ANKARA KALESİ
İSVEÇ - NORVEÇ - DANİMARKA
Bu
makalenin başlığında yer alan üç isim, birer kuzey kutbu komşusu olarak ortaya
çıkan başlıca kuzey devletlerinin adıdır. Bunların bir arada söylenmesi tempolu
bir söyleyişi öne çıkarırken, normal koşullarda dünya trafiğinin dışında kalan,
ancak dünya haritası üzerinde bir araya gelerek yapılmakta olan uluslararası
görüşmelerin temel dayanak noktası olarak da Kuzey Kutbu haritalarını öne
çıkarmaktadır. Bir futbol topu gibi küresel bir yapılanmaya alet olan dünya
gezegeni, üzerinde yaşadığımız gezegenin var olan durumunu ortaya serdiği için,
genel anlamda dünya işleri küresel haritalar üzerinden ele alınarak
incelenmekte ve insanlığın anayurdu olan dünya gezegeninde yapılması düşünülen
değişim ve dönüşümlerin ana düzenleme alanı olarak öne çıkmaktadır. Dünya bir
gezegendir ama aynı zamanda insanlığın ortaya çıktığı ve de yaşadığı ana
merkezdir. İnsanlığın geçmişten bugüne gelen yaşam süreci ile geleceğe uzanan
yazgılarının belirlenmesi sırasında, gene yer küre platformu üzerinde bazı
değişiklikler gündeme getirilmekte ve her ülke ile her toplum ya da devlet, dünya
haritasındaki yerine göre kendi jeopolitik konumunu belirlerken, dünyanın
doğusu-batısı ile birlikte kuzey ve güneyini de ele alarak değerlendirmeler
yapabilmektedirler. Dört yön de hedef belirleyen harita ve bilimsel belgeler,
değişen dünya yapısında gündeme gelen dönüşümlerin ele alınmasında insanlık
için bir çıkış noktası ya da bir dayanak köşesi haline gelmektedir. Yeryüzü
haritası tüm genişliği ile ele alındığı zaman, merkezi bölgeler dışında kalan
köşeler ya da kutup başları dikkate alınmakta ve bu doğrultuda yapılan
değerlendirmeler çizgisinde harita üzerinden yenilik önerileri
geliştirilmektedir. Normal koşullarda dikkate alınmayan kıyı ve köşe bölgeleri
yerküre düzenlemelerinde ikinci planda kalırken, önemli dönemsel dönüşümler
sırasında buraların daha farklı boyutlarda ele alınarak, yeni proje ve planlar
çizgisinde farklı yapılanmalar buralara doğru da yansıtılmaktadır.
Makalenin
başlığında yer alan üç büyük Kuzey devleti olarak İsveç-Norveç-Danimarka günlük
yaşamda normal olarak diğer devletler gibi harita ve dünya atmosferinde
yerlerini alırken, günlük yaşamda çocukların ve gençlerin oyun oynarken
birbirlerini saymak ya da sırayı yanındakine devretmek gibi adım atmak ya da
sıra devretmek aşamasında birbirine uygun söylem türünde ifade edilirken, önce
“İsveç-,Norveç-Danimarka gibi devlet isimleri birbiri ardına dile getirilmekte
ve daha sonra sıra devredilirken ikinci satır içinde birinci cümlenin devamı
olarak “Belçika-Felemenk-Hollanda devletlerinin isimleri dile getirilmektedir. Çocuk
oyununun ilk satırında üç kuzey devletinin isimleri zikredilirken İsveç,
Norveç, Danimarka adları yan yana söylenirken, ikinci satırda Belçika
–Felemenk-Hollanda isimleri gene kuzey devletleri tasnifinde belirtirken
bugünkü Hollanda devletinin ismi eskisi de birlikte dile getirilerek
kullanılır. Bugünün genç nesilleri dünya haritası üzerinde kuzey denizlerine kıyısı
olan Hollanda ismini görürlerken, bu ülke ya da bölgenin eski adı olan Felemenk
adını görememektedirler. Bir çocuk oyunu esprisi içinde aynı ülkeyi temsil eden
eski ve yeni devlet isimleri birbiriyle aynı çizgide kullanılırken, Hollanda
devletinin geçmişten gelen kraliyet modeli dikkate alınırken, bazen Hollanda
adı yerine Felemenk isminin de kullanıldığı görülebilmektedir. Şimdiye kadar
kuzey ülkelerinin isimleri önemli olaylar ya da dönüşümler gündeme gelmedikçe,
daha çok çocuk oyunları çerçevesinde kuzey ülkelerinin adları, basın ve medya
organlarının günlük trafiğinin kullandığı dilin içinde geçer ya da çocuk
oyunları sırasında kullanılırdı. Günlük yaşamın dışında kalan kuzey ülkelerinin
son zamanlarda fazlasıyla, dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan insan
toplulukları tarafından kullanılmaya başlandığı göze çarpmaktadır. Özellikle
küreselleşme dönemi sonrasında Kuzey ülkeleri artık günlük yaşam
diyaloglarında öne çıkmaktadırlar.
Biz
de dünyanın merkezinde yer alan ve orta dünyanın tam ortasında önemli bir
konuma sahip olan Türkiye’den dünya haritasına baktığımızda, Türkiye batıya
doğru açılırken dünyanın bölgeleri olan doğu, kuzey ve güneydeki alanlara karşı
uzak ve mesafeli bir bakış içine girdiğini ve bu nedenle de dünyanın tam
ortasına çakılıp kalırken, diğer bölge ve kıtalarda yer alan büyük devletlerin
giderek güçlenerek emperyalist vizyon kazanan merkezi ülkelerin cirit attığı yeni yapılanmaların
hedefi haline gelmişler ve bu yüzden de geleceğe dönük yeni emperyalist plan ve
projelerin ana hedefleri konumuna sürüklenmişlerdir. İnsanlığın ilk devrelerinde
Asya ve Afrika kıtalarının orta bölgelerinde canlanan insanlık, üzerinde
yaşamakta olduğu yer kürenin diğer bölge ve kıtalarını da yürüyerek dolaşmaya
başladıkları aşamada, ilk insanları dünyayı tanımak ve görebilmek üzere
harekete geçmişlerdir. Böylesine yeni bir döneme geçilen aşamada büyük okyanus
ve doğu Asya bölgelerinde ortaya çıkan canlı insan uygarlıkları zaman
içerisinde büyük okyanustan orta Asya’ya, orta Asya’dan kuzey Asya ve Afrika
kıtasına doğru göçler başlamıştır. Sonraki aşamada uygarlık girişimleri Avrupa
merkezli bir yapılanmaya yöneldiğinde köle ve esir ticareti başlamış, böylece
gündeme gelen göçler aracılığı ile insanoğlu yer değiştirmeye başlayarak,
zamanla dünyanın her yerinde belirli alanları ele geçirerek bugünkü dünya
yapılanmasına giden yolları açmışlardır. Eski uygarlıklardan bugünün dünyasına
doğru geçiş yapan insan toplulukları, keşifler ve icatlar ile birbiri ardı sıra
hızla ortaya çıkan dönüşümleri yaşayarak en alt çizgide başlattıkları uygarlık
arayışı çizgisini dikkatli ve istikrarlı bir süreç içinde geleceğe doğru
yeniden yapılandırma arayışlarının da yansımaları dünyanın her bölgesinde
ortaya çıkmıştır. Bugünkü dünya düzeni açısından geçmişe doğru bir genel bakış
başlatınca, orta bölgelerde yerleşerek devlet düzeni kuranların sosyal ve
siyasal düzenler kurabildikleri daha aktif bir biçimde görülmektedir. Orta
dünya ve bunun değişik bölgeleri ele geçirildikçe yeni ve büyük devletler
kurulması aşamasına gelince merkezi bölgeleri ele geçiren emperyalist
devletlerin dünya kıtaları ve adalarını ele geçirerek daha büyük siyasal
yapılanmalar doğrultusunda geleceğe yöneldikleri anlaşılmıştır. Bu aşamadan
sonra dünyanın her bölgesinde yeni kurulan devletler kendileri ile birlikte
yeni uygarlıkları da getirerek, üzerinde yaşanılan gezegenin eşit biçimlerde
paylaşılan uygarlık alanı olmasına giden yol açılmıştır.
Emperyalizm
doğu bölgelerinde oluştuktan sonra dünya kıtalarını fethetmeye yönelmiştir. Asya
kıtasının ortalarında ve çevresinde yüzyıllar boyunca kurulmuş olan Türk
devletlerinin, yörük topluluklar oluşturarak ve daha sonra da at sırtında büyük
toplulukları çevre ülkelerinin keşfedilmesi amacıyla büyük seferlere kalkışarak
dünyaya yerleşirken, on bin yıllık bir zaman dilimi içinde artan nüfus ve büyüyen
endüstri ya da ticaret yatırımları üzerinden gelecek arayışı, insanlığın yeni
bir uygarlık arayışına yönelmesine yol açmıştır. Merkez de yer alan orta dünya
ve çevresindeki bölgelerde birbirini izleyen yeni büyük devletler kuruldukça
emperyalizm ve sömürgecilik daha da gelişmiştir. Nüfusun artması doğrultusunda
şehirler ve ülkeler kalabalıklaştıkça yeni iş alanları açılmış ve bu doğrultuda
ekonomik yatırımlar artarak dünyanın her bölgesinde iş ve çalışma düzenlerinin
kurulmasına giden adımlar atılmıştır. Orta çağ sonrasında emperyalizm bütün
kıtaları ve adaları işgal ederek kendi merkezli dünyasına bütün devletleri
bağımlı kılmaya doğru çalışırken, önce denizleri ve çevre ülkeleri ele geçiren
batı emperyalizminin, yirmi asır sonrasında yirmi birinci yüzyılın başlarında
merkezi alan ve çevreleri tümüyle ele geçirerek, bir büyük merkezi devlet
yapılanmasına yönelerek, artık dünyanın çevre ülkelerinde birbirinden farklı
küçük uygarlıkları bir araya getirerek uygarlığın gelişim aşamasında yeni bir politika ile var olan yapıların
bir arada olmasıyla, daha güçlü bir merkezi uygarlık üzerinden bütün dünyanın
yerleşim bölgelerine doğrudan el atılmaya başlanmıştır. İşte bu nedenle batı
emperyalizmi bugün hem kuzey kutbunun hem de güney kutbunun alanlarında yer
alan çok değerli nadir maden ve enerji kaynaklarını tümüyle ele geçirmek
istemektedir.
İsveç-Norveç
ve Danimarka’dan oluşan Kuzey buz denizi çizgisi, bugün Atlantik ittifakının ve
sömürgeciliğinin ana hedefi haline gelmektedir. Atlantik emperyalizminin yeni
patronu seçimi kazanır kazanmaz ilan ettiği yeni politikasında, Kanada, Grönland
ve bazı geçiş hatlarını peşin peşin
kontrolü altına almaya yönelirken yüz yıl önce çok ucuz fiyata kapattığı Alaska
bölgesini satın alırken yaptığı gibi bu gün de Kuzey buz denizinin en geniş
yeri olan Grönland adasını acilen ucuza kapatarak yeniden kazançlı çıkabilmenin
hesaplarını yaparken, kuzey buz denizi üzerinde yer alan haklardan en üst
düzeyde yararlanabilmenin arayışı içine girmiştir. Alaska fiyatı gibi bir ucuz
alışveriş ikinci kez Grönland adası üzerinden tamamlanmak istenirken ABD’nin
kuzey komşusu olan Kanada’nın da 51. eyalet olarak tescil edilmesi için ABD
emperyalizminin yeni başkanı her aşamada ABD’nin yeni bir dünya hegemonyası
için Kanada, Grönland gibi büyük deniz ülkelerini tıpkı Alaska örneğinde olduğu
gibi, ucuz fiyata dünyanın en büyük adasının sömürgeleştirildiği öne
çıkmaktadır. Ayrıca, dünyanın en büyük buz ülkesi olan Kuzey Kutbu ABD
hegemonyası altına alınırken dünyanın en zengin yer altı zenginlikleri, enerji
kaynakları ve nadir görülen çok değerli madenlerin de işletilerek ABD ekonomisi
için yeni ve ucuz kaynaklar temin edilmeye çalışıldığı anlaşılmıştır. Böylece
Kuzey kutbu emperyalist genişleme planları içine alınarak yeni sömürge alanı
olarak ilan edilirken, ABD başkanı küresel emperyalizmin doğrultusunda, İngiltere,
Danimarka ve Kanada gibi bölge devletlerine karşı çıkış yaparak, Kanada ve
Grönland adasının topraklarına el koymaya çaba göstermiştir. İki milyon
kilometre karelik Grönland adası zamanında Hitler’in Tule askeri üssü olarak
kullanılmış ama daha ikinci dünya savaşı sonrasında savaşın galip tarafı olarak
İngiltere’nin destekleriyle Danimarka devletine bağlanmıştır. Danimarka bugün
bir NATO devleti olarak bölgenin güvenliği üzerinde çabalarken, İngiltere’nin
yardımlarıyla kuzey bölgesinin hamisi konumuna getirilmiştir. Birleşmiş
Milletler düzeni içinde var olan himaye sistemleri doğrultusunda güvenceli bir
siyasal ve hukuksal düzene bağlanmış bir hukuk düzeninin ortadan kaldırılarak,
ABD’nin sömürgeciliğine bütün kuzey kutbu alanına Grönland adasının da bağlı
kılınması, gelinmiş olan yeni aşamada küresel emperyalizmin her alanı ya da
yeri kontrol altına almasının en açık örneklerinden birisi olarak dünya siyasal
tarihine girmiştir.
Amerika
Birleşik Devletleri’nin Kuzey kutbu ile ilgili sömürgeci tutumu daha önceden de
siyasal alana yansıtılmıştır. SSCB’nin dağılması sonrasında kuzey buz
denizindeki ABD-RUSYA dengeleri
bozulunca kuzey kutbundaki ABD yönetimi ,yeni dönemdeki ortaya çıkan
güvenlik eksiğinin batı bloku açısından yeniden ek askeri güvenlik sağlamak üzere harekete geçmiş ve resmen
Norveç hükümetinden Rusya’ya karşı
askeri üs ve tesisler kurmak istemiştir. Ne var ki NATO üyesi olan
Norveç ABD’nin isteklerini kabul etmeyince, iki ülke arasındaki gerginlik siyasal
krize dönüşmüş ve tam bu sıralarda Norveç kıyısında bulunan bir ada üzerinde
beklenmedik büyük bir terör atağı gündeme gelmiştir. SSCB çöküşü
sonrasında dünya daha yumuşak ve barışçı
bir çerçevede daha sakin bir barış ortamına geçiş için hazırlanırken, Norveç’in
başkenti olan Oslo kentinin tam karşısındaki ada üzerinde gündüz saatlerinde
meydana gelen patlamanın yüze yakın çocukları hedef alması, bütün dünyada çok
büyük bir siyasal kaos ortamının doğmasına neden olmuştur. Dünyanın en huzurlu
ve sakin bir devletinin merkezinde bu kadar büyük bir patlamanın önceden
hazırlıklı bir biçimde yapılabilmesi siyasal konjoktürdeki yeni gerginliklerin
tırmanma aşamasına geldiğini açıkça
göstermiştir. Oslo’daki bakanlık binalarının önünde bomba patlatarak yüz
civarında bir çocuk katliamı yapanların, dünyaya egemen olabilmek için her
türlü yolu deneyeceklerini göstermesi kolay kolay kabul edilemeyecek bir yeni
durumu meydana getirmiştir. Batı bloku içindeki ülkeler karşı karşıya gelince, hemen
rakip devlet bloklarını öne çıkararak sorumluluğu üzerlerinden atmaya çalışarak
bazı Müslüman ülkeleri suçlayarak kamuoyunu yanıltmaya çalışmışlar ama
başaramamışlardır. Kuzey kutbuna egemen olmak başlıca sorun olarak varken, işi
din kavgasına dönüştürmek büyük tepki görmüştür.
Soğuk
savaş dengelerinde böylesine bir saldırı gündeme gelmezken, Atlantik ve Avrupa
güçleri birbirleriyle güvenlik yarışına girmişlerdir. Rusya-Ukrayna savaşına
doğru olaylar gelişirken, Avrupa Ukrayna’ya sahip çıkmaya çabalamış ama daha
sonra da ABD devreye girerek Avrupa’nın müdahalesini önlemeye çalışmıştır. Ukrayna
meselesi giderek tırmanırken Rusya ile karşı karşıya gelinmiştir. Soğuk savaş
sonrasında SSCB yerine Rusya devreye girerken, İpek yolundan dışlanan Çin’in
dünya ticaretindeki yerini koruyabilmek amacıyla kuzey kutbundan geçirmeye
başlamıştır. Zaman içinde Çin ve Rusya’nın kuzey kutbu geçişlerinden
yararlanması ve benzeri etkinliklerin önünü kesebileceği için kuzey Amerika
sahillerindeki ticaret ve benzeri etkinliklerin önünü kesmek üzere, ABD
Grönland’ı da tıpkı Alaska gibi bir eyalet statüsüne doğru çekmek istediği için
ve Kanada’yı da bu çizgiye çekerek Amerikan toprakları üzerinden bir başka
eyalet oluşturmak fikrini öne çıkarmaktadır. Dünya çapında atmosferin ısınması
ve buzların erimesi gibi yeni doğal gelişmeler yeni dünya dengelerini gündeme
getirdiği için ABD’nin yeni dönemde her açıdan bir kutuplar hegemonyasına
yöneldiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca Kuzey kutbundaki buz ülkeleri eridikçe
yer altındaki nadir ve değerli taşların da Avrupa ülkeleri ile Rusya gibi bir
emperyalist ülkelerin eline geçecek olması da önce kuzey daha sonra da güney
kutbu hegemonyası doğrultusunda ABD’yi Amerikan hegemonyası açısından son
derece zor bir konuma doğru sürüklemektedir. Dünyada yeni bir küresel düzen
kurulurken, nüfus artarken ve de insanlık giderek büyük bir su sıkıntısı ile
karşı karşıya kalırken, kuzey kutbu meselesi hiçbir biçimde ABD’nin sorunu
olarak görünmemektedir. Sorun bir insanlık sorunu olarak önce Birleşmiş
Milletlerin daha sonra da dünya halklarının katıldığı uluslararası su
kaynakları ile ilgili uluslararası örgütlerin olması gerekmektedir.
Norveç’teki Breivik saldırısı bütün emperyalist devletler açısından
üzerinde durulması ve tartışılması gereken bir güvenlik sorunudur. Atlantik ve
de Avrupa uyuşmazlığı Hristiyanlık ve İslamiyet çekişmesine döndürülerek sorun
çözümlenemez. Bir araç dolusu bomba ile yüz civarında ilk ve orta okul
öğrencisinin terörist bir eyleme kurban edilmeleri insanlık açısından çok büyük
bir utançtır. Norveç’in başkenti OSLO’daki ada saldırısı sadece emperyalizm
açısından değil ama aynı zamanda hukuk açısından da çok önemli bir yansıması
olmuştur. Oslo saldırısını yapan militanın aynı zamanda bir Avrupa bağımsızlık
deklarasyonu yayınlaması, ABD-AB kavgasının tam ortasında Avrupalı bir
organizasyonun bir Avrupa bağımsızlık deklarasyonunu terörist üzerinden
yayınlaması da bütünüyle bir kafa karışıklığını öne çıkarmıştır. 1500 sayfalık
bir miliyetçilik manifestosu yayınlayan Norveç’li terörist, ABD-AB kavgasını
bir din savaşı gibi göstermesi tam anlamıyla ortalığı karıştırma senaryosunun
bir parçası haline gelmiştir. Hristiyanların din açısından haksızlığa
uğradığını belirten bildiri sahibi aynı zamanda Türk ve Müslümanların Avrupa
kıtasına alınmamaları gerektiğini Türklerin ve Müslümanların tarih boyunca Hıristiyanlara
yardımcı olmadıklarını ve bu doğrultuda her zaman için karşı karşıya
geldiklerini ileri sürerek, milliyetçi olmanın ötesinde açıktan ırkçı bir
yöntem kullanarak ve Avrupa kamuoyunda karışıklık çıkartarak uluslararası
alanda gerginlik yaratabilmenin çabası içinde olmuştur. Müslüman göçmenlerden
çok rahatsız olan bu duruma karşı sert bir söylem ile karşı çıkan Norveç’li
terörist bildirisinde Osmanlı devletini küçümseyerek gayrimüslim azınlıklara
baskı uygulandığını da dile getirmiştir. Avrupa’da Müslümanların giremeyeceği
bir yasak bölge kurulmasını isteyen terörist din birliğini savunurken, dinler
arası çatışmaların tırmandığını söylemiştir.
Siyasal
amaçlı terör girişimlerini dinler arası çekişme ve kavgalarla değerlendiren
Norveç’li eylemci, El-Kaide isimli terör örgütünü de gündeme getirerek Türkiye
ve İslam ülkelerine saldırısını ana akım çizgisinde öne çıkarmıştır. Breivik
Türk ve Müslümanlara saldırırken, aynı zamanda Hitler çizgisinde bir Neo-Nazi
kimliğini kamuoyuna yansıtmaya başladığı görülmüştür. İkinci dünya savaşı
sırasında Yahudi düşmanlığı çizgisinde bir Nazi hatta daha da ileri giderek,
Neo-Nazi yaklaşımını öne çıkarmaya çaba sarf eden eylemci İsrail’i ortak düşman
göstererek, Türkler ile birlikte savaşa girilmesi gerektiğini açıkça dile
getirmiştir. Hitler ile birlikte geride kaldığı var sayılan Nazilik kavramı
yenilenerek ve Neo-Nazi kavramı ile değiştirilerek Ukrayna savaşına doğru
gidişi bu bölgeler üzerinden gündeme getirmeye çalışmıştır. Avrupa ülkelerine
saldırı ile ortaya çıkan bu terör olayının daha sonraki aşamada gene Avrupa
hukuku içinde kalınarak yargılaması tamamlanmıştır. Yargılamalar sonucunda
terörist eylemci yirmi yıl hapse mahkeme kararı ile mahkûm edilince dünya
kamuoyu bu cezayı çok az bularak, bir çocuk bahçesinde oynayan yüz civarındaki
çocuğun yok edilmesine karşı daha sert kararlar beklenmiştir. Eylemcinin terör
aşamasında medya üzerinden ilan ettiği Neo-Nazi bildirisinin son zamanlarda
Avrupa seçimlerinde gündeme gelen yeni Nazilik akımlarının önünü açtığı açıkça
göze çarpmaktadır. Nazi grupları tarafından eylemciyi yalnız adam ya da kutsal
nefer gibi kahramanlık sıfatları ile basın organlarında değerlendirmelere
kalkışanlar, aynı zamanda El-Kaide gibi terör örgütlerini muhatap almaya
çalışmışlardır. Mahkemeye verilen belgeler ile birlikte Neo Nazi manifestosu da
bir hukuk devleti olan ve anayasal çizgide bir çağdaş cumhuriyet ve demokrasi
olan Türk devleti açısından kabul edilemeyecek düzeyde saldırganlık
girişimlerini Türkiye’ye sıçratmaya çaba göstermiştir ama Türk kamuoyu bu oyuna
gelmemiştir.
Katliamın
Norveç gibi sessiz, sakin ve güvenli bir kuzey ülkesinde gündeme getirilmesi
birçok açıdan hem çelişkili durumlar yaratmış hem de birçok ülkede şaşkınlıkla
karşılanmıştır. Bütün dünya savaş içindeyken ve birçok ülkede terörist
çarpışmaların gündeme getirilmesine karşı bir alışkanlık olduğu söylenirken, hiç
ilgisi olmayan bir kuzey ülkesinin sessiz ve sakin yaşama düzenini bozan ve de
yüz çocuğun ortadan kaldırılması olayı bundan tam on yıl önce büyük bir
organizasyon olarak Norveç devletinin başkenti OSLO’da yapılarak, ülkeler
arasındaki çekişme ve çatışmaların sürekli savaş tarihine önemli katkılar
getirmiştir. Norveç’in dünya konjonktüründeki yeri açısından önem taşıyan bu
olay, aynı zamanda Avrupa Birliği süreci içinde de dikkate alınması gereken
önemli gelişmelere yol açmıştır. Her zaman için İskandinav ülkeleri dünyanın
tepesinde gelişmiş ve güvenli bir alt yapısı sahip görünümlü devletlere
sahipken, yoksulluğun her yerde kol gezdiği geri kalmış ülkelerdeki terör
olaylarını zengin ve refah içindeki ülkeleri de savaş ve yoksulluk çıkmazının
içine doğru çekmiştir. Kapitalist dünya düzeni içinde devletler, siyasal ve
ekonomik çıkmazlara doğru sürüklenirken artık devletlerin zenginleri ve
yoksulları değil ama aynı zamanda siyasal koşullar açısından ortalama halk
kitlelerinin de içinde bulundukları çıkmazlar ve konumlar dile getirilmektedir.
Norveç
bir Avrupa ülkesi olmasına rağmen Avrupa Birliği içinde yer almamış ama bir
NATO üyesi olarak, her zaman için siyasetin her alanında ABD’nin yanında
bulunmuştur. Bir Atlantik ülkesi olarak Norveç karşı kıyıdaki İngiltere ve ABD
gibi Atlantik ülkeleri ile birlikte yer alırken, yanı başındaki kıta olan
Avrupa kıtasının bir parçası olmaktan vazgeçmiştir. Avrupa Birliğine katılmayan
Norveç karşı kıyıda yer alan ABD ve İngiltere izinde gitmiştir ama gene de
Brevik olayından kurtulamamıştır. Bütün dünya bölgelerinde devletler içine girdikleri
uluslararası ve bölgesel tehditlere karşı yakın komşular ve müttefik devletler
ile karşı çıkılırken, her devlet kendi gerçek güvenliği için uygun gördüğü
devletlerarası birliklere girebilmişlerdir. Ne var ki, bu gibi durumlar her
zaman istenen sonuçları vermemekte ve bir NATO üyesi ülkede gündeme hiç
beklenmedik bir biçimde bu gibi olaylar girebilmektedir. Norveç üzerindeki
çekişme ve çatışma süreçleri her zaman inişli ve çıkışlı yönelmelerde,
sürüncemede kaldığı için ortaya beklenmedik gelişmeler ya da ters bazı durumlar
öne çıkabilmektedir. Türkiye ile Norveç arasındaki gelişmeler ve yenilenen
ilişkilerin destekleriyle batı dünyasına doğru açılımlarda uluslararası
dengeler yeniden ele alınarak ve karşılıklı ilişkilerde devletlerarası görüşme
ittifaklarının da daha öne çıkarılarak beklenmedik olaylar ve gelişmelerde, dünya
barışının esas alınarak hareket edilmesi gerekmektedir. Türkiye gibi Avrupa’nın
dışında tutulmuş olan ülkeler, yukarılara doğru Avrupa içi dengelerde etkili
rol alamadıkları için Norveç gibi haksızlığa düşürülmüş devletlerin yanında
durarak haksızlıklara ve yanlışlara karşı çıkamamaktadırlar. On yıl önce
Norveç’te patlak veren terör olayının on yıl sonra Norveç’in tam ortasında yer
aldığı kuzey kutbu kavgasından dolayı gündeme geldiği o zaman anlaşılamamıştı.
On yıl sonra gündeme gelen kuzey kutbunun yeniden paylaşımı sürecinde ABD’nin
büyük bir hegemonya arayışı içinde olduğu artık iyice öne çıkmıştır. Sessizliğin
ortasında yaşayan sakin Norveçlileri ayağa kaldıracak bir terör darbesi
sonrasında yaşanan gelişmeler, bu bölgede enerji, maden ve su öncelikli yeni
bir yapılanmayı giderek öne çıkarmaktadır. İsveç-Norveç -Danimarka üçgeninde
yeni bir yapılanma süreci giderek dünya kamuoyunda tırmanmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder