ANKARA KALESİ
DÜNYA’YA ANKARA’DAN
BAKMAK
Dünya haritalarının orta bölgelerinde
yaşamak ve buradan dünya ile yurda bakmak yerkürenin herhangi bir bölgesinde
yaşamakta olan insanların bakışlarından çok daha farklı bir konum ile karşı
karşıya geldiğimizi ortaya koymaktadır. Uzay çalışmaları giderek arttıkça
dünyaya dışarıdan bakışlar fazlasıyla artış göstermiş ve bu doğrultuda bakışlar
geliştirilerek, dünyanın gezegen dışı hava boşluğunda nasıl bir yere sahip
olduğu ve bu boşluk alandan hareket edilerek uzaysal boyut kazandığı son
dönemlerde en çok izlenen konular arasında ön plana geçmiştir. Her yönü ile
uzayın içinde yer alan yerkürenin ne olduğunun anlaşılması ya da uzay boşluğu
içinde ne gibi hareketler düzenine sahip olduğunun anlaşılması amacıyla
yürütülen çalışmalar zaman içerisinde çeşitli hareketlilik gelişmeleri
doğrultusunda yön değişimleriyle karşılaşılması açısından her zaman için farklı
hareket biçimleri, ya da izlenen yol stratejilerinin farklılıklar coğrafyası
içinde dünyaya uzaktan bakanların gördüğü gibi atmosfer düzeni içerisinde
sürekli hareket eden ve zaman içerisinde de bu hareketliliği istikrarlı dönüş
ve yol izlemeleriyle devam ettiren diğer gezegenler gibi, yerküre de atmosfer
düzeni içinde hareketliliğini süreklilik
halinde devam ettirmektedir. Yeryüzünün oluşum süreci içinde ortaya çıkan
hareketlilik atmosfer içinde dönüp duran gezegenlerin içinde bulunduğu dönme ve
dönüşüm haritalarının incelendiği aşamalarda belirli rota ve hareket
düzenlerine doğal olarak uyum sağlayarak yollarına devam etme doğrultusunda
belirli yollarda uzaysal hareketlilik göstergelerine uygun olarak haritalarda
görünen yönlere doğru hareketler üzerinden, bağımlılıklar gösterdikleri ortaya
çıkmaktadır. Dünyanın oluşum sürecini izleyen dönemlerde içinde bulunulan
atmosfer ortamında, diğer bütün gezegenler ya da uzay maddelerinin sürekli yer
değiştirerek kalıcı bir düzene sahip olmadıklarını göstermişlerdir. Böylesine
bir durumun uzay ve atmosfer çalışmaları sırasında görülmesi ve değişim
ilkesinin uzayda görülen düzensizliğinin anlaşılması dünyadan uzaya bakışlar ile belirlemek
sayesinde insanoğlu, hem içinde yaşadığı ülkeler ve bölgeleri izleme şansını
elde ettiğini hem de giderek ortaya
çıkan astronomi bilmininin verileri ile gözlembilim adı verilen çalışmaların
öne çıktığı göze çarpmaktadır.
Bizler Türk asıllı insanlar olarak,
Türkiye adı ile anılan ülkeden hem dünyaya hem de içinde bulunduğumuz uzaya
bakış yapma ve görülenleri bir araya getirerek ya da bunlar arasında
karşılaştırmalar yaparak derlemeler ve de çeşitli bilimsel çalışmalar yapmak
durumunda olmuşlardır. Astronomi ve de Astroloji bilimleri alanlarında uzun
süreli yapılan çalışmalar aracılığı ile dünya ile uzay arasındaki var olan
düzen ile karşılıklı etkileşimlerin genellenmesiyle, yeni dönemde gök bilim ya
da uzay bilim adı altında dünyadaki uzaysal çalışmalar giderek artmaktadır. Her
yeni çalışma insanlığın önüne birçok yol ve yöntem açarken bu gibi bulguların
artmasıyla birlikte, insanların içinde yaşadıkları dünya ve Türkiye ile uzaysal
olarak içinde yer aldıkları gökyüzü ile sahip olunan bağlantılar, her yeni adım
atılırken kurulan farklı ilişkiler ağları da eskisine oranla değişiklik
gösterebilmektedir. Bu çerçevede uzay, dünya ve insanlık üçgeninde kurulan bağlantıların
zamanla değişiklikler göstermesi, insanlığın hem dünyaya hem de kendi yurduna
bakışlarını doğrudan etkileyerek çevresel bakışları değiştirmektedir.
Yeryüzünde var olan tüm devletlerin sahip oldukları ülke
tabanına ayakların sağ salim basmasıyla başlayan ilişkiler düzeni devletler, toplumlar,
devletler ve de insanlar açısından ele alınarak incelendiğinde haklar, özgürlükler
ve egemenlik düzenleri açılarından ele alınarak incelenmeleri söz konusudur. Kamu
hukuku bilim dalı açısından konu ele alındığında devlet, millet, toplum ve
hukuk ya da siyasal düzenlerin ele alınarak incelendiği durumlar öne çıkarak,
insanlığın geleceğinin belirlenmesinde siyasal bilim ve hukuk açısından
yönlendirici olmaktadır. Ülkeler, devletler ve de toplumların dışarıdan
yönlendirilmesi, her konu ve alanı içine alan siyasal bakış açılarına sahip
olmaktadır. Sadece bir şeylere bakarak ya da rastlantısal bakış açıları ile
siyasal, bilimsel ya da hukuksal bakış açıları geliştirerek var olan sorunların
çözümlere kavuşturulabilmesi mümkün değildir. Özellikle bilimsel araştırma
merkezlerinin ya da yeraltı veya yer üstü izleme, gözetleme, dinleme, inceleme
ve diğer aletlerin kullanılmasıyla küresel izleme yapılanmalarına giden yolları
izleyerek sonuçlara ulaşabilmek mümkün değildir. Toplumsal süreçlerin gelişimi
doğrultusunda ki siyasal ya da yönetsel örgütlenmeler olarak kentler, devletler,
ulus devletler ya da imparatorluklar dünya haritalarında sınır komşuları
görünümünde yer almaktadırlar. Bu gibi siyasal yapılanmaların merkezindeki
başkentlerin ülkenin güç merkezi ve yönetim odağı olarak öne çıkmalarıyla
birlikte, başkentin ortasında bir tepe göz konumunda her şeyi izleyen ve
gelişmeleri toparlayarak hareket eden bir gözetleme kulesi ya da araştırma ve
değerlendirme merkezi oluşturma şansı kullanılarak bütün bilim dalları ve
alanlarında uzman olan temsilcilerden meydana getirilecek çok yönlü bir merkez,
batılıların Think-tank adı verilen bir izleme veya kurumu, düşünce kuruluşu
olarak gerçekleştirilir.
Dünyanın jeopolitik merkezinde merkezi devlet olarak kurulmuş
olan Türkiye Cumhuriyeti dünyanın ortasında bulunan bir jeopolitik devlet
olarak dünyanın ve uzayın her bölgesine yönelerek bir bilimsel kuruluş olarak,
dünyaya ve uzaya bakmak durumunda örgütlenecek olan araştırma merkezi ülke ve
dünyanın önde gelen düşünce kuruluşlarınca yeni ve yakın ilişkiler oluşturarak
sahip olunan bilgi ve dokümanların paylaştırılarak değerlendirme sürecine dahil
olması sağlanırken, yeryüzü ülkelerinde bulunan bütün bilgilerin bir kısmı
bölüşülerek değerlendirilir ya da elde edilen tüm bilgi ve dokümanlar ilgili
kuruluşların katılımları ile birlikte
ele alınarak konu ve sorunlarla birlikte bütüncül bir takdirlendirme
yapılabilir. Konu Türkiye üzerinden ele alındığı zaman özel konuma sahip olan
merkezlerin çalışmalarından özel koşullar kullanılarak sonuçlar elde edilmeye
çalışılır. Bir devlet içinde kurumlar arası ya da bir bölgedeki belirli
kurumlar arası ortak çalışmalarda işbirliğine yönelerek ve belirli konularda
ortak çalışmalar tamamlanarak, bilgi değerlendirme çalışmalarında uzmanlık
kurulları oluşturulabilir ya da çeşitli uzmanların bir araya getirilmesi ile
uzmanlık daireleri ya da merkezleri kurularak, bilimsel alandaki bütün bilgi
birikiminin devreye sokulması sağlanabilir. Konu tüm devletlerde başkentler
kurulurken, öncelikli olarak ele alınır ya da zaman içinde diğer uzman
kuruluşların içinden belirlenecek temsilcilerin bir araya getirilmesi ile
uzmanlık bilim kurulları kurularak ve bilimsel açıdan değerlendirme sonuçları
elde ederek yapılan değerlendirme çalışmalarından bilimsel sonuçlar elde
edilmeye çalışılır. Bir alandaki bilimsel çalışmalarda olduğu gibi tüm ipuçları
ile toplanan deliller temel alınarak inceleme ve değerlendirme çalışmalarında
öncelikli bir biçimde incelemeler yapılmaktadır. Batılı ülkelerde bu gibi
çalışmalara düşünce tankı adı verilmesinin sebebi bu durumdur. Tank gibi güçlü
bir yapılanma hedeflenmiştir.
Ankara, dünyanın önde gelen büyük devletlerinden birisinin
başkenti olarak her zaman için önde gelen bir düşünce ve değerlendirme merkezi
olmuştur. Bugün Ankara içinde barındırdığı on beş üniversite ile ve bir
düzineden fazla inceleme ve araştırma merkezi ile iki büyük ulusal kütüphane
ile ve de birçok özel kuruluşların özel statü ile barındırdığı kitaplık ve de
bilimsel çalışma merkezleri ile Avrupa ve Asya kıtalarının bir araya getirdiği
ciddi bir bilimsel bilgi birikimi ve bilimsel araştırma merkezlerine sahip
bulunmaktadır. Toplumun içinden gelen belirli merkezlerin veya siyasal birikimlerin ya da kültür sanat kültürel oluşumlarının
gündeme getirdiği bir çok kültür-sanat merkezi ya da galeri benzeri gönüllü
çalışmalar ve bu doğrultuda hareket eden vakıf, dernek ya da kooperatif benzeri özel örgütlenmelerin de çalışmalar
yaptığı, bilim ya da kültür merkezinin günlük hayatın içine girerek özel ya da
amatör çalışmaların oluşturduğu büyük bir birikim geleceğin araştırmacılarını,
siyaset, bilim ve kültür-sanat
adamlarını her açıdan beklemektedir. Ankara merkezi coğrafya bölgesinin en önde
gelen yerleşim yerlerinden birisi olarak binlerce yıllık bir birikimin bu
günlere ve yarınlara hizmet edecek düzeyde bir büyük oluşumun en büyük
göstergelerinden birisidir. Merkezi alanda kurulmuş olan tarihin en büyük
devletleri ya da imparatorluklarına zamanında başkentlik yapmış bir büyük
birikimin en önde gelen göstergesi olarak, bugünün dünyasında yaşamını
sürdürmekte olan yeni kuşaklara hizmet etmektedir. Resmi ya da özel olarak
gündeme gelen örgütlenmelerde bölgenin merkezi yerleşim noktasıdır. Üç kıta
arasında kurulmuş bir kesişme noktası olarak, Türkiye Cumhuriyeti kıtaların
birleştiği merkezi yapılanma örneği olmuştur. Bu durumu ile Türk devleti aynı
zamanda orta dünyanın bu alandaki en donanımlı bir büyük kenti olarak, Türkiye’nin
başkenti Ankara, merkezi alandaki çeşitlilik örneklerinin öncüsü bir konumda
olmuştur.
Türkler merkezi alana gelmeden üç büyük kıtanın birleşmesi
sonrasında bölge devletleri kurulurken önce Yahudiler, sonra Hristiyanlar, daha
sonraları Müslümanlar ve Türkler bu bölgelere gelerek yerleşmişlerdir. Orta
Asya’da çıkan ve daha sonraları da Asya
kıtasının çeşitli bölgelerinde devletleşme şansını elde eden Türkler sırasıyla
önce doğu Asya’da ve daha sonraları da Orta Asya, Kuzey Asya, Ön Asya ve de
batı Asya gibi bölgelerde devletler kuran Türk toplulukları daha sonraları hem
Avrupa hem de Afrika kıtalarında da yeni devletler kurarak, üç büyük kıtada
sayısı fazla olan Türk devletleri ile insan uygarlığının simgesi olarak
sayılabilecek siyasal hareketler ile devletsel oluşumlar, dünya tarihi içinde
Türk devletleri tarihini dünya tarihinin en önde gelen başlıca konularından
birisi düzeyine çıkarmıştır. Orta dünyadaki devletler oluşumu öncesinde, doğu
Asya bölgesinde öne geçen Türkler Büyük Okyanus öncesi dönemde tarihteki
kayıtlara göre, bu büyük denizde Mu kıtasının batışı sonrasında Asya kıtasının
topraklarına gelmişlerdi. Günümüzdeki yapılanması ile Doğu Türkistan olarak
adlandırılan Uygur devleti Türklerin Asya kıtasındaki ilk devletleri olarak öne
çıkmıştır. Daha sonraki aşamada ise Türk uygarlığının temsilcisi konumuyla Doğu
Türkistan bölgesinin bu yoldan Türkistan ile öne çıkan Türk kimliği tarihsel
süreç içinde Doğu Asya bölgesi üzerinden Kuzey Asya’ya geçmiştir. Kuzey Asya’da
ilk kurulan Türk devleti Göktürk imparatorluğu adını alarak ve Asya kıtasının
merkezi alanını kapsayarak bu kıtada önce Göktürk İmparatorluğunu daha
sonraları da Avar, Hazar, Selçuklu, Altınordu ve Osmanlı gibi çok büyük
imparatorlukları kurmuşlardır. Orta Asya bölgelerindeki bu gibi oluşumlar Batı
Asya bölgesini doğrudan etkileyerek, Türklerin tarihsel mirasının Orta Doğu
alanında canlanmasına yardımcı olmuşlardır.
Türklüğün tarihsel
birikimi Selçukluların Hazar imparatorluğundan koparak merkezi coğrafyaya
taşınmalarıyla merkezi alanda da canlanmaya başlamıştır. Dünya yeni koşullarda
farklı yapılanmalara doğru yönelirken, dünyadaki uygarlık birikimi yavaş yavaş
o dönemin güçlü imparatorluğu ve kültürü olan Hazar devletinin yönetiminde
toplanıyordu. Daha önceleri hiç bilinmeyen ama zamanla oluşan Rönesans birikimi
önce Hazar gölü kıyısındaki Hazar devletinin başkentinde ortaya çıkıyordu. I3
yüzyılda Anadolu yarımadası üzerinde önemli isimlerin bir arada bulunmasıyla
gündeme gelen Türk Rönesansı, daha önceleri 10,11 ve 12, yüzyıllarda
Kafkasya’da kurulmuş olan Hazar devletinde Türk uygarlığı olarak Anadolu öncesi
dönemde gelişiyordu. Başkenti İdil olan Hazar imparatorluğu 15.yüzyıla doğru
çeşitli gelişmelere sahne olurken, bu devletin elinde bilgi ve bilimin gücü
toplanıyordu. Türklerin Göktürk İmparatorluğundan gelen gücü Uygur devleti ile
yeni bir Uygarlığı yaratırken, Hazar bölgesinden gelen uygarlık birikimi bir
Türk Rönesansı olarak Kafkasya’dan Anadolu’ya geçişi 13.yüzyıl içinde
tamamlıyordu. Hazar kökenli Türk Rönesansı Anadolu’daki güçlenme süresini
tamamladıktan sonra, Avrupa kıtasına doğru Rönesans hareketleri canlanmaya
başlıyor ve 15.yüzyılda Avrupa kıtasının beşiği konumunda olan İtalyan
yarımadası üzerinde canlanmasını tamamlıyordu. Böylece binli yılların
başlangıcında Hazar kıyılarında başlayan ilk Rönesans hareketleri,
Kuzey-Kafkasya, Orta Asya, Güney Kafkasya ve Anadolu ve Balkanlar, bölgelerine
zaman içinde yayılarak, Avrupa’nın güney kalesi olan İtalya yarımadasına doğru
ilerliyordu.15 yüzyılda Orta çağın bitmesi sonrasında yeni ve yakın çağlara
doğru bir geçiş yaşanmış ve bunun sonucunda da Avrupa merkezli bir bilim ve
kültür devrimi, Hazar gölü kıyılarında gerçekleşiyordu. Avrupa’daki sömürge
imparatorlukları zamanla ulus devletlere doğru dönüşüm gösterirken, yeni
oluşmakta olan ulus devletlerin başkentleri böylesine büyük bir değişim için
önce kendi ülkelerini ve daha sonra da komşu ülkeler üzerinden bütün dünya
kıtalarını ve ülkelerini izlemeye çaba gösteriyorlardı. Bir anlamda uygarlık
beşiği Avrupa kıtasının ortasında yer alan devletlerin başkentlerini dünya
merkezi yaparak buradan bütün dünyaya ve uzaya doğru siyasal bakış yapıyorlardı.
Türkiye Cumhuriyeti Asya kökenli bir geçmişten gelerek Avrupa
kökenli çağdaş uygarlığa yönelmesi nedeniyle iki büyük kıtanın siyasal
koşullarını bir araya getiriyordu. Dünya tarihinin geçmişten gelen birikimi
Asya kökenli bir yapılanmadan geldiği için batılı bilim çevreleri Anadolu
yarımadası merkezli Türk devletine Asya Minör adını takarak Türkiye’yi bir
anlamda geçmişin getirdikleri ve bugünün gerçekleri arasında bir köprü
konumunda görmeye çalışmışlardır. Ankara vilayetinin büyük Türk devletine
başkent yapılmasıyla Bizans ve Osmanlı gibi iki büyük imparatorluğa başkent
olarak hizmet eden bir Megapol olmasına rağmen İstanbul bir yana bırakılarak
Anadolu’nun tam merkezinde yer alan bir Asya kenti olarak Ankara’nın muhatap
olmasıyla birlikte, Avrupa’nın yanında bir konuma sahip olan Ankara kenti bir
Asya devletine başkent olarak seçilmiştir. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının
kesişme noktasında yer alan Asya kökenli bir Ankara kentinin, yeni bir dünya
düzeni kurulurken geleceği temsil edecek yeni bir yapılanmanın merkezi olarak, birleşme
merkezinin tepegözü olarak Ankara Kentinin siyasal başkent seçilmesiyle
birlikte Avrupa merkezli bir eski yapılanmadan uzaklaşılarak yeni dönemin
yeniden Asya açılımı öne çıkartılmıştır. Ankara bu nedenle üç kıtanın
merkezinden bir bakış açısına sahip olmuştur. Bu nedenle Ankara üç kıta
arasında hem köprüdür hem de siyasal merkezdir.
Batı merkezli dünyada İstanbul her zaman için doğunun
başkenti olarak anılmıştır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara
olduğu için İstanbul, eski merkezi konumunu yitirerek ve bölgesellikten
uzaklaşarak, ülke merkezli yeni yapılanmanın içinde eskisinden çok farklı bir
çağdaş dünyanın arayışına doğru bir arayış dönemine girmiştir. Roma-Bizans ve
de Selçuklu-Osmanlı imparatorluklarının uzun süreli başkentliğini yapan
İstanbul hem doğunun başkenti hem de Batının doğuya uzanan köprüsü olarak
görülmüştür. Binli yıllarda bilimsel gelişmelerin hızla ilerlemesi üzerine
Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı yapılanmaları üst üste gelince şehir önce
Konstantinopolos, sonra Konstantiniye isimlerini almış ve Müslümanların bu
şehre gelmeleri sonrasında da İslam kenti anlamına gelen İstanbul adı
kullanılmıştır. İki büyük Hristiyan daha sonraları da iki büyük Müslüman
imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul şehri bir süre sonra payitaht adıyla kullanılmaya başlayınca İslam
dünyasının en büyük merkezi konumuna gelerek yüzyıllarca Halife devletinin dış
dünyaya açılım merkezi konumuna da getirilerek üç büyük tek tanrılı dinin
buluşma, kesişme ve her türlü haber, siyasal gelişme, yenilikçi gelişmeler gibi
toplumsal düzeni sarsan gelişmelerin de merkezi kenti olarak geçmişten gelen Asyalı konumuna gelmiştir.
İstanbul’un büyük geçmişi olmasına rağmen, yeni dönemin başkenti olan Ankara da
merkezi olduğu cumhuriyet devletini kullanarak, böylesine büyük bir birikimin
yeni başkente aktarılmasını sağlamıştır. Eski başkent İstanbul’un
imparatorluklar döneminden elde ettiği siyasal birikim daha sonraki aşamalarda
cumhuriyet devletinin önemli çalışmaları sayesinde cumhuriyetin başkenti
Ankara’nın da geçmişin birikimi ile zenginleştirilmesi üzerine kültür, eğitim
ve bilim alanlarında Ankara en az İstanbul kadar geliştirilmiştir. İstanbul’un
geçmişten gelen birikimi dikkate alınırsa, Türkiye iki başkentli bir ülke
olarak tanımlanabilir.
İstanbul’un geçmişten gelen kozmopolit bir merkez olması üç büyük kıtanın çekişme noktasında hem geçmişin devamlılığının sürdürülmesi hem de yeni dönemler ve gelecek için de tarihsel süreklilik içinde bilim, kültür ve araştırma çalışmalarında geniş boyutlu işbirlikleri gündeme getirilerek geleceğe dönük önemli diyalogların ve ortak çalışmalarında zeminini hazırlamıştır. Dünyaya Ankara’dan bakmak konusunda Türk başkenti bulunduğu jeopolitik konumları yerinde kullanarak, üç kıta arasındaki diyalog platformlarının canlı tutulmasını belirli yoğunlukları üst düzeylerde tutarak Ankara’daki bürokrat ve uzman kadroların sağlaması gerekmektedir. Devletin kuruluşu sırasında Erzurum ve Sivas kongreleri aracılığı ile Osmanlı döneminden kalma bilgi birikimi ve bilimsel kadrolardan en üst düzeylerde yararlanılmış ve daha sonra da ülke düzeyine yayılan kongre ve konferanslar aracılığı ile katılan eğitim, bilim ve kültür kadrolarından yararlanma yoluna gidilmiştir. Erzurum ve Sivas kongreleriyle başlatılan yeni devlet oluşumu sürecinde imparatorluk döneminin bilgi birikimlerinden ve o dönemin önde gelen temsilcilerinden olabildiğince yararlanma yoluna gidilmiştir. Kuruluş aşamasında görev yapan kurucu kadroların daha sonraki aşamalarda da belirli konularda yetkili kılınması ve bu kadroların içinde başarılı olan uzman kişilerin gelecek dönemlerdeki gereksinmelerinin karşılanması aşamalarında, yepyeni bir çağdaş devlet kuran Kemalist kadrolar, iyi ve kaliteli çalışmalarıyla ulusal kurtuluş savaşının önde gelen devrimci potansiyelini harekete geçirerek, yeni bir devletin en üst düzeyde kurulabilmesine katkılar sağlamıştır. Ankara gibi önemli bir kentin yeni merkez olarak düzenlenmesi ülke güvenliğini sağlamıştır.
Ankara’dan dünyaya bakmanın yolu önce yerkürenin içinde
bulunduğu yeni durumun gözlenmesini ve bu çizgide dünyanın çeşitli bölgelerinde
ne gibi yeni durumların ya da siyasal gelişmelerin gündeme geldiğini
belirleyerek, dünya ülkelerinin neler yaptıkları ya da siyasal koşulların nasıl
değişmeler geçirdiği yerinde izlenerek oluşumların yarattığı yansımalar ve
yeniliklerin önceden belirlenmesi gerekmektedir. Ankara’dan dünyaya bakıldığı
zaman görülen yeni durumların ele alınarak hareket edilmesinde acil önlemlere
başvurulması gerekmektedir. Amerika ve Avrupa gibi ülke ve bölgelerin çok
yakından izlenmesi, gelişmiş ülkelerdeki düşünce kuruluşları ve üniversitelerin
izlenmesi ile siyasal partiler ve merkezlerin hangi yeni fikirler ile harekete
geçtikleri araştırılmak durumundadır. Gelişmiş ülkelerdeki son durumun diğer
ülke ve bölgelere nasıl yansıdıklarının öncelikle belirlenmesi zorunludur. Amerika
ve Avrupa’daki gelişmelerin diğer bölgelere ve ülkelere nasıl etkiler
yarattığını hatasız belirleyebilmek için ileri ülkelerdeki oluşumların, hangi
noktalara geldiğinin önceden araştırılması yararlı olmaktadır. Türkiye’nin
içinde bulunduğu Asya, Avrupa ve Afrika ülkelerindeki kamuoyu ve siyaset
alanlarındaki gelişmelerin uzayıp gitmesi ile karşılıklı karışıklıklar öne
çıkarabilirken, bilim, siyaset ve araştırma merkezlerinin yeni gelişmelerin
etkisiyle eskisinden daha farklı yansımaları yeni araştırmalarıyla öne
çıkarabilmektedir. Beş yüz yıllık bilimsel gelişmeler bütün dünyayı çağdaş bir
yapılanmaya doğru sürüklerken, yüz yıllardır yapılan bilimsel çalışmalar, deneyler
ve araştırmalar bütün ülke ve toplulukların daha iyi yönetim modellerine
gereksinmeleri bulunduğunu ortaya koymaktadır. Ankara’dan dünyaya bakışın ilk
aşaması büyük devletler ve eski bölgelerin ele alınarak incelenmesidir. İkinci
aşamada batı merkezli dünya düzeninin bütün dünya ülkelerine yansımalarını
öğrenmektir. Batılı merkezlerin tutum ve davranışları iyice öğrenildikten sonra
olayların ortaya çıktığı ülke ve bölgelere öncelik verilmelidir. Bu tür bir
yaklaşım ile olaylara, gelişmelere ve siyasal sorunlara öncelik verilerek
dünyadaki son durum belirlenebilecektir. Dünyadaki gelişmeler yerinde izlenerek
değerlendirilecek ve daha sonraki aşamalarda, dışarıdan gelen sorunların ya da
benzeri sosyal konuların ağırlıklı bir biçimde incelendiği çalışmaların
tamamlanmasıyla sorunların Türkiye’ye ve iç kamuoyuna ne gibi yansımalar
getireceğinin incelenmesine öncelik verilecektir. Bu tür bir değerlendirme,
Türkiye’nin dünyadaki yerinin belirlenmesinde Ankara ile dünya arasında dayanak
noktası olarak katkı sağlayacaktır. Dünyaya Ankara’dan bakmak öncelikle dış
dünyanın gerçekçi biçimde görülerek ele alınmasına yardımcı olacaktır. İkinci
aşamada Türkiye’nin iç dünyasına
bakarken de Edirne’den Ardahan’a ya da Samsun’dan Hatay’a kadar Misak-ı Milli
sınırlarının içindeki vatan topraklarının bilimsel bir bütünsellik içinde ve
ulusal bir çizgide kucaklanmasını gerekli kılmaktadır. Milli sınırlar içindeki
ülke topraklarının Türk devletinin
hegemonyası içinde ele alınması her aşamada öne çıkarılarak, devletin içinde
kurulu bulunduğu başkentin hukuksal yapısının açıklığa kavuşmasını
sağlayacaktır. Yeni dünya düzeni bütün kıtaları ve devletleri zorladığı gibi
her devleti bölgesel ve küresel dayatmalar ile karşı karşıya getirmektedir
Bugün dünya haritasında bulunan devletlerin hemen hepsi başkentlerini merkeze
alarak iç ve dış jeopolitik gelişmelere karşı kendilerini savunmak
zorundadırlar. Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği için başkent
Ankara’dan dünyayı izleyerek hareket etmek durumundadır. Bu çerçevede Türk
vatandaşları dünyaya Ankara’dan bakarak, bütün olayları bilimsel açıdan
değerlendirmek zorundadır. Türkiye devleti ve Türk ulusu ancak Ankara merkezli
bakış açısı ile güvenlik sorunlarına köklü çözümler getirebilir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder