BAŞKENT İSTANBUL’A TAŞINAMAZ
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre, devletimizin
başkenti Ankara'dır. Anayasamızın 3. maddesi açıkça Ankara'nın başkent
olduğunu belirtmektedir. 4. madde ise, ilk üç maddenin değiştirilemeyeceğini ve
değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu
çerçevede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bütün birimlerinin, resmi dairelerin
ve kamu kurumlarının bağlı bulundukları bakanlıklarla beraber, ülkemizin
başkenti olan Ankara'da yer alması, anayasa hukukumuzun gereği. Bu değiştirmek,
gene anayasamıza göre mümkün değildir ve böyle öneri teklif bile edilemez ve Meclis
gündemine getirilemez.
Yirminci yüzyılın başlarına kadar bu bölgedeki devletlerin
merkezi İstanbul idi. Bizans İmparatorluğu döneminden başlayarak ve Osmanlı İmparatorluğu
döneminde de devam ederek, İstanbul bir bölgesel başkent olarak, yirminci
yüzyıla kadar merkez konumunu korumuştur. Birinci Dünya Savaşı sonucunda, İstanbul’daki
devlet yıkılınca, devletin sağlam unsurları bu kenti terk ederek Anadolu'ya
geçmişler ve üç yılı aşkın bir süre ulusal kurtuluş savaşı vererek, yeni
devleti Ankara'da kurmuşlardır. Çöken bir imparatorluğun sahipsiz kalan merkez
topraklarında yaşayan insanlar bir ulusu kurtuluş savaşı ille tarih sahnesine
ulus olarak yeniden çıkarmışlar ve Kuvayı Milliye'nin başkenti Ankara'da
yepyeni bir ulus devlet kurmuşlardır.
İstanbul, Bizans döneminden bu yana barındırdığı gayrimüslim
unsurlar ve alt kimlikli yabancı nüfus nedeniyle hiçbir zaman bir Türk kenti
gibi davranmamıştır. Bizans ve Osmanlı imparatorluklarının kozmopolit nüfus
yapısına uygun birçok kültürlü yapı içindeki İstanbul, her zaman eski Konstantinopolis
gibi bir kozmopolitizmin arayışı içinde olmuştur. Bu yüzden Anadolu ihtilaline
yabancı kalmış ve ulusal kurtuluş savaşı sırasında emperyalist Hristiyan
batılı ülkelerin işbirlikçisi gibi hareket etmiştir. Bölge ekonomisinin giderek
merkezi haline gelen İstanbul, sahip olduğu Hristiyan ve Yahudi azınlıklar
aracılığı ile her zaman batılı güçlerin bölgedeki karakolu gibi davranmıştır.
Ulusal kurtuluş savaşı sırasında mütareke İstanbul’u, tam
bir teslimiyetçi ve işbirlikçi gibi davranmış, Anadolu'daki ulusal kurtuluş
hareketini küçümsemiş ve çapulculuk ile suçlamıştır. Atatürk'ü bile çapulcu
ile bir eden Mütareke İstanbul’u, bir türlü Ankara'nın başkent olmasını içine
sindirememiştir. Atatürk bu yüzden yıllarca İstanbul’a gitmemiş ve Yalova'yı
kendisine mekan olarak seçmiştir. Atatürk'ü bile küstürecek derecede
Türkiye'deki ulusal yapılanmaya karşı çıkan İstanbul, batı desteği ile yeniden
başkent olabilmenin yollarını aramıştır. Sovyetler Birliği'nin çöküşü üzerine
başlayan yeni dönemde, İstanbul küreselleşme rüzgarlarının desteği ile yeniden
yakın doğu bölgesinin başkentliğine soyunmuştur. Parasal güç desteği ve
medyanın denetim altına alınması ile Ankara devre dışı bırakılmış ve sürekli
olarak İstanbul yeni başkent olarak lanse edilmeye başlanmıştır. ABD'nin
Avrasya stratejisi ve Büyük Orta Doğu Projesi çerçevesinde yeni bir yer arayan İstanbul,
yeniden başkent olabilmenin çabası içine girmiştir.
Önce özel bankaların genel müdürlükleri İstanbul’a
taşınmıştır. Atatürk'ün ulusal sermaye ve sanayi yaratmak için kurduğu İş
Bankası, bu kuruluş gerekçesine aykırı olarak İstanbul’a götürülmüştür. Daha
sonra kamu bankaları özelleştirilerek, İstanbul’a taşınmak istenmiş ama
uygulama bir çok sorun çıkınca, bu adım atılamamıştır. Şimdi bu süreci tamamlamak
istemektedirler. Üçüncü aşama olarak, devletin elinden kopartılarak bağımsız
üst kurullara bırakılan kamusal alanların yönetimi üst kurulla beraber İstanbul’a
taşınmak istenmektedir. Başta Telekomünikasyon Üst Kurulu olmak üzere bütün
üst kurullarda İstanbul’a taşınma hazırlıkları başlamıştır. Bu yıl içinde
Ankara'dan İstanbul’a taşınma işlerinin tamamlanacağı söylenmektedir.
Kamu Yönetimi Reformu adı altında Ankara'daki devleti yarı
yarıya ortadan kaldıran bir adımı gerçekleştiremeyenler, Yerel Yönetim Reformu
adı altında Ankara'nın yetkilerini, mahalli idarelere devrederek kent merkezli
yeni eyaletler yaratabilmenin çabasına girişmişlerdir. On beş bakanlığın
kapatılarak, yetkilerinin kent belediyelerine devredilmek istenmesi, ulusal ve
üniter devletin tasfiye planının uygulamaya aktarılmak istenmesidir. Şimdi de
bakanlık sayısını azaltma numarası ile Ankara'daki kamu yönetimi küçültülmek
istenmektedir. Bütün bu girişimler, ABD'nin Büyük Orta Doğu ve İsrail’in Büyük
Filistin projelerinin gerçekleştirilebilmesi için Türkiye Cumhuriyeti'nin
tasfiyesi planlarının uzantılarıdır.
Misakı Milli sınırları içinde bir ulusal ve üniter devlet
olarak ortaya çıkmış olan Türkiye Cumhuriyeti, kendi anayasasındaki yapısını
dış mihrakların emperyalist planlarına karşı korumak zorundadır. Aksi takdirde,
Kuvayı Milliye mücadelesi ile elde edilmiş olan bütün kazanılmış hakların kaybı
söz konusudur. Türk Ulusu'na sormadan, ulusal bir referandum kararı alınmadan ne
anayasamız değişebilir, ne de başkentimiz Ankara'dan İstanbul’a taşınabilir. Ankara'daki
milli devlet, İstanbul’daki kozmopolit burjuvazinin emperyal destekli saldırısı
karşısında kendisini korumak ve direnmek zorundadır. Ankara, Misakı Milli
sınırları içerisinde kendisine inanan bütün Türk Ulusu'nu temsilcisi olduğunu
bilerek hareket ederse, sorun çözülür, dış destekli İstanbul yapılanmasına karşı
Kuvayı Milliye'nin başkenti, yirmi birinci yüzyılda da ülkemizin merkezi
olarak varlığını koruyabilir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
(Yankı Dergisi, Sayı:1034, Temmuz 2005)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder