ATATÜRK VE MİLLET MEKTEPLERİ
Türkiye Cumhuriyeti
siyasal devrim sonucunda kurulmuş olan bir devlettir. Devletlerin dünya tarihi
içinde meydana çıkarken, ortaya çıktıkları zamanın uluslararası konjonktürüne
göre biçimlendiği ve bu doğrultuda belirli bir modeli benimseyerek ve zamanla yeni
bir hukuk düzeni oluşturarak, dünya haritası üzerinde yerlerini aldıkları
görülmektedir. Geriye doğru insanlık tarihi incelendiği zaman, her dönemin
kendine has koşulları doğrultusunda farklı devlet modellerinin öne çıktığı
anlaşılmaktadır. İlk çağlarda ilkel yönetim modelleri görülürken, Ortaçağ’da
din devletleri, yeni ve yakın çağlarda ise önce krallıklar sonra
imparatorluklar ve sonrasında da ulus devletler tarih sahnesindeki yerlerini
almışlardır. Türk devleti imparatorluklar batarken ve parçalanırken, eski bir
imparatorluğun merkez topraklarında kurulmuş olan bir ulus devlet olarak ortaya
çıkmıştır. Bir yönü ile tarihsel sürece uygun bir biçimde imparatorluktan ulus
devlete geçiş yaşanırken, diğer yönü ile de bir dünya savaşı kaosundan
kurtulabilmek önceliği doğrultusunda, o dönemin koşullarında gerçekleştirilen
bir Kemalist devrim sonucunda, Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsız devlet
statüsünü kazanarak, merkezi coğrafyanın tam ortalarında Türk ulusuna tam
bağımsızlık ve ulusal egemenlik düzenini kazandırmıştır.
Bir
devrim sonucunda kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosu, devrimci
bir yönetim olarak her alanda Kemalist devrimin yansımaları doğrultusunda
devrimci girişimleri birbiri ardı sıra uygulama alanına getirerek, çağdaş bir
cumhuriyet düzeninin temelleri atılmıştır. Her siyasal devrim yepyeni bir düzen
getirirken ya içinde gerçekleştiği devletin sınırları içinde yeni bir düzen
kurar ya da bütünüyle eskiyen devlet düzenini arkada bırakarak, yepyeni bir
devlet modelinin önünü açmaya çalışır. Kurucu önder olarak Atatürk, gerçekleştirdiği
Kemalist devrimin toplumun bütün katmanlarında yerleşebilmesi ve kökleşmesi için
her alanda devrimci atılımlarda bulunarak, çağdaş bir cumhuriyetin gerçeklik
kazanmasına devrimci potansiyel doğrultusunda yardımcı olmuştur. Yedi yüzyıllık
bir imparatorluk düzeninin çöküşü üzerine gerçekleştirilen cumhuriyet devleti, bir
hanedanın saltanat yönetimine karşılık Türk halkının ulusal egemenlik düzenini
eski rejimi yıkarak gerçekleştirmiştir. Toplum ve devlet yönetiminin
gerektirdiği her alanda devrimci atılımlar kısa zamanda yapılarak tamamlanmaya
çalışılmıştır. Cumhuriyetin onuncu yılında kurucu önderin dile getirdiği gibi
az zamanda çok işler yapılmıştır. Ortaçağ karanlığından kurtarılan bir halk
topluluğu Türk kimliği içinde ve çağdaş uygarlık dünyasında kendisine onurlu
bir yer arayan bir halk yönetimi olarak gündemdeki yerini almıştır. Topyekün
bir devrim olarak Kemalist devrim toplumu yeniden düzenlerken, çağdaş dünya ile
yakınlık oluşturulmasına dikkat etmiş ve bilim, kültür ve sanat alanlarında
devrimci girişimler ile yeni dünya düzenindeki yerini almasını bilmiştir.
Türk
devrimi imparatorluktan ulus devlete geçerken, eski devletin geride kalan
dağınık ahalisinden bir ulus çıkarabilmek üzere devrimci atılımlar ile sonuç
almaya çalışmış ve bu doğrultuda devrimci atılımlar uygulama alanına
aktarılırken, Harf devrimine öncelik tanınmıştır. Geçmişten gelen Arapça’nın
getirdiği bir Ortaçağ yapılanmasının halk kitlelerini bugünün dünyasından uzaklaştırması
üzerine bu doğrultuda yeni Türk devletinin ulusal dili olamayacağı ortaya
çıkınca, yeni yönetim Arapça öncesi dönemlerde Orta Asya merkezli Türk
dünyasının kullanmış olduğu eski Türkçe’ye geri dönmeye karar vermiştir. Yeni
ulus devlet bir Türk devleti olarak kurulurken doğal olarak da bu ulus devletin
resmi dili Türkçe olarak benimsenmiş ve böylece Türk dil devrimi tamamlanmıştır.
Batı
dünyası ile doğu bölgesi arasında sıkışan ve bir merkezi coğrafya devleti
olarak ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti ‘nin kurulduğu topraklar imparatorluğun
geri çekildiği alanların tam ortasında kalınca, merkeze doğru Türk boylarının
göçleri hızlanmış ve böylece geniş bir coğrafyada yaygın bir dil olarak
etkinliğini sürdüren Türk dilinin, yeni devletin resmi dili olması
benimsenmiştir. Osmanlı devleti sırasında Türkçe’ye girmiş olan Arapça ve
Farsça kelimelerin temizlenmesinden sonra arı bir dil yapılanmasına gidilmiş ve
bu doğrultuda harf devrimi yapılarak, Türk dilinin Arap harfleri yerine Latin
harfleri ile yazılması devrimci bir atılım sayesinde yasal bir düzene
kavuşturulmuştur. Latin alfabesinin bir dil devrimi ile kabulünden sonra bu
harflerin Türk halkına öğretilmesi gibi bir kamu görevi devrim yapan Türk
devletini bekliyordu. Batı dünyasında genel olarak kabul edilen Latin harfleri
sistemi, batı ülkeleri dışında pek uygulanmıyor ve bu doğrultuda her devlet
kendi diline uygun düşen bir alfabe modelini kendi ülkesinin özel koşullarını
dikkate alarak düzenliyordu. Çin, Japonya, Hindistan, Arabistan ve İran gibi
ülkeler kendi alfabeleri doğrultusunda özel bir harf sistemini benimseyerek
varlıklarını geliştirmeye çalışırlarken, Atatürk cumhuriyetinde çağ dışı Arap
alfabesi terk edilerek yerine batı dünyasının önde gelen ülkelerinin benimsemiş
olduğu Latin alfabesi, modern dünyanın harf sistemi olarak benimseniyordu. Osmanlı
devletinin yönetimi sürekli olarak savaşmak durumunda olduğu için, ülkede
yaşayan halk topluluğunun bilim, sanat ve kültür alanlarında gelişme yaşaması
mümkün olamıyor ve bu yüzden de eski imparatorluk ahalisi, cahil bir insan
topluluğu olarak geride bırakılıyordu. Sürekli savaş durumunda bir ülkenin
kalkınması ve çeşitli alanlarda kalkınmaya geçmesi mümkün olamadığından, Ortaçağ düzeni ülkede süreklilik
kazanıyordu . İşte bu durumun farkına varan kurucu yönetim, kültür alanında da
devrimci bir atılım yaparak, yeni devletin çağdaş uygarlığı temsil eden ülkeler
arasında yer alabilmesi çizgisinde, bir harf devrimi yaparak yeni Türk alfabesini
yürürlüğe koyuyordu.
Latin
alfabesinin kabul edilmesi ile başlayan dil devrimi harekatı, ikinci aşamada bu
işin eğitimini yapmak üzere Millet Mekteplerinin açılışı ile yola devam ediyordu.
Ülkenin kuzey bölgesinde Rus topraklarında bir sosyalist devrim
gerçekleştirilirken, her alandaki devrimci atılımlar Türkiye’yi de etkiliyor ve
bu doğrultuda yeni Türk devletinin yönetimi sosyal, siyasal ve ekonomik
alanlarda birbirini tamamlayan devrimci atılımları devreye sokuyordu. Cumhuriyet rejiminin ilanı sonrasında 1924
yılında Türkiye’ye gelen ABD’li eğitim uzmanı Prof. Dr. John Dewey, Atatürk’e
sunduğu raporunda, yeni cumhuriyet rejiminin gelişmesi, ülkenin hızla
kalkınması ve halkın bir siyasal terbiyeden geçirilmesi ve halk kitlelerinin
yeni rejimden mutlu olabilmesi için, kitlesel eğitim yapacak halk okullarının
açılması gerektiğini yeni yönetime bildirmiştir. Atatürk bu rapor üzerine Avrupa ülkelerine
genç eğitimcileri göndererek bu ülkelerin halk eğitimi alanında nasıl
geliştiklerini anlamaya çalışmıştır. Avrupa ülkeleri sırasıyla incelendikten
sonra Danimarka devletinin çatısı altında çalışmalar yapan halk okullarının
çalışma yöntemleri incelenerek, bu sistem doğrultusunda halkçı bir eğitim
sisteminin oluşturulmasına karar verilmiştir. Yepyeni bir devlet kurulurken ve
onun toplumsal temeli oluşturulurken Türkiye’nin komşusu olduğu Avrupa tipi devlet modeline yönelme
kendiliğinden gündeme gelmiştir. Avrupa uygarlığının içinden çıkan çağdaş ulus
devletlerde olduğu gibi, eğitime önem verilmiş ve bunun temeli de dil devrimi
ile atılmıştır. Sıra eğitimin bütün toplum düzeyinde örgütlenebilmesi için halk
okullarının açılmasına geliyordu. Atatürk bu gerçeği hemen tespit ederek bu
amaçla Millet Mekteplerinin kurulmasına karar veriyordu. Daha önceleri
oluşturulan eğitim encümeninin yaptığı çalışmalar ve aldığı kararlar
doğrultusunda Millet Mekteplerinin kurulması gerçekleştirilirken, Atatürk
Kemalist devrimin eğitim alanındaki devrimci atılımının en önemli uygulamalarını
öncelikli olarak gündeme getiriyordu. Bir Ortaçağ toplumundan çağdaş cumhuriyet
yapılanması ortaya çıkarabilmek için herkesin okuma yazma bilmesi gerekiyordu.
Milli
bir devlet kurmak üzere yola çıkan Türk Cumhuriyetçileri , bu devleti ilan
ettikten sonra Osmanlı sonrasında geride kalan ahalinin yeni milli devletin milletini oluşturabilmesi doğrultusunda
ulusalcı adımlar atıyordu. Bu doğrultuda çalışmalarını yoğunlaştıran cumhuriyet
yönetimi, harf devrimini kabul ettikten hemen sonra Millet Mekteplerinin kuruluşunu
tamamlayarak, dil devriminin kurumsal bir yapıya dönüşmesini sağlıyordu. Benimsenen
Latin Alfabesinin Türk halkı tarafından öğrenebilmesi için böylesine bir
örgütlenmeye yönelmek zorunluluğu vardı. Yeni bir ulus devlet için, dil olarak
Türkçe ve onun dayanağı olan Türk alfabesinin öncelikli olarak halk kitlelerinin
bilgisine sunulması gerekiyordu. Yüzyıllarca imparatorluk çatısı altında
yaşamını sürdüren cahil halk kitlesinden bir Türk milleti çıkartabilmek için öncelik
millet kavramına veriliyordu. Dağınık halk kitlelerinin bir ulus devletin
çatısı altında disiplinli ve modern bir toplum yapısına dönüştürülebilmesi için
halk kitlelerinin milli devlet yapılanmasına yönelik bir biçimde eğitilmesi, zorunlu
görünen bir misyon olarak devrim yönetimi tarafından yerine getiriliyordu.
Kısaca bir milli devlet kurulurken onun toplumsal tabanını oluşturabilme
yönünde millet kavramına dayalı bir eğitim örgütlenmesi gündeme alınıyordu. Bir
milli devletin olabilmesi için ortada bir milletin olması gerekiyordu ya da bir
devrimci süreç sonucu kurulmuş olan milli devletin kendi milletini yaratması
gerekiyordu. Kurucu yönetim bu yolda kendi milletini yaratabilmek için ilk
attığı adımlardan birisi olarak, Millet mekteplerinin kuruluşu 1928 yılında
tamamlanıyordu. Bir yıl önceden halk dershanelerinin açılmasıyla başlatılan bu girişim,
daha sonra Millet Mektepleri olarak yasal bir düzenleme sonrasında halka sunuluyordu.
1 Kasım
1928 tarihli yasa ile Türk harflerinin kabul edilmesi sonrasında bütün yurtta
bir okuma yazma seferberliği başlatılarak yeni yazı modeli Türk ulusunun her
ferdine öğretilmeye çalışılmıştır. Hızlı modernleşmenin kısa zamanda atılacak
eğitim adımları ile sağlanabileceği görüldüğü için, Millet Mektepleri girişimi
gerçekleştirilmiştir. Osmanlı döneminde bir türlü gerçekleştirilemeyen eğitimin
yaygınlaştırılarak halk kitlelerinin seferber edilmesi konusu,
cumhuriyet yönetiminin önemli başarılarından birisi olmuştur. Avrupa
ülkelerindeki eğitim atılımlarından yararlanılarak ortaya çıkarılan programlar
aracılığı ile aydınlanma hareketlerinin ışığı ülkenin dört bir yanına götürülmeye
çalışılmıştır. Tanzimat, Islahat ve Meşrutiyet dönemlerinde
gerçekleştirilemeyen eğitim devrimini cumhuriyet yönetimi Millet Mektepleri ile
başlatmıştır. Binlerce köye dağılmış olan Türk insanının yeni Türkçe’yi
öğrenerek çağdaş aydınlanmaya yönelmesi Atatürk devrimlerinin genel anlamda
başarılı olmasına büyük katkılar sağlamıştır. Atatürk bu işin başında harf devriminin en çok bir
yıl içinde tamamlanması gerektiğini önemle vurgulamıştır. Ona göre bu iş uzarsa
başarısız kalabilirdi O nedenle Millet Mektepleri gibi bir kamu örgütlenmesi
devlete bağlı bir biçimde gerçekleştiriliyordu. Toplumda var olan yaygın bilgisizliğin
hızla ortadan kaldırılmasıyla istikrarlı bir eğitim atılımı
gerçekleştirilecekti. Milli devlet kurma yolunda eğitim bakanlığının adının
başına milli kavramı getiriliyor ve Millet Mekteplerine giden ortam
yaratılıyordu. Kuruluş döneminin hükümet programlarında, eğitim yolu ile
modernleşme hedefi çizgisinde yeni atılımlar dile getiriliyordu. Yurttaşların
devletin çalışmalarına katılabilmesi ve bu doğrultuda üzerine düşen görevleri
yerine getirebilmesi için okulların amaç ve misyonlarının önceden
belirlenmesine çalışılıyordu. Çeşitli bölgelerde eğitim örgütlenmelerinin yerel
özelliklere uygun düşecek bir yapıda tamamlanması hedefleniyordu. Dış
etkilerden arınmış bir eğitim sisteminin kurulabilmesi devrim yönetiminin ana
hedefi olarak öne çıkıyordu. Bilim ve teknik rehberliğinde geliştirilecek bir
akılcı dünya görüşünün vatandaşlara aktarılması, ülkenin gelişip kalkınabilmesi
için zorunlu görülen bir girişim olarak, Millet Mektepleri ile birlikte
uygulama alanına getiriliyordu. Düşünce özgürlüğünün ana esas olduğu çağdaş bir
eğitim düzeninin oluşturulabilmesi için, Millet Mektepleri programı ile bütüncül
bir devrim eğitim alanında gerçekleştiriliyordu.
Eğitim
alanında yeniliğin ilk adımı olan Millet Mektepleri, yeni Türk alfabesinin kabulünün
yasallaştırılmasının bir sonucudur. Tanzimat döneminde başlamış olan yenilikler
dizisi cumhuriyetin ilanına kadar sürdürülmüş ama yeni rejimin ilanı ile
birlikte bütün yenilikçi hareketler, Atatürk devrimi yapılanması içerisinde
sürdürülmüştür. Yeni cumhuriyetin aldığı kararlardan en önemlilerinden birisi
eğitimin birleştirilmesi olduğu için, Millet Mektepleri girişimi de
cumhuriyetin hukuk düzeninin bir yansıması olmuştur. Ülkede var olan bütün
eğitim işlerinin yürütülmesi merkezi bir yapılanma çerçevesinde Milli Eğitim
Bakanlığına bağlanarak, daha fazla etkin olabilecek yeni bir yapılanmaya
gidilmek istenmiştir. Öğretim Birliği yasası, Millet Mektepleri uygulamalarında
da temel alınan en önemli belgelerden birisi olmuştur. Eski imparatorluk
döneminden kalma çoklu hukuk sistemi reddedilirken, benzeri bir biçimde çoklu
eğitim yapılanmasına da izin verilmemiştir. Alt kimlikli gruplar ile farklı
dini kesimler toplumu bölücü bir yönde hareket etmesinler diye, öğretimin
birliği yasası meclis tarafından kabul edilmiştir. Devrimin temel ilkeleri
anayasada genel hukuk prensipleri olarak yer alırken, yeni devletin eğitim
politikasına da yön veriyorlardı. Özellikle dini grupların kendi inanç
sistemleri doğrultusunda eğitim merkezleri oluşturmalarına karşı, ülkede birlik
ve bütünlüğün tesisi doğrultusunda öğretimin birleştirilmesi yasası, yeni dönem
için önemli bir basamak noktası oluşturuyordu. Yabancılar ve gayrimüslim cemaatlerin
ayrı okullarını sürdürmek istemeleri gene öğretimin birliği yasası çerçevesinde
düzenleniyordu. Harf devrimini hazırlayan nedenlerin aynı zamanda Millet
Mektepleri oluşumunu gündeme getirmesi de eğitim devrimi içinde yer alan bir yeni
durumdu.
Yeni
Türk abecesi, Kısa Türkçe dilbilgisi, İlk okuma, Yazım sözlüğü, Seçme yazılar,
Dil Kurultayı gibi el kitaplarının dağıtıldığı Millet Mekteplerinde eğitim, öncelik
yeni Türk harflerine verilen bir biçimde sürdürülüyordu. Çağ dışı Arap
kültüründen uzaklaşarak çağdaş uygarlığa yönelik bir yeni yapılanma, Latin
alfabesinin kabul edilmesi sayesinde gerçekleşme aşamasına geliyordu. Avrupa
ile yakınlaşmak isteyen Türkiye bu yolda yeni bir adım atarak, bilim açısından sorumluluğunu
yerine getiriyordu. Türk yazı devriminin en önemli aşaması olan Millet Mekteplerinin
örgütlenmesi, okuma-yazma seferberliği ile birlikte yürütülüyordu. Millet
olmanın birinci koşulu olan dil birliğinin sağlanabilmesi ve bu alandaki çağdaş
gelişmelerin ulusal dil olan Türkçeye yansıtılması ve zaman içerisinde yeni
yazı ile birlikte Millet Mekteplerinin yurt düzeyinde örgütlenmesi, tam
anlamıyla bir kültür devriminin en önemli yansımaları olarak öne çıkıyordu.
Türk yurdundan geri kalmışlığı ve cahilliği uzaklaştırabilmek için böylesine
bir devrimci atılıma gereksinme vardı. Millet Mektepleri Talimatnamesinde kuruluşun
amacı yeni Türk harflerinin kolayca okuyup yazma olanağı vermesinden Türk
ulusunu en geniş ölçüde yararlandırmak ve büyük halk kitlelerini hızla okur
yazar durumuna getirmek ve bu doğrultuda gerekli olan ana bilgileri kazandırmak
amacıyla, Millet Mekteplerinin kurulduğu ilan edilmiştir. A kategorisinde hiç
okuma yazma bilmeyenler, B kategorisinde ise eski yazı olarak Arapça bilenler
eğitim çalışmalarında kurs programına alınmıştır.
Açılışından
sonra geçen hafta içinde bir milyondan fazla vatandaşın Millet Mekteplerine
başvurarak yeni yazıyı öğrenmek istemesi, bu kültür devrimine Türk insanının ne
kadar yakın durduğunu ve inandığı göstermektedir. Atatürk tüm vatandaşların
yeni Türkçe dilini öğrenmesi için her yerin halk dersanesi gibi
kullanılabileceğini ve bu doğrultuda önümüze çıkan herkese yeni dilin
öğretilmesi gerektiğini her konuşmasında dile getirmiştir.” Vatandaş Türkçe
konuş “kampanyasının yurt düzeyinde yarattığı heyecan, bakanlığın üst kadrolarını
harekete geçirince, kampanyanın sahibi olarak Milli Eğitim Bakanı Mustafa
Necati Bey beklenmedik bir rahatsızlık geçirerek vefat etmiştir. Talimatnamenin
birinci maddesinde her Türk vatandaşının Millet Mekteplerinin asli öğrencileri
oldukları vurgulanarak, herkes bu halk okullarına hem yardımcı olmaya hem de öğrenci
olarak katılmaya davet edilmiştir. Okuma-yazma seferberliğinin ilk günlerinde
kurucu önder Atatürk, bu mekteplerin belirli bir binası ya da mıntıkasının
olmadığını, bütün vatan topraklarının Millet Mekteplerinin yuvası olduğunu sürekli
olarak dile getirmiş ve bu doğrultuda seferberliğin bütün yurtta hızla
örgütlenerek sonuca ulaşması için elinden gelen katkıları sağlamıştır. Bakanlık
içinde Halk Eğitimi müdürlüğüne bağlı olarak açılan Millet Mekteplerinde, bakanlık
mensuplarının bir kısmı resmi olarak, geri kalanları da gönüllü olarak
çalışmalara katılıyor ve böylece kampanyanın en hızlı bir zaman süreci içinde
tamamlanması için var olan potansiyel en üst düzeyde değerlendirilmeye
çalışılıyordu. Bu aşamada toplantı yapmak için elverişli olan tüm binalarda
halk dersaneleri açılarak, Millet Mektepleri projesinin başarıya ulaşabilmesi
için her türlü çaba gösteriliyordu.
Yurdun
her köşesinin Millet Mektepleri çalışmalarını tahsis edilmesi dolayısıyla her
bölgede kırsal alanlarda yaşayan halk kitlelerine ulaşabilme doğrultusunda, gezgin
ya da seyyar öğretmen toplulukları gereksinme duyulan her yerde devreye
girmesiyle, en kısa zamanda bütün vatandaşların okuma yazma bilen eğitilmiş
insanlar haline dönüşmesi için gerekli hazırlıklar tamamlanmaya çalışılıyordu. Okul
müdürleri ve bakanlık personeli dahil olmak üzere kampanya sırasında eğitim ile
ilgili herkes çalışmalara katılırken, dağ başındaki köylere de gezgin ekipler
sayesinde ulaşılarak aydınlanmanın ışığı her yere götürülmeye çalışılıyordu.
Halk kitlelerinin yeni harflere ilgisini çekmek üzere propoganda kurulları
oluşturularak, herkes seferberlik düzeyinde harekete geçirilmeye çalışılıyordu.
Ayrıca kampanyanın gerekli kıldığı masrafların karşılanabilmesi için bağış
kampanyaları açılarak her bölgenin kendi masraflarını karşılamasına dikkat
edilmişti. Millet Mekteplerinin amacına uygun çalışmalarını yürütebilmesi
çizgisinde, Milli Eğitim Bakanlığının resmi denetimleri ülkenin her köşesinde
yapılabiliyordu. Dönemin başbakanı Millet Mekteplerine gönderdiği bir genelgede
Millet Mektebi öğrencilerinin diğer öğrencilerden farklı olarak ele alınmaları
gerektiğini vurgulayarak, yaşı ilerlemiş olgun insanlara başka türlü eğitim
çalışmalarının yapılması gerektiğini belirtiyordu. Hukuken Yaşları 16 ile 46
arasında bulunan bütün orta yaşlılar Millet Mekteplerinde eğitim görebilirlerdi.
Vatandaşların normal çalışma saatlerinin dışında belirlenen zamanlarda, Millet Mekteplerinin normal çalışmaları sağlanıyordu. Ayrıca tatil günlerinde de Millet Mektepleri okuma-yazma eğitimini sürdürüyordu. Belirli aralıklarla yapılan sınavlar sonucunda başarılı olan öğrencilere birer mezuniyet belgesi verilerek, onların normal ortama dönmeleri sağlanıyordu. Türkçe eğitimini bitirenlere verilen diplomalar da kamu kuruluşlarında işe girmek konusunda esas alınıyordu. Ders programları her okulun içinde bulunduğu durum ve koşullara göre belirleniyordu. Bir anlamda insan sağlığı ile ilgili temel bilgiler temel sağlık eğitimi derslerinde, herkesi günlük yaşamda ilgilendiren konular hayat bilgisi, içinde yaşanılan ülkenin koşulları ile ilgili olan vatandaşlık bilgileri yurttaşlık dersleri ile, Teşkilatı Esasiye Kanunu ile ilgili bilgiler ise genel hukuk bilgisi dersleri çerçevesinde anlatılıyordu. Sınavlarda başarılı olanlara devam belgesi, kursları tamamlayarak mezun olanlara ise Millet Mektebi Şehadetnamesi verilen eğitimin resmi belgeleri olarak öğrencilere veriliyordu. Mezun olanlara Teşkilatı Esasiye Kanunu kitap olarak veriliyordu. Ayrıca Millet Mektebinden mezun olanların okumaları ve gelişmeleri izleyebilmeleri için de Halk adıyla bir haftalık gazete çıkarılıyordu. Yurt sathında örgütlenen Millet Mekteplerinin açılamadığı yerlerde ise, bu bölgede bulunan ticari işletmelerin kendi bünyelerinde halk dersaneleri açarak, herkesin bu kampanyadan yararlanması için çaba gösteriliyordu. Böylece eğitilmemiş tek bir insanın kalmaması ana hedef olarak belirleniyordu.
I927
yılında ilk olarak Halk dersaneleri, 1928 yılında ise ilgili yasanın çıkışından
sonra ise Millet Mektepleri adı altında örgütlenen bu yaygın eğitim projesi çok
kısa zamanda sonuç verince, Türk ulusunun Ortaçağ düzeninden kurtularak, çağdaş
uygarlık düzeyine erişmesi sağlanıyordu. Bir cumhuriyet yurttaşının bilmesi
gereken temel yurttaşlık bilgilerinin vatandaşlara devlet yardımı ile
aktarılmasının sağlandığı bu yaygın eğitim kuruluşu aracılığı ile
gerçekleştirilen eğitim devrimi, Baş Öğretmen seçilen Atatürk’ün önderliğinde başarıya
ulaşmasıyla, hayatta en gerçek yol göstericinin bilim ve kültür olduğunu genç
Türk Cumhuriyeti açıkça benimsiyordu. Devlet ve millet kaynaşması çerçevesinde
bir ulusal kampanya rüzgârı ülkenin her köşesinde estirilirken, Başöğretmen
Atatürk’ün arkasında bütün Türk ulusu kenetlenmiş bir durumda uygarlık savaşını
sonuna kadar sürdürüyor ve bu doğrultuda ulusal bir mücadele veriliyordu.
Millet Mekteplerinin her yıl daha da genişleyerek çalışmalarını sürdürmesi, Türkiye
Cumhuriyeti’nin aydınlık yüzüne kavuşması açısından önemli bir kazanç sağlıyor
ve böylece cumhuriyet yönetimi de uygar uluslar arasına girerek, batının önde
gelen gelişmiş ülkeleri ile daha yakın çalışmalara kalkışabiliyordu. Atatürk
bilimin ışığını her köşeye sokarken, hapishanelerdeki hükümlülere yönelik
okuma-yazma eğitimine suçluların ıslahı
açısından öncelik verilmesine de dikkat ediyordu.
Yaygın bir halk eğitimi projesi olarak gündeme
gelen Millet Mekteplerinden bir yıl önce beş yüz civarında halk dersaneleri açılmıştır.
1929 yılında bir milyonun üzerinde bir öğrenciye diploma olarak
şahadetnamelerinin verilmesi güçlü bir başlangıç olmuştur. İlk yıl içinde sekiz
bini aşkın Millet Mektebi dershanesi açılmıştır. Kırsal kesimde yer alan
köylerde ise on iki bin Millet Mektebi çatısı altında dershane açılmıştır.
Zamanla köylerdeki Millet mekteplerinin sayısı kentlerdeki sayının iki misli
olmuştur. Bazı yörelerde kadınlar için özel dersaneler kurulmuştur ama mektepler
arasındaki tasnif genel olarak eski dili bilenler ile yaşı ilerlemişler arasındaki
gruplara göre yapılmıştır. Kurucu önder Atatürk’ün dünyadan ayrıldığı zamana
kadar geçen on yıllık sürede Millet Mektepleri dershane sayısı yetmiş binlere doğru tırmanmıştır. Daha
sonraki yıllarda eğitime katılan kadın sayısı fazlasıyla arttığı için A ve B grupları
yapılanması içinde yeni düzenlemelere gidilmiştir. Cumhuriyet yönetimi
kadınların eğitimine de ağırlık verdiğinden, katılım oranlarına göre yeni
dershanelerin açılması gündeme gelmiştir. Çağdaş bir ulus yaratabilmek için
toplumun her kesimine eğitim verilmiştir.
Atatürk
cumhuriyet rejimini kurarken öncelikle bir milli devlet kurmuştur. Millet
olmadan milli devlet kurulamayacağını iyi bilen kurucu önder Atatürk, Osmanlı
döneminden geride kalan ahaliyi milletleştirmek gerektiğini çok iyi biliyordu.
Bu nedenle daha işin başında yeniden yapılanma sürecini başlattığı, milli
devlet olma yolunda arkasında Avrupa ülkelerinde olduğu gibi üç yüz yıllık
milletlerin olmadığını da görüyordu. Birinci dünya savaşı sonrasında geride kalan
on milyon civarında yaralı nüfustan bir millet çıkarmak pek kolay görünmüyordu.
Bu çerçevede yaralı nüfusu tedavi etmek ve daha sonra da milletleşme
doğrultusunda eğitmek gerekiyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu koşullar altında
yoktan var edilmesi gerekiyordu. Bir anlamda imkansızı istemek gibi bir çıkış
ile Anadolu’da başlatılan Kuvayı Milliye hareketinin başarıya ulaştırılması ile
birlikte, birçok engelin ve olumsuzluğun ortadan kalktığı görülünce, Kemalist
devrimin öncü kadrosu devleti kurduktan sonra bu kez ahalinin millete
dönüştürülmesi gibi yeni bir aşama gündeme geliyordu. İşte bu noktadaki
boşluğun giderilebilmesi için, halk kitlelerine yönelik eğitim ve aydınlanma
hareketinin adı Millet Mektepleri olarak belirleniyordu. İmparatorluk döneminde
ümmet kavramının ağırlığı altında ezilen halk kitlelerinin milli devletin
kuruluşuna giden yolda milletleştirilmesi için halk okulları kurmak gibi bir
zorunluluk ortaya çıkıyordu. Kimsenin ciddiye almadığı Türk asıllı nüfusun Kuvayı
Milliye savaşı sırasında milli çizgi üzerinden milletleşmesi, Avrupa tipi bir
milli devletin kurulmasına giden yolu açıyordu. İşte önder kadro bu gerçeği görerek önce Kuvayı
Milliye mücadelesini başlatıyor sonra da ikinci aşamada toplumun milletleşmesi
yolunda Millet Mektepleri örgütlenmesi ile, Türk milletinin tarih sahnesine
çıkışını gerçekleştiriyordu. Milli devlet için önce milletleşme süreci
hızlandırılırken daha sonraki aşamada da cumhuriyet rejiminin
toplumsallaştırılması çizgisinde, halkçılık yeni bir siyasal yaklaşım olarak öne
çıkarılıyordu. Milli devletin kuruluşunun tamamlanmasında halkçı bir
cumhuriyetçilik yaklaşımı tamamlayıcı bir politika olarak, Millet Mekteplerinin
paralelinde öne çıkarılarak toplumsal bütünleşme hedefleniyordu.
Millet
mektepleri kurulan milli devletin toplumsal tabanını oluştururken, aynı zamanda
milli devletin kadrolarını yetiştirerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kısa bir süre
içinde merkezi coğrafyanın en güçlü milli devleti olmasını sağlıyordu. Atatürk’ün
önderliğinde çalışmalarına başlayan Millet Mektepleri, Atatürk sonrası dönemde
de bazı çalışmalarını sürdürüyor ve benzeri amaçlara sahip olan Halkevleri ve
Köy Enstitüleri ile dayanışma içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin halkçı bir
çizgide gelişerek çağdaş uygarlık düzeyine çıkması hedefleniyordu. Atatürk
çağdaş eğitimi uygar bir ulus olma yolunda en temel unsur olarak görmüştür. Ulusal
kurtuluş savaşı ile elde edilen ulusal bağımsızlık statüsünün milli eğitim
atılımı ile pekiştirilmesi doğrultusunda, köklü bir kültür devrimi
yapılanmasına girişilmiştir. Millet Mektepleri ile başlayan halkçı atılımlar
daha sonraki aşamada Halkevleri ve Köy Enstitüleri ile devam ettirilerek, Ortaçağdan
çağdaş uygarlık düzeyine geçişin adımları atılmıştır. Eğitim birliği yasasının
çıkartılması ile desteklenen ulusal kültür devrimi, cumhuriyet rejiminin
gelişmesi ile birlikte daha da genişleyerek Anadolu topraklarına kök salmıştır.
Yasal zeminde kabul edilen alfabe ile yazı devrimi eski dönemden kalma
toplumsal yapının simgesini değiştirmiştir. Yazı devrimi çağdaş bir millet
yaratmak ya da milli devlet kurmak doğrultusunda kurucu yönetimin çalışmalarına
olumlu katkılar sağlamıştır. Yazı devrimi sürecinde güçlenen Millet Mektepleri,
kurucu önder Atatürk ile Türk milleti arasında ciddi bir kültür köprüsünün
oluşumunu sağlamıştır. Kemalist yönetim bir yandan yazı devrimi ile çağdaşlığa
açılarak güçlenirken, merkezi bürokrasi bu durumdan yararlanarak, kurulmak
istenen çağdaş cumhuriyetin modernleşmiş bir toplum yapısı üzerine inşa
edilmesi gibi olumlu bir yapılanmanın tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Çağdaş
bir kültür devrimi olarak yazı devrimi toplumun köklerine doğru ulaşırken,
Millet mektepleri milli devletin kurulması açısından gerekli olan bütün
devrimci atılımların başarılması için uygun bir ortam yaratıyordu. Millet
Mektepleri kısa bir süre içinde Türk toplumunun okur-yazar bir düzeye gelmesine
ve bu açıdan da halkçı cumhuriyet rejiminin Türk milletinin bütünü ile kucaklaşarak,
Orta Doğu bölgesine çağdaş uygarlık çizgisinin girmesine aracı oluyordu. Çağdaş
uygarlığın ulus devlet modeli merkezi coğrafyaya Türk devleti aracılığı ile
gelirken, Türk devletinin milli bir karakter kazanmasında Millet Mektepleri
açılımı bu yönelişin dayanak noktası olarak işlevsel oluyordu.
Bugünün koşullarında Türklük ve millet oluşumları küresel emperyalizmin baskıları ile ortadan kaldırılmaya çalışılırken, Türk ulusu yüz yıl önce imparatorluk sonrasında kazanmış olduğu millet yapılanmasını kurucu önder Atatürk’e ve onun çok başarılı olan Millet Mektepleri girişimine borçlu olduğunu hiçbir zaman unutmamak durumundadır. Emperyalizm Türklerin merkezi imparatorluğunu çökerttikten sonra, Türk milletini de dünya haritasından silmek istemiş ama bu girişime karşı bir tepki olarak gelişen Kuvayı Milliye hareketi millilik olgusunu Türklerin alnına yazmıştır. Türkler uluslaşma süreci içinde Millet Mekteplerinde millet olma derslerini aldıklarını bugünün koşullarında hatırlamazlarsa, o zaman yeniden harita düzeltmeleri saldırılarına maruz kalmaktan kurtulamayacaklardır. Gelecekte Türk dünyası bir araya gelebilirse, o zaman ortaya çıkacak büyük Türk devleti bir millet imparatorluğu olacaktır. Türkler Millet Mekteplerinde millet olmayı iyi öğrendikleri için, yüz yıllık saldırılar Türkiye Cumhuriyeti ulus devletini yıkamamıştır.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder