17 Ekim 2019 Perşembe

Cumhuriyetçi Merkez Gerekliliği - Prof. Dr. Anıl Çeçen


Cumhuriyetçi Merkez Gerekliliği

Prof. Dr. Anıl Çeçen'in Özgür Sanat Dergisi Ekim sayısına verdiği yazıdır.


29 Ekim 2019 yılında Cumhuriyetimizin 96. Yılını kutlayacağız. Türkiye Cumhuriyeti’mizin, kurucu önderimiz büyük Atatürk’ün cumhuriyetin genç kuşaklarına emanet ettiği çağdaş uygarlık çizgisinde ilelebet var olabilmesi için, uluslararası güç dengelerinin Türk ulusunu içine sürüklenmiş olduğu çıkmazdan Türk devletinin kurtulabilmesi amacıyla yeniden vatansever bir çizgide milli mücadele görevi olduğunu anımsatmak istedim. Aslında günümüz koşullarında bu bir sorumluluk haline gelmiştir.

 Küresel emperyalizmin işbirlikçi ve mandacı bazı aydın kesimlerin aracılığı ile ikinci cumhuriyetçilik maskesi altında Türkiye’ye girmesi ve sermaye çevrelerinin dışa açılma bahanesi ile böylesine bir dönüşümü desteklemesi yüzünden, Türkiye Cumhuriyeti büyük bir siyasal çıkmazın içine girmiştir. ABD yönlendirmesiyle küreselleşme, Avrupa ülkeleri öncülüğünde Avrupa Birliği ve İsrail’in zorlamalarıyla Büyük İsrail Projeleri, Atatürk’ün bizlere miras bıraktığı cumhuriyet devletini fazlasıyla sarsmış ve zayıflatmıştır. Soğuk savaş yıllarında ABD- Avrupa Birliği ve İsrail üçgeninde bir Batı emperyalizminin kıskacına alınan Türk devleti, çeşitli küresel ve bölgesel projelerin batı dünyasından zorla dayatılması nedeniyle küçülerek tasviye edilme aşamasına getirilmiştir. Dış merkezli emperyal oyunlara Türkiye alet olurken, hegemonya peşinde koşan batılı devletler ve şirketler ile yakınlık içine giren işbirlikçi ve mandacı kesimler, fazlasıyla zenginleşerek ülkenin yeni patronu konumunda oligarşik bir düzen yaratmışlardır.

Eski Nato komutanları bundan beş yıl önce, önümüzdeki süreçte merkezi coğrafyadaki on devletin yıkılacağı açıkça ifade edilmişler, Türkiye dahil Ortadoğu devletlerini için düşündükleri projeleri açıklamışlardır. Değişim kılığında öne sürülen projeleri ile her geçen gün Türkiye Cumhuriyeti batılı emperyalist güçlerin daha etkin konuma geldiği bir yarı sömürge ülke durumuna getirilmiştir.  Dünyanın merkezi gücü Osmanlı İmparatorluğu önce yarı sömürgekonumuna getirilmiş ve daha sonra da teslim alınarak tasfiye edilmiştir. Bugün aynı oyun Osmanlı sonrasında bir ulusal kurtuluş savaşı verilerek kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyetine karşı oynanmak istenmektedir. Osmanlı İmparatorluğu yarı sömürge konumundan kurtulabilmek için son yüzyılında büyük modernleşme hamlelerine girişmiş ama dış müdahaleler yolu ile bunlar önlenerek, merkezi imparatorluğun çöküşü gerçekleştirilmiştir. Dün merkezi imparatorluğu çökerten batılı emperyalistler, bugün de Osmanlı topraklarına kurulmuş olan ulus devletleri iç karışıklıklar ve savaş yaratarak ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Arap Baharı girişimleri beraberinde yeni terör olayları ve iç savaşlar yaratarak, bu yönde merkez ülkelerin tasfiyesini hızlandırmıştır.

Uluslararası gelişmeler doğrultusunda reform isteyen ikinci cumhuriyetçiler, mandacı işbirlikçiler, alt kimlikçi federasyoncular, ılımlı İslamcı görünen şeriatçılar ile emperyalizm ve Siyonizm ile her türlü işbirliğine açık olan oportünistlerin oluşturduğu hukuk dinlemeyenler koalisyonu üyeleri ortaklaşa Atatürk’ün çağdaş cumhuriyetine saldırmaktadırlar. Emperyalizm desteklediği kayıt dışı ekonomi sayesinde elde edilen sıcak paralar, mafya örgütleri sayesinde yer altı dünyasının ülkede daha da güçlenmesine yol açmıştır. Kaynağı belli olmayan sıcak para trafiği ile Türkiye iyice sömürgeleştirilmektedir. Bu kesimler ile işbirliği yapan siyasal çevrelerde, hem bu kültür ilişkilerden paylarını almakta, hem de çıkar ilişkisi içinde oldukları yer altı dünyasına karşı hiçbir önlem almayarak bir anlamda dolaylı destek vermektedir. Küresel sermaye medya alanını bütünüyle denetimi altına alarak kamuoyunda aykırı seslerin çıkmasına izim vermemekte ve halk kitlelerinin eskisi gibi uyutulması misyonunu daha gelişmiş yöntemler ile devam ettirmektedir. Bir anlamda, dünya ülkelerinde demokrasilerin halk egemenliğinden sermaye egemenliğine doğru kaydırıldığı ve bu doğrulta gündeme gelen sermaye egemenliği anlamında kapitokrasilerin demokrasilerin yerini aldığı görülmektedir.

Bu kadar çok yönlü olumsuz gelişmeler karşısında nüfusu seksen milyona yaklaşan Türkiye Cumhuriyeti devletinin silkinerek toparlanması ve kendine gelmesi gerekmektedir. Küresel sermaye daha da küçük devletler istediğinden bütün dünya uluslar arası terör örgütleri aracılığı ile bir kargaşa dönemine doğru sürüklenmektedir. Emperyalizmin desteğindeki terör örgütleri aracılığı ile bilinçli bir biçimde kaos ortamı yaratılmakta ve kaostan sonra yeni düzen arayışı öne çıkarılmaktadır. Kentlerde gökdelenlerin yapıldığı merkezi alanlardaki eski evler nasıl yıkılıyorsa ve gökdelenler aracılığı ile geleceğin kent devletleri yaratılmaya çalışılıyorsa, benzeri bir biçimde bölgesel federasyonların oluşturulabilmesi için de ulus devletler parçalanarak tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Yeni demokrasi plan ve projeleri doğrultusunda gerçekleştirilmeye çalışılan bu dağıtma operasyonunda emperyal güçler yerli ortakları ile devletlere karşı savaş açmışlardır. Bir anlamda demokrasi adına sivil toplumlar öne çıkarılırken, diğer yandan da toplumlar ile devletlerin geçmişten gelen bağları kopartılmaktadır. Daha önceleri toplumlar kendi devletlerini kurarken, şimdi sivil toplumculuk adına toplumlar kendi devletlerine karşı ayaklandırılmaktadır. Geleneksel demokrasiler yeni demokrasilere dönüştürülürken, milletler sivil toplumlara dönüştürülmekte ve bu yoldan devlet millet birlikteliği ortadan kaldırmaya çalışılmaktadır.

Yunanistan devleti, küresel emperyalizmin modeline uygun olarak kurulan Yeni Demokrasi partisinin uzun süreli iktidarları döneminde yarı sömürge konumuna düşerek iflas etmiştir. Türkiye’de de bir zamanlar iş adamları derneği başkanı Yeni Demokrasi adıyla bir parti kurmuş, boğazdaki zenginlerin temsilcisi olarak ekonomi üzerinden devleti yönetmeye kalkışmış ama Anadolu halkının sağduyusu nedeniyle yüzde bir bile oy alamamıştır.

Para basma hakkı elinden alınan her devlet piyasaya mahkûm edilirken, ekonomik oyunlar ile tasfiye edilme aşamalarına getirilmektedir. Bölgesel para projesi yüzünden Avrupa Birliği Büyük Almanya’ya dönüşmüş ve diğer Avrupa devletleri piyasa üzerinden yönetilir hale getirilerek gerçek anlamda bir devlet olma durumundan uzaklaştırılmışlardır. Yeni demokrasi adı altındaki emperyal projeler devletleri dağılma noktasına getirdiği gibi cumhuriyet rejimlerini de çökme tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti böylesine bir emperyal projenin tehdidi altındadır. Büyük Atatürk’ün kurmuş olduğu çağdaş cumhuriyet rejimi ulusal, üniter ve merkezi bir konumda geleceğe dönük yaşamını sürdürürken, dıştan kumandalı emperyal manüplasyonlar yüzünden ilelebet payidar olamama tehdidi ile karşı karşıyadır. Bu nedenle, yeni demokrasi projelerinin çökerttiği Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar yaşayabilmesi için, cumhuriyet rejimine tam anlamıyla sahip çıkacak bir yeni cumhuriyetçilik akımına acilen gereksinme bulunmaktadır.

                                                                                            Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder