20 Ocak 2020 Pazartesi

İYONYA DEVLETİ KURULAMAZ - Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN


       İYONYA DEVLETİ KURULAMAZ

         Mayıs ayının ortalarında, Türkiye her sene iki Anadolu çıkışını beraberce ele alarak tartışır. 15 Mayıs Yunanlıların İzmir’e çıkışını, 19 Mayıs ise Atatürk’ün Samsun’a ayak basışını gündeme getirmektedir. Tarihsel olarak Yunan ordusunun İzmir’e ayak basışı, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun’a çıkışını tetiklemiştir. Altı ay önceden İstanbul’a gelerek bir Anadolu harekatı için hazırlıklara başlayan Mustafa Kemal, Yunanlıların Ege bölgesine girmesinden hemen sonra Karadeniz’e çıkarak Anadolu’nun kurtarılması için ulusal kurtuluş savaşına başlıyordu. Yunanlılar Anadolu’nun Ege bölgesini işgal etmek amacıyla İzmir’e çıkarken, Atatürk ve arkadaşları da Türk ulusu adına Samsun’a çıkarak Karadeniz bölgesinden Anadolu’nun kurtuluş savaşını başlatıyordu. Tarihin garip bir cilvesi olarak Anadolu, işgal girişimleriyle beraber kurtuluş mücadelelerine de aynı dönemde sahne oluyordu. Tarihin çelişkisi, o dönemde dünyanın merkezinde yer alan Anadolu yarımadasında bir kez daha farklı bir örnek ile gündeme geliyordu. İmparatorluğun çöküşünden sonra Anadolu’ya yönelen işgal girişimleri, Türk halkının direnişini ve kurtuluş mücadelesini de tepkisel olarak kışkırtıyordu. Bu çerçevede, 19 mayıs Samsun çıkışının arkasında I5 mayıs İzmir işgalinin yeri olduğunu iyi bilmek gerekmektedir.

           Yunan ordusunun Ege bölgesine girişinin ikinci yansıması, bu bölgede yeni bir siyasal yapılanmaya gidilmesi olmuştur. İzmir’e girerken bölgedeki Rum ahali Yunanlılara yardımcı olmuşlar ve bölgedeki Rum köyleri Yunan ordusuna bağlı olarak Ege’de bir dayanışma içerisine girerek, devletsizlik ortamının bu bölgeden kaldırılması için çaba göstermişlerdir. Eski Bizans döneminden kalma bir Rum egemenliği ideolojisi olan Megalo İdea doğrultusunda, bu bölgede tıpkı eski Bizans öncesi dönemde olduğu gibi bir İyonya devleti kurmaya kalkışmışlardır. Yunan ordusu İzmir’i ele geçirdikten sonra bu kenti merkez olarak seçmiş ve İzmir üzerinden diğer Ege kentlerine doğru yayılmaya başlamıştır. Yunanlılar İzmir merkezli bir İyonya devleti ilan ederek, bu yeni siyasal yapılanmaya bağlı olarak askeri birlikleri yeniden düzenlemişlerdir. Ayrıca yolları ve işletmeleri işgal ederek İyonya devletine bağlı bir ulaşım ve haberleşme sistemi oluşturabilmenin ön hazırlıklarını yapmışlardır. Böylece, Yunan askerinin Anadolu’ya çıkışı bir geçiçi işgal olmaktan çıkarılarak geleceğe dönük bir doğrultuda kalıcı bir İyonya devletinin ön hazırlıkları ile kurumsal bir yapıya dönüştürülmek istenmiştir. Osmanlı imparatorluğunun teslim olmasından sonra, İkinci Meşrutiyet döneminde kurulmuş olan Mavri Mira ve Etniki Eterya gibi Rum milliyetçisi ırkçı dernekler de, Ege bölgesinde Rum köylerine dayanan bir siyasal yapılanmayı İzmir’in başkent olacağı  yeni bir İyonya devleti çatısı altında örgütleyebilmek için, aynı doğrultuda işbirliğini geliştirerek bir an önce Büyük Yunanistan’ın İyonya eyaletini kurabilmenin arayışı içinde olmuşlardır. Yunanlıların Ege macerası bir anlamda ikinci bir İyonya devleti girişiminin ortaya çıktığı dönem olmuştur.
         İyonya kavramı tarihten gelen bir devlet ve bölge isimidir. İyonya bir anlamda İzmir’in güneyi ile kuzeyini bir araya getiren bölgenin adıdır. Eski Fokai ve Milet kentleri İyonya bölgesinin en önde gelen yerleşim yerleridir. Tarihin en eski yerleşim merkezlerinden birisi olan Anadolu yarımadasında gündeme gelen uygarlıklar zinciri içerisinde, İyonya’nın önemli bir yeri bulunmaktadır. Yunanistan bölgesine yapılan Dor saldırıları sırasında buradan kaçanların gelip yerleştikleri bölge olarak İyonya tarih sahnesine çıkmıştır. Tarihte yerini alan İyonya federasyonu oniki İon kentinin biraraya gelmesiyle beraber Ege bölgesinde kurulmuştur.
Sisam, Sakız, Milet, Efes, Teos, Kolophon, Fokai, Piren, Myus, Lebedos, Eritrai ve Smiryna gibi kentlerin birleşmesinden meydana gelen İyonya Federasyonu Romalılar Anadolu’ya gelmeden önce kurulmuş olan bir antik çağ devleti idi. İyonya siteleri bölge topraklarının verimli olması nedeniyle kısa zamanda zenginleşince Orta Doğu ticaretinin yeni merkezi konumuna gelmişlerdir. M. Ö. onuncu yüzyılda başlayan yerleşimler, birkaç asır içerisinde doruk noktasına çıkarak, İyonya’yı bir Önasya uygarlığı düzeyine getirmiştir.  M. Ö. beşinci yüzyılda Pers imparatorluğuna bağlanan bu site devletleri, bir süre sonra isyan ederek Atina kenti ile beraber bir Helen Birliği arayışı içerisine girmişlerdir. Ne var ki bu çabalar kısa zamanda sonuç vermeyince, Büyük İskender Makedonya’dan gelerek bütün Ön Asya bölgesini işgal edince, Ege bölgesindeki İyonya kent devletleri federasyonuna da son vermiştir. İyonya halkı tıpkı Persler döneminde olduğu gibi Makedonya imparatorluğuna da karşı çıkarak isyan etmiş  ve Ege adalarında yaşayan denizci halklarla bütünleşerek  bir Ege uygarlığı arayışı içine girmiştir. Bu aşamadan sonra İzmir’in civarındaki takımadalara İyonya adaları denilmeye başlanmıştır. İyonya bölgesi ile beraber takımadalarda İyonya ülkesi içerisinde kabul edilmeye başlanmıştır. Tarihin ortaya koyduğu gibi İyonya bir ülke adı olduğu kadar bu bölgede tarihin ilk dönemlerinde yer alan yerleşimlerin ortaya çıkarmış olduğu uygarlığın da adı olmuştur.

         Roma ve Bizans imparatorlukları öncesinde Ege bölgesinin adı olan İyonya, gene bir bölge adı olarak Osmanlı imparatorluğunun çöküşünden sonra da dile getirilmeğe başlanmış ve bu doğrultuda Yunan işgali bir İyonya devleti kuruluşuna dönüştürülmek istenmiştir. Etniki Eterya ve Mavri Mira gibi Rum milliyetçisi cemiyetlerin öncülüğünde Ege’nin Osmanlı dönemindeki Rum ahalisi örgütlenmeye başlamış, Helen ulusunun emperyal ideolojisi olan Megalo İdea düşüncesi doğrultusunda yeniden Ege topraklarında bir İonya devleti macerasına kalkışılmıştır. Rum askerlerinin bölgedeki Rum ahali ile kaynaşması ve onlarla bütünleşerek kısa zamanda bir İyonya devleti yapılanmasına yönelinmesi, Sevr Antlaşması sonrasında Anadolu’nun batı bölgesinde ciddi bir hareketlenmeye yol açmıştır. Rum köyleri Yunan ordusu ile kaynaşmaya yöneldikçe, Osmanlı devletinin Ege bölgesindeki Türk ahalisi bu durumdan rahatsızlık duyarak Yunanlılara karşı isyana kalkışmıştır. Sevr sonrasında devlet teslim olduğu için bir devletsizlik ortamında Yunanlılar hızla İyonya’yı kurma çabası içinde olmuşlardır. Türkler daha toparlanarak düzenli bir ordu kuramadıkları için sadece bölgesel direnişlerle bu emperyal oluşumu önlemeye çalışmışlardır. Çerkez Ethem ve ona bağlı olan askeri birliklerin o dönemde büyük yararları olmuş ve İzmir’de başlayan Yunan işgalinin Ege’nin güney bölgelerine yayılmasını önlemiştir. Yunanlılar Egede bir Çerkez direnişini önleyebilmek için, Çerkezlere Kuzey batı Anadolu’da devlet kurmak için yardımcı olacaklarını söyleyerek, Çerkez Ethem kuvvetlerini uzaklaştırmak istemişler ama bu oyunda başarılı olamamışlardır. Çerkez Ethem ve askerleri Müslüman oldukları için, yeni bir Haçlı emperyalizmine teslim olmayarak direnmiş ve savaşmışlardır. Böylece Roma ve Bizans İmparatorlukları öncesinde bu bölgede var olan İyonya devletinin yeniden kurulmasına izin verilmemiştir. Osmanlı sonrasında bir Yeni Bizans projesini devreye sokmak isteyen Haçlılar, Türk ulusunun büyük bir özveri ile zafere ulaştırdığı kurtuluş savaşı sayesinde  geri püskürtülmüşlerdi.
           Osmanlı İmparatorluğu sonrasında gündeme getirilen İyonya devleti oluşumu, küreselleşme süreci içerisine girildikten sonra yirmi yıldır yeniden konuşulmağa başlanmıştır. Özellikle, batı Anadolu’da yaşamakta olan gayrimüslim vatandaşların ülkedeki islami gelişmelerden rahatsız olarak, eskisi gibi bir Hıristiyan ya da gayrimüslim bir siyasal yapılanma arayışını yeniden Ege bölgesinde gündeme getirmeye çalıştıkları görülmektedir. Milattan önce onuncu yüzyılda başlamış olan İyonya macerasının bir üçüncü perdesini, yeniden tarih sahnesinde sunmak üzere bazı gayrimüslim unsurların batı ülkelerinin desteği ve önderliğinde girişimlerde bulundukları göze çarpmaktadır. Onların bu tür girişimleri küresel emperyalizmin global Balkanizasyon projesine uygun düştüğü için, dışarıdan yardım görmekte, batı emperyalizminin bütün kurumları ve tekelci şirketleri dünyaya yayılırken, Ege bölgesine de gelerek yerleşmektedirler. Osmanlı imparatorluğunun çöküş aşamasında Balkan bölgesindeki küçük halkların ayrı devletler oluşturarak bağımsızlıklarını elde etmesi, dünya siyaset sahnesine Balkanizasyon diye bir kavramı getirmiştir. Yeni dönemde küreselleşme rüzgarları Balkanizasyon sürecini Anadolu yarımadasına taşımakta ve her coğrafi bölgede ayrı bir küçük devletçik yaratabilme çabasını tırmandırmaktadır. Osmanlı devleti dağılırken birinci dönem Balkanizasyon sürecinde Balkan yarımadasında küçük küçük devletçikler ortaya çıkmıştır. Aradan geçen bir asırlık dönemden sonra, şimdi ikinci Balkanizasyon süreci Anadolu’da gerçekleştirilmeye çalışılırken, Ege bölgesinde bir İyonya devleti arayışına kalkışıldığı görülmektedir. Tarihin ilk dönemlerinden gelen İyonya olgusunun yeniden canlandırılmak istenmesi, günümüz konjonktüründe emperyal güçlerin ve onların bu ülkedeki gayrimüslim işbirlikçilerinin işlerine gelmektedir. Orta çağ sonrasında Akdeniz ticareti gelişirken, Avrupa’dan gelen gayrimüslimlerin deniz kıyısındaki kentlere yerleşerek bir Lövanten yapılanma oluşturmaları, bu tarihsel maceranın günümüzde yeniden hortlatılmasına giden yolu açmıştır. Lövantenler ve onlara bağlı olarak batı Anadolu’da yaşamakta olan gayrimüslimlerin yeni dönemde bir İonya devleti arayışı içine girmeleri, Türkiye cumhuriyetinin vatan topraklarının bütünlüğü açısından çok büyük bir bölücü tehditi gündeme getirmektedir.

        İki binli yılların başlarında Egeli işadamlarının, kamuoyuna kapalı olarak yaptıkları bir toplantıda, Avrupa Birliğinin Türkiye Cumhuriyetini içine almayacağı, bu nedenle Ege bölgesinin Türk devletinden koparak İyonya  Cumhuriyeti adı ile Avrupa Birliği içinde yer alması açıkça teklif edilmiş ve tartışılmıştır. Avrupa’ya girebilmek için Türk devletinden kopmayı bile göze alabilecek derecede hırslı davranan bu Egeli iş adamlarının hukuken Türk vatandaşları olmalarına rağmen bir Türk gibi hareket etmedikleri anlaşılmaktadır. Kendi çıkarları ve kazançları için ülkelerinden kopmayı, devletlerini parçalamayı, Türk kimliğinin ötesinde bir gayrimüslim kimlik ile Avrupa ile bütünleşmeyi hayal eden bu oportünist işadamlarının öncülüğünde, Ege bölgesinde gündeme gelmiş olan yeni İyonya projesinin Yunanistan devleti ve Rum lobileri tarafından da destek gördüğü anlaşılmaktadır. Özellikle, Amerika ve Avrupa ülkelerinde zengin ticaret yapılanmaları içerisine girmiş olan bu bölgenin eski Rum ahalisinin bugünkü torunlarının, dedelerinin yaşadığı bölge olan batı Anadolu’yu yeniden İyonya olarak görmeyi arzuladıkları anlaşılmaktadır. Batı Anadolu’yu yeniden İyonyalaştırma hedefi doğrultusunda dünyanın çeşitli ülkelerinden Ege bölgesine sermaye akışı hızlanmıştır. Yunan kilisesinin vakfının denetimindeki bir banka, Türkiye’nin önde gelen bankalarından birisini satın alarak Ege bölgesinin ekonomisinde öne geçen bir ekonomik yapılanmayı ısrarlı bir biçimde tırmandırmaktadır. Ege ve Trakya köylüsüne yarı fiyatına kredi açan bu banka, daha sonra da borcunu ödemede zorlanan Türk köylüsünün elinden arsalarını alarak bölgenin yeniden Rum inisiyatifinin denetimine geçmesini bankanın ekonomik ağırlığı üzerinden sağlamaktadır. Yunan ticaret odaları ve şirketleri de Ege bölgesindeki ekonomik kuruluşlarla ortaklıklarını artırarak, İyonya yolunda önemli bir adım daha atmaktadırlar. Özellikler Yunan sermayesi ile kurulan ortak içki şirketlerinin fabrikaları hep Ege  bölgesinin çeşitli ilçelerinde  fabrika sahibi olmuşlardır.
          Yunanistan devleti, Rum lobileri ve Egenin gayrimüslim ahalisi ile kıyılarda yerleşmiş olan Lövanten burjuvazi öncelikle şunu bilmek zorundadır; Türk ulusal kurtuluş savaşı önce Ege bölgesinde başlamıştır. Bu kutsal mücadele zaman içerisinde yükselerek zafere ulaşmış ve Yunan ordularını Akdenize dökmüştür. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk, Türk ordularına ilk hedef olarak Akdeniz’i öne sürmüştür. Dünya uygarlığının beşiği olan Akdeniz gibi merkezi bir denizden Türklerin kopmaması için, Atatürk Türk ordularına Akdeniz'i başlıca hedef olarak göstermiştir. Türk orduları Yunan ordusunu yendikten sonra askerleri kıyılara kadar kovalayarak Akdeniz ve Ege kıyılarına dökmüştür. Bu aşamadan sonra Ege bölgesi de Türkiye Cumhuriyetinin Misakı Milli sınırları içerisinde hak ettiği yeri almıştır. Tarihin akışı tıpkı ırmaklar gibi ileriye doğru olduğu için, tarihi gelişme çizgisini kimsenin geriye çevirme hakkı olamaz. Geçen yüzyılın başlarında bir büyük işgal ve kurtuluş savaşına sahne olan Ege bölgesinin, yeniden yirmi asır öncesi gibi bir İyonya yapılanmasına dönmesi mümkün değildir. Ancak Megalo İdea gibi hayaller peşinde koşan Helen emperyalizminin duygusal yandaşları bu tür rüyalar görebilirler. Rüya görmek de yeni bir devlet oluşturabilmek için yeterli olamaz. Batı emperyalizminin güdümündeki küresel sermaye bütün dünyaya yayılırken, ulus devletleri ve üniter yapıları parçalamayı hedeflemekte ve bu doğrultuda, bir küresel Balkanizasyon sürecini dünyanın her köşesine taşımaktadır. Yeni Sevr haritaları da bu doğrultuda Türkiye’nin payına düşen planlardır. Doğu Anadolu’da Büyük Ermenistan ile beraber Kürdistan ve Pontus devletlerini oluşturmayı düşünen küresel emperyalizm, Türkiye’nin batısında da bir Trakya, İyonya, Anzak ve Bizans devletçikleri oluşturabilmenin arayışı içindedir. Egede ulusal kurtuluş savaşının ilk adımlarını atmış olan Türk milletinin, böylesine haçlı planlarına alet olması düşünülemez. Yunanlılar ve Rum lobilerinin,  Türkiye’nin Ege bölgesinde yeni bir İyonya kurabilmenin arayışından önce giderek azalmakta olan nüfus yapılarını düzeltmeleri gerekmektedir. Hızla azalmakta olan nüfus yapıları nedeniyle Yunanlıların kendi ülkelerini ve Ege adalarını ellerinde tutabilmeleri gelecekte pek mümkün görünmemektedir. Bu durumda, Helen ulusunun yeni İyonya projesi iflas etmektedir ama benzeri bir projeyi Türkiye’de yaşamakta olan Yahudilerin ya da Sabatayların devreye sokmaları ihtimali de bulunmaktadır. Özellikle son zamanlarda ülkenin giderek İslamcı bir çizgiye kayması, Türk Yahudilerini çok rahatsız ettiği için, onlar da ülkenin batısına çekilerek bir yeni İyonya devletinin çatısı altında kendi kimliklerine uygun bir yaşam düzeninin arayışı içindedirler. Türkiye’yi bugün yönetenlerin ve yetkili makamların bu gibi oluşumları izleyerek gerekli önlemleri almaları ülke bütünlüğü açısından zorunlu görünmektedir. Türkiye Cumhuriyeti yaşadıkça, İyonya devleti kurulamaz, kurulursa o zaman da Türkiye Cumhuriyetinden söz edilemez.  

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder