İYONYA DEVLETİ KURULAMAZ
Mayıs ayının ortalarında, Türkiye her
sene iki Anadolu çıkışını beraberce ele alarak tartışır. 15 Mayıs Yunanlıların
İzmir’e çıkışını, 19 Mayıs ise Atatürk’ün Samsun’a ayak basışını gündeme getirmektedir.
Tarihsel olarak Yunan ordusunun İzmir’e ayak basışı, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının
Samsun’a çıkışını tetiklemiştir. Altı ay önceden İstanbul’a gelerek bir Anadolu
harekatı için hazırlıklara başlayan Mustafa Kemal, Yunanlıların Ege bölgesine
girmesinden hemen sonra Karadeniz’e çıkarak Anadolu’nun kurtarılması için ulusal
kurtuluş savaşına başlıyordu. Yunanlılar Anadolu’nun Ege bölgesini işgal etmek
amacıyla İzmir’e çıkarken, Atatürk ve arkadaşları da Türk ulusu adına Samsun’a
çıkarak Karadeniz bölgesinden Anadolu’nun kurtuluş savaşını başlatıyordu.
Tarihin garip bir cilvesi olarak Anadolu, işgal girişimleriyle beraber kurtuluş
mücadelelerine de aynı dönemde sahne oluyordu. Tarihin çelişkisi, o dönemde
dünyanın merkezinde yer alan Anadolu yarımadasında bir kez daha farklı bir
örnek ile gündeme geliyordu. İmparatorluğun çöküşünden sonra Anadolu’ya yönelen
işgal girişimleri, Türk halkının direnişini ve kurtuluş mücadelesini de tepkisel
olarak kışkırtıyordu. Bu çerçevede, 19 mayıs Samsun çıkışının arkasında I5
mayıs İzmir işgalinin yeri olduğunu iyi bilmek gerekmektedir.
Yunan ordusunun Ege bölgesine
girişinin ikinci yansıması, bu bölgede yeni bir siyasal yapılanmaya gidilmesi
olmuştur. İzmir’e girerken bölgedeki Rum ahali Yunanlılara yardımcı olmuşlar ve
bölgedeki Rum köyleri Yunan ordusuna bağlı olarak Ege’de bir dayanışma
içerisine girerek, devletsizlik ortamının bu bölgeden kaldırılması için çaba
göstermişlerdir. Eski Bizans döneminden kalma bir Rum egemenliği ideolojisi
olan Megalo İdea doğrultusunda, bu bölgede tıpkı eski Bizans öncesi dönemde
olduğu gibi bir İyonya devleti kurmaya kalkışmışlardır. Yunan ordusu İzmir’i
ele geçirdikten sonra bu kenti merkez olarak seçmiş ve İzmir üzerinden diğer
Ege kentlerine doğru yayılmaya başlamıştır. Yunanlılar İzmir merkezli bir
İyonya devleti ilan ederek, bu yeni siyasal yapılanmaya bağlı olarak askeri
birlikleri yeniden düzenlemişlerdir. Ayrıca yolları ve işletmeleri işgal ederek
İyonya devletine bağlı bir ulaşım ve haberleşme sistemi oluşturabilmenin ön
hazırlıklarını yapmışlardır. Böylece, Yunan askerinin Anadolu’ya çıkışı bir
geçiçi işgal olmaktan çıkarılarak geleceğe dönük bir doğrultuda kalıcı bir
İyonya devletinin ön hazırlıkları ile kurumsal bir yapıya dönüştürülmek
istenmiştir. Osmanlı imparatorluğunun teslim olmasından sonra, İkinci Meşrutiyet
döneminde kurulmuş olan Mavri Mira ve Etniki Eterya gibi Rum milliyetçisi ırkçı
dernekler de, Ege bölgesinde Rum köylerine dayanan bir siyasal yapılanmayı
İzmir’in başkent olacağı yeni bir İyonya
devleti çatısı altında örgütleyebilmek için, aynı doğrultuda işbirliğini
geliştirerek bir an önce Büyük Yunanistan’ın İyonya eyaletini kurabilmenin
arayışı içinde olmuşlardır. Yunanlıların Ege macerası bir anlamda ikinci bir
İyonya devleti girişiminin ortaya çıktığı dönem olmuştur.
İyonya kavramı tarihten gelen bir
devlet ve bölge isimidir. İyonya bir anlamda İzmir’in güneyi ile kuzeyini bir
araya getiren bölgenin adıdır. Eski Fokai ve Milet kentleri İyonya bölgesinin
en önde gelen yerleşim yerleridir. Tarihin en eski yerleşim merkezlerinden
birisi olan Anadolu yarımadasında gündeme gelen uygarlıklar zinciri içerisinde,
İyonya’nın önemli bir yeri bulunmaktadır. Yunanistan bölgesine yapılan Dor
saldırıları sırasında buradan kaçanların gelip yerleştikleri bölge olarak İyonya
tarih sahnesine çıkmıştır. Tarihte yerini alan İyonya federasyonu oniki İon
kentinin biraraya gelmesiyle beraber Ege bölgesinde kurulmuştur.
Sisam, Sakız, Milet, Efes, Teos, Kolophon, Fokai, Piren,
Myus, Lebedos, Eritrai ve Smiryna gibi kentlerin birleşmesinden meydana gelen
İyonya Federasyonu Romalılar Anadolu’ya gelmeden önce kurulmuş olan bir antik
çağ devleti idi. İyonya siteleri bölge topraklarının verimli olması nedeniyle
kısa zamanda zenginleşince Orta Doğu ticaretinin yeni merkezi konumuna
gelmişlerdir. M. Ö. onuncu yüzyılda başlayan yerleşimler, birkaç asır içerisinde
doruk noktasına çıkarak, İyonya’yı bir Önasya uygarlığı düzeyine getirmiştir. M. Ö. beşinci yüzyılda Pers imparatorluğuna
bağlanan bu site devletleri, bir süre sonra isyan ederek Atina kenti ile
beraber bir Helen Birliği arayışı içerisine girmişlerdir. Ne var ki bu çabalar
kısa zamanda sonuç vermeyince, Büyük İskender Makedonya’dan gelerek bütün Ön
Asya bölgesini işgal edince, Ege bölgesindeki İyonya kent devletleri
federasyonuna da son vermiştir. İyonya halkı tıpkı Persler döneminde olduğu
gibi Makedonya imparatorluğuna da karşı çıkarak isyan etmiş ve Ege adalarında yaşayan denizci halklarla
bütünleşerek bir Ege uygarlığı arayışı
içine girmiştir. Bu aşamadan sonra İzmir’in civarındaki takımadalara İyonya
adaları denilmeye başlanmıştır. İyonya bölgesi ile beraber takımadalarda İyonya
ülkesi içerisinde kabul edilmeye başlanmıştır. Tarihin ortaya koyduğu gibi
İyonya bir ülke adı olduğu kadar bu bölgede tarihin ilk dönemlerinde yer alan
yerleşimlerin ortaya çıkarmış olduğu uygarlığın da adı olmuştur.
Roma ve Bizans imparatorlukları
öncesinde Ege bölgesinin adı olan İyonya, gene bir bölge adı olarak Osmanlı
imparatorluğunun çöküşünden sonra da dile getirilmeğe başlanmış ve bu
doğrultuda Yunan işgali bir İyonya devleti kuruluşuna dönüştürülmek istenmiştir.
Etniki Eterya ve Mavri Mira gibi Rum milliyetçisi cemiyetlerin öncülüğünde Ege’nin
Osmanlı dönemindeki Rum ahalisi örgütlenmeye başlamış, Helen ulusunun emperyal
ideolojisi olan Megalo İdea düşüncesi doğrultusunda yeniden Ege topraklarında
bir İonya devleti macerasına kalkışılmıştır. Rum askerlerinin bölgedeki Rum
ahali ile kaynaşması ve onlarla bütünleşerek kısa zamanda bir İyonya devleti
yapılanmasına yönelinmesi, Sevr Antlaşması sonrasında Anadolu’nun batı
bölgesinde ciddi bir hareketlenmeye yol açmıştır. Rum köyleri Yunan ordusu ile
kaynaşmaya yöneldikçe, Osmanlı devletinin Ege bölgesindeki Türk ahalisi bu
durumdan rahatsızlık duyarak Yunanlılara karşı isyana kalkışmıştır. Sevr
sonrasında devlet teslim olduğu için bir devletsizlik ortamında Yunanlılar
hızla İyonya’yı kurma çabası içinde olmuşlardır. Türkler daha toparlanarak düzenli
bir ordu kuramadıkları için sadece bölgesel direnişlerle bu emperyal oluşumu
önlemeye çalışmışlardır. Çerkez Ethem ve ona bağlı olan askeri birliklerin o
dönemde büyük yararları olmuş ve İzmir’de başlayan Yunan işgalinin Ege’nin
güney bölgelerine yayılmasını önlemiştir. Yunanlılar Egede bir Çerkez
direnişini önleyebilmek için, Çerkezlere Kuzey batı Anadolu’da devlet kurmak
için yardımcı olacaklarını söyleyerek, Çerkez Ethem kuvvetlerini uzaklaştırmak
istemişler ama bu oyunda başarılı olamamışlardır. Çerkez Ethem ve askerleri Müslüman
oldukları için, yeni bir Haçlı emperyalizmine teslim olmayarak direnmiş ve
savaşmışlardır. Böylece Roma ve Bizans İmparatorlukları öncesinde bu bölgede
var olan İyonya devletinin yeniden kurulmasına izin verilmemiştir. Osmanlı
sonrasında bir Yeni Bizans projesini devreye sokmak isteyen Haçlılar, Türk
ulusunun büyük bir özveri ile zafere ulaştırdığı kurtuluş savaşı sayesinde geri püskürtülmüşlerdi.
Osmanlı İmparatorluğu sonrasında gündeme
getirilen İyonya devleti oluşumu, küreselleşme süreci içerisine girildikten
sonra yirmi yıldır yeniden konuşulmağa başlanmıştır. Özellikle, batı Anadolu’da
yaşamakta olan gayrimüslim vatandaşların ülkedeki islami gelişmelerden rahatsız
olarak, eskisi gibi bir Hıristiyan ya da gayrimüslim bir siyasal yapılanma
arayışını yeniden Ege bölgesinde gündeme getirmeye çalıştıkları görülmektedir.
Milattan önce onuncu yüzyılda başlamış olan İyonya macerasının bir üçüncü
perdesini, yeniden tarih sahnesinde sunmak üzere bazı gayrimüslim unsurların
batı ülkelerinin desteği ve önderliğinde girişimlerde bulundukları göze
çarpmaktadır. Onların bu tür girişimleri küresel emperyalizmin global
Balkanizasyon projesine uygun düştüğü için, dışarıdan yardım görmekte, batı
emperyalizminin bütün kurumları ve tekelci şirketleri dünyaya yayılırken, Ege
bölgesine de gelerek yerleşmektedirler. Osmanlı imparatorluğunun çöküş
aşamasında Balkan bölgesindeki küçük halkların ayrı devletler oluşturarak
bağımsızlıklarını elde etmesi, dünya siyaset sahnesine Balkanizasyon diye bir
kavramı getirmiştir. Yeni dönemde küreselleşme rüzgarları Balkanizasyon
sürecini Anadolu yarımadasına taşımakta ve her coğrafi bölgede ayrı bir küçük
devletçik yaratabilme çabasını tırmandırmaktadır. Osmanlı devleti dağılırken
birinci dönem Balkanizasyon sürecinde Balkan yarımadasında küçük küçük
devletçikler ortaya çıkmıştır. Aradan geçen bir asırlık dönemden sonra, şimdi
ikinci Balkanizasyon süreci Anadolu’da gerçekleştirilmeye çalışılırken, Ege
bölgesinde bir İyonya devleti arayışına kalkışıldığı görülmektedir. Tarihin ilk
dönemlerinden gelen İyonya olgusunun yeniden canlandırılmak istenmesi, günümüz
konjonktüründe emperyal güçlerin ve onların bu ülkedeki gayrimüslim işbirlikçilerinin
işlerine gelmektedir. Orta çağ sonrasında Akdeniz ticareti gelişirken, Avrupa’dan
gelen gayrimüslimlerin deniz kıyısındaki kentlere yerleşerek bir Lövanten
yapılanma oluşturmaları, bu tarihsel maceranın günümüzde yeniden hortlatılmasına
giden yolu açmıştır. Lövantenler ve onlara bağlı olarak batı Anadolu’da
yaşamakta olan gayrimüslimlerin yeni dönemde bir İonya devleti arayışı içine girmeleri,
Türkiye cumhuriyetinin vatan topraklarının bütünlüğü açısından çok büyük bir bölücü
tehditi gündeme getirmektedir.
İki binli yılların başlarında Egeli
işadamlarının, kamuoyuna kapalı olarak yaptıkları bir toplantıda, Avrupa
Birliğinin Türkiye Cumhuriyetini içine almayacağı, bu nedenle Ege bölgesinin
Türk devletinden koparak İyonya
Cumhuriyeti adı ile Avrupa Birliği içinde yer alması açıkça teklif
edilmiş ve tartışılmıştır. Avrupa’ya girebilmek için Türk devletinden kopmayı
bile göze alabilecek derecede hırslı davranan bu Egeli iş adamlarının hukuken
Türk vatandaşları olmalarına rağmen bir Türk gibi hareket etmedikleri
anlaşılmaktadır. Kendi çıkarları ve kazançları için ülkelerinden kopmayı,
devletlerini parçalamayı, Türk kimliğinin ötesinde bir gayrimüslim kimlik ile
Avrupa ile bütünleşmeyi hayal eden bu oportünist işadamlarının öncülüğünde, Ege
bölgesinde gündeme gelmiş olan yeni İyonya projesinin Yunanistan devleti ve Rum
lobileri tarafından da destek gördüğü anlaşılmaktadır. Özellikle, Amerika ve
Avrupa ülkelerinde zengin ticaret yapılanmaları içerisine girmiş olan bu
bölgenin eski Rum ahalisinin bugünkü torunlarının, dedelerinin yaşadığı bölge
olan batı Anadolu’yu yeniden İyonya olarak görmeyi arzuladıkları
anlaşılmaktadır. Batı Anadolu’yu yeniden İyonyalaştırma hedefi doğrultusunda dünyanın
çeşitli ülkelerinden Ege bölgesine sermaye akışı hızlanmıştır. Yunan kilisesinin
vakfının denetimindeki bir banka, Türkiye’nin önde gelen bankalarından birisini
satın alarak Ege bölgesinin ekonomisinde öne geçen bir ekonomik yapılanmayı
ısrarlı bir biçimde tırmandırmaktadır. Ege ve Trakya köylüsüne yarı fiyatına kredi
açan bu banka, daha sonra da borcunu ödemede zorlanan Türk köylüsünün elinden
arsalarını alarak bölgenin yeniden Rum inisiyatifinin denetimine geçmesini
bankanın ekonomik ağırlığı üzerinden sağlamaktadır. Yunan ticaret odaları ve
şirketleri de Ege bölgesindeki ekonomik kuruluşlarla ortaklıklarını artırarak, İyonya
yolunda önemli bir adım daha atmaktadırlar. Özellikler Yunan sermayesi ile
kurulan ortak içki şirketlerinin fabrikaları hep Ege bölgesinin çeşitli ilçelerinde fabrika sahibi olmuşlardır.
Yunanistan devleti, Rum lobileri ve Egenin
gayrimüslim ahalisi ile kıyılarda yerleşmiş olan Lövanten burjuvazi öncelikle
şunu bilmek zorundadır; Türk ulusal kurtuluş savaşı önce Ege bölgesinde
başlamıştır. Bu kutsal mücadele zaman içerisinde yükselerek zafere ulaşmış ve
Yunan ordularını Akdenize dökmüştür. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk,
Türk ordularına ilk hedef olarak Akdeniz’i öne sürmüştür. Dünya uygarlığının
beşiği olan Akdeniz gibi merkezi bir denizden Türklerin kopmaması için, Atatürk
Türk ordularına Akdeniz'i başlıca hedef olarak göstermiştir. Türk orduları Yunan
ordusunu yendikten sonra askerleri kıyılara kadar kovalayarak Akdeniz ve Ege
kıyılarına dökmüştür. Bu aşamadan sonra Ege bölgesi de Türkiye Cumhuriyetinin
Misakı Milli sınırları içerisinde hak ettiği yeri almıştır. Tarihin akışı tıpkı
ırmaklar gibi ileriye doğru olduğu için, tarihi gelişme çizgisini kimsenin
geriye çevirme hakkı olamaz. Geçen yüzyılın başlarında bir büyük işgal ve
kurtuluş savaşına sahne olan Ege bölgesinin, yeniden yirmi asır öncesi gibi bir
İyonya yapılanmasına dönmesi mümkün değildir. Ancak Megalo İdea gibi hayaller
peşinde koşan Helen emperyalizminin duygusal yandaşları bu tür rüyalar
görebilirler. Rüya görmek de yeni bir devlet oluşturabilmek için yeterli olamaz.
Batı emperyalizminin güdümündeki küresel sermaye bütün dünyaya yayılırken, ulus
devletleri ve üniter yapıları parçalamayı hedeflemekte ve bu doğrultuda, bir
küresel Balkanizasyon sürecini dünyanın her köşesine taşımaktadır. Yeni Sevr
haritaları da bu doğrultuda Türkiye’nin payına düşen planlardır. Doğu
Anadolu’da Büyük Ermenistan ile beraber Kürdistan ve Pontus devletlerini
oluşturmayı düşünen küresel emperyalizm, Türkiye’nin batısında da bir Trakya, İyonya,
Anzak ve Bizans devletçikleri oluşturabilmenin arayışı içindedir. Egede ulusal
kurtuluş savaşının ilk adımlarını atmış olan Türk milletinin, böylesine haçlı
planlarına alet olması düşünülemez. Yunanlılar ve Rum lobilerinin, Türkiye’nin Ege bölgesinde yeni bir İyonya
kurabilmenin arayışından önce giderek azalmakta olan nüfus yapılarını düzeltmeleri
gerekmektedir. Hızla azalmakta olan nüfus yapıları nedeniyle Yunanlıların kendi
ülkelerini ve Ege adalarını ellerinde tutabilmeleri gelecekte pek mümkün
görünmemektedir. Bu durumda, Helen ulusunun yeni İyonya projesi iflas etmektedir
ama benzeri bir projeyi Türkiye’de yaşamakta olan Yahudilerin ya da Sabatayların
devreye sokmaları ihtimali de bulunmaktadır. Özellikle son zamanlarda ülkenin
giderek İslamcı bir çizgiye kayması, Türk Yahudilerini çok rahatsız ettiği
için, onlar da ülkenin batısına çekilerek bir yeni İyonya devletinin çatısı
altında kendi kimliklerine uygun bir yaşam düzeninin arayışı içindedirler.
Türkiye’yi bugün yönetenlerin ve yetkili makamların bu gibi oluşumları
izleyerek gerekli önlemleri almaları ülke bütünlüğü açısından zorunlu
görünmektedir. Türkiye Cumhuriyeti yaşadıkça, İyonya devleti kurulamaz,
kurulursa o zaman da Türkiye Cumhuriyetinden söz edilemez.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder