4 Ekim 2018 Perşembe

"ÖNEMLİ ALINTILAR" -Çukurova'ya Dikkat!., Ne Çektin Be "HALK"ın Bankası!.., İdlib Armageddon'a Dönüşmemeli. -VAĞFÜ ANNÂ ,YÂ RAHIYM "N.GAZETE" http://www.ngazete.com-NURAY BAŞARAN

ÇUKUROVA’YA DİKKAT….
Nuray BAŞARAN
Gazeteci-Yazar/NGAZETE
Yerel seçimler öncesi artık tüm partiler strateji belirlerken, bu yerel seçimlerin sıradan ve normal yerel seçimler olmayacağını söylemek yerinde olur. Bu nedenle de özellikle bazı illerde, ‘ partiler üstü ‘ devlet stratejisi oluşturmaya ihtiyaç vardır.
Peki neden?
Görünen o ki gelinen noktada, artık küresel sermaye ve ulus devletlerin mücadelesi her zamankinden daha belirgin. Avrupa’da başlayan ulus devletlerin gelecek mücadelesi ve bilinci artarken, bölgemizdeki bölge ve şehir devletleri projelerinin en çok Türkiye’yi etkileyeceği artık gündemimizin ayrılmaz bir parçasıdır.
Öyle ki, Suriye’nin Kuzeyi ve Irak’ın Kuzeyinde oluşturulmak istenen yapılar ve İdlib’deki son gelişmeler ile Türkiye’nin üniter yapısını koruma mücadelesinin her zamankinden daha çok olacağı ortadadır. Hatta artık eyaletlerin sınırlarını belirleme noktasına gelinmesi olasılığı da kimse için sürpriz değildir.
Bu nedenlerle, özellikle Çukurova Bölgesi’ndeki bazı illerdeki yerel yönetim seçimleri ile buralara kimin belediye başkanı olacağının önemi ve stratejik olarak anlamı, şimdi daha da hassas bir konudur.
Hem Doğu Akdeniz’deki, hem de güney doğumuzdaki gelişmeler göstermektedir ki, Türkiye içindeki bir hareketlenme ve iç savaş senaryosunun deneneceği en önemli bölge artık Çukurova Bölgesidir.
Bu çerçevede en önemli ve jeopolitik açıdan önde gelen iller ise; Adana, Antalya, Mersin ve Hatay’dır.
Zaten Çukurova Bölgesi’nde tarım ve sanayiinin bittiği bir dönemde, bu illere tek tek baktığımızda resim daha da net ortadadır.
Örneğin Adana. Adana’da bir İsrail projesi olarak Ortadoğu’nun Las Wegas’ı yapılarak ‘ Yeni Adana ‘ yaratılmaya çalışılmaktadır. Ki bu çalışma Aytaç Durak’ın Belediye Başkanı olduğu dönemde en çok tartışılan konular arasındaydı. Çukurova’daki sanayiinin Mısır’a gitmesinden sonra, Adana’da artık pamuk ve tarım da çoktan terk edilmiş ve Adana’ya yeni biçilen rol ise, Ortadoğu’nun zenginlerini buraya çekerek paralarının kumar yoluyla alınması projesi , en önemli gelecek projesi haline getirilmiştir. Hatta daha ileri gidersek, olası bir federatif yapı içerisinde Adana, jeopolitik yapısı itibarıyla bir orta boy devlet olma yolunda kilit olabilecek durumdadır.
Neden?
Hem Doğu Anadolu, hem de Batı Anadolu’nun tam ortasındadır. Ankara’nın güney merkezi olması açısından da, yerel yönetimlerde Ankara ile uyum içerisinde, devletin üniter yapısının korunması noktasında , yeni çalışmalar yapılması gereken illerin başındadır. Yumurtalık petrol boru hattı, keza yine İncirlik Üssü gibi stratejik yapılar da Adana il sınırlarındadır. Adana’nın yüzde 35’i yerli. Yüzde 30’u Kürt kökenli, yüzde 25’i de Arap kökenli vatandaşlarımızdan oluşmaktadır.
Bir diğer stratejik il ise Mersin’dir. Dışarıdan en çok göç alan ilerimizden olan Mersin, kuşkusuz sınırları içerisindeki limanı nedeniyle de daha önemli ve stratejik durumdadır. Mersin Limanı’nın kurulacak olası Kürt Devleti’nin limanı yapma hayallerinin kurulduğu bir dönemde, seçilecek belediye başkanı ‘devlet aklı’ ile seçilmeyip de nasıl belirlenebilir ki? Türkiye’nin tüm sahillerinin elinden alınmak istendiği bir dönemde, Mersin’de sıradan sadece bir belediye başkanı seçmek, cahillikten öte vatan hainliği ile de eş değerdir.
İdlib’teki gelişmelere bakınca, savaşın süresinin ne olacağı ve Türkiye’ye olası etkilerinin de iyi hesaplanmasında fayda vardır. Özellikle Doğu Akdeniz üzerindeki enerji kaynakları nedeniyle tüm dünya devletlerinin donanmalarını ve savaş gemilerini, hatta filolarını burada konumlandırmışken , Hatay’ın stratejik durumunu da unutmamak gerekir diye düşünüyorum. Tabii İskenderun Limanı da …Artık aleni olarak ; merkezi İzmir olan Ege Cumhuriyeti, Trakya Cumhuriyeti ve merkezi Antalya olan Akdeniz Cumhuriyetleri konuşuluyorsa ‘devlet aklı’ nın bu şehirlere özel önem göstermesi ve buralardaki adayları özel süzgeçten geçirmesi gerekir diye düşünüyorum.
Bu nedenle, ben bu hafta bu illeri dolaşıyor ve bir nebze nabzı tutuyor olacağım. Tabii bu arada bu bölgeyi yazmışken, unutulan ne unutturulan Kıbrıs’a da dikkat etmek lazım. Zira son zamanlarda, gerek kur, gerekse farklı mekanizmalar ile köşeye sıkıştırılmaya çalışılan Türkiye’nin önüne konacak en önemli dosya Kıbrıs olacaktır. Şimdiden kapalı kapılar ardında, Kıbrıs ile ilgili istenebilecek tavizler küresel dünya güçleri tarafından harıl harıl hazırlanırken, Anadolu’nun suyunu Kıbrıs’a götürdüğümüzü de hatırlatmak isterim. Şimdi o suyu isteyen bir başka önemli bölge ülkesi İsrail var ki, en büyük hayali de, Kıbrıs suyunu İsrail’e taşımaktır. Malum yeni yüzyılın enerjiden sonra en değerli maddesi ‘su’ dur. Ve yeni savaşlar belki de ‘bir kaşık su’ dan çıkacaktır.
Kaynak: ÇUKUROVA’YA DİKKAT…. - Nuray Başaran
NE ÇEKTİN BE ‘HALK’IN BANKASI!..
Nuray BAŞARAN
Gazeteci-Yazar/NGAZETE
31 Ağustos gecesi, Halkbank'ın internet sitesinde 6.55'lik dolar kuru 3.72'den, 7.62'lik euro kuru 4.32'den işlem gördü. 1763 müşteri 4,6 milyon dolarlık döviz alım-satım işlemi gerçekleştirdi.
Halkbank Genel Müdürü Osman Arslan, ‘ucuz dolar satışı‘nın geçersiz olduğunu açıkladı. Bununla da kalmadı, bu hesapların bloke edildiğini söyledi. İşlem yapanların da sebepsiz zenginleşme suçu işlediklerini ileri sürdü.
Genel Müdür’ün açıklamalarına bakınca insan bu ‘şaka’mı? Yoksa aklımızla alay mı ediliyor diye düşünüyor.
Düşünebiliyor musunuz, internet yoluyla (her zaman olduğu gibi işlem yaptığınız bankadan) döviz alıyorsunuz. Ama o da ne? Bir süre sonra önce hesabınız bloke ediliyor? Sonra sebepsiz zenginleşmek ile suçlanıyorsunuz?
Acaba bunun tam tersi olsaydı? (Yani düşük değil de yüksek kur ilan edilseydi ve o rakamlar üzerinden işlem yapsaydınız) o bankanın siz de hesaplarına bloke koyabilir miydiniz? Ya da şikayetçi olabilir miydiniz?
Söz konusu gece, 30 dakikalık gece yarısı işlemi sayısı 1763 . Yani 3 kişiden fazla. Neredeyse organize suç işlemiş kabul edileceksiniz.
Halkbank Genel Müdürünün açıklamalarındaki tuhaflık bununla da sınırlı kalmıyor:
‘Piyasalar kapandıktan sonrada biz Bloomberg verileriyle devam ediyoruz. İlk defa böyle bir hata ile karşılaştık.” Diyor.
‘Çok önemli ve stratejik bir ‘DEVLET BANKASI’ nın en önemli koltuğundaki kişi olarak en azından hatayı kabul ediyor.’ diye düşünüyorsunuz. Böyle bir olayda, dünyanın neresi olursa olsun ortalık ayağa kalkar. Ki bizde de öyle olmuştur. Ama hiç kimse koltuğundan kalkmadığı gibi yetkili kurullar sadece müşterileri suçlayıp konuyu geçiştirmekle yetinmişlerdir.
Tablo bu olunca ve bankanın bugünlerde uluslararası arenadaki durumu ile davaları aklınıza geliyor.
‘NE ÇEKTİN BEE HALK BANKASI’ demek dışında çareniz ve çözümünüz kalmıyor.
Hukukçular ise, ‘hatalı kurlardan yapılan işlemlerin iptal edildiğine' dair beyanının gerçeği yansıtmadığını söylüyor ve "Bankanın alım-satım işlemlerinin herhangi bir geçerliliği olmadığı yönündeki sözleri, ekonomi hukuku açısından geçersizdir.’’ diyor.
Tayyip Erdoğan’a rağmen bunlar nasıl yapılıyor? Bu hatayı yapanlar nasıl görevde kalıyor?
Kaynak: NE ÇEKTİN BE ‘HALK’IN BANKASI!.. - Nuray Başaran
İDLİB, ARMAGEDDON’A DÖNÜŞMEMELİ (*)
(Resim: Megiddo Ovası. Şu an Filistin toprağı)
Nuray BAŞARAN
Gazeteci-Yazar/NGAZETE
Dün, Çukurova Bölgesi’nde başta Hatay olmak üzere; Adana, Mersin ve Antalya’da yapılacak yerel seçimlerin, sadece yerel seçim olmayacağını belirterek buradaki adayların seçiminde ‘devlet aklı’ nın devreye girmesi gerektiğini yazmıştım. Yazıya çok fazla geri dönüş alınca, aslında bölgedeki son gelişmeleri ve aslında neler olduğunu da değerlendirmemek olmazdı.
Öyle ya, yanı başımızdaki bölgeye binlerce uçak dolusu silah geliyor. Bölgedeki ülkeler her gün aldıkları tehdit altında yeni siyaset geliştiriyor ya da açıklamalar yapıyor. Bizde de, içerde masum başlayan ve huzuru tetikleyen gelişmeler elbette bölge ve dışardaki gelişmelerden bağımsız değil.
Peki aslında neler oluyor?
Aslında her şey ekonomik ve ‘duygusal!’. Ve bölgede yeniden canlandırılmaya çalışılan ‘İpek Yolu Projesi’ ana konu. Amerikan planı, Orta Doğu’daki Savaşı Orta Asya’ya taşımak. Ve Orta Asya’da İran’ı , Rusya’yı ve Çin’i vurmak. Böylece Çin’in önünü kapatarak, yeni İpek Yolu’nun önünü kesmek.
Bu doğrultuda İdlib’de başlayan yeni savaş dönemini, sadece Orta Doğu Savaşı değildir. Amerika’nın 20 bine yakın tır ve uçaklar dolusu silahı YPG ve PKK’ya getirmesi, aynı zamanda Orta Doğu’da Asya güçlerine, doğu güçlerine karşı bir savaş senaryosunun başlangıcıdır.
Öte yandan İdlib, Afrin’in devamı olarak, Türkiye’nin Hatay vilayetinin sınır komşusudur. Bu nedenle de, Kuzey Suriye’deki çatışmalardan daha fazla Türkiye için öneme sahiptir.
Bu çerçevede Türkiye, Afrin’de göstermiş olduğu akıllı çıkışları İdlib’de yapmak ve İdlib’i kesinlikle bir Armageddon Savaşına dönüştürmemek durumundadır. Ki Armageddon denen şey Megiddo Ovası’dır. Megiddo Ovası da İdlib’in yanı başıdır. Ve burada başlayacak olan savaşın önce bölgeye yayılması, sonra da bir dünya savaşına dönüşmesi, ki Amerika’dan gelen binlerce tır dolusu silah yeni bir dünya savaşının hazırlıklarının bu cephede gerçekleştirilmeye çalışıldığını göstermektedir.
İdlib’de şu an devam etmekte olan savaş aşamasında, hem Rusya’nın, hem de Amerika’nın barıştan yana olmalarını açıklamalarına rağmen ( barış toplantıları ve barış zirvelerine katılmalarına rağmen) her ikisinin de sanki büyük bir savaşa giriyormuş gibi bölgedeki bir grizgah görünümünde bombalama olaylarına devam ettikleri de ortadadır. Eğer bu davranışlar, (Rusya ve Amerika’nın bu davranışları) devam ederse , Netenyahu ile Putin arasında geliştirilmiş olan ‘özel ilişki’ doğrultusunda da gelişmelere bakmak gerekir. Amerika’daki Siyonist lobinin- silah lobisinin- Amerika’yı savaşa zorlaması neticesinde savaş isteyen İsrail’in Başbakanı Netenyahu , Amerika’nın savaş girişimlerini kolaylaştırmak üzere Putin ile kurduğu diyalog çerçevesinde Rusya’yı da Amerika benzeri savaşa sürüklediği artık aleni görülmektedir. Bu nedenle Putin’in hangi tarafta olduğu noktası zaman zaman kafa karışıklığı da yaratmaktadır.
Bu çerçevede, Türkiye hem NATO ile Amerika hem de Astana Zirvesiyle Asya ülkelerine yakın davranmak zorunda kalmaktadır. Ve giderek oluşmakta olan savaşın karşı cephelerinin etkisi altına girmektedir. Cephelerin oluşması, savaşın kaçınılmaz olduğunu gündeme getirdiği noktada; Türkiye deyim yerindeyse, ‘2 cami arasında beynamaz’ konumuna sürüklenmektedir. Ve bu nedenle de bölgedeki savaşın tırmanmasına bir anlamda alet olmaktadır.
5 yıldır Suriye’de yapılan savaşın bitmemesi, aslında Büyük İsrail Projesi çerçevesinde Orta Doğu’yu İsrail’e bağlayacak bir yapılandırmayı gündeme getirmektedir. Bu doğrultuda, güya terörle savaş sürdüren dünya güçleri kutsal kitaplarda belirtilen Armageddon Savaşı’na doğru yönlendirilmektedir.
Son zamanlarda , özellikle İslami yayınlarda, ‘ İdlib’in Armageddon olabileceği, aslında eğer Armageddon savaşı isteniyorsa, İdlib’in bu şekilde tırmandırılması gerektiği’ dile getirilmektedir. İşte böyle bir noktada bölge devleti olan Türkiye, Kuzey Suriye üzerinden potansiyel 3. Dünya Savaşı tehdidiyle karşı karşıyadır.
Tam bu aşamada Türkiye İdlib’e bakarken, Armageddon hazırlıklarını görmelidir. Bu doğrultuda kışkırtmaları dikkate almalı, savaş isteyen silah lobisi, evangelistler ve İsrail arasındaki savaş ortaklığına karşı, Türkiye bu büyük savaşın hedef gösterdiği bölge ülkeler ile acilen bir araya gelmelidir. Tıpkı Tahran Zirvesi’nde olduğu gibi, İran, ırak, Suriye ve Azerbaycan’ı bir araya getirerek savaş çılgınlığına, karşı barış cephesini acilen oluşturmalıdır.
Çünkü; Türkiye Cumhuriyetinin kurucusunun, Türkiye Cumhuriyeti için kullandığı, ‘ilelebet payidar kalacaktır’ sözü ancak bu şekilde bugünkü aşamada yerine getirilebilir.
*ARMAGEDDON NEDİR?
Armageddon; sözcük olarak İbranice de “Megiddo Dağı” anlamına gelmektedir. Dini kaynaklara göre Dünya’nın sonuna doğru olacak olan son savaştır. Kimilerine göreyse büyük bir nükleer savaştır. Öyle ki tüm Dünyayı yüzyıllar boyunca radyasyona gömecek ölçüde, çok büyük bir nükleer savaş. Aslen dini kaynaklarda geçmektedir, fakat günümüzde Dünya’nın sonunun getirecek olan bir savaş olduğu anlamına getirilmektedir. Birçok dini kaynakta geçen Armageddon zamanı geldiğinde, Dünyadaki bütün uluslar, savaşın içinde olacak ve birçoğu Mesihe karşı savaşacaktır. Daha sonradan Tanrı'nın duruma el atıp yardım edeceği ve Mesih karşıtı orduları yok edeceği söylenir.
Armageddon, Hıristiyanlıkta da, Müslümanlıkta da benzer şekillerde anlatılmıştır. Kıyamet öncesi yaşanacak olan bu büyük savaş, Mesih ile Deccal arasında olacaktır.
Kaynak: İDLİB, ARMAGEDDON’A * DÖNÜŞMEMELİ - Nuray Başaran
VAĞFÜ ANNÂ ,YÂ RAHIYM
Nuray BAŞARAN
Gazeteci-Yazar/NGAZETE
Başkanlık seçimleri öncesinde en çok tartışılan konuydu. ‘Çıktı çıkacak’ derken, hatta Cumhur İttifakı’nın ortağı Devlet Bahçeli’nin hastanede Alaaddin Çakıcı’yı ziyaretiyle zirve yapan ‘AF’ konusu; hala hem güncelliğini, hem de ‘muamma’ lığını koruyor.
Her ne kadar Devlet Bahçeli, ‘Biz sözümüzün arkasındayız. ‘ deyip, kanun teklifini Ekim ayında açılacak TBMM gündemine getireceklerini açıklasa da, Ak Parti hala daha af konusuna mesafesini koruyor.
Öte yandan ‘sınırları belirlenmiş bir ‘af’ fın bile Anayasa Mahkemesi yolunun açık olması nedeniyle, birden ‘genel af’fa dönüşmesi ihtimali de, af konusuna herkesi mesafeli tutuyor.
Son kararı elbette TBMM verecek. Ancak bugün itibarıyla tabloya baktığımızda; MHP- CHP- İYİ Parti ve hatta HDP ‘af’ta aynı safta yer alırken, (TBMM’de kararını değiştirmezse) Ak Parti tek başına görünüyor.
Bu şartlarda değerlendirme yaparsak, affın bir siyasi bir de ekonomik sonuçları kaçınılmaz görünüyor. Bugün siyasi ayağını yazacağım. Ekonomik ayağına yarın değineceğim.
Peki aslında ‘AF’ta, bu tabloda siyasi tarafta neler olabilir?
Ak Parti ile Devlet Bahçeli ‘AF’ konusunda konsensüs sağlayamazsa, Cumhur İttfakı’ ında ilk ve oldukça önemli bir çatlak oluşabilir. Kapalı kapılar ardında belediye seçimleri öncesinde ittifaklar ve dengeler bıçak sırtı ilerlerken; ittifakın bozulması halinde hem Ak parti, hem de MHP bazı belediyeleri muhalefete kaptırabilir. Çünkü bazı belediyelerde en iyi adaylar gösterilse bile, MHP ve Ak Parti’nin son seçimlerde aldığı blok oy çok önemli durumda. Bu blok oyun tek adaya gitmesi halinde seçim kazanacak, gitmemesi halinde kaybedilecek belediyeler var.
Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin, ‘af’ konusunda gerginlik yaşaması halinde, ( her ne kadar kulislerde devreye İYİ Parti ve Meral Akşener’in girebileceği konuşulsa da) MHP’nin İYİ Parti’deki vekilleri transferi ve yeni istifaların olmasıyla birlikte, yeni bir siyasi tablo oluşturabilecek gibi gözüküyor.
Öte yandan uzun zamandır İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in (kulislerde Başkan Yardımcısı olacağı olasılığı ile Akşener’in ) İYİ Parti’yi iktidara taşıyabileceği ve bu nedenle de milletvekillerinin istifalarının da önüne geçilebileceği de kulislerin bir başka konusu. Nitekim son 30 Ağustos Resepsiyonuna hem önceki başbakanlardan Tansu Çiller’in, hem de İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in katılması, bu yöndeki kulisleri de tekrar hareketlendirdi.
Tabii tüm bunların yanında, af ile oluşan beklenti ve bunun sosyolojik boyutları da ayrıca değerlendirilmesi gereken önemli konular.
Hal böyle olunca kim kimi affedecek ve kim kimi affettirecek tartışması bir süre daha devam edeceğe benziyor. Bu nedenle de tam da bu noktada Müslümanların ‘AF’ ve bağışlanma ile ilgili en önemli gecesi olan Berat Gecesi’nde Peygamberİmizin Ayşe Annemize öğrettiği duayı yazının başlığına koymak gerekir diye düşündüm. Çünkü Müslüman bağışlayandır. Ve onların inandığı Allah ve Peygamber her şeyi ve kulunu bağışlayandır.
Vağfü annâ ,yâ rahıym. Vağfü annâ, yâ kerîm. Vağfirlenâ, zünûbena, bi fadlike ve cûdike ve keramike yâ ekramel ekramiyn. Ve yâ erhamer râhımîn.
Vel-hamdü lillâhi rabbil âlemîn.
Bu dua Peygamber Efendimizin ‘Berat Gecesi’nde Ayşe annemize söylediği duadır. Ve anlamı şöyledir:
Allahım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, bizleri de affet.
Ne diyelim herkesi Allah affetsin o zaman!!!
Kaynak: VAĞFÜ ANNÂ ,YÂ RAHIYM - Nuray Başaran

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder