1 Haziran 2018 Cuma

YAVRU VATAN İLE ANAVATANI PARÇALAMAK "Araştırmacı-Yazar, Hukukçu-Avukat" Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN

YAVRU VATAN İLE ANAVATANI PARÇALAMAK

Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN


Ortadoğu coğrafyasında bir Kürt devleti ikinci kez kurulmaktadır. Yirminci yüzyılın ortalarında İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği tarafından İran topraklarında ilk Kürt devleti kurulmuştur ama ancak bir yıl yaşayabilmiştir. Bir yıl sonra İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri ikilisinin bir operasyonu ile bu yeni devlet ortadan kaldırılmıştır. Doğu ve Batı güçlerinin karşılaştığı dünya arenası konumundaki Ortadoğu bölgesinde aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri tarafından bir Yahudi devleti kurdurulmuştur. Sovyetler Birliği’nin Kafkasya’dan Basra Körfezi’ne inebilmek için kurdurduğu kukla devlet Mahabad Cumhuriyeti, Batı güçleri tarafından yıkılmıştır ama Atlantik emperyalizminin Siyonizm ile işbirliği yaparak kurdurduğu İsrail devleti sonraki dönemde de varlığını korumuştur.

Haritası Birinci Dünya Savaşı sonrasında çizilen, ama İkinci Dünya Savaşı sonrasında değiştirilen Ortadoğu bölgesi, yirminci yüzyılın ikinci yarısında sürekli bir çekişme merkezi konumuna gelmiş, savaşlar hiç eksik olmamıştır. Her on yılda bir Arap-İsrail savaşları gündeme gelmiş ve dünya barışını ciddî boyutlarda tehdit etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra ortaya çıkan otorite boşluğu bir türlü doldurulamamıştır. Batılıların “Şark meselesi” diye adlandırdıkları Osmanlı sonrası dönemde bu bölgenin kalıcı bir haritası çizilememiş ve geleceğe dönük kurumlaşmış bir devlet modeli ortaya konulamamıştır. Bu durumda dünyanın önde gelen bütün emperyalist devletleri ve güçleri bölgenin geleceği ile yakından ilgilenmişler ve kendi çıkarları doğrultusunda haritalar çizerek, bölgeyi geleceğe dönük bir yönde biçimlendirmeye çaba göstermişlerdir. Ne var ki, aralarında bir türlü anlaşamadıkları için, her dönemde farklı yaklaşımlar ortaya çıkmış ve anlaşmazlık bugüne kadar sürüp gelmiştir.

Yirmi birinci yüzyılın başlarında, dünya Ortadoğu’da ikinci bir Kürt devleti macerası ile karşı karşıya bulunmaktadır. Birincisi bir yıl süren projenin ikincisi yaklaşık on yıldır, Amerikan işgali ve İsrail desteği ile sürmektedir. Ortadoğu’da Kürt devleti kurmanın kolay olduğunu ama bunu yaşatabilmenin çok zor olduğunu bilen Atlantik emperyalizmi, kendi çıkarları ve İsrail Siyonizm’i doğrultusunda zorunlu gördüğü bu yeni yetme devleti ayakta tutabilmek üzere askerî işgali sürdürmekte, fiilen kurulmuş olan Kürt devletini yaşatabilmek ve geleceğe dönük kurumlaştırabilmek için çeşitli yol ve yöntemler aramaktadır. On bin kilometre öteden gelerek bir askerî işgal ile dünyanın merkezî coğrafyasında böylesine bir maceraya kalkışan Amerika Birleşik Devletleri, içine girmiş olduğu bu planı tam olarak gerçekleştirebilmek ve kalıcı kılabilmek için her yolu denemekte ve bu doğrultuda bölge ülkelerini de baskı altına almaktadır. Bölgenin haritasını ciddî biçimde değiştirmekte olan bu projenin gerçekleştirilmesinde ABD ve İsrail ikilisi yalnız kalmamak üzere komşu ülkeleri de yanlarına çekebilmenin yollarını aramakta, bu ülkelere çeşitli vaatlerde bulunarak yeni yetme kukla devleti kurtarabilmenin çabalarını göstermektedirler. Erbil merkezli kurulan Erbil Cumhuriyeti’nin, tıpkı eski Mahabad Cumhuriyeti gibi kötü bir yazgı ile karşılaşmaması için önlemler almaktalar ve kendi çözümlerini bölgenin bütün devletlerine dayatmaktadırlar.

Sovyetler Birliği, Kafkasya’dan Ortadoğu’ya giriş kapısı olarak Mahabad Cumhuriyeti’ni kurarken başarısızlıkla karşılaşmıştır. Amerika Birleşik Devletleri de Kuzey Irak üzerinden Kafkasya ve Hazar bölgelerine girebilmek amacıyla bir kukla devlet olarak Erbil Cumhuriyeti’ni aşiretlere kurdururken, emperyal amaçları doğrultusunda kullanacağı bir yeni sömürge peşinde koşmakta ve bunu gelecek için kalıcı kılmanın yollarını aramaktadır. Mahabad Cumhuriyeti’ni ABD ve İngiltere ikilisi nasıl yok ettiyse, Amerikan askerî işgali sonrasında kurulan Erbil Cumhuriyeti’ni de ya Araplar, ya İran, ya Suriye ya da Türkiye bir gecede ortadan kaldırabilecektir. Bölgede varolan güçler dengesi bugünün koşullarında ABD’nin çekilmesiyle beraber bu kukla devlete yirmi dört saat bile ömür biçmemektedir. Çünkü İsrail’in gücü ikinci bir İsrail’in bölgede diğer devletlere karşı koruyabilmek için yeterli olamayacaktır. İran ve Türkiye gibi büyük ülkeler ile Suriye ve Irak gibi bölge ülkeleri kendilerini parçalamakta olan böylesine bir emperyalist dayatmayı kabul etmemektedirler. Devlet olmanın asgarî düzeydeki bilinci, bölge devletlerinin kendini koruma reflekslerini uyandırmakta, bu nedenle de Erbil Cumhuriyeti’ni tıpkı Mahabad Cumhuriyeti gibi bir yok olma süreci beklemektedir. Atlantik emperyalizmi ile İsrail Siyonizm’i bu durumu çok iyi bildikleri için, yaratmış oldukları fiilî durumu geleceğe yönelik kurtarabilmek üzere her türlü baskıyı denemektedirler.

Irak, uzun süren bir diktatörlükten sonra bir askerî işgal ile karşılaşarak yıkılmış ve bu ülkenin topraklarında ikinci Kürt devleti macerası ortaya çıkarılmıştır. İran, Suriye ve Türkiye’yi de benzeri kader beklemekte, Mezopotamya’da başlatılmış olan Ortadoğu’nun Balkanlaştırılması sürecine Irak’a komşu ülkeler üzerinden devam edilerek, Siyonizm’in dünyaya egemen olma planı olan Büyük İsrail hedefi küçük eyalet devletlerinin Kudüs’e bağlanması yolu ile bölgesel bir federasyon yapılanması çerçevesinde gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. İsrail merkezli bir Ortadoğu yaratabilmek için bölge devletlerinin tıpkı Irak gibi parçalanması gerektiğinden Irak’ta başlatılmış olan bölgenin Balkanizasyon’u planından geri adım atılmaması gerekmektedir. Bu nedenle, Irak’ın parçalanması ile ortaya çıkarılan kukla devletin korunması öncelik taşımaktadır. Komşu ülkelerin bu kukla devleti yok etmemesi için de kesinlikle bir sayasal çözümün gündeme getirilerek bölge ülkelerine zorla ve baskıyla kabul ettirilmesine çalışılmaktadır.

Mahabad Cumhuriyeti’nin yok oluşundan ders çıkaran, Atlantik emperyalizmi ile İsrail Siyonizm’i, bu kukla devletin sonraki aşamada bölge ülkeleri tarafından yok edilmesini önleyebilmek amacıyla yeni planlar geliştirmektedir. Bu doğrultuda Irak’ın anayasası değiştirilmiş, Amerikan Yahudileri tarafından hazırlanmış bir Anayasa askerî işgal koşulları altında Irak halkına zorla kabul ettirilmiştir. Bu anayasaya göre artık Irak’ta tekrar eski düzene dönülmesi mümkün olmayacaktır. Irak’ta üçlü bir federasyon oluşturmak isteyen emperyalizm bunu gerçekleştiremeyince, bu kez ülkedeki onsekiz vilayeti eyalete dönüştürerek federasyona gidişin önü açılmıştır. Anayasada Kürtlere bir ayrıcalık tanınarak üç vilayetin eyalet görünümünde bir araya getirilerek otonom bir yönetime sahip olabileceği de açıkça belirtilmiştir. Böylece, askerî işgal sonrasında Irak’ta bir federasyona geçişin koşulları yeni anayasa ile yaratılmıştır. Irak’ta başlatılmış olan federasyon sürecinin sonraki aşamada bölge ülkelerine de taşınarak, bölgesel bir federasyonun İsrail merkezli kurulabilmesinin girişimleri sergilenmekte, Irak’a komşu olan ülkelerin böylesine bir zorlama sürece karşı çıkmaları ya da direnmeleri önlenmek istenmektedir.

Irak’a komşu olan ülkeler ise, başlarına neler geleceğini gördükleri için, kendi varlıklarını koruyabilme doğrultusunda bölgeye saldıran emperyalizme karşı korunabilmek üzere, bir platform oluşturmuşlardır. Zaman zaman bir araya gelen Irak’a komşu ülkeler topluluğu Irak’ta yaşananların kendi ülkelerine sıçramaması için önlemler almakta ve güçlerini birleştirerek kendilerini iç ve dış savaşa sürüklemekte olan olaylara karşı bir denge inisiyatifi bölgede geçerli kalmaya çalışmaktadırlar. Irak’ta iç savaşın önlenmesine öncelik verilmekte, İsrail ve ABD kışkırtmalarıyla zorla çıkartılmak istenen Şiî-Sünnî çatışmasının bütün bölge ülkelerini tehdit etmesinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Suriye ve Lübnan ile beraber İran’ın bölgede bir Şiî dayanışması kurması üzerine, mezhep savaşı kışkırtılarak, Türkiye’nin İran ve Suriye ile uzun süreli bir savaşa girişmesi, İsrail ve Amerika ikilisi tarafından gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu doğrultuda yürütülmekte olan emperyalist girişimler ve kışkırtmalar artık bölge ülkelerinin sabrını taşıracak noktaya gelmiştir. Buna rağmen morallerini bozmadan emperyalizme karşı başlatılan dayanışma ittifakı sürdürülmekte ve böylece Irak Savaşı’nın bütün bölgeye yayılması önlenmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle, savaş hâlen Irak sınırları içerisinde kalmıştır.

Mezopotamya bölgesini bütünüyle işgal eden emperyalizm, Irak’ın başına Arap nüfus çoğunluğunu dikkate almadan bir azınlık temsilcisi olarak Kürt aşiret reisini cumhurbaşkanı olarak getirmiş ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlamıştır. İki aşiret reisi arasındaki geleneksel çatışmayı, böylesine yapay bir çözüm ile aşmaya çalışan emperyalizm, Irak’ın federasyon oluşunu bütün dünyaya ilân ederken, bunun içerisinden çıkardığı kukla devlet için de gelecekte güvenlik senaryoları araştırmaya başlamıştır. Arapların bir türlü Kürt devletini kabul etmemeleri üzerine kukla devleti güvenceye alabilmek üzere Irak’ın dışında çözümler gündeme gelince, Irak’ın komşuları bu doğrultuda kullanılmak istenmiştir. Bölgede Batı’ya en açık ülke olarak Türkiye bulunduğu için, ABD ve İsrail ikilisinin kukla devleti güvence altına alabilmenin yolu olarak Türkiye’yi kullanmaya öncelik verdikleri görülmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti, Doğu ve Güneydoğu’daki vilayetlerindeki nüfus yapısı nedeniyle, Kuzey Irak’taki Kürt devletini kendisi için potansiyel bir tehlike olarak görmektedir. Benzeri bir biçimde, İran batısındaki, Suriye de doğusundaki nüfus yapıları açısından Kürt devletini kendi ülkelerini parçalayacak potansiyel bir tehdit olarak algılamaktadırlar. Bütün devletler kendi ulusal çıkarları doğrultusunda sınırlarının dokunulmazlığını ve ülkelerinin bütünlüğünü korurlar. Bölgeye saldıran İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri de benzeri doğrultuda hareket etmektedirler. Yıllardır Amerikan devleti güney eyaletleri olan Teksas ve Kaliforniya’nın bağımsızlığına karşı çıkarken, İsrail’de Batı Şeria bölgesinde Filistin devletinin kurulmasına kışrı çıkmaktadırlar. Bu iki devlet kendi ülkelerinin birliğini ve bütünlüğünü korumayı kendileri için hak olarak görmektedirler ama aynı hakkı Türkiye, İran ve Suriye devletlerine tanımamaktadırlar. Devletler hukukuna ters düşen bu durumun Kürt devletinin tehdit ettiği üç komşu devlet açısından kabul edilmesi mümkün değildir. Irak’a komşu olan ülkelere zorla dayatılan yapay kukla devlet çözümünün bölge devletleri tarafından kabul edilemeyeceğini artık emperyalist güçlerin görmesi gerekmektedir. Birleşmiş Milletler kararlarını ve uluslararası hukuku hiçe sayan ABD ve İsrail ikilisi, kendi çıkarları için yapay olarak oluşturdukları Kürt devleti çözümünü Irak’a komşu ülkelere kabul ettiremeyeceği gerçeğini artık görmeleri gerekmektedir Zorla güzellik olmayacağı gibi zorla çözümde yarılamaz. Ülke ve bölge gerçekleri dikkate alınmadan tek yanlı çözümlerle uluslararası ihtilaflara çözüm getirebilmek mümkün değildir. Bu doğrultuda, ABD ve İsrail ikilisinin dünya tarihini bir kez daha gözden geçirmelerinde evrensel barış açısından yarar bulunmaktadır.

Üç yüz yıllık bir küresel proje olan Siyonizm, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkışışını yönlendirirken, Osmanlı sonrası için bu coğrafyada tıpkı Amerika Birleşik Devletleri gibi Ortadoğu Birleşik Devletleri adı altında bir bölgesel federasyon düşünülmüştür. Şark Meselesi’nin ancak böylesine bir bölgesel federasyon ile çözüme kavuşturulabileceğini düşünen Siyonistler, Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngiltere ve Fransa tarafından çizilmiş olan bölge haritasını bir türlü kabul etmemişler, kendi planları doğrultusunda Balkanizasyon’u Ortadoğu’ya taşımaya çalışmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nu ortadan kaldıran Balkanizasyon sürecini Sevr haritası ile Anadolu üzerinden Ortadoğu’ya getirmek isteyen Siyonistler, bölge devletlerinin içerisinde daha küçük ölçüde bölgesel oluşumları desteklemişlerdir. Başta Kürtler olmak üzere, Ermeniler, Lazlar, Süryanîler, Maronitler, Dürziler ve Beluciler gibi alt gruplara küçük devletçikler kurdurmak isteyen Siyonizm’in İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri üzerinden alt kimlikle sosyal yapıları desteklemişlerdir. Böylece, bölgede İsrail’den daha büyük devlet bırakmayarak Kudüs merkezli Büyük İsrail yapılanmasının önünü açmak istemişlerdir.

Aynı doğrultuda geliştirilen “Ilımlı İslâm” projesi de, bölgenin büyük Müslüman halkını parçalamak, cemaatler aracılığı ile küçük devletçikler yaratmak için devreye sokulmuştur. Bir anlamda Kürtlerin düştüğü işbirlikçi duruma, ılımlı İslâm görüntüsü altında Müslüman cemaatleri de sürükleyerek kendi emperyalist projeleri doğrultusunda bölgeye yeni bir yapılanma kazandırmak istemiştir. İlân edilen yeni haritalarda bu tür projelerin açık görüntülerine rastlanmaktadır. Bölgeye saldıran güçler de, istedikleri haritaya bölge devletlerinin direneceğini açıkça görmekte ve bu doğrultuda tepkileri önleyebilmek üzere yeni yöntemler geliştirmektedirler. Özellikle Avrupa Birliği üzerinden Türkiye, Kuzey Irak’taki kukla devleti meşrulaştıracak bir yapılanma için hazırlanmaktadır. Demokrasi, insan hakları gibi kutsal kavramlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet olmaktan çıkartılması ve daha sonra da bölgesel federasyona uygun bir yapıya dönüştürülmesi için uzun süredir kullanılmaktadır. Demokrasi kavramı ile cumhuriyetin ulusal ve üniter yapısı aşındırılırken, insan hakları görünümünde de özellikle kültürel haklar ortaya çıkartılarak, müstakbel federasyonun altyapısı ve toplumsal tabanı hazırlanmaya çalışılmaktadır. Bu tür girişimler, Avrupa Birliği üzerinden yapılarak, Türkiye federasyona hazırlanmakta ve son aşamada Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin dışında kaldığı kesinleşince, bu kez de bölgesel yapılanma doğrultusunda Türkiye’ye yeni çözümler dayatılmaktadır. Kuzey Irak’taki kukla devleti meşrulaştırabilmek üzere, akla gelen her çözüm İsrail ve Amerikan lobileri tarafından Türkiye’ye ve Türk ulusuna resmen dayatılmaktadır. Türkiye’nin kendini savunmasına izin verilmediği gibi İran ve Suriye ile beraber hareket ederek emperyalist dayatmalara karşı bir korunma duvarı oluşturmasının da önüne geçilmek istenmektedir.

Uzun süredir, Irak’taki Türkmenler gibi Irak Kürtlerinin de bizim akrabamız olduğunu, Türkiye’deki İsrail ve Amerikan lobileri Türkiye Cumhuriyeti’ne kabul ettirmek için sürekli kampanya yürütmüşlerdir. Türkiye’nin bir ulus devlet olması dikkate alınarak iki uluslu bir yapılanmanın kabul edilemeyeceği kendilerine söylendiği zaman hemen Türk devletinin faşistliği ilân edilmiş, milliyetçiliğin faşizm olduğu neoliberal gayrimüslim çevreler tarafından açıkça dile getirilmiştir. İslâm coğrafyasında, çok dinli, çok kültürlü ve çok etnisiteli bir kozmopolit yapılanma arayışı içinde olan gayrimüslim ve gayri Türk çevreler, Türkiye’yi ulus devletten çıkartabilmek üzere resmen iki uluslu yapıyı dayatmaya çalışmışlar ve bu doğrultuda bir Türk-Kürt federasyonunun kurulması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Irak’ın Kürtlerini bu doğrultuda Türkiye’ye akraba gösterenler, Irak’taki Kürt nüfusuna yakın bir çoğunlukta bulunan Türkmenleri görmeden gelmişlerdir. Irak ülkesini Şiî, Sünnî ve Kürt diye üçe bölenler, buradaki Türkmen nüfusu açıkça yok sayabilmişlerdir. Kozmopolit federasyon yolunda Kürtleri Türk devletine akraba gösterenler. Türkmenleri yok sayabilmişlerdir. Böylesine çifte standartlı bir yaklaşıma Türkiye Cumhuriyeti’nin alet olması beklenemezdi. Nitekim bu doğrultuda sermayenin güdümündeki küreselci basının zorlamaları geri tepmiş ve Türk ulusu dış dayatmalara prim vermemiştir.

Kürtlerin akrabalığı tezi işlerlik kazanamayınca, bu kez de kukla devleti Türkiye’ye “yavru vatan” diye yutturma numarası çıkartılmıştır. İsrail ve Amerikan çıkarları doğrultusunda kozmopolit federasyon peşinde koşan ikinci cumhuriyetçiler tarafından yoğun bir biçimde savunulan yavru vatan Kürdistan tezi açıkça anavatan Türkiye’nin parçalanmasına dönük bir girişimdir. Yılların yavru vatanı Kıbrıs Türk devletinin anavatan Türkiye ile birleştirilmesine karşı çıkan İsrail ve ABD ikilisi, kendi kuklaları olarak kurdukları yapay devlet Kürdistan’ı kurtarabilmek üzere bunu yavru vatan ilân etmekte ve anavatan olarak tanımladıkları Türkiye’ye bağlayabilmenin çabalarını göstermektedirler. Türkiye ancak Türklerin ve Türk devletlerinin anavatanı olabilir başka bir ulusun ya da emperyalizmin kuklası yapay devletlerin anavatanı olamaz. Küçük yapay devleti yavru vatan diye tanımlayarak Türkiye’ye kabul ettirmek, Türk devletine bağlayarak, bu kukla yapıyı Araplara ve bölgenin diğer devletlerine karşı korumak yeni emperyal proje olarak ortaya atılmakta ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin ulusal ve üniter devlet modelini açıkça tehdit etmektedir. Türklüğe açıkça bir saldırının bilinçli bir biçimde yürütüldüğü bu aşamada, Kürtlüğü Türk devletine kabul ettirebilmek gibi bir hayal uğraşan emperyalizm hala bölge gerçeklerini görmemekte ve bir hayal olan Siyonist projeyi uygulayabilmek uğruna eşyanın tabiatına aykırı düşün yapay bir çözüm önerisini Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bütün yolların denendiği ama bir ilerleme görülmediği son aşamada yavru vatan yutturmacası gerçekten çok komik bir durum yaratmıştır.

Yavru vatan aldatmacası ile Türkiye’yi teslim almak isteyen İsrail Siyonizm’i ile Atlantik emperyalizminin artık görmesi gereken bir durum vardır. Dışarıdan zorla dayatılan çözüm önerileri bu bölgede ters tepmektedir. İran ve Türkiye gibi bin yıllık devletlerin bu bölgedeki varlıkları ciddî bir ağırlık taşımakta, İsrail’in ekonomik ve siyasî gücü ile Amerika’nın askerî gücü yetersiz kalmaktadır. İsrail dünyanın en güçlü lobilerine sahiptir ama bölgenin en küçük ülkesidir. Amerika Birleşik Devletleri dünyanın en büyük askerî gücüdür ama on bin kilometre uzaktadır. Bu nedenle, İran ve Türkiye’nin kabul etmeyeceği bir çözüm bölge için geçerli olamaz. Hele yavru vatan aldatmacaları ile hiçbir yere gidilemez. Bölgeye yapılan saldırı doğrultusunda, İran-Türkiye ve Suriye arasındaki başlamış olan savunma dayanışması, karşı cephe olarak ortaya çıkmakta ve bölgenin geleceği açısından daha çok etkili olmaya doğru ilerlemektedir. Dört yüz yıla yakın bir süre birbiriyle savaşmamış olan İran ve Türkiye ikilisi, belirli bir zeminde anlaşarak, ABD işgali sonrasında bölgenin geleceği için yeni bir düzen formülünü gündeme getireceklerdir.

Türk devletini ve ulusunu kukla devlet konusunda ikna edemeyen emperyalizm, İstanbul’un gayrimüslim sermayesini etkileyerek bunların Barzani yönetimine yardım etmeleri sağlanmıştır. Kapitalist ekonominin kuralları doğrultusunda emperyalizmin taşeronluğuna soyunan İstanbul sermayesi yeni Bizans ya da Büyük İsrail projeleri doğrultusunda ABD ve İsrail ikilisinin güdümüne girerek, yapay devleti meşrulaştıran ekonomik ilişkilere girebilmişlerdir. Yavru vatan diye Türkiye’ye yutturulmak istenen yapay devletin bir eyalet statüsünde Türkiye’ye bağlanması, Türk ülkesinin her bölgesini eyaletleştireceği için, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal ve üniter yapısı parçalanacaktır. Devletin ve ulusun benimsemediği bu çözümün sermaye ve gayrimüslim çevreler tarafından benimsenmesi, Türkiye için ciddî bir tehdit yaratmıştır. Ulusal Kurtuluş Savaşı vererek Sevr haritasını yırtan Türk ulusunun emperyalizmin dayatması bir kukla devleti yavru vatan diye kabul etmesi düşünülemez, hele bu doğrultuda parçalanmayı ve alt kimlikli eyaletlere bölünmeyi hiç düşünemez. Kerkük petrollerine kukla devlet ile el koymak isteyen emperyalizm, bu petrolü Akdeniz’e taşımak doğrultusunda yavru vatan diye Türkiye’ye bağlamak istemesi yeni karışıklıklar yaratacaktır. Kerkük-Yumurtalık boru hattını sürekli olarak bombalayan ABD-İsrail ikilisi işlerine geldi mi, Kuzey Irak’taki kukla devleti Türkiye üzerinden Akdeniz’e çıkartabilmenin hesaplarını yapmaktalar ve bu doğrultuda yapay çözümleri bölge ülkelerine dayatmaktadırlar. Kukla devlet bir başka ulus devlet oluşumunun ilk adımıdır ve Türk devleti için yavru vatan olarak kabul edilemez. Ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bir Türk devleti olduğu için Türkiye’ye yavru vatan olarak bağlanabilir ve bu çözümü de bütün Türk dünyası kabul eder. Emperyalizmin bu gerçekleri bilerek hareket etmesi, bölge barışı için daha gerçekçi çözümler getirecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder