ANKARA KALESİ NO: 33
İSRAİL’İN BEKASI
TÜRKİYE’NİN FEDASI OLAMAZ!..
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
Ankara, 23 Şubat 2019
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk, Birinci Dünya Savaşı sonrası ve İkinci Dünya Savaşı öncesindeki dönemde, İsrail’in Avustralya’da kurulması gerektiğini söylemiştir. Çankaya köşkündeki akşam yemeklerinden birisinde , Atatürk bu düşüncesini dile getirirken , Siyonizmin kutsal toprakları ele geçirmeyi hedefleyen Büyük İsrail projesinin bir gün kendi kurduğu Türk devletini de tehdit edeceğini çok iyi biliyordu ,çünkü bir devlet kurucusu olarak ve askeri eğitimden gelen bir siyaset adamı kimliği ile , jeopolitik biliminin verilerinden çıkan sonuçları tarihsel gerçekleri birlikte karşılaştırarak bir bütünlük içerisinde değerlendirme şansına sahip bulunuyordu .Dünyanın merkezi bölgesindeki bir büyük imparatorluğun çöküşünden önemli dersler çıkaran ve yeni bir dönemde imparatorluk boşluğu alanında bir merkezi devlet kuran devlet aklının hem oluşturucusu hem de temsilcisi olarak , Siyonist proje ile kendi devlet projesinin bir gün karşı karşıya geleceğini çok iyi biliyordu . Bu nedenle , Birinci Dünya Savaşı sonrasında gündeme gelen Yahudi devleti kurma projesine karşı çıkıyor ve Türk devletinin kurucusu olan kendi çevresindeki kadroyu geleceğe dönük olarak uyarıyordu . Kurucusu olduğu ulus devletin sonsuza kadar varolabilmesi için bölgenin gelecekteki durumunu ele alıyor ve bu doğrultuda Siyonizmin Büyük İsrail projesini Türkiye için bir tehdit olarak ilan ediyordu .
Bir harp okulu mezunu olarak kurmay subay olan Atatürk, Çanakkale Savaşı gibi bir büyük askeri çatışmayı üst düzeyde yönettiği noktada dünya gerçeğini daha iyi kavrama şansını elde etmişti . Orta çağ sonrasında bütün dünyaya egemen olan Atlantik güçlerinin İngiltere ve Fransa işbirliği içerisinde merkezi coğrafyaya saldırdıkları aşamada, Atatürk Osmanlı ordularının en üst düzeydeki bir komutanı olarak artık batılı güçlerin merkezi coğrafyayı eskisi gibi rahat bırakmıyacaklarını ve gelecekte de bu alanları ele geçirebilmek için sürekli olarak saldırı durumunda olacaklarını çok iyi görebiliyordu . Bir imparatorluğun çöküş süreci içerisinde askeri eğitim alarak yetişen Atatürk , daha sonra yeni bir devlet kurarken , tarih,coğrafya,jepolititik ve uluslararası ilişkiler gibi çeşitli bilim dallarında önemli incelemeler yapmış ve ortaya çıkan hegemonya boşluğunun doldurulabilmesi için disiplinlerarası bir devlet kurucusu aklını oluşturarak belirli plan ve programlar çerçevesinde hareket etmiştir . Bu nedenle , Türkiye Cumhuriyeti devletinin Osmanlı İmparatorluğu sonrasında merkezi alandaki devlet boşluğunu gidermek üzere oluşturulan bir ulusal proje olduğu açıkca görülmektedir . Osmanlı gücünün işbirlikçi ve mandacı kesimlerin ihaneti ile içeriden çökertilmesi yüzünden , İngiltere,Fransa,İtalya Yunanistan ve Rusya gibi batılı ve hırıstıyan ülkelerin orduları ile karşı karşıya kalınmış ve bunlara karşı elde edilen askeri zaferler sonrasında bir uluslararası antlaşma olan Lozan barışı sayesinmde Türk devleti bugünkü sınırları içerisinde bir ulusal egemenlik düzeni oluşturabilmiştir . Atatürk böylesine bir projeyi bitmiş olan Osmanlı devletinin genelkurmayı,istihbarat örgütleri ve son hükümetinin destekleriyle oluşturaürak Samsun’a doğru yola çıkmış ve uzun süren bir ulusal kurtuluş savaşından sonra hedefine ulaşarak , yeni bir yüzyılın başlarında Türk devletini dünyanın tam ortasında kurmuştur . Bir dünya savaşı sonrasında , bir de kurtuluş savaşı verilmesi , yeni devletin kurucu önder kadrosunda ciddi bir bilinçlenme yaratmış ve bu birikimin temsilcisi olarak da Atatürk işin başına geçmiştir . İşte böylesine bir bilinçle Türkiye Cumhuriyetini kuran Atatürk , Siyoniest projenin Büyük İsrail planını Türkiye için ciddi bir tehdit olarak gördüğünü ifade etmekten çekinmemiştir .
Atatürk’ün erken ölümü ve tam ikinci dünya savaşı öncesinde Türkiye’nin kurucu önderini yitirmesi bir çok kuşku ve dedikodulara neden olmuş , Atatürk’ün önce Çankaya köşküne hapsedildiği , daha sonra da hastalığının yanlış teşhis ve tedavi yöntemleriyle büyük bir komplo sonucunda , tam ikinci dünya savaşı öncesinde Türkiye’nin Atatürk’süz kalmasına dönük olarak kullanıldığı öne sürülmüştür. Atatürk’ün ölümünden hemen sonra ikinci cumhurbaşkanının devleti yöneten bağımsızlıkçı kadroyu bütünüyle değiştirmesi ,daha çok Atlantik güçlerine yakın duran kimseleri yeni yönetimde görevlendirmesi kuşku ve dedikoduların fazlasıyla artmasına yolaçmıştır .Bu aşamada , İsrail’in kurulmasına yolaçan İkinci Dünya Savaşı yaşanmış ve Atatürk sonrasında işbaşına gelen ikinci adam yönetiminde Türkiye eski bağımsızlıkçı çizgisinden uzaklaşarak zaman içerisinde Atlantikçi güçlerin etkisi altına girmiştir . Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarının görevden uzaklaştırılmaları ve yurtdışına gönderilmeleri , bölgeye ABD’nin gelişi ve İsrail devletinin kuruluşu ile beraber birbirini izlemiştir . Savaş sonrasında Türkiye’nin demokrasiye geçişi ve sonraki askeri ve sivil dönemler birbirini izlemiş ve yirminci yüzyılın ikinci yarısında sürekli olarak Atlanhtik kıyılarında yetişmiş olan Atlantikçi siyasetçiler Türkiye’yi yönetmek durumunda kalmışlardır . Bu dönemde , Atlantik emperyalizmi ve bunu kullanan Siyonizm sürekli olarak Sovyet korkusunu ve komünizm öcüsünü kullanmış ve bundan yararlanarak Türkiye’yi kendi yetiştirdiği Truva atı konumundaki mandacı ve işbirlikçi politikacılar ile yönettirmiştir . Soğuk savaşın ikinci yarısında içine girilen bu durum daha sonra ortaya çıkan küreselleşme döneminde de artarak devam etmiş ve Türkiye’yi tam anlamıyla bir batı sömürgesi ülke konumuna düşürmüştür .Atatürk’ün ulusal kurtuluş savaşı sonrasında bilinçli bir biçimde başlatmış olduğu tam bağımsız dış politika yolundan ikinci adam yönetimi dönünce ,sonraki iktidarlar için Atlantikçi siyonist insiyatifin etkisi altına sürüklenmek kendiliğinden gündeme gelmiştir . Böyle olunca , hem ABD Türkiye’ye iyice yerleşmiş hem de ABD sırtından İsrail Türkiye’yi bir şemsiye olarak kullanmıştır .Bölgedeki büyük Arap ve İslam varlığına karşı İsrail bir küçük Yahudi devleti olarak kurulurken ,laik bir cağdaş cumhuriyet olan Türk devletinin bütün olanaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmıştır .
Amerika Birleşik Devletlerinin kuruluşu sırasında çok etkin bir rol alan Yahudi insiyatifi daha sonra , bir büyük dünya devi konumuna gelen bu devletin iç yönetiminde her zaman etkin olmuştur . Ortaçağ sonrasında Avrupalılar bütün dünyaya yayılırken , Britanya İmparatorluğu en büyük siyasal güç haline gelmiş ve ilk ve orta çağlarda Akdeniz kıyısında iş yapan Yahudi tüccarlar , İngiltere,Fransa,İspanya,Portekiz ,Belçika ve Hollanda gibi batı Avrupa ülkelerinin çatısı altında bütün dünya kıtalarına yayılarak uluslararası ticareti ele geçirmişlerdir . Okyanuslar ve denizler üzerinden zenginleşen Yahudiler daha sonra kutsal topraklar olarak ilan ettikleri ilk yerleşim bölgelerine dönme kararı alınca , Siyonizm bir siyasal proje olarak gündeme gelmiş ve merkezi dünya devleti olan Osmanlı İmparatorluğunun ortadan kalkmasına neden olan olaylar zincirinin başlamasını sağlamıştır . Dış Yahudiler Siyonizm ile kutsal topraklara gelip yerleşmek için uğraşırlarken, Osmanlının iç yahudileri de buna karşı kendi planları doğrultusunda hareket ederek imparatorluktan ulus devlete geçiş süreci içerisinde Kemalist hareketi desteklemişlerdir .Atatürk biraz da onlara dayanarak Siyonizmin tehlikelerini dile getirmeğe çalışmış ve bir büyük emperyal proje olan Büyük İsrail yapılanmasına açıkca karşı çıkmıştır . Bu durumun hassasiyetini hesap ederek ,cumhuriyetin ilanından sonra Kerkük ve Musul konularında fazla ısrarcı olmamıştır ama Siyonist lobiler çekindikleri için gene de O’nun ikinci dünya savaşı sırasında Türkiye’nin başında olmasına da izin vermemişlerdir .Bu aşamada Paris merkezli bir Siyonist komplonun Atatürk’ün erken hayattan ayrılması için düzenlendiği açıkca öne sürülmüştür . Birinci dünya savaşı sürecinde İngiltere aracılığı ile bölgeye gelen Siyonist kadrolar , ikinci dünya savaşı sonrasında ABD desteği ile ve yeni kurulan Birleşmiş Milletler örgütünün bu amaç doğrultusunda kullanılmasıyla hedefe ulaşarak küçük İsrail devletini kurma şansını elde etmişlerdir . Atatürk ,ikinci dünya savaşı sırasında Türkiye’nin başında bulunsaydı Kuzey Irak’ı alabilirdi . İngilizler bunu önleyebilmek için Şeyh Sait isyanını çıkartmışlar , Amerikalılar da daha sonraki aşamada bu bölgedeki etnik aşiretlerle yakından ilgilenerek , Büyük İsrail planı doğrultusunda yeni bir yapılanma yaratmağa çaba göstermişlerdir .Siyonistler ise Atatürk’ten kurtulmağa öncelik vermişlerdir . (Bu konuda Türkçe’de yayınlanan onlarca kitap kaynak olarak gösterilebilir ) .
Kemalizm ile Siyonizmin , merkezi coğrafyanın geleceği için çatışma içine girdiği bu aşamada , İngiltere,Amerika ve Fransa gibi Atlantik güçleri Siyonistlerin kontrolunda olmuşlar , Almanya ve Rusya gibi diğer büyük ülkeler ise bu yapılanmağa karşı çıkmağa çalışmışlardır . Osmanlı sonrası merkezi coğrafyada oluşturulacak büyük otorite yapılanmasında , İsrail Büyük İsrail planı için uğraşırken ,. Atatürk’te kendi elleriyle kurmuş olduğu orta boy Türk ulus devletini koruyabilmek üzere , bölgedeki komşu ülkelerle geleceğe dönük bir ittifakı oluşturmak için bu doğrultuda Sadabat Paktını tam İkinci Dünya savaşı öncesinde gündeme getirmiştir . Askeri ve jepolitik birikimi ile geleceği gören Mustafa Kemal ikinci dünya savaşının çıkacağını ve bu savaş sonrasında Orta Doğu haritasının değişeceğini önceden görebiliyordu . Bu nedenle , bölgeye dış güçlerin ya da emperyal devletlerin müdahale etmesini önlemek üzere ,Atatürk komşu ülkelerle bir merkezi devletler birliği oluşturabilmenin çabası içerisindeydi . Batı emperyalizmi okyanusları ve denizleri fethettikten dünyanın merkezi alanını da ele geçirmek için mücadele ederken , Atlantik ülkelerini bu doğrultuda kullanan Siyonist lobiler etkin olarak İsrail devletinin ikinci dünya savaşı sonrasında kurulmasını gerçekleştiriyorlardı .Böylece Atatürk’ün korktuğu gelişme gündeme gelerek , hemTürkiye Cumhuriyletini kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor hem de Türk devletini geleceğe dönük olarak tehdit ediyordu . Nil’den Fırat’a kadar ilan edilen kutsal topraklar arasında yer alan , Mısır,Ürdün,Filistin,Irak,Suriye ve Türkiye birinci derecede , İran ve Suudi Arabistan ise bölge ülkeleri olarak ikinci derecede Siyonizmin tehdit alanları içerisine giriyordu . Siyonizmin , Nazizim ve Komünizm gibi ideolojik yapılanmaları kullanarak kendine uygun bir konjonktür yaratabildiği bu aşamada , Birinci Dünya Savaşı sonrasında çizilmiş olan Orta Doğu haritaları geride kalıyordu . Küçük İsrail’in Birleşmiş Milletler kararı ile ilanından sonra artık eski Osmanlı hinterlandını ele geçirmeyi hedefleyen bir Büyük İsrail planı Siyonizmin tırmandırılması ile öne geçiyordu .
ABD’nin tüm olanaklarını kendi hegemonyası için kullanmaktan çekinmeyen Siyonizm , Türk Yahudileri içerisinden devşirdiği bazı mandacı kesimleri işbirlikçi bir Siyonist kol olarak kullanırken , yirminci yüzyılın ikinci yarısında Türk siyaseti , basını ve medyası ile hepten Siyonizme paralel bir yapılanmaya doğru sürükleniyordu . Dünya kapitalist sistemini yöneten Yahudi lobileri kısa zaman içerisinde Türkiye’de de kendileriyle ortak hareket edebilecek bir işbirlikçi siyonist yapılanmayı devreye sokuyorlardı . Bu aşamada Türkiye’nin zenginlikleri gayrimüslimlerin eline geçiyor ,Osmanlı döneminde olduğu gibi Ermeni,Rum ve Yahudi lobileri Türkiye ekonomisini ele geçirebilmek üzere birbirleriyle yarış içerisine giriyorlardı . Bu nedenle , Türk devleti doksanıncı yılına girerken , yarı sömürge konumuna düşürülüyordu . İsrail , ilk çağlardan gelen bu bölgedeki Yahudi yapılanmasını yerinde değerlendirerek , Orta Doğu ülkelerinde üstünlüğü ele geçirmede batılı ülkeleri geride bırakıyordu . İsrail’in ABD destekli politikaları ve Türkiye’deki işbirlikçi Siyonist lobilerin çalışmaları sayesinde küçük Yahudi devleti kısa zamanda Orta Doğu’nun en büyük siyasal gücü konumuna geliyordu . Soğuk savaşın son dönemlerinde İsrail her yönü ile Orta Doğu’daki gelişmeleri belirleyen en güçlü merkez konumuna geliyordu . İsrail güçlendikçe büyümenin yollarını arıyor ve kendine bağımlı kıldığı kadrolar aracılığı ile de istediklerini düşmanlarına kabül ettiriyordu .Önceden bütün yolların Roma’ya çıktığı gibi ,yeni dönemde de bütün yollar İsrail’e çıkıyordu . Her ülkede yaşayan Yahudilerin ırkçı bir sbiçimde ,uluslararası Siyonist lobilerin yönlendirmesiyle ortak hareket etmesi , küçük İsrail’den büyük İsrail’e geçiş sürecini hızlandırıyordu . Akla gelen ya da gelmeyen her yol Siyonizmin ana hedefi doğrultusunda devreye sokularak ,en kısa zamanda sonuç alınmağa çalışılıyordu .Siyonizm , Siyon tepesinin çevresinde bulunan bütün ülkeleri birinci derecede tehdit etmesine rağmen , gene Siyonist lobilerin başarılı çalışmaları sayesinde başta Türkiye olmak üzere bütün bölge ülkelerinde sanki böylesine bir durum yokmuş gibi bir pasif bir kamuoyu bilinçli ve planlı bir biçimde yaratılıyordu . Basın ve medya ile halk kitleleri uyutulurken , işbirlikçi gizli siyonist kadrolar aracılığı ile de Büyük İsrail projesinin gelişmeleri emin adımlar ile atılıyordu . Bütün Osmanlı bölgelerini kapsayan Siyonist plan bölge ülkelerine bir anlamda zorla dayatılıyordu . Türkiye komşuları ile beraber böylesine bir kıskacın içerisine hapsediliyordu .
Birinci dünya savaşı sonrasında İngiltere ve Fransa bölge haritasını çizerken , Orta Doğu’da bir Kürt devletine bilinçli olarak yer vermiyordu . Kürt kozunun daha sonraki aşamada bölge devletlerinin parçalanarak bölünmesi ve küçük eyalet devletlerinin oluşumu ile Büyük İsrail devleti olarak gündeme gelecek olan Orta Doğu Federasyonu gibi bir yapılanmanın temelleri atılıyordu . Fransa ,Filistin’deki Frank krallığına son veren Kürt asıllı Selahattin Eyübi’nin intikamını Kürt devletinin kuruluşunu önleyerek alırken , İngiltere’de Siyonist lobilerin baskılarıyla o aşamada Mezopotamya’da bir Kürt devleti kuruluna izin vermiyordu . Her iki Atlantik gücü Siyonizmin etkisi ile geleceğe dönük Büyük İsrail Devletinin oluşumu için bölge devletlerine karşı kullanılacak Kürt kartının önünü açık tutuyordu . Siyonist plan uluslararası konjonktüre uygun olarak aşamalı biçimde devreye sokulurken , Kürt kartı gelecekte küçük İsrail’in büyük bölge devletlerini parçalayabileceği bir silah ya da koz olarak saklanıyordu . Kürt aşiretleri dışarıdan para ve silah yardımlarıyla yaşadıkları devletlere karşı kışkırtılırken , Kürt kartı yeni bir Orta Doğu yaratılması doğrultusunda Siyonizm ve işbirlikçileri tarafından kullanılıyordu .Atatürk’ün son derece isabetle , Sadabat Paktı antlaşmasına koymuş olduğu sınır boylarındaki aşiretlerin dışarıdan kışkırtılarak devlet düzenlerini sarsma planları Siyonist bir çizgide İsrail merkezli olarak devreye sokuluyordu .Kurulduğu günden bu yana yarımyüzyılı aşan bir süre içerisinde İsrail Orta Doğu’ya sürekli savaş getirdiği için , Arap ülkeleriyle İsrail arasındaki çatışmalar hiç bir zaman bitmiyordu . Soğuk savaş döneminde ABD üzerinden Nato’yu ve Nato üzerinden Türkiye’yi kullanan İsrail, Siyonist plan doğrultusunda hedeflerine hızla ulaşıyordu .İsrail çevresindeki bütün ülkeleri iç karışıklıklara sürükleyecek bir çok siyasal senaryoyu kendine bağlı basın ve siyaset kadroları aracılığı ile devreye sokarken aynı zamanda , uluslararası konjonktürün gelmiş olduğu aşamadaki kozlarını da bölgeye bilinçli bir biçimde aktarıyordu .Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan antlaşmalar ile bir barış bölgesine dönüşen Orta Doğu , İsrail’in kurulmasından sonraki aşamada sürekli bir savaş bölgesi olarak öne çıkıyordu .İki bin yıl önce Romalıların savaşı ile ortadan silinen Yahudi devleti yeniden kurulurken , bütün merkezi coğrafyayı sürekli bir savaş durumuna sürüklüyordu .
İsrail’in kuruluşundan sonra ,bölge ülkelerini ve dünya barışı tehdit eden yanlış ve olumsuz politikaları yavaş yavaş netlik kazanmağa başlayınca her taraftan gelen tepki ve eleştiriler artmıştır .Bu gibi eleştirilere karşı İsrail ve destekçileri sürekli olarak Yahudi devletinin varolması ile ilgili olarak bekaa sorunu savunmasını yapmışlardır . Siyonistler ve işbirlikçileri dünyanın merkezinde ve kutsal topraklar üzerinde bir Yahudi devletinin varolabilmesi için tam bir Makyavelizm içerisinde herşeyi bekaa sorununa bağlayarak kendilerini ve İsrail’i savunmuşlardır . Hedefe giden yolda herşeyi mübah gören bir faydacı ve fırsatçı anlayış ile dünya barışı açıkca tehdit altına sürüklenmiştir . Kutsal toprakların tamamını ele geçirme sürecinde önüne çıkan her ülke ya da topluma saldırmayı normal gören bir Makyavelist anlayış, bugün dünya barışını açıkca tehdit etmekte ve bütün insanlığı bir üçüncü dünya savaşına, ya da bir Armegeddon çatışması ile beraber büyük bir hesaplaşmaya doğru sürüklemektedir . İsrail kurulurken , yanıbaşındaki Lübnan ülkesindeki Bekaa vadisi bölgesel terör için merkez üssü olarak seçilmiş ve bu vadide yetiştirilen terör grupları başta Türkiye olmak üzere bütün Orta Doğu ülkelerini iç çatışma ve istikrarsızlığa sürüklemek üzere kullanılmıştır .İsrail kuruluşundan itibaren bir sürekli savaş ve terör devleti olarak dünyanın merkezindeki barış ortamını ortadan kaldırmıştır . Kendi varlığı ya da bekaası için Lübnan’ın Bekaa vadisinden örgütlenen terörü bütün bölge ülkelerine karşı kullanmaktan çekinmeyen İsrail ,yeni dönemde hem terörü hem de Kürt kartını Büyük İsrail projesi için kullanmağa devam etmektedir . Türkiye’ye son dönemde dayatılan çözüm planı da gene İsrail’e bağlı Siyonist lobilerin yeni bir girişimidir . Bir anlamda İsrail’in bekaası ya da var olabilmesi için , Türkiye feda edilmektedir .Yahudiler bölgedeki Arap ve Türk çoğunluğa karşı işbirlikçi konumuna getirdikleri Kürtleri kullanarak Türkiye Cumhuriyetini ulusal ve üniter bir devlet olmaktan çıkartmak ve Kürt kartı ile Irak’ta başlatmış oldukları federasyon süreci içerisine Türkiye’yi de çekmek istemektedirler . Bu aşamada Kürtler ve Yahudiler Araplar ile Türklere karşı açık bir işbirliği içine girmişlerdir . Türkiye’nin Arap ülkeleriyle yakınlaşarak kendisini korumasını önleyebilmek için de ABD ve Nato üzerinden batı baskısı uygulanmakta ve Avrupa Birliği süreci görünümünde Türkiye Cumhuriyetinin eyaletlere bölünerek Büyük İsrail planının bölgesel federasyonuna Anadolu topraklarının da dahil edilmesi gerçekleştirilmek istenmektedir .Son aşamada Türkiye’ye Kürt ve terör kozları kullanılarak dayatılan çözümpaketi aslında İsrail’in bekaası ile yakından ilgilidir . ABD desteği ile kurulmuş olan kukla Kürt devletinin yaşaması İsrail için hayati anlamda öneme sahiptir . ABD geri çekilirse , Araplar bir gecede kukla Kürt devletini ortadan kaldırırlar ve bundan sonra da sıra israil’in kaldırılmasına gelebilir . İsrail bu süreci önleyebilmek üzere , Kürtler üzerinden bir planı ABD baskısı ile Türkiye’ye dayatmakta ,karşılığında terörün önleneceği söylenmektedir . Tam anlamıyla bir aldatmaca olduğu belli olan bu plana karşı Türk kamuoyunun ve devletinin ilgili makamlarının son derece dikkatli olmaları gerekmektedir . Kendi bekaası için Lübnan’daki Bekaa vadisini bir terör merkezi olarak kullanmaktan çekinmeyen İsrail’in gelecekte , daha da büyük II Eylül benzeri terör olaylarını merkezi devletleri parçalamak ya da bölmek için kullanmıyacağı konusunda kimse garanti veremez . Türkiye Cumhuriyeti devleti , Osmanlı İmparatorluğunun ortadan kalmasına neden olan siyşasal gelişmeleri , Birinci ve İkinci Dünya savaşı sürecinde ortaya çıkan gelişmeleri iyi değerlendirerek bugün hareket etmek zorundadır . İsrail’in bekaası için dayatılan sahte çözüm planları Türkiye’nin feda edilmesine yol açmamalıdır . İsrail’in bekaası hiç bir zaman Türkiye’nin fedası anlamına gelmemelidir . Her devlet ve millet gibi Türk ulusu ve Türkiye Cumhuriyeti de kendisini korumasını bilmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder