21 Temmuz 2018 Cumartesi

KIBRIS’TA YENİ DÖNEM VE KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI’NIN 44. YILDÖNÜMÜ MESAJI -"Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN"

KIBRIS’TA YENİ DÖNEM VE "KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI’NIN 44. YILDÖNÜMÜ MESAJI"
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
Yavru vatan “Milli Dava Kıbrıs”ta yeni bir döneme gelindi. Şimdiye kadar, başta AB olmak üzere, ülkemizdeki uzantıları ve dahili bedhahlar tarafından “kendi başına bir sorun” gibi gösterilen Kıbrıs’ın, aslında bu konumda bulunmadığı  ve doğal olarak kendisini çevreleyen bölgeler ile içiçe bir çok ortak soruna taraf olduğu ve Rum tarafının (palikarya) sürekli sorun ürettiği görülmektedir.
Nitekim, Orta Doğu Bölgesindeki  gelişmeler kadar, Avrupa ve Akdeniz bölgesinde gündeme gelen yeni siyasal koşullar, doğrudan doğruya bu bölgenin tam ortasında yer alan, strajejik önem  ve değeri iyice artan Kıbrıs’ı yakından ilgilendirmekte;  Doğu Akdeniz’de adeta bir uçak gemisi gibi duran ada’nın yakın bölge sorunları ile eskisine oranla yeni bir ortama doğru sürüklediği görülmektedir.
Yirminci yüz yılın ortalarından beri, zaten çok karışık bir durumda olan Orta Doğu Bölgesinden uzak durarak, kendine özgü “ayrı bir çizgide var olmaya çalışan Kıbrıs Adası” günümüzde Orta Doğu’nun sıcak çekişmelerinden “Doğu Akdeniz” Proje Bölgesine doğru kaymakta; Akdenizin doğu kıyılarında yeni ortaya çıkan petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının paylaşım kavgaları, Kıbrıs adasının stratejik ve  jeopolitik konumunu değiştirmekte ve adanın Türkiye açısından önem ve değeri ile vazgeçilmezliğini  fazlasıyla arttırmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder ATATÜRK, bir demecinde  “Kıbrıs’ın çok önemli bir ada olduğunu;  Türkiye ve Türkiye’nin güvenliği açısından hayati önem taşıdığını” dile getirmiş ve ileride Kıbrıs’a mutlaka sahip çıkılması gerektiğini açıkça dile getirmiştir. Nitekim, “emanet ve vasiyet değeri taşıyan bu işaret” doğrultusunda hareket eden Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, yeri geldikçe ve gerekli oldukça icap eden hassasiyeti göstermiş ve olayların patlama noktasına geldiği kritik bir aşamada “barış harekâtı” düzenlenerek,  ada üzerinde yaşayan ve elen-Yunan (palikarya) zulmüne maruz Türklere sahip çıkılmıştır.
Türk Ordusu, Türk Milleti ve devletinin ulusal çıkarları doğrultusunda, Türkiye’nin Güney Bölgelerinin güvenliği için Barış Harekâtına girişerek, öncelikle adanın kuzeyinde Türkler için güvenli bölge teşkilini sağlamıştır. Türk tarafı bu bölgede önce Kuzey Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kurmuş; Daha sonra da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilân ederek, kurucu önderimiz Atatürk’ün direktifleri doğrultusunda ‘haklı-yerinde ve doğru olarak’ hür, hâkim ve hükümran bir devlet sıfatıyla hereket etmiş ve Anavatan Türkiye ile yakın ilgi, istikrarlı ilişki ve sürdürülebilir politikalar oluşturarak bu günlere gelmiştir.
Ancak, geçen ay içinde Avrupa Birliği’nden gelen yeni bir tavırla, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıstan çekilmesi istenmiş, sadece bu doğrultuda “Türklerin Avrupa’ya Serbest Dolaşım” ile girebileceği, zorunlu bir şart biçiminde “çok haksız, hukuk ve ahlâk dışı, küstah bir üslupla” ifade ve deklere edilmiştir.
Böylece (Türkiye söz konusu olunca, İnsan Hakları ve Evrensel Hukuk normlarını kolaylıkla hiçe sayan) Avrupa Birliği’nin yönetimden sorumlu (emperyal güdümlü) kişileri, Türkiye’nin AB üyeliğine ve Türk vatandaşlarının serbest dolaşımına mukabil Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tasfiyesini isteyecek kadar ileri giderek, açıktan Türkiye ve Türk düşmanlığı yapmışlardır. Bu süreçte yıllardır Türkiye’ye karşı çifte standart uygulayan ve iki yüzlü hareket eden Avrupa emperyalizmi, bu son tutumu ile hiç te iyi niyetli olmayan, art niyetli, sinsi ve düşmanca çifte standart politikalarını sürdürmüştür.
Dahası: Orta Doğu’da din savaşları, üçüncü bir cihan harbine doğru gelişirken, Doğu Akdeniz’de gündeme gelen enerji dalaşı; Kıbrıs adasını eskisinden daha önemli bir konum ve çok hassas bir stratejik+jeostratejik konuma getirmiştir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ve Kıbrıslı Türkler (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti), bu yeni denge faktörlerini dikkate alarak “çok sıkı bir işbirliği ve Milli Dava Kıbrıs bilinci içinde” ve daima birlikte hareket etmek zorunda ve durumundadırlar.
Bu meyanda: KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkler adına kazanılmış mevcut, mümkün ve muhtemel bütün hakların istisnasız hepsine sahip çıkmak ve hiç birisinde kesinlikle geri adım atmamak zorundadırlar.  Türkiye Cumhuriyeti KKTC için ANAVATAN ve bir garantör devlet sıfatıyla, hem eski hakları özenle korumak, hem de yeni ortaya çıkan durumlar karşısında “tarihi, doğal, sosyal, siyasal  ve kültürel geçmiş; mevcut egemenlik alanı ve münhasır ekonomik saha hakları ve hukuku çerçevesinde” yepyeni hakların elde edilmesi için “inançla, azim ve kararlılıkla” çaba göstermelidir.
Kuzey Kıbrıs’ta ki “uluslar  arası kabul görmüş sağlam antlaşmalara dayalı”  Türk Cumhuriyetinin; Rumların, Hıristiyanların ya da Avrupa Birliği’nin kuklası olmaması “Hürriyet, Hâkimiyet ve Tam Bağımsızlığını Koruması ve istikrarla sürdürebilmesi için” gereken çabalar mutlaka gösterilmelidir. Özellikle ada üzerinde, giderek sinsice egemen olmaya başlayan İsrail siyonizminin gizli hesap ve menfur emellerine Türk tarafının alet olmamasına çok dikkat edilmesi gerekir.
Ayrıca, Rus emperyalizminin tuzağına düşen Rum-Elen kesimin içine sürüklendiği çıkmaz iyi izlenmeli, çok dikkatli olunmalı ve giderek artan dış baskılara karşı (tıpkı Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Kesimi arasında olduğu gibi) KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ  ile Türk Devleti arasında daha güçlü, kalıcı ve sağlıklı bir işbirliği dayanışması ortaya konulabilmelidir.
Bu vesileyle ve netice olarak: Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 44. Yıldönümünde Kıbrıs Türk Şehitlerini saygı, şükran ve tazimle anar, gazilerimizi minnetle selâmlarız. Temennimiz odur ki: Emperyalizmin her türlü menfur oyun ve kirli düzenlerine  “cesaret, azim, irade ve kararlılıkla karşı çıkılarak”, Doğu Akdeniz’de ki Türk egemenliğinin kutsal simgesi olan “KKTC”nin güvenle yoluna devam edebilmesi çin başta Türk Milleti olmak üzere, Türk Dünyası ve İslâm Âlemi gereken herşeyi yapmalıdır. Yapmak zorundadır…     

1 yorum:

  1. Son derece guzel ve sarih yazilmis bir yazi. Dr. Cecene cok tesekkurler.. Her zaman Kibris konusunda icinde oldugumuz tehlikeyi ve etrafimizi sarmis olan dost gozuken dusmanlari unutmadan hareket edelim. Eskiden bu tip yazilari fazla abartili bulurdum. Yillar suren dusmanligi -mesela insanlik disi embargo- gordukten sonra hic abartili bulmuyorum.

    YanıtlaSil