ANKARA KALESİ
SOVYET RUSYA’NIN
OLUŞUMU
Uluslararası
alandaki son gelişmeler merkezi coğrafya da gerginliklere sebep olurken,
Türkiye’de bir bölge ülkesi olarak sıcak çatışmalar ve savaşa yönelen önemli
gelişmeler ile karşı karşıya gelmiştir. Bir kısmı sınırların içinde diğer kısmı
ise ulusal sınır boylarının dışında kalan bu sıcak sorunların, zaman içinde
ortaya çıkan yeni koşullardan etkilenerek, yeni sorunların ortaya çıkmasına
neden olduğu görülmekte ve bu yönde ortaya çıkan durumları gerçekleştirerek
dünya tarihinin belirli yönlere doğru gelişmeler gösterdiği anlaşılmaktadır. Tarih
denen sürecin zaman içinde değişim geçirmesine yol açan yeni koşullar ve
gelişmeler dünya tarihini belirlerken aslında insanlığın ve de insan
topluluklarının da geleceğini belirlemektedir. İnsanlık tarihi genel olarak ele
alındığında, bu tür durumlar ve sorunların değişen dönemlerle birlikte ortaya
çıktığı görülmektedir. Dünya tarihi incelendiği zaman tarihsel olayların ve
gelişmelerin birbirlerini izleyerek gündeme geldikleri ve bu doğrultuda büyük
devletler ve güçler tarafından izlenip yönlendirilerek belirli hedeflerin
seçildiği ya da bu yönlerde oluşturulan siyasal gelişmeler çizgisinde
gerçekleşme aşamalarını geride bırakarak, insanlığın gelişiminde kalıcı
adımların atılmasında, önde gelen bir etkinlikler sağladığı görülebilmektedir.
Rusya, bugünün dünya haritasında
yer alan en büyük devletlerden birisi olarak her zaman insanlığın geleceğinde
önde gelen bir yere sahip olmuştur. Bir başka açıdan insanlığın kaderini
belirlemekte olan tarihsel süreçte, en önde gelen büyük devletlerden birisi
olmuştur. Bu açıdan konu ele alındığında beşinci yüzyılda ortaya çıkmış bir Rus
devletinin yirminci yüzyıla kadar geçirdiği değişim ve aşamaların birbiri ardı
sıra geldiğini ve birbirine bağlılık çizgisindeki ilerlemelerin, bu büyük
devlet ile birlikte sınırları içinde yaşayan halk kitleleri ile birlikte yeni dünya düzenlerinin ortaya çıkış
evrelerinde etkinlik sağladıkları görülmektedir. Bugünkü Rus devletinin
üzerinde kurulu bulunduğu toprakların hem Avrupa hem de Asya ayakları bir arada
bütün Rusya ülkesinin hem topraklarını hem de devlet örgütlenmesini kapsayan
bir genişlik içinde uzanıp gittiği görülmektedir. Beş yüz yıllık bir geçmişten
gelen büyük Rusya devleti, Rus halkının uzanıp giden zorlu yaşam
mücadelelerinin sonucunda tarih sahnesindeki yerini almıştır. Onuncu yüzyıl
yıllarında tarih sahnesine çıkan Rus halkları daha sonraki aşamalarda öne
çıkarken, on beşinci yüzyılın başlarından itibaren, bugünkü Ukrayna devletinin
başkenti olan Kiev isimli eski bir Türk devletinin çatısı altında bir araya
gelerek, o dönemde etkin olan Hazar imparatorluğunun sınırları içinde
toparlanmaya yönelmişlerdir. Beşinci yüzyıllarda tarih sahnesine çıkmış olan
Rusların, onuncu yüzyıla doğru bir imparatorluk oluşturmaya yönelmelerinde,
Hazar devletinin çöküşünün önemli boyutlarda rolü olmuştur. Onuncu yüzyıl
döneminde Kiev’in başkent olarak kurulduğu Rus devletinin daha sonraki yıllarda
bir dönem Asya’dan gelen Moğol ordularının yönetimi altına girdiği ama daha
sonraki yıllarda bu büyük ordunun gerekli olan nüfus yapılanmasını kurarak
kalıcı bir büyük devlet kuramaması yüzünden Moğollar ile Ruslar uzun süre
savaşarak birbirlerinin güçlerini kırmışlardır. On ikinci yüz yıldan on beşinci
yüzyıla kadar üç yüz yıllık bir dönemde Rus toplumu üzerinde egemen olan
Moğolların daha sonraki aşamada geri çekilerek bir Asya tipi siyasal
yapılanmaya yönelmeleri nedeniyle Moskova şehrini merkez ilan eden Ruslar,
hızla kendi devletlerini kurarak dünyanın önde gelen büyük devletleri ile bir
medeniyet yarışına girişmişlerdir. Moskova devleti hızla yükselirken ortaya
çıkan yeni yapılanma döneminde Romanovların kalkınma çabalarına karşı ülke
içinde karışıklıklar birbirini izlemiş ve bu yüzden Rus devleti içine kapanık
bir dönem içinde gelişme ve ilerleme şanslarını yerinde kullanamamıştır. Böylesine
bir süreç içinde aydın ve entellektüel kadroların yönetiminde Rusya yirminci
yüzyıla gelmiştir. Batı ülkelerinde görülen kapitalist gelişmelere karşı
devrimci ve sosyalist hareketler burada tepki olarak gelişmişlerdir.
Avrupa kıtasındaki sosyalist hareketlerin hızla yükselmesi çevreye dönük tepkilere yol açarken, Almanya merkezli bir dünya sosyalist hareketinin dünya çapında örgütlenmesi öne çıkmış ve bu doğrultuda dünya sosyalist birikimi Berlin merkezli bir siyasal yapılanma yerine Moskova merkezli bir başka oluşumun içine girmiştir. Amerikalıların destekleriyle güçlenen Japonya ordusu batılı ülkelerin Avrupa üzerinden geliştirdikleri saldırıların sonuç vermemesi üzerine, Rusya merkezini Asya toprakları üzerinden hedef olarak seçince, Rus Çarlığı iflas etmiş ve dünyanın en büyük toprakları üzerindeki Rus devleti, böylesine bir çöküntü olayının sonucunda yok olmuş ve Rusya ülkesi uzun süre yönetimsiz kalınca, Rusya’daki burjuva sınıfı ülkeyi kurtarmak üzere hiçbir girişimde bulunmamıştır. Bunun üzerine ABD’nin en önde gelen entellektüel potansiyelinin içinden öne çıkan sosyalist önderlerin öncülüğünde ciddi bir devrim çalışması yapılmıştır. Tam bu aşamada bir tarım ülkesi olan Rusya’daki insan potansiyelini devrimci bir çizgiye doğru sürükleyen Amerika kökenli Bolşevikler harekâtı, Avrupa kökenli sosyalist kadroların etkin olduğu bir yapılanma içine ülkeyi sosyalist bir devrime doğru sürüklerken, Bolşevik harekatının öncülüğünde bir sosyalist devrim Asya kıtasının geniş toprakları üzerinden örgütlenerek yeryüzüne çıkartılmıştır. Fransa’daki Jakobenlerin öncülüğünde nasıl bir devrim yapıldıysa, Rusya’daki Bolşevikler de sahip oldukları siyasal birikimi kullanarak, benzeri bir biçimde işçi sınıfı adına sosyalist bir devrimi gerçekleştirmiştir. Fransız devrimi burjuvaziye dayanırken Rusya’daki Bolşevik hareketi de işçi sınıfının var olmadığı bir ülkede alt tabakalar ve ara sınıflar üzerinden sosyalist bir devrim oluşumu gerçekleştirilmiştir. Rusya’da Ekim devrimi gerçekleştirildikten sonra, sıkı bir Sovyet rejimi Sovyetler Birliği adı altında örgütlenerek Rus halkı ile Rus devletini, yirminci yüzyılın başlarında yeni bir dünya düzeni arayışının merkezindeki büyük bir devlet ve bölgesel bir yapılanma olarak ortaya çıkarmıştır.
Sovyetler Birliğinin kurucusu ve
önderi olan Bolşevik kadro, Sovyet rejimini tam olarak oluşturduğu 1917
yılından 1989 yılına kadar ayakta kalabilmiş ama daha sonraki siyasal
gelişmelerin ortaya çıkardığı cihan savaşları ve siyasal çekişmeler, batının
kapitalist blokuna karşı kutup merkezi olarak çıkartılmaya çalışılan doğunun
sosyalist bloku, ikinci kutup merkezi olarak inşa edilmiş ve batının
emperyalist dünyasının karşısında
uluslararası alanda bir dünya dengesi amacıyla kurulmuş olan Sovyetler Birliği ,bu
büyük siyasal yapılanmanın öncüsü konumundaki Rusya Federasyonunun bu siyasal
birlikten çekilerek, sisteme bağlı on beş sosyalist cumhuriyetin serbest
bırakılmasıyla birlikte sona ermiştir. İşçi sınıfının olmadığı bir ülke olan
Rusya’daki zoraki sosyalist sistem batı dünyasının ekonomik ve teknik
alanlardaki büyük gelişmeleri karşısında dışlanarak önü kesilmeye çalışılmış ve
bu nedenle de bu rejim hem içeriden hem de dışarıdan zorlanarak yıkılmaya
çalışılmıştır. Sovyet Rusya yapılanması batının dışındaki kıtalarda, var olan
tüm üçüncü dünya ülkelerini kapsayacak derecede ileri bir model olarak, üç
çeyrek yüzyıllık bir birikimi uluslararası alanda bir alternatif model olarak
öne çıkarabilmiştir. Dünyanın en geniş toprakları üzerinde inşa edilmeye
çalışılan emekçilerin imparatorluğu tam olarak gerçekleştirilemeyince,
emperyalist batı bloku devreye girerek küresel bir sürecin
gerçekleştirilmesinde önde gelen bir rol oynamışlardır. Batı dünyası sürekli
olarak ekonomik ve teknik alanlarda güçlü yenilikler oluşturarak rekorlar
kurarken, emek imparatorluğu çok gerilerde kalmış ve bu nedenle de Rusya
devletinin öncülüğü ile oluşturulmaya çalışılan dengeler kurulamayınca, Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, kurucusu olan Rusya devleti aracılığı ile
ortadan kaldırılarak ve iki kutuplu dünyanın karşı kutbu tasfiye edilerek,
ABD’nin öncülüğünde tek merkezli bir dünya düzeni sosyalizmi dışlayarak ve
kapitalist düzeni esas alarak kurulmaya çalışılmıştır. Bir yüzyıla yaklaşan
sosyalist sistem deneyinin başarısız kalması yüzünden Rus devleti kısa bir
zaman içinde sosyalist sistemi tasfiye etmiş ve batı dünyasının öncülüğündeki
kapitalist sistem dünya ekonomisinin ana yapılanması olarak belirlenmiştir.
I989 yılına gelindiği zaman
dünyanın önemli ölçülerde değiştiği, iki kutuplu dünyada oluşturulan dengelerin
artık eskisi gibi yürümediği ortaya çıkınca, büyük bir teknolojik dönüşümden
geçen batı blokunun sosyalist doğu blokuna karşı her alanda üstünlük sağladığı
ortaya çıkmış ve bu doğrultuda sosyalist doğu blokunun birlik ve bütünlüğünü
sürdürme konusunda çok büyük zorluklar çektiği görülmüştür. Ekonomi üzerinden
dünyaya açılan batının kapitalist bloku, uluslararası alandaki ekonomik ve
ticari yapılanmalardan yararlanmaya devam etmiştir. Böylesine bir süreç içinde
zenginleşen dünya ülkeleri içinde batı blokunda yer alan ülkeler daha da büyürken, sosyalist ideolojinin üretimi
gerçekleştiremeyen boyutları içinde durgunluk almış başını gitmiş ve bu durumun
sonucunda üretimi olmayan yapıların zaman içinde yoksulluk çemberi içinde iyice
fakirlik çıkmazına sürüklendikleri aşamada, sosyalist doğu blokunun artık
eskisi gibi devlet yardımları ile yürüyüp gitmediği bu nedenle de on beş
sosyalist halk cumhuriyetinin giderek durgunluk ve yoksulluk üzerinden iyice
çöküş ve göçüş noktalarına geldiği ortaya çıkmıştır. İnsanlığın geleceğinde sol
ve sosyalist görüşler çerçevesinde paranın gücüne karşı insanlık değerlerinin
korunabilmesi için çabalar gösterilmiş ve bu çizgide para ile ölçülemeyecek
değerde birçok olumlu yaklaşım, sol ve sosyalist dünya görüşlerinin getirdiği
gibi her türlü dengenin korunması ve gelecekte yeni bir dünya düzenine giden
yolda sağ kanattaki demokratik açılımlara karşı sol kanattaki cumhuriyetçi açılımlar
sol çizgideki plan ve programlarla doldurulmaya başlanmıştır. Ne var ki, bu
gibi devletçi katkılar uzun süreli etkili olamamış ve batı blokunda yer alan
kapitalist şirketler büyürken kamu düzenleri yeterince etkili olamamış ve bu
yüzden özel sektör ve kamu sektörü eski dengeler içinde birbirine yakın bir büyüme
gösterememiştir. Doğu bloku böylesine bir oluşum süreci içinde gerilemeye
başlayınca çok hızlı bir çöküş aşamasına gelmiştir.
Avrupa içinde 19.yüzyılın teorik
ve pratik sosyalizm denemeleri bu kıtanın içinde uluslararası alana uygun bir
sosyalist düzen oluşturamayınca, bu birikimi temsil eden filozofların Almanya’dan İngiltere’ye başta Karl Marks ve
Frederic Engels isimli teorisyenler olmak üzere, göç ettikleri bütün kıtayı
kapsayan sosyalist toplumsal birikimlerin de, çeşitli sol siyasal örgütler
aracılığı ile Avrupa birikimini Rusya Çarlığı aracılığı ile Asya kıtasına ve
geniş Rus topraklarına taşıdıkları anlaşılmaktadır. Avrupa’daki 19 yüzyılın
birikimi olarak sosyalizm ve kadroları ile örgütleri, Bolşevikler aracılığı ile
Berlin’den Moskova’ya taşınmıştır. Sovyetler Birliği çok uluslu bir federal
devlet olarak kurulmuş ama aynı zamanda doğu dünyasının sosyalist birikimine
sahip olan doğu tipi bir sosyalist demokrasi modelini gündeme getirmiştir. Bir
anlamda sosyalist bir demokrasi içinde çok uluslu bir devlet kurulmuş ve
böylece geleceğin çok kültürlü demokrasi modeline geçiş için bir her tarafı
Sovyetlerle örülmüş olan şehir devletlerinden oluşan yeni bir konfederasyon
modeline geçiş için küreselleşme dönemi öncesinde, çok uluslu, çok kültürlü ve
çok merkezli bir toplum yapılanması ulus ötesi bir toplumsal oluşum içinde
ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Çok uluslu bir toplum düzeni kurulurken aynı
zamanda merkezin güçlülüğü savunulmuştur. Komünist bir partinin egemen bir
statüsünün bulunduğu bu çok uluslu federasyon çatısı altında çağdaş hak ve
özgürlüklerin en iyi düzeyde korunabilmesine çalışılırken aynı zaman süreci
içinde merkezci bir Rus yönetiminin nasıl baskı ve zulme yöneldiği açıkça
görülmüştür. Bir ortak pazar ya da piyasa oluşturamayan sosyalist sistem hem
teorisyenlerin hem de sol ve sosyalist örgütlerin baskı ve ideolojik
yönlendirmelerinden uzak duramayınca, çekişmeler kavgalara ya da birliğin
içindeki devletlerin Macaristan, Çekoslavakya ya da Doğu Almanya ile
Gürcistan’da olduğu gibi ülke ve devletlerde rejime karşı çıkışlar, isyanlar ve
iç çatışmalar birbiri ardı sıra gündeme getirilmiştir. Doğu bloku kurulmuş olan
sosyalist düzene zarar vermeme ilkesi doğrultusunda birlik korunarak
savunulmuştur. Düşünce özgürlüğünü hedefleyen bir siyasal düzen, zaman
içerisinde bunun tamamen tersi bir çizgide her türlü siyasal düşünce ve
akımların yasaklandığı ya da baskı altında önlenmeye çalışıldığı bir çıkmaz
sokak konumuna getirildiği bir çok sosyalist ülkede görülmüştür. Çokluluk
ilkesinin hedef olarak seçildiği bir ortamda tek yönlülük çizgisinin gündeme
gelmesi sistemi çökertmiştir.
Bolşeviklerin Petrograd
çekişmelerinden zafer elde etmeleriyle başlayan sosyalist devrim sürecinde,
ülke içindeki bütün iktidarların ve merkezlerin Sovyetlere devredilmesiyle
sosyalist bir federasyon doğrultusunda adımlar atılmaya başlanmıştır. Lenin’in
öncülüğünde toplanan ikinci Pan-Rusya kongresi savaşa bütün ülkeler ile
haklarla demokratik bir barış düzeni kurmak için devlet topraklarına el koyan
ve daha sonra da kamunun elinde tutulan toprakların bütün ülkede
millileştirilmesini çeşitli kararlar alarak ülkede yeni bir kamu düzeni arayışı
ortaya konmaya çalışılıyordu. Lenin’in öncülüğünde Halk Komiserleri Konseyi
oluşturularak devrimin merkezi örgütlenmesi daha da güçlendirilmeye doğru
yöneliyordu. Petersburg ve Moskova’dan sonra Boşevizmin çekirdek örgütlenmesi
olarak Halk Konseyleri devreye girerek Sovyetler Birliğinin kurulması yönünde
önemli adımlar atıyorlardı. 2 Kasım 1917 tarihinde yeni Sovyet iktidarı Rusya
Halkları Manifestosu yayınlanarak, büyük sosyalist federasyona katılan bütün
ülkelerin sahip oldukları hak ve özgürlükler, eşit egemenlik statüsü içerisinde
SSCB isimli büyük devlet tarafından güvence altına alınıyordu. Ayrıca kendi
kaderini tayin hakkı doğrultusunda birlikten gerektiği zaman ayrılma hakkı da
self-determinizm hakkının güvence altına alınmasıyla resmen tanınmış oluyordu. Devrimden
bir ay sonra Rusya ve Doğu bölgelerinin Müslüman halklarına hitap eden bir
genelge ile de her halk topluluğunun özel inanç ve törelerine saygı
gösterileceğine dair güvence verildi. Kendi kaderini belirleme hakkı, bütün
Sovyet ulusuna değil ama birliğe katılmış olan bütün ulus devletlerinin ayrı
proleteryalarına yönelik bir işlem halinde güvence altına alınıyordu. Sovyet
rejimi emin adımlar atarak güçlenmeye başlayınca, Rus devleti kökenli ordu ve
donanma kızıl bir yapılanmaya dönüştürülerek, Rus devletinin merkezi yerinden
ülkenin bütün sınır boylarına doğru mutlak bir egemenlik düzeni içinde
uzanıyordu. Birliğin kurulmasıyla birlikte Sovyet rejiminin kurulması
tamamlanıyordu.
Rusların kuramadığı ulusal
devletin yeni dönemde Rus asıllı olmayan Bolşevikler tarafından örgütlenmesi,
Sovyet devriminin diğer halklara ve kuruluşa katılan yeni ulus devletlere
yönelen yepyeni bir yapılanma olarak öne çıkıyordu. Bolşevizm adı verilen Rus
devrimi kökenli sosyalizm hareketine bakıldığında otuz civarında Amerikalı ya
da Musevi asıllı kadroların çekirdek yapılanmayı oluşturduğu göze çarpmaktadır.
Sosyalist devrimi Almanya kökenli Avrupa topraklarından devralarak Rus kökenli
Moskova topraklarına getiren Bolşevizm kadrosu Rus asıllı olmadığı için, Avrupa
ve Amerika arasındaki çekişmelerde daha çok yeni dünyaya yakın bir tutum
izlenmiş ve Rusya ile Avrupa arasındaki yakın bağlar ve komşuluk ilişkilerinin
etkin olması önlenmeye çalışılmıştır. Rus devrimini takiben Almanya’da hemen
bir devrim beklentisi uzun sürmüş ama beklentiler gerçekleşmeyince, devrimci
Rusya batının önde gelen gelişmiş büyük devletleriyle değil ama Çin’in
merkezinde yer aldığı Asya ülkelerine doğru yeni gerçekleştirilen açılımlar,
kızıl ordu ile başlamış olan Sovyet emperyalizmini Rusya’ya komşu olan bütün
Asya ve Avrupa ülkelerine doğru yönlendirmiştir. Birinci dünya savaşı sırasında
cephe konumuna gelen Kafkasya, Hazar bölgesi ve Karadeniz limanlarında yeni Rus
yönetimi Orta Asya’dan Orta Avrupa’ya kadar uzanan geniş alanda dünyanın en
büyük kıtası üzerindeki merkezi konumunu daha da güçlendirerek daha sonraları
demir perde adı ile anılacak olan daha güçlü bir sınır yapılanmasını, Sovyet
rejimi yakın çevre alanı içinde yer alan ülkelerde örgütlenmesini tamamlayarak
dış dünyaya bütünleşmiş bir görünüm ile dışa açılmak istediler. Bazı katılımcı
ülkelerde ortaya çıkan karşı çıkışlar ya da siyasal tepkilerin isyanlara ya da
çatışmalara dönüşmesi uzun süreli bir zaman takvimi içinde tamamlanmaya
çalışıldı. Devrimci atılımlar gerçekleştirildikten sonra hem merkezin
güçlendirilmesi hem de komşu ülkelerin de birliğe katılmalarının sağlanması
zaman aldığı gibi, bazı karşı çıkışların da zaman zaman gündeme gelmesi
yüzünden, ciddi anlamda zaman kaybedilmiştir. Avrupa ve Amerika gibi gelişmiş
ülke yapılanması ve koşulların bulunmaması nedeniyle, Sovyet Rusya büyük
alanlara açılan siyasal yapılanmaları tam zamanında gerçekleştiremediği için bu
durumda iki kutuplu dünya üzerinde Rusya sosyalist doğu blokunun kurucusu
olarak, Atlantik kutbunun kurucusu olan ABD karşısında zorlanarak daha geç bir
plan içinde toparlanabilmiştir.
1917 yılında başlayan devrim 1918’e
kadar merkezi Rusya’da, Ukrayna’da, Baltık ülkelerinde, Beyaz Rusya’da, Ural
dağlarında, Kafkasya, Orta Asya, Kazakistan, Sibirya, Kırım ve Türkistan ile
diğer Asya ülkelerinde birbiri ardı sıra Sosyalist devrimler yapılmıştır. Bu
ülkelerde sosyalist halk cumhuriyetleri kuruluyordu. Bolşeviklere göre Rusya’da
zafer kazanan devrim bütün Avrupa’da daha sonra da bütün dünya ülkelerinde
proleterya diktatörlüğünü kuracak devrim zincirinin ilk halkasıydı. Sovyetler
Birliği’nin yöneticileri Rus devriminin kazançlarını koruyarak hareket etmesi
sayesinde, devrimci yürüyüş yola devam edebildi. Kızıl ordu ve partizanlar
asındaki çekişmeler devam ederken sürüp giden olaylar 1920 ve 1921 yıllarında
Kafkasya, Urallar, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’da sürüp giderken bu
ülkelerde sosyalist devrimler tamamlanarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri
Birliği dünyanın beşte bir alanı kadar geniş topraklarda bir sosyalist doğu
bloku kurulmaya çalışılıyordu. En son olarak Uzak Doğu Cumhuriyetinde devrimci
girişimler tamamlanarak, tüm doğu bölgesini kapsayan bir büyük blok, batı bloku
karşısında kuruluyordu. Sosyalist blok merkezi olarak eski Rusya toprakları
üzerinde kurulurken, dünyanın kuzey bölgesinde birlik ve dayanışmayı
sağlayarak, üç Baltık cumhuriyeti ve Polonya ile barış antlaşmaları
imzalanıyordu. Kafkasya bölgesi ikiye ayrılarak kuzeydeki eski devlet tasfiye
edilirken bölgenin güneyinde Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan devletleri
kurularak yeni dönemde ortak devletleşme süreci tamamlanmaya çalışılıyordu. Ukrayna
cumhuriyetinden sonra Beyaz Rusya da ayrı bir devlet olarak 1922 yılında
sosyalist birliğe üye olarak katılırken, sosyalist devrimin ilk aşaması da bu
aşamada tamamlanmış oluyordu. Çok geniş topraklara yayılarak örgütlenen SSCB
dünyanın ikinci büyük bloku olarak siyasal alana çıkarak, iki kutuplu dünyanın
tamamlayıcısı oluyordu.
Kuzey bölgesinin hemen hemen tüm
devletlerinin yer aldığı üçüncü Sovyet kongresi 1918 yılında toplanarak ve
Emekçi ve sömürülen halkların hakları manifestosunu kabul ederek devrimci düzen
kurulmasını tamamlamaya çalışırken, 1920 yılına kadar devrimci kadrolara karşı
suikastllar ve saldırılar karşıt güç merkezleri tarafından yapılarak bir
anlamda karşı devrimci ataklar siyaset sahnesinde birbiri ardı sıra gündeme
alınmaya çalışıldı. Beşinci Sovyetler Kongresi yapılırken 1918 yılında Sovyet
Devletinin anayasası ilan ediliyordu. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi
Lenin’in önderliğinde devrimci atılımları adım adım tamamlamaya çalışken, devrimci
devlet yapılanmasına katılan ülke ve devletlerin sosyalist oluşum sürecinin
içinde yer alması çizgisinde önemli girişimler öne çıkarılıyordu. Kuruluş
Sosyal Demokrat parti adı altında tamamlanırken 1919 yılında Rus Bolşevik
partisi adı altında yola devam edilmek isteniyordu . Bu aşamada ülkede çok
partili bir rejimin kurulması teklif edilirken, kurucu partinin merkezi yapısını
güçlendirmek üzere parti yapılanması daha da büyütülerek hareket ediliyordu. Tek
merkezli merkezileşmiş bir komunist parti yapılanması kongre üyelerinin tümü
tarafından desteklenirken, 1920 yılında Komünist partinin ikinci “Demokratik
Merkeziyetçilik“ adıyla ikinci bir resmi program kabul edildi. Sendikaların
devrimci sürece girmesi ve bunlar aracılığı ile ülkede yayılan, işçi sınıfı
muhalefetinin bir karşı devrime yönelmesi önlenmek isteniyordu. Sürekli devrim
görüşünden yana olan Troçki, iş ve çalışma hayatının askeri bir disiplin
düzenine bağlanması gerektiğini söyleyerek, devrimci partinin içindeki otoriter
yönetimi açıkça eleştiriyordu. Parti içinde hiyerarşik bir otoriterliğe karşı
çıkanlar ve ekonominin sendikalar aracılığı ile yönetilmesini isteyenler, yavaş
yavaş siyasi muhalefet çizgisini daha üst aşamalara tırmandırıyorlardı. Komünist
partinin üye sayısı yirmi bini geçince, merkezi yönetim üyeler arasında yeni
bir tasnife yönelerek her üyeyi bulunduğu ikametgahının temsilcisi olarak kabul
ediyordu. Parti içinde genel sekreterlik makamının kurulmasıyla birlikte bu
göreve kendisini getiren Stalin, parti yönetimindeki siyasal boşluğu doldurarak
devrimin güçlü yapılanmasını tamamlamaya öncelik verince, Sovyet Rusya’da tam
anlamıyla bir merkezi otoriter yönetimin işbaşına gelmesi sağlanmış oldu. Lenin’in
ölümünden sonra Troçki merkeze karşı muhalefete geçerek karşıt bir çizgi
izlemeye başlayınca, parti yönetimini bütünüyle ele geçiren Stalin, Troçki’yi
ülkeden kovarak resmi bir muhalefet oluşumunu önlüyordu.
I924 yılında Sovyet Rusya yeni
bir anayasa çıkartırken, Sovyetler Birliği, Birlik Sovyeti ve Milletler Sovyeti
adı altında iki başlı yeni bir statülü bir rejime getiriliyordu. Birinci dünya
savaşı sonrasında Sosyalist Blok, dünya çapında yapılanmak üzere dışa açılırken
var olan bütün devletler ile diplomatik ilişkilere girerek batı blokunun
emperyalist saldırılarına karşı yeni bir karşı çıkışı yeryüzü bölgelerinde
örgütlemeye çaba gösteriyordu. 1925 yılında batı devletleri ille Almanya
arasında yeni bir yakınlaşma sürecine gidilirken, Sovyetler Birliği’nin
oluşturduğu yeni sosyalist doğu blokuna karşı açıktan örgütlenme gündeme
geliyordu. Sosyalizmin tek ülkede kurulması düşüncesi devrime katılan bütün
ülkelerde gündeme gelirken, ağırlık elde eden bu düşünce doğrultusunda merkezi
devlet yeni bir atılım programına doğru adım atıyordu. Ülke içinde yaşayan
herkes birer Sovyet vatandaşı statüsüne kavuşarak eşitlik ve özgürlükler
alanlarında birlikte olmanın yeni yapılanmasını örgütlediler. Cahil ve yoksul
kitlelere eğitim ve tarım programları çerçevesinde yaklaşımlar sergilenirken, hükümet
fonlarından sağlanan yardımlar ile bazı yoksul köylü birlikleri büyük devlet
mülklerine el koyma ve bunları paylaşma işlemlerini sürdürerek, ihtiyaç duyulan
bölgelerde köylü direnişleri ve hareketleri aracılığı ile kollektif komünler
oluşturularak, halk kitlelerinin işsizlik ve açlık sorunlarına sahip çıkılmaya
çalışıldı. Ülkedeki tarımsal üretimin zengin çiftçilerin eline geçmesi üzerine
sosyalist rejimin kuralları dışına çıkarak bazı özel şirketleşme girişimleri
gündeme getirilmiş ama buna sosyalist devlet izin vermeyerek, ülkedeki
sosyalist beklentilerin öne geçmesi çizgisinde hareket etme kuralı korunmuştur.
Kapitalist sistemdeki serbest piyasa hareketleri sosyalist rejimler de
bulunmaması yüzünden, devlet tek iş veren olarak hareket etmeye başlamış ve
halk kitlelerinin hem işsizlik hem de açlık sorunlarına açıktan çözüm bulunması
için her türlü girişimler yoğun bir biçimde sürdürülerek sosyalist blokun
insanlarına ikinci bir alternatif model getirilmeye çalışılmış ama bütün bu
girişimler yetersiz bir çizgide kalmış ve tam anlamıyla bir çözüm
üretilememiştir.
Rusya’da sosyalist rejim
girişimleri önce şaşkınlık ile karşılanmış daha sonra da artan tepkiler
yükselmeye başlayınca, 1918-1919 tarihleri arasında ülkenin her tarafında iç
savaş tırmanmaya başlayınca bu durumu önleyebilmek için kentlerin ve savaşan
orduların ihtiyacı olan ikmal ve desteklerin artırılmasına çalışılmış ama sonuç
alınamamıştır. Gelecekte ticaretin yerini almak üzere ürün dağıtımın
düzenlemesi getirilerek, erzak ve gıda eksikliklerinin karşılanması sağlanmaya
çalışılmıştır. 16-50 yaşlar arasında olan her Sovyet vatandaşı için çalışma
yükümü getirilirken, zengin vatandaşların elindeki mal ve mülk gibi zenginlik
kaynaklarına tümüyle el konulmuştur. Zamanla herkes için beslenme ve kişisel
ihtiyaç olan malların tamamını devlete teslim etmek gibi zorunluluk, bütün
toplum için bir ana düzenleme kuralı olarak yönetim kararı ile benimsenmiştir. 1919
tarihindeki iç savaş ve karışıklıklar üzerine 1920 tarihi itibarıyla devlet
beyaz ordulara ve yabancı müdahale birliklerine karşı çıkarken savaş komünizmi önlemleri
alınmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda önce işletmelerin millileştirilmesi ile
işe başlanmış ve daha sonra da bankalar merkezi yönetime bağlanarak sosyalist
devrime uygun düşmesi beklenen bir yeni bir devlet bankacılığına
kalkışılmıştır. Bu ikili ekonomi kararı sonrasında bu kez ticaretin ve
piyasanın tümüyle millileştirilmesiyle sorunlar çözülmeye çalışılırken, yapılan
girişimler tam aksi yönde karaborsa ve kaçakçılık girişimlerini beslemeye
başlamıştır. Özellikle bu gibi durumların ortadan kaldırılması için bütün
ürünlere el koyma ve devletin kayıtları içinde tüm mal varlıklarının yeniden
düzenlenmesi için devletin kontrolu altında bir genel kayıt sistemi
kurulmuştur. 1920 yılında hastalıkların kitlelere yayılması yüzünden 1920
yılında 8 milyon kişi ölürken bu duruma tepki gösteren birçok toplum kesimi bir
araya gelerek ayaklanmaya gitmeye çalışmışlardır. Zaman içinde işçi ve köylü
isyanları birbirini izleyerek ortaya çıkınca sosyalist rejim artık sorunları
çözemez bir konuma doğru sürüklenmiştir. Bu gibi olumsuzluklar üzerine batı
ülkelerinden gelen bazı iktisatçıların katılımı ile, 1921 yılında yeni ekonomi
politikası adı altında açlık ve işsizlik sorunlarına acil çözüm getirecek
alternatif bir program devletin önde gelen kurulları tarafından benimsenerek
desteklenmiştir. Lenin’den kalan yeni ekonomi politikası genişletilerek iç
ticaret düzeni yeniden kurulmuş ve böylece çözüm getirilmek istenmiştir.
Sovyet rejiminin tek bir amacı
vardı: kapitalist toplumun maddi ve manevi engellerinden kurtulmuş gerçek
anlamda bir enternasyonel proleter devrimci olacak yeni bir insan modelini
geliştirmek ana hedef seçilmişti. Ne var ki geleneksel ailenin yıkılmasının
gündeme getirildiği bir siyasal oluşum yeni tip bir insana ulaşmak amacıyla
aile birliği yıkılırken, dinsel önyargıları da ortadan kaldırmak üzere vicdan
özgürlüğü haklarını yeniden düzenlemeye yönelirken, klişeler ile okulların
birbirinden ayrılması amacıyla yeni bir kanun metni hazırlayarak bunu merkezi
yönetimin ilgilerine sundular. Bolşevikler Ortadoks kiliseler ile iş birliği
yaparak halk kitlelerinin vicdani gereksinmelerini karşılamaya çalışıyorlardı. Parti
genel sekreteri parti yönetimini ele geçirince, din ve bu alanda çalışan
tarikatlar üzerinde çok büyük baskılar uygulanarak, dinsizlik amacıyla öne
çıkmış olan sosyalist rejimin yürüyebilmesi için alternatif modeller
getirilmeye çalışılmış ama istendiği gibi bu konudaki boşluklar
doldurulamamıştır. Rusya’da Hristiyanlık can çekişirken, Müslümanlık belli bir
hoşgörü ortamından yararlanarak geçmişten gelen varlığını sürdürebilmiştir. Tanrıtanımazlık
lehinde verilen mücadele, bilimsel maddeciliği ve Marksizm ile Leninizm’i
yaygınlaştırmaya yönelik çok geniş bir halk eğitimi çabaları çerçevesi içinde
yürütüyordu. Okuma yazma kampanyaları ile Rus halkı okur yazar bir toplum
olmaya doğru yönlendiriliyordu. Yetişkin insanların hızla okur-yazar olması
destekleniyordu. Böylece Rus toplumunun ve sosyalist halk kitlelerinin
entellektüel bir çizgide batı standartlarına yakın bir seviyeye gelmesi
sağlanmak isteniyordu. Ekonomik alanda sanayileşme batı dünyası ile rekabet
çizgisinde gündeme getirilirken, ayrıca yeni ekonomik düzen
kollektifleştirilerek Sovyet halkı yoksulluktan kurtarılmaya çalışılıyordu. Planlama
ve sanayileşme ülke ekonomisini kollektifleştirmek hedefi ile kullanılırken
1930’lu yıllarda Sovyetler Birliği ekonomisi dünyanın üçüncü büyük ekonomisi
olarak öne çıkıyordu.
Lenin ve Troçki’den kurtulan
Stalin hızla otoriter rejime yönelerek bu ideolojik imparatorluğu dünyanın en
güçlü devleti yapmaya hazırlanıyordu.1936 yılında kabul edilen anayasa ile
Sovyetler Birliği biraz daha batılı devletlerin yapılanmasına yakınlaşma
adımları atıyordu. 1940 lı yıllara doğru dünya giderken ortaya bir Hitler
faktörü çıkıyor ve Nazizim dünya hegemonyası peşinde koşarken Stalin böylesine
bir emperyalist saldırıyı önlemiş ve dünya tarihinin yön almasında birinci
derecede rol almıştır. Uzun yıllar İngiltere ile rekabet eden Almanya yirminci
yüzyılın ortalarında Rus orduları ile karşı karşıya kalmış ve bu aşamada ikinci
bir cihan savaşı yaratılarak, Ruslar Almanya ile kapıştırılmış ve böylesine bir
sonuç yıllarca uğraşılarak hazırlanırken, İngiltere’nin yerine Rusya Almanya
ile kapıştırılmıştır. 1934 yılında Birleşmiş Milletlere üye yapılan Sovyetler
Birliği, Almanya gibi dünyanın en güçlü ordusunu yenerek evrensel alanda en
güçlü devlet olduğunu kanıtlamıştır. Stalin 1943 yılında komünist enternasyoneli
feshederken açıktan diktatörlüğünü öne çıkarmıştır. İkinci dünya savaşı
sırasında Almanya ile tüm cephelerde Rusya savaşırken, Sovyetler Birliği çatısı
altında toplanmış olan sosyalist devletler birlikteliğinden fazlasıyla
yararlanmıştır. Rusya’nın ekonomik gücünü temsil eden büyük fabrikaların doğu
bölgelerindeki batı dünyasından uzakta kalan bölgelere taşınmaları konusunda
hükümet aldığı kararları uygulamaya geçerek taşınma işini savaş öncesinde
tamamlamıştır. Büyük Anayurt Savaşı adının verildiği ikinci dünya savaşına
Rusya çok iyi hazırlanarak bu büyük savaşı kazanmıştır. Savaşı kazanan Rusya
savaş sonrası yıllarda toparlanmaya öncelik veren Sovyet Rusya 20 milyon
insanını cephelerde kaybederken beşinci kez bir beş yıllık planı devreye
sokarak, ülkeyi savaş izlerinden temizleyecek bir kalkınma programını merkezi
devletin yönetiminde uygulama alanına getirmiştir. Sovyet hükümetinin kararları
ve politikalarına karşı çıkan Rus vatandaşları, sonraki yıllarda Orta Asya
steplerine sürgüne gönderilerek sorunlar çözülmeye çalışılmıştır. Cihan
savaşları sonrasında soğuk savaş yıllarında Sovyetler Birliği küresel barış
arayışı içinde olmuş ve bu yoldan giderek bir yeni dünya düzeni arayışı içinde,
üçüncü dünya ülkelerinin çoğuna SSCB üyesi olmayan devletler de da dahil olmak
üzere, iki büyük dünya savaşıyla Rusya’nın önü kesilmiştir.
Batının emperyalist
imparatorluğuna karşı çıkacak yeni bir sosyalist toplum projesini gündeme
getiren Sovyet Rusya, iki büyük dünya savaşı ile karşı karşıya geldiği zaman
tükenme noktasına gelmiş ve bu aşamadan sonra ciddi bir çöküş ve dağılma
konjonktürü ile uğraşmak zorunda kalmıştır. Brejnev sert bir yönetim ile Sovyet
Rusya’yı ikinci büyük kutup olarak muhafaza etmeye çaba gösterirken, Kruçev
gibi bir Ukraynalı bir Sovyet önderi çıkarak Kırım’ı Yahudilere vererek,
savaşlara giden yolların önlenmesini dünya kamuoyunun dikkatlerine sunmuştur. Yahudilere
İsrail’e gitme hakkı tanıyan KRUÇEV, çeşitli yönlerden barıştan yana bir yol
izleyerek Rus halkı içinde bir kaynaşma ve birliktelik girişimlerinin öncüsü
olmuştur. Yeni bir dünya düzenine küreselleşme ile yönelen birçok ülke ve
toplum yumuşama süreci içine girerken, Sovyetler Birliği de böylesine bir
oluşuma olumlu bakarak yakın durmuş ama sonunda kaybeden tarafın içinde
kalmıştır.1989 yılında Yeltsin Rusya Federasyonu’nun kurucusu olduğu Sovyetler
Birliği başkanlığından çekilmesi üzerine, dünyanın ikinci büyük gücü olan sosyalist
blok çökmüştür. Önce açıklık diyerek yola çıkan Gorbaçov GLASTNOST adı altında
yaklaşım geliştirmiş ama bu tutum imparatorluğun içindeki siyasal ve sosyal
bağları kaldırdığı noktada, Sovyet Rusya’nın çöküşü başlamıştır. Sovyet
blokunun yıkıcısı olan GARBAÇOV yoluna devam ederken ikinci aşamada bir de
PERESTROİKA politikasına yönelince, RUSYA bir türlü yeniden adım atılarak
yapılanamamıştır. Yeniden yapılanma adı verilen ikinci adımın etkisiyle bu
doğrultuda atılan adımlar aracılığı ile yeniden bir yapılanma gerçekleşememiş
ama var olan büyük bir düzenin çökertilmesi sağlanabilmiştir. Bu nedenle Sovyet
Rusya dağılmaktan kurtulamamış ve dünya ülkelerine çok olumsuz bir görünüm
verdiği için, Garboçov Lenin’in kurduğu çok uluslu, çok dinli ve kültürlü bir
imparatorluğun yıkıcısı olarak tarihteki yerini almıştır. Yanlış bir yaklaşım
doğrultusunda ele alınan ikinci blok dönemi geride kalmıştır. Sovyet modeli ile
yeniden örgütlenen Rusya, Sosyalist bir rejim altında yirminci yüzyılda dünya
ülkelerine örnek olurken, çeyrek yüzyıl önce çöktüğü için bugün tarihi bir olay
görünümünden başka bir mesaj vermemektedir. Doğu ve batı bloklarının tam
ortasında ve arasında ayrı bir örnek olarak varlığını koruyan Türkiye’nin,
küresel emperyalizmin doğu ve batı örnekleri karşısında merkezi örnek olarak
varlığını geliştirmek gibi, bir misyona her zamankilerden daha fazla
gereksinmesi bulunmaktadır. Garbaçov dönemi tam anlamıyla Sovyet sisteminin
çöküşü olmuştur. Sovyetler Birliğinin dağılması bütün dünya ülkelerindeki
sosyalist hareketlerin önünü keserek bunların zayıflamalarına neden olmuştur.
Ayrıca ikinci bir kutup olarak batının emperyalist politikalarına karşı çıkış
sağladığı için, dünya dengeleri açısından bugünkü dünya ülkelerini böylesine
bir karşıt kutbun ortaya koyacağı dengelerden mahrum ederek siyasal alanda
dengesizliklerin daha da artmasına yol açmıştır. Dünya iki kutuplu bir siyasal
modelden çok kutuplu yeni bir yapılanmaya doğru yönelirken, tek kutuplu
dünyanın önüne geçilmesi gerektiği konusunda, dünya devletleriyle küresel bir
uzlaşmaya gereksinme duymaktadır. Önümüzdeki dönemde dünya yeni bir yapılanmaya
doğru giderken yirminci yüzyılda yaşanmış olan Sovyetler Birliği deneyinden
çıkan çok fazla ders bugünün kuşaklarına yön göstermektedir. Bugün küresel
emperyalist şirketlerin yapmaya çalıştıklarını o dönemde şehir devleti
konumundaki Sovyet yapılanmaları temsil ediyordu. Onlar da sosyalist bir
ideolojinin öncülüğünde bir dünya devleti kurmaya yöneliyorlardı. Bugün de
devletlerin yapamadığı dünya devleti modelini, küresel şirketler şehir
devletleri üzerinden yaparak, dünya halklarını bir avuç zengin kişinin keyfine
ve çıkarlarına doğru yönlendirmeye çalışmaktadırlar.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder