Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Türkiye’de son zamanlarda çok satan kitaplar arasında yer alan ve geleceğe yönelik tartışmalarda hareket noktası haline gelen adı; “2050 “ olan bir kitap var. Kitabın yazarı; İsrail Devleti’nin Cumhurbaşkanlığı danışmanlarından David Passig adında bir araştırmacı. Türkiye’de şimdiye kadar batı ülkelerinden fazlasıyla kitap çevrilmiştir ama İsrail’den pek fazla kitabın dilimize kazandırıldığı söylenemez. Hem ismiyle hem de yazarının kimliği ile ülkemizde ilgi çeken bu kitap, özellikle bugün yaşanmakta olan tarihsel sürecin anlaşılabilmesi ve geleceğe yönelik olarakdeğerlendirilebilmesi açısından önem taşımaktadır. Korsan baskılarıylasokak satıcılarına kadar yaygınlık kazanan bu kitabı epey bir Türk vatandaşının okuduğu görülmekte, amabu çokokunan ve tartışmalaradayanak noktası olanyapıtınmedya vekamuoyuna yeterince yansıdığı görülmemektedir. Yazarın Türkiye’nin önde gelen televizyon kanallarından birisinde uzun bir program yapmasınarağmen, kitabın içinde ele alınan yaşamsal önemdeki konuların Türkiye ve Orta Doğu’nunyakın gelecekleri açısından değerlendirilmediği görülmektedir. Bu yazının amacı, böylesine birboşluğun doldurulmasına ve hem bölgeyi hem de ülkemizi yakından ilgilendiren yaşamsal önemdeki konularadaha da açıklık kazandırarak, gelecekte ortaya çıkabilecek muhtemel çatışma ve çekişmelerin önlenebilmesine katkıda bulunmakve bölgesel değişim döneminin barış içerisinde gerçekleşebilmesineyardımcı olabilmektir.
Kitabınasıl önemi;bir İsrail vatandaşı olan jeopolitik alanındauzmanbirbilim adamı tarafından kaleme alınmasıdır. Bu çerçevede, o ülkenin ve toplumun bakış açısını yansıtmakta ve devletin en üst kademesinde bir danışman olarak daİsrail Devletinin bölgedeki ve dünyadaki gelişmeler karşısındaki bakış açısınıortaya koymaktadır.Şimdiye kadar, Amerika Birleşik Devletleri ya daABD’deki Yahudi lobileri üzerinden İsrail devletinin politikaları ve uygulamaları anlaşılmağa çalışılmış ve bu doğrultuda daha çok ABD ya daAvrupa ülkelerindeyaşayan ya da görevli bulunan Yahudi asıllı uzman ya da bilim adamlarının yazdığı kitaplar ve makalelerden hareket ederek,İsrail olgusu anlaşılmağa çalışılmıştır.Bu doğrultuda geliştirilen yaklaşımlar zaman zamangerçeklere uymuş bazen da ters düşmüştür. İsrail’in dış dünyaya karşı kapalı bir kutu konumunda bulunması, İsrail kaynaklı haber ya da yazıların birbirini tutmaması gibi durumlardadünya ülkeleriyle beraber Türkiye’de Orta Doğu’daki gelişmeleri izlemekte ya da değerlendirmekte zorlanmış ve bu yüzden merkezi coğrafyadakalıcı barışa dönük girişimlersonuçsuz kalmıştır. Basın ve medya organları üzerindenyansıtılan haber ve yorumların taraflı olması nedeniyle,gerçekçideğerlendirmelere ulaşılamamış ve bu yüzden de bölgedeki terör ve savaş süreçlerinin önlerine geçilememiştir.Bu olumsuzdurumdan kurtulabilmek için, bilim adamlarının ya da uzmanların hazırladığı raporlara ya da kitaplara daha çok gereksinme duyulmuştur.İşte DavidPassig’in“2050” adındaki kitabının bugünün koşullarındaböylesine bir boşluğu doldurduğu görülmekte veİsrail politikalarının, siyasal empati yöntemleriyledaha yakından izlenebilmesine ya da anlaşılabilmesine önemli katkılar getirmektedir. Böylesine bir kitabın yayınlanmasından sonra, Orta Doğu’nun geleceği daha açık ve net olarak görülebilecek ve bu tablo içerisinde İsrail’indurumu ya da giderek değişmeler gösterenjeopolitik konumugerçekçi ve bilimselyöntemler kullanılarak netleştirilebilecektir. Bu kitapta ileri sürülen görüşler veokuyucuya aktarılan bilgiler ele alınmadan,Orta Doğu ya da İsrail’in geleceği ile ilgili kesin görüşlere varmak ya dadeğerlendirme yapmakçok zor olacaktır.
İsrail Devleti 1948 yılında kurulduğu için, 2048 yılında yüzüncü yılına ulaşabilecektir. Türkiye Cumhuriyeti ise 1923 yılındakurulmuş olan bir merkezi devlet olarak2023 yılındayüzüncü yılına erişmiş olacaktır. David Passig2050 yılını kitabına başlık olarak alırken; vatandaşı olduğu devletin bir yüzyılı geridebırakmasına önem verdiği anlaşılmaktadır.Orta Doğu tarihi açısındanbu küçük devletin konumu ele alındığında; kutsal ilan edilen bu topraklarda üçüncü kez bir Yahudi devletinin kurulmuş olduğu görülmekte ve bu yüzdenYahudiler açısından çok büyük zorluklarla mücadele edilerek üçüncü kezkurulmuş olanİsrail devletinin kalıcılığına öncelikle önem verildiği ve geleceğe ancak yüzyılı geride bırakmış bir İsrail Devleti ile bakabilecekleri anlaşılmaktadır.Tarihte Mezopotamya’dan gelen Babil Krallığı veAvrupa’dan gelen Roma İmparatorluğu gibi iki büyüksiyasal güç tarafından yıkılmış olanİsrail Devleti üçüncü kez kurulurken, kalıcı olmağa öncelik verdiği ve bu yüzden de bütün Orta Doğu bölgesininİsrail merkezli olarak yeniden düzenlenmesineönem verdiği anlaşılmaktadır. Kurulduğundan bu yana sürekli olarak savaşan bu küçük devlet, ancak 2050 yılından sonra dünyaya kalıcı olarak bakabileceğini, kitabın yazarıortaya koymaktadır.Yirmi birinci yüzyılın ortalarına kadarsavaş sürecinindevam edebileceğive buarada 2020 yılın da İsrail, Suriye ve Türkiye, Rusya savaşlarının çıkabileceği, 2050 yılında ise birJaponya savaşının gündeme gelebileceğive Türkiye ile Japonya’nın, Asya’nın en batı ve en doğu ülkeleri olarak bir araya gelecekleri vebu doğrultuda geliştirecekleri yeni siyasal eksensayesindeÇin,Rusya,Hindistan ve İran gibibüyük Asya ülkelerine karşıyenibir denge düzenikurabilecekleriöne sürülmektedir.Böylece, İsrail ve Orta Doğu bölgesiningelecekleri Asya kıtasındaki dengelere bağlanmakta ve bugünkü batı bloku ile İsrailarasındaki ilişki düzeninin geride kalabileceği ifade edilmektedir.
2050 adındaki kitabın Türkiye’de yayınlanmasından sonra, bir Türk televizyonundaki programa katılan David Passig,açıkça Orta Doğu’nun geleceğinde Türkiye’nin İsrail’den daha fazla öneme sahip olduğunu söyleyerekTürk kamuoyunubir İsraillibilim adamı olarak yönlendirmeğe çalışmıştır.Soğuk savaş döneminde ABDdesteği ile kurulan İsrail yarım yüzyılı savaşarak geçirdikten sonrayeni dönemdekendisinin merkezinde yer alacağı bir Orta Doğu düzeninigene ABD desteği ile oluşturmağa çalışırken aslında, Türkiye’nin bölge ağırlıklı politikaları ile karşı karşıya gelmişvebatı bloku üzerinden geliştirilmiş olan Türkiye ve İsrail ittifakının, yeni dönemdeeskisi gibikolay olmayacağı, şimdiye kadar kamuoyundan gizlenmiş olançelişkiler ve çatışmaların yavaş yavaş suyun üzerine çıktığı bir aşamada, iyice buiki ülkenin karşı karşıya gelmemesi için İsrailli uzmanınTürk kamuoyunu yeniden kendi ülkesi açısından kazanabilme doğrultusunda, olumlu görünenyeni yaklaşımlarını sergilemeğe çalıştığı görülmüştür. David Passig, Türkiye’nin gelecekte çok büyüyeceğini veeskiOsmanlı hinterlandında etkisini artırdıktan sonra Ukrayna ve Kazakistan gibi iki büyük ülke ile yan yana gelerek Rusya, İran ve Çin üçgenine karşı yeni dengeler oluşturabileceğini ifade etmiştir.Son yıllarda birbiri ardı sıra gündeme gelenolumsuzsiyasal gelişmelerin dıştan sağlanan destekler ileTürkiye’yi bölünmeye doğru zorlaması, ayrıcadini cemaatlerin dışarıdan desteklenerek Türkiye’deki laik devlet düzeninin ortadan kaldırılmak istenmesi ve en önemlisi Türkiye’nin önce Irak sonra da Suriye ve İran gibi iki büyük komşusu ile batı bloku ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda savaşlara sürüklenmesi gibi olumsuz durumlar, Türkiye’de çok büyük olumsuz tepkilere neden olurken, Türk başbakanının açıkça İsrail’eDavos toplantısında“Oneminute“ tavrı geliştirmesi, Türk halkında yaşananlara tepki olarakgizlice gelişen “yeter artık“ duygusununaçığa çıkmasını sağlamıştır.David Passig’in kitabı sanki Türk başbakanının bu tepkisinin izlerini silmek ve Orta Doğu üzerinden İsrail merkezli politikaların Türkiye’yi zor durumlara sürükleyerek, Türklerdehızla gelişen ABD ve İsrail karşıtlığı gibiolumsuzbirimajı düzeltme girişimi olarakhazırlanmışgörünmektedir. Passigtelevizyon programında Türkleri yeniden kazanmağa çalışmışve Türkiye’yiOrta Doğubölgesinin gelecekteki yıldızı olarak ilan etmiştir.
Amerika Birleşik Devletlerinin gelecekte güç kaybederek zayıflayacağını, Avrupa Birliğinin ise bir kıtasal birlik oluşturamadan dağılacağını öne süren bu İsrailliuzman, Türkiye’yi geleceğin süper gücü olarak ilan etmişve özellikleOrta Doğu’da Rusya ve İran gibi iki büyük devlete karşı yeni dengeleri bir süper güç olarak Türkiye’nin kurabileceğini açıklamıştır. Osmanlı imparatorluğu sonrasında kurulmuş olan bütün Orta Doğu devletlerini ciddiye almayanve bunları geçici yapılanmalar olarak görenPassig, Türkiye Cumhuriyetini ise tamamentersi bir doğrultudabölgenin kalıcı büyük gücü olarak gördüğünüsöylemiştir. Avrasya bölgesinin zaman içerisinde süper gücü konumuna gelecek bir Türkiye’nin hemTürk dünyası hem deİslamdünyası üzerinden gücünümerkezi bölgede de hissettireceğini ve böylece Orta Doğu’da bir barış düzeni kurulabileceğini belirtmiştir. Tarihin akışı içerisinde Türkiye’nin öne çıkacağını, Türkiye Cumhuriyetinin merkezi bir güç olarak doğu ile batı arasındaki ilişkileri yeniden dengeleyebileceğini öne sürmüştür. Kitabında öne sürdüğüdüşüncelerisavunan Passig, Orta Doğu’nun geleceğindeİsrail’den daha çok Türkiye’nin etkili bir rol oynayacağınıdile getirmiştir. İsrail’in küçük devlet olduğu içinOrta Doğu’ya egemen olmak açısından yetersiz kalacağını ama bölgenin büyük devleti olarak Türkiye’nin yeni Orta Doğu düzeninin kurulmasında ana belirleyici güç olacağınıifade etmekten çekinmemiştir. Türkiye’nin tıpkı Osmanlı gibi tarihsel eski misyonuna geri dönerek, bölge için merkez ve belirleyici güç olacağını bir İsrail devleti görevlisiolarak hem kitabında yazmış hem de Türk medyasında açıklamıştır. İsrail’in Türkiye’nin güçlü bir devlet olarak güneyindeki Orta Doğu bölgesindeetkili olmasını, savaşların önlenmesi açısındangerekli gördüğünüsöylerken, bir anlamda da Türk devletini komşularıyla yeni bir savaş sürecinde karşı karşıya getirmiştir.
2050 yılını, Yahudi devletinin kuruluşundan yüz yıl sonrası için bir stratejik hedef olarakkitabına isim yapanPassig, geçmişten gelen bilgi birikimini detarihten gelen dersler olarak tarihsel mantık başlığı altında kitabının girişinde ortaya koymuştur. İsrail’in üçüncü kez kurulmasında etkili olan tarihsel mirasın kitabın başında açıkça ifade edilmesibölge ile çatışma halinde olan bu Yahudi devletinin sahip olduğu siyasal birikimin anlaşılabilmesi açısından yararlı ipuçları vermektedir. Kutsal kitaplarında belirtilenvaat edilmiş toprakların asıl sahibi olarak kendilerini görenMusevilerinbu hedeflerini koruma doğrultusunda hareket ettikleritarih ile beraber coğrafyayı da bu doğrultuda değerlendirmeğe çalıştıkları görülmektedir.Teritoryal anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulmasındatarih kadar coğrafya bilgisinin de kullanılması, İsrail devletini kuranların ciddi bir jeopolitik birikime sahip olduklarınıgöstermektedir. DavidPassig bu konulara kitabının ilk bölümlerinde yer verirken, aynı zamandadeğişen dünyanın yeni koşullarını dikkate alarak jeopolitiğin yenive değişken kuralları doğrultusundaİsrail’inOrta Doğu’daki konumunu anlatmağa çalışmıştır. Zaman faktörünü öne alan değerlendirmeler yaparken, değişen dünyanın öne çıkardığı yeni tabloların gerçekçi değerlendirmeler ileanlatılmağa çalışıldığıgörülmektedir. Özellikle, jeopolitik biliminin değişken unsurları olandemografi ile beraber teknolojizaman faktörü içerisinde ele alınırken, İsrail ve Orta Doğu’nun geleceği içingerçekçi değerlendirmeler yapılmıştır. Aynı zamanda ekonomi alanı da değişken bir unsur olarak ele alınırken, dünyanın gelecekteki enerji, madenve diğer kaynakları dikkate alınmıştır. Bu çerçevede, dünyanın merkezine İsrail merkezli olarak bakamayan David Passig, Türkiye’yi geleceğin dev ülkesi olarak ilan etmiş ve İsrail’in boşluğunu Türkiye ile doldurmağa çalışmıştır. Küçük ülke olan İsrail ile dünya dengelerinin merkezde yönlendirilmesinin mümkün olamayacağıortaya çıktığı için, bu dengelerin yeniden kurulmasında merkezi büyük ülke olarak Türkiye’ninöne çıkarılmak istendiğini, kitabınyazarıaçıkça ortaya koymaktadır.
David Passig, kitabınınüçüncü bölümündegeleceğin süper güçlerini sayarken, ABD ve Rusya ile beraber Türkiye Cumhuriyetine de yer vermişama Çin gibi bir büyük dev ülkeyi bu bölümde dikkate almamıştır. ABD’yi hem geleceğin süper güçleri arasına alan ama aynı zamanda bu büyük ülkenin güney eyaletlerinin yakın zamanda koparak Meksika ile birleşeceğini öne süren yazarAmerika’nın gelecekteki konumu açısından çelişkili yorumlardan kurtulamamıştır. ABD üzerinden bir dünya hegemonyasının korunması isteği İsrail açısından da öne çıkarken, bu ülkenin aynı zamanda parçalanacağının kabul edilmesi degelecekte ABD’siz bir dünya düzeni olabileceği ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Rusya’yı yeni dönemde de dünyanın süper güçleri arasına koyan yazar, bu büyük devletinABD ile yeni bir soğuk savaşa girişeceğini, 2020 yılındaİsrail Suriye ile savaşırken, Rusya’nın da Türkiye ile savaşacağınıaçıkça öne sürmüştür. Mısır, Suudi Arabistan, Suriyeve Ürdün gibi ülkeleri Orta Doğu’nun geleceği açısından ele alarakdeğerlendirmeler yapanyazar, kitabında İran’a yer vermeyerek gerçekçi olmayan biryaklaşımizlemiştir. İsrail’in Orta Doğu egemenliği açısından Türkiye ve İran’ınkarşılıklı olarak savaştırılması yıllardırhedeflenmesine rağmen, sanki böyle bir durum yokmuş gibi bir yaklaşımın kitapta sergilenmesi, bu yapıtın inandırıcılığı açısından son dereceolumsuz ve eksik bir tutum olmuştur. Yirmi birinci yüzyıldayeni bir Orta Doğu düzeni oluşturulurken, İran yokmuş gibi davranmakancakkamuoyunu yanıltmak açısındandeğerlendirilebilecektir. Böyle bir davranış ise, Türkiye’nin pohpohlanmasıyla İran engelinin aşılmak istendiğini ortaya çıkarmaktadır. Asya’nın en ucundaki ada ülkesi olan Japonya bileOrta Doğu’nun geleceği açısındanincelenirken, İran’ın ele alınmaması ya da yok sayılmasıkitabın inandırıcılığını sarsmaktadır.
2050 isimli kitabın en ilginç bölümü ise; yeni yüzyıldadeğişen İsrail jeopolitiğinin ele alındığı, Yahudilerin kanıtlanabilen tarihi ile beraberbu toplumun kökenleri, kimliksorunu, fiziksel varoluş kaygıları ile berabercoğrafi sınırları ve ülkenin tomografikhatlarınınincelendiğibeşinci bölümdür. Bugünkü İsrail olgusu anlatılırken, eski çağlarda kurulmuş olan birinci ve ikinci İsrail devletleri ele alınmakta, bunların kuruluş süreçleri vedüzenleri incelerek, yıkılma ve dağılma durumlarıüzerinde durulmaktadır. Süper güçler ve bölge devletleri karşısındaİsrail’in durumujeopolitik değerlendirmeler yolu ileortaya konulurken, dünyanın merkezi coğrafyasında vekutsal ilan edilen topraklarda bir Yahudi devletinin var olma modelleri üzerinde durulmaktadır. Tamamen bağımsızbir ülke olarak İsrail’invar olmasını David modeli olarak açıklayan yazar, Kral Davut adına buismin geliştirildiğini söylemektedir. İkinci seçenek olarak bir imparatorluğun parçası ya da yenilmiş bir müttefik ya da yarı özerk bir eyalet olarak varlığını koruma modeliniikincivar olma biçimi olarak dile getirmektedir. Pers imparatorluğunun bütün Orta Doğu’yu işgal ettiği zaman, Yahudilerin bu büyükdevlete bağlı olarakbir eyalet konumundaki yaşam düzenleriniikinci modele örnek göstermekte ve buna Pers modeli adını vermektedir. Üçüncü modelde iseİsrail tamamen yokolur, özerkliğini kaybeder ve vatandaşları sürgüne gönderilir ki, bu duruma daBabilmodeli adını vermektedir.Aslında Roma modeli de denebilecek bu üçüncümodeli önlemek üzere, İsrail’inönce David modeli ilebağımsız bir devlet olarakayakta kalma yollarını deneyeceği amabunda başarılı olamazsa o zaman daPers imparatorluğu ya daOsmanlı dönemindeki gibi bir Filistin ya da İsraileyaleti olarakPers modeli adını verdiği ikinci bir alternatifyol ile varlığını sürdürmeğe çalışacağıkitaptaöne sürülmektedir.İsrail merkezli bir yeni Orta Doğu federasyonunu ya da büyük devletiniYahudilerin oluşturamaması durumunda, Persler zamanında olduğu gibi bir bölgesel büyük devletin içindeküçük Yahudi devletinin debir eyalet olarakvarlığını sürdürebileceğigene aynıkitaptaifade edilmektedir. Babil,Pers,Roma, Selçuklu ya da Osmanlı gibi imparatorluk düzenleri tarihin her dönemindemerkezi alanda görülebildiğinden, İsrail’in gerçekçi davranarakkendi hegemonya düzeninin kuramadığı noktada, bölgesel bir büyük devlet yapılanmasının içinde yer almayı ve böylesine bir siyasal yapılanmanın parçası olmayı kabul ettiği görülmektedir.
Önceliği David modeline verenİsrail’in, merkezi coğrafyada bağımsız bir devlet yapılanması doğrultusunda varlığını koruyamadığı noktada, bir bölgesel büyük devletin içinde yer almayı ve bunun bir parçası olarak yola devam etmeyi bir alternatif olarak benimsediğini David Passig, İsrail devletinin birdanışmanı olarak ortaya koymaktadır. Büyük İskender’in Makedonya imparatorluğunu bile bölgedeİsrail’in varoluşu açısındandeğerlendiren yazar, İsrail’in küçük bir devlet olaraksüper güçlere karşı kendisini ancak bölgesel bir devlet yapılanmasının içinde yer alarakkoruyabileceğinidile getirmektedir. Küresel sermayenin Siyonist lobilerinkontrolü altında bulunmasınıİsrail açısından birolumlu puan olarak değerlendirenyazar, bir anlamda günümüzde ortaya atılan Yeni Osmanlıvizyonu ilePers,Makedonya,Roma,Babil, gibi bölgesel imparatorlukların bir benzeri olarak yeniden Osmanlı yapılanmasına gidilebileceğinin ipuçlarını kitabında sergilemektedir. İsrail’inDavid modeli ile bağımsız bir devlet olarak varlığını koruyamayacağı noktada, Pers modeli ile bu küçük devletin varlığını koruyabilecek birYeni Osmanlı yapılanmasına gidilebileceği ve böylesine bir büyük bölge devletinin eski Osmanlı hinterlandında kurulabileceğiPers modeli üzerinden dolaylı olarakdile getirilmektedir. Osmanlı sonrasında bölgeye gelen İngiliz imparatorluğu ile sonradan devreye giren Sovyet ve Amerikan imparatorluklarının da gene İsrail açısından, böylesine bölgesel bir yapılanma doğrultusundaele alındığı görülmektedir.Gelecekteya ABD imparatorluğu ya da bu süper güce karşı koyacak bir başka imparatorluğun ortaya çıkmasıyla beraber, Orta Doğu’da yeni bir siyasal düzen oluşumu gündeme geleceği için, İsrail’in bütün bu durumlara hazır olması gerektiği, Babil ya daRoma modelleri ile gündeme gelen Yahudilerin kutsal topraklardanüçüncü kez kovulmaması için ya David modeli ile bağımsız ayakta kalmak ya da Pers modeli doğrultusunda bir büyük bölgesel imparatorluğun içerisinde eyalet olarak yer almakİsrail’ingelecekteki politikası olarakDavid Passig tarafından2050isimli kitapta açıkça ortaya konulmaktadır. İngiliz ve Amerikan imparatorluklarının desteği ile David modelini gerçekleştirenİsrail’in gelecekteYeni Osmanlı vizyonu ileOsmanlı imparatorluğuna benzetilmiş bir büyük Türkiye’yi; Araplara, İslam dünyasına ve Asyalı süper güçlere karşıkullanmağa hazırlandığı anlaşılmaktadır.
İsrail Devleti, üçüncü kez tarih sahnesinden silinmemek üzereDavid modelinin alternatifi olarakPers modelini yavaş yavaş Türkiye üzerindenYeni Osmanlı yapılanmasına doğru zorlarken, Türkiye’deAvrupa’dan koparılarak güneye doğru iteklenmekte veABD ve Avrupa’dakiYahudi lobileri tarafındanİsrail’in güvenliği doğrultusundakomşularıyla savaşa doğru sürüklenmektedir. Bu durum önce Irak ile denenmiş, TürkiyeIrak ile savaşmayınca şimdi Suriye ile denenmeğe çalışılmakta ama asıl olarak İran’a yönelik bir süreç Suriye üzerinden tezgâhlanarakve Türkiye bir büyük savaşadoğru Şii-Sünni-Alevi çekişmeleri kışkırtılarakDavid ve Pers modelleri doğrultusundasonuç alınmağa çalışılmaktadır. Bölgede terörün desteklenmesiyle Orta Doğu devletleri birbirleriyle savaştırılmağa çalışılırken, asıl olarak bütün bölge devletlerinin parçalanmaları hedeflenmektedir. İsrail ile beraber Ürdün ve Lübnan gibi küçük devletçikler, Mısır,Türkiye,Suriye,Irak,Arabistan ve İran’ın toprakları üzerinde oluşturulmağa çalışılmakta, böylece önce David modeli doğrultusunda bir Büyük İsraildevleti Orta Doğu federasyonu olarak gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır. Eğer bu proje terör ve savaş senaryoları ile gerçekleştirilemezse o zaman, Türkiye Cumhuriyeti içeridenele geçirilerek, Türkiye’ye yerleşecekbatılı Yahudi lobileriDışa karşıbir büyük Türkiyeyapılanmasını geneTürkiye üzerindengerçekleştirmeğe çalışacaklar ve böylesine büyük bir bölgesel siyasal yapılanma modeli, eski Osmanlı ülkelerine Yeni Osmanlı yapılanması olarakempoze edilecektir. David modelinin yeriniYeniOsmanlı görünümündePers modeli alacaktır.
Orta Doğu’nun alan ve nüfus olarak en küçük devleti olan İsrail’in kontrolü altındaki Siyonist lobiler ise küresel sermayenin patronları olarak, süper güç ABD üzerinden hem dünya ekonomisini hem de batıblokunu yönlendirmektedirler. Siyonizm kutsal topraklar ve Siyon tepesi üzerinden bir büyük dünya hegemonyasını hedeflemiş olduğu için, bunlar üzerinden ABD ve batı ülkeleri hem Türkiye’ye hem de Orta Doğu ülkelerine İsrail’in istekleri ve çıkarları doğrultusundabüyük baskılar uygulamakta vebu nedenle demerkezi coğrafyabirsıcakçatışma vesavaş alanı olmaktan kurtulamamaktadır. Filistin’i haksız olarak işgal eden, milyonlarca Filistinliyi göçe zorlayan, bölgedeki bütün Arap ve Müslüman ülkeler ileyarım yüzyılı aşkın bir süredir sürekli olarak savaşanİsrail’in, yeni aşamada Suriye üzerinden İran’ı hedef tahtasına oturtan politikalarına Türkiye’yi alet etmeğe çalıştığıson zamanlardaki gelişmeler ile açıkça ortaya çıkmıştır.Bölgedeki büyük devletler ile sürekli savaş halinde olan İsrail sürekli bir güvenlik arayışı içine girdiği içinAmerikan ordusuOrta Doğu’ya getirilmeğe çalışılmaktaayrıca dünya jandarması olarakNATOİngiliz üslerinden yararlanma doğrultusunda Kıbrıs’a getirilerekbölge devletlerine karşı kullanılmak istenmektedir. Avrupa devletlerinin İstanbul zirvesinde NATO’nunOrta Doğu’yataşınmasına karşı çıkması üzerine geciken planların, gecikmeli de olsaDavid ya da Pers planları doğrultusundaABD gücünden yararlanılarak devreye sokulmağa çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bölgedeki terörüntırmandırılması vesavaşların artması karşısındaDavid planı tehlikeye girdiği için, gelecekte muhtemel bir Pers planının Türkiye üzerinden devreye sokulmağa çalışıldığı ve bu doğrultudaABD ve NATO destekli askeri harekâtlara Türkiye’nin deortak olarak katılması istenmektedir. Türkiye’nin güney ve doğu komşularıyla bütünüyle savaşa girmesi, Atatürk Cumhuriyetinin geleceğini tehlikeye atacak, uzun süreli bir savaş sonrasında Suriye, Irak, Türkiye,İran ve Arabistan devletleri ortadan kalkacak veLübnan ya da Ürdün benzeri küçük devletçiklerden oluşan birmerkezi coğrafya oluşturulacaktır. Yeni Pers planı, İran’ın Türkiye’ye yok ettirilmesiyle ve bu savaş aşamasında Türkiye’nin de dağılmasıyla, uygulama alanına getirilerek Yeni Osmanlı görünümündeİsrail merkezli olarak gerçekleştirilecektir.
David Passig, 2050 isimli kitabında üst düzey yöneticisi olduğu İsrail devletinin yüzüncü yılına ulaşmasını hedefleyenaçıklamalarda bulunmaktadır. 2048 yılındayüzüncü yılını idrak edecek olanüçüncü Yahudi devletinin, Siyonistplanlar doğrultusundadünya egemenliğine yönelmesi yolundaTürkiye Cumhuriyeti kullanılmak istendiği için, Türk devletininyüzüncü yılına gelemeden yıkılması gibi bir durum gündeme gelmektedir. Komşularıylabölgesel bir büyük savaşa girecek Türkiye’ninböylesine büyük bir çatışma aşamasındaYugoslavya gibi dağılması söz konusudur. Küresel plan ve programlar bu doğrultuda Avrupa Birliği oluşumuiçerisinde Türkiye’ye dayatılmış ve Türk devletinintasfiyesi yarı yarıyabaşarılmış gibi görünmektedir. Avrupa Birliği gibi bir bölgesel oluşuma tam üye olmak uğruna Türkiye Cumhuriyeti ondan fazla uyum paketi sayesindedemokratik bir tasfiye sürecine maruz kalmışve kendi ekonomisini yönetme hakkını kaybederek küresel sermayenin güdümü altına girmiştir. Avrupa Birliği 2014 tarihini Türkiye’ye tam üyelik için vermiş ve 2013 yılına kadar Türkiye’nin yapması gerektiği işleri dayatmıştır. Türkiye böylesine bir çıkmazda 2014 yılında Avrupa Birliğine tam üye olmak için çabalarken,2013 yılında Türk devletininYugoslavya benzeri birtasfiye ve dağılma noktasına geleceği anlaşılmıştır. İşte bu büyük emperyal ve Siyonist oyunaçığa çıkınca, Türkhalkının ulusalcı kesimleri, Türk devletini gelecekte kurucusu Atatürk’ün söylediği gibi ilelebet payidar kılacakulusal planları 2023hedefi doğrultusundagündeme getirmişlerdir. İlk olarak Türk toplumunun ulusalcı kesimlerinin oluşturduğu Ulusal GüçbirliğiPlatformu, 2005 tarihinde hazırladıkları “Güçlü Türkiye -2023 “ isimliyeniden var olma planıkamuoyuna ilan edilmiş ve daha sonraki yıllarda, Türk toplumu cumhuriyetin yüzüncü yılına kilitlenerek 2023 debir büyük dünya gücü olacak yeni Türkiye hedefinedönük gerçek anlamdaulusal programlarbirbiri ardı sıra yayınlanmağa başlanmıştır.Son genel seçimler sırasında da, 2023hedefi,Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılınaerişme doğrultusundaanatercihi olarak ortaya konulmuştur.
David Passig, 2050 isimli kitabındaİsrail devletinin yüzüncü yılını aşan bir hedefi ortaya koyarken, Türkiye’yi komşularıyla savaşa sürükleyebilecekbir Pers modeli planınıdolaylı olarak öne sürmektedir. Bu doğrultuda İsrail’in yüzüncü yılına ulaşabilmesi yolunda Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılına erişemedendağılması gibi birolumsuz durumkendiliğinden gündeme gelmektedir. İsrail’in yüzüncü yılı doğrultusunda 2050 onlar için bir ulusal hedef olarak ortaya konurken, Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılına ulaşabilmesi doğrultusunda da2023Türkler açısından kesinlikle vazgeçilemeyecekulusal bir hedef olarak ortaya çıkmaktadır. İsrail devletinin danışmanıyazdığı kitapta böylesine birçelişkili durum için çözüm üretememekte veonların 2050 planları doğrultusundaki önceliklerini öne çıkararak, Türkiye Cumhuriyetinin 2023vizyonunu vemilli programlarını görmezden gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk ulusu, 2050 yolunda öncelikli olarak 2023ulusal hedefine öncelik vererekhareket etmek zorundadır. Bu yüzden, Türkiye açısından gelecekvizyonu 2023 ileifade edilecektir. 2050 ise daha sonra düşünülecek bir durumdur. Ama kesinlikle 2050 uğruna 2023vizyonundan ve milli program veplanlardan vazgeçilmeyecektir. 2050 mi yoksa 2023 mü sorusunun cevabı,Türkler açısındanher zaman 2023 olacaktır.
Türkiye’de son zamanlarda çok satan kitaplar arasında yer alan ve geleceğe yönelik tartışmalarda hareket noktası haline gelen adı; “2050 “ olan bir kitap var. Kitabın yazarı; İsrail Devleti’nin Cumhurbaşkanlığı danışmanlarından David Passig adında bir araştırmacı. Türkiye’de şimdiye kadar batı ülkelerinden fazlasıyla kitap çevrilmiştir ama İsrail’den pek fazla kitabın dilimize kazandırıldığı söylenemez. Hem ismiyle hem de yazarının kimliği ile ülkemizde ilgi çeken bu kitap, özellikle bugün yaşanmakta olan tarihsel sürecin anlaşılabilmesi ve geleceğe yönelik olarakdeğerlendirilebilmesi açısından önem taşımaktadır. Korsan baskılarıylasokak satıcılarına kadar yaygınlık kazanan bu kitabı epey bir Türk vatandaşının okuduğu görülmekte, amabu çokokunan ve tartışmalaradayanak noktası olanyapıtınmedya vekamuoyuna yeterince yansıdığı görülmemektedir. Yazarın Türkiye’nin önde gelen televizyon kanallarından birisinde uzun bir program yapmasınarağmen, kitabın içinde ele alınan yaşamsal önemdeki konuların Türkiye ve Orta Doğu’nunyakın gelecekleri açısından değerlendirilmediği görülmektedir. Bu yazının amacı, böylesine birboşluğun doldurulmasına ve hem bölgeyi hem de ülkemizi yakından ilgilendiren yaşamsal önemdeki konularadaha da açıklık kazandırarak, gelecekte ortaya çıkabilecek muhtemel çatışma ve çekişmelerin önlenebilmesine katkıda bulunmakve bölgesel değişim döneminin barış içerisinde gerçekleşebilmesineyardımcı olabilmektir.
Kitabınasıl önemi;bir İsrail vatandaşı olan jeopolitik alanındauzmanbirbilim adamı tarafından kaleme alınmasıdır. Bu çerçevede, o ülkenin ve toplumun bakış açısını yansıtmakta ve devletin en üst kademesinde bir danışman olarak daİsrail Devletinin bölgedeki ve dünyadaki gelişmeler karşısındaki bakış açısınıortaya koymaktadır.Şimdiye kadar, Amerika Birleşik Devletleri ya daABD’deki Yahudi lobileri üzerinden İsrail devletinin politikaları ve uygulamaları anlaşılmağa çalışılmış ve bu doğrultuda daha çok ABD ya daAvrupa ülkelerindeyaşayan ya da görevli bulunan Yahudi asıllı uzman ya da bilim adamlarının yazdığı kitaplar ve makalelerden hareket ederek,İsrail olgusu anlaşılmağa çalışılmıştır.Bu doğrultuda geliştirilen yaklaşımlar zaman zamangerçeklere uymuş bazen da ters düşmüştür. İsrail’in dış dünyaya karşı kapalı bir kutu konumunda bulunması, İsrail kaynaklı haber ya da yazıların birbirini tutmaması gibi durumlardadünya ülkeleriyle beraber Türkiye’de Orta Doğu’daki gelişmeleri izlemekte ya da değerlendirmekte zorlanmış ve bu yüzden merkezi coğrafyadakalıcı barışa dönük girişimlersonuçsuz kalmıştır. Basın ve medya organları üzerindenyansıtılan haber ve yorumların taraflı olması nedeniyle,gerçekçideğerlendirmelere ulaşılamamış ve bu yüzden de bölgedeki terör ve savaş süreçlerinin önlerine geçilememiştir.Bu olumsuzdurumdan kurtulabilmek için, bilim adamlarının ya da uzmanların hazırladığı raporlara ya da kitaplara daha çok gereksinme duyulmuştur.İşte DavidPassig’in“2050” adındaki kitabının bugünün koşullarındaböylesine bir boşluğu doldurduğu görülmekte veİsrail politikalarının, siyasal empati yöntemleriyledaha yakından izlenebilmesine ya da anlaşılabilmesine önemli katkılar getirmektedir. Böylesine bir kitabın yayınlanmasından sonra, Orta Doğu’nun geleceği daha açık ve net olarak görülebilecek ve bu tablo içerisinde İsrail’indurumu ya da giderek değişmeler gösterenjeopolitik konumugerçekçi ve bilimselyöntemler kullanılarak netleştirilebilecektir. Bu kitapta ileri sürülen görüşler veokuyucuya aktarılan bilgiler ele alınmadan,Orta Doğu ya da İsrail’in geleceği ile ilgili kesin görüşlere varmak ya dadeğerlendirme yapmakçok zor olacaktır.
İsrail Devleti 1948 yılında kurulduğu için, 2048 yılında yüzüncü yılına ulaşabilecektir. Türkiye Cumhuriyeti ise 1923 yılındakurulmuş olan bir merkezi devlet olarak2023 yılındayüzüncü yılına erişmiş olacaktır. David Passig2050 yılını kitabına başlık olarak alırken; vatandaşı olduğu devletin bir yüzyılı geridebırakmasına önem verdiği anlaşılmaktadır.Orta Doğu tarihi açısındanbu küçük devletin konumu ele alındığında; kutsal ilan edilen bu topraklarda üçüncü kez bir Yahudi devletinin kurulmuş olduğu görülmekte ve bu yüzdenYahudiler açısından çok büyük zorluklarla mücadele edilerek üçüncü kezkurulmuş olanİsrail devletinin kalıcılığına öncelikle önem verildiği ve geleceğe ancak yüzyılı geride bırakmış bir İsrail Devleti ile bakabilecekleri anlaşılmaktadır.Tarihte Mezopotamya’dan gelen Babil Krallığı veAvrupa’dan gelen Roma İmparatorluğu gibi iki büyüksiyasal güç tarafından yıkılmış olanİsrail Devleti üçüncü kez kurulurken, kalıcı olmağa öncelik verdiği ve bu yüzden de bütün Orta Doğu bölgesininİsrail merkezli olarak yeniden düzenlenmesineönem verdiği anlaşılmaktadır. Kurulduğundan bu yana sürekli olarak savaşan bu küçük devlet, ancak 2050 yılından sonra dünyaya kalıcı olarak bakabileceğini, kitabın yazarıortaya koymaktadır.Yirmi birinci yüzyılın ortalarına kadarsavaş sürecinindevam edebileceğive buarada 2020 yılın da İsrail, Suriye ve Türkiye, Rusya savaşlarının çıkabileceği, 2050 yılında ise birJaponya savaşının gündeme gelebileceğive Türkiye ile Japonya’nın, Asya’nın en batı ve en doğu ülkeleri olarak bir araya gelecekleri vebu doğrultuda geliştirecekleri yeni siyasal eksensayesindeÇin,Rusya,Hindistan ve İran gibibüyük Asya ülkelerine karşıyenibir denge düzenikurabilecekleriöne sürülmektedir.Böylece, İsrail ve Orta Doğu bölgesiningelecekleri Asya kıtasındaki dengelere bağlanmakta ve bugünkü batı bloku ile İsrailarasındaki ilişki düzeninin geride kalabileceği ifade edilmektedir.
2050 adındaki kitabın Türkiye’de yayınlanmasından sonra, bir Türk televizyonundaki programa katılan David Passig,açıkça Orta Doğu’nun geleceğinde Türkiye’nin İsrail’den daha fazla öneme sahip olduğunu söyleyerekTürk kamuoyunubir İsraillibilim adamı olarak yönlendirmeğe çalışmıştır.Soğuk savaş döneminde ABDdesteği ile kurulan İsrail yarım yüzyılı savaşarak geçirdikten sonrayeni dönemdekendisinin merkezinde yer alacağı bir Orta Doğu düzeninigene ABD desteği ile oluşturmağa çalışırken aslında, Türkiye’nin bölge ağırlıklı politikaları ile karşı karşıya gelmişvebatı bloku üzerinden geliştirilmiş olan Türkiye ve İsrail ittifakının, yeni dönemdeeskisi gibikolay olmayacağı, şimdiye kadar kamuoyundan gizlenmiş olançelişkiler ve çatışmaların yavaş yavaş suyun üzerine çıktığı bir aşamada, iyice buiki ülkenin karşı karşıya gelmemesi için İsrailli uzmanınTürk kamuoyunu yeniden kendi ülkesi açısından kazanabilme doğrultusunda, olumlu görünenyeni yaklaşımlarını sergilemeğe çalıştığı görülmüştür. David Passig, Türkiye’nin gelecekte çok büyüyeceğini veeskiOsmanlı hinterlandında etkisini artırdıktan sonra Ukrayna ve Kazakistan gibi iki büyük ülke ile yan yana gelerek Rusya, İran ve Çin üçgenine karşı yeni dengeler oluşturabileceğini ifade etmiştir.Son yıllarda birbiri ardı sıra gündeme gelenolumsuzsiyasal gelişmelerin dıştan sağlanan destekler ileTürkiye’yi bölünmeye doğru zorlaması, ayrıcadini cemaatlerin dışarıdan desteklenerek Türkiye’deki laik devlet düzeninin ortadan kaldırılmak istenmesi ve en önemlisi Türkiye’nin önce Irak sonra da Suriye ve İran gibi iki büyük komşusu ile batı bloku ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda savaşlara sürüklenmesi gibi olumsuz durumlar, Türkiye’de çok büyük olumsuz tepkilere neden olurken, Türk başbakanının açıkça İsrail’eDavos toplantısında“Oneminute“ tavrı geliştirmesi, Türk halkında yaşananlara tepki olarakgizlice gelişen “yeter artık“ duygusununaçığa çıkmasını sağlamıştır.David Passig’in kitabı sanki Türk başbakanının bu tepkisinin izlerini silmek ve Orta Doğu üzerinden İsrail merkezli politikaların Türkiye’yi zor durumlara sürükleyerek, Türklerdehızla gelişen ABD ve İsrail karşıtlığı gibiolumsuzbirimajı düzeltme girişimi olarakhazırlanmışgörünmektedir. Passigtelevizyon programında Türkleri yeniden kazanmağa çalışmışve Türkiye’yiOrta Doğubölgesinin gelecekteki yıldızı olarak ilan etmiştir.
Amerika Birleşik Devletlerinin gelecekte güç kaybederek zayıflayacağını, Avrupa Birliğinin ise bir kıtasal birlik oluşturamadan dağılacağını öne süren bu İsrailliuzman, Türkiye’yi geleceğin süper gücü olarak ilan etmişve özellikleOrta Doğu’da Rusya ve İran gibi iki büyük devlete karşı yeni dengeleri bir süper güç olarak Türkiye’nin kurabileceğini açıklamıştır. Osmanlı imparatorluğu sonrasında kurulmuş olan bütün Orta Doğu devletlerini ciddiye almayanve bunları geçici yapılanmalar olarak görenPassig, Türkiye Cumhuriyetini ise tamamentersi bir doğrultudabölgenin kalıcı büyük gücü olarak gördüğünüsöylemiştir. Avrasya bölgesinin zaman içerisinde süper gücü konumuna gelecek bir Türkiye’nin hemTürk dünyası hem deİslamdünyası üzerinden gücünümerkezi bölgede de hissettireceğini ve böylece Orta Doğu’da bir barış düzeni kurulabileceğini belirtmiştir. Tarihin akışı içerisinde Türkiye’nin öne çıkacağını, Türkiye Cumhuriyetinin merkezi bir güç olarak doğu ile batı arasındaki ilişkileri yeniden dengeleyebileceğini öne sürmüştür. Kitabında öne sürdüğüdüşüncelerisavunan Passig, Orta Doğu’nun geleceğindeİsrail’den daha çok Türkiye’nin etkili bir rol oynayacağınıdile getirmiştir. İsrail’in küçük devlet olduğu içinOrta Doğu’ya egemen olmak açısından yetersiz kalacağını ama bölgenin büyük devleti olarak Türkiye’nin yeni Orta Doğu düzeninin kurulmasında ana belirleyici güç olacağınıifade etmekten çekinmemiştir. Türkiye’nin tıpkı Osmanlı gibi tarihsel eski misyonuna geri dönerek, bölge için merkez ve belirleyici güç olacağını bir İsrail devleti görevlisiolarak hem kitabında yazmış hem de Türk medyasında açıklamıştır. İsrail’in Türkiye’nin güçlü bir devlet olarak güneyindeki Orta Doğu bölgesindeetkili olmasını, savaşların önlenmesi açısındangerekli gördüğünüsöylerken, bir anlamda da Türk devletini komşularıyla yeni bir savaş sürecinde karşı karşıya getirmiştir.
2050 yılını, Yahudi devletinin kuruluşundan yüz yıl sonrası için bir stratejik hedef olarakkitabına isim yapanPassig, geçmişten gelen bilgi birikimini detarihten gelen dersler olarak tarihsel mantık başlığı altında kitabının girişinde ortaya koymuştur. İsrail’in üçüncü kez kurulmasında etkili olan tarihsel mirasın kitabın başında açıkça ifade edilmesibölge ile çatışma halinde olan bu Yahudi devletinin sahip olduğu siyasal birikimin anlaşılabilmesi açısından yararlı ipuçları vermektedir. Kutsal kitaplarında belirtilenvaat edilmiş toprakların asıl sahibi olarak kendilerini görenMusevilerinbu hedeflerini koruma doğrultusunda hareket ettikleritarih ile beraber coğrafyayı da bu doğrultuda değerlendirmeğe çalıştıkları görülmektedir.Teritoryal anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulmasındatarih kadar coğrafya bilgisinin de kullanılması, İsrail devletini kuranların ciddi bir jeopolitik birikime sahip olduklarınıgöstermektedir. DavidPassig bu konulara kitabının ilk bölümlerinde yer verirken, aynı zamandadeğişen dünyanın yeni koşullarını dikkate alarak jeopolitiğin yenive değişken kuralları doğrultusundaİsrail’inOrta Doğu’daki konumunu anlatmağa çalışmıştır. Zaman faktörünü öne alan değerlendirmeler yaparken, değişen dünyanın öne çıkardığı yeni tabloların gerçekçi değerlendirmeler ileanlatılmağa çalışıldığıgörülmektedir. Özellikle, jeopolitik biliminin değişken unsurları olandemografi ile beraber teknolojizaman faktörü içerisinde ele alınırken, İsrail ve Orta Doğu’nun geleceği içingerçekçi değerlendirmeler yapılmıştır. Aynı zamanda ekonomi alanı da değişken bir unsur olarak ele alınırken, dünyanın gelecekteki enerji, madenve diğer kaynakları dikkate alınmıştır. Bu çerçevede, dünyanın merkezine İsrail merkezli olarak bakamayan David Passig, Türkiye’yi geleceğin dev ülkesi olarak ilan etmiş ve İsrail’in boşluğunu Türkiye ile doldurmağa çalışmıştır. Küçük ülke olan İsrail ile dünya dengelerinin merkezde yönlendirilmesinin mümkün olamayacağıortaya çıktığı için, bu dengelerin yeniden kurulmasında merkezi büyük ülke olarak Türkiye’ninöne çıkarılmak istendiğini, kitabınyazarıaçıkça ortaya koymaktadır.
David Passig, kitabınınüçüncü bölümündegeleceğin süper güçlerini sayarken, ABD ve Rusya ile beraber Türkiye Cumhuriyetine de yer vermişama Çin gibi bir büyük dev ülkeyi bu bölümde dikkate almamıştır. ABD’yi hem geleceğin süper güçleri arasına alan ama aynı zamanda bu büyük ülkenin güney eyaletlerinin yakın zamanda koparak Meksika ile birleşeceğini öne süren yazarAmerika’nın gelecekteki konumu açısından çelişkili yorumlardan kurtulamamıştır. ABD üzerinden bir dünya hegemonyasının korunması isteği İsrail açısından da öne çıkarken, bu ülkenin aynı zamanda parçalanacağının kabul edilmesi degelecekte ABD’siz bir dünya düzeni olabileceği ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Rusya’yı yeni dönemde de dünyanın süper güçleri arasına koyan yazar, bu büyük devletinABD ile yeni bir soğuk savaşa girişeceğini, 2020 yılındaİsrail Suriye ile savaşırken, Rusya’nın da Türkiye ile savaşacağınıaçıkça öne sürmüştür. Mısır, Suudi Arabistan, Suriyeve Ürdün gibi ülkeleri Orta Doğu’nun geleceği açısından ele alarakdeğerlendirmeler yapanyazar, kitabında İran’a yer vermeyerek gerçekçi olmayan biryaklaşımizlemiştir. İsrail’in Orta Doğu egemenliği açısından Türkiye ve İran’ınkarşılıklı olarak savaştırılması yıllardırhedeflenmesine rağmen, sanki böyle bir durum yokmuş gibi bir yaklaşımın kitapta sergilenmesi, bu yapıtın inandırıcılığı açısından son dereceolumsuz ve eksik bir tutum olmuştur. Yirmi birinci yüzyıldayeni bir Orta Doğu düzeni oluşturulurken, İran yokmuş gibi davranmakancakkamuoyunu yanıltmak açısındandeğerlendirilebilecektir. Böyle bir davranış ise, Türkiye’nin pohpohlanmasıyla İran engelinin aşılmak istendiğini ortaya çıkarmaktadır. Asya’nın en ucundaki ada ülkesi olan Japonya bileOrta Doğu’nun geleceği açısındanincelenirken, İran’ın ele alınmaması ya da yok sayılmasıkitabın inandırıcılığını sarsmaktadır.
2050 isimli kitabın en ilginç bölümü ise; yeni yüzyıldadeğişen İsrail jeopolitiğinin ele alındığı, Yahudilerin kanıtlanabilen tarihi ile beraberbu toplumun kökenleri, kimliksorunu, fiziksel varoluş kaygıları ile berabercoğrafi sınırları ve ülkenin tomografikhatlarınınincelendiğibeşinci bölümdür. Bugünkü İsrail olgusu anlatılırken, eski çağlarda kurulmuş olan birinci ve ikinci İsrail devletleri ele alınmakta, bunların kuruluş süreçleri vedüzenleri incelerek, yıkılma ve dağılma durumlarıüzerinde durulmaktadır. Süper güçler ve bölge devletleri karşısındaİsrail’in durumujeopolitik değerlendirmeler yolu ileortaya konulurken, dünyanın merkezi coğrafyasında vekutsal ilan edilen topraklarda bir Yahudi devletinin var olma modelleri üzerinde durulmaktadır. Tamamen bağımsızbir ülke olarak İsrail’invar olmasını David modeli olarak açıklayan yazar, Kral Davut adına buismin geliştirildiğini söylemektedir. İkinci seçenek olarak bir imparatorluğun parçası ya da yenilmiş bir müttefik ya da yarı özerk bir eyalet olarak varlığını koruma modeliniikincivar olma biçimi olarak dile getirmektedir. Pers imparatorluğunun bütün Orta Doğu’yu işgal ettiği zaman, Yahudilerin bu büyükdevlete bağlı olarakbir eyalet konumundaki yaşam düzenleriniikinci modele örnek göstermekte ve buna Pers modeli adını vermektedir. Üçüncü modelde iseİsrail tamamen yokolur, özerkliğini kaybeder ve vatandaşları sürgüne gönderilir ki, bu duruma daBabilmodeli adını vermektedir.Aslında Roma modeli de denebilecek bu üçüncümodeli önlemek üzere, İsrail’inönce David modeli ilebağımsız bir devlet olarakayakta kalma yollarını deneyeceği amabunda başarılı olamazsa o zaman daPers imparatorluğu ya daOsmanlı dönemindeki gibi bir Filistin ya da İsraileyaleti olarakPers modeli adını verdiği ikinci bir alternatifyol ile varlığını sürdürmeğe çalışacağıkitaptaöne sürülmektedir.İsrail merkezli bir yeni Orta Doğu federasyonunu ya da büyük devletiniYahudilerin oluşturamaması durumunda, Persler zamanında olduğu gibi bir bölgesel büyük devletin içindeküçük Yahudi devletinin debir eyalet olarakvarlığını sürdürebileceğigene aynıkitaptaifade edilmektedir. Babil,Pers,Roma, Selçuklu ya da Osmanlı gibi imparatorluk düzenleri tarihin her dönemindemerkezi alanda görülebildiğinden, İsrail’in gerçekçi davranarakkendi hegemonya düzeninin kuramadığı noktada, bölgesel bir büyük devlet yapılanmasının içinde yer almayı ve böylesine bir siyasal yapılanmanın parçası olmayı kabul ettiği görülmektedir.
Önceliği David modeline verenİsrail’in, merkezi coğrafyada bağımsız bir devlet yapılanması doğrultusunda varlığını koruyamadığı noktada, bir bölgesel büyük devletin içinde yer almayı ve bunun bir parçası olarak yola devam etmeyi bir alternatif olarak benimsediğini David Passig, İsrail devletinin birdanışmanı olarak ortaya koymaktadır. Büyük İskender’in Makedonya imparatorluğunu bile bölgedeİsrail’in varoluşu açısındandeğerlendiren yazar, İsrail’in küçük bir devlet olaraksüper güçlere karşı kendisini ancak bölgesel bir devlet yapılanmasının içinde yer alarakkoruyabileceğinidile getirmektedir. Küresel sermayenin Siyonist lobilerinkontrolü altında bulunmasınıİsrail açısından birolumlu puan olarak değerlendirenyazar, bir anlamda günümüzde ortaya atılan Yeni Osmanlıvizyonu ilePers,Makedonya,Roma,Babil, gibi bölgesel imparatorlukların bir benzeri olarak yeniden Osmanlı yapılanmasına gidilebileceğinin ipuçlarını kitabında sergilemektedir. İsrail’inDavid modeli ile bağımsız bir devlet olarak varlığını koruyamayacağı noktada, Pers modeli ile bu küçük devletin varlığını koruyabilecek birYeni Osmanlı yapılanmasına gidilebileceği ve böylesine bir büyük bölge devletinin eski Osmanlı hinterlandında kurulabileceğiPers modeli üzerinden dolaylı olarakdile getirilmektedir. Osmanlı sonrasında bölgeye gelen İngiliz imparatorluğu ile sonradan devreye giren Sovyet ve Amerikan imparatorluklarının da gene İsrail açısından, böylesine bölgesel bir yapılanma doğrultusundaele alındığı görülmektedir.Gelecekteya ABD imparatorluğu ya da bu süper güce karşı koyacak bir başka imparatorluğun ortaya çıkmasıyla beraber, Orta Doğu’da yeni bir siyasal düzen oluşumu gündeme geleceği için, İsrail’in bütün bu durumlara hazır olması gerektiği, Babil ya daRoma modelleri ile gündeme gelen Yahudilerin kutsal topraklardanüçüncü kez kovulmaması için ya David modeli ile bağımsız ayakta kalmak ya da Pers modeli doğrultusunda bir büyük bölgesel imparatorluğun içerisinde eyalet olarak yer almakİsrail’ingelecekteki politikası olarakDavid Passig tarafından2050isimli kitapta açıkça ortaya konulmaktadır. İngiliz ve Amerikan imparatorluklarının desteği ile David modelini gerçekleştirenİsrail’in gelecekteYeni Osmanlı vizyonu ileOsmanlı imparatorluğuna benzetilmiş bir büyük Türkiye’yi; Araplara, İslam dünyasına ve Asyalı süper güçlere karşıkullanmağa hazırlandığı anlaşılmaktadır.
İsrail Devleti, üçüncü kez tarih sahnesinden silinmemek üzereDavid modelinin alternatifi olarakPers modelini yavaş yavaş Türkiye üzerindenYeni Osmanlı yapılanmasına doğru zorlarken, Türkiye’deAvrupa’dan koparılarak güneye doğru iteklenmekte veABD ve Avrupa’dakiYahudi lobileri tarafındanİsrail’in güvenliği doğrultusundakomşularıyla savaşa doğru sürüklenmektedir. Bu durum önce Irak ile denenmiş, TürkiyeIrak ile savaşmayınca şimdi Suriye ile denenmeğe çalışılmakta ama asıl olarak İran’a yönelik bir süreç Suriye üzerinden tezgâhlanarakve Türkiye bir büyük savaşadoğru Şii-Sünni-Alevi çekişmeleri kışkırtılarakDavid ve Pers modelleri doğrultusundasonuç alınmağa çalışılmaktadır. Bölgede terörün desteklenmesiyle Orta Doğu devletleri birbirleriyle savaştırılmağa çalışılırken, asıl olarak bütün bölge devletlerinin parçalanmaları hedeflenmektedir. İsrail ile beraber Ürdün ve Lübnan gibi küçük devletçikler, Mısır,Türkiye,Suriye,Irak,Arabistan ve İran’ın toprakları üzerinde oluşturulmağa çalışılmakta, böylece önce David modeli doğrultusunda bir Büyük İsraildevleti Orta Doğu federasyonu olarak gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır. Eğer bu proje terör ve savaş senaryoları ile gerçekleştirilemezse o zaman, Türkiye Cumhuriyeti içeridenele geçirilerek, Türkiye’ye yerleşecekbatılı Yahudi lobileriDışa karşıbir büyük Türkiyeyapılanmasını geneTürkiye üzerindengerçekleştirmeğe çalışacaklar ve böylesine büyük bir bölgesel siyasal yapılanma modeli, eski Osmanlı ülkelerine Yeni Osmanlı yapılanması olarakempoze edilecektir. David modelinin yeriniYeniOsmanlı görünümündePers modeli alacaktır.
Orta Doğu’nun alan ve nüfus olarak en küçük devleti olan İsrail’in kontrolü altındaki Siyonist lobiler ise küresel sermayenin patronları olarak, süper güç ABD üzerinden hem dünya ekonomisini hem de batıblokunu yönlendirmektedirler. Siyonizm kutsal topraklar ve Siyon tepesi üzerinden bir büyük dünya hegemonyasını hedeflemiş olduğu için, bunlar üzerinden ABD ve batı ülkeleri hem Türkiye’ye hem de Orta Doğu ülkelerine İsrail’in istekleri ve çıkarları doğrultusundabüyük baskılar uygulamakta vebu nedenle demerkezi coğrafyabirsıcakçatışma vesavaş alanı olmaktan kurtulamamaktadır. Filistin’i haksız olarak işgal eden, milyonlarca Filistinliyi göçe zorlayan, bölgedeki bütün Arap ve Müslüman ülkeler ileyarım yüzyılı aşkın bir süredir sürekli olarak savaşanİsrail’in, yeni aşamada Suriye üzerinden İran’ı hedef tahtasına oturtan politikalarına Türkiye’yi alet etmeğe çalıştığıson zamanlardaki gelişmeler ile açıkça ortaya çıkmıştır.Bölgedeki büyük devletler ile sürekli savaş halinde olan İsrail sürekli bir güvenlik arayışı içine girdiği içinAmerikan ordusuOrta Doğu’ya getirilmeğe çalışılmaktaayrıca dünya jandarması olarakNATOİngiliz üslerinden yararlanma doğrultusunda Kıbrıs’a getirilerekbölge devletlerine karşı kullanılmak istenmektedir. Avrupa devletlerinin İstanbul zirvesinde NATO’nunOrta Doğu’yataşınmasına karşı çıkması üzerine geciken planların, gecikmeli de olsaDavid ya da Pers planları doğrultusundaABD gücünden yararlanılarak devreye sokulmağa çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bölgedeki terörüntırmandırılması vesavaşların artması karşısındaDavid planı tehlikeye girdiği için, gelecekte muhtemel bir Pers planının Türkiye üzerinden devreye sokulmağa çalışıldığı ve bu doğrultudaABD ve NATO destekli askeri harekâtlara Türkiye’nin deortak olarak katılması istenmektedir. Türkiye’nin güney ve doğu komşularıyla bütünüyle savaşa girmesi, Atatürk Cumhuriyetinin geleceğini tehlikeye atacak, uzun süreli bir savaş sonrasında Suriye, Irak, Türkiye,İran ve Arabistan devletleri ortadan kalkacak veLübnan ya da Ürdün benzeri küçük devletçiklerden oluşan birmerkezi coğrafya oluşturulacaktır. Yeni Pers planı, İran’ın Türkiye’ye yok ettirilmesiyle ve bu savaş aşamasında Türkiye’nin de dağılmasıyla, uygulama alanına getirilerek Yeni Osmanlı görünümündeİsrail merkezli olarak gerçekleştirilecektir.
David Passig, 2050 isimli kitabında üst düzey yöneticisi olduğu İsrail devletinin yüzüncü yılına ulaşmasını hedefleyenaçıklamalarda bulunmaktadır. 2048 yılındayüzüncü yılını idrak edecek olanüçüncü Yahudi devletinin, Siyonistplanlar doğrultusundadünya egemenliğine yönelmesi yolundaTürkiye Cumhuriyeti kullanılmak istendiği için, Türk devletininyüzüncü yılına gelemeden yıkılması gibi bir durum gündeme gelmektedir. Komşularıylabölgesel bir büyük savaşa girecek Türkiye’ninböylesine büyük bir çatışma aşamasındaYugoslavya gibi dağılması söz konusudur. Küresel plan ve programlar bu doğrultuda Avrupa Birliği oluşumuiçerisinde Türkiye’ye dayatılmış ve Türk devletinintasfiyesi yarı yarıyabaşarılmış gibi görünmektedir. Avrupa Birliği gibi bir bölgesel oluşuma tam üye olmak uğruna Türkiye Cumhuriyeti ondan fazla uyum paketi sayesindedemokratik bir tasfiye sürecine maruz kalmışve kendi ekonomisini yönetme hakkını kaybederek küresel sermayenin güdümü altına girmiştir. Avrupa Birliği 2014 tarihini Türkiye’ye tam üyelik için vermiş ve 2013 yılına kadar Türkiye’nin yapması gerektiği işleri dayatmıştır. Türkiye böylesine bir çıkmazda 2014 yılında Avrupa Birliğine tam üye olmak için çabalarken,2013 yılında Türk devletininYugoslavya benzeri birtasfiye ve dağılma noktasına geleceği anlaşılmıştır. İşte bu büyük emperyal ve Siyonist oyunaçığa çıkınca, Türkhalkının ulusalcı kesimleri, Türk devletini gelecekte kurucusu Atatürk’ün söylediği gibi ilelebet payidar kılacakulusal planları 2023hedefi doğrultusundagündeme getirmişlerdir. İlk olarak Türk toplumunun ulusalcı kesimlerinin oluşturduğu Ulusal GüçbirliğiPlatformu, 2005 tarihinde hazırladıkları “Güçlü Türkiye -2023 “ isimliyeniden var olma planıkamuoyuna ilan edilmiş ve daha sonraki yıllarda, Türk toplumu cumhuriyetin yüzüncü yılına kilitlenerek 2023 debir büyük dünya gücü olacak yeni Türkiye hedefinedönük gerçek anlamdaulusal programlarbirbiri ardı sıra yayınlanmağa başlanmıştır.Son genel seçimler sırasında da, 2023hedefi,Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılınaerişme doğrultusundaanatercihi olarak ortaya konulmuştur.
David Passig, 2050 isimli kitabındaİsrail devletinin yüzüncü yılını aşan bir hedefi ortaya koyarken, Türkiye’yi komşularıyla savaşa sürükleyebilecekbir Pers modeli planınıdolaylı olarak öne sürmektedir. Bu doğrultuda İsrail’in yüzüncü yılına ulaşabilmesi yolunda Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılına erişemedendağılması gibi birolumsuz durumkendiliğinden gündeme gelmektedir. İsrail’in yüzüncü yılı doğrultusunda 2050 onlar için bir ulusal hedef olarak ortaya konurken, Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılına ulaşabilmesi doğrultusunda da2023Türkler açısından kesinlikle vazgeçilemeyecekulusal bir hedef olarak ortaya çıkmaktadır. İsrail devletinin danışmanıyazdığı kitapta böylesine birçelişkili durum için çözüm üretememekte veonların 2050 planları doğrultusundaki önceliklerini öne çıkararak, Türkiye Cumhuriyetinin 2023vizyonunu vemilli programlarını görmezden gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk ulusu, 2050 yolunda öncelikli olarak 2023ulusal hedefine öncelik vererekhareket etmek zorundadır. Bu yüzden, Türkiye açısından gelecekvizyonu 2023 ileifade edilecektir. 2050 ise daha sonra düşünülecek bir durumdur. Ama kesinlikle 2050 uğruna 2023vizyonundan ve milli program veplanlardan vazgeçilmeyecektir. 2050 mi yoksa 2023 mü sorusunun cevabı,Türkler açısındanher zaman 2023 olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder