ATATÜRK’ÜN PARTİSİNDE NEOLİBERAL OYUNLAR
Küreselleşme
süreci bütün hızı ile devam ederken bu akıma bağlı çeşitli ideolojiler de dünya
kamuoyuna yansımakta ve bu doğrultuda neoliberalizm ile çok kültürcülük gibi yeni
akımlar da öne çıkarak etkin olmaktadır. Türkiye bir orta dünya ülkesi olarak
doğudan batıya, batıdan doğuya, kuzeyden güneye ya da güneyden kuzeye doğru
esen rüzgarların etkisi altında kaldıkça, var olduğu merkezi alanın tam
ortasında her dönem bir başka rüzgâr ile uğraşmak zorunda kalmakta ve zaman
zaman değişen rüzgarların karşı karşıya gelmesiyle birlikte büyük jeopolitik
fırtınalara sahne olmaktadır. Dünya sahnesinde ortaya çıkan bütün siyasal
gelişmeler ister istemez kendiliğinden merkezi alana doğru yansımalar
göstermekte ve bu doğrultuda Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef almaktadır. Bu
nedenle her dönem Türkiye birbirinden çok farklı çeşitli siyasal senaryolara
maruz kalmaktadır. İnsanlık tarihi incelendiği zaman, bu gibi durumların
çeşitli örnekleri ile karşılaşmak mümkün olabilmektedir. Türk siyasal alanına
bakıldığı zaman inişli çıkışlı dönemlerin birbirini izlediği görülmektedir. Her
dönem diğerlerini etkilemekte, böylece geçmişten gelen dönemsel olgular
birbirini izleyen zaman süreci içinde bir süreklilik ortaya koyarak, Türk
devleti ile toplumunu etkileyerek yönlendirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti siyaset çevreleri bu tür
oluşumları izleyerek, değişen koşullarda ayakta kalabilmenin çabalarını
gösterirken, ister istemez dönüşümlere ayak uydurabilme doğrultusunda
değişiklikleri de birbiri ardı sıra yapmaya çaba göstermektedirler.
Son
dönemde Türkiye siyaseti yeniden biçimlenirken ve yaz döneminde bir mafya
liderinin video gösterileri ile Türkiye’de bitmiş olan siyaset yönlendirilmeye
çalışılırken, tam bu aşamada şarkıcı ve gazeteci kimliği ile ortada gezen bir
eski milletvekili, parlamentoya girdiği partiyi ve onun yönetimini suçlayarak, yeni
bir tartışmayı Türk kamuoyunda başlatmaya çalışmıştır. Çeşitli basın ve medya
organlarında yer alan bu Issık Göl Platformu üyesi, kendine göre uluslararası
politikacılık yaparken ortak hareket ettiği Gorbaçov isimli antisosyalist politikacı
gibi, batı blokuna yakın durarak yaranmaya çalışırken, Türkiye’de de benzeri
bir batıcı oluşumu, sağa kayarak ve Türk devletini kurmuş olan Atatürk’ün
partisini karşısına alarak yapmaya çalışmıştır. Atatürk sonrasında birkaç kez
lider değiştiren cumhuriyetin kurucu partisinin sondan bir önceki genel
başkanını açıkça hedefe oturtarak, onun üzerinden Atatürk’ün partisini haksız
suçlamalar ile eleştirerek, kendisine göre Türk siyasetine yön vermeye
çalışmıştır. Yüz yıllık cumhuriyet döneminde Türkiye’de devlet ile birlikte bütün
kurumlar eskirken, Atatürk’ün Türk ulusuna verdiği direktifler doğrultusunda
Türkiye Cumhuriyetinin sonsuza kadar
yaşayabilmesi için mücadele edenlerin ayakta tuttuğu devlet kuran partinin, diğer partilerden
ayrılan bu yönü dikkate alınmadığı durumlarda, ülkeye ve Türk ulusuna ciddi
biçimde haksızlık yapılmakta ve her şeyin bittiği bir noktada işe sıfırdan
başlayarak, çağdaş uygarlık düzenine uygun modern devlet yapılanmasının savaş
sonrası kuruluş döneminde Türkiye’de gerçekleştirilmesinde, ana gövde olarak
hareket eden kurucu partinin, tarihe mal olan özverili yönleri unutulmadan
Türkiye’yi yaratan kuruluş birikimi bugün ele alınamaz. Normal koşullarda
eleştirilerin ötesine giderek bir
partiyi açıktan karşıya almanın doğru olmayan bir tavır olarak görülmesi
gerekirken, siyaset sahnesinde var olan tartışmalara ek olarak farklı çizgide
bir yapay tartışma sahnesi yaratarak, Atatürk’ün partisini gerici olmakla
suçlamak ve bu doğrultuda eski genel başkanlardan birisini dayanak noktası
yapmak gibi bir girişimin, pek de Issık Göl platformculuğuna yakışan bir tutum
olarak görülmesi mümkün olmaması gerekirken, böylesine bir tutum komünist
düzenin yıkıcısı Garboçov’un yoldaşından
gelince, bu konu üzerinde durmak ve yöneltilen suçlamalara yanıt vermek
gerekmektedir. Küresel emperyalizm doğrultusunda Garboçov’un başkanı olduğu
devleti ortadan kaldırması gibi bir durumun, bugün Türkiye Cumhuriyeti için de
söz konusu edilmeye başlandığı bu aşamada, ulusal hassasiyetlerin yeniden
ortaya konulması gerekmektedir.
Issık
Göl platformunun temsilcisi Türkiye’ye dışarıdan bakarken, neler gördüğünü bir
basın mensubuna anlatmıştır. Röportaj tekniğinde yapılan bu görüşmenin içeriği
incelendiği zaman eski genel başkanın tavırları üzerinden Atatürk’ün partisinin
hedef olarak ele alındığı ve böylece ulusal kamuoyu önünde devlet kuran
partinin siyasal anlamda yargılandığı görülmektedir. Türkiye’deki bir mafya
temsilcisinin eski genel başkan ile ilişkiler kurması ve daha sonradan bu
durumun bir başka mafyacı tarafından gündeme getirilmesi, aslında son dönemdeki
yeraltı dünyası ile siyaset sahnesindeki gizli ilişkiler ağının fazlasıyla yayılarak
genişlediği gibi bir durumun öne çıktığını göstermektedir. Böylesine bir
olumsuz duruma doğal olarak siyaset sahnesinden belirli eleştiriler ve karşı
çıkışlar gelmesi de normaldir. Ne var ki, böylesine bir durumu bahane ederek,
Atatürk’ün partisine haksızlık yapılması, Atatürkçü ve Cumhuriyetçi çevreler
tarafından hoş görülemeyecek yeni bir durumu öne çıkardığı için bu gibi
konularda ilgili kamuoyu temsilcilerinin görüşlerini açıklaması ulusal
kamuoyunun doğru çizgide oluşumu açısından önem taşımaktadır. Eski genel
başkanın istifa ettikten sonra iktidarla gizli ilişkiler kurarak teslim olduğu ve
bu doğrultuda Atatürk’ün partisini manipüle ettiğine dair söylentiler dile
getirilirken, eski bir milletvekili olan şarkıcı -yazar, kesin bir hesaplaşmanın
gerekli olduğunu söyleyerek, Atatürk’ün partisini sol görünümü verilmiş bir
sağcı parti olmakla suçlamaktadır. Kendisini milletvekili yaparak meclise sokan
eski genel başkan üzerinden Atatürk’ün partisine sol görünüm verilmiş bir sağcı
parti tanımı yapmak çok ağır bir eleştiri olarak göze çarpmaktadır. Ne var ki,
böylesine ağır bir eleştiri yapmak gibi olumsuz bir tutuma yönelen bir
neoliberal sanatçının, küresel emperyalizmin baş ideolojisi olan neoliberalizm
çizgisinde hareket ederek böylesine karamsar bir sonuca vardığı ortaya
çıkmaktadır. Hiçbir liberal hareket ya da partinin etkili olamadığı Türk
siyasetinde neoliberalizmi gizlemek üzere, Kemalist partinin sağcı ya da sol
görünüm vermekle suçlanması üzerinde de durarak böylesine bir haksızlığın önü
kesilmelidir.
Avrupa
ülkelerinin öncülüğünde Türkiye’de bir demokrasi konferansının yapılmasından
sonra Türklerin ve Kürtlerin sol alanda yollarının ayrıldığı, insan hakları ve
demokrasi gibi çağdaş ilke ve kavramların dışlandığı ve bu yüzden de Türkiye’de
siyasal alanda bir toparlanma yapılamadığı söylenirken Atatürk’ün partisinin
demokrasi ve insan hakları çizgilerinden uzaklaşarak gerici bir parti olmaya
doğru gittiği, bu söyleşide haksız yere ileri sürülmüştür. Türkiye’de sosyal
demokrasi çizgisinin aktörü olarak devlet suçlanırken Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kuruluş döneminden gelen Kemalist modeli görmezden gelinmekte ve
batı tipi sosyal demokrat bir yaklaşım içinde devlet karşıya alınarak, devletin
kontrolü altındaki devletçi bir yaklaşım dışlanırken Atatürk’ün altı okundan
gelen devletçilik anlayışı yokmuş gibi hareket edilerek, neoliberalizm dolaylı
olarak dile getirilmektedir. Avrupa ülkelerindeki sosyal demokrasi hareketlerinin
toplumsal tabanı işçi ve emekçi kitlelerden gelmesine rağmen Türkiye’deki
sosyal demokrat açılımın tabanında ulusal kurtuluştan gelen mazlum halk
kitlelerinin bulunduğu görmezden gelinmektedir. Atatürk Rusya’daki Narodnik
hareketten yararlanarak Türkiye’nin özel koşullarına uygun bir halkçılık
anlayışını geliştirirken, batı tipi sosyal demokrasiye karşı mesafeli
davranılmıştır. Hatta daha da ileri giderek Türkiye’de Ulusal kurtuluş savaşı
sırasında kurulmuş olan Sosyal Demokrat Parti kapatılmıştır. O zaman batılı
emperyalistlerin kontrolü altında olan sosyal demokrat hareketlere karşı, Atatürk
ulusalcı ve halkçı bir yol izleyerek Kemalizm’in yolunu açarken, o dönemin
koşullarında liberal politikaları savunan liberalizme ve bu gibi politikaların
savunulduğu Sosyal Demokrat Parti’ye de açıktan karşı çıkıyordu. Neoliberalizm
çıkmazına saplanmış bir eski milletvekili
Kemalizm ve Atatürkçülük gibi Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş çizgilerini görmezden gelerek Atatürk’ün partisini sağcılık ve devletçilik
ile suçlarken, kendi neoliberal çizgisini ihmal etmeyerek, Atatürk’ün ortaya
koyduğu Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş sistemini gerektiği gibi görmekten ve değerlendirmekten
kaçınarak, Türkiye’de gerçek anlamda solculuk yapılmadığı ve yaptırılmadığı gibi
bir suçlamayı, gene neoliberal çizgisinin doğal sonucu olarak gerçeklere aykırı
bir çizgide dile getirmektedir. Batı emperyalizminin neoliberalizm ideolojisini
batı dünyası dışındaki ülkeleri kontrol etmek üzere kullandığını burada
belirtmekte yarar vardır.
Son dönemde Türkiye’de çok tartışma konusu olan tarikatlar ile ilgili olarak , İslamcı hareketin tartışma konusu yapılması, bu harekete öncülük yaptığı ileri sürülen gazeteci kökeninden gelen partinin üçüncü genel başkanı suçlanırken, eksik bir tutum izlenmekte ve partinin eski genel sekreterinin hem devlete musallat olan tarikat ve önderi ile birlikte, bu tarikatı devletin kamu kuruluşlarına yerleştiren gazeteci genel başkanı aynı dönemde ele alarak, ikisinin birden istedikleri yerlere getirilmesi işlerini hedefe ulaştıran Kasım Gülek gibi batı dünyasının temsilcisinin yaptıkları görmezden gelinmektedir. Müslüman tabanın temsilcisi olan parti ile koalisyon kurmanın İslamcılık olmadığını zaman içinde gören Türk milletinin, daha sonraki aşamada ABD tarafından kurulmuş ve dünya ülkelerinde yaygın bir biçimde örgütlenmiş olan yeni bir neo-nurcu tarikatın öncüsü, kurucusu ya da koruyucusunu bir yana bırakarak, sürekli olarak aynı genel başkanı eleştiri konusu yapmak gibi bir sübjektif tutumu görmezden gelmek yanlışlığına bu aşamada düşmemek gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin ikinci adamı olan bir eski cumhurbaşkanının oğlunun fizik laboratuvarından çıkarılarak başbakan yardımcılığına gelmesini Madımak olayları ile değerlendiren bu sanatçı yazar, kendi Pazar ve piyasa koşullarını düşünerek hareket ederken, bu eski gazeteci genel başkanın başbakanlık yaptığı sırada İslamcılık akımını bu yeni yetme tarikat üzerinden devletin başına musallat ettiğine dair bir değerlendirmeler yapılırken, Atatürk ilkeleri ve devlet kurucu partinin İslam coğrafyası içinde ilk laik devleti örgütlediğini unutarak tek yanlı bazı değerlendirmelerin gündeme gelmesine aracı olmuştur. Ayrıca eski bir parti genel sekreterinin İslamcı partinin İstanbul belediye başkanı adayı olmasını da partinin İslamcılık akımına yakınlığı çizgisinde ele almaya çalıştığı görülmektedir. Devlet kuran partinin gerçek anlamda bir sol parti olmadığı, gerçek anlamda sol partilerin önünü kesmek üzere ulusal bir misyon ile yönlendirildiği suçlaması yapılırken, partinin liberalleşmesine aracı olan eski gazeteci ve mülkiyeli genel başkanların göreve getirildikleri ileri sürülmektedir. Neoliberalizmin devlet düşmanlığı çizgisini gene sürdürmek isteyen yazar politikacı, parti genel başkanlarının sürekli olarak sağcı ve dinci çevrelerle iç içe gizli saklı ilişkilerini yürüttüklerini söyleyerek, Atatürk’ün partisini iki yüzlü bir çizgi izlemekle ve gizli yürütülen sahteci tutumlar ile suçlamıştır. Muhalefet yıllarında verilen sözlerin daha sonraları iktidara gelindiği aşamada unutulduğu ve bu durumdan da partinin yönetiminin sorumlu bulunduğu dile getirilmiştir.
Atatürk’ün
partisini ulusalcı olmakla suçlayan müzisyen sanatçı, milletvekili olduğu
dönemde parti yönetimi ile ters düştüğünü, kendisine daha önceleri verilen
sözlerin hiç birisinin tutulmadığını ve partinin giderek sağa doğru kaydığını
dile getirirken, parti yönetimini açıktan sözlerini yerine getirmemekle suçlamaktadır.
Bu partinin giderek sağ uçtaki milliyetçi partinin çizgisine doğru
kaydırıldığını ve bu yüzden istifa ederek partiden ve siyasetten çekilmek
zorunda kaldığını açıkça dile getirmektedir. Güneydoğu halkına verilen sözlerin
de tutulmadığı ve onlara Avrupa çizgisinde bazı hakların tanınması gerektiğini
söyleyerek, partinin giderek sağ partiler çizgisine çekildiğini dile
getirmektedir. Partinin giderek sağ çizgiye çekilmesi süreci içinde kendisinin
milletvekili yapılarak parlamentoya sokulmasını ise, kendi şarkılarının halk
kitleleri tarafından fazlasıyla söylenmesine bağlayarak, ilerici kesimlerin
sanatçısı olduğu için partinin vitrininde kendisine yer verildiğini, açıkça
belirterek parti yönetimini bu durumdan yararlanmakla suçluyordu. Bir anlamda
siyaseten devre dışı bırakıldığı aşamada geçmişten gelen siyasal hırslarını
yatıştırmak üzere, bütün suçu partinin o zamanki genel başkanına atarak kendisini
rahatlatmaya çalıştığı görülmektedir. Bir dönem iki parti dışındaki tüm
partilerin barajı geçemeyerek meclis dışı kalmaları durumunda, Atatürk’ün
partisinin tek başına ana muhalefet partisi konumuna geldiğini ve böylesine bir
durum içinde partinin sol kimliğini unutarak, tam anlamıyla bir sağ parti
konumunda hareket etmeye başladığını ve böylesine bir aşamada genel başkanın geçmişte vermiş olduğu
sözlerin hepsini unutarak hareket etmeye başladığını ve bu yüzden kendisinin
istifa etmek zorunda kaldığını açıkça ifade ederek, partinin böyle bir duruma düşürüldüğünü anlatmaya
çalışmıştır. Neoliberal çizginin temsilcisi bir siyaset adamının partinin
çelişkili bir çizgiye sürüklenmesine karşı tepkisini ortaya koyduğunu anlatmaya
çalışmıştır. Sol kamuoyunda kendi şarkılarının fazlasıyla dile getirilmesi
yüzünden kendisine milletvekilliği teklif edildiğini söyleyerek, bunun sorumluluğunu
da parti genel başkanına atarak açıklamıştır.
İki
binli yılların başında Türkiye iki
partili demokrasiye mahkum edilirken iç ve dış güç merkezleri arasındaki
gerginliğin en üst noktaya erişmesi aşamasında, milletvekili olması
engellenen ılımlı İslam çizgisinin çoğunluğu
elde eden partisinin genel başkanının meclise
girebilmesi için bir siyasal anlaşmaya
olan gereksinme doğrultusunda, iktidar partisinin lideri ile ana muhalefet
partisinin genel başkanının el sıkıştığı gizli görüşmede Atatürk’ün partisinin
genel başkanının bazı özel tavizler verdiğini ve bu doğrultuda iktidar
partisinin önderi ile bir yakınlaşma içine girerek daha sonraki yıllarda da bu
yakınlığın çeşitli vesileler ile devam ettirildiğini söyleyen sanatçı yazara
göre ana muhalefet partisi lideri iktidar partisinin üstlenmiş olduğu yeni
misyon olan ılımlı İslam düzeninin kurulmasında ciddi muhalefet yapmayarak, bazı istekleri ve planları
doğrultusunda iktidar partisinden yardım ve destek talebinde bulunmuştur.
Gazeteci genel başkan ABD emperyalizminin işbirlikçisi tarikatı devletin tepe
noktalarına taşırken, ondan sonraki genel başkan da yeni iktidar partisinin
genel başkanını meclise taşırken, aynı zamanda kendisi için bir siyasal gelecek
projesini dile getirerek, kendisinin kabul ettiği ek seçim aracılığı ile
iktidar partisi genel başkanının milletvekili yapılmasının karşılığı olarak, kendisi
için gelmekte olan yeni dönemin cumhurbaşkanı
adayı olabilmesinin önünü açmak üzere anlaşmaya varıldığı öne
sürülmektedir. Beylerbeyinde yapılan gizli anlaşma ile iktidar partisinin
liderinin meclise girmesinin sağlanması üzerinden gelecek için bir
cumhurbaşkanlığı pazarlığı yapılmış ve ana muhalefet partisinin bu gibi bir
hareket ile laikliği savunmayı bırakarak gelecek için siyasal İslamcılarla
anlaşma yoluna gitmesi, ülkede İslam devletine doğru gidişin önünü açmıştır. İktidar
partisinin lideri ile anlaşma yoluna giden ana muhalefet partisinin liderinin, daha
sonraki aşamalarda bazı mafya örgütlerinin temsilcileri ile de bazı ticari
çıkarlar doğrultusunda bir araya gelmesi de benzeri bir çizgide devlet kuran
partiyi, çıkar politikası yapan genel başkanı yüzünden zor durumlara
düşürmüştür. Daha önceleri basına yansıyan Antalya’da bir deniz kenarı koyun
sahipliğini devralan ana muhalefet liderinin bu tür ilişkileri zaman zaman
basında yer almıştır. Mebus olmanın akçalı işlerde dokunulmazlık sağlamasından
yararlanan siyasilerin bu gibi yollara çıkar için başvurmaları, rejimi derinden
sarstığı gibi aynı zamanda devleti de hukuk çizgisinden çıkarıyordu.
Atatürk’ün
partisinin bundan önceki başkanı bir Amerikan komplosu ile istifa ederken, hiç
gereği olmadığı biçimde okyanus ötesi dünyada yaşayan neo-nurcu tarikat
önderine teşekkür etmek ihtiyacını hissetmiş ve istifa metninde Pensilvanya
eyaletindeki tarikat merkezinden dünyayı yönetmeye çalışan hoca efendiye
teşekkür etmiştir. Devleti kurmuş olan partinin uzun süre genel başkanlığını
yapmış Amerikancı bir politikanın izleyicisi olmasına rağmen, bir ABD komplosu
ile istifa etmek zorunda kalan uzatmalı doçent kimliğindeki genel başkanının ülkedeki emperyalist işgal
düzenine karşı çıkacağına, bu bağımlılık düzeninin din aracılığı üzerinden
temsilcisi konumundaki tarikatçı
önderinin hegemonyasını kabul ederek bu durumdan yararlanmaya çaba sarf eden devlet kuran partinin genel başkanının,
Atatürk’ün antiemperyalist yolundan giderek ülkesine sahip çıkması gerekirken,
durduk yerde okyanus ötesi hoca efendi senaryosuna uygun hareket ederek, özür
diler gibi mesaj göndermesi bağımsızlık uğruna savaşarak şehit olan Türk
ulusunun ölümsüz evlatlarına saygısızlık olarak ele alınması gerekirken, emperyalist
sermayenin batı emperyalizmine teslim olması Türkiye’nin yeniden yarı sömürge
bir devlet durumuna düştüğünün açık bir göstergesi olarak öne çıkmaktadır.
İktidar partisinin lideri olan bir siyasetçiyi kurtarmak üzere bu kadar fazla
tavizin verilmesi, cumhurbaşkanlığı konusunda bir söz alınmasını gündeme
getirmiş ve iki lider bu çizgide el sıkışarak ana muhalefet liderinin isteği
doğrultusunda bir antanta varmışlardır. Eski genel başkanı bu yönde eleştiren
gazeteci- sanatçı, siyasal çıkmaza saplanmış olan iktidar partisinin önünü
açmak için ana muhalefetin teslimiyetçi bir tavır içine girdiğini ortaya
koymuştur. Bazı milletvekillerinin bu duruma karşı çıkarak isyan etmeleri
üzerine, bu kez de iktidar partisi yönetiminin ana muhalefet önderini kurtarma
çizgisinde davrandığı görülmüştür. Cumhurbaşkanlığı konusunda verilen sözün
tutmayacağı daha o zamanki koşullarda belli olmasına rağmen, rüya aleminde
gezen ana muhalefet lideri cumhurbaşkanlığı hayalleri görerek ama devletin en
üst makamının ılımlı İslam projesi çizgisi
yönünde diktatörlük yapılanmasına dönüştürüldüğünü görmek istemeyerek
sırtını dönmüştür.
Cumhurbaşkanlığı
hayalleri ile kendini avutan siyaset bilimcisi genel başkan, iktidar partisinin
uyguladığı okyanus ötesi proje doğrultusunda sertleşmeye başladığı dönemlerde
laiklik ilkesini koruma görünümünde zaman zaman sert muhalefete yönelmiş ama
siyasetin iplerini baştan karşı tarafa kaptırdığı için sertleşme eğilimleri ile
gerektiği gibi sonuç alamamış ve hem partisinde hem de partinin tabanındaki
güvenilirlik konumunu elinden kaçırmıştır. İktidarın uyguladığı ılımlı İslam ya
da Büyük Orta Doğu projeleri sonuçlandırılmaya çalışılırken, ana muhalefet
partisi bu duruma karşı çıkarak ve Atatürk’ün partisi olarak ortaya yeni bir
Kemalist plan ya da program koymamıştır. ABD’de eğitim görmüş olan siyaset
bilimci genel başkan, Amerikan sosyolojisinin kafa karıştıran teorileri
arasında bir şeyler yapmaya çalışırken iyice kafası karışmış ve yeni dünyayı
tanıyarak anlamakta gecikerek alternatif politikalar üretememiştir. Türkiye’nin
bir ulus devlet olarak varlığını koruması ve geleceğin dünyasının yeniden
yapılandırılması sırasında, Türk devletinin tam ortasında yer aldığı merkezi
coğrafyanın gelecekteki yeni düzeni konusunda, Türk devletinin ulusal
çıkarlarına uygun bir alternatif yapılanma modelini geliştirmek Atatürk’ün
partisinin milli görevi olmasına rağmen,
cumhurbaşkanlığı hayalleri içinde uçan bir ana muhalefet önderliğinin
teslimiyetçi tutumu yüzünden, böylesine bir alternatif çalışma ortaya
konulamamıştır. Batıdan gelen emperyal rüzgarlara kapılma noktasında ana
muhalefet liderinin tavrının iktidardan çok farklı olmadığı düşüncesiyle, bu
eski milletvekilinin Atatürk’ün partisinden istifa ettiği söz konusu röportajda
açıkça vurgulanmaktadır. Parti genel başkanının kişisel çıkarları uğruna
istismar ettiği ana muhalefet partisinde yıllarca kullanılan parti liderinin
misyonu tamamlanınca özel hayat videolarıyla istifaya yönlendirilmesi üzerine, ilgili
genel başkan hiç direnmeyerek ve Pensilvanya’ya teşekkür ederek siyasal
alandaki görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Kişisel çıkar hesapları belirli
şantajlarla gerçekleştirilmeye çalışılırken, Türk devletinin ekonomik olarak
çöküşüne yol açan özelleştirme programı meclisten geçirilmiş ve Türk
egemenliğinin kısıtlanması anlamına gelen bu yok edici programa ana muhalefet
karşı çıkmayarak, Türk ulusunun egemenliğinden büyük bir taviz verilmesine
seyirci kalmıştır.
Oy
veren insanlar, Türk ulusunun seçmenlerinin çaresizliği ile siyasal önderlerin
kişisel çıkarları uğruna kullanılma noktasına gelindiğini görmüştür. Her önüne
gelenin kişisel çıkarları için siyaset kadroları ile pazarlığa kalkışması
demokrasi ile yönetilen bir ulus devlette, halkın çoğunluğuna kötü örnek
olurken, zamanla demokrasinin yozlaşması gibi olumsuz durumların ortaya
çıkmasına ve zamanla demokratik yönetim mekanizmalarının bozularak otoriter
dikta rejimlerine giden yolların açılmasını beraberinde getirmektedir. Siyasal
kadroların gelmiş oldukları pozisyonları korumak amacıyla, bu doğrultuda
kendilerinin merkezinde yer aldığı siyasal düzenler kurmaları demokratik
rejimleri içeriden yozlaştırdığı gibi, halk yönetimi anlamındaki cumhuriyet
devletlerinin de çökmesine yol açmaktadır. Bu açıdan, sanatçı yazarın
belirttiği gibi ana muhalefet partisi genel başkanının kendi siyasal geleceği
için bir pazarlık yapması, ülkedeki muhalefeti çökerttiği gibi aynı zamanda
diğer muhalefet biçimlerinin de ortadan kalkarak tek partili diktatörlüğün
gelişmesi için Türkiye’de elverişli bir ortamın meydana gelmesine yol açmıştır.
Siyasetin dışarıdan yönlendirilmesi ve bu doğrultuda olayların manipüle
edilmesi birbirini izlediği için, Türk devletinin demokratik düzeni bozulmuş ve
bu nedenle de cumhuriyet devletinin geleceği tehlike altına atılmıştır.
Türkiye’yi bitirmek isteyen, laik ve demokratik cumhuriyet rejimini tehlikeye
atan bir zihniyetle anlaşılamayacağı daha o günden belli olması gerekirdi. En
sonunda kendisinin Marksist olduğunu ifade eden gazeteci-sanatçı Marksist
ilkeleri hayata geçirebilmek umuduyla milletvekili olduğunu öne sürerek ve Atatürk’ün
partisini siyasal bir istismara alet ettiğini söyleyerek kendisini kurtarmaya
çalışmaktadır. Aslında küresel sermayenin neoliberal politikalarını benimsemiş
olmasına rağmen, kendisini solcu göstermekten çekinmeyen, işbirlikçi bir
çizgide liberal sol politikaları benimsemiş bir yazar olarak da ,Marksist
ilkeleri Kemalist bir partinin çatısı altında dile getirerek, Türk halkının ulusal
bağımsızlığının örgütlenmiş olduğu bir halk partisini neoliberal politikalarla zengin
azınlığın çıkarlarına alet ederken Marksizmi temel dayanak noktası olarak
göstermesi de Atatürk’ün partisinin yönetimine bu gibi ayrık otlarından
temizlenmesi gibi bir ulusal görev de yüklemektedir.
Sovyet
sisteminin çöküşü üzerine sınıf kavramı ve sınıfsallık olgusu da ortadan
kalktığı için halk kitlelerinin siyasal alana eskisi gibi sınıfsal değil
ama sosyal kimlik, etnik köken ve cemaatlar üzerinden bakması yüzünden, halk kitlelerinin
eskisi gibi toparlanarak siyaset sahnesine ağırlığını koymasının mümkün olamadığını ileri süren bu Marksist kökenli sanatçı, siyasal alanda
öne çıkan istismarların eskisi gibi önlenemediğini, çünkü halk kitlelerinin
desteğine sahip toplumsal tabanı büyük
siyasal partilerin geride kalması yüzünden halk kitlelerinin eskisi gibi
etkili olamadıklarını vurgulayarak, devlet kuran partiden istifasını mazur
göstermeye çalışan bir tutum sergilemeye
çalışmaktadır. Türkiye’deki sol yapılanmanın işçi sınıfından değil ulusal
kurtuluş savaşından geldiğini ileri sürerken, aydın bir kişi imajı yaratarak
kendisine karşı genel başkanın izlediği olumsuz tutumu kendisini haklı çıkarmak
çizgisinde yorumlayan sanatçı-yazar, halk kitlelerine karşı güvensizlik beyan
ederken, kendi çıkarları doğrultusunda protesto hakkını kullanarak istifaya
yöneldiğini ileri sürmektedir. Kendi sol anlayışını sağ görüşlerle birlikte
değerlendirmeye çalışan konuşmacı yazar, uzaydan politikacı getirilemeyeceğini
ve bu nedenle elde bulunan malzeme ile işi götürmek zorunda olduğumuzu
belirterek kendini haklı çıkarmaya çabalamaktadır. Siyasal liderlerin topluma
karşı sorumlulukları olması nedeniyle, kesinlikle her türlü kirlilikten bu
amaçla yapılacak son bir hesaplaşma atılımı ile temizlenmeleri gerektiğini
belirtmektedir. Atatürk’ün partisi ile hesaplaşmaya kalkıştığını vurgularken, bugünkü
yönetime yağ çekmekten çekinmeyen çelişkili bir tutumu sergilemekten de uzak
durmamaktadır. Marmara denizinde yılların pislik birikiminin sonucu olan
müsilaj benzeri bir kirlenmenin siyaset sahasında da var olduğunu, denizdeki
patlamanın yarın siyaset sahnesinde de benzeri patlamalara yol açabileceğini, bu
doğrultuda demokrasi güçlerine önemli görevler düştüğünü söylemekten çekinmeyen
bu gazeteci yazar, ağaçlar ayakta ölür gibi bir benzetme yaparak kendisinin de
ağaç olduğunu ilan etmektedir. Siyasal liderlerin kendilerine inanan halk
kitlelerini aldatmaya hakları olmadığını vurgulayarak, siyasette temiz olmayı
savunmaktadır.
Türkiye gibi bir ülkede her şeyin kirlendiği bir kara döneme doğru sürüklenirken siyaset sahnesindeki çarpıklıklar birbirini izleyerek devam etmekte ve bu yüzden de halk kitleleri arasında ciddi bir siyasal gerginlik ve yükselen beklenti grafiklerinin tırmandığı bir aşamada, ana muhalefet partisi üzerinden yapılan bir değerlendirme ve var olan koşulları bu doğrultuda yargılanmasıyla temiz eller operasyonuna giden yollar açılmaya çalışılmaktadır. Ne var ki, devletin yargı ve güvenlik kurumları üzerine binmiş olan tarikat şemsiyeleri birçok pisliği gizleyemez noktaya geldiği aşamada ülkenin en tanınmış mafya lideri ortaya çıkarak, teslim olmuş siyasal önderlere karşı çıkan bir tavrı örgütlemeye çalışmaktadır. Hukuk devletinin çökertilmesiyle, anayasa değişiklikleri gibi bir yoldan ülkede anayasal kargaşa düzeni yaratmak gibi tehlikeli girişimler birbirini izlemektedir. Ülkede iki anayasalı devlet düzeni üzerinden eski ve yeni olmak üzere iki ayrı devlet modelinin geçerliliği ana tartışma konusu haline gelirken, Atatürk’ün kurduğu ve kendi elleriyle geliştirdiği devlet düzeninin yerine emperyal rüzgârlar doğrultusunda hem çöküntüler hem de birbirine karşı çıkan yepyeni oluşumlar birbirlerini izleyen bir doğrultuda, Türkiye’nin gündemine girerek ülkeyi ve devlet düzenini alt üst edecek kadar sarsmaktadırlar. Tam bu aşamada sanatçı kökenli bir eski milletvekili günah çıkarır gibi hareket ederek kendisini bu çıkmazdan kurtaramaz, çünkü kendisinin de yer aldığı ve alet olduğu siyasal manevralar, Türk devletini her yönü ile sarsarak çökmesine giden yolu zaten açmıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti devletinin yeni bir yüzyılın başlarında yola devam etmekte
zorlanmasının ana nedeni, ülkenin fabrika ayarları adı verilen kuruluş
modelinin dışına çıkmış olmasıdır. Bu doğrultuda ülkede halk kitleleri ikiye
bölünmekte, bir kanat Atatürk Cumhuriyeti ile birlikte Atatürk’ün partisine de
son verilmesi gerektiği ve bu doğrultuda partinin kapatılmasına karar verilmesi
gerektiğini vurgulamaktadırlar. Bu makalede belirtilen çelişkiler ve yanlışlar
yüzünden ülkede devlet düzeni çökerken, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan
Atatürk’ün partisinin bir şeyler yapması beklenmiş ve halk kitleleri Atatürk
modeli ile kurulmuş olan Türk devletinin yeni dönemde kendini yenileyerek harekete
geçmesi ve yeni plan ve projeler ile devletin güvenliğini sağlayarak cumhuriyet
rejimini sonsuza kadar yaşatacak yeni bir atılım döneminin başlatılması
gereğini dile getirmektedirler. Atatürk cumhuriyeti kuran kurucu partiyi
kurarken, ülkenin dünyada bulunduğu yeri belirleyerek doğu ve batı blokları
arasında bir bağımsız Türk devletinin yaşayabilmesi için tam bağımsız bir
siyasal sentez modeline gerek olduğunu görerek, yeni kurulan devletin temel
örgütünü altı temel ilkeye bağlamıştır. Bu ilkelerin birlikte kullanılmasıyla
gündeme gelebilecek siyasal sentezin Türk halkı ile cumhuriyet rejimini
bütünleştirerek yola devam etmesini sağlayabileceği, yüz yıllık bir deneme
süresi sonrasında kesinleşmiştir. Kurulduktan sonra ortaya çıkan her türlü
engel ve çıkmaz ile boğuşarak yeni yüzyılın ilk çeyreğinde ayakta kalabilmesini
bilmiş olan Türk devletinin geleceği gene devleti kuran Atatürk’ün partisi ile,
bu partinin üst yönetiminde yer alan kadrolara bağlı görünmektedir. Atatürk’ün tam
bağımsız cumhuriyeti İnönü döneminde Atlantik emperyalizmine açılmıştır. Daha
sonra partinin genel başkanlığına gelen gazeteci lider İsrail’e yakın durmuş,
sonraki başkan ise Amerika’ya yakın duran bir siyaset bilimcisi olarak göreve
gelmiştir. Her iki genel başkan hiçbir biçimde partinin geleneksel politikası
olan Kemalizm’e sahip çıkmamış, ABD-İsrail ikilisinin emperyalist politikaları
doğrultusunda taşeron politikalara boyun eğmişlerdir. Bu aşamadan sonra
partinin başına geçen bürokrat genel müdür daha da ileri giderek Kemalist
partinin neoliberal bir çizgiye çekilmesi doğrultusunda önemli adımlar atmıştır.
İMF ve Dünya bankası politikaları doğrultusunda her türlü küresel ekonomi
yapılanmalarına yakın durarak, sermaye kontrolü noktasında kurucusu olduğu ulus
devletten yana bir tavır almamıştır. Dersim senaryoları ile Atatürk karşıtı
seslerin giderek Atatürk’ün partisinden daha fazla duyulması üzerine, partinin
geleneksel çizgisi olan Kemalizm’in tümüyle tersi olarak açıklanabilecek bir
Anti-Kemalizm, ikinci cumhuriyetçi, neoliberal ve tarikatçı gelenekten gelen emperyalizm
işbirlikçisi politikacılar aracılığı ile, Atatürk’ün partisinin başına bir
çuval gibi geçirilmeye çalışılmaktadır. Önümüzdeki seçimlerde parti tabanının,
Atatürk’ün partisinin Anti-Kemalist parti olmasına artık izin vermeyeceği açıkça
görülecektir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
ATATÜRK MİLLİ VE ULUSAL BİR ALGI TEMELİNE OTURMAKTADIR. ATATÜRKÇÜLÜK ASLA DEĞİŞTİRİLEMEZ. ONUN ORTAYA KOYDUĞU İLKELER BÜTÜNÜ YÜKSEK BİR İDEAL OLARAK ELE ALINMALI VE TÜRK GENÇLİĞİ MUTLAKA BUNU HAYATA GEÇİRMELİDİR.. TEMEL DEĞERLERDEN SAPANLAR VE HALKA UZAK DURANLAR YÜKSEK İDEALE ASLA VE ASLA YAKLAŞAMAZLAR..Elinize sağlık. Toplumun aydınlatılması kavgadan değil uzlaşı içeren düşünceler ve davranışlardan geçer.Başarı dileklerimizle... Dr.Öğretim Üyesi Suavi TUNCAY
YanıtlaSilWhat is a casino site? - Choegocasino
YanıtlaSilOnline 1xbet korean casinos in Thailand choegocasino.com사이트 are quite popular in Thailand, febcasino so that is what we nov카지노 사이트 are looking for in 바카라사이트 order to gain the