CORONA VİRÜSÜ İLE BİYOLOJİK SAVAŞ
2020
yılının kış aylarından başlayarak dünya hiç beklenmedik bir biçimde virüs
görünümlü bir biyolojik savaşa doğru sürüklendi. Medya ile dünya halklarını
istedikleri doğrultuda yönlendirerek çıkarcı senaryolara dünya kamuoyunu
önceden hazırlayan egemen güçler ve görünmeyen gizli dünya devleti
yapılanmaları, halk kitlelerinin hiç beklemediği bir anda yeni bir virüs belası
çıkartarak ve dünya gündemini beş gramlık
mikrobun insafına terk ederek bütün insanlığı ve canlılar dünyasını ölümcül bir
tehdit ile karşı karşıya bırakmışlardır. Dünya kamuoyu özel çıkar merkezlerinin
kendileri için gerçekleştirmeye çalıştıkları senaryolarla sürekli olarak işgal
edilirken, uzun zamandır hazırlanmakta olan bir alternatif savaş türü olarak
yeni biyolojik savaşın adımları da birbiri ardı sıra atılıyordu. Halk kitleleri
merkezi coğrafyada yıllardır sürüp giden savaş tehlikesinden kendisini kurtarmaya
çalışırken, bu bölgede istedikleri gibi normal bir askeri savaş senaryosunu
uygulama alanına getiremeyenlerin, bunun yerine bir alternatif çatışma türü
olarak, biyolojik savaşı yavaş yavaş dünya gündeminin tam ortasına oturtmaya
başladıkları görülüyordu. Geçmişten bu yana dünyayı yönlendiren kapitalist
emperyalizmin, gelecek dönemlerde de yola devam edebilmek için savaş
senaryolarını birbiri ardı sıra öne çıkardıkları ve askeri savaşlarla
hegemonyalarını devam ettiremedikleri aşamada, bu kez kimyasal ya da biyolojik savaşları
B ya da C planları olarak devreye soktukları zaman içinde göze çarpıyordu. Halk
kitleleri medya ile uyutularak başka yönlere doğru çekilirken, aslında güç
merkezlerinde yer alan ve dünyayı yönlendiren merkezler de savaş yolu ile
dünyayı değiştirmek üzere bir üçüncü dünya savaşını merkezi coğrafya da
çıkartamayınca, değişim çizgisinde yeni dünya düzeni kurmak üzere olayları
yönlendiren merkezler bu kez yıllardır iyi hazırlanmış bir biyolojik savaş ile
insanlığın kaderini çiziyorlardı.
Dünyanın doğu
bölgelerinde başlayan uygarlık öncesi gelişmelerin zamanla batıya doğru
kaymasıyla, bugünkü dünyayı yaratan uygarlık birikiminin önce Avrupa kıtasında
başladığı ve daha sonra da Amerika kıtasında devam ettiği bilinmektedir. Dünya Ortaçağ’dan çıkarken icatlarla
yaratılan uygarlığın arkasından keşifler gelmiş ve ulaşım araçlarının gelişmesi
üzerine, insanlık dünya kıtalarına yayılarak hep bir küresel egemenliğin
arayışı içinde olmuştur. Sömürgeciliğin tarihi incelendiği zaman emperyalist
saldırı ve işgal girişimleri ile bunların sonucunda ortaya çıkan savaş
dönemlerinde askeri savaşların yanı sıra, kimyasal ya da biyolojik savaşların
da zaman zaman gündeme geldiği ve dünya konjonktürüne göre sırayla devreye
girdikleri, dünya tarihi incelendiği zaman anlaşılmaktadır. Bugün de yaşanan
süreçte birbirini izleyen savaş konjonktürlerinde, askeri saldırı ve savaşların
tam anlamıyla başarılı olamadığı aşamada kimyasal ve biyolojik savaş türlerinin
yedekten çıkartılarak uygulama alanına aktarıldığı görülmektedir. İnsanlık
tarihi her türlü savaşın ve sıcak çatışmaların örnekleri ile dolu olduğu için, günümüzde
yaşanan olayları anlayabilecek bilgi birikimi insanlığın elinde vardır.
Geçmişin olayları birbiri ardı sıra belirli bir bağlantı ya da konjonktür
içinde ele alınırsa, bazı gelişmelerin yeni olayları tetiklediği ya da başka olayların
da yeni süreçleri başlattığı ortaya çıkmaktadır. 2020 yılında küresel çapta
yaygınlık kazandırılan virüs savaşının da tarihteki benzerlerine uygun olarak, yeryüzünde
yaşayan bütün insanlığı bir biyolojik savaşın içine doğru çektiği gözler önüne
çıkmıştır. Bu durumda dünya halkları bir oldu bitti ile karşılaşırken, güç
merkezleri arasındaki hegemonya çekişmesi gene aynı doğrultuda devam etmiştir.
Bugün yaşanmakta
olan biyolojik savaş öncesinde emperyalistlerin küresel egemenlik amacıyla
merkezi coğrafya ya yöneldikleri, bu bölgedeki ülkeleri işgal ederek ya da
saldırarak bir otorite boşluğu alanı yarattıktan sonra, burada yerleşmeye çaba
gösterdikleri, uzunca bir süredir gözlemlenmektedir. Ne var ki, Yirminci
yüzyılın ilk yarısında iki dünya savaşı çıkararak İsrail’i kuran Siyonizm’in, yeni
dönemde Büyük İsrail ütopyasını gerçekleştirmek üzere ve bunun için üçüncü bir
dünya savaşı gerçekleştirmek amacıyla her türlü siyasi, ekonomik ve askeri
senaryoyu devreye sokmasına rağmen, bunun bir türlü gerçekleştirilemediği
görülmüştür. Dışarıdan tezgahlanarak kimyasal bomba ve silahlar yardımı ile
kimyasal savaş girişimleri sıcak çatışma ortamında B planı olarak çıkartılması
senaryoları ile de sonuca varılamayınca, askeri ve kimyasal savaşların devre
dışı kaldığı bir aşamada laboratuvarlarda uzun süredir hazırlanan yeni virüs
yapılanmaları üzerinden biyolojik savaş çıkartılması yoluna gidilmiştir. Bugün
yaşanmakta olan virüs saldırısı süreci her türlü çabaya rağmen çıkartılamayan
üçüncü dünya savaşının, biyolojik koşulların zorlanmasıyla geliştirilen C
planının uygulamaya getirilmesinin bir sonucudur. Sovyetler Birliğinin
dağılmasından sonra ortaya çıkan küreselleşme döneminde, kapitalist sermaye ve
egemen güçler yeni dünya düzeni adı altında süper bir dünya imparatorluğu
kurmaya çalışmış ama köşe başlarını
işgal etmiş olan Siyonist yapılanma, bu süreci İsrail’in çıkarları
doğrultusunda başka yönlere doğru
çekerek değiştirdiği için, Amerika ile İngiltere’nin arası açılmış ve böylece
batı emperyalizmi bölünme içine
sürüklenince, var olan askeri güçleri
ile üçüncü dünya savaşı çıkartamayanların, zaman
içerisinde C planı olarak hazırladıkları biyolojik savaş senaryosunu, bir
kıyamet senaryosu gerçekleştirmek üzere, son çare olarak bir laboratuvar virüsü aracılığı ile meydana
çıkartmışlardır.
Ortaçağ sonrasında
insanlığın yaşadığı yeni ve yakın çağlar dönemlerinde Avrupa merkezli batı
emperyalizmi, bütün dünya kıtalarına saldırarak ve buraları işgal ederek kendilerine
bağımlı sömürge imparatorlukları kurmuşlar ve bunlar üzerinden bütün dünyayı Avrupa
merkezli bir yönetim düzeni çatısı altında yirminci yüzyıla kadar
yönlendirmişlerdir. Yirminci yüzyılda Amerika’nın yeni dünya olarak ön plana geçmesiyle
birlikte, eski emperyalist Avrupa’nın geride kaldığını ve bunun yerini Amerikan
emperyalizminin aldığını tarih kitapları yazmaktadır. Tarih öncesi dönemlerde
sıklıkla görülen biyolojik savaş türlerine, Ortaçağ ve sonrası dönemlerde de
rastlanmış ve insanlık yaşam yoluna devam ederken, her aşamada otoriter yönetim
oluşturmak ya da geniş alanlara yayılan imparatorluk kurmak isteyen güçlerin
kozlarından biriside biyolojik savaşlar olmuştur. Bakteri ve virüslerin tarihte
biyolojik silah olarak kullanılması tarih öncesi dönemlerden başlayarak, daha
sonraki dönemlerde de yeni örneklerinin öne çıktıkları görülmüştür. Avrupa
merkezli dünya tarihi incelendiği zaman o dönemin insanlarını tehdit eden biyolojik
savaşlarda kullanılan mikropların, Çin, Hint ve Kırım gibi doğu ülkelerinden
elde edilmiş ve buralardan sağlanan bakteri ve virüslerin belirli gruplar
tarafından dünyanın çeşitli bölgelerine dağıtılarak, küresel bir afet ya da
kaos ortamının yaratılmak istenmiştir. Hasta ya da ölmüş insanların
bedenlerinden elde edilen parçacıklar mikrop yaymak üzere kullanılmış, bunların
üzerine sürülen bakteri ve mikropların diğer insanların bulunduğu yerlere
taşınmasıyla birlikte, binlerce insanı tehdit eden çeşitli biyolojik savaşlara
doğru insan topluluklarının sürüklenmesi senaryo sahipleri tarafından gerçekleştirilmeye
çalışılmıştır. Mikroplu hastalıklar yüzünden
zehirlenerek ölmüş insanların bedenleri çeşitli bölgelere ve ülkelere yayılmış,
bazen de kasıtlı olarak belirli toplulukların içine atılarak biyolojik savaşın
yayılmasına aracı olacak vahşi saldırılar ile sonuç alınmaya çalışılmıştır. Ölü
bedenlerin biyolojik silaha dönüştürülmesi ile hegemonya savaşlarında hedefe
ulaşılmaya çalışılmıştır. Veba mikrobundan ölen insanların bedenlerinin mancınıklar
aracılığı ile toplulukların üzerine atılmasıyla binlerce insan öldürülmüştür. İnsanlığın
uygarlık yolunda yürümesi ancak bu tür engellerin aşılmasıyla mümkün
olabilmiştir.
İnsanlığın dinin egemenlik kurduğu Orta çağ
döneminde, ciddi bir din savaşları süreciyle karşılaşması üzerine, Avrupa
kıtasında bin yıllık bir dönem içinde önce
İberik yarımadasında Yahudi –Hırıstıyan, sonra Müslüman-Hırıstıyan ve
daha sonra da Katolik-Protestan kimliklerine dayanan din ve mezhep savaşları
yüzyıllarca cereyan etmiştir. Hırıstıyanlığın hızla yayılması üzerine Vatikan
merkezli bir Avrupa yapılanması öne çıkmıştır. Hrıstıyanlar herkesi kendi
dinlerine bir haç işareti yaptırarak çekmeye çalışırlarken, aynı zamanda din
mahkemelerinde Hrıstıyan olmayanları yargılayarak mahkum etmişler ve daha çok
da Yahudileri din mahkemelerinde cezalandırarak giyotin aracılığı ile ölüme
sürüklemişlerdir. Irki kimlikleri yüzünden azınlıkta kalan Yahudiler de özellikle
Kırım’dan getirdikleri mikropları Avrupa’nın çeşitli ülkelerine yayarak, bütün
Avrupa kıtasını yok etme senaryosu çizgisinde bir biyolojik savaş ortamında silah
olarak kullanmışlar ve böylece Hrıstıyan fanatizmine karşı durarak giyotinin
karşısına doğu bölgelerinden getirdikleri mikropları çıkarmışlardır. Vatikan’ın
giyotin imparatorluğuna karşı doğulu
mikropları biyolojik silah olarak kullanan Yahudiler, Avrupa kıtasında yok
edilmekten kurtulmuşlardır. Batı Avrupa’daki Endülüs devleti yok edilirken,
Doğu Avrupa’da yeni bir Müslüman devlet olarak Osmanlı İmparatorluğu kurulunca,
Hrıstıyan fanatizmine karşı İslam gücünün yeniden örgütlenerek devreye girdiği
ve böylece geçmişten gelen, Hrıstıyan-Yahudi çatışmalarının önü kesildiği görülmüştür.
Osmanlılar Avrupa içlerine geldikleri zaman önce Protestanlığı –Katolikliğe
karşı desteklemiş ve daha sonra da tırmanan Hrıstıyan-Yahudi çekişmesinin büyük
kanlı savaşlara dönüşmesine izin vermemişlerdir. Osmanlı adaletinin Avrupa
topraklarına taşınmasıyla birlikte,
Vatikan’ın hedefi olan bir Hrıstıyan Avrupa yaratma senaryosu gerçeklik
kazanamamıştır. Veba salgını sonunda
milyonlarca Avrupalı ölünce giyotin dönemi sona ermiştir. Daha sonraki
dönemlerde bir Müslüman devlet olarak Osmanlı İmparatorluğu Vatikan’ın
Hrıstıyan fanatizmini dengeleyerek Avrupa da yeni bir barış kurmuştur.
Dünya tarihinin
yazdığı üzere biyolojik ve kimyasal silah ve savaşların tıpkı askeri silah ve
savaşlar gibi saldırı ve yok etme amaçlı kullanılabilmesi sayesinde, mikroplar
ve bakteriler de en öldürücü silah olarak her zaman gündeme gelebilmiştir.
Biyolojik silahların da bir başka kategori olarak savaş literatüründe yer
alması yüzünden, sonraki dönemlerde de benzeri biyolojik savaş senaryoları
gündeme getirilerek uygulanmıştır. Bir anlamda normal silahlardan daha kolay
kullanılan bu malzemeler günümüze kadar her türlü savaş senaryosu içinde
yerlerini almışlardır. Devletlerin büyüyerek güçlenmeleri sonucunda silah
alanında da yenilikler yapılmış ve bakteri, virüs ya da parazitlerin yaşam yeri
olarak büyük laboratuvarlar, zamanla biyolojik ve kimyasal silah üretim
merkezleri konumuna gelmişlerdir. Şarbon, çiçek ve sıtma gibi hastalıkların
mikroplardan bulaşması yüzünden laboratuvarlar hem silah hem de mikrop üretim
merkezleri olarak devreye girerek bugüne kadar emperyalistlerin güdümünde etkinliklerini
sürdürebilmişlerdir. Hastanelerin ötesinde Tıp Fakültelerinin ve
Üniversitelerin gelişmesiyle mikrop alanındaki bilimsel çalışmalar son yıllarda
hızla artmış ve güçlü mikrobiyoloji enstitülerinde insan toplumlarına yönelik mikrobik
tehditlerin ortadan kaldırılması doğrultusunda önemli bilimsel gelişmeler elde
edilmiştir. Çağdaş dünyanın en ileri alanlarından birisi olarak ortaya çıkan ilaç
sektörü, bugünün dünyasını ayakta tutan önemli alanlardan birisi konumuna gelmiştir.
Laboratuvar çalışmaları hastalıkları önleyecek güçlü ilaçlar üretebildiği gibi
yeni hastalıklara yol açacak güçlü zehirler ve bakterileri de biyolojik silah
olarak mikrobiyoloji biliminin verileri doğrultusunda devreye sokabilmişlerdir.
Bilimsel devrimler sayesinde biyoloji alanında yeni keşifler gerçekleştirilmiş
ve dünya kıtalarında ortaya çıkmış olan birçok
virüs ya da biyolojik hastalıklar için çeşitli ilaçlar ya da aşılar
üretilebilmiştir. Bu sayede kitleleri kırıma uğratan mikrop salgınlarının önü
kesilince, son yıllarda dünya nüfusunda bir
patlama yaşanmıştır. Dünya Sağlık Teşkilatının Birleşmiş Milletler’deki bu tür çalışmaları da olumlu sonuçlar
vermiştir.
Mikroplar,
bakteriler ve virüsler fen bilimlerinin ve tıp dünyasının konuları olmasına
rağmen, toplumsal yansımaları nedeniyle siyasal amaçlı olarak da kullanılmışlardır.
Bu doğrultuda biyolojik savaşlar, insanlığın geleceği açısından sosyal ve
siyasal bilimlerin de farklı yönlerden inceleme alanına girmektedir. Bu açıdan
örnek gösterilebilecek çeşitli kitaplar arasından bir tanesi son olarak
yaşanmakta olan Korana virüs sorunu açısından örnek gösterilebilir. 2009
yılında New York’ta yayınlanarak dünyanın geleceği ile ilgili olarak gündeme
gelen “ Yedi ölümcül senaryo “ isimli kitabın içinde yer alan senaryolardan
birisi olarak kitabın üçüncü bölümünde incelenen konu “PANDEMİC”tir. Bu bölümde dünyanın
geleceği için tehlike arz eden ve tehdit yaratan 7 konu ayrı bölümler biçiminde
ele alınmakta ve yakın bir gelecekte ortaya çıkacak bir virüs aracılığı ile
dünya nüfusunun azaltılmasının planlandığı açıkça dile getirilmektedir.
Gelecekte dünyayı yok edebilecek senaryoları ele alan bu kitapta, Pakistan’ın
çöküşü, Çin’in dünyaya saldırısı, ekonominin iflası, küresel bir savaşın
çıkması, Amerika’ya büyük bir iç savaşın gelmesi, İsrail’in kıyamet senaryosu
olarak Armegeddon savaşının gerçekleşmesi ile birlikte, bir de PANDEMİC başlığı
altında, bir virüs örgütlenmesi ile dünyanın başına yeni bir biyolojik savaş
belasının örülmesi anlatılmaktadır. On iki yıl önce yazılmış olan bu kitabın
üçüncü bölümünde virüs saldırısı üzerinden insanlığın büyük bir biyolojik
savaşa doğru sürüklendiği anlatılırken, böyle bir durumun çok yakın bir zaman
dilimi içinde gerçekleşeceği belirtilmektedir. Böylesine bir bilimsel çalışma
aracılığı ile biyolojik tehdidin dünya kamuoyuna açıklanmasına rağmen, hiçbir
devletin ya da uluslararası kurumun harekete geçerek önlem almaması yüzünden, dünya
bugün çok büyük bir biyolojik savaş tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. ANDREW
KREPİNEVİCH isimli araştırmacı tarafından kaleme alınan ilgili kitabın adı “7
ÖLÜMCÜL SENARYO “dur. New York’ta basılan kitap bütün dünyaya dağıtılmış ama
büyük virüs tehditi bu kitapta açıklanmasına rağmen gerekli önlemler
alınmamıştır. Son olaylarda uluslararası görev sahibi olan Dünya Sağlık
Örgütü’nün de geride kalarak gereken önlemleri alamadığı hayretle izlenmiştir.
Kitabın ilgili
üçüncü bölümü incelediğinde çok yakın bir zaman dilimi içinde dünyayı büyük bir
PANDEMİC tehlikesinin beklediği kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır. Güney
sınırı üzerinden alttaki komşu Meksika’nın ülkesine girildiğinde, milyonlarca
işsiz ve yoksul insanın ABD’yi çevrelediği ve bu geri kalmışlık yüzünden
Meksika toplumunun çok kolay bir biçimde virüs saldırısı karşısında yok
olabileceği ve bu salgının Amerikan sınırlarını da aşarak dünyanın süper gücü
olan bu ülkeyi de tehdit edeceği kitapta vurgulanmaktadır. Her türlü virüsün kolaylıkla
yerleşebileceği ve yayılacağı bir ortam olan Meksika’nın virüs merkezi olarak
ABD’yi yakından tehdit ettiği bu kitapta dile getirilmektedir. ABD ile Meksika
arasında gidip gelerek her iki ülkede birlikte yaşayan işçi ve emekçi yoksul
kitle her türlü mikrobu barındırmada merkezi rol oynayabileceği gibi, Amerikan
kıtasının hem kuzeyini hem de güney bölgesini Pandemi olarak tehdit etmektedir.
Zengin bir ülkede yaşayan Amerikalılar lüks bir yaşam düzeyinde varlıklarını
sürdürdükleri için, mikrop ve bakteriler üzerinden gelişecek bir biyolojik
savaşın hedefi olarak çok hızlı bir biçimde çöküşe doğru kayabileceği kitapta
dile getirilirken, dünyanın en güçlü ülkesi olarak ABD’nin son virüs saldırısı
karşısında nasıl aciz ve yetersiz kaldığı açıkça ortaya çıkmıştır. ABD yönetimi
bu durumun farkına vardığı noktada, güneyden gelecek yoksulların saldırılarına
karşı Amerika ve Meksika sınırına duvar örmeye başlamıştır. ABD gibi çok büyük
bir ülkenin, hem kamu düzenini hem de halk sağlığını tehdit edebilecek
böylesine bir tehdide karşı çıkarken, çoktan sınırlarını güvence altına alarak
yoksulların dünyasından gelen virüslerin ülkesinde cirit atmasına izin vermemesi
gerekirdi. Şu an Corona saldırısında en çok insan kaybını ABD’nin vermesi
üzerinde bütün dünya ülkelerinin artık bir düşünmesi gerektiği açıktır. Normal
olarak Amerikan yaşam biçimini tümüyle ortadan kaldırabilecek böylesine bir
virüs salgını karşısında süper güç olarak ABD’nin daha hazırlıklı olması ve fazla
insan kaybını kesinlikle önlemesi gerekirdi.
Virüs saldırısı ya
da Pandemi tehlikesi denilince akla gelen İspanyol gribi gibi olumsuz deneyler insanın
önüne çok önemli olumsuz sonuçları getirmektedir. Birinci dünya savaşı
döneminde ortaya çıkan bu salgının üç aşamada geliştiği, birinci dalganın
bittiği aşamada ikinci, ikinci dalganın bittiği aşamada da üçüncü dalganın öne
çıkarak elli milyondan fazla insanın hastalanarak ölmesine yol açtığı
görülmektedir. Bütün virüs salgınlarında bu tür aşamalar yaşandığı için Corona
olayında da benzeri ihtimaller akla gelmekte ve bu konuda sorumlu durumunda
olan merkezlerin geçmişten dersler alarak buna göre hareket etmesi zorunluluk
kazanmaktadır. Kitabın yazarı hızla artan dünya nüfusunun getirmiş olduğu
kalabalık kitlelerin her bölgede patlamaya hazır oluşumlar olduğu gibi, Amerika’nın
güneyinde yer alan yoksul halk kitlelerini de ABD’yi yıkacak bir kapı önü kaos
oluşumu olarak görmektedir. Güneyden gelebilecek böylesine yıkıcı bir oluşumun
ülkeyi tehdit etmemesi için, genç Amerikalılar’ın kuzey bölgesine doğru
yürüyerek bu boş alanlarda yeni ülkeler ve de devletler oluşturmaları bir
alternatif oluşum olarak gündeme getirilmektedir. Şimdiye kadar hep batıya
yönelerek hareket eden Amerikan toplumunun yeni dönemde artık kuzeye doğru
yönlendirilmeye çalışılması da eskisinden çok farklı bir yeni dönemi öne
çıkarmaktadır. Meksika sınırından ABD’nin güney eyaletlerine yönelik olarak gelişebilecek
bir büyük göç hareketi virüs üzerinden gelişecek Pandemi’yi Amerikan toplumunun
göbeğine taşıyabilecektir. Bu gibi olumsuz bir durumda Amerikan devleti
uluslararası bir sağlık krizi ile karşılaşabilecektir. Bu gibi durumlarda güney
eyaletlerinin bir acil durum yapılanmasına yönelmesi sorunu çözmeyecek, aksine
gecikme ve hazırlıksızlık üzerinden büyük bir toplumsal kaosa meydan
verebilecektir. On iki yıl önce yazılmış olan bir kitabın içindeki bilgilerin
günümüzde doğrulanması karşısında, bu durumdan ders almak ve gerekli önlemleri yerine
getirmek gibi bir kamu görevi ilgilileri ve yetkilileri beklemektedir.
Corona virüsü
üzerinden gündeme gelen son Pandemi olayında her yönü ile bir laboratuvar üretimi
mikrop yapılanması ile insanlık karşı karşıya gelmiştir. Önce Paris’teki Pastör
Enstitüsü daha sonra Almanya’daki Robert Koch enstitülerinde ön çalışmalar
yapılmış ve daha hazırlanan yeni virüs ABD’ye götürülerek bu ülkenin
laboratuvarlarında güçlendirilmeye çalışılmıştır. Daha sonra da bir askeri ekip
bu virüsü uçakla Çin’e götürerek bu ülkenin Vuan eyaletinde güçlendirmeye devam
edildikten sonra yeni virüs burada bırakılarak, dünyaya dağıtım operasyonu Çin
devletinin sırtına yüklenmiştir. Son yıllardaki olağanüstü yapılanmalarıyla ABD’nin
yerini almaya çalışan süper güç konumu ile Çin Halk Cumhuriyeti tam dünyanın
ekonomik merkezi olmaya doğru adım atarken, bir virüs komplosu ile karşı
karşıya kalarak bütün dünya ülkeleri için sakınılması gereken bir emperyalist
güç konumuna düşürülmüştür. Veba ve çeşitli virüs saldırıları ile önceki
dönemlerde boğuşmuş olan dünya halkları yeni dönemde beklenmedik bir biçimde
güçlendirilmiş ve zenginleştirilmiş bir mikrop demeti olarak Corana saldırısına
karşı kendisini korumak zorunluluğu ile karşılaşmıştır. Beş kıtaya yayılmış
olan sekiz milyarlık nüfusu ile dünya ülkeleri bir araya gelerek biyolojik
saldırıya karşı bir dayanışma önlemi alma şansını elde edememişler, uçaklar ve
diğer araçlar kullanılarak yapılan virüs dağıtımları sonucunda bütün ülkelerin
halkları çok ciddi bir tehdit saldırısı ile yüz yüze getirilmiştir. Corona 19 ismi verilen yeni virüs 2019 yılında ortaya çıktığı için adına 19
rakamı eklenmiştir. Hal böyle olmasına rağmen 2019 yılında virüs salgını öne
çıkarılmamış, gereken hazırlıklar yapıldıktan sonra 2020 yılının kış ayları
itibarıyla virüs açığa çıkartılarak görevli ekipler tarafından dünyanın çeşitli
ülkelerine uçak seyahatları aracılığı ile yayılmaya çalışılmıştır. İnsanlığın
ve dünya düzeninin sona ermesi doğrultusunda bir kıyamet senaryosu peşinde
koşan siyasal merkezler, Corona adı verilen biyolojik silah saldırısına karşı
zamanında harekete geçememişler ve bu yılın başından itibaren bütün dünyaya
dağıtılan mikroba karşı gerekli olan önlemleri alamamışlardır. Batı ile
işbirliği içinde olan ülkelerde bu hazırlıklar bilinmesine rağmen dünya
alanında bu küresel saldırıya karşı çıkılmamıştır.
Yirmi birinci
yüzyılda dünya düzenini tepeden tırnağa değiştirmek isteyen emperyal
merkezlerin devrede olmaları nedeniyle, virüs üzerinden biyolojik saldırı kısa
zamanda küresel bir saldırı niteliği kazanarak bütün dünyayı ayağa kaldırmıştır.
Ne var ki, bu son olarak ortaya çıkarılan Corona virüsünün eskilerinden çok
farklı bir yapıda hazırlandığı kısa bir süre sonra anlaşılmıştır. Eski virüsler
bir salgın olarak dünyaya dağıtılırken, belirli kesimlerin hastalanarak çaptan
düşmeleri ya da bir sağlık sorunu ile halk kitlelerinin çökertilmek ya da yok
edilmek üzere yönlendirilmeye çalışıldıkları görülmüştür. Bu kez insanlığın
karşısına ABD ve Çin gibi iki süper gücün ortak organizasyonu olarak uzaysal
bir durum çıkartılmak üzere Corona virüsü düzenlemesine gidildiği gibi bir yeni
durumla karşılaşılmıştı. Özellikle tam bu aşamada Microsoft’un kurucusu ve
dünya bilgisayar ya da internet yapılanmasının kilit adamlarından birisi olarak
Bill Gates’in kurucusu olduğu şirketi bırakarak yeni bir vakıf kurması ve bu
vakıf aracılığı ile de bütün dünyayı elektronik kontrol altına almak için
harekete geçmesi çeşitli söylentilere ve tartışmalara zemin hazırlamıştı.
Çeyrek yüzyıldır bütün dünyaya yayılan internet sisteminin gelinen yeni aşamada
elektronik yapılanmasının güçlendirilmesi ve bu doğrultuda 5-G ismini taşıyan
yeni yapılanmanın internet sistemine monte edilmesi gibi yeni bir durum ilgili
çevreler tarafından empoze edilmeye başlanmıştır. Ortaya çıkışı itibarıyla bir
uzay teknolojisi olan internet ve cep telefonları, insanlığın ve dünyanın
geleceğinde uzaysal kaynaklı yeni bir yapılanma dönemini de beraberinde gündeme
getirmiştir. Bu çerçevede internet sisteminin 5-G sistemi ile yeniden
düzenlenmesi ve bu doğrultuda internet kullanıcısı olan insanlara cip takılması
gibi yeni bir durum yaratılmıştır. İnsanlara çip takılabilmesi için insan
bedenine ilgili maddelerin önceden zerk edilmesini sağlayacak bir aşının yapılması zorunlu olarak dayatılmıştır.
İnsanlara durduk
yerde aşı yapılması mümkün olmadığı için, cip takılması için gerekli olan
maddelerin bir aşı aracılığı ile insan bedenine sokulmasına karar verilmiştir.
İnsanların robotlar ile birlikte yeni elektronik düzene bir kukla olarak bağlanması
doğrultusunda gerekli olan 5-G
sisteminin monte edilmesine yarayacak
biçimde aşıların yapılabilmesi için,
Corona mikrobuna karşı aşılanmak zorunluluğu tamamlanacak ve ondan sonraki yeni
aşamada insan bedenlerine mikro cipler
monte edilerek, insanlar da tıpkı robotlar gibi 5-G sistemine
bağlanacaklar ve bu doğrultuda kurulacak olan elektronik sisteme bağlanarak, bir anlamda
yeni elektronik düzenin monte edilmiş
parçaları biçiminde diğer robotlar ile birlikte yeni kuklalar durumuna getirileceklerdir. İnsanlık böylesine bir
zoraki yapılanma ile insanlıktan çıkacağı için, bu duruma açıktan karşı çıkacak
ve hiçbir biçimde çiplenmeyi kabul etmeyecektir. İşte böylesine bir büyük dönüşümün
yapılabilmesi için insanların aşı ile cip takılmasına uygun hale getirilmeleri gerekmektedir.
Bu amaçla da insanların aşı üzerinden çiplenmeye yönlendirilmeleri sürecinde,
ilk aşama olarak bir virüs mikrobu ile insanlık karşı karşıya getirilmektedir. Tıbbın
birçok alanında kullanılan cip sistemi ile insan bedeninin çeşitli bölümlerinde
birçok yenilenme yapılabilmektedir. Çiplenme sonucunda internet üzerinden
elektronik sisteme bir kukla olarak bağlanacak insanoğlunun bir aşı ile çiplenmeye
hazırlanabilmesi için, Corona virüsü çıkartılmış ve yayılan mikroplara karşı
aşı zorunluluğu getirilmeye çalışılmıştır. Tam virüs sorunu ile insanlığın
karşılaştığı aşamada mikroptan kurtulmak üzere aşılanma konusu tartışılırken,
ABD bilgisayar teknolojisinin kilit adamının şirketinden istifa ederek vakfının
başına geçmesi ve aşılanma sonrasında insanlığın çiplenmesi ile ilgili projeler
doğrultusunda çeşitli hazırlıklara kalkıştığı görülmüştür. Virüsü kaldırmak
için önerilen aşının çiplenmeye giden yolun ikinci adımı olması bu iki
gelişmenin aynı aşamada ortaya çıkması üzerine tartışılmaya başlanmıştır. Bir uzay teknolojisi olan internet sistemine
gene uzaysal boyutlu bir dünya yapılanmasının gerçekleştirilebilmesi için çiplenme
projesi öne çıkarılınca, bunun için aşılanmanın gerektiği ve insanların da
aşıya ikna edilebilmeleri için Corona isimli bir virüsün laboratuvarlarda
hazırlanarak biyolojik savaş teknikleri aracılığı ile insanın başına bela
edildiği anlaşılmaktadır. Virüs’ün bir yıl önce hazırlanmasına rağmen bir yıl
boyunca beklemede tutulması da çiplenme projesi ile virüs salgınının birlikte yürütüldüğünü
açıkça gözler önüne sermiştir. Bu arada İsveç’te örnek olarak elli bin kişinin
beyinlerine cip bağlantısı takılmıştır.
Dünyasal bir
varlık olan insanların yeni dünya düzeni görünümü altında elektronik sistemle bütünleşmeye
yönlendirilmesi ile başlayan bugünün insanlığının bütünüyle cep telefonları ve bilgisayarlar
üzerinden elektronik sistemin bir parçası konumuna getirildiği yeni aşamada, bu
gelinen yeni durum ile yetinilmeyerek daha da ileri aşamada bir yapılanma
doğrultusunda insanların robotlarla
birlikte çiplenerek elektronik sistemin
bir parçası haline getirilmesiyle, artık insanın insan olmaktan çıktığı bir
yeni dünyada yaşama mücadelesinin yapılabileceği anlaşılmaktadır. Çok gelişmiş robotların
fabrika müdürü ya da kamu kuruluşlarında üst düzeyde yönetici konumlarına getirilebileceği
ve böylesine yapılanmalarda insanların kendi yaptıkları robotların emrinde
onların esiri olmalarına giden yol kendiliğinden açılmaktadır. Böylece insan
dünyasal bir varlık olarak insanlıktan uzaklaştırıldığı bir aşamada, elektronik
sistem üzerinden uzaysal bir varlık olmaya doğru yönlendirilmektedir. İkinci dünya savaşı sonrasında iki atom
bombasının patlatılmasından sonra dünyaya gelerek incelemeler yapan ve bu arada
sahip oldukları teknikleri n insanlar tarafından öğrenilmesini sağlayan uzay gemileri,
I947 yılında Rosswell olayı ile uzay teknolojisini bu dünyaya getirerek
insanlığa aktarmışlardır. ABD’de 51. Bölge çalışmalarında bu teknolojiler
geliştirilerek ve dünya koşullarına uyumlu hale getirilerek, yirminci yüzyılın
ikinci yarısında dünyada geniş biçimde kullanılması sağlanmıştır. 5 G
teknolojisi ile elektronik sisteme bağlanmak istenen bir grup Avrupalı Corana
virüs sorunu ilk patladığı aşamada, Londra’da 5-G teknolojisinin bazı
merkezlerine saldırarak buraları çiplenmeye tepki çizgisinde yakmışlardır. İnsanlığın
robotlaşmasına ya da makineleşmesine karşı çıkan insancıl birikim, bu yeni
düzen zorlamasına karşı tepki olarak patlama noktasına gelmiştir.
Teknik uzmanların
açıklamalarına göre 5-G teknolojisi bulunduğu ya da kullanıldığı yerde oksijeni
yok ederek insan için nefes alamaz bir ortam yaratmaktadır. Ayrıca cep
telefonları ve bilgisayarlar üzerinden maruz kalınan elektronik ışınlar, insan
bedenindeki hücre yapısını bütünüyle sarsmakta ve insan bedeninde çok ciddi
hücresel hastalıklara ve beyin kanamalarına meydan vermektedir. İnsan bedeni
bütünüyle elektronik sistemden kaynaklanan birçok sağlık sorunu ile uğraşırken,
var olan tehlikeleri birkaç misli artırarak insanlığı havasızlığa ve bedensel
hastalıklara sürükleyen 5-G ya da 6-G gibi çok güçlü elektronik sistemlerle insanlığı
karşı karşıya getiren yeni tür yapılanmaların neler olduğu ve bu doğrultuda
yapılacak aşıların içinde ne gibi maddeler bulunduğu, çiplenme ile birlikte
insanları nasıl bir düzenin beklediği öncelikle bilinmelidir. 5-G ya da 6-G
gibi elektronik sistemlerin güçlenmesine yol açacak yeni yapılanmaların
sonucunda, insanların nasıl bir sağlık düzeni içinde yaşamaya zorunlu kılınacağının
açıkça ortaya konulması ve her yönü ile insanların bilgilendirilerek
kendilerinin hak ve özgürlüklerinin sağlık açısından korunmaları gerekmektedir.
Elektronik sisteme monte edilme aşamasında insanlığın aşılanmaya
yönlendirilmesi için çıkartılan Corono
isimli virüs biyolojik savaşının
bir sorun olarak öncelikle ortadan kaldırılması gerekmektedir. Dünyanın
bütün devletleri ve uluslararası kuruluşlarının bir araya gelerek insanlığın bu
ortak biyolojik saldırıdan kurtulmasını sağlayacak bir acil kurtuluş planını öncelikle
uygulama alanına getirmeleri gerekmektedir. Bu sorun çözüldükten sonra uzay
teknolojileri üzerinden yepyeni bir düzene doğru sürüklenmek istenen dünyanın
ve insanlığın geleceğini güvenli bir çizgiye getirecek yeni yaklaşımlarla, uzay
teknolojileri üzerinden insanlığın rahatsız edilmesinin önlenmesi gerekmektedir.
Aya ve uzaya gitmiş olan insanlığın
dünyanın güvenliğini uzay istasyonları ve uzay komutanlıkları aracılığı ile kesin
olarak gerçekleştirmesi gerekmektedir. ABD’nin artık fotoğraflarla oynamayı
bırakarak elindeki bilgileri açıklaması dünya ve insanlığın geleceği için
zorunludur.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Sn. Anıl Hocam elinize beyninize sağlık, gerçekleri sizden öğrenmeye devam ediyoruz. Saygılarımla Ahmet Nedim Kaya
YanıtlaSilSayın Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN: "Toplum Mühendisliği"nin ne olduğunu, nasıl bir işlev gördüğünü çok iyi bilenlerden olduğunuzu biliyorum. Onun için, bu yazınızda kullandığınız savların dayanaklarının güvenilir olmadığını değerlendirmiş olmanızı beklerdim.
YanıtlaSilBu virüs hikayelerini yalanlayan çok sağlam holistik bir veri vardır. O da, tüm ülkelerde nüfusun sürekli artışıdır. Doğumlar ve her türlü sebepten ölümler arasındaki fark, doğumlar lehine pozitiftir. Diğer bir anlatımla; Doğanların sayısı/ ölenlerin sayısı ›1. Bu oran 2019'da Türkiye için yaklaşık 1,39 'dur.
Dünyanın en fakir ülkelerinin bulunduğu Afrika'da nüfus artış oranı çok yüksektir. kaynaklar: Datadata.worldbank.org › indicator › SP.DYN.TFRT.IN; Total fertility rate - UNdata - the United Nationsdata.un.org › Data; United Nations Population Fund).
Saygılarımla
Dr. Necmi DAYDAY
Ha.Ha.Ha...Ha.Ha.Ha
YanıtlaSilHa.Ha..Ha.Ha.Ha..Ha.Ha.Haa
Bayım maalesef siz de çipli bir alet kullandığınız için ele geçirilmiş siniz. Sizi deri altına çip koyacaklar diye uyutup onun yerine elinizin altındaki çiplerle kontrol ediyorlar.
Tekrar özgür olmak için telefon sinyalinin bile gelmediği ıssız yerlerde yaşamalısınız. Tavanınızı bakırla kaplamalı belki de yer altına çekilmelisiniz. Tavsiye olarak Kapadokyaya gidebilirsiniz. Hem büyük bir sürpriz orada sizi bekliyor olacak
Hocam yazınızı paylaşmıştım. Şu an itibariyle bir bilgilendirme yazısı geldi . Paylaşılan bilgilerin yanlış olduğu ve gerçeği yansıtmadığı hakkında !
YanıtlaSil