ANKARA KALESİ
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VE ACİL BARIŞ
Dünya pupa yelken yeni bir düzene kavuşabilmek için uğraşırken, bu süreci kesebilecek derecede güçlü bir çizgide üçüncü dünya savaşı süreci ile karşı karşıya kalmıştır. Bir yandan soğuk savaş düzeninin çöküşü yüzünden bozulan dünya düzeni yeniden kurulmaya çalışılırken, öbür yandan da yerküre çapında yeni bir cihan savaşı komploları ile insanlığın önü kesilmeye çalışılmaktadır. Sovyetler Birliğinin dağıtılmasından sonra içine girilmiş olan küreselleşme dönemi geçmişten gelen eski düzeni sarsmaya başladığı noktaya gelindiğinde modern çağlara geçiş ile birlikte büyük imparatorluklar ve ulus devletler çağı gündeme gelmiştir. Orta çağ sonrası dönemde bir yandan kurulmuş olan ulus devletlerin kendi aralarında oluşturdukları rekabet düzeni çerçevesinde büyüme çekişmeleri, diğer yandan da büyük imparatorluklar arasında yaşadıkları çatışmalar ve savaşlar yeni bir dünya düzeni arayışını hızlandırmış ama böylesine öne çıkan devletleşme ve büyüme süreçleri ile birlikte, büyük bir kargaşa ve düzensizlik çizgisinde yeni bir kaos ortamı öne çıkartılmıştır. Din ağırlıklı Orta çağ dönemi sonrasında batı bölgesinde çağdaş uygarlık düzeni oluşturulurken, bu doğrultuda tek merkezli bir siyasal düzen kurma çabaları öne geçmiştir. Ne var ki, zaman içerisinde bazı yeni devletlerin kurulması ve bazı büyük devletlerin imparatorluk düzeyinde kendilerine yepyeni bir hegemonya arayışlarına girmesi ile birlikte, yirmi birinci yüzyıla doğru uzanan bir modernizm çağı küresel alanlardaki çekişmelerin yeniden biçimlenerek insanlığın yeni bir yön arayışında giderek birleşmelerini sağlamıştır. İnsanlık savaş ve barış dönemlerinin sıralı bir biçimde öne geçmesiyle birlikte, bir anlamda çamurlu yollarda bata çıka günümüze kadar gelebilmiştir.
İnsanlık son yüzyıllarda sağlam
ve etkin bir biçimde kalıcı bir güvenlik şemsiyesi oluşturabilmek amacıyla birçok
girişimlerde bulunulmuş amma, gene de böylesine güçlü bir güvenlik şemsiyesi
yaratılamadığı görülmüştür. Büyük emperyalist devletlerin sahip oldukları
nükleer güç bomba ve füzeleri aracılığı ile kendi düzenlerini geliştirmek için
kullanılmış ama küresel alanın her tarafında sürdürülmekte olan hegemonya
arayışlarının kalıcı ve güçlü bir güvenlik sistemi oluşturulması
sağlanamamıştır. Dünyanın beş kıtası üzerinde kurulmak istenen kalıcı bir
siyasal sistem arayışı, emperyalist ve siyonist siyasal güçlerin planları doğrultusunda
oluşturulmaya çalışılırken, büyük devletlerin çok büyük baskı ve kaos ortamları
yaratarak insanlığı yok olmaya mahkûm edecek bir büyük cihan savaşının, üçüncü
kez bir dünya savaşı macerası ile sonuçlanması, hegemonya çekişmelerinin insan
toplumlarını savaşlara alet olabilecek çizgilere doğru sürükledikleri
görülmüştür. Uluslararası sistemin içinde yer alan devletlerin yavaş yavaş
zaman içerisinde farklı alan ve çizgilerde ortaya koyduğu güvenlikçi arayışlar,
hegemonya arayışı çabalarının daha da önüne geçerek, bütün dünyayı üçüncü kez
küresel savaş senaryolarıyla karşı karşıya getirmiştir. Modern çağların
getirdiği bilimsel devrimler ve çağdaş bir rönesans arayışı içinde de uygarlık
yolundaki arayışları ile sonuç alamayan bir insanlık oluşumu, dünya kamuoyu ile
zaman içerisinde karşı karşıya gelmiştir. Bu durum daha sonraki aşamada soğuk
savaş döneminin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Soğuk savaş döneminin sona
ermesiyle birlikte, gündeme gelen tek kutuplu bir dünya yaratma çabaları
beklendiği gibi, bir barış ortamı getirmemiş aksine devletler ve şirketler
arasındaki çekişmelerin öne geçtiği bir yeni sürecin başlangıcı olmuştur. Sıcak
olayların ya da çatışmaların sonraki aşamada bir kıyamet senaryosuna
dönüşmemesi için insanlığı ve uygarlığı kurtaracak çizgide yepyeni barış
girişimlerine ve çözümlere olan gereksinme her geçen gün daha da ön plana
çıkmaktadır. Gelinen bu aşamada acil bir dünya barışı için Birleşmiş
Milletlerin öncülüğünde güncel bir plan ve programa olan gereksinme, her geçen
gün daha da önem kazanmaktadır.
1-Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin alacağı kararlar
doğrultusunda, Asya, Avrupa ve de Orta Doğu bölgelerinde halen sürmekte olan
bütün sıcak çatışmalara son verilmesi ve bu bölgelerin geleceğinde yer
alabilecek yeni anlaşmazlık konularının belirlenerek, bu gibi anlaşmazlık
konularının Birleşmiş Milletler barış şemsiyesi altına alınmaları
sağlanmalıdırlar. Bu durum eğer gerçekleştirilemezse, o zaman sadece nükleer
silahların yasak altına alınmasını sağlayacak bir yeni hukuk düzeni, gene
Birleşmiş Milletler kararları ile kurulmalıdır.
2-Savaş söylentilerinin başlamasıyla birlikte büyük
devletlerin elinde bulunan nükleer silahların ve bunlarla ilgili depo ve
malzemelerin ortaya çıkarılarak kullanılmaya çalışılması, her açıdan büyük bir
tehlike ile bütün dünyayı ve insanlığı yok etmeye doğru, yeni bir çekişme ve
çatışma süreçleri ile karşı karşıya getirmektedir. Var olan Birleşmiş Milletler
düzeni bugün için böylesine bir tehlikeyi önleyebilecek konuma gelmemiştir. Acilen
Birleşmiş Milletler çatısı altında nükleer silahların kontrol altına alınması,
en öncelikli mesele olarak, uluslararası hukuk düzeni içinde ve her devletin
kabul edeceği biçimde karar altına alınmalıdır. Yer küre üzerinde nükleer bir
tehdit oluşturabilecek bütün girişimlerin öncelikle önlenebilmesi için, Başta
Birleşmiş Milletler ve bu örgüte bağlı diğer beynelmilel örgütlerin bu alandaki
tüm girişimlerinin önü kesilmeli ve dünya barışı için, acilen güvenlikli bir
biçimde yeni ve güçlü bir hukuk düzeni oluşturulmalıdır.
3- Bir Üçüncü dünya savaşı oluşumunu önleyemeyen Birleşmiş
Milletlerin küresel bir örgüt reformu girişimi ile yeniden kurulması ve daha
etkili bir çalışma düzenine sahip kılınması acilen sağlanmalıdır. Bu doğrultuda
Birleşmiş Milletler genel kurulu, Güvenlik konseyi ve Adalet divanı günümüz
koşullarında daha kesin kurallar aracılığı ile yeniden ele alınmalı ve giderek
büyüyen gereksinmeler dikkate alınarak, ortaya Nükleer savaşları hemen
önleyebilecek derecede çok güçlü bir Birleşmiş Milletler reformu yapılmalıdır.
Yeni dünya düzeninde devletlerin birbirlerine karşı kullanacakları füze, bomba
ve diğer silahları devre dışı bırakacak ve bir yasaklama düzenini öne çıkaracak
biçimde, yeni bir Nükleer silahlar kontrol kurumu mekanizması, bu alanda tam
yetki ile çalışmalı ve bir dünya barış konseyi küresel alanda yetkili
kılınmalıdır.
4-Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, Uluslararası Para
Fonu ve diğer küresel siyasi, sosyal ve ekonomik kuruluşlar doğrudan Birleşmiş
Milletler genel sekreterliğine bağlanmalı ve bu gibi kuruluşların mutlak
yönetimi ile birlikte denetim ve kontrolleri, Birleşmiş Milletler genel
sekreterliğince merkezi bir sistem çerçevesinde yürütülerek genel kurul
kararları ile sağlanmalıdır. Birleşmiş Milletler çatısı altında çalışmalarını
sürdürmekte olan diğer evrensel örgütler ya da kuruluşlar böylesine büyük bir
misyonu yerine getirmeye yöneldikleri zaman, yeni bir dünya düzenine giden
yolda, daha etkin ve güvenlikli bir dünya kurabilmenin çabası içinde
olabilmelidirler. Güçlendirilecek merkezi yapılanmasıyla Birleşmiş Milletler
Genel sekreterliğinin bütün örgütlere ve diğer uluslararası kuruluşlara denetim
mekanizmaları geliştirerek, küresel dünyanın son zamanlarda içine sürüklenmiş
olduğu kaos ortamının ortadan kaldırılmasında etkin düzenlemelerde acilen
bulunması gerekmektedir. On milyar insanın iki yüzden fazla ulus devletin
çatısı altında yaşadığı bugünkü dünya düzeninde, giderek artan küresel düzen
arayış ve gereksinmeleri ancak güçlü bir Birleşmiş Milletler düzeni ile
karşılanabilecektir.
5- Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulmuş olan Milletler
Cemiyetinin yetersiz kalması ve daha sonraki aşamada da çökerek dağılması gibi olumsuz bir durumun
yeniden Birleşmiş Milletler çatısı
altında ikinci kez meydana gelmemesi için, bu örgütün bütün yönleri ile
yenilenmesi ve bir reform atılımı ile de daha güçlü bir yapılanma, uluslararası
alanda bütün sorunları çözüme kavuşturacak
düzeyde, en etkin biçimlerde atılacak adımlar sonrasında, küresel alanda
devreye girecek olan yeni Birleşmiş
Milletler iki yüz ulus devletin beklentilerini karşılayacak bir potansiyeli
yaratırsa, o zaman dünya devletleri beş büyük devletin denetim
mekanizmalarından kurtulacaktır. Güvenlik konseyinin geçici ve kalıcı üyelerden
oluşan yapılanması bu nedenle beş büyük devletin çıkarları doğrultusunda
yönlendirilerek siyasal bir kaos yaratılmaktadır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bugün ABD, İngiltere, Fransa,
Rusya ve Çin gibi beş büyük devletin katılımı ile kurulmuştur. Birleşmiş
Milletler örgütünün bugün iki yüz den fazla devletin üyeliği ile devam ettiği
için, Güvenlik Konseyinin sürekli üyesi olan 5 büyük devlet bir araya gelerek
ve bütün savaş, çekişme ya da çatışma düzeyindeki sorunları ele alarak ayrıca
bütün örgütleri, devletler ile uluslararası kamuoyunu gelecekte bağlayacak
kesin ve bağlayıcı kararları alabilmektedir. Devletlerin üyeliği genel kurul
üzerinden sağlanırken, büyük devletlerin örgüt içindeki hegemonyaları da Güvenlik
Konseyi daimi üyeliği üzerinden oluşturulmuştur. Büyük devletlerin aynı zamanda
geçmişten gelen sömürgeci kuruluşlar olduğu için, on beşinci yüzyıldan bu yana
sürdürdükleri bu beraberinde kaotik bir durum yaratarak küçük ve orta boy
devletlere karşı büyük haksızlıklara yol açılmaktadır. Beş yüzyıllık
emperyalizm ve faşizm gibi insanlık dışı uygulamalara devam etmelerine yol
açmakta ve Orta çağ döneminden gelme dinci ve siyasi baskı, yolsuzluk ve
sömürgeci talancılıklar sürüp giderken, konseyin sürekli üyeleri bu gibi
olumsuzlukları ciddiye almamakta ve bu yüzden de büyük haksızlıklar,
eşitsizlikler ve insan haklarına ters düşen ve aynı zamanda kamu düzenleri ve
hukuk devletleri çatısı altında da çok büyük olumsuzlar çıkmaktadır. Bu nedenle
orta boy ve küçük boy dünya devletleri beş büyük hegemon devletin emperyalist
baskıları ile uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. Ayrı dünyaların kutup başları
olan beş büyük devletin dünya halklarına karşı kaotik uygulamaları dayatmaları
yüzünden binlerce yıllık dünya tarihinin son dönemlerinde, beş büyük devletin
hegemonyası yüzünden geçmişten bugüne gelmiş olan haksızlıklar zinciri bugün de
devam etmekte ve sonrasındaki yakın geleceği de şimdiden karartmaktadır. Dünya
5 ten büyüktür sloganı ile ortaya çıkan küçük ve orta boy devletler günümüzde, haksızlıklara
karşı mücadele ederek daha adil, eşitlikçi ve barışçı bir dünyaya haklılık
çizgisinde ulaşabilmek üzere küresel düzeyde Adalet, Barış ve Eşitlik
konseyleri ülkeler içinde kurulmuştur. Demokratik toplum kuruluşlarının
destekleri ile isimlerine bağlı olan örgütlenme çalışmalarını, dünya ülkeleri
çizgisinde temsil etmeye ve geleceğin dünyası yeniden kurulurken, bugünkü
haksızlık, eşitsizlik ve sömürgecilik görüntüsü veren bozuk düzenlerin küçük ve
orta boy ülkelerden kaldırılmasına acilen öncelik tanınmalıdır. Açlık ve
işsizlik gibi iki büyük olumsuzluk milyarlarca insanın daha hakkaniyete uygun
bir çizgide, demokratik hukuk devletleri çatısı altında toparlanması ve
böylesine bir başlangıç sonrasında da daha adil, özgürlükçü ve eşitlikçi
yapılanmaların küçük ya da büyük tüm dünya devletleri için ortak bir gelecek
oluşturulması önem kazanmaktadır. Böyle bir dünya çapında bir devrimin öncüsü
olacak dünya devletlerinin temsilcilerinden oluşan Birleşmiş Milletler örgütü,
gerekli olan yenilikleri yaparak bir dünya devrimi gerçekleştirmelidir.
6-Bugünkü dünya düzeni Türk devletlerinin topluca yer aldığı Asya dönemleri bittikten sonra dünyaya açılırken, Atlantik kökenli yeni yapılanmaları öne çıkarmıştır. Bu çerçevede konu ele alındığı zaman orta çağ sonrasında öne çıkan şehir devletleri dünyanın her bölgesine yayılmış ve daha sonra da sömürgeci emperyalistlerin saldırıları ile beş büyük kıtanın hemen hemen her bölgesinde devletler kurulmuştur. On beşinci yüzyıl sonrasında bir ada devleti olarak İngiltere öne çıkınca ilk oluşan büyük dünya devleti olarak İngiltere, kuzey Avrupa’dan yola çıkarak Londra merkezli bir şehir devletinin önce kendi bölgesine sonra çevre bölgelere ve daha sonra da orta çağ şehir devletlerini kullanarak, büyük alanlara egemen olan imparatorlukları ortaya çıkarmıştır gündeme. Devleti kurduktan sonra İngilizler önce bulundukları adanın üç bölgesini işgal ederek İskoçya, İrlanda ve Galler devletlerini işgal ettikleri topraklar üzerinde kurmuşlar ve daha sonra da UNİTED KİNGDOM adı altında ada devletlerini birleştirerek Atlantik adası üzerinden yeni bir krallık devleti kurmuşlardır. BİRLEŞİK KRALLIK adı ile Türkçeye çevrilen bu devletin adı ve bayrağı altında önce Avrupa, sonra da Amerika, Asya ve Afrika kıtalarında çeşitli işgaller sonrasında yeni yerler işgal edilerek, bunların üzerinde önce sömürgeler kurulmuş daha sonra da sömürgeler Birleşmiş Milletler çatısı altında bağımsız devletler olarak örgütlenerek bugünkü sayıları iki yüzü geçen ulus ve ülke devletlerini kurmuşlardır. Bugünkü Birleşmiş Milletler eski BİRLEŞİK KRALLIK’ın kurduğu bir dünya devleti projesidir ama bugün dünyayı yönetemediği için geride kalmış bir modeldir. Birinci ve İkinci dünya savaşlarından dünyayı kurtaramayan İngiltere ve müttefikleri, daha sonraki dönemlerde farklı modelleri gündeme getirmişler ama bu durumu bir Avrupa potansiyeli olarak bütün dünya da egemen ve geçerli kılamamışlardır. Eski bir İngiliz sömürgesi olan Amerika Birleşik Devletleri zamanla öne geçerek ve İngiltere’ye karşı bağımsızlık savaşı vererek önce Amerikan kıtasında daha sonra da diğer kıtalarda ve eski İngiliz sömürgelerinin üzerinde örgütlenerek, Birleşik Krallık adı verilen İngiliz imparatorluğunun dünyadaki yerini almaya yönelmiştir. Böylece Birleşik Krallığın yerini bir başka birleşik devlet olarak Birleşik Devletler adı ile ABD almış ve ikinci dünya savaşında galip gelerek Birinci dünya savaşının galip tarafı olan Birleşik Krallık yapılanmasını geride bırakmıştır. Avrupa kıtasında İngiltere’nin komşusu olan Fransa’da sömürgeciliğe soyunduğu zaman, Birleşik Krallık ve Birleşik Devletler yapılanmaları bir araya gelerek Birleşmiş Milletler örgütünü kurmuşlardır. Doğu bölgesinin iki büyük devleti olarak dünya barışını kurmak üzere yeni aşamada Rusya ve Çin devletleri de Birleşmiş Milletler çatısı altında yerlerini almışlardır. Avrupa’dan iki Amerika’dan bir ve Asya’dan iki büyük devletin katılmasıyla geleceğin dünya devleti için önemli adımlar atılmıştır. Kıtaların üzeri boşken beş dünya devleti bir araya gelerek yeni bir birliğin adını Birleşmiş Milletler olarak kabul etmelerine rağmen, yeni bir küresel hegemonya düzeni oluşturamamışlardır. Bileşik Krallık ile bir araya gelen Birleşmiş Milletler gelecek için güçlü bir dünya devleti olamayınca, bu kez diğer devletlerin de devreye girdiği ve onların da katkıları ile yeni bir dünya düzeni arayışlarının başladığı yeni döneme geçilmiştir. Bugünkü aşamada yeni bir birlik çatısı altında tartışmalar sürerken, İngiltere ve ABD karşı karşıya gelerek Krallık birliği ya da eyaletler birliğinden oluşacak yeni bir modeli geçerli kılmaya çalışmaktadırlar. Beş büyük devletin arasındaki çekişmelere dünya devletleri de girince iş iyice içinden çıkılamaz bir duruma gelmiştir. Dünya geleceği için birlik oluşturmanın gerekli olduğunda herkes paralel düşünce içindeyken, birleşecek eski devletlerin krallıklar birliği mi yoksa eyaletler federasyonu mu olacağı konusunda tartışmalar devam etmek de ve bu yüzden de Orta Doğu ve Avrupa toprakları üzerinde başlamış olan savaşlara karşı önlemler bir türlü alınamamakta ve dünya üçüncü kez bir cihan savaşına sahne olmaktadır.
Daha büyük birleşme
arayan çeşitli ülkeler ve ulusların bir kısmı devletlerin tasfiyesi ve bunların
yerine daha büyük birlikteliklere gidilmesi çizgisinde şirketlerin bir araya
gelmesini savunmaktadırlar. Bu öneriye göre büyük şirketler dünya devletini
bankalar ya da sermaye kuruluşlarının birliği olarak görmektedirler. Bu yüzden
yeni dünya düzeni oluşturmak için devletler ile şirketler karşı karşıya
gelmektedirler. İngiltere’nin öncülüğünde Birleşik Krallık olarak başlayan tek
dünya devleti hedefi, ABD ile Birleşik Devletler görünümünde birleşik
federasyonculuğa doğru yönlendirilerek İngiliz ve ABD modellerini devre dışı
bırakmaktadır. Bugün ki Birleşmiş milletlerin krallıklar ya da eyaletler
üzerinden birleşmeye yönelmesi kesinlik kazanmamış aksine bir başka model
üzerinden birleşik dünya devleti arayışları öne çıkarken, ülkeler üzerinde
kurulu bulanan devletlerin geleceği tehlike altına girmektedir. Böylesine bir
arayış döneminde ülkeleri temsil eden devletlerin yerini giderek halklar
almaktadır. Küreselleşen sermaye, şirketlerin ya da bankaların birlikteliği
olarak öne çıkarlarken, ulus devletlerin, ulusal başkentlerin ve büyük sermaye
merkezlerinin karşı çıkışları ile karşılaşmaktadırlar. Bu nedenle, yeni bir
dünya birlikteliği arayanlar, krallık ile eyalet birlikteliği yerine şirket ve
bankalar birlikteliğini arayanlar, istedikleri küresel yapılanmaları böylesine
birliktelikler ile örgütlenme aşamasına tam olarak getirememişlerdir.
Devletlerin birliği yerine şirketlerin birliğinin getirilmesine ise dünya
halkları bir araya gelerek ”UNİTED POPULAR of WORLD“ adı altında yeni bir, dünya halkları birlikteliğini,
geleceğin dünya devleti olarak siyasal
gündeme getirmeye çalışmaktadırlar. Küreselleşme aşamasında, Birleşmiş
Milletler yapılanmasından Dünya Halklarının Birliği’ne doğru bir geçiş
sürecinin uzunca bir zaman alacağı, devletler arası çekişme ve savaş
risklerinin giderek tırmanmasıyla anlaşılmaktadır. Bugün kuzeyde Ukrayna’da ve
güneyde Filistin’de ortaya çıkan sıcak savaş senaryoları, İngiltere ve ABD ile
bunların dünya devleti anlayışlarını ortadan kaldırmak isteyen küresel
şirketlerin çatışması ile İslam’a ve Vatikan’a karşı sürdürülen Siyonist din
devleti savaş senaryoları kendiliğinden öne çıkmaktadır .Devletlerin anlaşamadığı,
şirketlerin çatışma içine girdiği ,etnik gruplar ve ulusların savaş
kışkırtıcılığına doğru yönlendirildiği yeni bir aşamada, dünya halkları ve
insanlık, geleceğin güvenliği için DÜNYA HALKLARI BİRLİĞİ’ni düşünmek
zorundadırlar.
7-Birleşmiş Milletler
örgütlenmesi çerçevesinde güvenlik konseyinde bir araya gelen Amerika ve
İngiltere devletleri Birleşmiş Milletler çatısı altında kendi modelleri
üzerinde ısrarcı oldukları için anlaşamamakta ve bu yüzden kendi kontrolleri
altındaki devletler üzerinde kendi güçlerini artıracak bir biçimde, geleceğe
doğru tek dünya devletini ya krallıklar ya da eyaletler üzerinden kurabilmenin
yollarını aramaktadırlar. Bu büyük devletlerin kendi hegemonya alanlarını
geliştirmek için her türlü bölücü, parçalayıcı, çökertici ve özel çıkarcı
senaryoları dünya devletlerine baskı ile benimsetmeye çalışmaktadırlar. Millet
kavramı Birleşmiş Milletler çatısı altında krallıklar ya da eyaletlerin
birliğinden oluşturulacak muhtemel bir dünya devleti modelini var olan ulus
devletler yapılanması üzerinden gerçekleştiremediği aşamada, şirketlerin
bankalar birliği ya da sivil toplumlar
ile demokratik kuruluşların kendi
toplumlarını temsil etmeleri durumunda, dünya barışına destek gerçekleştirecek
olan girişimleri, dünya halklarının arasından çıkarak ,devletlerin örgütü
içinde, uluslar ya da uluslararası birlikteliğe yönelecek yeni bir arayışın
gündeme gelmesi söz konusu olabilir. UNİTED
POPULAR, yani birleşik halklar ya da birleşmiş toplumların ortaya çıkışı
popüler kültürlerin birlikteliği ile değil, doğrudan doğruya halk kitlelerinin
kendisini temsil etmek üzere seçimlerle işbaşına gelen demokratik örgütler ,meslek kuruluşları ve sivil toplum
örgütleri, insanlığın birliği ve aracılığıyla diğer toplumları hedef haline
getirerek, bu doğrultuda savaş senaryolarına doğru yönlendirilmelerini
önleyerek; halkları, ulusları ve sivil toplumları karşı karşıya getirecek savaş
senaryolarına sürüklenmelerini önleyecek politikaları güncelleştirerek,
uluslararası bir savaş konjonktürünün önünü kesecektir .Birleşik krallık,
Birleşik devletler, Birleşmiş Milletler kavramlarının geleceğin dünya devletine
doğru gelişmeleri yönlendirmesi zorlanınca, ortaya devletler, dinler, uluslar
ve halkların savaştırılmaları gibi bir olumsuz durumlar çıkarmaktadır. Böylesine
bir süreç içinde uluslaştırılmak istenen toplumların, Siyonizm aracılığı ile giderek
bu noktadan geri çevrilmeye ve orta çağ benzeri parçalı yapılara dönüştürülmeye
çalışıldıkları görülmektedir. Yeni dünya düzeninde ulus devletler ulusal
olmaktan çıkarılırken, halk kitleleri müşteri adı altında bir çeşit ekonomik
yurttaşlığa doğru yönlendirilmeye çalışıldıkları görülmektedir. Bu gibi
nedenlerden dolayı eyalet ve krallık kavramları üzerinden, küresel bir dünya
devletinin ortaya çıkamayacağı açıkça belli olmuştur. Şimdi bu yüzden
şirketlerin birliği zorlanıyor ama alternatif bir devlet yapılanması şirketler
düzeninden ortaya çıkamamaktadır. Geriye sivil toplumcu bir yapılanma üzerinden
dünya devletine gidiş kalmaktadır. Bu nedenle yeni dönemde sivil toplum ve
demokrasi kuruluşları ile birlikte halk kitlelerinin temsilcisi olarak öne
çıkacak bir sivil toplumcu dönemde, geleceğin dünya devleti halk kitlelerinin
geniş ve kapsayıcı çatıları altında gündeme gelecektir. Bütün dünya halklarının
eşit koşullarda katılımı ile DÜNYA HALKLARI BİRLİĞİ bir türlü kurulamayan dünya
devletini Birleşmiş Milletlerin yerini alacak bir düzende sivil toplumcu bir
anlayış ile kurulabilecektir. Devletlerin kavgaları faşizme giderken, etnik
kavgalar ve dinsel savaşlar ülke coğrafyalarını bozarken, terör ve komplolar iç
savaşları ortaya çıkarırken, dış müdahaleler ülkeleri kaosa sürüklerken, bütün
bunlara karşı çıkacak bir çizgide UNİTAD POPÜLER ya da DÜNYA HALKLARI BİRLİĞİ
bu dünya üzerinde yaşamakta olan bütün halk kitleleri ve ezilen ulusal
yapıların öncülüğünde bir an önce kurulmalı ve dünya üçüncü cihan savaşına
doğru sürüklenirken, insanlık bu gidişin önünü kesmelidir.
8-Bugünkü Birleşmiş Milletlerdeki
örgütündeki en önemli konu Güvenlik Konseyi’nin kurucu beş üyesinin gelecek
için dayatmaları yüzünden, ayrı devlet modellerinin çatışma ve çekişmeleri
olarak öne çıktığı görülmektedir. Ne var ki, Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin
sayısının az olduğu, bu yüzden yeni dönemdeki dünya dengelerinde Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinde dengesiz durumların ortaya çıktığı açıkça
belirginleşmektedir. Dünya beşten büyüktür ama bu hakkaniyete dayanan yeni bir
Birleşmiş Milletler örgütlenmesinin bir büyük barış düzeni için DÜNYA HALKLARI
BİRLİĞİ’nin ortaya çıkartılması
açısından yeterli olmamakta, diğer alanlardaki sorunların aşılarak yeni
kurulacak UNİTED POPULAR örgütünün yetersiz kalan Birleşmiş Milletlerin yerine alacak
yeni bir merkezi örgüt olabilmesi için yetersiz bir durum yaratmaktadır.
Devletlerin büyüklüğü ve etkinliği açısından konu ele alınarak incelendiğinde, Almanya,
Japonya, Brezilya, Arjantin, Hindistan, Endonezya, Türkiye, Avustralya, Kanada ve
Kazakistan’ın gibi büyük devletlerin sürekli görev yapan daimi konsey
üyeliklerine seçilmelerinde büyük yarar vardır. Dünya dengeleri daimi üye
sayısının beşten on beşe çıkmasının bu
doğrultuda Birleşmiş Milletler içindeki
dengelerin yeniden kurulmasına yardımcı
olacağını göstermektedir. Türkiye yeni dönemde Güvenlik Konseyi daimi üyesi
olmayı ana bir hedef olarak ortaya koymalıdır. Ayrıca BM genel kurulunun
statüsünün de yeniden belirlenerek, kararların yaptırımlara bağlanması
gerekmektedir. Genel Kurul kararlarına uygun davranmayan üyelerin, kalıcı
yaptırımlar ile yönlendirilmeleri örgütün yönetim üzerindeki etkinliğini
artıracaktır. Acil dünya barışı için Birleşmiş Milletler’in ya önerilen
çalışmaları yapması ya da bu doğrultuda yeni girişimlere öncülük yaparak, bir
an önce uluslararası alandaki dünya halkları inisiyatifinin küresel düzeyde
etkin bir düzeye getirilmesi sağlanmalıdır.
Asya, Avrupa ve Afrika gibi üç
kıta üzerinde son zamanlarda ortaya çıkmış olan savaş süreçlerinin
durdurulabilmesi için Birleşmiş Milletler üyesi olan bütün devletlerin bir
araya gelerek ortak hareket etmesi ve insanlık ile dünya barışını kurtarmak
üzere ULUSLARARASI HALKLAR BİRLİĞİNİ bir an önce kurmalıdırlar. Birinci Dünya
Savaşını kazananlar o dönemin koşullarında Cemiyeti Akvam’ın kuramadığı dünya
barışını ne yazıktır ki, İkinci Dünya Savaşı sonrasında da Birleşmiş Milletler
örgütü de kuramamıştır. Bugün gelinen aşamada bütün dünya Siyonizmin komploları
ile üçüncü cihan savaşına giderken, Birleşmiş Milletler çok zayıf kalırken, başarısız
bırakılan bu örgütün yerine DÜNYA HALKLARI BİRLİĞİNİ dünya ülkeleri, devletleri
ve halkları ortak bir kader için dayanışma ruhu ile bir an önce
kurabilmelidirler. Bu aşamada kurulacak yeni bir dayanışma ve barış örgütü
olarak, başlamış olan üçüncü dünya savaşının durdurulması, bunun yerine tüm
dünyayı kapsayacak bir geniş ve kalıcı bir barış ortamının köklü bir biçimde
örgütlenmesi, insanlığın ortak beklentisi olarak, dünyanın büyük devletlerini
yönetmekte olan ilgili ve yetkili üst düzey yöneticilere çağrı olarak burada
dile getirilmektedir. Halen dünyada yaşayan ve var olan bütün sivil
toplumlarının böylesine geniş bir barış düzeni kurabilmeleri için, öncelikle
sivil toplum kuruluşlarının her açıdan harekete geçmeleri zorunlu görünmektedir.
Kutsal topraklarda insanlığı yok edecek bir Siyonist savaşa karşı çıkarken,
yeryüzünde yaşayan bütün sivil toplum kuruluşlarını savaş makinalarına karşı
çıkacak çizgide, örgütlemek hem Birleşmiş Milletlerin hem de tüm uluslararası
kuruluşların omuzlarında olan haksızlığa karşı direnişin bir ön adımıdır. Hiç
beklenmeden gündeme getirilen böylesine kutsal bir mücadelenin her yönü ile
başlatılması bugünün koşullarında acilen zorunluluk kazanmıştır, o nedenle bu
doğrultudaki girişimlere öncülük yapacak küresel merkezler ve sivil toplum
kuruluşlarının Birleşmiş Milletler çatısı altında örgütlenerek, tüm insanlığın
geleceğine sahip çıkmaları gerekmektedir. Bomba düğmelerine basılmadan
dönülmekte olan son dönemeçte insanlık var olma mücadelesini kazanmak ve bunu
korumak zorundadır. İnsanlığı yok edecek bir üçüncü dünya savaşına hiçbir
toplum, devlet ve halk kitleleri seyirci kalamaz. Devletlerin, milletlerin ve
alt kimlikli grupların seyirci kalmaması gerekirken, dünya halkları yeniden
örgütlenerek üçüncü dünya savaşına karşı barış cephesini Birleşmiş Milletler
aracılığı ile örgütlemelidirler.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder