ANKARA KALESİ
Yeni yıla girişle
birlikte hem dünya düzeyinde hem de ülke düzeninde çok önemli değişiklikler
yaşanmış ve birbiri ardı sıra güdeme gelen dönüşümler birbirini etkileyerek
yeni yılla birlikte, yepyeni bir dünya ve ülke düzenlerinin birbirini
etkileyerek eskisinden çok farklı bir küresel düzene doğru yönelirken, Türkiye
gibi ulus devletler yepyeni bir küresel düzene doğru yönlendirilmeye
başlanmıştır. Var olan ulus devletler düzeninden önce merkezi coğrafya ve dünya
karalarının çoğunda geniş topraklara egemen olan imparatorluklar uzun süren
geçerlilik süreçlerinde yaşanan olaylara dayalı bir biçimde gündeme gelen ulus
devletler, son üç yüz yılda dünya konjonktürünün yeni uluslararası düzeni
zorlayan değişim döneminde, dünyanın her bölgesindeki sömürgelerin zamanla ulus
devletlere dönüştüğü görülmüştür. Bugünkü küresel düzen açısından konuya
yaklaşıldığında, imparatorluklardan ulus devletlere geçiş aşamasının son
dönemleri yaşanmaktadır. Ulus devletler üç yüz yıllık zaman süreci içinde
kendilerine tanınan süre içinde uluslaşma oluşumunu tamamlayabilirlerse, yirmi birinci
yüzyıla batı dünyasında yer alan ulus devletler gibi katılarak, uluslaşmanın
gerçekleştirdiği ulus devlet yapılanması ile yollarına devam edebilmektedirler.
Ne var ki, birinci dünya savaşı sonrası dönemde imparatorlukların dağılmasıyla
birlikte, gündeme gelen uluslaşma olgusu böylece toplumsal milletleşme ile bir
ulus ve devlet kaynaşmasını öne çıkarmaktadır. Yirminci yüzyılın son
dönemlerinde büyük devletlerin uluslaşma oluşumunu tamamladıkları görülmekte
ama küçük devletlerin merkezi açıdan güçlenemedikleri için ülke halklarının
çeşitli toplulukların uzantısı olan farklı kimlikleri, ulusal bütünleşme içinde
entegrasyona kavuşamadıkları ve bu yüzden dağılma, çözülme ya da çökme gibi
olumsuz durumlarla karşı karşıya kaldıkları anlaşılmaktadır.
Bugün yaşanmakta
olan Suriye devletinin bitiş senaryosu, Türkiye ile karşılaştırıldığı zaman,
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ulus devlet niteliğini cumhuriyetin yüzüncü yılında
ki etkinlikler ile tam olarak kazandığı görülmektedir. Yüz yıl sonra bazı
devletlerin toplumlarının geniş birliktelikler oluşturarak uluslaşmayı bir
hedef yaptıklarını ve bu doğrultuda uluslararası süreç içinde toplumsal
uluslaşma açısından olumlu yaklaşımlarını tamamladıklarını ama bazı küçük ulus
devletlerin ise bu açıdan böylesine bir dönüşüme konu olamadıkları, ancak bu
gibi bir dönüşüm için yeni uluslaşma programları uygulayarak, diğer ulus devletler
ile oluşturulan geniş birlikteliğin içinde yer almaya çalıştıkları ortaya
çıkmaktadır. Dünya tarihi incelendiği zaman büyük devletlerin daha kolay
uluslaşarak birer ulus devlet görünümünde, uluslararası toplum içinde daha
güvenceli bir konumda çağ değişimi olgusunu tamamlamaktadırlar. Suriye bir
küçük devlet olarak ulusal merkezini güçlendiremediği için devlet düzenini
koruyamamış ve bu nedenle bir çöküş sonrasında gündeme gelen yeni dünya
düzenine doğru siyasal olaylar yönlenmeye başlamıştır. Türkiye ise, eski bir
imparatorluğun bugünkü uzantısı olan bir ulus devlet olarak imparatorluk
sonrasında, eski Osmanlı toprakları üzerinde kurulmuş olan tek ulus devlet
olarak kendisini çevreleyen diğer sınır komşusu devletlere örnek olmuştur. Çağ
değiştirirken, Türkiye Atatürk’ün güçlü ulus devleti olarak üniter ve ulusal
yapı sentezini koruyarak yoluna devam
ederken, yanıbaşındaki sınır komşusu olan Suriye devleti içine girdiği siyasal
çöküntü dönemi sonunda, hiçbir zaman doğru dürüst bir ulus devlet olma noktasına
gelememiştir. İşte böylesine bir aşamada önce Irak ve daha sonra da Suriye gibi
iki eski BAAS devleti, bölünme ve dağılma süreci ile karşı karşıya
kalmışlardır. Kutsal topraklar olarak ilan edilen eski Osmanlı ülkelerinde yeni
dönemde iki ayrı devlet kurulurken, imparatorluk dışında kalan Arap
topraklarında BAAS partisinin çekirdek yapısına dayanan cumhuriyetci devlet
yapıları örgütlenerek imparatorluk sonrası dönem için ulus devlet arayışlarına
girilmiştir.
Birinci dünya savaşı sonrasında yaşanan yüz
yıllık zaman dilimi dolarken, Türkiye bir ulus devlet olarak oluşumunu
tamamlayarak yüzyıl değişiminde ulus devlet kimliğini koruyarak hareket etme
şansını elde etmiş ama Baas partisinin iki ayrı devleti olarak, önce Irak sonra
da Suriye devletleri bölünme ve dağılma sürecine doğru kaymışlardır. Bugün Irak
devleti üçe bölünmüşken Suriye’ye müdahale eden batılı emperyalist devletler,
bu küçük ülkeyi de kendi çıkarları doğrultusunda bölerek parçalamaya
çalışırlarken, bu ülkenin sınır komşusu olarak Türkiye’de yeni başlayan Suriye
bozgunu sonrasında dışarıdan gelen birçok yansımanın etkisi altında kalmıştır. Birer
Orta Doğu devleti olarak tarih sahnesine çıkan Irak ve Suriye batılı
emperyalist güçlerin müdahaleleri ile uğraşmak zorunda kalmışlardır. Yirminci
yüzyılda ortaya çıkan bu iki ulus devlet projesi başarısızlıkla uğraşarak,
bölgeye dışarıdan müdahale eden Emperyalist ve Siyonist güçlerin savaş
senaryolarına sürüklenirken, savaş sonrası dönemde bu iki devlet için İngiliz
emperyalizmi kendi kurdurduğu BAAS partisi modeli çizgisinde hareket ederek, Arapların
çok yoğun olarak yaşadığı bu toprakları uzaktan kumandalı yönetmek üzere yeni
bir hazırlık olarak, bölgedeki Arapları örgütlemek üzere, Arap
milliyetçiliğinin belirli ilkelere dayalı olarak yenilenmesini öne
çıkarmışlardır. İngilizlerin çıkarları doğrultusunda Orta Doğu bölgesi yeni bir
düzene oturtulurken, Araplık, Müslümanlık ve sosyalizm kaynaklı bir ülkesel
sentezi BAAS partisini kurdurarak yeni dönemin Arap dünyası yapılanmasını öne
çıkarmışlardır. Osmanlı sonrası Orta Doğu yeniden yapılandırılırken, İngilizler
batı dünyasının birikimini kullanarak merkezi alanda ilan edilen Arap
cumhuriyetlerini demokrasi ile buluşturmak ve sonraki aşamada da bu
cumhuriyetleri demokrasi ile bir araya getirerek, kaynaştırmaya çalışmak gibi
devlet kuruculuğu yaptıkları görülmüştür. Orta Doğu modeli olarak gösterilen
BAAS modeli siyasal rejimler bu isimleri çağrıştıran üçlü senteze uygun bir
yapılanma içinde uygulama alanına getirilmişlerdir. Yirminci yüzyılda Orta Doğu
için model olan BAAS rejimleri son olarak gündeme gelen Suriye krizi ile
dönemini tamamlayarak geri çekilmeye başlamıştır.
Orta Doğu için
hazırlanmış bir model olarak İslam devletleri için hazırlanan BAAS rejimi
bölgede varken, kuzeyde Sovyetler Birliği dünyanın kuzey bölgelerini etkilemeye
başladığında Avrupa’nın eski emperyalistleri kendi aralarında çekişmeye
başlamıştır. İngiltere, Fransa gibi büyük emperyal güçler merkezi coğrafyayı
öne çıkarırlarken, Almanya, İtalya ve İspanya gibi eski devletler de yeni
imparatorluklar oluşturmak üzere kıtalar ve denizler üzerinden, dünya
topraklarını kendi hegemonyaları altına alabilmenin kavgalarına kalkışıyorlardı
.Sovyetler Birliği’nin dağılması, ABD’nin dünya hegemonyasına girişmesi ve
Avrupa Birliği’nin bir türlü kurulamaması gibi yeni siyasal gelişmeler yeryüzüne
yenilikler getirirken, bu çerçeve de ikinci dünya savaşına gidilmiştir. İkinci
büyük savaş İsrail’in kurulması
doğrultusunda dünya gündemine girince, Avrupa’da başlamış olan birinci dünya
savaşının ikinci cihan savaşı olarak dünya dengelerini bozması üzerine bir oldu
bittiye getirilerek, Sovyetler Birliği’ne karşı İsrail devleti orta dünyanın
tam ortalarında kuruluyordu. İsrail’in kurulmasıyla birlikte uluslararası
politikalar değişmeye doğru yönlenince, Orta Doğu’nun önde gelen İslam ülkeleri
BAAS rejimleriyle yakınlaşarak sosyalist ve milliyetçi politikaları içeren
ulusal senteze dayalı yeni politikalar geliştirmeye çalışıyorlardı. Dünyanın en
eski etnik ve ulusal toplumlarından olan Arapların İngiltere’nin güdümünde BAAS
politikalarına yönelmesi, Orta Doğu’yu Siyonistlerin askeri rejimlere dayalı
otoriter cumhuriyet rejimlerine mahkûm etmiştir. Orta Doğu ‘da İngiliz
emperyalizmi Müslüman Kardeşler örgütlenmesiyle Batı Avrupa rejimlerine benzer
bir çizgide demokrasi rüzgarlarını merkezi alanda estirmeye çalışırken, Büyük
İsrail projesi ile Siyonizme yönelen Yahudi lobileri, kendi çıkarlarını
koruyacak bir biçimde bölgeye askeri rejimler ya da kendisini devrim olarak
tanımlayan ara rejimleri de öne çıkarıyorlardı. Son olarak Suriye’de, daha
önceleri Irak’ta, Mısırda ve yakın gelecekte İran’da ortaya çıkacağı söylenen
askeri yönetimlerin daha çok BAAS
kökenli siyasal hareketler olarak devreye girdikleri görülen. BAAS rejimleri,
Arap milliyetçiliği ile sosyalizm sentezi üzerinden demokrasilere karşı
çıktılar.
İçinde bulunduğumuz yeni yılın ilk günleri ile
birlikte gündeme gelen Suriye krizi, dünya politikasını merkezi coğrafyaya
kilitlemiştir. BAAS rejimleriyle birlikte iş yapan devletler, İngiltere ve
İsrail dengelerinde yeni dünya düzenini izleyerek ve de karşı çıkarak yeni dönemin farklı
fırsatlarından yararlanmaya çalıştıkları görülmüştür. Türkiye’nin güneyinde yer
alan Arap devletlerinin hemen hemen hepsi BAAS partileri üzerinden,
İngiltere’ye yakın bir tutum içinde olmuşlardır. Ne var ki, bu devletleri tek
ve büyük bir bölge devleti yapılanmasına İngiltere destekli BAAS rejimleri
yönlendirememiştir. Arapların güçlü milliyetçilikleri giderek ağır basmaya
başladığı dönemlerde, Arap milliyetçiliği sürekli olarak ön planda yer aldığı
için, Irak, Suriye, Mısır, Lübnan ve Libya gibi ulus devletlerin kendi
isimleriyle anılan kendi milletleri biçiminde bir yapılanma, Orta Doğu’nun Arap
ülkelerinde görülmemiştir. Büyük İsrail ya da Büyük Orta Doğu gibi bölgesel
emperyal projelerde merkezi coğrafya yeniden düzenlenirse, o zaman Büyük Arap
Devleti, ya da Büyük Türk Birliği veya Büyük Şii Birliği gibi ulusal kimlikler
üzerinden büyük ulus devleti kurma alternatifi öne çıkarılamamıştır. Küçücük
İsrail Büyük İsrail Projesi ile bütün merkezi coğrafyaya egemen olmaya
çalışırken, Araplar ve Türklerin orta dünya da hegemonik bir büyük devlet
kurmaya yönelmelerini eski emperyalist ve siyonist devletlerin büyük oyunu
olarak görmek mümkündür. Arapların yeni dönemde bir Büyük Arabistan’ı öne
çıkarmaları, ya da Türklerin Orta Doğu ile Orta Asya ülkelerini bir araya
getirecek bir Büyük Türk Birliği, bugünün koşullarında bütün dünya dengelerini
yerinden oynatacak bir girişim olacaktır. Dünya kıtaları üzerinde kurulan büyük
devletler gibi Orta Doğu bölgesinde de yeni bir büyük devletin küçük İsrail, küçük
Suriye ya da küçük Irak gibi diğer devletler üzerinden kurulmaya çalışılması,
ABD’nin Büyük Orta Doğu, İsrail’in Büyük İsrail ya da diğer devletlerin kendi
kimlikleri üzerinden kuracakları birliktelik düzenleriyle, merkezi alanda
emperyalizm ve siyonizmin baskı uyguladığı savaş senaryolarını dikkatle izlemek
ve bunları engelleyecek alternatif karşıt planların uygulamaya getirilmesi
gerekmektedir.
Orta Doğu ülkelerinde derin sarsıntılar yaratan Suriye krizinin
bütün dünya ülkelerinde ele alınması yeni dönemin siyasal koşullarını da
etkilemektedir. Uluslararası kuruluşların öncülüğünde bir üçüncü dünya savaşı
gibi çok büyük savaş macerasına kalkışmak, ancak Hitler ya da Mussolini gibi
delilik çizgisine gelmiş olan sapık siyaset adamlarının varlıklarıyla beraber
tartışılacak bir konudur. Orta Doğu coğrafyasının siyasal koşullarında öne
çıkan gelişmeler günümüzdeki savaş lobileri tarafından kışkırtıldıkça, dünyanın
sonu olabilecek bir büyük maceraya insanlık her an sürüklenebilir. O yüzden bu
bölgede hem büyük devletlerin orduları küçük devletlerin halkları ile birlikte
dayanışma içinde yeni bir arayış döneminin koşullarını zorlamaktadırlar. Merkezdeki
İslam ve Arap devletlerinin giderek savaş yolundaki hedeflere doğru
kışkırtılmaları, bölgedeki BAAS birikimini de savaş senaryolarının bir parçası
durumuna getirmektedir. Günümüzdeki olumsuz gelişmeler bir BAAS devleti olan
Suriye’yi alt üst ettiği gibi, daha önceki dönemde kurulmuş olan Irak devleti
ile Mısır devletleri arasında giderek önemli ölçülerde dayanışma ve işbirliği
konularını da gündeme getirmektedir. Orta Doğu’nun önde gelen Arap ve Müslüman
devletler, Merkezi alanda büyük bir Arap, Türk ya da Şii devleti gibi oluşumlar
ile karşılaşarak geleceğe yönelik emperyalist ya da siyonist plan ve
programları bozabilecektir. Arapların böylesine büyük bir bölgesel Arap
devletine yönelmeleri, ancak BAAS partilerinin ülkeler ve de devletler arası
yeni ortaklık ya da dayanışma politikalarına bağlı olarak gerçeklik aşamasına
gelebilecektir. Bugüne kadar yaşanan siyasal gelişmeler, bu bölge ile ilgili
bütün plan ve projelerin arkasında büyük devletlerin olduğunu gösterdiğine
göre, yeni dönemde bu tür plan ve projelere karşı Türk ve Arap planlarının öne
çıkartılması ve bunların içinde İran’ın geçmişten gelen din esaslı emperyal
planlarının da hesaba katılması gereklilik kazanmaktadır. Türk birliği
düşüncesi, Atatürk’ün ulusal kurtuluş savaşının ilk günlerinden bu yana dile
getirdiği bir ulusal hedef olarak Türk ulusuna, Türk devletine ve Türk
dünyasına yön göstermektedir. Bu çerçevede bugün gelinen noktada geçmiş, bugün
ve gelecek birlikte tartışılmalıdır.
BAAS partisi ikinci dünya savaşı sonrasında, 1953 yılında Michel
Eflak isimli bir siyaset adamı tarafından kurulmuştur. Arap diriliş partisi ile
Arap sosyalist partisinin bir araya gelmesi sonrasında kurulmuş olan bir
partidir. Bütün Arap devletlerinin bir araya gelmeleriyle kurulacak olan Büyük
Arap Devletinin kurucusu olmak üzere, kurulmuş olan bir Arap kurtuluş hareketi
partisi olarak devreye girmiş ve kurulusundan sonra sürekli olarak bütün
Arapların tek bir büyük devletin çatısı altında bir araya gelmesiyle, büyük
Arap milliyetçiliğinin diriliş hareketi olarak benimsenmiştir. BAAS partisi
bütün Arap devletlerinde örgütlenmiş ve bu doğrultuda şubeler açarak
yayılmıştır. Bütün Arap dünyasında örgütlenmesine rağmen, sadece Suriye devleti
içinde açık çalışmalar yapabilmiştir. Diğer Arap ülkelerinde ise dış baskılar
nedeniyle sürekli olarak kapalı ve gizli çalışmalar yaparak, varlığını
koruyabilmiş ve bu çizgide mücadelelerini güçlü bir biçimde yapabilmiştir. Eski
Mısır devlet başkanı olan Cemal Abdülnasır’ın ilke ve görüşlerinden
yararlanılarak ve bir teori oluşturularak, batı emperyalizmine karşı direnmek
amacıyla böyle bir örgüt kuran Arap uyanış hareketi, çeşitli komplolar ve isyan
hareketleri örgütleyerek amacına ulaşmaya çalışan bu örgüt daha sonraki
yıllarda hem dünya çapında hem de Arap ülkeleri düzeyinde her zaman için
siyaset sahnesinin önünde ve içinde yer alarak Arap hegemonyası için yoğun bir
mücadeleyi yürütmüştür. Bir Ürdün ayaklanması sonrasında isyana kalkışan BAAS
partisi 1950’li yıllarda bölünmek zorunda kalmış ve bu nedenle de eskisi gibi
güçlü muhalefet eylemleri yürütememiştir. Cemal Abdülnasır’ın devlet başkanı
olduğu dönemde Mısır-Suriye ve daha sonraları da Irak devletinin katılımı ile
Birleşik Arap Cumhuriyeti isimli büyük Arap devletinin öncüsü ve kurucusu
olmuştur. Bu devletin kuruluşu ile birlikte bütün Arap parti ve örgütlerinin
kapanmasına karar verildikten sonra, I960’lı yıllarda Şam’daki iktidarı ele
geçiren BAAS partisi sonraki yıllarda milliyetçi ve sosyalist kanatların kendi
örgütlerini kurmalarıyla birlikte resmen ikiye bölünmüştür. Nasır’ın sol
politikalarını benimseyen BAAS örgütü köklü biçimde üretim devrimi oluşturarak
emperyalizme karşı sosyalist ve milliyetçi ilkeler çizgisinde direniş
hareketlerini yıllar boyunca yürütmüştür. Mısır da bir yeni örgüt kuran BAAS
çılar kendilerine karşı çıkan siyasal grupları baskı altına alarak, yeni bir
darbe harekâtını önlemişlerdir. Diğer Arap devletlerinde en önde gelen siyasal
hareketlerin gene BAAS örgütleri tarafından yürütüldüğü görülmüştür. Bu durumda
1966 yılında Suriye BAAS partisi İsrail’e karşı etkili eylemler yürüterek
siyonizmin önünü kesmiştir.
Sovyetler Birliği varken İsrail’e karşı antiemperyalist gelişmeler
izlenerek yeni siyasal açılımlar kamuoyuna yansıtılmaya çalışılmıştır. Suriye
ordusunun Sovyetler Birliği çizgisinde antiemperyalist çizgilerde politikalar
yürütmesi nedeniyle, 1970’li yıllarda Baas partisinin güdümünde olan askeri
birlikler ile İsrail’e karşı yoğun bir savaş yürütülmüştür. Bağdat ve Şam gibi
iki Arap başkentinde egemen olan BAAS partisi sosyalist bir programa sahip
olduğu için o dönemin en büyük sosyalist devleti olan Sovyetler Birliği’ne
karşı bağlılık çizgisinde hareket ederek, Arap-İsrail savaşı içinde İsrail’in
yenik düşmesini sağlamıştır. Arap devletlerinin BAAS politikaları nedeniyle
aralarının açılmasıyla birlikte, İsrail faktörü daha güçlü bir biçimde devreye
girerek, Orta Doğu’daki savaş ortamını daha da kızdırarak tırmanmaya geçmesine
neden olmuştur. Bu aşamada batılı ülkeler tarafından terörist devlet ilan
edilen Suriye Cumhuriyeti gene BAAS kadrolarının yönetiminde Sovyet sonrası
dönemde ülkeyi yönetirken, yeni dönemde daha çok batılı ülkeler ile yakın
ilişkiler kurularak, bu küçük Arap ülkesinin dünya ülkelerine açılışı
hızlandırılmıştır. Yirmi birinci yüzyıla girerken, Suriye devleti giderek
genişleyen dünya ekseni üzerinde kendi çıkarlarının gerektirdiği adımları
atarak, daha güçlü bir Arap devleti konumunda geleceğe dönük gelişmelerde, bazı
önemli olayların gerçekleşmesine giden yollar açılmaya çalışılmıştır. Yirminci
yüzyılın sonlarına doğru Suriye’de büyük devletlerin uzaktan kumandalı
müdahaleleri öne çıkarken, bunların arkasında yer alan Rusya, Çin ve İran gibi
büyük devletler Suriye’ye egemen olabilmek için mücadele etmişlerdir. Bugün
ABD’nin de devreye girerek Suriye’deki hegemonya mücadelesinde batılılar
aracılığı ile etkili olmaya başladıkları görülmektedir.
Son günlerde Suriye’de yapılan bazı toplantıların basın organları
üzerinden Türk kamuoyuna yansıması üzerine, Türk siyasal hayatında da Suriye
tartışmaları öne çıkarak diğer konuları geride bırakacak düzeyde tartışma
alanlarında daha fazla yer almaktadır. Genel anlamda tüm Arap ülkeleri için
düşünülmüş olan BAAS partisi ve ideolojisinin aradan geçen yıllar içinde sadece
Suriye devletinde etkili olmasının nedeni olarak diğer Arap ülkelerinin dışa
açılarak çok yönlü ilişkilere girme fırsatlarını değerlendirdikleri ve bu
nedenle eskiden olduğu gibi Rusya ya da Çin gibi büyük sosyalist ülkelerin
peşinden gitmedikleri anlaşılmaktadır. Mısır ve Irak devletlerinin Amerika ile
işbirliğini geliştirirken Libya ve Lübnan gibi devletlerin İsrail ile daha
yakın ilişkilere girerek kendilerini kurtarmaya öncelik verildiğini
göstermektedir. Arap İsrail savaşlarının uzun süre devam etmesi yüzünden, iki
büyük kutup arasında kalarak BAAS rejimlerinin giderek etkisini yitirdiğini ve
önümüzdeki dönemde daha da farklı ülkeler ile ilişkiler geliştirerek hem
devletin hem de ülkenin gereksinmeleri doğrultusunda dengeli ilişkiler
aracılığı üzerinden, eski Sovyet bloku olan sosyalist devletlerin kendileri
için geliştirdikleri kapitalist sisteme uyumlu bir yakınlaşma arayışı içine
girmektedirler. Suriye devleti yeni dönemde artık Sovyet sisteminin kontrolü altında değildir. Suriye devleti bugün, bir Arap, bir Afrika ve bir Akdeniz
ülkesi olarak, bu tür bölgelerin içinde yer aldıkları gruplaşmalarda yer alarak
bulundukları uluslararası ilişkilerde daha olumlu yönlere doğru yönelmeye
hazırlanmaktadır. Yıllardır Sovyetler Birliği dengeleri yüzünden Türk kamuoyu
önünde Türkiye’den uzaklaşan Suriye Cumhuriyeti yeni dönemde kendisini Suriye
Arap Cumhuriyeti olarak tanımlayarak tek başına yalnız kalmaktan uzaklaşarak, Arap
kimliği ile kendisini tanımlayarak diğer Arap devletleri ile yan yana gelmeye
razı olduğunu ifade etmektedir. Devletin çatısı altında yaşayan Suriye
vatandaşlarının yeni dönemde gideceği yol henüz tam olarak kesinleşmediği için ülkeyi
sosyalist ve milliyetçi bir çizgiye çekmiş olan BAAS politikalarının, sona
erdirileceği gibi bir baskı bugün batı ülkelerinden gelmeye devam etmektedir.
Türkiye Suriye ve Irak’ın sınır komşusu olduğu için her iki
ülkeden estirilen BAAS’çı politikalar yüzünden bu iki devlet ile ilişkiler,
Türkiye’de hegemon konumda bulunan batılı ve batıcı güçler yüzünden, uzun bir
süre duraklamış ve zamanla geriye gitmiştir. Türkiye rejim farkları yüzünden
sınır komşusu ile kapıları kapamış ve bu yüzden iki ülke halkı arasındaki
akraba görüşmeleri bile yasaklanmıştır. Bu çerçevede iki ülke ilişkileri ele
alındığında Türkiye’yi yaratan Atatürk sistemi olarak Kemalizm ile bugünkü
Suriye devletini yaratan BAAS’cılık birçok açıdan birbiriyle farklı ülkelerdir.
Aynı coğrafya da sırt sırta vermiş iki sınır komşusu olarak Türkiye Cumhuriyeti
ile Suriye cumhuriyeti arasında önemli ölçülerde farklar vardır. Hiçbir biçimde
iki devletin ortaya çıkışı ile geçmişten gelen çizgileri benzerlik
göstermemektedir. Bu nedenle Suriye’deki sosyalistler ile Türkiye’deki
Kemalistleri bir tutmak ya da birbirinin aynısı olduklarını söylemek tamamen
gerçek dışıdır. Kemalist devletin dünya sahnesine çıkışı bir imparatorluğun
dağılışı sayesinde gerçekleşmiştir. Suriye devletinin sosyalist bir devlet
modeli olarak dünya haritasındaki yerini alması ise, Sosyalist bir devrim
sonrasında Sovyetler Birliğinin kuruluşu üzerine ve bu büyük siyasal
yapılanmanın dünyanın merkezi bölgesine dönük bir yapılanmaya girişmesi
sonrasında gerçekleşmiştir. Bu nedenle Türkiye’yi yaratan Kemalizm ile
Suriye’yi yaratan BAAS’cılık arasında hiçbir biçimde benzerlik ya da aynıyet
yoktur. Türkiye’de üniter ve merkezi bir ulus devlet kurulurken, Suriye’de
giderek federasyona doğru yönelen bir Arap devleti uygulaması ile dünya kamuoyu
karşılaşmıştır. Türkiye bir Türk devletidir ama Suriye’de bir Arap devletidir. Her
iki ülkenin jeopolitik konumları kesinlikle birbirinden çok farklı bir konumda
olduğundan dolayı, bu durum farklılık içinde genel olarak devletlerin
benzemezliği ilkesi burada da geçerli olmaktadır. Kemalizm bir merkezi devlet
sistem, Suriye de bir bölgesel yapı olarak birbirlerinden fazlasıyla uzak ve
farklıdır. Bu çerçevede Kemalist devlet modeli kesinlikle Suriye’nin BAAS’cı
yapılanmasına hiçbir biçimde benzememektedir. Bu nedenle Türkiye Suriye
değildir ve de Kemalizmin de BAAS’cılıkla hiçbir ilgisi yoktur. O nedenle
Kemalizm BAAS’çılık değildir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder