8 Mayıs 2020 Cuma

CORONA VİRÜSÜ İLE BİYOLOJİK SAVAŞ - Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN


CORONA VİRÜSÜ İLE BİYOLOJİK SAVAŞ

                2020 yılının kış aylarından başlayarak dünya hiç beklenmedik bir biçimde virüs görünümlü bir biyolojik savaşa doğru sürüklendi. Medya ile dünya halklarını istedikleri doğrultuda yönlendirerek çıkarcı senaryolara dünya kamuoyunu önceden hazırlayan egemen güçler ve görünmeyen gizli dünya devleti yapılanmaları, halk kitlelerinin hiç beklemediği bir anda yeni bir virüs belası çıkartarak ve   dünya gündemini beş gramlık mikrobun insafına terk ederek bütün insanlığı ve canlılar dünyasını ölümcül bir tehdit ile karşı karşıya bırakmışlardır. Dünya kamuoyu özel çıkar merkezlerinin kendileri için gerçekleştirmeye çalıştıkları senaryolarla sürekli olarak işgal edilirken, uzun zamandır hazırlanmakta olan bir alternatif savaş türü olarak yeni biyolojik savaşın adımları da birbiri ardı sıra atılıyordu. Halk kitleleri merkezi coğrafyada yıllardır sürüp giden savaş tehlikesinden kendisini kurtarmaya çalışırken, bu bölgede istedikleri gibi normal bir askeri savaş senaryosunu uygulama alanına getiremeyenlerin, bunun yerine bir alternatif çatışma türü olarak, biyolojik savaşı yavaş yavaş dünya gündeminin tam ortasına oturtmaya başladıkları görülüyordu. Geçmişten bu yana dünyayı yönlendiren kapitalist emperyalizmin, gelecek dönemlerde de yola devam edebilmek için savaş senaryolarını birbiri ardı sıra öne çıkardıkları ve askeri savaşlarla hegemonyalarını devam ettiremedikleri   aşamada, bu kez kimyasal ya da biyolojik savaşları B ya da C planları olarak devreye soktukları zaman içinde göze çarpıyordu. Halk kitleleri medya ile uyutularak başka yönlere doğru çekilirken, aslında güç merkezlerinde yer alan ve dünyayı yönlendiren merkezler de savaş yolu ile dünyayı değiştirmek üzere bir üçüncü dünya savaşını merkezi coğrafya da çıkartamayınca, değişim çizgisinde yeni dünya düzeni kurmak üzere olayları yönlendiren merkezler bu kez yıllardır iyi hazırlanmış bir biyolojik savaş ile insanlığın kaderini çiziyorlardı.

                Dünyanın doğu bölgelerinde başlayan uygarlık öncesi gelişmelerin zamanla batıya doğru kaymasıyla, bugünkü dünyayı yaratan uygarlık birikiminin önce Avrupa kıtasında başladığı ve daha sonra da Amerika kıtasında devam ettiği bilinmektedir.  Dünya Ortaçağ’dan çıkarken icatlarla yaratılan uygarlığın arkasından keşifler gelmiş ve ulaşım araçlarının gelişmesi üzerine, insanlık dünya kıtalarına yayılarak hep bir küresel egemenliğin arayışı içinde olmuştur. Sömürgeciliğin tarihi incelendiği zaman emperyalist saldırı ve işgal girişimleri ile bunların sonucunda ortaya çıkan savaş dönemlerinde askeri savaşların yanı sıra, kimyasal ya da biyolojik savaşların da zaman zaman gündeme geldiği ve dünya konjonktürüne göre sırayla devreye girdikleri, dünya tarihi incelendiği zaman anlaşılmaktadır. Bugün de yaşanan süreçte birbirini izleyen savaş konjonktürlerinde, askeri saldırı ve savaşların tam anlamıyla başarılı olamadığı aşamada kimyasal ve biyolojik savaş türlerinin yedekten çıkartılarak uygulama alanına aktarıldığı görülmektedir. İnsanlık tarihi her türlü savaşın ve sıcak çatışmaların örnekleri ile dolu olduğu için, günümüzde yaşanan olayları anlayabilecek bilgi birikimi insanlığın elinde vardır. Geçmişin olayları birbiri ardı sıra belirli bir bağlantı ya da konjonktür içinde ele alınırsa, bazı gelişmelerin yeni olayları tetiklediği ya da başka olayların da yeni süreçleri başlattığı ortaya çıkmaktadır. 2020 yılında küresel çapta yaygınlık kazandırılan virüs savaşının da tarihteki benzerlerine uygun olarak, yeryüzünde yaşayan bütün insanlığı bir biyolojik savaşın içine doğru çektiği gözler önüne çıkmıştır. Bu durumda dünya halkları bir oldu bitti ile karşılaşırken, güç merkezleri arasındaki hegemonya çekişmesi gene aynı doğrultuda devam etmiştir. 
                Bugün yaşanmakta olan biyolojik savaş öncesinde emperyalistlerin küresel egemenlik amacıyla merkezi coğrafya ya yöneldikleri, bu bölgedeki ülkeleri işgal ederek ya da saldırarak bir otorite boşluğu alanı yarattıktan sonra, burada yerleşmeye çaba gösterdikleri, uzunca bir süredir gözlemlenmektedir. Ne var ki, Yirminci yüzyılın ilk yarısında iki dünya savaşı çıkararak İsrail’i kuran Siyonizm’in, yeni dönemde Büyük İsrail ütopyasını gerçekleştirmek üzere ve bunun için üçüncü bir dünya savaşı gerçekleştirmek amacıyla her türlü siyasi, ekonomik ve askeri senaryoyu devreye sokmasına rağmen, bunun bir türlü gerçekleştirilemediği görülmüştür. Dışarıdan tezgahlanarak kimyasal bomba ve silahlar yardımı ile kimyasal savaş girişimleri sıcak çatışma ortamında B planı olarak çıkartılması senaryoları ile de sonuca varılamayınca, askeri ve kimyasal savaşların devre dışı kaldığı bir aşamada laboratuvarlarda uzun süredir hazırlanan yeni virüs yapılanmaları üzerinden biyolojik savaş çıkartılması yoluna gidilmiştir. Bugün yaşanmakta olan virüs saldırısı süreci her türlü çabaya rağmen çıkartılamayan üçüncü dünya savaşının, biyolojik koşulların zorlanmasıyla geliştirilen C planının uygulamaya getirilmesinin bir sonucudur. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ortaya çıkan küreselleşme döneminde, kapitalist sermaye ve egemen güçler yeni dünya düzeni adı altında süper bir dünya imparatorluğu kurmaya çalışmış ama  köşe başlarını işgal etmiş olan Siyonist yapılanma, bu süreci İsrail’in çıkarları doğrultusunda   başka yönlere doğru çekerek değiştirdiği için, Amerika ile İngiltere’nin arası açılmış ve böylece batı emperyalizmi bölünme içine  sürüklenince,  var olan askeri güçleri   ile  üçüncü dünya savaşı çıkartamayanların, zaman içerisinde C planı olarak hazırladıkları biyolojik savaş senaryosunu, bir kıyamet senaryosu gerçekleştirmek üzere, son çare olarak  bir laboratuvar virüsü aracılığı ile  meydana  çıkartmışlardır.
                Ortaçağ sonrasında insanlığın yaşadığı yeni ve yakın çağlar dönemlerinde Avrupa merkezli batı emperyalizmi, bütün dünya kıtalarına saldırarak ve buraları işgal ederek kendilerine bağımlı sömürge imparatorlukları kurmuşlar ve bunlar üzerinden bütün dünyayı Avrupa merkezli bir yönetim düzeni çatısı altında yirminci yüzyıla kadar yönlendirmişlerdir. Yirminci yüzyılda Amerika’nın yeni dünya olarak ön plana geçmesiyle birlikte, eski emperyalist Avrupa’nın geride kaldığını ve bunun yerini Amerikan emperyalizminin aldığını tarih kitapları yazmaktadır. Tarih öncesi dönemlerde sıklıkla görülen biyolojik savaş türlerine, Ortaçağ ve sonrası dönemlerde de rastlanmış ve insanlık yaşam yoluna devam ederken, her aşamada otoriter yönetim oluşturmak ya da geniş alanlara yayılan imparatorluk kurmak isteyen güçlerin kozlarından biriside biyolojik savaşlar olmuştur. Bakteri ve virüslerin tarihte biyolojik silah olarak kullanılması tarih öncesi dönemlerden başlayarak, daha sonraki dönemlerde de yeni örneklerinin öne çıktıkları görülmüştür. Avrupa merkezli dünya tarihi incelendiği zaman o dönemin insanlarını tehdit eden biyolojik savaşlarda kullanılan mikropların, Çin, Hint ve Kırım gibi doğu ülkelerinden elde edilmiş ve buralardan sağlanan bakteri ve virüslerin belirli gruplar tarafından dünyanın çeşitli bölgelerine dağıtılarak, küresel bir afet ya da kaos ortamının yaratılmak istenmiştir. Hasta ya da ölmüş insanların bedenlerinden elde edilen parçacıklar mikrop yaymak üzere kullanılmış, bunların üzerine sürülen bakteri ve mikropların diğer insanların bulunduğu yerlere taşınmasıyla birlikte, binlerce insanı tehdit eden çeşitli biyolojik savaşlara doğru insan topluluklarının sürüklenmesi senaryo sahipleri tarafından gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.  Mikroplu hastalıklar yüzünden zehirlenerek ölmüş insanların bedenleri çeşitli bölgelere ve ülkelere yayılmış, bazen de kasıtlı olarak belirli toplulukların içine atılarak biyolojik savaşın yayılmasına aracı olacak vahşi saldırılar ile sonuç alınmaya çalışılmıştır. Ölü bedenlerin biyolojik silaha dönüştürülmesi ile hegemonya savaşlarında hedefe ulaşılmaya çalışılmıştır. Veba mikrobundan ölen insanların bedenlerinin mancınıklar aracılığı ile toplulukların üzerine atılmasıyla binlerce insan öldürülmüştür. İnsanlığın uygarlık yolunda yürümesi ancak bu tür engellerin aşılmasıyla mümkün olabilmiştir.

                 İnsanlığın dinin egemenlik kurduğu Orta çağ döneminde, ciddi bir din savaşları süreciyle karşılaşması üzerine, Avrupa kıtasında bin yıllık bir dönem içinde önce   İberik yarımadasında Yahudi –Hırıstıyan, sonra Müslüman-Hırıstıyan ve daha sonra da Katolik-Protestan kimliklerine dayanan din ve mezhep savaşları yüzyıllarca cereyan etmiştir. Hırıstıyanlığın hızla yayılması üzerine Vatikan merkezli bir Avrupa yapılanması öne çıkmıştır. Hrıstıyanlar herkesi kendi dinlerine bir haç işareti yaptırarak çekmeye çalışırlarken, aynı zamanda din mahkemelerinde Hrıstıyan olmayanları yargılayarak mahkum etmişler ve daha çok da Yahudileri din mahkemelerinde cezalandırarak giyotin aracılığı ile ölüme sürüklemişlerdir. Irki kimlikleri yüzünden azınlıkta kalan Yahudiler de özellikle Kırım’dan getirdikleri mikropları Avrupa’nın çeşitli ülkelerine yayarak, bütün Avrupa kıtasını yok etme senaryosu çizgisinde bir biyolojik savaş ortamında silah olarak kullanmışlar ve böylece Hrıstıyan fanatizmine karşı durarak giyotinin karşısına doğu bölgelerinden getirdikleri mikropları çıkarmışlardır. Vatikan’ın giyotin   imparatorluğuna karşı doğulu mikropları biyolojik silah olarak kullanan Yahudiler, Avrupa kıtasında yok edilmekten kurtulmuşlardır. Batı Avrupa’daki Endülüs devleti yok edilirken, Doğu Avrupa’da yeni bir Müslüman devlet olarak Osmanlı İmparatorluğu kurulunca, Hrıstıyan fanatizmine karşı İslam gücünün yeniden örgütlenerek devreye girdiği ve böylece geçmişten gelen, Hrıstıyan-Yahudi çatışmalarının önü kesildiği görülmüştür. Osmanlılar Avrupa içlerine geldikleri zaman önce Protestanlığı –Katolikliğe karşı desteklemiş ve daha sonra da tırmanan Hrıstıyan-Yahudi çekişmesinin büyük kanlı savaşlara dönüşmesine izin vermemişlerdir. Osmanlı adaletinin Avrupa topraklarına taşınmasıyla   birlikte, Vatikan’ın hedefi olan bir Hrıstıyan Avrupa yaratma senaryosu gerçeklik kazanamamıştır.  Veba salgını sonunda milyonlarca Avrupalı ölünce giyotin dönemi sona ermiştir. Daha sonraki dönemlerde bir Müslüman devlet olarak Osmanlı İmparatorluğu Vatikan’ın Hrıstıyan fanatizmini dengeleyerek Avrupa da yeni bir barış kurmuştur.
                Dünya tarihinin yazdığı üzere biyolojik ve kimyasal silah ve savaşların tıpkı askeri silah ve savaşlar gibi saldırı ve yok etme amaçlı kullanılabilmesi sayesinde, mikroplar ve bakteriler de en öldürücü silah olarak her zaman gündeme gelebilmiştir. Biyolojik silahların da bir başka kategori olarak savaş literatüründe yer alması yüzünden, sonraki dönemlerde de benzeri biyolojik savaş senaryoları gündeme getirilerek uygulanmıştır. Bir anlamda normal silahlardan daha kolay kullanılan bu malzemeler günümüze kadar her türlü savaş senaryosu içinde yerlerini almışlardır. Devletlerin büyüyerek güçlenmeleri sonucunda silah alanında da yenilikler yapılmış ve bakteri, virüs ya da parazitlerin yaşam yeri olarak büyük laboratuvarlar, zamanla biyolojik ve kimyasal silah üretim merkezleri konumuna gelmişlerdir. Şarbon, çiçek ve sıtma gibi hastalıkların mikroplardan bulaşması yüzünden laboratuvarlar hem silah hem de mikrop üretim merkezleri olarak devreye girerek bugüne kadar emperyalistlerin güdümünde etkinliklerini sürdürebilmişlerdir. Hastanelerin ötesinde Tıp Fakültelerinin ve Üniversitelerin gelişmesiyle mikrop alanındaki bilimsel çalışmalar son yıllarda hızla artmış ve güçlü mikrobiyoloji enstitülerinde   insan toplumlarına yönelik mikrobik tehditlerin ortadan kaldırılması doğrultusunda önemli bilimsel gelişmeler elde edilmiştir. Çağdaş dünyanın en ileri alanlarından birisi olarak ortaya çıkan ilaç sektörü, bugünün dünyasını ayakta tutan önemli alanlardan birisi konumuna gelmiştir. Laboratuvar çalışmaları hastalıkları önleyecek güçlü ilaçlar üretebildiği gibi yeni hastalıklara yol açacak güçlü zehirler ve bakterileri de biyolojik silah olarak mikrobiyoloji biliminin verileri doğrultusunda devreye sokabilmişlerdir. Bilimsel devrimler sayesinde biyoloji alanında yeni keşifler gerçekleştirilmiş ve dünya kıtalarında ortaya çıkmış olan birçok   virüs ya da biyolojik hastalıklar için çeşitli ilaçlar ya da aşılar üretilebilmiştir. Bu sayede kitleleri kırıma uğratan mikrop salgınlarının önü kesilince, son yıllarda dünya nüfusunda bir   patlama yaşanmıştır. Dünya Sağlık Teşkilatının Birleşmiş Milletler’deki  bu tür çalışmaları da olumlu sonuçlar vermiştir.
                Mikroplar, bakteriler ve virüsler fen bilimlerinin ve tıp dünyasının konuları olmasına rağmen, toplumsal yansımaları nedeniyle siyasal amaçlı olarak da kullanılmışlardır. Bu doğrultuda biyolojik savaşlar, insanlığın geleceği açısından sosyal ve siyasal bilimlerin de farklı yönlerden inceleme alanına girmektedir. Bu açıdan örnek gösterilebilecek çeşitli kitaplar arasından bir tanesi son olarak yaşanmakta olan Korana virüs sorunu açısından örnek gösterilebilir. 2009 yılında New York’ta yayınlanarak dünyanın geleceği ile ilgili olarak gündeme gelen “ Yedi ölümcül senaryo “ isimli kitabın içinde yer alan senaryolardan birisi olarak kitabın üçüncü bölümünde incelenen  konu “PANDEMİC”tir. Bu bölümde dünyanın geleceği için tehlike arz eden ve tehdit yaratan 7 konu ayrı bölümler biçiminde ele alınmakta ve yakın bir gelecekte ortaya çıkacak bir virüs aracılığı ile dünya nüfusunun azaltılmasının planlandığı açıkça dile getirilmektedir. Gelecekte dünyayı yok edebilecek senaryoları ele alan bu kitapta, Pakistan’ın çöküşü, Çin’in dünyaya saldırısı, ekonominin iflası, küresel bir savaşın çıkması, Amerika’ya büyük bir iç savaşın gelmesi, İsrail’in kıyamet senaryosu olarak Armegeddon savaşının gerçekleşmesi ile birlikte, bir de PANDEMİC başlığı altında, bir virüs örgütlenmesi ile dünyanın başına yeni bir biyolojik savaş belasının örülmesi anlatılmaktadır. On iki yıl önce yazılmış olan bu kitabın üçüncü bölümünde virüs saldırısı üzerinden insanlığın büyük bir biyolojik savaşa doğru sürüklendiği anlatılırken, böyle bir durumun çok yakın bir zaman dilimi içinde gerçekleşeceği belirtilmektedir. Böylesine bir bilimsel çalışma aracılığı ile biyolojik tehdidin dünya kamuoyuna açıklanmasına rağmen, hiçbir devletin ya da uluslararası kurumun harekete geçerek önlem almaması yüzünden, dünya bugün çok büyük bir biyolojik savaş tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. ANDREW KREPİNEVİCH isimli araştırmacı tarafından kaleme alınan ilgili kitabın adı “7 ÖLÜMCÜL SENARYO “dur. New York’ta basılan kitap bütün dünyaya dağıtılmış ama büyük virüs tehditi bu kitapta açıklanmasına rağmen gerekli önlemler alınmamıştır. Son olaylarda uluslararası görev sahibi olan Dünya Sağlık Örgütü’nün de geride kalarak gereken önlemleri alamadığı hayretle izlenmiştir.
                Kitabın ilgili üçüncü bölümü incelediğinde çok yakın bir zaman dilimi içinde dünyayı büyük bir PANDEMİC tehlikesinin beklediği kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır. Güney sınırı üzerinden alttaki komşu Meksika’nın ülkesine girildiğinde, milyonlarca işsiz ve yoksul insanın ABD’yi çevrelediği ve bu geri kalmışlık yüzünden Meksika toplumunun çok kolay bir biçimde virüs saldırısı karşısında yok olabileceği ve bu salgının Amerikan sınırlarını da aşarak dünyanın süper gücü olan bu ülkeyi de tehdit edeceği kitapta vurgulanmaktadır. Her türlü virüsün kolaylıkla yerleşebileceği ve yayılacağı bir ortam olan Meksika’nın virüs merkezi olarak ABD’yi yakından tehdit ettiği bu kitapta dile getirilmektedir. ABD ile Meksika arasında gidip gelerek her iki ülkede birlikte yaşayan işçi ve emekçi yoksul kitle her türlü mikrobu barındırmada merkezi rol oynayabileceği gibi, Amerikan kıtasının hem kuzeyini hem de güney bölgesini Pandemi olarak tehdit etmektedir. Zengin bir ülkede yaşayan Amerikalılar lüks bir yaşam düzeyinde varlıklarını sürdürdükleri için, mikrop ve bakteriler üzerinden gelişecek bir biyolojik savaşın hedefi olarak çok hızlı bir biçimde çöküşe doğru kayabileceği kitapta dile getirilirken, dünyanın en güçlü ülkesi olarak ABD’nin son virüs saldırısı karşısında nasıl aciz ve yetersiz kaldığı açıkça ortaya çıkmıştır. ABD yönetimi bu durumun farkına vardığı noktada, güneyden gelecek yoksulların saldırılarına karşı Amerika ve Meksika sınırına duvar örmeye başlamıştır. ABD gibi çok büyük bir ülkenin, hem kamu düzenini hem de halk sağlığını tehdit edebilecek böylesine bir tehdide karşı çıkarken, çoktan sınırlarını güvence altına alarak yoksulların dünyasından gelen virüslerin ülkesinde cirit atmasına izin vermemesi gerekirdi. Şu an Corona saldırısında en çok insan kaybını ABD’nin vermesi üzerinde bütün dünya ülkelerinin artık bir düşünmesi gerektiği açıktır. Normal olarak Amerikan yaşam biçimini tümüyle ortadan kaldırabilecek böylesine bir virüs salgını karşısında süper güç olarak ABD’nin daha hazırlıklı olması ve fazla insan kaybını kesinlikle önlemesi gerekirdi.
                Virüs saldırısı ya da Pandemi tehlikesi denilince akla gelen İspanyol gribi gibi olumsuz deneyler insanın önüne çok önemli olumsuz sonuçları getirmektedir. Birinci dünya savaşı döneminde ortaya çıkan bu salgının üç aşamada geliştiği, birinci dalganın bittiği aşamada ikinci, ikinci dalganın bittiği aşamada da üçüncü dalganın öne çıkarak elli milyondan fazla insanın hastalanarak ölmesine yol açtığı görülmektedir. Bütün virüs salgınlarında bu tür aşamalar yaşandığı için Corona olayında da benzeri ihtimaller akla gelmekte ve bu konuda sorumlu durumunda olan merkezlerin geçmişten dersler alarak buna göre hareket etmesi zorunluluk kazanmaktadır. Kitabın yazarı hızla artan dünya nüfusunun getirmiş olduğu kalabalık kitlelerin her bölgede patlamaya hazır oluşumlar olduğu gibi, Amerika’nın güneyinde yer alan yoksul halk kitlelerini de ABD’yi yıkacak bir kapı önü kaos oluşumu olarak görmektedir. Güneyden gelebilecek böylesine yıkıcı bir oluşumun ülkeyi tehdit etmemesi için, genç Amerikalılar’ın kuzey bölgesine doğru yürüyerek bu boş alanlarda yeni ülkeler ve de devletler oluşturmaları bir alternatif oluşum olarak gündeme getirilmektedir. Şimdiye kadar hep batıya yönelerek hareket eden Amerikan toplumunun yeni dönemde artık kuzeye doğru yönlendirilmeye çalışılması da eskisinden çok farklı bir yeni dönemi öne çıkarmaktadır. Meksika sınırından ABD’nin güney eyaletlerine yönelik olarak gelişebilecek bir büyük göç hareketi virüs üzerinden gelişecek Pandemi’yi Amerikan toplumunun göbeğine taşıyabilecektir. Bu gibi olumsuz bir durumda Amerikan devleti uluslararası bir sağlık krizi ile karşılaşabilecektir. Bu gibi durumlarda güney eyaletlerinin bir acil durum yapılanmasına yönelmesi sorunu çözmeyecek, aksine gecikme ve hazırlıksızlık üzerinden büyük bir toplumsal kaosa meydan verebilecektir. On iki yıl önce yazılmış olan bir kitabın içindeki bilgilerin günümüzde doğrulanması karşısında, bu durumdan ders almak ve gerekli önlemleri yerine getirmek gibi bir kamu görevi ilgilileri ve yetkilileri beklemektedir.

                Corona virüsü üzerinden gündeme gelen son Pandemi olayında her yönü ile bir laboratuvar üretimi mikrop yapılanması ile insanlık karşı karşıya gelmiştir. Önce Paris’teki Pastör Enstitüsü daha sonra Almanya’daki Robert Koch enstitülerinde ön çalışmalar yapılmış ve daha hazırlanan yeni virüs ABD’ye götürülerek bu ülkenin laboratuvarlarında güçlendirilmeye çalışılmıştır. Daha sonra da bir askeri ekip bu virüsü uçakla Çin’e götürerek bu ülkenin Vuan eyaletinde güçlendirmeye devam edildikten sonra yeni virüs burada bırakılarak, dünyaya dağıtım operasyonu Çin devletinin sırtına yüklenmiştir. Son yıllardaki olağanüstü yapılanmalarıyla ABD’nin yerini almaya çalışan süper güç konumu ile Çin Halk Cumhuriyeti tam dünyanın ekonomik merkezi olmaya doğru adım atarken, bir virüs komplosu ile karşı karşıya kalarak bütün dünya ülkeleri için sakınılması gereken bir emperyalist güç konumuna düşürülmüştür. Veba ve çeşitli virüs saldırıları ile önceki dönemlerde boğuşmuş olan dünya halkları yeni dönemde beklenmedik bir biçimde güçlendirilmiş ve zenginleştirilmiş bir mikrop demeti olarak Corana saldırısına karşı kendisini korumak zorunluluğu ile karşılaşmıştır. Beş kıtaya yayılmış olan sekiz milyarlık nüfusu ile dünya ülkeleri bir araya gelerek biyolojik saldırıya karşı bir dayanışma önlemi alma şansını elde edememişler, uçaklar ve diğer araçlar kullanılarak yapılan virüs dağıtımları sonucunda bütün ülkelerin halkları çok ciddi bir tehdit saldırısı ile yüz yüze getirilmiştir. Corona  19 ismi verilen yeni virüs  2019 yılında ortaya çıktığı için adına 19 rakamı eklenmiştir. Hal böyle olmasına rağmen 2019 yılında virüs salgını öne çıkarılmamış, gereken hazırlıklar yapıldıktan sonra 2020 yılının kış ayları itibarıyla virüs açığa çıkartılarak görevli ekipler tarafından dünyanın çeşitli ülkelerine uçak seyahatları aracılığı ile yayılmaya çalışılmıştır. İnsanlığın ve dünya düzeninin sona ermesi doğrultusunda bir kıyamet senaryosu peşinde koşan siyasal merkezler, Corona adı verilen biyolojik silah saldırısına karşı zamanında harekete geçememişler ve bu yılın başından itibaren bütün dünyaya dağıtılan mikroba karşı gerekli olan önlemleri alamamışlardır. Batı ile işbirliği içinde olan ülkelerde bu hazırlıklar bilinmesine rağmen dünya alanında bu küresel saldırıya karşı çıkılmamıştır.
                Yirmi birinci yüzyılda dünya düzenini tepeden tırnağa değiştirmek isteyen emperyal merkezlerin devrede olmaları nedeniyle, virüs üzerinden biyolojik saldırı kısa zamanda küresel bir saldırı niteliği kazanarak bütün dünyayı ayağa kaldırmıştır. Ne var ki, bu son olarak ortaya çıkarılan Corona virüsünün eskilerinden çok farklı bir yapıda hazırlandığı kısa bir süre sonra anlaşılmıştır. Eski virüsler bir salgın olarak dünyaya dağıtılırken, belirli kesimlerin hastalanarak çaptan düşmeleri ya da bir sağlık sorunu ile halk kitlelerinin çökertilmek ya da yok edilmek üzere yönlendirilmeye çalışıldıkları görülmüştür. Bu kez insanlığın karşısına ABD ve Çin gibi iki süper gücün ortak organizasyonu olarak uzaysal bir durum çıkartılmak üzere Corona virüsü düzenlemesine gidildiği gibi bir yeni durumla karşılaşılmıştı. Özellikle tam bu aşamada Microsoft’un kurucusu ve dünya bilgisayar ya da internet yapılanmasının kilit adamlarından birisi olarak Bill Gates’in kurucusu olduğu şirketi bırakarak yeni bir vakıf kurması ve bu vakıf aracılığı ile de bütün dünyayı elektronik kontrol altına almak için harekete geçmesi çeşitli söylentilere ve tartışmalara zemin hazırlamıştı. Çeyrek yüzyıldır bütün dünyaya yayılan internet sisteminin gelinen yeni aşamada elektronik yapılanmasının güçlendirilmesi ve bu doğrultuda 5-G ismini taşıyan yeni yapılanmanın internet sistemine monte edilmesi gibi yeni bir durum ilgili çevreler tarafından empoze edilmeye başlanmıştır. Ortaya çıkışı itibarıyla bir uzay teknolojisi olan internet ve cep telefonları, insanlığın ve dünyanın geleceğinde uzaysal kaynaklı yeni bir yapılanma dönemini de beraberinde gündeme getirmiştir. Bu çerçevede internet sisteminin 5-G sistemi ile yeniden düzenlenmesi ve bu doğrultuda internet kullanıcısı olan insanlara cip takılması gibi yeni bir durum yaratılmıştır. İnsanlara çip takılabilmesi için insan bedenine ilgili maddelerin önceden zerk edilmesini  sağlayacak bir aşının yapılması zorunlu  olarak dayatılmıştır.
                İnsanlara durduk yerde aşı yapılması mümkün olmadığı için, cip takılması için gerekli olan maddelerin bir aşı aracılığı ile insan bedenine sokulmasına karar verilmiştir. İnsanların robotlar ile birlikte yeni elektronik düzene bir kukla olarak bağlanması doğrultusunda gerekli olan  5-G sisteminin monte edilmesine  yarayacak biçimde  aşıların yapılabilmesi için, Corona mikrobuna karşı aşılanmak zorunluluğu tamamlanacak ve ondan sonraki yeni aşamada  insan bedenlerine mikro cipler monte edilerek, insanlar da tıpkı robotlar gibi  5-G sistemine  bağlanacaklar ve bu doğrultuda kurulacak olan  elektronik sisteme bağlanarak, bir anlamda yeni elektronik düzenin  monte edilmiş parçaları biçiminde diğer robotlar ile birlikte yeni kuklalar durumuna  getirileceklerdir. İnsanlık böylesine bir zoraki yapılanma ile insanlıktan çıkacağı için, bu duruma açıktan karşı çıkacak ve hiçbir biçimde çiplenmeyi kabul etmeyecektir.  İşte böylesine bir büyük dönüşümün yapılabilmesi için insanların aşı ile cip takılmasına uygun hale getirilmeleri gerekmektedir. Bu amaçla da insanların aşı üzerinden çiplenmeye yönlendirilmeleri sürecinde, ilk aşama olarak bir virüs mikrobu ile insanlık karşı karşıya getirilmektedir. Tıbbın birçok alanında kullanılan cip sistemi ile insan bedeninin çeşitli bölümlerinde birçok yenilenme yapılabilmektedir. Çiplenme sonucunda internet üzerinden elektronik sisteme bir kukla olarak bağlanacak insanoğlunun bir aşı ile çiplenmeye hazırlanabilmesi için, Corona virüsü çıkartılmış ve yayılan mikroplara karşı aşı zorunluluğu getirilmeye çalışılmıştır. Tam virüs sorunu ile insanlığın karşılaştığı aşamada mikroptan kurtulmak üzere aşılanma konusu tartışılırken, ABD bilgisayar teknolojisinin kilit adamının şirketinden istifa ederek vakfının başına geçmesi ve aşılanma sonrasında insanlığın çiplenmesi ile ilgili projeler doğrultusunda çeşitli hazırlıklara kalkıştığı görülmüştür. Virüsü kaldırmak için önerilen aşının çiplenmeye giden yolun ikinci adımı olması bu iki gelişmenin aynı aşamada ortaya çıkması üzerine tartışılmaya başlanmıştır.  Bir uzay teknolojisi olan internet sistemine gene uzaysal boyutlu bir dünya yapılanmasının gerçekleştirilebilmesi için çiplenme projesi öne çıkarılınca, bunun için aşılanmanın gerektiği ve insanların da aşıya ikna edilebilmeleri için Corona isimli bir virüsün laboratuvarlarda hazırlanarak biyolojik savaş teknikleri aracılığı ile insanın başına bela edildiği anlaşılmaktadır. Virüs’ün bir yıl önce hazırlanmasına rağmen bir yıl boyunca beklemede tutulması da çiplenme projesi ile virüs salgınının birlikte yürütüldüğünü açıkça gözler önüne sermiştir. Bu arada İsveç’te örnek olarak elli bin kişinin beyinlerine cip bağlantısı takılmıştır.

                Dünyasal bir varlık olan insanların yeni dünya düzeni görünümü altında  elektronik sistemle bütünleşmeye yönlendirilmesi  ile başlayan bugünün  insanlığının  bütünüyle cep telefonları ve bilgisayarlar üzerinden elektronik sistemin bir parçası konumuna getirildiği yeni aşamada, bu gelinen yeni durum ile yetinilmeyerek daha da ileri aşamada bir yapılanma doğrultusunda  insanların robotlarla birlikte çiplenerek  elektronik sistemin bir parçası haline getirilmesiyle, artık insanın insan olmaktan çıktığı bir yeni dünyada yaşama mücadelesinin yapılabileceği  anlaşılmaktadır. Çok gelişmiş robotların fabrika müdürü ya da kamu kuruluşlarında üst düzeyde yönetici konumlarına getirilebileceği ve böylesine yapılanmalarda insanların kendi yaptıkları robotların emrinde onların esiri olmalarına giden yol kendiliğinden açılmaktadır. Böylece insan dünyasal bir varlık olarak insanlıktan uzaklaştırıldığı bir aşamada, elektronik sistem üzerinden uzaysal bir varlık olmaya doğru yönlendirilmektedir.  İkinci dünya savaşı sonrasında iki atom bombasının patlatılmasından sonra dünyaya gelerek incelemeler yapan ve bu arada sahip oldukları teknikleri n insanlar tarafından öğrenilmesini sağlayan uzay gemileri, I947 yılında Rosswell olayı ile   uzay teknolojisini bu dünyaya getirerek insanlığa aktarmışlardır. ABD’de 51. Bölge çalışmalarında bu teknolojiler geliştirilerek ve dünya koşullarına uyumlu hale getirilerek, yirminci yüzyılın ikinci yarısında dünyada geniş biçimde kullanılması sağlanmıştır. 5 G teknolojisi ile elektronik sisteme bağlanmak istenen bir grup Avrupalı Corana virüs sorunu ilk patladığı aşamada, Londra’da 5-G teknolojisinin bazı merkezlerine saldırarak buraları çiplenmeye tepki çizgisinde yakmışlardır. İnsanlığın robotlaşmasına ya da makineleşmesine karşı çıkan insancıl birikim, bu yeni düzen zorlamasına karşı tepki olarak patlama noktasına gelmiştir.
                Teknik uzmanların açıklamalarına göre 5-G teknolojisi bulunduğu ya da kullanıldığı yerde oksijeni yok ederek insan için nefes alamaz bir ortam yaratmaktadır. Ayrıca cep telefonları ve bilgisayarlar üzerinden maruz kalınan elektronik ışınlar, insan bedenindeki hücre yapısını bütünüyle sarsmakta ve insan bedeninde çok ciddi hücresel hastalıklara ve beyin kanamalarına meydan vermektedir. İnsan bedeni bütünüyle elektronik sistemden kaynaklanan birçok sağlık sorunu ile uğraşırken, var olan tehlikeleri birkaç misli artırarak insanlığı havasızlığa ve bedensel hastalıklara sürükleyen 5-G ya da 6-G gibi çok güçlü elektronik sistemlerle insanlığı karşı karşıya getiren yeni tür yapılanmaların neler olduğu ve bu doğrultuda yapılacak aşıların içinde ne gibi maddeler bulunduğu, çiplenme ile birlikte insanları nasıl bir düzenin beklediği öncelikle bilinmelidir. 5-G ya da 6-G gibi elektronik sistemlerin güçlenmesine yol açacak yeni yapılanmaların sonucunda, insanların nasıl bir sağlık düzeni içinde yaşamaya zorunlu kılınacağının açıkça ortaya konulması ve her yönü ile insanların bilgilendirilerek kendilerinin hak ve özgürlüklerinin sağlık açısından korunmaları gerekmektedir. Elektronik sisteme monte edilme aşamasında insanlığın aşılanmaya yönlendirilmesi için çıkartılan Corono  isimli virüs biyolojik savaşının  bir sorun olarak öncelikle ortadan kaldırılması gerekmektedir. Dünyanın bütün devletleri ve uluslararası kuruluşlarının bir araya gelerek insanlığın bu ortak biyolojik saldırıdan kurtulmasını sağlayacak bir acil kurtuluş planını öncelikle uygulama alanına getirmeleri gerekmektedir. Bu sorun çözüldükten sonra uzay teknolojileri üzerinden yepyeni bir düzene doğru sürüklenmek istenen dünyanın ve insanlığın geleceğini güvenli bir çizgiye getirecek yeni yaklaşımlarla, uzay teknolojileri üzerinden insanlığın rahatsız edilmesinin önlenmesi gerekmektedir.  Aya ve uzaya gitmiş olan insanlığın dünyanın güvenliğini uzay istasyonları ve uzay komutanlıkları aracılığı ile kesin olarak gerçekleştirmesi gerekmektedir. ABD’nin artık fotoğraflarla oynamayı bırakarak elindeki bilgileri açıklaması dünya ve insanlığın geleceği için zorunludur.

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN


4 yorum:

  1. Sn. Anıl Hocam elinize beyninize sağlık, gerçekleri sizden öğrenmeye devam ediyoruz. Saygılarımla Ahmet Nedim Kaya

    YanıtlaSil
  2. Sayın Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN: "Toplum Mühendisliği"nin ne olduğunu, nasıl bir işlev gördüğünü çok iyi bilenlerden olduğunuzu biliyorum. Onun için, bu yazınızda kullandığınız savların dayanaklarının güvenilir olmadığını değerlendirmiş olmanızı beklerdim.
    Bu virüs hikayelerini yalanlayan çok sağlam holistik bir veri vardır. O da, tüm ülkelerde nüfusun sürekli artışıdır. Doğumlar ve her türlü sebepten ölümler arasındaki fark, doğumlar lehine pozitiftir. Diğer bir anlatımla; Doğanların sayısı/ ölenlerin sayısı ›1. Bu oran 2019'da Türkiye için yaklaşık 1,39 'dur.
    Dünyanın en fakir ülkelerinin bulunduğu Afrika'da nüfus artış oranı çok yüksektir. kaynaklar: Datadata.worldbank.org › indicator › SP.DYN.TFRT.IN; Total fertility rate - UNdata - the United Nationsdata.un.org › Data; United Nations Population Fund).
    Saygılarımla
    Dr. Necmi DAYDAY

    YanıtlaSil
  3. Ha.Ha.Ha...Ha.Ha.Ha
    Ha.Ha..Ha.Ha.Ha..Ha.Ha.Haa
    Bayım maalesef siz de çipli bir alet kullandığınız için ele geçirilmiş siniz. Sizi deri altına çip koyacaklar diye uyutup onun yerine elinizin altındaki çiplerle kontrol ediyorlar.
    Tekrar özgür olmak için telefon sinyalinin bile gelmediği ıssız yerlerde yaşamalısınız. Tavanınızı bakırla kaplamalı belki de yer altına çekilmelisiniz. Tavsiye olarak Kapadokyaya gidebilirsiniz. Hem büyük bir sürpriz orada sizi bekliyor olacak

    YanıtlaSil
  4. Hocam yazınızı paylaşmıştım. Şu an itibariyle bir bilgilendirme yazısı geldi . Paylaşılan bilgilerin yanlış olduğu ve gerçeği yansıtmadığı hakkında !

    YanıtlaSil