölgesi ile bütünleşerek ayrı bir gruplanma süreci
tırmandırmışlardır. Bu çerçevede iki bin yıllık süre içinde Yahudiler ve
Museviler Doğu Avrupa üzerinden önce Avrupa ve sonra da Amerika ile Afrika
kıtalarına göç etmişler ve bütün kıtalar üzerinde yeni yaşam düzenleri
oluşturarak, bugünkü çağdaş dünyanın oluşum süreci içinde üzerlerine düşen
misyonları yerine getirmeye çaba göstermişlerdir. Hazar bölgesini merkez yapan
Yahudiler ve Museviler daha sonraki yıllarda önce Rusya ve Orta Asya topraklarına
dağılmışlar, daha sonraki aşamada da Doğu Avrupa topraklarına dağılarak batıya
yönelmişler ve İngiltere’ye kadar bütün Avrupa kıtasına dağıldıktan sonra
Kristof Kolomb sonrasında da Amerika kıtasına ve bu kıta üzerinden de bütün
denizlere ve okyanuslara dağılarak, yeryüzü haritası üzerinde barındıkları sahil
şehirleri ve limanlar üzerinden hegemonya düzenlerini oluşturmuşlardır.
Türkiye
Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı forsu
üzerinde yer alan on altı yıldız Türklerin tarih boyunca kurdukları imparatorlukları
simgesel olarak günümüze kadar taşıyarak bugünlere getirmesi dikkate alınırsa, Hazar
denizi etrafında kurulan Hazar İmparatorluğunun tarih sahnesine çıkışında Şaman
dinine inanan Türk boyları önemli roller almış ve tarih boyunca iki yüzden fazla
devlet kurarak dünya tarihinde geniş yer alan Türkler, dağıldıkları
coğrafyaları da Türk toprakları konumuna getirmişlerdir. Önce Acemlerin içinde
kendilerine yer edinen Yahudi toplulukları daha sonraki aşamada, Türklerin
arasına girerek Çin ve Avrupa kıtası arasında başlayan ve daha sonraki aşamada
ortak ülke ya da ulus çatısı altında Museviler ile Türklerin önce Hazar, daha
sonrasında ise Selçuklu ve Osmanlı imparatorlukları şemsiyesi altında
yaşamlarını sürdürdükleri tarih kitaplarında yerini almıştır. Tarih boyunca
merkezi alanda kurulan devletler incelendiğinde, Asya-Avrupa ve Afrika
üçgeninde birçok Türk devletleri kurulmuştur. Dünya tarihi içinde Türkler her
dönemde kurdukları yeni devletleri ile yaşamlarını sürdürürken, Yahudi ve
Musevi asıllı insanlar da böylesine bir değişimin içinde yer alarak
varlıklarını korumaya çalışmışlardır. Şaman dinine inanan orta Asya göçmeni
Türklerin Hazar denizi kıyılarında kurdukları Hazar imparatorluğu, kuruluşu
sırasında Volga ve Tuna nehirleri arasındaki geniş alanı kendisine ülke
edinmiştir. Bugünkü Ukrayna’nın bulunduğu bölgede ilk olarak Ruslar Kiev
kökenli bir devlet kurarken, Hazarlar Orta Asya’dan gelerek Göktürk
imparatorluğunun devamı sayılacak bir çizgide yerleşerek Hazar bölgesinde yeni
bir Türk devleti olarak imparatorluklarını kuruyorlardı. Hazarlar dördüncü
yüzyılda kuruluyor ve onuncu yüzyılda dağılıyorlardı. Hazar devleti doğudan
Arap ve Müslüman Abbasilerin saldırıları yüzünden sürekli olarak Araplar ile
savaşıyorlardı. Beşinci yüzyılda bugünkü Ukrayna’nın başkenti olan Kiev’de ilk
Rus Prensliğini kuran Ruslar, daha sonraki dönemlerde Hazarlar ile sürekli
savaşarak Volga ve Tuna nehirleri arasında yer alan büyük Rusya devletini
Moskova merkezli olarak kuruyorlardı. Hazar krallığı büyük bir alana
hükmederken, sürekli olarak Kafkasya’da Arap Abbasiler ile Tuna nehri
kıyılarında ise Rusya ile savaşmak zorunda kalıyorlardı. İki cephe de birden
sürekli savaş yapmak Hazar devletini fazlasıyla yıpratırken aynı zamanda çöküşe
sürüklüyordu.
Üç kıta
ortasında tıpkı Osmanlı ve Türkiye devletleri gibi merkezi bir konuma sahip
olan Hazar krallığı onuncu yüzyılın sonlarına doğru savaşlarla çökerek tarih
sahnesinden silinirken, Hazar Türklerinin içinden çıkan bazı Türk asıllı topluluklar,
Hazar ordusunun komutanlarından Selçuk beyin önderliğinde güneye doğru
yönelerek Orta Doğu bölgesine Türklerin yayılmasına yol açıyordu. Bölgedeki nüfusun ve savaşların sayıca çok olması ya da
sürekli olarak devletleri savaştırarak çöküşü gündeme getirmesi, Hazar devleti
yerine kurulan Selçuklu devletinin de sürekli savaşarak çöküş senaryolarına
aracı olması gibi istenmeyen bir duruma düşen Hazar devleti, din değişikliğine
giderek Hıristiyanlar ve Müslümanların ortasında farklı bir din ile ayakta kalınamayacağını
görmüş ve bu durumda bölünme ve dağılma aşamasına gelme durumundan kurtulabilmek
için Hıristiyanlığa ve İslam’a karşı üçüncü tek tanrılı din olarak Museviliği
resmen devlet dini olarak kabul ettikleri görülmüştür. Devletin çöküşü ve toplumsal
bölünme gibi olumsuz durumlardan kurtulabilmek için Hazar kralı ve
imparatorluğun üst düzey yönetici kesimi, resmi bir devlet töreni ile Şamanlık
dinini bırakarak Musevilik dinini benimsemişlerdir. Filistin bölgesinden bir
Hahambaşı davet edilerek onun yönetimindeki bir resmi din töreni üzerinden
Hazarlar Museviliği benimsemişler ve devletin çöküşünün önlenememesi gibi bir
olumsuz durum karşısında, Hazarlar önce güneydeki Orta Doğu bölgesine ve daha sonra Doğu Avrupa bölgesindeki ülkelere, üçüncü
aşamada ise Avrupa ve İngiltere üzerinden bütün dünyaya dağılmışlar ve Avrupalı
sömürge imparatorluklarının yeni insan toplulukları olarak bu örgütlenme içinde
liman şehirlerini kullanarak, evrensel düzeyde bir deniz yapılanması imparatorluğunun
oluşumuna yardımcı olmuşlardır. Bir anlamda Hazar devletinin dağılması bütün
dünyanın her bölgesinde yerel ve genel siyasal yapılanmaların gündeme gelmesine
yardımcı olmuştur. Çin ve Avrupa bölgeleri arasındaki ilk küresel ticareti
yapan Hazarlar gittikleri bölgelere götürdükleri yenilikler ile uluslararası
alanlar da Rönesans yapılanmalarının da önünü açmıştır.
Rus ve Arap saldırılarına karşı koyamayan Hazarlar aynı
zamanda İslam ve Hıristiyanlık saldırısı karşısında dağılmamak için üçüncü bir
tek tanrılı dini benimseme yoluna gitmiştir. Hazar halkının entelektüel
kesiminin öncülüğünde göçler üzerinden hem bugünkü Rusya, Hazar ve Orta Doğu
bölgelerinde Musevilik anlayışının yayılmasına yardımcı olmuşlar, hem de daha
sonraki yıllarda Balkanlar ve Doğu Avrupa üzerinden Musevilik dininin tüm
küresel alanlarda etkinlik otoritesi sağlanmasına destek sağlamışlardır. İşte
böylesine bir dağılma ve gelişme süreçleri sayesinde Musevilik, Hıristiyanlık ve
Müslümanlık üzerinden Hazar imparatorluğu çevresinde kavgalar devam ederek
bugünlere gelinmiştir. Hazar krallığının uzantısı olduğunu iddia eden Ukrayna
cumhuriyeti günümüzde Hıristiyan Avrupa ile Müslüman Orta Doğu’ya karşı meydan
okuyarak, dünyanın merkezi coğrafyasında yeni bir Yahudi devleti olarak Büyük
İsrail projesini hedef göstermektedir. Zelenski’ye göre Hıristiyan ve
Müslümanların dolu olduğu merkezi alanda Büyük İsrail’in kurulmasıyla birlikte
üçüncü tek tanrılı din de olarak Musevilikte orta dünyada kurulacaktır. Ayrıca
binlerce kilometre öte de güney bölgesinde kurulmuş olan bir İsrail devleti
varken, yeni bir Büyük İsrail yapılanmasının gerçekçi olmayacağını ve savaşlara
yol açacağını son dönemdeki gelişmeler ortaya koymaktadır. Ayrıca Küçük İsrail
ile Ukrayna arasında yer alan Kırım yarımadasının da Siyonizm’in merkezi
hedefleri arasında olduğunu siyasal olaylar göstermektedir. Büyük İsrail eğer
küçük İsrail’i büyütmek için kuruluyorsa, o zaman Odessa’nın başkent olması ve
Kırım’ın kuzey İsrail olarak Filistin’de kurulmuş olan güney İsrail ile bir
araya gelmesi zorunluluğu vardır. Böylesine bir pozisyonda ise Avrupa ile Asya
kıtalarını bir araya getiren kıtalar arası bir köprü konumundaki Anadolu
yarımadası, köprü ve merkezi konumlarıyla Büyük İsrail devletinin ana karası
gibi yeni bir jeopolitik konuma doğru getirilmektedir. Zelenski beş yüzyıl
önceki Hazar imparatorluğunun konumundan ileri gelen tarihsel durumu işaret
ederek, son aşamada Museviliği benimsemekte olan Hazar devletinin mirasını
izleyen bir biçimde Ukrayna, toprakları üzerinde bir büyük İsrail devleti
kurabilmenin çabası içine girmiştir. Merkezi bölgede Yahudi devleti
yıkılırken, Müslüman ve Hıristiyan devletler ayakta kalarak bugünlere kadar gelmişlerdir.
Var olan devletler bu yüzden bölge haritasında değişiklik istememektedirler.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında, yüz yıllık bir zaman dilimi çerçevesinde Orta Doğu haritası korunmuş ve bu doğrultudaki devletler düzeni ile bölgede kalıcı bir yapılanma hedeflenerek, batı emperyalizmi destekli bir siyasal düzen, bugün de bölge devletleri ve halkları tarafından savunulmakta ve bu doğrultuda bir koruyucu düzen yeni güvenlik antlaşmaları ile yürütülmeye çalışılmaktadır. Ne var ki aradan geçen bir yüzyıllık dönem içinde dünyada önemli değişiklikler gündeme gelmiş ve bunların dünya düzenine doğrudan etki yapan yansımaları sürekli olarak bölgelerde sıcak çatışmalara ve savaşlara neden olduğu için, merkezi coğrafyada bir güvenlik ortamı kalmamıştır. Birinci dünya savaşının çözüm üretmede yetersiz kalması yüzünden ikinci dünya savaşı çıkartılmış şimdi de yeni bir savaş senaryosu ile Armegeddon adı altında bir üçüncü dünya savaşı çıkartılmaya çalışılmakta ve böylesine büyük bir emperyalist planın gerçekleşebilmesi için Filistin ya da Ukrayna gibi zayıf ve küçük devletler seçilerek ve bunların bulunduğu bölgelerde Siyonizm'in fenerini tutuşturarak çözümsüz kalan orta dünyayı, yeni dönemde daha istikrarlı ve güvenlikli bir yapılanmaya dönüştürecek biçimde yeni devletler düzeni öne çıkarılmaktadır. Bu doğrultuda çeşitli savaş senaryoları meydana konurken bunların yetersiz kaldığı aşamalarda deprem, seller ve su baskını, yangınlar ve diğerleri gibi doğal afet senaryolarının birlikte gündeme getirilerek savaşlarla birlikte afet senaryolarında kullanıldıkları son yıllardaki gelişmeler olarak dünya kamuoyunun dikkatlerini çekmektedir. Emperyalizm çok katlı gökdelenleri merkezi alan kentlerine kurarken aynı zamanda buraları temizleyerek var olan gecekondu konumundaki eski binalar depremlerle yıkılmakta, sel ve benzeri doğal afetlerden yararlanılarak eski düzenlerin yıkılması sağlanmakta ve daha sonra da savaşlarla yıkılmış olan ülke ve kentlerin yerine yeni büyük binalar ve devlet benzeri siyasal yapılanmalar planlara uygun bir biçimde yapılmaktadır.
Kudüs
Üniversitesi öğretim üyelerinden Yuval Noah Harari’nin kitapları bir İsrail
projesi olarak Türkiye’de fazlasıyla okunmaktadır. Yahudi asıllı bu bilim adamı
geleceğin büyük İsrail imparatorluğu ile ilgili çeşitli konuları anlatırken,
fazlasıyla Anadolu yarımadasının üzerinde durarak anlatmakta, bir anlamda
Türklerin ana yurdu konumundaki Anadolu Topraklarını Büyük İsrail devletinin ana
merkezi toprakları olarak göstermektedir. Kuzeyinde Hazar kalıntısı bir Ukrayna
Cumhuriyeti ile Kuzey İsrail ve Proto tarih dönemlerinden gelme Filistin de Büyük
İsrail projeleri ile aynı bölgede karşı karşıya kalan Türkiye Cumhuriyeti, kuzey
ve güneyden gelen Siyonist projelerin tam ortalarında kalmaktadır. Zelenski’nin
istediği biçimde bir Büyük İsrail kurulurken, geçici bir proje olduğu ilan
edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarının Türklerin elinden alınacağı,
Türklerin yeniden Orta Asya’ya doğru yönlendirilerek eskisi gibi dış dünyaya
kapalı bir yaşama mahkûm edilecekleri yazılıp çizilmektedir. Anadolu’da Türk
nüfus istemeyen emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin Odessa, Selanik ve
Kudüs üçgeninde bir Büyük İsrail yapılanmasının, Anadolu yarımadasını kendi
vatanı yapmış olan Türkler tarafından kabul edilmeyeceği tarihte yaşanan
olaylar ve Kuvayı Milliyeci Türk milletinin siyasal direnişleri ile kanıtlanmıştır.
Tarihten gelen gerçekleri antiemperyalistlerin bildiği kadar Türk milleti de
bilmekte ve buradan gelen faktörler ışığı altında, bütün siyasal gelişmeler
Türkiye’deki üniversiteler ve siyasal merkezler tarafından izlenerek ve
incelenerek değerlendirilmektedir Büyük Orta Doğu ya da Büyük Yakındoğu gibi
merkezi alana egemen olma projeleri benzeri bir çizgide Büyük İsrail projesi de
bir emperyalist plandır. Onların böylesine büyük alan projeleri varsa Türkiye’nin
de komşularıyla birlikte ortak bir merkezi savunmayı gündeme getirecek antiemperyalist
bir çizgide, Merkezi Devletler Birliği projesi de karşıt bir savunma projesi
olarak devrede olacaktır. Ukrayna’dan İsrail’e kadar uzanacak bir Büyük İsrail
projesi doğrultusunda Misakı Milli sınırları içinde var olan ve bugünlerde
yüzüncü yılını tamamlayan Türkiye Cumhuriyeti devleti ve tarihi bir gerçek olan
Türk milleti sonsuza kadar yaşam mücadelesini sürdürecek ve kurucu önder
Atatürk’ün dediği gibi Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
Türklüğü yok etmeye çalışan Siyonistlere karşı Anadolu ülkesiyle kaynaşmış olan
Türk milletinin yeniden Orta Asya çöllerine geri gönderilmeye çalışılmasına, Türk
devleti ve ulusu sonuna kadar karşı çıkarak mücadele edecektir. Ukrayna’dan
İsrail’e yönelenlerin merkezi alanın tam ortasında büyük bir Türkiye
Cumhuriyeti olduğunu hiçbir zaman unutmamaları gerekmektedir.