ANKARA KALESİ
ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN BUGÜNKÜ
ÖNEMİ
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önde gelen tarihsel olaylarından birisi de Çanakkale Savaşı’dır.1915 ve 1916 yılları arasında yaşanmış olan bu savaş yeni bir dünya düzeni kurulurken, Birinci dünya savaşı sonrasında devletlerin sınırları çizilirken ve yeni bir dünya düzeni oluşturulurken konjonktürel bir olgu biçiminde gündeme gelerek, Avrupa ve Asya kıtaları arasında kıtasal sınırların belirlenmesinde en önde gelen etkenlerden birisi olmuştur. Asıl olarak ele alındığında Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya savaşının sonrasında bugünkü yeni devletler düzeninin belirlenmesinde etkili bir role sahip olmuştur. Savaşın adı Çanakkale kentinin adı ile belirlenmesine rağmen, savaş içinde gelişmiş olan cepheler daha çok Gelibolu yarımadası üzerinde açılmış ve savaşın en önde gelen gelişmeleri Gelibolu ilçesinin sınırları içerisinde cereyan etmiştir. Bu savaşı ele alan bir sinema filminin adı da Çanakkale olarak değil ama Gallipoli biçiminde tespit edilerek, bazı kitaplarda öne sürülen Çanakkale isminin aksine Gelibolu olarak dünya kamuoyuna yansıtılmıştır. Bir ilçenin sınırları içinde cereyan eden Çanakkale savaşının aradan yüz yıla yakın bir süre geçmesine rağmen günümüzde önemini korumasının görünen nedeni olarak da savaşın galibi olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin her sene Mart ayının ortalarında savaşın yıldönümünü Türk kamuoyuna hatırlatarak, geleceğe dönük bir çizgide, nasıl kurulduğunu ve bu devlet modeli olarak Türk ulus devletinin dünyanın merkezi coğrafyasının tam ortalarında ne gibi gelişmeler ile karşı karşıya geldiğini her yıl yeniden gündeme taşıyarak, Çanakkale savaşından gelen Türk ulusunun siyasal bilincinin daha etkili bir biçimde cumhuriyetin genç nesillerine nasıl aşılanmaya çalışıldığını göstermektedir.
Çanakkale
savaşının galibi olarak tarih sahnesine çıkmış olan Türk devleti, bu savaşın
saldırgan tarafı değil ama bunun tam aksi bir çizgide dünyanın en büyük
emperyalist devletlerinin merkezi coğrafyayı ele geçirmek üzere yapmış olduğu bir
saldırının, Gelibolu yarımadası üzerine yansıtılmasıyla Türk ordusu da bu
savaşın karşı tarafı olarak savunma savaşına kalkışmıştır. Osmanlı devletinin
merkezi konumundaki İstanbul kenti üzerine hedeflenen Çanakkale savaşı, Avrupa
kıtası ile İstanbul şehri arasındaki merkezi bölge üzerindeki gelişmeler
doğrultusunda cereyan etmiştir. Alman ve Rus ordularının da batı emperyalizmine
karşı Osmanlı devletine yakın durduğu bu savaş sırasında, başta ABD olmak üzere
diğer bütün Avrupa devletleri batı bloku dayanışması için İngiltere ve Almanya
ordularını desteklemişlerdir. Dünyayı ele geçiren batı emperyalizminin
merkezinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin yer aldığı orta dünyadaki topraklarını da
ele geçirerek bir Avrupa ve Avrasya kısaca bir Avrasya blokunu kendi
yönetimleri altında öne çıkarmayı hedeflerken, orta çağ yıllarından bu yana
orta dünya topraklarının Osmanlı devletinin hükümranlığı altında bulunması, o
döneminin İngiliz-Fransız ortaklığının
önünü kesmiştir. İngiltere ve Fransa Avrasya topraklarını ele geçirmek üzere
doğu dünyasına yönelirken, Avrupa’nın doğusunda yer alan Almanya ve Rusya’nın
orta dünyanın tam ortalarında yer alan Osmanlı devletini iki blokun tam orta
alanlarında ciddi bir sıkışlığa sürüklemiştir. Bu durum böylesine bir aşamada
Osmanlı devletinin elinde olan Boğazlara batı emperyalizminin girmesine yol
açmıştır.
Yirminci
yüzyılın başlarında emperyalist ülkeler arasında Birinci Dünya Savaşı ortaya
çıkarken, gelecekte savaşın ön cephesinde yer alan Balkan toprakları ile
Marmara denizi, zaman içinde savaş alanındaki yerlerini almıştır. İmparatorluk
merkezi İstanbul’u işgale giderken önce, Çanakkale Boğazını geçmek için bu
boğazın tam ortalarında Osmanlı ordusunun savunma savaşı ile karşı karşıya
kalmışlardır. İlk saldırı ile Boğaz sularının üzerinde karşı karşıya kalan
Avrupa emparyalizminin orduları, beklenmedik bir savunma stratejisi kullanarak,
karşısına çıkan Türk ordusuna yenilmemek üzere çevre alanlara doğru yayılmıştır.
Osmanlı devleti ise kendi geleceği açısından silahlı bir tarafsızlık politikası
ilan ederek, Avrupa ülkelerinin kendisine karşı bir araya gelmelerini önlemeye
çalışmıştır. İngiltere ve Rusya gibi iki büyük emperyalist devletin arasında
kalan Osmanlı devleti ise bu tam bu aşamada Almanların desteği ile silahlı
tarafsızlık politikasını oluşturarak bölgenin savaş alanı haline getirilmesini
önlemeye çaba gösteriyordu. Bu arada, Göben ve Breslau gibi Alman isimlerini
taşıyan gemilerin bir gece yarısında oldu bitti yaratarak, Karadeniz’e
açılmalarıyla birlikte birinci dünya savaşının koşulları yaratılmış oluyordu. Almanya
savaş istekleri doğrultusunda Akdeniz’den Karadeniz’e geçerken, hem İngiltere
ve Fransız donanmalarının önlerini açıyordu hem de aynı Almanya Karadeniz
bölgesinde Rus limanlarına saldırarak ve aynı zamanda bu bölgedeki Türk
varlığının merkezi olan Sivastopal şehrinin sürekli olarak silahlı saldırıları
öne çıkarmasıyla da batı dünyasının istediği savaş ortamını hızlı bir biçimde
ortaya çıkarmaya çalışıyordu.
27
Ekim 1914 tarihinde Alman orduları ile Fransız-İngiliz askerleri karşı karşıya
kalıyorlardı. Boğazlar bölgesine izinsiz bir biçimde giren bu iki Avrupa
devletinin donanmaları durduk yerde çatışma ortamı yarattıkları için Birinci
dünya savaşına giden yolun başlangıç kısmını tamamlayarak, Avrupa kıtasındaki
cihan savaşı oluşumunu gerçekleştirmiş oluyordu. Almanya ile yakınlaşan Osmanlı
devleti savaşı önleyebilmek üzere birçok girişimde bulunurken, arkasına ABD’yi
alan İngiltere, Rusya ve Almanya gibi emperyalist ülkelere meydan okuyarak,
bütün dünyayı göz göre göre resmen savaşa sürüklüyordu. Osmanlı karasularına
kaçan Alman gemileri Yavuz ve Midilli adlarını alarak Rus limanlarını
bombalamaya başladıkları aşamada, dünyanın önde gelen büyük devletleri
birbirlerine karşı savaş ilan ederek bütün dünyayı Birinci Dünya savaşına
sürüklüyorlardı. Savaş sırasında geliştirilen Alman planına göre, önce Fransız
ve İngiliz ordularının gücü kesilecekti. İkinci aşamada ise Rus imparatorluğunu
hedef alacak olan Almanya kendisine yayılma alanı olarak gördüğü Avrasya
kıtasının her bölgesinde sıcak çatışma ortamları yaratarak, Avrupa ile Asya
kıtasını Avrasya başlığı altında birleştirmek ve daha sonra da bu geniş alanı
bütünüyle bir Alman devletinin topraklarına dönüştürmek, Almanya’nın bütün
dünyaya egemen olabilmesinin yolu olarak görünüyordu. Fransa ve İngiltere karşı
karşıya getirilerek savaşın batı cephesi öncelikle çökertilirken, daha sonraki
ana hedef olarak da Rus imparatorluğunun yıkılması planlanıyordu. Bu amaçla
savaş süreci içinde birçok Alman vatandaşı da Balkanlar, Kafkaslar, Kırım, Hazar
bölgesi, Kazakistan, Kırgızıstan ve Özbekistan gibi Avrasya sınırları içinde
yer alan Avrasya bölgelerini ve ülkelerini yavaş yavaş Almanlaştırıyorlardı.
Sonraki dönemde Sovyetler Birliği çatısı altında beş milyon Alman burada toparlanarak
Rusya’ya karşı savaş ilan ediyorlardı. Hazar denizi kıyılarında bir Volga
Cumhuriyeti kurmak Almanların en büyük Utopyalarından birisi idi.
Avrupa’nın ortalarından geçen
Avrupa karayolu Almanya tarafından denetlenirken deniz yolları ise Rusya ile
birlikte Osmanlı devletinin kontrolü altında idi. İstanbul ve Çanakkale
boğazları Avrupa deniz yollarının kontrolunu Osmanlı devletine getirirken ana
ulaşım yollarındaki rekabet giderek tırmanırken, Balkanlar ve Gelibolu
üzerinden başlayan Birinci dünya savaşı Avrupa ve Asya toprakları üzerinde geniş alanlara doğru yaygınlık kazanıyordu. Kuzey
denizi sürekli olarak donduğu için Avrupa ve Asya kıtaları arasındaki deniz
yolları, Osmanlı hinterlandına doğru kıtalar arasındaki ulaşım sorununu. Savaşın
üçüncü aşamasında Osmanlı devleti yeni bir ordu kurarak Kafkasya’ya doğru
yönelirken, general kış adı verilen buz ve çamur deryasının altında kalarak
ezilmek ya da yok olmak istemiyordu. Önceden Hasta Adam olarak ilan edilen
Osmanlı devletinin Boğazlara yönelik bir Avrupa saldırısına karı çıkamayacağı
hesap edilirken, Osmanlı yönetimi bu aşamada yeni bir ordu düzenleyerek, Kafkas
İslam ordusu adıyla Doğu Anadolu üzerinden Hazar bölgesine doğru yeni bir
hegemonya alanı ortaya çıkarabilmenin denemelerini devreye sokuyordu. Kafkasya
ve Balkanlar hattı arasındaki merkezi bölge olan Anadolu yarımadasını Çanakkale
savaşına rağmen elinde tutmak isteyen Osmanlı devleti bir Müslüman orduyu toparlayarak,
Avrupa ülkelerinin gönderdiği bir Hristiyan orduya karşı yeni aşamada bir Müslüman
ordu biçiminde Müslüman askerler, Doğu Avrupa üzerinden Kafkaslara ve Kırım
bölgesine yöneliyorlardı. Dünyanın hegemonyası için Avrupa Balkanlara doğru
saldırıya geçerken, iki kıta arasında var olma mücadelesi veren bir
imparatorluk olarak Osmanlı devleti, Balkan saldırısına karşı yeni bir Kafkas İslam
ordusunu devreye sokarak, bozulan dengeleri yeniden kendisinin merkezinde
bulunduğu Anadolu bölgesi üzerinden kurmaya çalışıyordu. Çanakkale savaşı da
böylesine bir süreç içinde başlayarak dünya savaşının cepheleri arasındaki
gelişmelere doğru biçimleniyordu.
Osmanlı devletinin Avrupa
kökenli saldırı ve işgale karşı, Boğazların kontrolunu sağlamak hedefiyle
Rusya’ya karşı yakınlaşması Avrupa devletlerini zor durumda bırakmıştır. Böylesine
yeni bir durum karşısında Batılı emperyalistler İstanbul’un işgali için planlar
yapmaya başlamışlar ve bu doğrultuda gene deniz ve kara savaşlarını öne
çıkarmaya yönelmişlerdir. Batı devletleri ile uzak doğu ülkeleri arasındaki
ticaret düzeninin yeni aşamada bozulmaya doğru kötü bir duruma düşmesi de
boğazlar ve diğer ticaret yollarının önünü kesmesi de savaş ortamının
tırmandırılması açısından daha kötü ve gergin durumlar yaratmıştır. Rusya ile
sorunların çözüme doğru gelişmesi Boğazların yeniden Osmanlı devletinin
denetimi altına alınması sayesinde elde edilmiştir. İstanbul ve Marmara
bölgesinin İngilizler tarafından işgal edilmesi üzerine Osmanlı devletinin
merkezi olarak İstanbul’un işgali ile Osmanlı devleti fiilen bir sömürge
konumuna düşürülmüştür. İngilizler İstanbul boğazı üzerinden uzak doğu ile
ticaretini sürdürmeye çalışırken, Almanya ve Fransa ‘da Avrupa kıtasının diğer
büyük devletleri olarak benzeri bir çizgide hem sömürge ilişkilerini sürdürmek
istemişler hem de geçmişten gelen ticaret ilişkilerini güvence altına almaya
çaba göstermişlerdir. Eski Osmanlı devletinin bir parçası olan bölgedeki diğer
Türk ve Müslüman kökenli halklar ve ülkeler, Osmanlı sonrası yeni dönem için
hazırlanırlarken ikinci dünya savaşına giden gelişmeler, gene Birinci dünya
savaşı hinterlandını bu kez ikinci dünya savaşına doğru yönlendirilmiştir. Bu
aşamada Osmanlı devleti çökerken, bunun yerine Anadolu merkezli bir ulus devlet
olarak Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve yeni ilişkiler buna göre yeniden
düzenlenirken çağdaş bir cumhuriyet devleti olarak Türk devleti kurulmuştur.
Dünyanın tam ortalarında Osmanlı
toprakları üzerinden kışkırtılan cihan savaşı sonunda, uluslararası hukuka
dayanan sözleşmeler ve antlaşmalar imzalanarak siyasal çözüme bağlanmıştır. Çanakkale
savaşı muhabereleri hem kara hem de deniz savaşları çizgisinde birbiri ardı
sıra gelişmeler halinde cereyan etmiş ve Avrupa’da yeni devreye giren uçak
filolarının katılmasıyla da deniz ve kara savaşları sonrasında da hava
savaşları da devreye girmiştir. Yüzyılların birikimi olan savaş sanatının
gündeme getirmiş olduğu yenilikler ile hava savaşları sırasında ortaya çıkan
teknolojik gelişmelerin devreye girdiği yeni dönemde bütün büyük ülkeler, hava
savaşlarının yanı sıra elektronik alanlardaki gelişmeleri de yirminci yüzyılın
başlarından itibaren saldırı ya da savunma alanlarındaki tüm yeniliklerin savaş
alanına aktarıldığı görülmüştür. Çağdaş devletlerin ya da modern orduların bu
doğrultuda yenilenmesi Birinci dünya savaşı aşamasında öne çıkmıştır. Batı
emperyalizminin yirminci yüzyıla kadar bütün kıtaları ele geçirmeye yönelen
çalışmaları, yirminci yüzyılın başlarında teknolojik, atılımlar ile birlikte
savunma ve saldırı siyasetlerine de yansımıştır. Birinci Cihan Harbinde uçaklar
üzerinden yeni teknolojiler devreye girmiştir. Çanakkale savaşları sırasında o
dönem var olan silah endüstrisi ile birlikte yirminci yüzyılın ileri
teknolojisi silah ve savunma endüstrileri aracılığı ile Çanakkale savaşları ile
birlikte kullanılmıştır. Çanakkale savaşları sırasında kullanılan ileri
teknoloji gelişmeleri bugünün koşullarında yirmi birinci yüzyılın savaş ve
sanayi alanlarında eskisine oranla daha da gelişmiş aşamalarda kullanılmaktadır.
Denizlere egemen olarak
dünyayı ele geçiren İngilizler, deniz teknolojilerinde sahip oldukları
üstünlüklerini aynı biçimde kara ve hava askeri alanlarında da en üst düzeyde
kullanılmaktadır. Beş büyük kıtada elli den fazla sömürge ve dominyona sahip
olan İngiltere’nin küresel hegemonyaya sahip olması nedeniyle her alanda öne
çıkan yeniliklere sahip olduğu genel anlamda görülmüştür. İngiltere boğazlara
donanmasıyla beraber gelmiş ve boğazlar üzerindeki savaşlarda, İngiltere deniz
askerlerini de kullanmasına rağmen bir deniz ve kara kuvvetleri harekatını
örgütleyerek savaşı kazanmaya çalıştı ve bu doğrultuda en büyük gemilerini
İstanbul ve Çanakkale boğazlarına göndermesine rağmen, İngiltere savaş
alanlarından istediği ve beklediği başarılı sonuçları alamamıştır. Anglo-sakson
hegemonyasının kraliçesi olan Queen Elizabeth isimli gemi de İngiltere’nin
zaferini kutlamak üzere Boğazlara gelmişti ama bir türlü beklenen sonuçlar ele
alınamadığı için geldikleri gibi geri gitmek gibi bir manevra daha yapmak
zorunda kalmışlardır. Fransa ve Rusya’nın savaş içinde ağırlıklarını
kaybetmeleri üzerine, Çanakkale Savaşını bir İngiltere ve Osmanlı devleti
arasındaki ikili bir savaşa dönüşmesi gibi bir durum daha sonraki aşamalarda
gündeme gelmiştir. İngilizler gönderdikleri savaş gemileri aracılığı ile kara
kuvvetlerinin zayıf kaldığı yer ve bölgelerde arkadan gemilerin ateşlediği
füzelerle kara ordusunun savaşı kaybetmelerini önlemeye çalışıyordu. Deniz ve
kara ordularının iş birliği yapmaları sayesinde savaşı kazanmaya çalışan
İngiltere ve müttefikleri ordusu, savaşın başladığı andan itibaren ellerinden
gelen çabalar ve uğraşılara rağmen zafer sonucu alamayınca, saldırılarını daha
da artırarak baskı kurmaya çalışmışlar ama böylesine bir farklı yaklaşıma
rağmen savaşın kaybedilmesini önleyememişlerdir. Dünya hegemonyasını elinde
tutan bir büyük dev ülkenin sahip olduğu bütün silahlar ve teknolojik
aletlerini savaş alanına getirerek, savaşı her yönden kazanmaya çalışmalarına
karşılık istenen sonucu alamamışlardır.
Kara savaşlarının en önemli
bölgesi Seddülbahir cephesi olmuştur. Çanakkale savaşlarının Harp tarihine
dayanan kara savaşlarının gene aynı biçimde cereyan etmesiyle İngiltere
geçmişten gelen askeri gücünü öne çıkarmaya çalışmıştır. İngiliz ve Fransız
ordularını ortak saldırısı ile başlayan bu cephedeki savaşlar devam ettikçe
asker sayısında fazlasıyla kayıplar ortaya çıkmaya başlamıştır. İngiltere
cephesinde Türkler son derece başarılı direnme cepheleri oluşturmuştur. Fransız
askerleri arkadan saldırılarını yürütürken Türk askeri her iki cephe de
savaşmak zorunda kalmışlardır. 6 mayıs1915 günü ortak savunmaya yönelen Türk
ordusu ikinci Kirte muharebesini bu cephede kazanmıştır. Bu cephe de Türklerin
kaybı 2000’lerde kalırken, müttefik ordularının kaybı 7000 in üzerine çıkmıştır.
Daha önceleri iki muharebe kazanılan Kirte cephesinde, daha sonra Fransız
askerleri Türk cephelerine girerek vatan savunması yapan Türk askerlerini
arkadan vurmaya başlamışlardır. Fransız ordusunun cepheden savaşlara girişmesi
ile Türk askerleri fazlasıyla şehit vermiştir. Aynı yerde yapılan üç muhabere
eyleminin başarısız kalması üzerine Seddülbahir bölgesi savaşlarında, her iki
tarafın fazlasıyla insan kaybına sürüklendiği görülmüştür. Her üç saldırının
başarısız kalması üzerine cephe komutanları piyade ve topçu birliklerini
yeniden düzene koymak zorunda kalmışlardır. İki ayrı kanat üzerinden yapılan
yenileme hareketi ile Kerevizdere savaşını Türk askerleri kazanmışlardır. Müttefik
orduların birlikte saldırısını düzenleyen Avustralya ve Yeni Zellanda
komutanları böylece Türk cephesine yönelik biçimde Avusturya-Yeni Zellanda
ortak ordusu olarak ANZAK askeri birliğinin oluşumuna zemin hazırlamışlardır.
Savaşın
ikinci büyük cephesi olan Arıburun cephesinde ANZAK ordusu üç ayrı cepheye
birden ortak saldırarak, işin başında bölgesel zafer elde etmeye çalışmıştır. Dağ
sırtlarında işgalcilerin tırmanmalarına karşı direniş gösteren Türk askerleri
Arıburun cephesinde düşmanın ilerlemesini önleyerek dağlık bölgelerin
sırtlarında ateş açmışlar ve böylece Britanya imparatorluğunun askeri ordusu
olan ANZAK birliklerine geçit vermemişlerdir. Türklerin Conkbayırı zaferi bu
bölgede elde edilmiştir. Conkbayırı savaşı sonrasında Kilit bayırı savaşı da bu
bölgede cereyan etmiş ve Türk askerlerinin vatan savunmaları bu bölge üzerinden
tarihe mal olmuştur. Bu bölgeye kalabalık bir askeri çıkarma yapan ANZAK
ordusu, getirdiği 15 bin askere karşılık bu miktarın üçte biri oranında sonraki
aşamada ciddi bir asker kaybına teslim olmuştur. Buradaki çıkartma sonrasında Türk
askerlerinin yoğun saldırıları gündeme gelmiştir. Tek cephe ile yetinmeyen
ANZAK askerleri üçüncü kara cephesini de Anafartalar bölgesinde açarak, savaşı
yaygınlaştırarak kazanabilmenin yollarını aramıştır. Gelibolu cephesinde sonuç
alamayan İngiliz ve Fransız kuvvetleri, bizzat Atatürk’ün yönettiği Anafartalar
cephesine saldırarak savaşı kazanabilmenin denemelerine girişmişlerdir. Suvla
ovası üzerinde işgalci düşman ordusunu durdurmayı başaran Atatürk, Gelibolu
cephesinden sonra 1915 Ağustos ayının ikinci yarısını Türk tarafı açısından bir
Büyük Taarruz alanı olarak belirleyerek, son bir saldırı hareketi ile Çanakkale
savaşını kesin olarak bitirmek istiyordu. Türk ordusu bu aşamada Bombatepe
üzerinde düşman askerlerini sıkıştırarak Büyük Taarruz üzerinden gündeme
getirilen Büyük Zafer saldırısı için elverişli bir askeri ortam yaratılıyordu. Çanakkale
Savaşı sırasında, Osmanlı ordusu yeni üretilen uçakları kullanmaya
başladığında, bunlar aracılığı ile geniş bir alana yayılmış olan savaşı kontrol
altına alarak, kesin zaferini dünya kamuoyuna ilan etmiştir.
Bir
tarafta İngiltere ve Fransa, diğer tarafta ise Osmanlı ve Alman orduları
arasında geçen Çanakkale Savaşı, aslında cereyan ettiği bölge ile taraf olan
devletler açısından değerlendirildiğinde, bir anlamda dünya savaşına giriş
oluşumu ya da yarım bir dünya savaşı hazırlığı olarak da açıklanabilir. Savaş
alanının genişliği ve merkezi konumu açılarından değerlendirildiğinde, dünyanın
en büyük devletleri ve onların orduları arasında geçen bir askeri hareket
olarak, bu savaş yeni dünya düzeninin ilk adımlarının atıldığı bloklaşmanın
önde gelen göstergesi olmuştur. Savaşta karşı karşıya gelen iki taraf
ordularının beş yüz binden fazla sayıda bir asker grubunu kaybetmesine yol
açmış olan Çanakkale Savaşı, yirminci yüzyıldan daha ileriye doğru bakabilmenin
ana göstergesi olarak görülebilmektedir. Savaş büyük devletleri çatıştırarak
var olan eski düzenleri bozduğu gibi, ya da aynı zamanda paralel çizgide
eskisinden farklı çizgiler de devletlerarası yeni tür ilişkiler ortaya koyarak
sürekli değişen bir yapılanma ile bütün dünya devletlerine dönük bir biçimde
eskinin ve geleneksel yapılanmaların tasviyesini gündeme getirmektedir. Balkan
savaşı sonrasında gündeme gelen Çanakkale Savaşı bu savaşın fazlasıyla etkisi
altında kalmıştır. Bu açıdan Çanakkale Savaşı bir anlamda Balkan Savaşı’nın
siyasal alandaki uzantısı olarak da açıklanabilir, ya da Balkan Savaşı Balkan
ülkelerinde Çanakkale Savaşı öncesinde bir kıtasal çekişme olarak siyasal
çekişmelerin merkezi alana yansımasıdır. Çanakkale’nin bir Balkan şehri
olduğunu ve Gelibolu yarımadasının ise, Balkanların Ege ya da Akdeniz’e doğru
çıkış yapan, bir coğrafi çıkıntı olarak haritada yerini aldığını ifade etmek
mümkündür.
Asya
ve Avrupa ile doğu ve batı arasında yer alan Balkanlar-Anadolu –Kafkas’lar
üçgeni dünyanın tam ortasında alan merkezi coğrafyanın biçimlenmesidir. Büyük
Kafkasya savaşına kalkışan batı emperyalizmi, işe önce Balkanlar’dan başlamış
ve daha sonra haritayı izleyerek ve Çanakkale ile İstanbul boğazlarından
geçerek,1915 tarihi itibarıyla Doğu Anadolu’da batının gizli servislerinin
örgütleyerek kışkırttığı Ermeni isyanına köprü kurarak, Balkanlar’dan
Kafkaslara doğru batının kontrolunda yeni bir merkezi alan yaratabilmenin
çabaları içinde, Balkan savaşı ile başlatılan yeni yapılanma zaman diliminde
Balkan savaşı bir ön hazırlık olarak tarihteki sırasını almıştır. Boğazlar ele
geçirilseydi İstanbul üzerinden Anadolu yarımadasına el konacak ve doğu Anadolu
bölgesinde böylesine bir savaş sürecinin ön hazırlık adımları olarak
Balkanlar-Çanakkale- ve Kafkaslar’daki isyan hareketleri Osmanlı sonrası
haritayı değiştirecekti Doğu Anadolu da tam bu aşamada
Pontus-Ermenistan-Gürcistan-Arabistan ve Kürdistan ayaklanma hareketleri, aslında
Kafkasya üzerinden Kırım ve Orta Asya’yı ele geçirmeyi hedefleyen emperyalist amaçlı
kışkırtmalar olarak bölgedeki eski
haritanın değişimini gündeme getiriyordu. Osmanlı imparatorluğu Balkan
savaşından Kafkas savaşlarına doğru yönelirken, Çanakkale’de emperyalist devlet
ordularına karşı çok ciddi bir direniş gösteren Türk milleti ve askeri
Balkanlardan Kafkaslara doğru yönelerek Ermenistan, Gürcistan, Kürdistan ve Pontus
devletlerini hedeflemiştir .Orta dünya olarak anılan Gelibolu ve Çanakkale
hattı, İngiliz emperyalizminin Yunanistan’ı yarattıktan sonra, ANZAK
askerlerini Çanakkale Savaşı alanında ve Gelibolu yarımadası üzerinde kurulması
düşünülen ANZAK devleti oluşumunun dünya haritalarına çizilmesi gündemini
bölgedeki ülkeler ve halklar üzerine getirerek dayattığı görülmektedir. Çanakkale
Savaşı aslında Balkanlar ve Kafkaslar üzerinde bir orta dünyada köprüsü
arayışının hayalidir Bugün bu bölgelerdeki sıcak çatışmalar ise iflas etmiş
ütopyanın kalıntılarıdır.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder