ANKARA KALESİ
ASYA TİPİ ÜRETİM TARZI (ATÜT)
27 Mayıs dönemi sonrasında Türkiye soğuk savaş döneminin baskıları altında yoğun bir tartışmalar sürecine doğru sürüklenirken, Sovyetler Birliği sonrasında batı dünyasının önde gelen teorik siyaset konuları ile aynı zamanda tanışmak durumunda kalmıştır. Avrupa Birliğinin içine almadığı Türkiye kendi geleceğini araştırmak zorunda kalmıştır. Üç büyük kıta arasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa ve Asya kıtaları arasında gidip gelirken, iyice Avrupa’dan uzaklaşmış ve yeni bir aşamaya geldiği noktada ise, günümüzde giderek Afrika kıtası ile ulaşım yolları aracılığı ile geleceğe dönük bir bütünleşme içine girmiştir. Gelinen bugünkü noktada 55 Afrika ülkesinin başkentlerinden her sabah kalkan uçaklar, üç saatlik bir uçuştan sonra İstanbul ya da Ankara hava alanlarına inebilmekte, Türkiye bu durumda Afrika’nın uçuş köprüsü olmaktadır. Türk hava limanlarına öncelikle inen Afrika uçakları İstanbul ya da Ankara hava alanlarına indikten sonra, Avrupa, Asya, Amerika ve Avustralya kıtalarındaki bütün hava alanlarına gitmektedirler. Böylesine bir yeniden yapılanma içerisine giren Türk hava alanları, yeni dönemde küresel dünya düzeni içinde sadece batı ülkelerine dönük bir yapılanmadan çıkıp, dünyanın önde gelen bütün hava alanlarına dönük yepyeni bir küresel düzene doğru yönlendirilmektedir. Önceleri Afrika ülkelerine sadece sömürgeci ülkelerin uçakları inerken, bugün eski bir imparatorluğun merkez ülkesi olan Türkiye öncelikli yeni bir hava ulaşım rotasına yönelmeleri, soğuk savaş sonrasında bütüncül anlamda getirilmiş olan yeni dünya düzeninin yeni bir parçası olarak dünya halklarına sunulmaktadır. Daha önceki zamanlarda kıtalar ve karalar üzerinden çizilen hava yollarının yerine farklı bir stratejik yaklaşım çizgisinde dünyanın merkez ülkesi olarak kabul edilen, Türkiye merkezli Afrika ülkelerinin hepsine, yeni hava yolu ulaşımları örgütlenerek ülkeler arasındaki ulaşım yolları hem artırılmış hem de hızlandırılmış rotalara doğru yönlendirilmiştir. Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti sahip olduğu jeopolitik yapının getirdiği bir jeopolitik üstünlüğü son zamanlarda kazanmıştır.
Daha önceki yıllarda Kıbrıs
adasında yayınlanan Avrupa isimli Türk gazetesi Avrupa ve Amerika arasında önce
bir tartışma sonra da bir çatışma sorununa dönüşürken, bu gazete kapatılarak Avrupa
yerine Afrika adı ile yeni bir gazetenin gündeme getirilmesi, uluslararası alanda
büyük bir dönüşümün öne çıktığını açıkça ortaya koymaktadır. Kıbrıs adasının
güneyi Avrupa Birliği üzerinden Avrupa kıtası ile bütünleşmeyi tercih ederken,
adanın Türk bölümü olan kuzey kısmında ise yayınlanan en büyük gazete olan
Avrupa gazetesi kapatılırken yerine çıkan yeni gazetenin adının Afrika gazetesi
olarak belirlenmesi, dünya kıtaları arasındaki jeopolitik dengelerin hızla
değiştiğini açıkça göstermektedir. Güney Kıbrıs ABD, Rusya ve Fransa gibi
Kıbrıs sorununda taraf olmayan büyük ülkelerin askeri üslerine güvenlik görünümünde açılırken, İsrail
üzerinden adanın kuzeyindeki Türk bölgesi olarak KKTC’nin de giderek artan bir
biçimde, lüks oteller üzerinden Türkiye’nin zenginlerine kumarhane turizmi ile
ve de otuz tane özel yüksek öğretim üniversitesi kurularak da devlet
üniversitelerine giremeyen öğrencilerin
eğitim ticaretine doğru yönlendirilmesiyle, para karşılığında Türk yönetimi
altında varlığını sürdüren kuzey Kıbrıs da diploma ticaretinin başlatılmasına
açıkça dolaylı yollardan destekler sağlanmıştır. Daha da ileri gidilerek
hastalık gerekçesi ile yaratılan elektronik eğitim ve üniversite
oluşturulmasının da önü açılmıştır. Türkiye’de üniversite kazanamayanlar hiç
Kıbrıs’a gitmeden elektronik başvuru sistemi ile başlayıp gene elektronik
eğitim düzenini uzaktan kumandalı takip ederek dört yıllık bir yüksek öğretim
programını, hiç üniversiteye gitmeden ya da fakültelerin eğitim programlarına
katılmadan, Türkiye’de işe girişin ana ilkesi olan dört yıllık eğitim
programlarını tamamladıkları görülmektedir. Siyaset ya da bürokrasi de dört
yıllık eğitim koşulu ve dört yıllık diploma koşulları bugünün Türkiye’sinde
Kıbrıs üzerinden sağlanmakta ve de batı kapitalizmi tarafından
yönlendirilmektedir.
Güney Kıbrıs Hristiyan kimliği
ile Avrupa Birliği’ne girerken, Kuzey Kıbrıs Türk ve Müslüman kimliği ile
Birleşik Kıbrıs’a girememiştir. Avrupa Hıristiyan bütünleşmesi ile bir araya
gelirken, Asya’da böylesine bir kıtasal birlik öne çıkamamış ve adanın Türk
tarafı batı emperyalizminin merkezleri tarafından yönlendirilmiştir. Şimdiye
kadar Avrupa ve Asya arasında çekişme yaşanılırken, tüm dünya ülkeleri gibi
Türkiye ile birlikte Kıbrıs da Asya kıtasına doğru bir dönüşüm ile karşı
karşıya kalmaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birliğinin dışında bırakılması
aşamasında şimdiye kadar cumhuriyet rejiminin bilim ve kültürü üzerinden
çağdaşlaşma mücadeleleri yaparak bugünlere kadar gelen Atatürk cumhuriyeti, Türkiye’nin
Avrupa dışı kaldığı aşamada yeniden Asya olgusu ve birikimleri ile bir araya
gelerek, Türk toplumunu ve devletini etkileyerek yönlendirmek için çalışmıştır. Türkiye küreselleşme aşamasında
bilim ve kültürün merkezi olan Avrupa’dan koparken, giderek bu kıtanın
karşısında yer alan dünyanın en büyük kıtası ve ana karası olarak haritalar
üzerinde yer alan Asya kıtasına doğru dönerken, dünya tarihi ve coğrafyasında
yer alan Asya kıtasına doğru yeniden yöneltilmektedir. Ama bu aşamada yeniden
Asya sloganları giderek yükselirken, bilim, kültür ve sanat alanlarında en
ileri düzeylere kadar yükselmiş Avrupa kıtasının teorik, bilimsel ve kültürel zenginlik
ve birikimlerinden de uzaklaşarak, Asya kıtasının çok yönlü ve ezoterik
kaynaklarının etkileri arasında kalmıştır. Türkiye böylesine bir dönemeç
aşamasında Avrupa değerleri ile kopmamaya çabalarken, aynı zamanda içinden
çıktığı ve köken olarak da Asyalı değerlere ve bilimsel kaynaklara doğru yeni
gelişmeler ile karşı karşıya kalmıştır. İşte tam aşamada Türklerin tüm Asyalı
değerler gibi tüm bilimlerin inceleme alanlarına girerek ve bu alanlardaki son
gelişmelere ve bunların geçmişteki Asya değerlerinin bugünkü gelişmeleri ile
birikimlerinin hangi aşamalarda olduklarını inceleme aşamasındadır.
Asya ve
Avrupa kıtaları arasındaki mücadele geçmişte yaşanan tarihsel olayların ve de
bunların cereyan ettiği coğrafyaların bir arada incelenmesiyle, insanlık
tarihindeki kıtasal dönemler ve de dönüşümler bugünlere doğru bir hareketlenme
yaratmaktadır. Bu aşamada Avrupa’dan Asya kıtasına doğru bir geçiş yapılırken
batı uygarlığının egemen düzeni ön planda olduğu için, Avrupa bilimi ve kültürü
tekrar yeniden ele alınarak, Asya kıtası ve ülkelerinin gelmiş oldukları
aşamalar açısından incelenmektedir. Yüzyıllarca Avrupa merkezli bir batı
uygarlığı ile uğraşan insanlık, yeniden Asya kıtasına doğru bir dönüşüm
gerçekleştirilirken hem Avrupa hem Amerika hem de Asya uygarlıklarını eşit
ölçülerde ele alarak incelemelerini tamamlamak zorundadır. Böylesine bir
dönüşüm aşamasında ise bilimin her dalında Avrupa öncesi Asya dönemleri ele
alınırken, her iki kıtasal alanın bilgi birikimlerinin birlikte incelenmeleri
gerekmektedir. Bugün toplumsal düzen, devlet modeli ve siyasal rejimler
açısından bütün Asya devletlerinin karşı karşıya geldiği aşamalarda, ülkesel
üretimin biçimi ve farklı yapılar ile modellerin birlikte ele alınarak
incelenmesi önem kazanmaktadır. Ülkelerin özel yapıları ile, bölgelerin kendine
has yapılanmaları kıtasal alanlarda kıtaların adı ile anılan sistemler ve yaşam
biçimlerinin ait oldukları bölgeler üzerinden isimlendirilmeleri Amerikan
modeli, Avrupa sistemi ya da Asya tipi gibi adlandırmalar aracılığı ile
bilimsel tasniflerde yer aldıkları ya da küresel değerlendirmelerde inceleme
konuları olarak yapılan çalışmalarda yer verildikleri görülmektedir. Bu
makalenin başlığında yer alan (ASYA TİPİ ÜRETİM TARZI -ATÜT) kısaltmasıyla
dünya çapındaki tasnifler ve sıralama cetvellerinde bu gibi konular genel
anlamda değerlendirmelere girmektedir.
AVRUPA orta
çağlarda belirli bir yapılanmaya doğru dönüşürken, Avrupa tipi üretim esas
alınmıştır. Bu çizgiye doğru eğilimlerin sonraki aşamalarda ele alınarak
tasniflere devam edilmesi ATÜT adı verilen Asya tipi bir üretim biçimini de
gündeme getirmiştir. Avrupa ülkelerinde Hristiyanlık dininin yayılması
sonucunda bütün yerleşim birimlerine papazlar ve diğer halk kitleleri
yerleşerek, Orta çağın devlet modeli olarak din esaslı şehir devletini gündeme
getirmişlerdir. Orta çağ şehir devletleri şehrin en zengin kişisinin prens ya
da derebeyi olduğu ve kentin papazının karar ve değerlerine bağlı tutulan
derebeylik düzeni ortamında toplum ve devlet işlerinin yürütülüyordu. Papazın
onayına dayanan derebeylik düzeni Orta çağ Avrupa’sında dönemin devlet modeli
yapılanmasını ortaya çıkarıyor ve Avrupa nehirlerinin başını tutan zengin
asilzadenin koruyuculuğunda ya da para vererek küçük bir orduyu kent polisi
olarak kurduğunda derebeylik düzeni kendiliğinden oluşuyordu. Bu yüzden Avrupa
tipi üretim tarzı olarak derebeylik düzeni kabul ediliyordu. Orta çağdan modern
çağlara geçerken yeni ve modern üretim biçimleri ve metotları bulunuyordu. Modernleşme
ile birlikte dereboyu üretim de gelişerek modernleşiyor ve böylece belirli
toprak parçalarına yerleşen derebeyi devletleşmesi süreci, zamanla daha da
güçlenerek Orta çağ şehir devletine giden yolun önü açılıyordu. Derebeylerinin
yönetiminde şehir devletleri zamanla modernleşerek, sonraki dönemin şehir
devletlerinin temelleri atılıyordu. Halk kitleleri artan nüfuslar ile köy
topluluklarına dönüşüyordu. Tarımsal üretim ile birlikte, suya dayanan ve su
sistemini geliştiren yapılanmalar birbirini izleyerek şehir devletlerinin
halklarını oluşturuyorlardı. Avrupa tipi devletleşme ya da tarımsal alanda
Avrupa tipi üretim tarzı derebeylerinin elinde gelişerek, Avrupa modelinin öne
çıkması sağlanıyordu. Avrupa tipi derebeylik üretim tarzı, Asya kıtasından uzak
kaldığı için Asya kıtasına giren endüstri ile motorlaşma eğilimi doğrultusunda
Asya ülkelerindeki halk kitlelerini büyük şehirlerin çevrelerinde topluyordu. Ne
var ki, çok dağınık olan köylüler ve tarım üretimi yapan kırsal insan
toplulukları, gene dere ya da nehirlerin başını tutan derebeylerinin zamanla
kendi krallıklarını ilan etmesine giden bir gelişim sürecini, su başlarını
tutan zenginlerin ya da kendi askeri birliğini kurmuş olan güçlü şehir
krallarının yönetimlerine, doğru bir oluşum süreci daha sonraki aşamada gündeme
geliyordu. Sulama derelerde yapılınca tarımsal üretim başlatılıyor ve suyun
geniş alanlara yayılmasıyla da tarımsal üretim derebeyliğinin yönetiminde ülkeler
ve devletler boyunca kıtasal alanlara yayılıyordu. Avrupa derebeyleri Avrupa
tipi üretimi dere boylarında örgütleyerek getiriyordu. Avrupa tipi üretim
kıtanın sömürgeleriyle dünyaya yayılıyordu. Avrupa tipi üretim derebeyleri
aracılığı ile dünyaya yayılırken, Asya kıtasında da ATÜT denilen üretime
geçiliyordu.
ASYA TİPİ
ÜRETİM TARZI Avrupa’daki gelişmelerden sonra Asya kıtasında gündeme gelirken,
Avrupa tipi derebeylik sistemi Asya kıtasında görülmüyordu. Bir kırsal alanda
dere ya da ırmak varsa burada derebeyi ortaya çıkabiliyordu. Avrupa küçük bir
kıta olduğu için hemen hemen her bölgede dere, nehir ya da ırmak gibi
akarsuların çıkış noktaları vardı. İki bin yıllık Avrupa medeniyetini başlatan
güç bu akarsuların çıkış noktalarını ele geçirerek, var olan suyu kontrol
altına almak ile yeni bir toplumsal düzene geçilebiliyordu. Avrupalılar
derebeylik düzeni ile modern çağa doğru yönelirken, Asya gibi büyük bir kıtanın
çok geniş alanlara yayılmış olan kırsal kesim ya da köylü toplumları, yeni
toparlamaya çalıştıkları kırsal alan toplulukları ile birlikte geleceğin halk
ya da ulus devletleri arayışlarına başlıyorlardı. KARL MARKS’ın öncülüğündeki sol
ve sosyalist kadrolar Avrupa tipi devletlerin derebeylikten ulus devletlere
doğru dönüşümlerini incelemeye çalışmışlar ve konu Asya devletlerine geldiğinde
ise yeni bir karşılaştırmaya yönelerek tasnifler yaparlarken, Asya devletleri
olarak değil ama Asya Tipi Üretim Tarzı olarak isimlendirme yapmışlardır. MARKS
Kapitalizm öncesi konuları incelerken, Avrupa feodalitesini de ele almış ve
daha sonra da kapitalist sisteme geçilirken, ASYA devletleri ve ekonomik ya da
sosyal düzenleri ile ilgili karşılaştırmalar yaparak bilimsel tasnifler
üzerinden sonuca varmaya çaba göstermiştir. Asya tipi üretim tarzı Siyasal
toplum ve ekonomi üzerinde dururken, ATÜT ile Avrupa modelini uzun uzun
araştıran Karl Marks yapmış olduğu karşılaştırmalarda Avrupa tipi bir devletin
Asya kıtasında olamayacağını, ATÜT sayesinde bu günkü devlet modellerinin Asya
kıtasında zaman içerisinde geliştiğini anlatmaya çalışmıştır. Marks eserlerinde
doğu bölgesinin despotizmi yüzünden toprak alanında özel mülkiyetin
bulunmadığını, bu durumda devletin dışında ekonomik ya da siyasal
örgütlenmelerin zayıf kaldığını Karl Marks öne sürmüştür. Özel mülkiyetin
olmadığı Asya ülkelerinde özel üretimin olmadığını, Asya halklarının her zaman
devletçi üretimler aracılığı ile karşılanabildiğini gündeme getirdiler. Asya
toplumlarındaki ekonomik durgunluğun sebebini devlet sektörünün hatası olarak
açıklamışlardır. Halk kitlelerinin devlet kurumları aracılığı ile üretime
gitmesinde devletin baskıcı bir biçimde yöneltilmesi ilk çağlardan gelen
ilkel-köleci topluma yönelmek olduğunu öne süren Marksizm, Sovyet İhtilalini
yarı Asya tipi üretim tarzı olarak ilan etmiştir. Sovyet Rusya’da devrimin
başarılı olmasından sonra Çin’de öne çıkan sosyalist ihtilal başarısız kalmış
ve böylece geleneksel Asya ülkelerinden sonra, Sovyet Rusya ve Komünist Çin
gibi büyük nüfuslu sosyalist ülkeler ya da devletler geniş halk kitlelerini
gereksinmelerini karşılayacak kitlesel üretime geçiş aşamasını gündeme
getirememektedirler. Orta çağ döneminin feodal derebeylik düzenlerini
yenileyemeyen Asya devletleri, bir anlamda feodal üretimin uzantısı olarak geri
kalmış derebeylik rejimlerinin azgelişmiş devlet modelleri çatıları altında
yeniden yeşermelerine yol açmıştır. Asya tipi üretim tarzı Orta çağ döneminden
gelen ilkel-köleci insan modelini yeniden gündeme getirmiştir. Üretimde bulunamayan ve para kazanmayan ilkel-köleci
toplumlar daha sonraki dönemlerde sosyalist rejimlerin toplumsal tabanını
oluşturdular. 1917 yılında gerçekleşen Rusya’daki Sovyet İhtilali Asya
ülkelerinde büyük yankılar yaratarak dünyanın en büyük kıtasını Avrupa tipi bir
üretim düzeni ile karşı karşıya getirmiştir. Avrupa’nın uluslaşma sürecini
tamamlamış olan modern ulus devletleri Avrupa tipi bir sermaye ve üretim
düzenini Asya kıtasına doğru öne geçirerek, dünya dengelerinin yeniden
kurulabilmesi için yirminci yüzyılda insanlık adına Sovyet ihtilali ile yön
göstermek ve gelecekte emsal oluşturarak boşlukların düzeltilmesi gerekiyordu.
ATÜT- Asya
tipi üretim düzeninin Sovyetler Birliğinin kuruluşu ile ortaya çıkan sosyalist
ekonomi ve sermaye düzeni çerçevesinde gerçekleştirilmesiyle, Asya kıtası
ilkel-komünal toplum yapısından, çağdaş bir sosyal ve eşitlikçi yaşam düzeni
arayışı hedef alınmıştır. Avrupa ve Amerika işbirliği ile uygulama alanına
getirilen profesyonel kapitalist düzen batı dünyası dışında geçerlilik
kazanamadığı için, yirminci yüzyılın başlarında Sovyet devrimi
gerçekleştirilmiştir. Avrupa Tipi sermaye ve üretim düzeni çağdaş zenginliği
yaratırken, dünyanın geri kalan doğu bölgesinde ATÜT-Asya tipi bir üretim
düzeni ile bozulan dünya dengeleri yeniden kurularak, dünyanın doğu kısmında
geri kalmışlıktan hızla uzaklaşarak, dünya çapında yeni bir sosyalist sistem
kurularak sonuç alınmak istenmiştir. Bu aşamada bütün dünya kapitalist düzeni
geliştirilerek daha güçlü bir ekonomi ve sermaye düzeni üzerinden
çağdaşlaşmanın bütün dünya ülkelerinde gerçekleştirilebilmesi istendiği için,
Karl Marks ve onun izinden giden sosyalistler batı tipi bir üretim modeline
öncelik vererek, geleceğin dünyasında kalıcı bir ekonomik sistem için önemli
adımlar atılmış ama büyük ve zengin ülkelerin harekete geçmesi ve sahip
oldukları zenginlikleri paylaşmamaları üzerine, böylesine bir adil ve
dengeleyici hedef kısa sürmüştür. Orta çağ sonrasında devreye girmiş olan
ekonomik sömürgecilik bütün dünyaya yayıldıkça, ekonomik alandaki sömürgecilik
ve faşizm sosyalist sistemi tasfiye ederken, dünya halkları kendilerini
kurtaracak bir antiemperyalist direniş ve karşı koyuş yöntemlerine dayanan
güçlü bir direniş cephesi yaratılamamıştır.
ATÜT- Asya tipi bir üretim düzeni yirmi birinci yüzyıla doğru arayışlarına devam ederken, gene eskisi gibi sol ve sosyalist arayışların içinde yer alan anti-emperyalist arayışların içinde Asya tipi üretim konularına önem veren ekonomik ve siyasal tutum ve davranışların, yeniden öne çıkabildikleri görülmektedir. Avrupa kıtası içinde gelişen modern kapitalizme paralel anlamda dünya sosyalizmi de geçen yüzyılın başlarında ortaya çıkarak yön gösterici olmuştur. Geçen yüzyılda tartışmalar üretim tarzı, ekonomik ve sosyal düzenler üzerinden tartışılırken, aradan geçen yüz yıllık bir zaman dilimi içinde insan toplumlarını sınıflar üzerinden yeniden ele alarak buna uygun düşecek bir yeni tasnife gereksinme olduğu, görülmek istenmeyen gerçekler tek tek ortaya çıktıkça o zamana kadar öne alınmayan siyasal faktörler daha da öne geçerek adalet-barış ve eşitlik esaslarına dayanacak yeni bir dünya düzeni arayışları, insanlık idealleri doğrultusunda tartışılmaya başlanmıştır. Sadece üretim sistemleri ile sistem reformlarının yapılamayacağı görüldükçe, toplum içindeki sınıfların ve sınıfsal tepki ile geliştirilecek karşı duruş hareketlerinin yeni sistemsel arayışlar için önemli olduğu tartışmalar ve araştırmalar sırasında anlaşılmaya başlanmıştır. Dünya devletini kuran Birleşik Krallık, dünyanın halen en büyük devleti olan Birleşik Devletler Federasyonu ile geleceğin dünya imparatorluğunu kurmaya çalışan Siyonist Birleşik Devletini birlikte ele aldığınız zaman, yeryüzünde var olan iki yüz den fazla ulus devletin hiçbir anlamı kalmadığı ve bu nedenle yeryüzünde var olan bütün yapıların ve toplumların acilen yeniden daha adil, barışçı ve eşitlikçi yapılanmalara doğru düzenlenmeleri gerekmektedir. ATÜT tartışmaları zamanımızda, artık var olan gerçeklikleri dikkate alacak yeni bir yaklaşımın simgesi olarak Birleşmiş Milletlerin çatısı altında yeniden örgütlenmelidir. Ayrıca bu konuları uluslararası alanda dile getirecek küresel yeni politikaların ATÜT ve diğer üretim yolları aracılığı ile devreye sokularak her açıdan geçerli ve etkin politikaların uygulama alanına getirilmeleri zorunlu bulunmaktadır.