82.VİLAYET
KIBRIS
Kıbrıs sorunu bütün hızı ile devam etmekte ve her aşamada Türkiye
Cumhuriyetinin önüne yeni yeni durumlar çıkmaktadır. Kıbrıs adasındaki tarihten
gelen Türk varlığını bir türlü kabul edemeyen ve adanın geleceğine dönük
projelerde Türkler olmadan başka başka planlar gündeme getiren batı dünyasının
Kıbrıs üzerinden sürdürdüğü Türk karşıtı politikanın faturasını Kıbrıslı
Türkler ödemekte ve her geçen gün daha ağır baskılarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Kuzey Kıbrıs’a sıkıştırılmış dört yüz bin Kıbrıslı Türk’ün doğrudan geleceğini
ilgilendiren gelişmeler, adanın kuzey komşusu olan Türkiye Cumhuriyetini de
bütün Türk dünyası ile beraber çok yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle
Kıbrıs sorunun her geçen gün daha da tırmanarak bölgenin geleceğinde yeni
gerginlik senaryolarına neden olabileceği şimdiden görülmektedir. Taraflar bu
durumu iyi bildikleri için geleceğe dönük olarak yeni hazırlıklar yapmakta ve adanın
alacağı biçimi kendi çıkarları doğrultusunda oluşturabilmenin adımlarını atmaktadırlar.
Türkiye ve Türk kamuoyu bu durumu yakından izleyerek Kıbrıs sorunu ile Türk tarafının
artık kesin bir çözüm modelini ortaya koymak durumundadır.
Yaşayan canlı bir sorun konumundaki Kıbrıs adasında iki yeni gelişme
geçen günlerde birbiri ardı sıra gündeme gelmiştir. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde genel seçimler yapılmış ve siyasal iktidar değişmiştir. Seçimler biter bitmez Avrupa’dan ters bir
karar çıkmış ve Türklerin Kuzey Kıbrıs’taki varlıkları yeniden tehlikeli bir
ortama sürüklenmiştir. Adadaki Türk varlığını bir türlü kabul etmek
istemeyen batı dünyası, Avrupa üzerinden
her türlü karşıt girişimi Türklere karşı
gündeme getirmekte ve bu yoldan Kıbrıs’ı Türkler ve Müslümanlardan temizlemeğe çalışmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetini yakından izleyen, bu devlet yapılanmasını ortadan kaldırmak için
her yolu deneyen batı dünyası yıllar geçtikçe
daha kararlı bir tutum içinde hareket etmekte ve bir an önce adadaki Türk varlığına son
verebilmek için her yolu denemektedir. Türklerin içine nifak sokmak ve onların
birliğini ve bütünlüğünü bozabilmek için,
kendi yandaşları ile Kuzey Kıbrıs Türk toplumu içinde ayrılık yaratmak doğrultusunda,
her türlü politik girişimin planlı bir biçimde Avrupa Birliği üzerinden devreye
sokulduğu görülmektedir. Türklerin toparlanmasına
fırsat vermeyecek derecede aktif bir saldırı ve karşıt propaganda kampanyaları
birbirini izleyecek biçimde Türklere karşı devreye sokulmakta, Türk tarafının
kendisini savunmasına ve kendi çıkarları doğrultusunda siyasal girişimlerde bulunmasına
hiç bir biçimde fırsat verilmemektedir. Artık Türkiye Cumhuriyeti ve Kıbrıs
Türkleri açısından bu duruma bir son vermenin zamanı gelmiştir. Türkler,
Kıbrıs’a sürekli kanayan bir yara olarak bakmayı bir yana bırakmalı ve işi
kesin bir çözüme bağlayabilmelidirler.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yapılan son genel seçimler birçok
açıdan derslerle doludur. Adanın eski ulusalcı hükümetini yıllarca iktidarda
tutmuş olan ana muhalefet partisi olumsuz koşullara rağmen büyük çoğunlukla tek
başına iktidara gelebilmiştir. Beceriksiz eski iktidar partisinin seçimleri
kaybedeceği uzun süre önceden belli olmasına rağmen, normal koşullarda seçimler
sonucunda bir koalisyon beklenmekteydi. Ne var ki, her türlü oyalamadan bıkan,
yalan ve sahte vaatlerle zaman yitirmekten usanan Kuzey Kıbrıs Türk halkı,
ulusalcı partiye büyük çoğunlukla oy vererek bu tecrübeli örgütün Kuzey
Kıbrıs’ın çıkarları doğrultusunda güçlü bir tek parti hükümeti kurmasına giden
yolu açmıştır. Dünya tarihinde hiç bir ülkede görülmeyen bir çelişkiyi yaşamaya
mahkûm edilen Kuzey Kıbrıs’ta, Türklerin ayrı devlet kurmasına karşı çıkan bir
siyasetçi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin başına getirilmiştir. Kendi temsil
ettiği devlet yapısına karşı olan bir cumhurbaşkanı ve onun partisi ile
Avrupa’ya sürüklenen kuzey Kıbrıs, bu ana çelişki yüzünden uzun süredir bocalamaktan
kurtulamamış ve bir biri ardı sıra birçok çelişkili duruma, devleti yönetmekte
olan devlete karşıt iktidar yüzünden düşürülmüştür. Adanın üçte birini kaplayan
toprak parçası üzerinde giderek yarım milyona yaklaşan bir Türk nüfusun hala
barındığı bir siyasal yapıda, bir çözümsüzlük sürecinin devam etmesi, ya da
buna paralel olarak batı emperyalizminin çıkarları doğrultusunda Türk
varlığının tasfiyesinin istenmesi gibi son derece olumsuz durumlar birbiri ardı
sıra ada Türklerine yaşatılınca, son seçimlerde halkın tepkisi sert olmuş ve
beklenen bir koalisyon yerine Türk tarafının ulusal çıkarlarını koruyacak bir
ulusalcı tek parti iktidarının önü açılmıştır.
Kuzey Kıbrıs genel seçimlerinin sonuçlarından çıkarılacak çok önemli dersler
bulunmaktadır. Bir kez artık daha fazla çözümsüzlüğe ya da Türk devletinin
tasfiyesine Türk halkının seyirci kalmayacağı görülmektedir. Bu nedenle hem
eski iktidar partisi azınlığa düşürülmüş hem de koalisyona giden yolun önü kapatılmıştır.
Kurucu cumhurbaşkanının oğlu tarafından kurulan ve hangi çıkarlara hizmet
ettiği belli olmayan parti bile, küçük azınlıkta bırakılarak iktidara ortak
olmasına izin verilmemiştir. Ortada bir ana gövde olarak devleti kuran parti ve
onun yirmi yıllık bir tecrübe birikimi vardır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti,
devleti kuran parti ve onun deneyimli lideri ile yönetici kadrosunun birikiminden
yararlanarak önümüzdeki dönemin zorlu geçitlerinden geçebilecektir. Aradan
geçen zaman dilimi içerisinde, Kuzey Kıbrıslılar kendilerini ulusal çıkarları
doğrultusunda yönetebilecek yeni lider ve yönetici kadrolar yetiştiremediği için,
geçmişken gelen tecrübe birikiminden yararlanarak devleti kuran partinin
yönetiminde yollarına devam ederek, kendi bağımsız geleceklerini en kısa
zamanda kuracaklardır. Yeni bir dünya düzeni kurulurken, Kıbrıs sorununun
eskisi gibi batı emperyalizminin dayatmalarıyla değil ama bölge ve ülke
gerçeklerinin ortaya çıkardığı tablonun verilerine dayanılarak gerçekçi çözümlerle
barış düzenine kavuşturulabileceği anlaşılmaktadır.
Kıbrıs’ın yakın geçmişinde bir büyük sahtekârlık Avrupa Birliği
üzerinden sahnelenmiş, Türk tarafı Avrupa Birliğine tam üye olma masallarıyla,
Avrupa’nın dışında bırakılmıştır. Türk tarafı batının büyük baskılarıyla Annan planına
olumlu oy vererek Avrupa’ya giremezken, Rum tarafı bu plana karşı çıkarak
Avrupa Birliğine tam üye olmuş ve bu aşamadan sonra da adanın tamamını Avrupa
Birliği içinde bir birleşik Kıbrıs devleti adına temsil ediyormuş gibi gerçekçi
olmayan sahte bir durum yaratılmıştır. Türkleri ve Kuzey Kıbrıs devletini
hepten yok sayan bu tutum Avrupa Birliği içinde egemen olunca, Avrupa
Birliği Kuzey Kıbrıs devleti içinde
kendi isteklerini temsil etmek üzere, eski Sovyetler Birliği yanlısı bir
partiyi öne çıkararak iktidara gelmesini sağlamış ve böylece Türklerin ulusal
çıkarları doğrultusunda Avrupa Birliği ile ilişkilerini ayarlayabileceği
gerçekçi bir Türk hükümetinin adanın kuzeyinde kurulmasını
önlemek istemiştir. Soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliğine yakın duran ve
güneydeki komünist parti ile paralel bir biçimde sosyalist dünyanın çizgisinde
politika yapan bir eski sol parti, yeni dönemde adında “Türk” sıfatı
bulunmasına rağmen, Türklerin ulusal çıkarlarını göz ardı ederek bu kez de
Sovyetler Birliği yerine Avrupa Birliği gibi bir uluslararası oluşumun
çizgisindeki politikalar ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yönetmeye
kalkışmış ama bu çabalarında başarılı olamamıştır. Bir seçim dönemi iktidarda
kalan bu parti Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini Avrupa emperyalizminin çıkarları
doğrultusunda bitme noktasına getirmiştir. Son seçimlerde Kıbrıs Türk halkının
büyük bir tepki göstererek devleti kuran eski ulusalcı partiyi tek başına
iktidara getirmesinin ana nedeni budur. Bu tabloyu göremeyenler Kıbrıs
sorununun hangi aşamaya geldiğini anlamaktan uzak kalacaklardır.
Avrupa Birliği üzerinden büyük paraların aktarılması ve sivil toplum
kuruluşlarının Türk toplumunun teslim alınmasında Truva atı gibi kullanılmasıyla
geçen seçimlerde iktidara getirilen uluslararasıcı parti döneminde Türk
devletinin tasfiyesi ile ilgili olarak her türlü hazırlık ve girişim gündeme
getirilmiş ama ada üzerinde Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin varolan
büyük etkisi nedeniyle tam olarak sonuç alınamamıştır. Beş yıllık dönem içinde
gerçekler sırasıyla ortaya çıkınca, Kuzey Kıbrıs Türk halkı da haklı bir tepki göstererek,
Avrupa yalanlarına ve batı emperyalizminin girişimlerine alet olan uluslararasını
partiyi iktidardan düşürerek azınlık partisi konumuna indirmiştir. Şimdi artık
yirmi yıla yakın bir iktidar deneyimi olan devlet kuran parti tek başına
iktidara gelmektedir. Ada tarihinde çok önemli olaylar yaşanmış ve birçok
gerçek suyun üstüne çıkmıştır. Devlet kuran partinin bu yeni iktidar döneminde
artık gerçekçi ve kalıcı bir çözümün zamanı gelmiştir. Tarihten gelme İngiliz
etkisine ek olarak son zamanlarda ada üzerinde artan İsrail ve Amerikan
baskılarıyla beraber, güney Kıbrıs’ta çok etkin bir konumda olan Rusya ve
Yunanistan’ın da ada ile ilgili girişimleri ve politikalarını da hesap ederek
adanın geleceği açısından kalıcı bir çözümü gündeme getirmenin zamanı gelmiştir.
Kuzey Kıbrıs’ın yeni ulusalcı iktidarı, adada kurulu bulunan Türk yönetiminin
geleceğe dönük olarak varlığını koruyabilmesi için artık Türkiye Cumhuriyetine
daha yakın bir politik duruşla hareket etmesi ve ada Türklerinin geleceğini
Türkiye Cumhuriyeti ile beraber düşünmesi acilen zorunlu görünmektedir. Adadaki
Türk varlığının daha fazla yıpratılmasına ya da tasfiye edilmesine, Avrupa
emperyalizmi yüzünden izin verilemez. Amerika ve İsrail’in adanın geleceğinde
daha fazla etkili olmak amacıyla Türkiye’yi Avrupa Birliği, Rusya ve
Yunanistan’a karşı kullanmalarına da bu aşamadan sonra seyirci kalınamaz.
Onların geleceğe dönük politikaları, Kıbrıs adasını sürekli olarak çözümsüzlüğe
mahkûm ettiği için, Türk tarafının bu durumuna artık bir dur demesinin zamanı gelmiştir.
Kıbrıs’ta kalıcı çözüme razı olacak ikinci taraf Güney Kıbrıs yönetimi olacaktır,
çünkü Anan planına karşı çıkarak ada sorununun çözümünü Avrupa’da değil ama
Kıbrıs’ta aramışlardır. Batıdan gelen dış baskılara güneydeki Rum kesimi karşı
çıkabilmiş ama Türk tarafı direnememiştir. Yeni dönemde, Türk tarafı bütün
emperyal batılı güçleri ve ülkeleri bir yana bırakarak adada kalıcı çözümü Rum
kesimi ile anlaşarak sağlamalıdır. Rumlar emperyal güçlerin bir gün kendilerini
de adadan tasfiye edeceklerini iyi bilmektedirler, bu yüzden Annan planının
oylanmasından sonra, Türk tarafına Avrupa Birliğinin dışında bir araya gelerek
kalıcı bir çözümü iki taraflı olarak geliştirilmesini önermişlerdir. Rumlar
çözümsüzlüğün devamı durumunda yeni bir çatışma döneminin batılı emperyal
güçler tarafından Türkler ve Rum kesimi arasında çıkartılabileceğini görebilmişlerdir.
Ne var ki, batılı emperyalistlerin baskılarına karşı direnemeyen Türk tarafı,
Rum kesiminin bu gerçekçi çözüm yaklaşımına olumlu yanıt verememiştir, çünkü
eski Sovyetçi bir iktidar Türk tarafının başına getirilerek, Kuzey Kıbrıs
Avrupa’nın denetimi altına alınmak istenmiştir. Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm bu
aşamada gerçekleştirilemezse, gelecekte yeni bir çatışma ortamı Orta Doğu
ülkelerine benzer biçimde adada yeniden gündeme getirilebilecektir.
Kuzey Kıbrıs seçimlerinin ulusalcı partinin zaferi ile sonuçlanmasına
karşı Avrupa Birliği tepkisi, İnsan Hakları mahkemesinin son verdiği Orams kararı
gelmiştir. Bu karara göre, güney Kıbrıs’ta yaşamakta olan Rumların kuzeydeki
topraklarının iade edilmesinin zorunluluğu yeniden gündeme getirilmekte ve böylece
adanın kuzeyinde Türk varlığının tasfiyesine devam edilmek istenmektedir.
Avrupa Birliği gibi bir medeniyet projesinin bile Avrupa emperyalizminin
hizmetine hukuku sokması karşısında artık Türk tarafının kendi ulusal çıkarları
doğrultusunda kalıcı bir çözüme yönelmesi gerekmektedir. Hukukun siyasete ve
emperyalist çıkarlara alet edildiği bu aşamada herkes kendi çıkarına
yöneldiğine göre, Türk tarafı da kendi ulusal ve bağımsız geleceğine yönelerek
çıkarlarına en uygun bir doğrultuda çözümü gündeme getirecektir. Böylesine bir
çözüme Rumlar kadar Türklerin de hakkı vardır ama hiç bir emperyalist gücün ya
da devletin böyle bir hakkı yoktur. Adanın Türk ve Rum kesimleri bir araya
gelerek Kıbrıs’a sürekli barış getirecek iki taraflı bir çözüm metninde anlaşmaya
varabilmelidirler. İki devletli bir çözümde Türklerin bütün kazanılmış hakları
güvence altına alınmalı, Türk ve Rum kesimleri arasındaki toprak takası en adil
bir biçimde tamamlanarak her türlü toprak talebi devre dışı bırakılmalıdır.
Böylesine iki taraflı bir yapılanma sağlanabilirse o zaman ada dışı güçlerin
Kıbrıs’a emperyal amaçlar için müdahale etmeleri önlenebilecektir. Eğer
böylesine bir kalıcı çözüm iki taraflı olarak gerçekleştirilemezse, o zaman
Kuzey Kıbrıs Türkleri için Hatay modeli devreye girecektir. İkinci dünya savaşı
öncesinde Hatay halkının bir referandum kararı ile anavatan Türkiye’ye
katılması gibi, Kuzey Kıbrıs Türk halkı da bir halkoylaması sonucunda,
Türklerin anavatanı olan Türkiye Cumhuriyetine katılma kararı alarak, merkezi
Türk devletinin 82. vilayeti olma hakkını kazanacaktır. Türk tarafı açısından
Kıbrıs’ın kesin kalıcı çözümü Hatay modeli birleşmedir. Yeni bir Hatay modeli
ile Kıbrıs’ın anavatana katılması, Türkiye Cumhuriyetinin vilayet sayısını
82’ye çıkaracaktır. Annan planı gibi saçmalıklarla daha fazla zaman yitirmeden,
bölge barışı için yeni bir Hatay modeli
uygulamasıyla Türkiye Cumhuriyetinin 82. vilayeti Kıbrıs’ın kuzeyinde ilan edilmelidir.
Böylece Kıbrıs üzerinden Doğu Akdeniz’de sürdürülen hegemonya mücadelesinin sıcak
bir çatışmaya dönüşmesi de önlenebilecektir.
Not; daha fazla bilgi için
KIBRIS ÇIKMAZI kitabımdaki değerlendirmelere bakılabilir.
Prof. DR. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder