ANKARA KALESİ
UKRAYNA ÜZERİNDEN KIYAMET SENARYOSU
Dünya
kendi halinde yuvarlanıp giderken, yeni bir yıla girme noktasında çok ciddi bir
savaş senaryosu ile karşı karşıya kalmıştır. Yeryüzünün geleceği ile ilgili
tartışmalar uzun yıllardır sürerken daha çok iyimser senaryolar ile hareket ediliyordu.
Geçen yüzyılın ilk yarısında gerçekleşen iki dünya savaşının bir benzerinin
üçüncü dünya savaşı olarak gündeme gelmeyeceği düşünülüyordu İki dünya
savaşında canı çok yanan insanoğlu bir kez daha aynı sahneleri yaşamak
istemediği için ve kısa ömürlü bir hayat süreci içinde yaşam süresini
tamamlamaya çalışırken, yeni dünya savaşları ile karşı karşıya gelmemek için
her türlü barış yolları denenerek yakın geleceğe doğru adımlar atılıyordu. Son
yüzyılın ilk yarısında peş peşe gelen iki cihan savaşı sonrasında geçmişten
geleceğe uzanan yaşam sürecinde her alandaki bilimsel çalışmalar ve yaşanan
olayların ortaya çıkardığı gerçekler çizgisinde dünya yeni bir düzen arayışı
içine girmiş ve zamanla ortaya çıkan gerçekler doğrultusunda küresel anlamda
kalıcı bir barış düzeni arayışı sürdürülmüştür. Bu amaçla yoğun çalışmalar ve
araştırmalar yapılırken aynı zamanda uluslararası alanda birçok yeni örgütlenme
devreye girmiştir. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere hem küresel hem de
bölgesel dayanışma örgütleri yapılandırılarak ve insanlığın önünü açan barış
çalışmaları devam ettirilerek, bugünün dünyasına geçmişten gelen siyasal
birikim aktarılmaya çalışılmıştır. Dünya savaşları sonrasında birçok yerel ya
da bölgesel sıcak çatışma olayları gündeme gelmiş ama bu konuda hassas olan
ulusal ve uluslararası örgütlerin dikkatli davranmasıyla çatışma olaylarının dünyayı
ve insanlığı mahvetmelerine izin verilmemiştir.
Yirminci yüzyılın birinci yarısında iki büyük
dünya savaşı ile karşılaşan insanlık, daha sonraki aşamalarda bu yüzyılın
ikinci yarısını savaşlardan uzak kalarak bir barış düzeni oluşturabilmenin çabası
içinde olmuştur. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında yeryüzünün birçok
bölgesinde sıcak çatışmalar olmasına rağmen, iki kutuplu dünya düzeni ve
kutuplar arasında oluşturulmuş olan dehşet dengesi gibi oluşumlar ile savaşa
giden yollar kesilmiş, önlenemeyen savaşlar ise bölgesellik çizgisinde dış
baskılar yolu ile baskı altına alınarak bitirilmeye çalışılmıştır. Özellikle
doğu ve batı kutuplarını karşı karşıya getiren Vietnam savaşı, küresel
gerginlik vesilesi olmasına rağmen soğuk savaş dengeleri kullanılarak önce
baskı altına alınmış ve daha sonra da uluslararası örgütler üzerinden
geliştirilen barış atılımları aracılığı ile durdurularak, yirminci yüzyılda
üçüncü bir dünya savaşına izin verilmemiştir. Birleşmiş Milletler küresel barış
sorunu üzerinde çabalar gösterirken, bu örgüte üye olma şansını elde eden iki
yüz den fazla devlet öncelikle batı emperyalizminin sömürgesi olmaktan
kurtulmak isteyen yeni devletlerin, oluşumlarını tamamlayabilme doğrultusunda
sürdürdükleri kurtuluş savaşları başarıya ulaşınca, bağımsızlıklarını elde
ederek dünya çağdaş uluslar ailesine ait olabilme şansını elde ediyorlardı.
Yüzyılın ikinci yarısında sömürgelerin kurtuluş savaşları bitme noktasına
gelmiş ve dünya uluslar ailesine bütün ulus devletler savaşarak ve kendilerini
kabul ettirerek yeni bir yapılanmanın önünü açmışlardır. Asya, Afrika gibi geri
kalmış kıtalarda bulunan yeni devletlerin uluslararası arenada diğer devletler
ile eşit bir durumda dünya sahnesine çıkması, sömürge savaşlarına son verdiği
gibi, evrensel alandaki Birleşmiş Milletler öncülüğündeki kamuoyunun
baskılarını örgütleyerek, diğer savaş girişimlerinin de durdurulmasını
sağlamıştır. Yirminci yüzyıla cihan savaşları ile giren dünya bu yüzyıldan
çıkarken her türlü dünya savaşı girişimlerinin önünü kesmiştir. Büyük
savaşların gündeme gelmesiyle birlikte savaşlardan dersini alan dünya ulusları
birlikte ve bir arada yaşayabilmenin yollarını araştırırken, savaşlara meydan
veren her türlü olumsuz durumu ve koşulların önünü keserek dünyayı barış
ortamında tutabilmenin arayışı içinde olmuşlardır.
Politikanın
uzantısı olan olayların ortaya çıkardığı savaşlar aynı zamanda barış
ortamlarının da hazırlayıcısı olmuşlardır. Savaşlar barışları getirirken,
barışların da savaşları getirdiği tarihte fazlasıyla ortaya çıkan bir durum
olmuştur. Bu tür bir bağlantı bazen haklı savaşları haksız barış düzenlerine
bazen da haksız savaşları haklı barış düzenlerine eriştirebilmektedir. İnsanlar
arasında silahlanma yarışı bugün en üst
düzeylerde sürdürülürken, yeni silah üreten fabrikaların sahibi olan
şirketlerin kendi ürünlerini pazarlama amacıyla silah satışlarını artırdığını,
dünyanın sıcak çatışma bölgelerinde yeni
kurulan devletlere silah satışlarını artırmak üzere çeşitli savaş senaryoları
uydurarak ve bunların uygulamaya aktarılması sırasında kışkırtıcı komplolar
düzenleyerek, aslında olmayan savaşlar yarattıkları yıllarca yaşanan dönemlerin
yansıtmalarıyla görülmüştür. İnsanlığı savaşlara götüren siyasetler incelendiği
zaman, bunların hepsinin arkasında büyük devletlerin ya da siyasal güçlerin
hegemonya planlarının olduğu görülmektedir. Bilgi düzeyi yüksek olan toplumlar
savaşlar ile barışların iç içe olduğunu görerek savaşlardan uzak kalabilmekte
ama geri kalmış ülkelerin cahil yönetimleri bu gerçekliğin farkına
varamadıklarından en küçük bir kışkırtma ya da komplo düzenlemeleriyle
kendilerini savaş ortamının içinde görebilmektedirler. Özellikle emperyalist
büyük devletlerin kendi egemenlikleri amacıyla küçük ve orta boy devletleri her
zaman için savaş senaryolarına yönlendirebildikleri göze çarpmaktadır. Bugünkü
modern uygarlığın başlangıç çizgisinden bu yana bakıldığı zaman, bilimsel
devrimler sonrasında bilime dayalı bilginin siyaset sahnesinde öne çıktığı
görülmekte ve bu çizgide belirlenen yeni siyasetler aracılığı ile de yaşanan
siyasal gelişmeler ve olayların emperyalist merkezler tarafından
yönlendirildikleri anlaşılmaktadır. Son beş yüz yılın gelişmeleri
incelendiğinde savaşlar ve de barışların ön koşullarının hegemonyacı güç
merkezleri tarafından belirlenerek uygulama alanına aktarıldıkları her yönü ile
belirginlik kazanmıştır.
Bugünün koşullarında ortaya çıkan
Rusya-Ukrayna devletleri arasındaki savaş geçmişten bugüne uzanan birçok
gelişmenin sonucudur. Rusya gibi bir dev ülke ile onun uzantısı olan ve komşusu
konumunda bir jeopolitik yapılanmanın sonucu olarak ortaya çıkan Ukrayna
devleti, bugünün koşullarında karşı karşıya gelmektedirler. Aynı bölgenin ve
benzer bir kültürün parçaları olan Rusya ile Ukrayna’nın bir arada olmaları ve
barış içinde kendi bölgelerinde yeni bir düzen kurmaları gerekirken, bir savaş
ortamına sürüklenmelerinin ne anlama geldiği konusunda düşünmek gerektiği
açıkça zorunluluk kazanmaktadır. İki dünya savaşı ve son dönemlerde gündeme
gelen yüzlerce savaş girişimi dikkate alındığı zaman, olmaması gereken olumsuz bir
durum ile karşılaşıldığı anlaşılmaktadır. Rusya bir emperyalist devlet olarak
çevresindeki ülkeler için tehditler oluştururken, Rus askerleri Ukrayna
sınırları içine girerek başkent Kiev’e kadar gelmişlerdir. Kiev’e gelene kadar
birçok silahlı çatışma sonucunda binlerce insanın öldüğü kamuoyuna
yansımaktadır. Savaş’ın ilk günlerinde ABD hegemonyasının askeri örgütü olan
Nato’yu eleştiren ve bu örgütün savunmadan daha çok saldırı örgütü yapısına
dönüştüğünü öne süren Rusya devlet başkanı, daha sonraki günlerde Ukrayna için
yaptığı saldırı planlarının hazırlıklarını kamuoyuna açıklıyordu. Geçmişten
gelen iki kutuplu dünya modelinin getirmiş olduğu merkezi liderlik konumunun arayışı içinde olan
Rusya devlet başkanı, halen içinde bulunulan iki kutuplu dünyanın dışında kalan
bir konumu kabul etmeyerek öne geçmeye çaba gösterirken, ABD’nin ve Çin’in ikili süper güç olmaya doğru adım
attığı bir aşamada, eski kutup başlığı alışkanlığını sürdüren Rusya’nın yeni
iki kutuplu dünya yapılanmasında devre dışı kalmayı kabul etmeyerek ve bu
çizgide Ukrayna savaşına yönelerek NATO üzerinden ABD’yi hedef alırken, Ukrayna
devletine saldırıya geçmesi ve kendi çevresindeki ülkelerin içinde yer aldığı
eski Sovyetler Birliği gibi bir büyük devletler birliği yapılanmasını, kendisinin merkezinde yer
aldığı yeni bir jeopolitik plan olarak devreye soktuğu anlaşılmaktadır. Eski
kutup başı olarak ABD birinci konumunu korurken ve karşısına ikinci süper güç
olarak Çin devleti çıkarken, geçmişten gelen ikinci kutup başı konumunu
koruyamayan Rusya’nın, egemenlik alanını genişletecek bir yeni düzen kurma
yolunda Ukrayna savaşının çıkartılması sayesinde, Rusya devleti yeni dönemde
kendisinin de bir kutup başı olarak yer alacağı üç kutuplu dünyayı yeniden gündeme
getirdiği anlaşılmaktadır.
Soğuk
savaş sonrasında yarım yüzyıla yakın bir zaman dilimi geçmesine rağmen, daha
henüz bir yeni dünya düzeni kurulamamıştır. Eski büyük devletlerin yanı sıra
yeni büyük devletlerin de gündeme gelmesiyle çok kutuplu bir yeni dünya düzeni
yavaş yavaş ortaya çıkmış ama bu durum bir türlü netleşmediği için eski kutup
başı ülkeler kendi konumlarını korumak için yeni bir mücadeleye başlamışlardır.
Eski süper güçler sahip olduklarını korumaya çalışırken yeni gündeme gelen
büyük güçler de eski süper güçlerin hegemon konumuna gelerek çok kutupluluğu
eski kutup başı ülkelere dayatmışlardır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla
birlikte bu büyük imparatorluğun kurucusu ve merkezi gücü olan Rusya
Federasyonu büyük bir çöküşe doğru sürüklenmiş ve yirmi birinci yüzyıla
toparlanamadan ve dağınık bir biçimde girmiştir. Bu nedenle Rusya her zaman
için eski imparatorluk konumuna yeniden sahip olabilmek için batı dünyası ile
bir büyük hesaplaşmanın arayışı içinde olmuştur. Rusya kaybettiği hegemonya
yarışında tekrar eski konumuna gelebilmek için eline geçen her fırsatı
kullanarak önce Kırım’ı işgal etmiş sonra Abazya ve Osetya’nın Gürcistan’dan
ayrılmasını sağlamış ve son olarak da yakın komşusu Ukrayna devletinin topraklarını
işgal etmeye yönelmiştir. Eskiden Rus toprakları olan Ukrayna bölgesinin
Rusya’ya ait olduğunu ileri sürerek ve Ukrayna adlı bir eski devletin olmadığını
savunarak, bu ülkeyi doğu sınırlarından başlayarak Atlas okyanusuna ulaşana
kadar işgal etmeye başlamış ve bu durumu bir oldu bitti ile de tamamlamaya
çalışmıştır. Birinci ve ikinci dünya savaşlarını sona erdiren antlaşmaları
unutarak ve soğuk savaş sonrasında ortaya çıkan yeni dünya düzenini görmezden
gelerek, eski Rus topraklarını ele geçirmek üzere bir komşu ülke işgalini
çağdaş dünyanın kabul etmesinin imkânsız olduğu görmezden gelinerek, Çarlık
döneminin hukuk statüsüne ve uçsuz bucaksız sınırlarına yeniden sahip olabilmek
tutkusunun gerçekçi bir tutum olmadığını, son zamanlarda yaşanmakta olan
siyasal gelişmeler açıkça ortaya koymuştur. Sovyetler Birliği gibi dünyanın en
geniş imparatorluğunu koruyamayan ve sonsuz sınırlarına sahip çıkamayan bir Rus
devletinin, bugünün koşullarında yeniden böylesine bir büyük yapılanmaya
yönelmesinin tam anlamıyla bir hayal olduğunu olaylar açıkça ortaya koymuştur.
Ukrayna
devleti kurulurken dünyanın hegemon gücü olan Britanya İmparatorluğu dünyanın büyük gücü olarak davranmış ve cihan savaşı
kazanmanın getirdiği siyasal potansiyel ile
haritada yeni bir devlet oluştururken, İngiliz imparatorluğunun resmi simgesi olarak kullanılan kavramlarının baş harflerinden oluşturulan
(UNİTED KİNGDOM kelimelerinin baş harfleri
olan U ve K harflerinin bir araya
gelmesiyle UK harfleri ile başlayan bir isim olarak UKRAYNA ismi, Rusya ile
Atlas okyanusu arasında kalan büyük bölgeden oluşan yeni ülkeye resmen
verilmiştir. Savaş sonrası imzalanan antlaşmalarda ve Birleşmiş Milletler dahil
bütün uluslararası protokollar da eski Rus topraklarından oluşturulan bu yeni
devlet resmen yer alarak kendisini hukuk açısından meşrulaştırmıştır. Bugün
Birleşmiş Milletlere üye olan iki yüz den fazla ulus devletin önde gelen en
büyüklerinden birisi olarak Ukrayna hem dünya haritasında hem de küresel
jeopolitik düzende çok önemli bir yere sahiptir. İşin başında hegemon siyasal
güç olarak ön planda olan İngiltere, bugünün dünyasında gene öncü güç olarak yaşanan
olayları yönlendirmeye çalışmakta ve kendi alternatif dünya düzenini kurabilmek
için Atlantik Okyanusu ile Avrasya bölgesi arasında kendisine bir dünya devleti
kurabilecek genişlikte topraklar aramaktadır. Son yıllarda İstanbul kentini ele
geçirmeye çalışan İngiltere, bu bölgeye yönelen adımlar atarken bir anlamda
bölgenin yeni adı olarak UKRAYNA kavramı benimsenirken UNİTED KİNGDOM kavramı
ile yola çıkmasını, Rusya’nın önünü kesmek üzere oluşturulan bir planın öncü
adımları olarak görmek mümkündür. Dünya devletini beş yüz yıl önceden kurmaya
başlayan İngiltere’nin hem İstanbul’u Kudüs’e karşı dünyanın başkenti yapmaya
yönelmesi hem de bugünkü Ukrayna topraklarını gelecekteki dünya devletinin
merkezi toprakları olarak gördüğü için Birleşik Krallık isimli dünya devleti
oluşumu için kendi devletinin isminin baş harflerini olan U ve K harflerini kullanması,
İngiltere’nin Atlantik bölgesinden Avrasya bölgesine yöneldiğinin açık bir
göstergesidir. Adalar üzerinde yaşamın giderek gerilemesiyle, İngiltere’nin
Londra yerine İstanbul’u merkez yaparak yoluna devam edeceğini göstermektedir.
Bu durumda Ukrayna ile birlikte Rusya’da bölünecektir.
Geçmişte
var olmayan bir devlet olarak Ukrayna dünya savaşları sonrasında tarih
sahnesine çıkarılırken, ortada bir Ukrayna ulusu da görülmemektedir. Bu yapay
ülkenin dayandığı bir ulusal toplum yapılanmasının da bugüne kadar oluşmadığı
göze çarpmaktadır. Bugünkü Rusya ile Avrupa Birliği arasında kalan Doğu Avrupa
topraklarında Rus orduları yüz yıllarca Türkler ile birlikte at koşturmuşlar,
dünya tarihinin son üç yüz yılında İngilizler ile Fransızların kışkırtmaları
üzerine sürekli olarak Osmanlı -Rusya ya da Türkiye-Rusya savaşları cereyan
etmiştir. Atlantik güçleri denizler üzerinden okyanuslara açılırken, yeryüzünde
bulunan beş büyük kıtanın üzerindeki ülkeleri fethetmişler ve yirminci yüzyıla
doğru tarih ilerlerken merkezi coğrafyaya doğru bir giriş yaparak İngiltere
Kıbrıs’a asker çıkarınca Ruslar da Kafkasya’ya girmiştir. Orta Dünyanın ele
geçirilme yarışında merkezi otorite olan Osmanlı devleti çökünce, kuzeyden
Rusya güneyden de İngiltere merkezi ele geçirmek üzere Osmanlı topraklarına
saldırmışlardır. Osmanlı devletinin son dönemin de Galiçya cephesinde Ruslar
ile savaşılması, açıkça merkezi jeopolitiğin bölgeye nasıl yansıdığını göstermektedir.
Bugün Ruslar ile Ukrayna savaşının Karadeniz’in kuzeyinde cereyan etmesi, bir
kuzey gücü olan Rusya’nın Karadeniz bölgesine egemen olabilmesi için yeni bir
Galiçya cephesi olarak görülmektedir. Rusya dünya hegemonyası için güneye doğru
sıcak sular ile Atlantik okyanusuna doğru soğuk sularla dolu olan yan bölgeler de
genişlemesi gerektiğini çok iyi bildiği için yeni dönemde Suriye savaşına asker
göndererek, Suriye ve Güney Kıbrıs’ta askeri üsler kurarak ve Libya savaşına
Wagner adını koyduğu profesyonel ordu göndererek ılık sular bölgesinde de
etkinliğini artırma yoluna gitmiştir. Merkezdeki Osmanlı devleti çökerken
Kuzeyden Rusların güneydeki merkezi topraklara inmesi ve buna tepki olarak da İngiltere’nin
Fransa ile dayanışma içinde Osmanlı hinterlandını işgale yönelmesini tarih
kitapları yazmaktadır. Bugün İngiltere İsrail’e karşı İstanbul merkezli bir
Yakın Doğu Federasyonu peşinde koşarken, onun uzantısı olarak ABD’de Bağdat
merkezli bir Büyük Orta Doğu’yu kendi egemenliğinde yeniden kurmaya
çalışmaktadır. ABD, Birleşik Krallık ve İsrail merkezli orta dünya projelerinin
üçü Atlantik kökenli bir süreç içinde gündeme gelirken Rusya gene eskisi gibi
bir kuzey doğu gücü olarak hem Asya hem de Avrasya bölgelerinin sahibi olarak
savaşa girmektedir.
Endülüs’ün
çöküşü üzerine Akdeniz üzerinden okyanuslara açılan insanlık beş büyük kıta
üzerinde yeniden yerleşime geçerken Asya, Afrika, Amerika, Avrupa ve Avustralya
kıtalarına yayılarak dünyayı bölüşmeye çaba göstermişlerdir. Eski dünya Avrupa
ve Asya kökenli olduğu için, diğer kıtalara yayılma ve buralarda yerleşerek
yeni bir dünya düzeni oluşturma gibi girişimler zaman almış ve on beşinci
yüzyıl sonrasında dünya jeopolitiği tam olarak keşfedilirken, Asya ve Avrupa
kıtaları üzerinde oluşan büyük devletlerin hegemonyasında yeni bir siyasal
düzen dünya haritası üzerinde oluşturulmaya çalışılmıştır. On altıncı yüzyıl
ile birlikte hegemonya rekabeti iyice artmış ve büyük devletler kurulu
bulundukları bölgelerin çevresindeki ülkeleri kendi kontrolleri altına alarak
kendi merkezli büyük imparatorluklara yönelmişlerdir. Avrupa ülkelerinden önce
hem Osmanlı hem de Rus devletleri kendi çevrelerinde genişleyerek imparatorluklar
oluştururken, daha sonraki aşamalarda denizlere açılan batı Avrupa
devletlerinin kurduğu imparatorluklar dönemi gündeme gelmiştir. Birinci dünya
savaşı doğu ve batı imparatorlukları arasındaki hesaplaşmanın sonucunda ortaya
çıkmıştır. İkinci dünya savaşı birincinin devamı olarak İsrail’in kurulmasını
sağlamıştır. Şimdi gelinen yeni dönemde İngiltere ve Fransa’nın yerlerini ABD
ve İsrail almış, Rusya’da gömlek değiştirilmesine yol açan Sovyet devrimi
kullanılarak, eski Rus ve Osmanlı hinterlandları üzerinde önemli değişiklikler
yaratılarak bugünkü savaşın ortaya çıkmasına doğru yeni yollar oluşturulmuştur.
Sovyet devrimi dünya dengelerini değiştirirken Rusya’yı yeniden düzenlemiş
Osmanlı devletini yok ederek merkezi alanda batılı devletlerin yayılarak
etkinlik sağlamasına neden olmuştur. Dünya devletini oluşturma yolunda
İngilizler, Osmanlı sonrasında Türkiye’ye çok iyi bir biçimde yerleşerek hem
İstanbul hem de Anadolu üzerindeki güçlerini artırarak ABD ve İsrail’e karşı
gücünü geliştirirken, Rusya’nın da önünün kesilmesinde Sovyet devrimi
sonrasındaki Doğu Avrupa sosyalist yapılanması çerçevesinde çok ciddi yapısal
değişikliklerin önünü açarak, bugünkü durumun ortaya çıkmasına yardımcı
olmuştur.
Son
Ukrayna savaşı merkezi coğrafyada ABD’nin Büyük Orta Doğu, İsrail’in Büyük
İsrail imparatorluğu, İngiltere’nin Yakın Doğu Konfederasyonu, Rusya’nın Büyük
Rusya Federasyonu ile birlikte, bir de eski sosyalist yapılanmanın gündeme
getirdiği bir Doğu Avrupa Birliği oluşumu kendiliğinden gündeme gelmektedir.
Odessa merkezli bir Doğu Avrupa Birliği oluşumu, esas olarak bugün Ukrayna
sınırları içinde yer almakta olan Balkan yarımadasının kuzeyine doğru bir
gelişmenin sonucu olarak gündeme gelmektedir.
Ukrayna topraklarını esas alan bir Doğu Avrupa bütünleşmesi Rusya ile birlikte
Osmanlı devletinin mirasçısı olan Türkiye’nin de önünü kesmektedir. Balkanların
kuzeyinde Odessa kenti Doğu Avrupa Birliğinin yeni merkezi olarak gündeme
gelirken, Balkan’ların güneyinde de Selanik merkezli bir Balkan Federasyonu
projesi öne çıkmaktadır. Bu aşamada Doğu Avrupa alanı hem ABD-İsrail, hem
Almanya-Fransa hem de Rus’lar ile Osmanlı uzantısı Türklerin yeni projelerinde
öne çıkmaktadır. Doğu Avrupa bölgesindeki Osmanlı devletinden kalan kuzey
ülkelerindeki özellikle Musevi asıllı nüfusun bir araya getirilmesi ana konu
olarak öne çıkmaktadır. Rusların Ukrayna’ya gelmesinden önce ABD’nin
Yunanistan’a binlerce asker ve savaş malzemesi yığdığını şimdiden görmek
gerekmektedir. Dünya jeopolitiğinin ana merkezi olan Balkanlar’da geçmişten
gelen çeşitli dönemlerin uzantısı olarak bulunan koşullar yüzünden, üçüncü
dünya savaşının gene Balkanlar bölgesinde çıkması muhtemel gibi görünmektedir. Dünyanın
merkezi Orta Doğu’dur ama Balkanlara egemen olan güç Orta Doğu’yu da yönetmektedir.
İki dünya savaşının ortaya koyduğu bu gerçekler bugünün dünyasında da yaşanan
gelişmelerle de desteklenmektedir Osmanlı ve Rus imparatorluklarının dağılması
sonrasında ortaya çıkan yeni koşullarda bir ideolojik imparatorluk olarak
Sovyetler Birliği kurulmuş ama üç çeyrek yüzyıl sonrasında ideolojik
imparatorluk çökünce, merkezi coğrafyanın batı bölgelerinde ciddi anlamda
siyasal boşluklar ya da yeni bir düzen kurmak isteyen dayatmalar öne çıkmıştır.
ABD bu durumları yerinde izlediği için NATO ya da Avrupa Birliği gibi batı
kurumlarının harekete geçmesini beklemeden ordusunu ve askerlerini Yunanistan’a
getirerek, Avrasya güçlerine karşı bir askeri hat kurmuş ve eski üslere ek
olarak on yeni askeri üssü Balkan yarımadasının ortasında Rusya’ya karşı
kurmuştur.
Geleceğin
dünyasının yeni bir siyasal düzen ile oluşturulması
aşamasında Doğu Avrupa ülkelerinde yaşayan toplulukların etnik kökenleri,
dinsel gruplaşmaları, uluslaşma ve cemaatleşme eğilimleri bir çok araştırma
raporları ile ortaya konulurken, her devletin ya da her millet ile dinsel ya da
etnik kökenleri üzerinden doğu Avrupa’da batı Avrupa’ya karşılık, tıpkı doğu
Roma imparatorluğu gibi yeni bir yapılanmayı, ABD kendi kontrolü altında
İngiltere-Fransa-Almanya ve İtalya gibi
büyük batı Avrupa devletlerine karşılık öne çıkardığı görülmektedir. Balkanlar
daha önceleri iki dünya savaşına sürüklenirken alt kimlikler üzerinden etnik ve
dinsel kökenler mesele olmuş, Vatikan’ın izin vermediği Yahudi devleti oluşumu
doğu Avrupa’yı beş yüzyıl yöneten Osmanlı imparatorluğu çatısı altında denenmiş
ama İngiltere’nin sürekli olarak kışkırttığı savaşlar yüzünden Milattan sonra
yaşanan iki bin yıl içinde Avrupa’nın doğusunda bir Musevi devleti
oluşturulamamıştır. Şimdi Kuzey Makedonya isimli Balkan devleti bu hedef
çizgisinde yeniden örgütlenirken, Selanik’in başkent olacağı bir yeni Makedonya
devleti üzerinden doğu Avrupa’nın güney bölgesinde de yeni devlet modeli
arayışları devam ederken, ABD ordusu ve silahları ile gelerek Balkanların tam
ortasına yeniden yerleşmiştir. ABD böylesine bir adım ile sağladığı avantajı
Doğu Avrupa bölgesinin Amerikan çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlenmesi
için kullanmaya başladığı aşamada, bir gece ansızın Rusya orduları Ukrayna
sınırları içinden geçerek ve ABD’nin Doğu Avrupa’nın güney bölgesi olan
Yunanistan’da başlattığı yeni siyasal yapılanma girişimini bu bölgenin
kuzeyinde başlatarak, ABD ve Rusya dengesini yeniden oluşturmaya yönelmiştir.
Orta Doğu’daki Musevi devleti olarak İsrail zorlanırken, Amerikalı Yahudilerin
merkezi bölgeye rahatça gelebileceği bir büyük Makedonya devleti bu nedenle
kurulmaya çaba gösterilirken, Ruslar’da batıya doğru yönelerek Ukrayna’nın doğu
bölgesini işgal ederek güneydeki ABD manevralarına karşılık, Doğu Avrupa’nın
kuzey bölgesinden rakip süper güce karşı yeni bir boy gösterisine
kalkışmaktadır.
Ruslar
kuzey yarıkürede Ukrayna üzerinden yeni bir doğu Avrupa yapılanmasını ortaya
koymadan çok önce, Amerikalıların Yunanistan’a savaş malzemeleri ve askeri
birlikler yığarak yeni bir girişime kalkıştıkları Balkanlar’da uzun süredir
Makedonya üzerinden yeni bir yapılanmanın ardında koşmaktadırlar. Sahipleri
Musevi asıllı Amerikalılar olan büyük ABD şirketlerinin Makedonya şehirlerine
büyük yatırımlar yaparak bu ülkenin
Avrupa’da kurulamayan Yahudi devletinin yerini alacağı ve Selanik kentinin Balkanların kuzey
bölgesindeki İstanbul kentinin Ataşehir’de kurulmakta olan finans merkezi projesi aracılığı ile fiilen İngilizlerin
eline geçmesi yüzünden, İstanbul’a karşı
Selanik kentinin güney Balkanların yeni merkezi olacağı gibi planlar, Türk ve
Avrupa kamuoyları önünde fazlasıyla tartışma konusu yapılmaktadır. Türkiye
böylesine bir süreçte Kanal İstanbul ve Boğaziçi Üniversitesinin boğazdaki yeni
yerleşimi ile ilgili tartışmalara doğru sürüklenirken, güneyden ABD’nin
Yunanistan çıkartması ile kuzeyden Rusya’nın Ukrayna işgali ile karşı karşıya
kalması bir tesadüf değildir. Zamanlama açısından dünyanın iki büyük gücü
olarak ABD ve Rusya dünyanın jeopolitik merkezi olan Balkanlar’da giriştikleri
hegemonya yarışını kazanarak yola devam etmek istedikleri anlaşılmaktadır.
Rusya için ilk adım Ukrayna’nın işgali ABD içinse Yunanistan’a askeri yığınak
yapmak olmuştur. Balkanlar üzerinden yeni doğu Roma’yı kimin kuracağı sorusunun
cevabını olaylar belirlerken, Rusya’nın yönlendireceği Odessa merkezli Doğu
Avrupa Birliği projesine karşılık ABD’de Selanik merkezli Balkan Federasyonu
projesi ile karşıt bir alternatif açılımı gündeme getirmektedir. Ukrayna’nın
Rusya tarafından işgali doğrudan Doğu Avrupa Birliği projesinin sonucu olarak
öne çıkarken, ABD Selanik merkezli Büyük Makedonya açılımı ile Rusya’ya karşı
Balkan hegemonyası planını ortaya koymuştur. Bugün Balkanlar kuzeyden Rus,
güneyden de Amerikan işgali girişimleriyle karşı karşıya kaldığı için, üçüncü
kez bir Balkan savaşı öne çıkmaktadır.
Rusya
Federasyonu’nun işgal girişimleri sırasında Rus devlet başkanı sürekli olarak
bir nükleer savaş tehdidinden söz etmektedir. Rus derin devletinin yetiştirdiği
bir devlet görevlisi olarak PUTİN, dağıtılan Sovyetler Birliği’nin intikamını
alma peşinde koşmakta ama büyük Rusya imparatorluğunu kurma konusunda yeterince
destek alamayınca, bu kez de nükleer savaş ya da ellerinde bulunan büyük bomba
yığınaklarından söz ederek dünya kamuoyunu korkutabilmenin çabası içine
girmektedir. PUTİN Rus derin devletinin temsilcisi olarak Sovyetler Birliği’ni
Rusların kurmadığını, Bolşevikler adı verilen ABD ve batı ülkelerinden gelen
bir kadro tarafından kurulduğunu, dünya barışının korunması açısından iyi
bilmek zorundadır. Böylesine karışık bir durumun ortaya çıkmasında Avrupa’da
kurulamayan Musevi devletinin Orta Doğu bölgesinde kurulması ve olayların bu
hedefe doğru yönlendirilmesinin önemli payı bulunmaktadır. Avrupa’daki savaşın
Orta Doğu bölgesine yayılması önlenerek İslam coğrafyasının tam ortasına bir
Musevi devleti oturtulmuştur. Osmanlı hinterlandında yer alan bölgelerdeki tüm
gelişmeler bu hedef doğrultusunda ele alınarak küçük İsrail devleti
kurulabilmiştir. Şimdi iş büyük bir imparatorluğa dönüştürülmek istendiği
aşamada, sıra kuzey bölgesindeki Musevilerin ve Yahudilerin birlikte
yaşadıkları Ukrayna devletinin topraklarına gelmiştir. İki bin yıllık Avrupa
tarihinde Musevilere devlet kuracak ülke aranmaya başlanınca Fransa Madagaskar
adasını, İngiltere ise Etiyopya ile birlikte Kenya ve Uganda topraklarını, İspanya
ise Arjantin’in kuzey bölgesini bir
Yahudi devleti kurulabilmesi için değişik alternatifler olarak önermişler
ama Budapeşte merkezli Siyonizm galip
gelince, bunun üzerine İsviçre üzerinden hazırlıklar tamamlanarak kutsal
topraklar olarak ilan edilen Filistin topraklarında yeni bir din devleti
Müslümanlık ve Hrıstıyanlık’a karşı bir çizgide kurulmuştur. Birinci dünya
savaşı ile imparatorluklar yıkılmış, ikinci dünya savaşı ile İslam dünyasının
tam ortasına ayrı bir din devleti kurulmuştur. Şimdi bu küçük devletin
büyütülerek bir imparatorluğa dönüştürülmesi hazırlanırken ve Balkanların
güneyinde Büyük Makedonya üzerinden bir Musevi devleti Avrupa toprakları
üzerinde kurulurken, Sovyetler birliğinin merkezi ülkesi olarak da Rusya
Federasyonu, Doğu Avrupa’yı Avrupa Birliği’ni ele geçiren batı Avrupa’nın büyük
devletlerinin emperyalist girişimlerinden kurtarmak üzere, Rusya ve ABD
işbirliği Avrupa Birliği ile Çin hegemonyasına karşı savaş sahasına çıkmaktadırlar.
Uzun
süren bir soğuk savaş sonrasında dünyada ABD hegemonyasına karşı dengelerin
Rusya tarafından kurulabileceği konusunda bir yaygın kanaat oluşmuştur. Bu
yüzden Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra karşı dengeler alanında boşluk
doğmuş ve dünya tek kutuplu bir yapılanmaya doğru sürüklenirken sürekli olarak
karşı güç dengesi aranmıştır. Ne var ki, İngiltere ve İsrail arasında ABD
içindeki kavga ve çekişmeler yüzünden tek kutuplu dünya arayışları sonuçsuz
kalınca, dünya bu kez yeniden iki kutup arayışına girerken, bu kez Çin,
Hindistan, Brezilya, Avustralya ve Avrupa Birliği gibi yeni dev ülkeler rekabet
yarışına girince, bu kez çok kutuplu bir dünyaya doğru gidiş hızlanmıştır. Dünya
geçmişten gelen ABD-Rusya dengesini ararken, ABD’nin karşısına bu kez Çin
çıkmış ve ikinci bir süper güç olarak yeni dünya düzeni içinde etkili olmaya
başlamıştır. Yer kürenin tepesindeki ABD-Rusya dengesinin yerini ABD-Çin
dengesi alınca bu kez eski karşıt kutup başı olan Rusya, sosyalist sistemin
çöküşünden sonra içine sürüklendiği durgunluk ve gerileme süreçlerine teslim
olmamak üzere, tekrar eski kutup başı ülke olarak hareket etmeye karar vererek,
eski yoldaşı olan Ukrayna devletini işgal etmeye yönelmiştir. ABD başkanının
yeni tehdit olarak Çin Halk Cumhuriyeti’ni işaret ettiği bu aşamada, Rusya eski
Sovyetler Birliği gibi davranarak birliğin içinde yıllarca birlikte olduğu
Ukrayna Cumhuriyetini kanlı bir saldırı savaşı ile işgal ederek, insanlığın
geleceği açısından son derece tehlikeli bir çıkışı gündeme getirmiştir. Savaş
sahalarının eski yıldızı olan Rusya’nın yeniden çevresi için bir tehdit oluşturmaya
başlaması ile birlikte, bütün dünya ülkelerinde bir üçüncü dünya savaşının
çıkıp çıkmayacağı her yönü ile tartışılmaya başlanmıştır. Soğuk savaş dönemi
sonrasında dünya ülkeleri yaşanan elektronik devriminin getirileri ile birlikte
bir sürekli barış düzeni arayışına giderken, Rusya’nın eski alışkanlığı ile
sınır komşusu olan bir ülke olarak Ukrayna’yı işgal ederek, kendisine yeni bir
eyalet olarak bağlama girişimine kalkıştığı ortaya çıkmıştır. Büyük İsrail
imparatorluğunu oluşturmak için Orta Doğu ülkelerinde sürdürülen savaş
senaryoları geride kalınca, bu kez kuzey yarımküre üzerinden yeni bir savaş
sürecinin Rusya aracılığı ile öne çıktığı görülmüştür. Bu savaşın bir üçüncü
dünya savaşına dönüşüp dönüşmeyeceği diğer devletlerin alacağı tutuma bağlıdır.
İsrail
çok istemesine rağmen Armegeddon adını verdiği üçüncü dünya savaşını Orta Doğu
ülkelerinde çıkaramamıştır çünkü dünyanın eski jeopolitik konumu değişmemiştir.
Bu nedenle merkezi coğrafyada bir üçüncü dünya savaşı çıkarılamamıştır. İlk iki
dünya savaşının çıktığı yer olan Doğu Avrupa ya da Balkanlar bölgesindeki yeni
gelişmeler, gene üçüncü dünya savaşının da eskiden devam
edip gelen çizgide tekrar Doğu Avrupa bölgesine kilitlendiğini göstermektedir.
Osmanlı ve Sovyet İmparatorluklarının birbiri ardı sıra çökerek dağıldığı bir
ortamda, büyük devletler arasındaki çekişmeler yeniden Avrupa kıtasının
doğusuna kaymıştır. Balkanlarda var olan siyasal boşluk devam ettiği sürece
dünyanın merkezi bölgesi olan Orta Doğu’yu kimin yöneteceğinin belirlenmesi
gerekmektedir. Bu da Balkanlar’daki hesaplaşmayı kimin kazanacağının
belirlenmesi ile mümkün olacaktır. ABD bunu bildiği için Yunanistan’a askeri
yığınak yapmıştır. Rusya bunu bildiği için Ukrayna’yı işgal etmektedir. Avrupa
Birliği bunu bildiği için çok yönlü dengelere oynayarak Doğu Avrupa bölgesini
kontrolü altında tutmaya çalışmaktadır. Almanya Rusya ile yakınlaşarak, Fransa
ise Akdeniz ülkeleri ile bütünleşmek için yeni girişimlerde bulunarak, Balkanları
başkasına kaptırmamak çabası içindedir. Bütün büyük güçlerin nükleer silahlara
sahip olduğu bir durumda soğuk savaş dönemi sonrasında oluşturulan dehşet
dengesi günümüzde sürdürülürken, kutup başı ülkelerin gözü kara savaş
senaryolarını gündeme getirmeleri karşısında, saldırgan Rusya Federasyonu
başkanı ve dış işleri bakanı her fırsatta nükleer silahların
kullanılabileceğini dile getirerek, nükleer bir yapıda üçüncü dünya savaşının
önünü açmak üzere kışkırtıcılığa devam etmektedirler. Ukrayna üzerinden bir
kıyamet senaryosu hazırlanırken ve nükleer savaş tehditleri ile insanlık bir
kıyamet senaryosu ile üçüncü dünya savaşına doğru zorlanırken, geçmişten bugüne
gelen çağdaş uygarlık düzenine yazık olacağı anlaşılmaktadır. İnsanlık ya bu
saldırgan savaş sürecinin önünü kesecek ya da kıyamet senaryosu ile birlikte
yok olacaktır. Bu noktada bütün insanlığın Hiroşima ve Nagazaki katliamlarını
yeniden düşünmeleri gerektiği bir aşamaya gelinmiştir. Dikkat dünya son
dönemece girmektedir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder