ANKARA KALESİ
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYOR
Tarihin her döneminde var olan ve kurdukları devletler aracılığı ile öne çıkan Türkler, her dönemde dünya siyaseti üzerinde etkili olmuşlar ve dünya tarihinin dönemeçleri dönülürken, en son noktada yönlendirici olarak tüm insanlık ve dünyanın geleceği doğrultusunda önderlik etmişlerdir. Tarih öncesi dönemlerden gelerek Milat sonrasındaki tarihsel dönemlerde eskisinden çok daha fazla ağırlık koyarak dünyanın yönlendirilmesinde etkin olan Türk toplulukları, kavimleri ve de boyları tüm zamanlarda dünyanın ilerlemesi ve gelişerek daha üst düzeyde yeni bir dünya düzeninin kurulması için her türlü mücadeleyi yaparak bugünlere gelmişlerdir. Uluslararası alanda gündeme gelen yenilik ve gelişmeler birbiri ardı sıra öne çıkarken, dünya tarihinin sayfalarını dolduran siyasal ve düşünsel birikimin oluşmasında ve geleceğe dönük bir biçimde yönlenmesinde, her dönemin Türk devletlerinin ve de bu devletlerin sınırları içinde yaşamlarını sürdüren Türk kavimlerinin yönlendirici etkileri ve önderlikleri olmuştur. Yeryüzünde yaşamakta olan diğer toplulukları ve milletleri ele alarak Türklerin tarihsel serüvenleri ile karşılaştırıldığı zaman, tarihin en zengin birikiminin Türklerin kendi topluluklarında olduğu görülmektedir. Günümüzde Türk dünyası bu nedenle birliğe yönelmektedir.
Tarihin
derinliklerinden gelen Türk kavimleri yeryüzünün beş kıtasından dördünde siyaset
sahnesine çıkmışlardır. İnsanlığın ilk dönemlerinin yaşandığı Asya kıtasında, Hun
ve Avar devletleri ile bir egemenlik düzeni kuran Türkler, daha sonraki
aşamalarda da Göktürk, Uygur ve Hazar devletleri gibi kendi dönemlerinin
uygarlık düzenini kurmuşlar ve uzun yıllar yaşatan Türk kökenli hegemonyaları birbiri
ardı sıra gündeme getirmişlerdir. Büyük imparatorluklar aracılığı ile Avrupa,
Afrika ve Asya kıtalarının önemli bölgelerinde devletler ve imparatorluklar
kurma şansını elde eden Türkler, bir anlamda da tarih öncesi dönemlerden gelen
uygarlık birikimini yirmi birinci yüzyıla taşımışlardır. Bu nedenle eski dünya
düzeni geride kalırken ve yeni bir dünya düzenine doğru bir geçiş dönemi
yaşanırken Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Türk dünyası devletlerinin
uluslararası konumları son derece önem kazanmıştır. Tarihin derinliklerinden
gelen Türklük ve Türk dünyası bugünün dünyasında merkezi alanlarda varlıklarını
sürdürmekte, Asya kıtasının kuzeyi, ortası ve de batı bölgelerinin tamamı, Orta
Doğu bölgesinin bütünü, Avrupa kıtasının doğusu ile Afrika kıtasının kuzeyi
gibi bölgelerde hem Türk devletleri hem de bu devletlerin ötesinde toplumsal
ağırlıklarıyla Türk boyları varlıklarını koruyarak, tüm etkinliklerini daha da
artırma olanaklarını elde edebilmiştir. Türklerin tarih öncesinden gelen
ağırlıklarıyla dünya haritasına dağılmaları dikkate alınırsa, Proto- Türklerden
gelen bir uygarlık çizgisinin bugünlere kadar Türk devletleri ve toplulukları
aracılığı ile taşındığı görülmektedir. Bu kadar uzun bir geçmişe sahip olan
Türklerin dünyanın her kıtasına dağıldığı ve günümüzün üç büyük devleti olan
Çin, Rusya ve Hindistan topraklarında daha önceki dönemlerde devletler ile
birlikte imparatorluklar da kurdukları anlaşılmaktadır. Böylesine yaygın bir
yapılanmaya sahip olan Türk boyları bazen yaşadıkları toprakları kendilerine
yurt edinmişler, bazen de at sırtında göçebe bir toplum olarak dünya kıtaları
üzerinde sürekli olarak seferlere çıkarak yeni yeni ele geçirdikleri topraklar
üzerinde eskisinden çok daha farklı devletler kurarak ve uygarlığını yeni
ülkelere taşıyarak, evrensel egemenlik yarışında diğer toplulukları arkada
bırakabilmenin başarısını göstermişlerdir. Bugünün dünyasında yeryüzü
haritasına bakılırsa her dönemin etkin gücü olan Türklerin fazlasıyla yeryüzü
kıtalarına dağılmış oldukları görülmektedir. Uygarlığın en eski temsilcisi olan
Türkler günümüze uygarlığın birikimlerini taşırken, bir araya gelmeyi
unuttuklarını ve de bu yüzden Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan ve ABD gibi çok
geniş alanlara sahip olan bir büyük devleti, Türklerin ortak devleti olarak
kuramadıkları görülmektedir. Çok eski geçmişten gelmek, bütün dünya kıtalarına
yayılmak, sürekli olarak yer değiştirmek gibi sorunlarla uğraşmak zorunda kalan
Türkler, kıtasal büyüklüğe sahip olan büyük devletlerle rekabet edebilecek
düzeye gelmişlerdir.
Sovyetler
Birliğinin dağılmasından sonra iki kutuplu dünyadan ABD merkezli tek kutuplu
bir dünya arayışına sürüklenen dünya konjonktürü bu hedefi
gerçekleştiremeyince, bu duruma tamamen ters düşen bir çizgide çok kutuplu
dünya oluşumu insanlığın önüne gelmiştir. Batı dünyasının ABD ve AB gibi büyük
devlet yapılanmaları sürdürülmeye çalışılırken, dünyanın ortasında Türkiye ile
birlikte Türk dünyasının kopukluğu bir mesele olarak gündeme gelmiştir. Orta
Doğu bölgesinde yeni bir düzen arayışı içinde olan batılı emperyalistler eskisi
gibi bu bölgede etkin olamadıklarını görünce, merkezi alana Rusya, Çin,
Hindistan ve İran gibi doğu bölgesinin büyük devletlerinin girmeye çalıştıkları
öne çıkmıştır. İşte bu aşamada doğunun büyük devletlerinin dünyanın merkezi
alanında yeni emperyal güçler olarak görünmesiyle birlikte, eski dönemin
Türkiye Cumhuriyeti ile Türk dünyasını birbirinden kopuk bir konuma getiren
jeopolitik dengelerin de değiştiği ortaya çıkmaya başlamıştır. Batı
emperyalizmi bütün dünyaya egemen olurken, Türkleri devre dışı bırakabilmek
üzere Türkiye ile Türk dünyasının birbirinden kilometrelerce uzak bir konumda
kalmalarını, merkezi coğrafyada Türklerin etkinliğinin kırılabilmesi için batı
dünyasının temsilcisi olan İngiltere ve
Fransa gibi büyük emperyalist güçler devreye girerek sağlamışlardır. Osmanlı
topraklarında oluşturulan batı hegemonyası, daha sonraki aşamada Orta Doğu’nun
yeni haritasında Sovyetler Birliği ile müstakbel İsrail devletinin arasına yeni
bir tampon devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin konulmasını öne çıkarınca,
Orta ve Kuzey Asya bölgelerinde varlığını sürdüren Türk devletlerinin, Orta
Doğu bölgesinde merkezi bir devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyetinden
fazlasıyla uzak düştükleri görülmüştür. Bu yüzden on sekizinci yüzyılda
başlayan Türk milliyetçiliğinin ana hedefi olan Türk birliğinin sağlanması
konusu, yirminci yüzyılın başlarında siyasal gündemden düşerek, cihan savaşları
sonrasında kurulan yeni dünya düzeninde Türklerin parçalanmış bir durumda
yeniden yapılandırılmasına gidilmiştir. Türklerin büyük çoğunluğu Sovyetler
Birliği içinde bırakılırken, bir kısım Türk Doğu Türkistan üzerinden Çin
sınırları içinde terk edilmiş ve Osmanlı uzantısı bazı Türk boylarının ise, Avrupa
kıtasında farklı devletlerin ülkelerinde yaşamalarına ise zemin hazırlanmıştır.
Çinliler,
Ruslar ve Hintlilerin büyük ülke sınırları içinde yaşamalarına izin veren o
dönemin emperyalist güçleri, yüz yıldır Türk boylarının kurulacak büyük bir
Türk devletinin çatısı altında ortak bir yaşam düzenine kavuşmalarını
önlemişlerdir. Batılı emperyalistler Türklerin parçalanması ve birlik olmaması
için yürüttükleri bu bölücü girişimlerin benzerini Araplar için de gündeme
getirerek, halen var olan elliden fazla Arap devleti içinde Arap
topluluklarının parçalanmış bir biçimde yaşamalarını her türlü baskı ve komplo
oyunlarını oynayarak sürdürmeye devam etmişlerdir. Ne var ki ,batılı
emperyalistlerin bu oyunlarını yeni dönemde sürdürebilmeleri giderek zorlaşmış,
Çin, Rusya ve Hindistan uluslararası alana girerek ve yeni emperyal güçler olarak hareket etmeye
başladıklarında batı blokunun uygulamaları etkisini yitirmiş ve bu doğrultuda,
Türk toplulukları ile Arap kavimlerinin kendi ortak büyük devletlerinin çatısı
altında Rusya ve Çin gibi büyük devlet
yapılanmalarına benzer bir yeni siyasal düzen kurabilmeleri konusu ,yeni
dönemde dünyanın esas gündemine
girmiştir. Milyonlarca nüfusa sahip olan Çinli, Hintli ve Rus asıllı
topluluklar kendi büyük devletleri çatısı altında yaşarken, benzeri bir yeni
düzeninin Türkler ve Araplar için düşünülmemesi, dünya barışı açısından çok
önemli bir eksikliği yeniden gündeme getiriyordu. Araplar ikinci dünya savaşı
sonrasında Cemal Abdülnasır’ın öncülüğünde Birleşik Arap Cumhuriyetini kurarak,
merkezi alanda büyük bir Arap devletini emperyalistlere karşı kurmaya çalışmışlar
ama Atlantikçiler ve Siyonistlerin etki ve baskılarıyla bu yeni oluşum
önlenmiştir. Yirminci yüzyılda Türkler ile birlikte Araplar’ın da Çin ve Rusya
gibi büyük devletler olarak varlıklarını sürdürmelerine izin verilmezken,
geçmişten gelen devletler arası rekabet gene de devam etmiş ve bunun sonucu
olarak da soğuk savaş dönemi sonrasında yeni bir siyasal ortam konjonktürel
olarak gündeme gelmiştir. Geçmişteki olaylardan ders almasını bilen Türkler ve
Türk dünyası birlikte daha dikkatli bir yaşam düzenine yönelerek, dünya
barışının daha güçlü bir temele oturtulabilmesi için ciddi mücadeleler
verilmiştir. Artan ilişkiler zamanla ekonomik ve kültürel ilişkilere doğru
ilerleyince, Türklerin birleşme yolları açılmıştır.
Sovyetler
Birliği’nin kurulması nedeniyle yüz yıl önce gündeme getirilemeyen Türk
dünyasının bir araya gelerek ortak bir devlet çatısı altında bütünleşmeye
yönelmesi konusu, yirminci yüzyılın başlarında çözüme kavuşturulamayarak, bir
sonraki yüzyıla ertelenmiş ve aradan yüz yılı aşkın bir süre geçtikten sonra
ancak yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği dolarken, uluslararası alanda genel
bir sorun olarak ele alınabilmiştir. Sovyetlerin dağılması aşamasında on beş
devlet bağımsız olurken, orta Asya ve Kafkasya’da bulunan Türk kökenli
devletler daha sonraki aşamada diğer rakip siyasal oluşumlara ve dış dünyaya
karşı bir Türk dayanışmasının örneği olarak önce Türk Keneşi adı altında resmen
her türlü uluslararası çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Zaman içinde uluslararası
diplomasinin temel kavramı olan Konsey başlığı altında Türkiye’nin öncülüğünde
bağımsız Türk devletlerinin birlikteliği geleceğe yönelik bir biçimde
örgütlenerek yeni bir dünya düzenine giden yolda, Türklerin kültürel
birlikteliği ve bu çizgide dayanışma içinde olabilmeleri için çaba
gösterilmiştir. Soğuk savaşın bitişi ile gündeme gelen Türklerin birliği
meselesi, aradan çeyrek yüzyıllık bir zaman dilimi geçince bu kez birliktelikten
daha da ileri giderek bir bütünleşme çizgisi doğrultusunda, bu kez Türk
Devletleri Teşkilatı adı altında tıpkı diğer uluslararası organizasyonların
kurulması gibi, yeni bir yapılanma modeli çerçevesinde gündeme getirilmiştir.
Böylece soğuk savaş sonrası dönemde gündeme getirilen Türklerin birlikteliği sorunu,
yirmi beş sene sonra tam anlamıyla bir bütünleşmenin konusu olarak ele alınarak
aynı zamanda geleceğe dönük kalıcı bir örgütlenmenin konusu yapılmıştır. Yeni
dönemde artık Türk Keneş’i ya da Türk Konseyi’i gibi temsili katılım aracılığı
ile oluşturulan gevşek bir yapılanma değil ama tıpkı diğer uluslararası
bütünlüklü örgütlenmeler gibi, daha güçlü bir bütünleşme ve tamamlanmayı
sağlayan yeni bir yapılanma, tam bir asır dağınıklığa mahkûm edilen Türk
dünyasına karşı, Türk Devletleri Teşkilatının kuruluşu ile yapılan haksızlık
ortadan kaldırılmıştır.
12
Kasım 2021 tarihi Türk dünyasının bütünleşme adımının atıldığı gün olarak,
gelecekte tüm Türk devletleri ve toplulukları arasında kutlanacak bir ortak
bayram günü olacaktır. Beş bağımsız Türk devletinin bir araya gelmesi ve bu
toplantıya Avrupa kıtasına Asya’dan göç etmiş Türk asıllı Macarları temsilen
Macaristan devletinin de gözlemci bir ülke olarak katılması ile Türk Devletleri
Teşkilat’nın, sadece bir Asya örgütlenmesi değil ama aynı zamanda Avrupalı
Türklerin de katılımı ile oluşan uluslararası bir örgütlenme olduğunu ortaya
koymuştur. Halen bağımsız olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de böylesine
bir evrensel birlikteliğin içinde yer alması, örgütlenmenin imzalandığı gün
gündeme getirilerek, dışarıda kalan diğer Türk devletlerinin de böylesine bir
birliktelik içinde yer alabilecekleri dünya kamuoyuna açıklanmıştır. Türk
Devletleri organizasyonu ,bağımsızlıklarını, egemenliklerini ve toprak
bütünlüklerini korumaya çalışan, ortak bir tarih ve kültürel arka plan ile
birlikteliğe ve gelecek hedeflerine sahip olan Türk devletlerinin, kendilerini
korumaya ve Türklerin kazanılmış hak ve özgürlüklerine karşı olabilecek her türlü saldırı ve haksızlıklara
karşı ortak dayanışma içinde mücadele etmeye, Türk dünyasının kararlı bir
biçimde karşı koymasını sağlayacak bir kurumsal yapılanmanın siyasal alana
getirilmesidir. Ruslar, Çinliler, Hintliler, Avrupalılar ve de Amerikalılar bu
tür mücadeleleri yıllarca vererek büyük devletlerini kurabilmiş ve onun
sağladığı ortak savunma alanı içinde siyasal mücadelelerini diğer devletlere
karşı sürdürerek, evrensel alanda daha güçlü konumlara sahip olabilmişlerdir. Bütünleşme
toplantısında Türk devletlerinin birliği konusu görüşülerek karara
bağlanmıştır. Ortak toplantının resmi adı ise dışa karşı resmen ”Yeşil
Teknolojiler ve Dijital çağda akıllı şehirler “ olarak ilan edilmiş ve böylece
günümüzün en önemli üç konusu toplantının resmi adında ifade edilerek, Türk dünyasında
önümüzdeki dönem çalışmalarında , yeşil teknolojiler, dijital yapılanma ve akıllı şehirler gibi kritik konuların en güncel sorunlar olarak öncelikle ele alınacağı ilan edilmiştir. TİKA (Türk
İşbirliği Teşkilatı) isimli kuruluş aracılığı ile Türk işbirliği çalışmalarında
ilk adım atılmış, TÜRKSOY isimli kuruluşla ise bir Türk uluslararası kültürel
işbirliği örgütlenmesi ikinci aşamada oluşturulmuş ve daha sonra da Türk
Keneş’i aracılığı ile, bütün bu oluşumların çatısı altında birlikte var olacağı,
Türk Devletleri Teşkilatı son aşamada kurulmuştur. Böylece Türk dünyası
ilişkilerinin zamanla bütünleştirilmesi bir gereksinme olarak öne çıkmıştır.
2021
yılının Kasım ayı Türk dünyasının bir araya getirilerek bütünleşmesinin
gerçekleştirildiği bir tarih olmuştur.
İstanbul Boğazının tam ortasında yer alan Demokrasi ve Özgürlükler
adasında atılmış olan bütünleşme adımı ile hem Türk dünyasına hem de dünya
kamuoyuna önemli mesajlar verilmiştir. Türkiye’nin ev sahipliğinde yapılan
İstanbul toplantısı gelecek yüzyıllara dönük sağlam bir işbirliğinin ve bu
doğrultuda atılan emin adımların atıldığı aşama olmuştur. İstanbul zirvesinde
üst birlik kuruluşu tamamlanırken aynı zamanda güncel bazı konularda önemli
kararlar alınmıştır. En son savaş olarak Azerbaycan’ın Karabağ’da zafer
kazanması ve Türkiye’nin bu aşamada büyük yardım ve destek sağlaması ile ortaya
çıkan sıcak yakınlaşma ortamı İstanbul Kongresine katılan Türk devletlerini
eskisine oranla daha çok ortak bir çalışma düzenine doğru yönlendirmiştir. Türkiye’nin
Karabağ’da Azerbaycan’a ağırlıklı destek sağlaması ile diğer Türk devletleri de
Türkiye benzeri bir destek dayanışmasına girmelerine elverişli bir ortam
hazırlamıştır. Böylesine bir ortamda Türk devletleri otuz yıllık haksız işgale
uğratılan Azerbaycan’a toplu destek sağlarken, aynı zamanda savaşı kazanan
taraf olarak Azerbaycan devleti ile çok yakın bir dayanışma içine girmişlerdir.
Bu nedenle Karabağ zaferi bütün Türk dünyasının ortak zaferi olarak
değerlendirilmiştir. Azerbaycan gibi bir Türk devletinin Karabağ’da zafer elde
etmesi, diğer Türk devletlerinin de devreye girerek bütünleşmeye yöneldiklerini
göstermiştir. Türk devletleri resmi adımlarla bütünleşmeye yönelirken, Rusya, Ukrayna,
Balkanlar, Avrupa ve Afrika gibi bölgelerde yaşamakta olan Türk asıllı
topluluklar da Türk Konseyi ile ilişki kurmaları sayesinde, uluslararası
alandaki örgütlenme üzerinden milli bir kamuoyu oluşumunu dolaylı yollardan
meydana getirmişlerdir. Türk Konseyi kongre sırasında izlediği yakın ve sıcak
diyalog ortamı ile bütün Türk devletleri ile birlikte diğer ülkelerdeki Türk
asıllı topluluklara da yakın ilgi göstererek, uluslararası Türk örgütlenmesinin
daha güçlü bir biçimde tamamlanabilmesine elverişli bir ortam hazırlanmıştır. Geçmişten
gelen tarafsızlık statüsü ile tartışmaların orta noktasında yer alan
Türkmenistan devleti Kongreye devlet başkanı düzeyinde katılarak, yeni
bütünleşme aşamasında Türk Devletleri Teşkilatı’nın tam üyesi olarak yola devam
etmek istediğini göstermiştir.
İstanbul
zirve toplantısında Türk Devletleri Teşkilatının ortaklık statüsünün
oluşturulmasına dikkat edilmiş ve bu doğrultuda 121 Maddelik bir bildiri
hazırlanarak üyelerin onayına sunulmuştur. Ayrıca, Türkiye’de geleceğe dönük
yapılanmalar düzenlenirken 2023 ya da 2071 gibi Türk tarihi açısından anlam
taşıyan yıllarda, Türklük duygusunu ayakta tutan yıldönümü ve anma günlerinde
dile getirilen Türk kültürü ve siyasal birikimini taşıyan organizasyonların bir
benzeri için, 2040 yılı Vizyonu adı altında ayrı bir metin olarak İstanbul
toplantısında oybirliği ile kabul edilmiştir. Böylece yeni kurulmakta olan Türk
Devletleri Teşkilatı’na gelecek için yeni bir vizyon getirilmeye çalışılmıştır.
Bu bildiri de geleceğe dönük bir çalışma ortamı ve ortaklık statüsü oluşturmaya
öncelik verilirken, Türk dünyasında var olan önemli bazı sorunlara da çözüm getirebilecek yaklaşımlara yer
verilmiştir. Hazar bölgesinin durumu, Türk devletleri için ekonomik işbirliği, Türkistan’da
TURANSEZ adı altında örgütlenecek özel bir ekonomik bölge oluşturulması, Türkçülüğün
esası olarak işte ve fikirde birlik ilkesi genel anlamda benimsenmiş, ortak bir
kültürel ortam yaratabilmek için TRT - AVAZ gibi Türk dünyası ile ilgili yayınlar yapan
kanalların desteklenmeleri gerektiği toplantı sırasında üye devletlerin desteği
ile vurgulanmıştır. Türk dünyasının kültürünün önemli şahsiyetlerini birlik ve beraberlik ruhu
içinde tanıtmak ve yaygınlaştırmak, Türk dünyası ile ilgili bilimsel ve edebi
alanda yapılan çalışmaların ödüllendirilmesi, Avrupa Birliği’nin “Erasmus
“programı ile yaptığı eğitim değişimi programının benzerinin “ORHUN “ adı altında geliştirilecek değişim
programıyla, Türk dünyası için de devreye sokulması, Okullarda ortak bir Türk
tarihi, coğrafyası ve edebiyatı okutulması için özel kitapların hazırlanması, Türk
dünyasının önde gelen kişilerinin yaşamları ve eserlerinin tanıtımı ile ilgili
olarak yeni bilimsel çalışmalar yapılması, Tuna nehrinden Orhun vadisine İpek
Yolu rallisi yapılması, Türk dünyasının kutsal mekanlarını bugünün gençliğine
anlatacak eserlerin yayınlanması, Türk ülkeleri arasında çeşitli alanlarda
sosyal ve sportif yarışmaların düzenlenmesi gibi ortak konular da 120 maddelik
kongre bildirisi ile dünya kamuoyuna yansıtılmıştır.
İstanbul
zirvesine giden yolda Türk Keneşi her geçen yıl daha da çalışmalarını artırarak
bugün gelinen örgütsel oluşumunu tamamlayınca, konseyden teşkilatlanma
aşamasına geçilmiştir. İsim değişikliği konusu çalışmaların artışının gereği
olarak gündeme gelmiştir. Örgütlenmenin bağımsız bir teşkilatlanma sürecine
yönlendirilmesi, Türk Devletleri Teşkilatının üyelerinin bulundukları
bölgelerdeki jeopolitik gelişmelere karşı muhatap olması gibi yeni bir durumu
ortaya çıkarmaktadır. İstanbul bildirisi bu çizgide Türk Devletleri
Teşkilatının dünya jeopolitik alanlarında meydana gelen değişikliklerin
yansımaları ile de önümüzdeki dönemde fazlasıyla uğraşacağı yeni bir durumun
öne çıkmasına yol açmaktadır. Türk Dünyası 2040 vizyonu ile ilgili olarak
yayınlanmış olan konsey bildirisi aynı zamanda, bütün Türk devletlerine ve Türk
dünyasına gelecek için yön çizerek, üye devletlerin zamanla gelişecek
ilişkilerde ters durumlara sürüklenmesine önleyecek düzeyde, ağırlıklı bir
gelecek değerlendirmesini de beraberinde getirmektedir. 2023 ve 2071 yılları
gibi 2040 yılı da Türk dünyası için önemli olacak ve Türk devletleri teşkilatı
bu yıldönümlerinde kurucusu oldukları Türk birliğinin önümüzdeki dönemde karşı
karşıya kalabileceği siyasal virajları aşarak, küresel alanda güçlü bir Türk
hegemonyası oluşturabilmesi, geçmişten gelen birikimin önemli tarihlerde ve yıl
dönümlerinde gerektiği çizgide temsil edilebilmesine dayalı olarak mümkün
olabilecektir. Bu da yeni kurulan Türk Devletleri Teşkilatının gelecekteki
gücüne bağlı olarak belirlenebilecektir. Uluslararası alandaki gelişmelerde,
Türk dünyasının daha hareketli olabilmesi için yeni oluşturulan üst kurulun,
Türk devletleri adına gerekli olan adımları atabilmesine bağlı bulunmaktadır.
Düşünce kökeni yüz yıl önce doğan yeni dünya düzeni savaş sonrasında kurulurken
gündeme gelen Türk Devletleri Teşkilatı, artık bir asır sonra Çinlilere, Ruslara,
Hintlilere ve diğer uluslara karşı, Türklerin de büyük devletleri ile hareket
etmesiyle daha geniş alana yayılmış bir Türklük bilincinin, getireceği yeni
dengelerin öncüsü ve örgütleyicisi olabilmesi gerekmektedir. Daha düzenli ve istikrarlı yeni bir dünya
düzeninin kurulabilmesi için gerekli olan yeni dengeleri Türk Devletleri
Teşkilatının oluşturması beklenebilir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Türkistan
bölgesinin farklı jeopolitik konumda olmaları gibi İran’daki Türklerin doğu
Türkleri olarak, Anadolu yarımadası üzerinde yaşamakta olan batı Türklerine
uzak düştükleri görülmektedir. Önümüzdeki dönemde Türkiye Cumhuriyeti ile Türk
dünyası devletlerinin bir araya gelerek ortak bir jeopolitik konumda
birleşmeleri, Türk Devletleri Teşkilatının gerçekleştireceği yeni açılımlar
sayesinde mümkün olabilecektir. Böylece yüzyıllar boyunca sürüp gelen doğu ve
batı Türklerinin birbirlerinden farklı devletler içinde ayrı yaşamaları önlenebilecektir.
Bu aşamadan sonra gerçekleşebilecek bütün Türklerin büyük bir devlet çatısı
altında bir araya gelebilmeleri daha gerçekçi boyutlarda sağlanabilecektir.
Dünyanın geleceğinin Avrasya bölgesine kilitlendiği yeni aşamada, otuz yılı
aşkın bir süredir bağımsızlıklarını yaşamakta olan Türk devletlerinin sahip oldukları siyasal
birikim, yakın komşuları ile kardeşlik anlayışı içinde bir araya
gelebilmelerini ve zaman içinde
bütünleşerek ve Çin ,Rusya ve Hindistan’a karşı yeni
ağırlıklar oluşturarak, evrensel barış düzeninin üçüncü cihan savaşı arayışı içindeki maceracı çabalara karşı gerektiği gibi korunabilmesi açısından son
derece yararlı olacağı açıktır. Doğu ve Batı Türklerinin bir araya gelmesinde Nahcivan bölgesindeki Zengezur koridorunun
açılmasının ilk adımda gerçekleştirilmesi çok önemli katkılar sağlayacaktır.
Çin’in yeni gündeme getirmiş olduğu genişletilmiş ipek yolu projesinin orta
kesiminde kalan Zengezur geçitinin açılmasıyla birlikte Asya ve Avrupa kıtaları
arasındaki ticaret yolu daha da genişleyecek ve böylece Türklerin merkezinde
yer aldığı yeni bir ekonomi düzeninin kurulması, ipek yolu hattı üzerinden
mümkün olabilecektir. Bu yoldan daha da genişleyecek olan doğu-batı ticaretinin
merkezi alanına Türklerin yerleşmeleriyle, Türk dünyasının ekonomik koşulları
daha da iyileşerek küresel ekonomik dengelerde Türklerin daha etkin bir konuma
kavuşmalarına yardımcı olabilecektir. Yeniden güçlenecek bir Türk dünyası
küresel işbirliği ve barışın gerçekleştirilmesinde ana merkez durumuna
gelebilecektir. Dünya coğrafyasının doğu- batı bölgeleri arasında uzayıp
gitmesi dikkate alınırsa, Türk devletlerinin güvenlik, refah ve ortak
çıkarlarının bütünleşmeden geçtiği açıkça görülmektedir.
Asya ve
Avrupa gibi iki kıtanın tam ortasında bin yıldır yaşamakta olan Türkler geniş
alanlara yayılarak imparatorluklar kurdukları için, geçmişten gelen bir dağınık
düzende kendi bölgelerinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmışlardır. Ortak bir
tarih ile coğrafyanın getirmiş olduğu birliktelik çerçevesinde bir arada
yaşamaları gerekirken, Asya ya da Avrupa’da kurulan büyük imparatorlukların
değişik alanlardaki sınır çizgileri, Türklerin merkezi alanda olmalarına rağmen
birleşme ya da bütünleşmelerini önlemiştir. Tarihin derinliklerinden gelen Türk
uygarlığının bugünkü uzantıları olan Türk devletlerinin ilan ettikleri 2040
vizyonu çerçevesinde, yirmi yıllık bir geçiş döneminden sonra tam anlamıyla
bütünleşmeye dönülecek gibi görülmektedir. Şimdiye kadar sürekli olarak küresel
projeler çerçevesinde ifade edilmekte olan büyük Türk birliğine giden yolda, Türk
Devletleri Teşkilatının yeni bir dönemeç olduğu ve artık bugüne kadar konuşulan
ve yazılan öneriler doğrultusunda bir eylem planı doğrultusunda hareket
edilerek yapıcı adımların atılacağı anlaşılmaktadır. Bu çizgide yeni adımların
atılmasıyla birlikte, Türk Devletleri Teşkilatı uluslararası alanın önde gelen
güçlü ve etkili aktörlerinden birisi konumuna gelebilecektir. Geçmişten bugüne
kadar uzanan çizgide bazı büyük oluşumların hegemonya kurmasına karşı, yeni
dönemde büyük Türk birliğinin oluşumu aracılığı ile evrensel barış için daha
farklı dengeler gündeme getirilebilecektir. Artık dünyanın geleceği için yeni
politikalar ya da siyasal senaryolar sadece Avrupa, Amerika, Çin ve Rusya gibi
büyük merkezlerden gündeme getirilmeyecek, Türk Devletleri Teşkilatının öncülüğünde
Türk dünyasından kaynaklanan yeni çıkışlar aracılığı ile, daha uyumlu ve
eksikleri giderilmiş barış planları ya da girişimleri küresel diplomasi
alanında boşlukları doldurarak, dünya politikaları alanında daha istikrarlı bir
çizginin izlenmesine katkı sağlayacaktır.
Türkler
ve Türk toplulukları bulundukları farklı ülkelere ve de birbirinden ayrı zaman
dilimleri çerçevesinde farklı dinler ile karşı karşıya gelmişlerdir. Tarihin
başlangıç dönemlerinde uzak doğuda Şamanizm ile tanışan Türk toplulukları,
sonraki dönemlerde Asya kıtası önünde Müslümanlık, Musevilik, Hrıstıyanlık gibi
tek tanrılı dinler ile sonradan ortaya çıkan Budizm, Brahmanizim, Taoizm ve
Şintoizm gibi Asya kıtasının kültürel değerlerinden doğan dinlerle de
karşılaşarak, zaman zaman bunların etkileri altında kalmışlardır. Gökoğuzlar Hristiyan
olurken, Hazarlar Museviliği seçmiş, Orta Asya topraklarında değişik dinler
karşı karşıya gelirken, Türk kavimleri Karahanlılar ve Gazneliler ‘in
devletleşme dönemlerinde büyük bir hareketlilik ile İslamiyete yönelmişlerdir.
Bu aşamadan sonra dünya sahnesine Türkler çıkarken Müslüman kimliği de ağırlık
kazanmış ve bu doğrultuda Türk topluluklarının diğer dinlerin dışında ama
bütünüyle İslam dünyası içinde oldukları genel anlamda kabül edilmiştir. Tarihin
en eski aktörlerinden birisi olarak Türkler, her dönemde farklı zaman dilimi
içinde bulunarak, birbirinden ayrı dinlerin etkisi altına girmeleri yüzünden
ortaya çıkan çok dinlilik olgusu, Türk devletlerinin bir araya gelerek
bütünleşmeye yönelmeleri sayesinde, İslam ağırlıklı bir dinsel yönelişin yeni
dönemde bütün Türk toplulukları ve devletleri üzerinde ağırlık kazanmasına
giden yolu açmıştır. Türk toplulukları bir araya geldikçe ve ortak toplumsal
çalışmalara elbirliği ortamında yönelmeleri ile dünyanın Müslüman nüfusunda
eskisine oranla hızlı bir artış meydana gelmiştir. Rusya, Çin, Hindistan,
Avrupa ve de Amerika gibi büyük devlet yapılanmaları altında kalabalık nüfuslar
bütünlük içinde hareket ederlerken, Türkler de yeni dönemde Türk dünyasının
geniş nüfusu üzerinden yeni kurulan Türk Devletleri Teşkilatı’nın çatısı
altında, benzeri bir büyüklük konumunda ağırlıklarını evrensel siyaset
sahnesinde öne çıkarabileceklerdir. Din konusu siyaset alanında etkin olmaya
devam ettiği sürece, önümüzdeki dönemde Türk Devletleri Teşkilatı ile İslam
dünyası örgütleri arasında yakın ilişkiler ortaya çıkabilecek ve böylesine bir
yaklaşımdan Türk dünyası yararlanarak, diğer büyük merkezi yapılanmalara karşı
Türk tezleri ya da politikaları gündeme gelen sorunlar karşısında daha güçlü
çözümler üretilmesinde Türkler’e yardımcı olabilecektir. Bu açıdan Türk
Devletleri Teşkilatının oluşturulması, önümüzdeki dönemde Türk dünyasının çok
dinlilik çıkmazından kurtulmasına yardımcı olabilecektir. Tek bir din çatısı
altında bir araya gelmek sayesinde Türk toplulukları arasında daha sıkı bir
yakınlaşma gerçekleştirilebilecektir.
Türk
Devletleri Teşkilatının kurulmasıyla birlikte evrensel alandaki Türk ağırlığı, merkezi
coğrafyadan doğu dünyasına doğru bir kayma göstermektedir. Yeni dönemde Balkanlar’dan başlayan Türk
çizgisi Türkiye üzerinden ortaya çıkıyor, Azerbaycan üzerinden Kafkasya’yı
geçiyor ve Orta Asya Türk dünyasının içinden geçerek Kırgızların başkenti
Bişkek ‘te Çin sınırına ulaşmaktadır. Böylece evrensel alanda Türklerin ağırlık
merkezi orta dünyadan doğu dünyasına doğru bir kayma göstererek Türkistan
bölgesinin en uç sınırına doğru uzanmaktadır. Türk Devletleri Teşkilatı yeni
dönemde Balkanlar’dan başlayarak Çin sınırına kadar uzanan bir toprak
genişliğine sahip olduğu için Türkiye Asya kıtasının içlerine doğru bir
genişleme içine girmektedir. Bu yılın başında Türk Dışişleri Bakanlığı “Yeniden
Asya” başlıklı toplantılar düzenleyerek, dünyanın en küçük kıtası olan
Avrupa’ya sıkışıp kalmaktan kurtularak ve dünyanın en büyük kıtası olan Asya
toprakları üzerinde yeniden yere sağlam basmaya başlayarak, Asya bölgesinden
yeni dönemin ağırlıklı politikalarını yaygınlaştırmaya yönelme şansına sahip
olmaktadır. Son beş asırlık dönemde Atlantik merkezli politikalar dünya
siyasetine yön verirken, bugün gelinen aşamada artık eskisi gibi Atlantik
politikaları geride bırakılarak “Yeniden Asya “dönemine geçilmektedir. Türk
Dışişleri bu konularda gerekli olan hazırlıkları tamamlayarak, Asya ülkeleri
ağırlıklı yeni açılım politikalarını dünyanın en büyük kıtasının üzerinde
gündeme getirme çalışmalarına başlamıştır Balkanlar’dan Çin sınırlarına uzanan
birliktelik içinde Çin ve İngiltere işbirliği ile devreye girmiş olan Tek
yol-Tek kuşak ismini taşıyan yeni ipek yolunun, küresel oluşumun sürecinde Türkler
aracılığı ile dengelenmesi sağlanabilecektir. Böylece Çin’in emperyalizmi ya da
İngiltere’nin eskisi gibi devreye sokabileceği bir Atlantik emperyalizmine
karşı, merkezinde Türk topluluklarının egemen olduğu Türk Devletleri Teşkilatı
aracılığı ile, yeni orta Asya dengeleri devreye sokulabilecektir. Çin-İngiltere
ortaklığında tek bir yolun değil ama Türk Devletlerinin öncülüğünde çoklu bir
yeni yapılanmaya gidilmesi, dünya dengelerinin yeniden kurulması için olumlu
katkılar getirecektir. Doğu Asya-Avrasya hattına Orta Asya’dan Batı Avrupa’ya
kadar yeni bir Türk açılımının getirilmesiyle, dünya dengelerinin yeniden
kurulabilmesi için elverişli bir ortam yaratılmaktadır.
Yüz yıl
önce gerçekleştirilemeyen Türk Birliği bir asır sonra yeniden
gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Dünyanın merkezi coğrafyalarında sayısız
Türk devletleri kurmuş olan Türk insiyatifi, bugün de Türk Devletleri
Teşkilatı’nı oluşturarak yeniden uluslararası alanda ön plana geçmektedir. Her
alanda Türk toplulukları arasında dayanışma ve işbirliği’ne yer veren Türk
Devletleri Teşkilatı hızlı bir kurumlaşma dönemine girerek, dünyanın önde gelen
büyük devletleri ile küresel barış yarışına girmektedir. Örgüte üye olan Türk
devletlerinin sınırları içinde yaşamakta olan Türk topluluklarını bir araya
getirerek, Türk dünyasının birbirini daha yakın bir ortamda tanıyabilmesi,
ortak bir düzen oluşturarak böylesine bir ortam içinde birlikte yaşama
yönelmeleri, örgütün geleceğe dönük kurumlaşması açısından önem taşımaktadır.
Yüz yıl sonra Türkler yeniden bir küresel birlik ortamına girerken, öne çıkan
yeni nesil Türk kuşaklarının tarihten gelen siyasal ve kültürel birikimi
öğrenmeleri ve bu çizginin yeni nesil ortak değerler ile uluslararası bir
dayanışma düzenine doğru geliştirilmesinde, Türkiye Cumhuriyeti devleti hem
ağabeylik hem de öncülük yapmak durumundadır. Türk dünyası bugünün koşullarında
hızla bütünleşmeye doğru yol alırken, Türkiye sahip olduğu geniş olanaklar ve
sosyo-kültürel birikim ile her alanda bütün Türk devletlerine sahip çıkarak ve
onlarla bütünleşerek, yeni dünya düzeninin sağlam temeller üzerinde kurulmasına
katkı sağlamak durumundadır. Günümüzde Türkler Türk olmanın onuru ve güveni ile
küresel yeni yapılanma girişimlerinde öne geçmek zorundadırlar. Türk Devletleri
Teşkilatı sadece Türklerin birliğini değil ama tüm Türk Devletleri ile
topluluklarının diğer büyük devletler gibi bütünleşmesini, bugünün gündemine
getirmektedir. Bu aşamadan sonra Türkler her yeni adım attıklarında önceliklerini ülkesel bütünleşme hedefi
doğrultusunda belirleyeceklerdir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder