ANKARA KALESİ
ULUSAL KADRO HAREKETİ
Bir kamu hizmetinde ya da herhangi bir işin görülmesi sırasında veya gerekli görülen bir toplumsal misyonun çalışma düzeni ya da yapılması aşamasında, bu doğrultuda gerekli olan işlerin tamamlanması sürecinde, işi görecek insanların bir araya gelerek oluşturdukları birlik ve beraberlik oluşumunda ve çalışan insanların meydana getirdikleri iş görme ya da çalışma düzeninde yer alan kişilerin ya da ücretli personelin bütününe verilen isim olarak kadro kavramı, günlük yaşamda veya iş hayatında kullanılmakta olan bir kavramdır. Çok dar bir kadro ile işi yürütmek, özel olarak yetiştirilmiş insanları bir araya getirerek topluca bir plan ya da projede çalıştırmak gibi toplumsal misyonlarda bir araya getirilen ya da kendiliğinden bir araya gelen insanların oluşturdukları birliktelik gene kadro kavramı çatısı altında ifade edilebilmektedir. Bir kamu hizmetinde ya da herhangi bir girişim veya projede çalıştırılacak ilgili personelin sayısını ve özelliklerini gösteren, sosyal ve ekonomik haklarını belirleyen hukuksal statü ve bu statüde görev yapan insanların oluşturdukları çalışma düzenin de ortak hareket edenlerin meydana getirdikleri insan bütünlüğüne kadro adı verilmektedir. Kadro kavramı bir insanlar arası birlikteliği gösterdiği gibi aynı zamanda kamusal alanda gündeme gelen birlikte iş yapma ya da hizmet görme eylemleri sırasındaki ortak hareket edilmesi misyonunu da gündeme getirmektedir. Daha önceden belirlenmiş olan planların uygulamaya geçirilmesi aşamasında kullanılan insan malzemesinin bütüncül bir biçimde dile getirilmesi de kadro kavramı ile belirlenmeye çalışılan bir durumu ifade etmektedir. Kamu düzeni açısından merkeze hukuki bağ ile bağlı olan birimlerde çalışan insanlar hukuk devleti içinde belirli bir kadroyu öne çıkarmaktadır. Siyaset bilimi açısından da kadro kavramı bir siyasal oluşum ya da bir siyasal örgüt kurulması sırasında gündeme gelerek, bu tür girişimlerin kamuya yansıtılmasında ya da siyasal gelişmelerin sürdürülmesi önemli misyonların tamamlanması açısından yardımcı olmaktadır. Devletin çatısı altında oluşturulan kamu kurum ve işletmelerinde istihdam edilen insan unsuru, insan kaynakları açısından kadro kavramı çerçevesinde ele alınarak belirlenebilmektedir.
Kadro kelimesi bir sosyal, siyasal veya hukuksal yapılanmayı ifade
ederken, aynı zamanda bir kavram olarak da etkinliğini sürdürürken bir de
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında devletin resmî ideolojisini topluma
yansıtabilmek için yeni bir siyasal hareketin adı olarak da kullanılmıştır.
Kadro ismiyle bir aylık dergi çıkartılmış ve bu derginin yayın ve yazar kadrosu
içinde bulunan isimler aracılığı ile, yeni kurulmakta olan Türkiye Cumhuriyeti
devletine geçmişten gelen siyasal düşünce birikimi kazandıracak yeni bir resmî
ideoloji oluşumu projesinin hayata geçirilmesi isteniyordu. Yeni devlet dünyanın ortasında
kapitalist-sosyalist ve Müslüman dünyalar arasında merkezi bir siyasal
organizasyon olarak oluşturulurken, yeni yapılanmanın kendine özgü niteliklere
sahip olması ve kendi jeopolitik koşullarına uyum sağlaması beklenirken, genç
Türk devletinin kendine özgü bir modele dayanması gerektiği, ulusal kurtuluş
savaşının öncü kadroları tarafından dile getiriliyordu. Kapitalizm-sosyalizm ve
İslam dünyası arasında dünya sahnesine çıkmakta olan yeni devletin doğu ve
batılı siyasal modellerin dışında
kalmasına dikkat ediliyor ve hiçbir biçimde Türkiye’yi çevreleyen bu üç
devlet modelini taklit eden bir kopyalamaya gidilmesi istenmiyordu. Türk
dünyasının içinden çıkan Türkler ‘in kapitalist batı, sosyalist doğu ve Müslüman
güney siyasal yapılanmalarından hiç birisine dahil olmaması hedeflenirken, yüzyıllar
boyunca dünya karalarının merkezi konumundaki alanda merkezi güçlü devlet
yapılanmasının öne çıkarılması isteniyordu. Bu çerçevede, her üç dünyadaki siyasal
görüşler ve akımların taklit edilmesine Kuvayı Milliyeci Kemalist kadrolar
karşı çıkarken, bu çizgide hareket eden siyasal toplum kesimlerinin kendi
içlerinde örgütlenerek, yeni kurulmakta olan devletin ülkesiyle ve milletiyle
bir bütünlük göstermesi isteniyordu. Bu açıdan devletin kuruluşu ve siyasetin
yürütülmesi sırasındaki yetişmiş insan gereksinmesi kadro hareketi ile
karşılanıyordu.
İnsanlık tarihi boyunca her siyasal dönemde ya da yeni kurulan
devletlerin ortaya çıkışlarında eskisinden farklı yaklaşımlar geliştirilerek, son
durumu kucaklayan gelişmeleri izleyerek anlatan ve bu doğrultuda yeni
devletlerin ya da hareketlerin siyasal içerik kazanmalarına, her dönemin önde
gelen entelektüel toplum kesimleri ile ülkenin ya da toplumun önde gelen bilim
adamları, yazarları ve sanatçıları öncülük yapmışlardır. Bu doğrultuda benzeri
bir girişim, yeni kurulmakta olan insan gereksinmelerini karşılamak amacıyla,
bir kadro hareketine yeni devlet kalkışmıştır. Batı dünyasının beş asırlık
birikimine sosyalist dünyanın yeni oluşumları da eklenince merkezi coğrafyada
eskisinden çok farklı rüzgarlar esmeye başlamıştır. İşin içine bir de orta çağ
yıllarından gelen İslam düzeni ve birikimi de eklenince, bu üç dünya arasında
merkezi bölgeyi ele geçirmek ya da orta dünya bölgeleri üzerinde egemen olmak
üzere hegemonya kavgaları ortaya çıkmaya başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti daha
kuruluş aşamasında üç dünya arasında çekişmenin ana konusu olarak bölgedeki
komşu devletler arasında çatışma konusu yapılmaya çalışılmış ama ulusal
kurtuluş savaşının önderi devletin kurucusu olarak böylesine olumsuz bir gelişmeye izin vermeyerek, güçlendirilmiş bir
insiyatifi devreye sokarak, merkezi yapılanmayı devletin başkenti olarak ilan
edilen Ankara kenti üzerinden bütün dünyaya resmen ilan etmiştir. Türk
devletini ortaya çıkaran Kuvayı Milliye mücadelesi bu mücadelenin düşünsel boyutlarını yeni
yayınlanacak olan aylık KADRO dergisi aracılığı ile, hem ülke kamu oyunda hem
de dünya ülkelerinin oluşturduğu küresel yapılanmalar arasından her kesime
ulaştırılıyordu. Yirminci yüzyılın başlarında tam bağımsız bir cumhuriyet
olarak dünya sahnesine çıkartılan Türk devleti geçmişten gelen siyasal
birikimlerden yararlanarak, yeni dünya düzenine ayak uydurabilmenin arayışı
içine girerken, kuruluş aşamasında üç dünya arasında kendi sentezini yapmış bir
bağımsız devlet olarak insanlığa seslenmek istiyordu. Ulusal kurtuluş ile
birlikte devletin de başında kurucu önder olarak bulunan Atatürk’ün öncülüğünde
yeni bir ideolojinin temelleri atılmak isteniyordu. Ülkeyi çevreleyen üç ayrı
dünyanın önde gelen devletleri ile çatışmak istemeyen Atatürk, kurucu önder
olarak yeni Türkiye’nin önünü açıyor ve söylevleri ile de ülkenin kuruluş
aşamasındaki siyasal ve düşünsel boşluklarını doldurmak üzere bu alanda da
öncülük görevini yerine getirmeye çaba gösteriyordu.
Merkezi alanda kurulmuş olan Türk devleti yoluna devam ederek kuruluş
dönemini tamamlarken, üç ayrı dünyanın önde gelen büyük devletleri ve güçleri
de Ankara yönetimine baskı yaparak, devletin resmi organı konumundaki KADRO
dergisindeki yazarlara, yazılara ve içeriklerine çeşitli itirazlarda bulunarak,
ülkenin birlik ve beraberliğini sarsacak düzeyde sorunların çıkmasına yol
açılıyordu. Özellikle Avrupa ülkeleri ile birlikte Sovyetler Birliği gibi bir
büyük devletin de Türkiye’nin resmi yayın organındaki yazılara ve devletin
resmi politikalarını yansıtan makalelerin dergi de yayınlanmalarına karışmaları,
genç cumhuriyetin bağımsız ve tarafsızlık statüsü içinde yoluna devam etmesini
önlüyordu. Sınır boyu komşu devletlerden daha çok, geleceğe dönük bir bloksal yapılanma
peşinde koşan Rusya, Amerika ve Arabistan gibi büyük devletler, kendi
dünyalarına dönük yazılardaki farklı görüşleri kabul edemiyor ve karşı
çıkıyorlardı. Dergi sayılarının çıkışı sonrasında hemen elçilikleri devreye
sokarak ve üç dünya yapılanmasının temsilcileri diğer blokların öne geçmelerine
izin vermeyerek, kendi doğrultularında Türkiye Cumhuriyeti’ne yön vermeye çaba
gösteriyorlardı. Atatürk gibi tam bağımsızlıkçı bir siyasal önderin bu gibi dış
müdahalelere tepki gösterdiği ve daha sonraki aşamada da üç yıllık yayın
dönemini geride bırakan KADRO dergisinin kapatılmasına karar vererek, bu
kararını hemen uygulama alanına aktardığı görülmüştür. Devletçilik yanlıları
ile özel sektör taraftarları çekişirken, sosyalistler ile kapitalistler de
merkezi devletin üzerinde etkinlik sağlayabilmek için devreye girerek, baskı ve
müdahalelerini tırmandırıyorlardı. Liberal kadrolar sosyalizm ve devletçilik
anlayışlarına karşı savaş açarlarken, İslamcı toplum kesimleri de dinsizlik olarak
ilan ettikleri laiklik anlayışına toptan karşı çıkıyorlardı. Böylece, Türk
devleti daha kuruluş aşamasını tamamlayamadan çok ciddi bir siyasal çekişme
sürecinin içine doğru sürüklenmek durumunda kalıyordu.
Birinci dünya savaşı sonrasında dünyanın tam ortalarında merkezi devlet
modeli olarak öne çıkan Türkiye Cumhuriyeti, kapitalist-sosyalist ve Müslüman
dünyalardan gelen müdahale girişimleri ile daha işin başında bölünme ve
parçalanma riski ile karşı karşıya kaldığı için, devletin kurucu önderi Mustafa
Kemal’in duruma müdahale etmesi üzerine, KADRO dergisinin kapatılmasına karar
verilerek ,dergi üzerinden ideoloji yaratma ve ülkeyi çevreleyen üç ayrı
dünyanın kendi sistemleri ve çıkarları üzerinden yeni kurulmakta olan çağdaş
cumhuriyet rejiminin karışıklık ortamına sürüklenmesi önleniyordu. Kuruluş
döneminin başlangıcında teorik ve siyasal çekişmelere hedef olması yüzünden, Atatürk’ün
önderliğindeki cumhuriyet rejimi en hassas anda bir geri adım atarak KADRO
dergisinin kapatılmasına karar verdi. Derginin çıkışından başlayarak üç yıla
yaklaşan bir süre içinde yönetimi
başarıyla sonuçlandıran ülkenin önde
gelen yazarlarından Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin büyükelçisi olarak, Avrupa
ile Asya kıtaları arasında bir köprü konumundaki jeopolitik konumundan
yararlanılmak üzere, Arnavutluk’un başkenti Tiran’da göreve başlıyordu. Kapitalist
batı dünyasının en etkili merkezi olan Avrupa kıtası ile ters düşmemek üzere bir
Balkan köprüsü olan Arnavutluk’tan yararlanılmak istenirken ,bu ülke halkının büyük çoğunluğunun Müslüman
olması ve Arnavutların Osmanlı kimliğini kabul ederek her zaman için Türkiye’den
yana tavır koymalarını dikkate alan Atatürk, Anadolu’da Osmanlı döneminden sonra yaşamaya başlayan
Arnavutların toparlanarak eski
yurtlarına dönmesi ve böylece Balkan yarımadası üzerinde Türkiye’ye düşman olabilecek büyük bir Yunan
devletinin kurulmasını önlemeye çalışılıyordu. Hristiyan ve Bizans kalıntısı
bir düşman konuma sahip olan, ayrıca Yunanistan’ın dengelenmesi için Anadolu
toprakları üzerinde Pontusçuluk oynayan bir Helen devletine karşı Müslüman ve
dost Arnavutluk devletini öne çıkarmayı bölge dengelerine daha uygun gören
Türkiye, daha sonraki aşamada Arnavutların Balkan yarımadası üzerinde kendi
devletlerini güçlü bir biçimde kurmalarına yardımcı olmuştur. Arnavutluk
devletinin kurulmasıyla birlikte Balkan yarımadası üzerinde Müslüman ve Hristiyan
halklar arasındaki siyasi denge yeniden kurulabilmiştir.
Yeni devletin içini dolduracak bir siyasal birikimin temsilcisi olarak
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Arnavut devletinin kurulmasıyla birlikte yeni
Türkiye Cumhuriyeti Anadolu toprakları üzerinde batı emperyalizmine karşı daha
sağlam duracak farklı bir jeopolitik konuma sahip oluyordu. Komşu bölgelerle
siyasal müdahale krizleri yaşayan genç cumhuriyet rejimi zorlanırken, batı
dünyasına önem veriliyor ve kurucu önder Atatürk’ün en yakın yoldaşlarından
birisi olarak öne çıkan Yakup Kadri, Arnavutluk büyükelçisi olarak Türkiye’nin
batı dünyası ile ilişkilerinin yakınlık çizgisinde yürütülmesi amacıyla
görevlendiriliyordu. Nitekim daha sonraki yıllarda ikinci dünya savaşı
sırasında İtalyan faşizmi Balkan bölgelerinde yayılmaya başladığı zaman
Arnavutlar bu duruma karşı çıkmışlar ve Türk devleti ile yakınlaşarak, Hitler
ve Mussolini rejimlerinin Balkanlar üzerinden Anadolu’ya saldırmasının
önlenmesinde Türkiye’den yana bir dostluk politikası izleyerek, Bizans uzantısı
Yunanistan’ın İtalya ve Almanya gibi büyük Hristiyan devletlerin çizgisinde, Türkiye
düşmanlığı yapmaları Arnavutların destekleriyle önlenmiştir. Türkiye KADRO
dergisi aracılığı ile eski Osmanlı eyaletleri olan Balkan devletleri ile
birlikte ortak bir merkezi dayanışma çizgisinde geleceğe dönük adımlar atarken,
Yakup Kadrinin büyükelçiliği döneminde Türk devleti ikinci dünya savaşı
belasını atlatıyor ve Türkiye ile Arnavutluk devletleri arasında kurulan sağlam
ilişkiler sayesinde, Roma ve Bizans dönemlerinde olduğu gibi Vatikan’ın emrinde
bir Hristiyan sömürgeciliğinin eskisi gibi Balkanları aşarak merkez ülke Türkiye’yi
tehdit etmesine izin verilmiyordu. Arnavutluk Cumhuriyetinin bir sağlam
Müslüman devlet olarak devreye girmesi sayesinde batıdan gelebilecek bütün
askeri ve siyasi saldırılara karşı, Anadolu’daki Türk devleti güvence altına
alınıyordu. Bugün Bizans artığı Pontusçu Yunanistan’ın yeni Siyonizmin Truva
atı konumundaki ABD tarafından savaşa sürüklenmesiyle birlikte tarih tekrar
ederken, bu kez ABD emperyalizminin Bizans artığı Pontuscular ile giriştikleri ortak
saldırılara karşı, Türkiye eski komşuları ile ortak hareket ederek, üçüncü kez
Balkanlar üzerinden getirilebilecek bir saldırı senaryosunu bölgedeki Müslüman
toplulukların destekleriyle başarılı bir biçimde önleyebilmiştir.
Yakup Kadri’nin öncülüğündeki KADRO dergisinin başlattığı toplumsal
örgütlenme hareketi cumhuriyetin kuruluş yıllarında gündeme gelmiştir. 1932-1934
yılları arasında yayınlanan KADRO
dergisi Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şevket
Süreyya Aydemir, İsmail Hüsrev Tökin, Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge gibi o
dönemin önde gelen yazarları ve aydınları tarafından çıkartılan KADRO dergisi
iki yılı aşkın bir süre yayın hayatında kalmış ama daha sonraki
gelişmeler karşısında, dergi üzerinden Türk devletine müdahale etmek isteyen emperyalistlerin önünü kesmek
üzere, dergi üç yıllık yayın hayatını tamamlayarak kurucu önder Atatürk’ün
kararı ile kapanmıştır. İşin başından beri KADROCULAR devleti kuran partinin
altı ok ile ifade edilen ve kurucu önder Mustafa Kemal tarafından belirlenen
cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik, devletçilik, halkçılık ve devrimcilik
ilkelerine sıkı bir biçimde bağlı kalmışlar ve bu doğrultuda Atatürk’ün
belirlediği altı ilke üzerinden yeni bir dünya görüşü geliştirmeye çaba göstermişlerdir.
Batı kapitalizmi, doğu sosyalizmi ve de güneyden gelen İslamcılık ilkelerinin
dışında hareket ederek, bu üç blok üzerinden merkezi teorik bir yapılanma için
uğraşan cumhuriyet yönetimi ve onun içinden çıkmış olan KADRO hareketi, yirminci
yüzyılın başlarında geride kalmış ideolojilerin ötesinde yeni bir devlet
modelini, merkezi alandaki eski yapıları aşarak ve bunları sentezcilik
üzerinden bütünleştirerek, Türkiye’nin jeopolitik yapılanmasına uygun düşen
yeni bir devlet modelini, Atatürk’ün önderliğindeki Kuvayı Milliye hareketi ile geliştirmeye çalışmıştır. Savaşlar ve
Devrimler çağında Türk devrimine teorik bir çerçeve oturtma girişimi hem
izlenecek yolun ilkelerini hem de bu ilkeler üzerinden ortaya çıkan siyasal
birikimin sentezci bir yaklaşım ile merkezi doktrin haline dönüştürülmesini
gerekli kılıyordu. Bir toplumsal hareketin ya da devrimin teorik bir çerçeveye
oturtulması konusunda Atatürk ilkeleri belirleniyor, KADRO hareketi de bu milli
ilkeler üzerinden yapılmakta olan devrimin teorik anlamda içeriğini
oluşturuyordu. Bu çizgide Kemalist yönetim ile KADRO hareketi arasında bir
paralellik sağlanmasına çalışılarak merkezi birlik arayışı sürerken, Kemalist
hareketin devlet yönetimi ile KADRO hareketinin yazar kadroları arasında tam
anlamıyla bir bütünlük sağlanamayarak, bölge ve ülke toprakları üzerinde tam
anlamıyla bir paralellik kurulamamıştır ve bunun sonucu olarak derginin
kapanmasıyla siyasal hareket durdurulmuştur.
KADRO dergilerinde Türk devriminin burjuva ve işçi sınıflarına dayanan
devrimlerden çok farklı olduğu, sosyalizm ve kapitalizm arasında bir yer alan
Kemalist devrimin bütünüyle Türk devleti ve ülkesinin somut koşullarına dayanan
köklü bir dönüşüm olduğu, bu yüzden diğer devrimlerden fazlasıyla uzak bir
hareket olduğu ve önümüzdeki dönemde Kemalizm adı altında tamamen Türk
devriminin özel ve özgün durumlarına çözüm üretecek adımların atılması
gerektiği vurgulanmıştır. İkinci dünya savaşı çıkartmak isteyen Siyonist
çevrelerin dünya ekonomisini krize sürüklemesi yüzünden KADRO dergisi yazarları,
Türkiye’ye özgü Kemalist devletçilik politikalarına yönelinmesi gerektiğini
savunmuşlar ve bu yüzden batının serbest piyasa ekonomisi uygulamalarına karşı
çıkarak planlı devletçilik siyasetini savunmuşlardır. Toplum içindeki sınıf
farklarının ortadan kalkması için KADRO hareketi, Türkiye’nin jeopolitik
konumuna uygun düşecek bir üçüncü yol siyasetini Kemalizm adına gündeme
getirerek örgütlüyordu. Ulus devlet kontrolünde kamucu bir ekonomi ve siyasetin
karma ekonomik düzen içinde mümkün olduğunu savunan KADRO hareketi, batılı kapitalistler ile
Sovyetçi sosyalistlere karşı ulusalcı ve halkçı bir kamu düzenini üçüncü bir
ayrı yol olarak ortaya koyuyordu .Geniş bir toprak reformu ile birlikte merkezi
devletçiliği savunan bir makalenin o aşamada başbakanın imzası ile yayınlanması
üzerine yoğun bir dış tepki gündeme gelince, Atatürk 22. Sayısında dergiyi kapatarak KADRO hareketinin önünü kesiyordu.
Böylece, Kemalist devrimin içeriği teorik bir yapılanma ile değil ama
uygulamalara öncelik veren ve devlet ile rejimin kurucu önderi Atatürk
tarafından belirlenen, merkezi bir yapılanma ile ortaya konuyordu. Merkezi
coğrafyada ulusal bir senteze dayanan Kemalist siyaset, kurucu önderin
liderliğinde, bilim ve siyaset kadrolarının bu tür bir çalışma düzeni içinde
yer alarak yönetime destek vereceği ulusal ve halkçı bir sentezin oluşturulması
sayesinde devrimin arkasından gelerek, siyasal boşluk alanlarını dolduracağı
yeni bir atılım sayesinde gerçekleştirilecekti.
KADRO hareketini yaratan oluşum Türk devrimidir. Sovyet devrimi
sonrasındaki koşullarda, Kemalist devrim devrimci açılımı Rusya’dan Türkiye’ye
doğru çevirmeye başladığı aşamada, Türk devrimi de Rus devrimi gibi dünya
kamuoyunda tartışılmaya başlanmıştır. Osmanlı devleti orta çağ uzantısı bir
eski imparatorluk olarak çökerken Anadolu’nun ortalarında Ankara kentinde yeni
bir devlet yönetimi kuruluyordu. Orta çağ uzantısı imparatorluklar yeni bir
çağa geçerek çöküş dönemine girerken, bu aşamada dünya güçleri yeni çağların
devlet modeli olarak gündeme gelen ulus devletlerin önünü açacak düzeyde,
savaşları ve benzeri kaos ve karışıklık oluşumlarını gündeme getirerek var olan
devlet yapılarını zorluyorlardı. Bu gibi zorlamalar sürecinde dünyanın çeşitli
yer ve bölgelerinde otorite boşlukları öne çıkarken, bu gibi bölgelerin
halkları ortaya çıkan yeni koşullara uygun yeni devlet modelleri arayışlarına
doğru yöneliyorlardı. Osmanlı devletinin yıkıldığı bir aşamada eski Osmanlı
topraklarında otoriteye dayanan kamu düzeni de çöküşe sürüklenerek, belirli
alanlarda devlet ve siyasal düzen boşlukları yaratıyorlardı. Eski devlet düzeni
yıkılırken ortaya çıkan yeni devletlerin oluşum süreci siyasal gündemleri
belirleyerek hem uluslaşma hem de bu doğrultuda ulus devlet oluşumlarının önünü
açıyordu. Böylesine bir geçiş döneminde devrimler ve toplumsal isyanlar ortaya
çıkarak, bölge halklarının geleceğinde etkin olabilecek siyasal eğilimlerin öne
çıkmasını sağlıyorlardı. Birinci dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan bu gibi
durumlar merkezi alanda da yansımalar yapınca, Osmanlı devletinin yerine
Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişi kendiliğinden tarih sahnesine çıkmıştır. Sosyal
ve siyasal gelişmeler birbirini izlerken yaşanan olaylarda her ülke ve toplum
kendi yolunu belirlemeye çalışmıştır. Bu tür oluşumlar sırasında zaman zaman
ortaya karizmatik liderlerin çıktığı ve bunların devrimin başına geçerek yeni
toplum ve devlet düzenlerinin oluşumunda öncü ve kurucu önder konumuna
geldikleri görülmektedir. Bu tür süreçlerde bir toplumun ya da devletin
karizmatik önderin öncülüğünün arkasında yer alabildikleri görülmektedir.
Türk devrimi gerçekleştirilirken toplumun ve devletin yaşanan devrime
göre biçimlenmesi ya da yeni dünya düzeninde yerlerini almaları gerekmektedir. Bu
tür gerçekler Türk devrimi ve ulusal kurtuluş savaşı dönemlerinde de
diğerlerine benzeri bir biçimde Türkiye’de ortaya çıkmıştır. Bir yandan savaş
meydanlarından ulusal kurtuluş savaşının önderi karizmatik bir lider olarak öne
çıkarken, o dönemin aydınları ve bilim adamlarının içinden de KADRO hareketi
gibi bir toplumsal oluşum öne çıkmıştır. Savaş koşulları altında devlet
kuruluşu tamamlanmaya çalışılırken, ülkedeki aydın potansiyeli içinden farklı
kadrolar ortaya çıkabilmiş ve bu nedenle de KADRO dergisi yayınları arasında
birbiriyle ters düşen bazı makalelerin yayınlanması söz konusu olmuştur.
Türkiye bulunduğu jeopolitik konumu gereği batıya bakınca kapitalizm, doğuya
bakınca sosyalizm gibi ters ideolojilerin baskılarını yaşamıştır. Bir de çağdaş
dünyaya ayak uydurulmaya çalışılırken, kuzey yarıküredeki laik düzenlere karşı
güneyden gelen dinci yapılanmaların da baskıları fazlasıyla yeni devleti
uğraştırmıştır. Bir küçük burjuva devrimi olan Kemalist rejim diğer ülkelerde
olduğu gibi zaman içinde büyük sermaye ve büyük burjuvazinin kontrolü altına
girdiği için daha sonraki aşamalarda belirli çıkar grupları, uluslararası
tekelci sermaye ile birlikte şirketlerle ortak çalışan dini grupların da
baskıları altına girmiştir. Ülkelerarası karşılaştırmalarda dünya ülkelerindeki
büyük burjuvazinin küçük burjuva gruplarını ve aydın kamuoyunu satın alması
yüzünden, devletler ve toplumlar zengin ve güçlü büyük burjuvazinin denetimi
altına girmiştir. Bu gibi durumlarda aydın kamuoyunu oluşturan ve yönlendiren
bilim adamı ve yazarlar iç ve dış merkezlerin baskıları altında farklı
görüşleri savunarak, KADRO dergisinde olduğu gibi ters düşerek farklı görüşler
peşinde toplumu karıştırabilmişlerdir. İşte bu gibi kaotik durumların ortaya çıkmaması için, ulusal kurtuluş
hareketi ve savaşından gelen bir lider olarak Atatürk, öne çıkarak belirleyici
olmuş ve zaman içinde benimsenen ilkeler ile bir altı ok sistemi kurarak, ulusal
ve bölgesel senteze dayanan ve tamamen Türkiye’nin özel koşullarından
yararlanan ayrı bir devlet modeli oluşturarak, KADRO hareketinin
geliştiremediği ulusal sentezi tam bir karizmatik önder ağırlığı altında oluşturarak,
toplumun her kesimine ve KADRO hareketi içinde yer alan çeşitli toplum
kesimlerinin temsilcilerine de benimseterek, Türk ulus devletini kurmuştur.
Bürokratlardan oluşan devlet ile askerlerden oluşan ordu birlikteliğine
dayanan Türkiye Cumhuriyeti, aynı zamanda milliyetçilik akımı ile halkçılık
akımlarının birlikteliğine dayanan yeni bir sentez devlet modeli ile öne
çıkmaya yönelince, KADRO hareketi istenen birlik ve bütünlük görünümünü verememiş, devletin her yönü ile
yönetilmesi sorun olmaya başlayınca, KADRO’nun kamuoyu oluşturma misyonu sona
ermiş ve karizmatik önderin yönetimi ve söylevleri ile belirlenen bir yeni
sentez devleti modeli, merkezi alanda çekişmelerin önünü kesecek derecede
etkili bir biçimde uygulanmaya çalışılmıştır. Osmanlı döneminden gelme zengin
toprak ağaları ile birlikte yabancı büyük şirketlerin yerli temsilcileri olarak
yeni oluşturulmaya çalışılan orta burjuvazi, siyaset sahnesinin destekçileri
olarak ağırlık kazanırken, dünya savaşı sürecinde emperyal ve küresel
merkezlerin ülke siyasetini doğrudan etkilemeye çalıştıkları görülmüştür. İttihat
Terakki partisi döneminde Avrasya milliyetçiliği yapılırken, Misakı Milli
sınırları içindeki cumhuriyet devleti de ulusal sınırlar içindeki ülkenin
üniter ve merkezi yapılanmasını yeni milliyetçi girişimlerle gerçekleştirmeye
çaba göstermiştir. Kemalist devrim bir toprak reformu yaparak işe başlayamadığı
için bunun eksikliği her dönem sorun yaratmış ve ülkedeki sınıflar arası
uçurumun zamanla derinleşmesi gibi olumsuz bir süreç öne çıkmıştır. İttihatçılar
Turancılık yaparken, Ulusçular memleketçilik yapmışlardır. Türk dünyasının
yaygın Avrasya topraklarına dağılması, Rusya’dan göç ederek gelen Türkçü
grupların Anadolu yarımadasını vatan yaparak ülkeleştirmesine giden yolu
açmıştır. Türkler düzenledikleri Türkçülük Kurultayları aracılığı ile üzerinde
yaşadıkları yarımadayı Türklerin merkezi anavatanı olarak ilan etmişler ve daha
sonra da Avrasyacı politikalarla Türk dünyasının bütünlüğünü gerçekleştirmeye
çaba göstermişlerdir. KADRO hareketi hem dışarıdaki hem de Misakı Milli
sınırları içerisindeki Türkçülük akımları ile yakından ilgilenerek, onlarla ortak
hareket edebilmenin yollarını aramıştır.
KADRO hareketi, emperyalist devletlerin Türkiye’yi işgalinden sonra
ortaya çıkan bir tepki hareketi olan Kuvayı Milliye mücadelesinin paralelinde
gündeme gelen bir düşünce eylemidir. KADRO hareketi daha sonraki yıllarda
fazlasıyla ele alınarak incelenmiş bir düşünce hareketidir. O dönemin
koşullarında her türlü olumsuz koşula rağmen, Ulusal kurtuluş savaşı başarıya
ulaşınca, çeşitli fikir hareketleri öne çıkarak gelinen aşamadaki dünya ve
Türkiye’nin konumlarını karşılıklı olarak incelemişlerdir. KADRO hareketi
bunların içinde en etkili olan ve geleceğe dönük bir açılımı, Türkiye için
gündeme getiren düşünce akımı olarak, yurtiçinde olduğu kadar uluslararası
alanda da yeni Türk devleti ile ilgili olan bütün sorunlara bilimsel ve ulusal
birikim çizgisinde eğilerek, genç Türk devleti için çıkış yolu ortaya koymaya
çalışmış ama ne yazıktır ki, iç ve dış çıkar çevreleri her türlü eleştiri ile
birlikte karalama ve çamur atma senaryolarına başvurarak, Türkiye’nin önünü
kesmek için her yolu denemişlerdir. KADRO hareketinin içinde bulunduğu durumu
ve konumunu inceleyen onlarca bilimsel çalışma yapılmış ve bunların bir kısmı
yayınlanarak Türk düşünce ve bilim hayatına olumlu katkılar getirmiştir. Birinci
dünya savaşından ikinci dünya savaşına doğru dünya yönlenirken, savaş koşulları
önde gelen büyük ülkelerde yeni siyasal akımlar yaratarak dünyanın yeniden
biçimlenmesine yol açmıştır. Rusya’da Komünizm, Almanya’da Nazizim, İtalya’da
Faşizm, İspanya’da Falanjizm ve Çin’de Maoizm gibi siyasal modeller gündeme
gelince, Türkiye Cumhuriyeti’nde de kurucu önder Atatürk’ün çizgisinde kurulan
devlet ve siyasal yapılanma modeline Kemalizm adı verilmiştir. Türk sisteminin
diğer devletlerden farkı, sahip olunan özel koşulların ülkeler ve siyasal
rejimler arasında yaratmış olduğu ayrılıklar olarak öne çıkmıştır. Ne var ki,
savaş koşullarına tepki olarak gelişen bu siyasal rejimler ve devlet yapıları
daha sonraki koşullarda ele alınarak incelenirken, savaş dönemleri ürünleri
olarak otoriter rejimler yeryüzünde büyük ülkelerde öne çıkmış ve bu yüzden de
mukayeseli siyaset bilimi alanının başlıca çalışma alanı olmuştur. Otoriter
rejimler savaş yıllarında önde gelen devletlerin yönetiminde etkin olduğu için,
o dönemin koşullarını ele alan bilimsel çalışmalarda Türk siyasal sisteminin
modeli olan Kemalizm akımı da Faşizm, Nazizim, Komünizm ve diğer baskıcı
rejimler ile dönemsel beraberlik çerçevesinde inceleme konusu yapılmışlardır. Uluslararası
kapitalist sistemin bütün dünyayı işgale yönelmesine karşılık, her büyük devlet
kendi güvenlik sistemini kurmuştur.
KADRO hareketi hakkında bir çok araştırma yapılmasına rağmen, bu
derginin makaleleri tüm yönleri ile incelenerek değerlendirilmemiş ve daha
çok bu derginin yazarlarının yayınlamış
olduğu kitaplar üzerinden değerlendirmeler kısa yoldan yapılmaya çalışılmıştır. Özellikle derginin kurucularından olan Şevket Süreyya Aydemir’in yazmış
olduğu “İnkilap ve Kadro “ isimli kitap
KADRO hareketinin sonraki yıllara aktarılan ana kaynağı haline gelmiştir. Daha
sonraki yıllarda öne çıkan Atatürkçü ,Kemalist, Ulusalcı ve Cumhuriyetçi
akımlar kamuoyu önüne çıkarlarken KADRO dergisini ve bu hareketten geride kalan
yazılı malzemeleri esas kabul ederek bu hareket
hakkında yargılama ya da değerlendirmelere gitmişlerdir. KADRO kurucusu Şevket
Süreyya aynı zamanda 1920 yılında yapılan Bakü Kurultayı’na Ankara hükümeti
adına katılarak ve yeni Türk devletinin “Doğu Halkları Kurultayı” içindeki
konumunu da inceleyerek Azerbaycan ve Kafkasya’daki gelişmeleri gördükten sonra,
Türklerin yeni başkenti olan Ankara’ya gelerek, yeni Türk devletinin kuruluşuna
bir yüksek bürokrat kimliği ile katılmıştır. Derginin diğer kurucuları ve
yazarlarına bakıldığı zaman da, KADRO hareketinin yeni yönetim düzeninin ve
siyasal rejimin oluşturulmasında KADRO’cuların Türkiye Cumhuriyeti'nin üst düzey
yönetimine yazı ve makaleler aracılığı ile katkı verdikleri ve daha sonraki
aşamada da Sanayi, Ticaret ve Tarım Bakanlıklarında üst düzeyde görevler alarak
devletin kuruluşuna bizzat önemli katkılar sağladıkları görülmüştür. İttihat ve
Terakki Partisi ile Cumhuriyet Halk Fırkası gibi parti mensubu bazı siyaset
adamlarının da zaman içinde KADRO dergisi ile yakından ilgilenerek makaleler
yayınladıkları görülmüştür. KADRO dergisi çizgi olarak Ziya Gökalp ya da Yusuf
Akçura ile temsil edilen Türkçülük akımından uzak dururken, Doğu Halkları
Kurultayı’nın etkisiyle KADRO’cular Sovyetler Birliği rejimine daha yakın duran
görüşleri gündeme getirmişlerdir. Lenin ve arkadaşları her türlü emperyalizme
karşı çıkarken, Lenin’in düşüncelerinden yararlanmışlar ama bütünüyle bir
sosyalist rejim altında yaşamayı düşünmemişlerdir. KADRO’cular emperyalist
sistemin çöküşü sonrasında bir sosyalist rejimi düşünmemişler ama ulusal sol
bir çizgide tam anlamıyla siyasal ve ekonomik bağımsızlık düzenini savunarak, sosyal
emperyalizme de karşı duran bir yol sergilemişlerdir.
KADRO’cular sosyalizm ve kapitalizm arasında tam anlamıyla bağımsızlık
düzeni ve ekonomiyi savunurlarken, emperyalizme karşı sömürgeler
imparatorluğunu savunan Sultan Galiyev’in görüşlerine sahip çıkmışlardır. Galiyev
Rusya’da yaşayan Müslümanların kuracağı bir sömürgeler Enternasyonel’ini tam
bağımsızlığın gerçek örgütlenmesi olarak öne sürerken, bütün Doğu Halkları ile
birlikte aynı zaman Atatürk’ün açıkça dile getirdiği Mazlum Milletler
dayanışmasını sağlayacak yeni bir örgütlenmeyi, KADRO hareketi de tıpkı Sultan
Galiyev çizgisinde sonuna kadar savunmuştur. Batı emperyalizminin kontrolu
altında bir Bolşevik akımına karşı çıkan Sultan Galiyev Anadolu’da örgütlenen
Kemalist hareket ile yakın ilişkiler içinde bulunmuştur. Sovyet devrimi
dinsizlik çizgisini cami ve klişeleri kapatarak yaygınlaştırmaya çalışırken, Sultan
Galiyev antiemperyalizm çizgisinde Sömürgeler Enternasyonel’inin kuruluşunun
hazırlıklarını tamamlamaya çalışıyordu .Bütün Müslüman topluluklar ile birlikte
Türkiye’deki İslam potansiyelini de yakından inceleyen Galiyev, savaş sonrası
yıllarda yeni devletler kurulurken, Anadolu topraklarında kendine özgü bir laik
cumhuriyet kuran Kemalist hareket ile yakından ilgilenmiş ve Atatürk ile mektuplaşarak iki ülke ve Müslüman nüfuslu bölgeler
arasında antiemperyalist işbirliğini savunmuştur. Zamanla Stalin
diktatörlüğünün pençesine sürüklenen Sultan Galiyev Hristiyan batının baskıları
sonucunda idam edilerek, Müslüman Sosyalistler ya da Antiemperyalist Sömürgeler
Federasyonu gibi örgütlenmelerin önü kesilmiştir. Batı emperyalizmi Müslüman
toplumlara sosyalizmi yasaklarken, aynı zamanda sömürgelerin de bir üçüncü
dünya yapılanmasına yönlendirilmesi gibi, dünya dengelerini yeniden oluşturacak
farklı bir yapılanmanın önünü kesmeye çabalıyordu. KADRO hareketi, Rusya’dan
gelen fikir adamları tarafından örgütlendiği için, Sovyetler Birliğinin Yeni
Ekonomi Politik adı ile uyguladığı sınıflar ötesi eşitlikçi bir ekonomi politik
ile yakından ilgilenerek, Türkiye’yi batının sömürgesi olmaktan kurtulamayan yeni
ulus devletlerin çıkmazından kurtaracak Sömürgeler Enternasyonel’ini savunmaya
başlayınca, batı blokunun önde gelen ülkeleri KADRO’nun kapatılması için
harekete geçerek siyasal baskı yapmışlardır.
KADRO hareketi bir ulus devletin kuruluş aşamasında içinden çıkan bir
hareket olduğu için hem her türlü emperyalizme karşı çıkmış hem de bu
doğrultuda her türlü ulusal politikayı Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal çıkarları
doğrultusunda sonuna kadar savunmuştur. Sultan Galiyev, Türkiye’nin sahip
olduğu jeopolitik konumu yerinde değerlendirerek işgalci ve saldırgan batı
emperyalizmine karşı üçüncü bir dünya oluşumu adına Sömürgeler
Enternasyonel’ini Atatürk ile iş birliği yaparak siyasal gündeme getirmek için,
çok çalışmış ama onun bu tür girişimleri Atatürk’e yazdığı mektuplar aracılığı
ile ortaya çıkınca, Stalin yönetimindeki Sovyet rejimi Müslümanlar için ayrı
bir Enternasyonel’in önünü kesmek amacıyla Sultan Galiyev’i idam etmiştir.
Müslümanların Hristiyanlara karşı yeni bir İslam sosyalist düzeni kurmasını
engelleyerek Türkiye Müslümanlarının Sovyet Müslümanları ile antiemperyalist
çizgide bir İslam Enternasyoneli oluşturmasına batılı emperyalistler izin
vermemiş ve emperyalistlerin baskıları ile bu proje önlenmiştir. Sultan Galiyev
gibi tam bağımsızlık peşinde koşan
KADRO’cular, bu hedef doğrultusunda ağır sanayi ve ticaret sisteminin
kurulmasını ve böylece büyük sermayeye karşı bağımsız sanayileşme yolundan denge
sağlanarak, emperyal sömürü düzeninin önlenmesini, ayrıca doğu halklarının yeni
kurulan ulus devletleri aracılığı ile oluşturacakları bağımsız devletler
topluluğunun dünya dengelerinde üçüncü dünya oluşumunun kapitalist ve
sosyalist bloklara karşı bir denge
oluşturmasını, ısrarlı bir biçimde sonuna kadar mücadele ederek savunmuşlardır.
İmparatorluklar çağını geride
bırakarak ulus devletler çağına doğru yönelirken, Türk dünyası hem bir
uluslararası yapılanma hem de bir ulus devlet kurma gibi iki zıt gelişme
karşısında kalmıştır. KADRO hareketi böylesine bir tarihsel dönemeç
katledilirken içeride ulus devlet olgusu, evrensel düzeyde ise ulus devletlerin
kendi hegemonyalarını oluşturarak, uluslararası rekabet sürecinde daha üst
düzeyde yer alabilmenin savaşları sürdürülmüştür. Milli devletlerin tarih
sahnesine çıkışı ile birlikte, sosyalizmin savunduğu sınıf mücadeleleri geride
kalmış ve bunların yerini uluslararası savaşlar almıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin
bir ulus devlet olarak yüzüncü yılı kutlanırken, bu ulus devletin içinden
ortaya çıkan KADRO hareketinin yüz yıllık birikim açısından yeniden ele
alınarak değerlendirilmesine ciddi bir gereksinme vardır. KADRO hareketine yüz
yıl sonra bakarken dünyanın çok değiştiği ama bazı önemli gerçeklerin de devam
ettiği anlaşılmaktadır. KADRO’cular uluslaşmayı ve ulusalcılığı benimseyen bir
yayın çizgisi ile öne çıkarken, bölgesel anlamda bir siyasal model olarak
sosyal anlamda ulusalcılığı savunmuşlardır. Sovyetler Birliği sosyal anlamda
bir sömürgeciliği savunurken, KADRO hareketi de Türkiye’de üçüncü dünya
ülkelerine örnek olacak düzeyde bir sosyal ulusçuluk savunmasını dergilerdeki
yazılar aracılığı ile Türk kamuoyuna getirmişlerdir. Antiemperyalist ulusçuluk
savunulurken, ulusal toplum içindeki sınıf çatışmaları önlenmeye çalışılmıştır.
Ulusal toplukların ulus devletlere yönelmesiyle birlikte, ulus savaşları sınıf
çatışmalarının yerini almışlardır. Bugün gelinen aşamada küresel kapitalizm
yeni emperyalist düzen kurarken, ulusal çekişmelerinin yerini şirket
emperyalizmi almaya başlamıştır. Şirketler arası rekabet KADRO’cuların ulusal
sol yaklaşımı ile aşılarak sentezci barış düzenine ulaşılabilecektir.