Cumhuriyetçi Merkez
Gerekliliği
Prof. Dr. Anıl Çeçen'in Özgür Sanat Dergisi Ekim sayısına verdiği yazıdır.
29 Ekim 2019 yılında Cumhuriyetimizin 96. Yılını
kutlayacağız. Türkiye Cumhuriyeti’mizin, kurucu önderimiz büyük Atatürk’ün
cumhuriyetin genç kuşaklarına emanet ettiği çağdaş uygarlık çizgisinde ilelebet
var olabilmesi için, uluslararası güç dengelerinin Türk ulusunu içine sürüklenmiş
olduğu çıkmazdan Türk devletinin kurtulabilmesi amacıyla yeniden vatansever bir
çizgide milli mücadele görevi olduğunu anımsatmak istedim. Aslında günümüz
koşullarında bu bir sorumluluk haline gelmiştir.
Eski Nato komutanları bundan beş yıl önce, önümüzdeki süreçte
merkezi coğrafyadaki on devletin yıkılacağı açıkça ifade edilmişler, Türkiye
dahil Ortadoğu devletlerini için düşündükleri projeleri açıklamışlardır.
Değişim kılığında öne sürülen projeleri ile her geçen gün Türkiye Cumhuriyeti
batılı emperyalist güçlerin daha etkin konuma geldiği bir yarı sömürge ülke
durumuna getirilmiştir. Dünyanın merkezi
gücü Osmanlı İmparatorluğu önce yarı sömürgekonumuna getirilmiş ve daha sonra
da teslim alınarak tasfiye edilmiştir. Bugün aynı oyun Osmanlı sonrasında bir
ulusal kurtuluş savaşı verilerek kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyetine karşı
oynanmak istenmektedir. Osmanlı İmparatorluğu yarı sömürge konumundan
kurtulabilmek için son yüzyılında büyük modernleşme hamlelerine girişmiş ama
dış müdahaleler yolu ile bunlar önlenerek, merkezi imparatorluğun çöküşü
gerçekleştirilmiştir. Dün merkezi imparatorluğu çökerten batılı emperyalistler,
bugün de Osmanlı topraklarına kurulmuş olan ulus devletleri iç karışıklıklar ve
savaş yaratarak ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Arap Baharı girişimleri
beraberinde yeni terör olayları ve iç savaşlar yaratarak, bu yönde merkez
ülkelerin tasfiyesini hızlandırmıştır.
Uluslararası gelişmeler doğrultusunda
reform isteyen ikinci cumhuriyetçiler, mandacı işbirlikçiler, alt kimlikçi
federasyoncular, ılımlı İslamcı görünen şeriatçılar ile emperyalizm ve Siyonizm
ile her türlü işbirliğine açık olan oportünistlerin oluşturduğu hukuk
dinlemeyenler koalisyonu üyeleri ortaklaşa Atatürk’ün çağdaş cumhuriyetine
saldırmaktadırlar. Emperyalizm desteklediği kayıt dışı ekonomi sayesinde elde
edilen sıcak paralar, mafya örgütleri sayesinde yer altı dünyasının ülkede daha
da güçlenmesine yol açmıştır. Kaynağı belli olmayan sıcak para trafiği ile
Türkiye iyice sömürgeleştirilmektedir. Bu kesimler ile işbirliği yapan siyasal
çevrelerde, hem bu kültür ilişkilerden paylarını almakta, hem de çıkar ilişkisi
içinde oldukları yer altı dünyasına karşı hiçbir önlem almayarak bir anlamda
dolaylı destek vermektedir. Küresel sermaye medya alanını bütünüyle denetimi
altına alarak kamuoyunda aykırı seslerin çıkmasına izim vermemekte ve halk
kitlelerinin eskisi gibi uyutulması misyonunu daha gelişmiş yöntemler ile devam
ettirmektedir. Bir anlamda, dünya ülkelerinde demokrasilerin halk
egemenliğinden sermaye egemenliğine doğru kaydırıldığı ve bu doğrulta gündeme
gelen sermaye egemenliği anlamında kapitokrasilerin demokrasilerin yerini
aldığı görülmektedir.
Bu kadar çok yönlü olumsuz gelişmeler karşısında nüfusu
seksen milyona yaklaşan Türkiye Cumhuriyeti devletinin silkinerek toparlanması
ve kendine gelmesi gerekmektedir. Küresel sermaye daha da küçük devletler
istediğinden bütün dünya uluslar arası terör örgütleri aracılığı ile bir kargaşa
dönemine doğru sürüklenmektedir. Emperyalizmin desteğindeki terör örgütleri
aracılığı ile bilinçli bir biçimde kaos ortamı yaratılmakta ve kaostan sonra
yeni düzen arayışı öne çıkarılmaktadır. Kentlerde gökdelenlerin yapıldığı
merkezi alanlardaki eski evler nasıl yıkılıyorsa ve gökdelenler aracılığı ile
geleceğin kent devletleri yaratılmaya çalışılıyorsa, benzeri bir biçimde
bölgesel federasyonların oluşturulabilmesi için de ulus devletler parçalanarak
tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Yeni demokrasi plan ve projeleri
doğrultusunda gerçekleştirilmeye çalışılan bu dağıtma operasyonunda emperyal
güçler yerli ortakları ile devletlere karşı savaş açmışlardır. Bir anlamda
demokrasi adına sivil toplumlar öne çıkarılırken, diğer yandan da toplumlar ile
devletlerin geçmişten gelen bağları kopartılmaktadır. Daha önceleri toplumlar
kendi devletlerini kurarken, şimdi sivil toplumculuk adına toplumlar kendi
devletlerine karşı ayaklandırılmaktadır. Geleneksel demokrasiler yeni
demokrasilere dönüştürülürken, milletler sivil toplumlara dönüştürülmekte ve bu
yoldan devlet millet birlikteliği ortadan kaldırmaya çalışılmaktadır.
Yunanistan devleti, küresel emperyalizmin modeline uygun
olarak kurulan Yeni Demokrasi partisinin uzun süreli iktidarları döneminde yarı
sömürge konumuna düşerek iflas etmiştir. Türkiye’de de bir zamanlar iş adamları
derneği başkanı Yeni Demokrasi adıyla bir parti kurmuş, boğazdaki zenginlerin
temsilcisi olarak ekonomi üzerinden devleti yönetmeye kalkışmış ama Anadolu
halkının sağduyusu nedeniyle yüzde bir bile oy alamamıştır.
Para basma hakkı elinden alınan her devlet piyasaya mahkûm
edilirken, ekonomik oyunlar ile tasfiye edilme aşamalarına getirilmektedir.
Bölgesel para projesi yüzünden Avrupa Birliği Büyük Almanya’ya dönüşmüş ve
diğer Avrupa devletleri piyasa üzerinden yönetilir hale getirilerek gerçek
anlamda bir devlet olma durumundan uzaklaştırılmışlardır. Yeni demokrasi adı
altındaki emperyal projeler devletleri dağılma noktasına getirdiği gibi
cumhuriyet rejimlerini de çökme tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti böylesine bir emperyal projenin tehdidi altındadır.
Büyük Atatürk’ün kurmuş olduğu çağdaş cumhuriyet rejimi ulusal, üniter ve
merkezi bir konumda geleceğe dönük yaşamını sürdürürken, dıştan kumandalı emperyal
manüplasyonlar yüzünden ilelebet payidar olamama tehdidi ile karşı karşıyadır.
Bu nedenle, yeni demokrasi projelerinin çökerttiği Türkiye Cumhuriyeti’nin
sonsuza kadar yaşayabilmesi için, cumhuriyet rejimine tam anlamıyla sahip
çıkacak bir yeni cumhuriyetçilik akımına acilen gereksinme bulunmaktadır.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder