KIBRIS DÜNYANIN MERKEZİ OLUYOR?
Soru: Doğu Akdeniz’de güncel gelişmeler giderek artmakta ve bu bölgede son yıllarda başlamış olan gerginlik giderek tırmanmaktadır. Bundan sonraki gelişmeler nasıl bir yönde gelişebilir?
Anıl ÇEÇEN: Doğu Akdeniz’deki gelişmeler son yıllarda
ortaya çıkan siyasal gerginliklerin içinde en etkili olanıdır. Sovyetler
Birliğinin dağılması sonrasında ABD’nin orduları ile körfez bölgesine gelmesi
üzerine savaş başlamış ve bugüne kadar Orta Doğu ülkelerinin çeşitli
bölgelerinde yayılmıştır. Geçen yüzyılın birikimi ile bu yüzyılın başlarında
çizilen sınırlar üzerinden belirlenen günümüzün Orta Doğu yapılanması, yirminci
yüzyılın ikinci yarısında eskimiş ve bunun üzerine İngiliz –Fransız antlaşması
ile kurulmuş olan Orta Doğu devletlerinin varlığı ve haklılığı tartışılmaya
başlanmıştır. Birinci Dünya savaşının galibi İngiltere yanına ortağı olan
Fransa’yı alarak hatları ve sınırları çizmiş ve ortaya bugünkü modeli ile bir
Orta Doğu haritası çıkmıştır. Bugün bu bölgede yeni tartışma ve gerginliklerin
ortaya çıkmasının ana nedeni ikinci dünya savaşı sonrasında gündeme gelen yeni
yapılanmadır. İkinci dünya savaşının galibi olan ABD savaş sonrasında bölgeye
gelerek dünyanın merkezi alanında geleceğe dönük bir biçimde kendi projeleri
yönünde yerleşebilmenin yollarını aramıştır.
İkinci Dünya
Savaşı sonrasında merkezi bölgeye gelen ABD kendi içinde barındırdığı Siyonist
lobileri de buraya taşıyarak geleceğin İsrail devletinin kuruluşunu
gerçekleştirmiştir. Bu durumda İngiliz-Fransız ortaklığının çizmiş olduğu
merkezi alan haritasını ABD ve onun yavrusu İsrail beğenmemiş ve giderek
geçmişten gelen bu yapılanmayı bozacak ya da geride bırakacak çeşitli
girişimlerde bulunmuşlardır. Son dönemde devam etmekte olan güncel gelişmelerin,
ikinci dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan ABD-İsrail ikilisinin yeni bir
yapılanma arayışlarından kaynaklandığı açıkça görülmektedir. Bugün Kıbrıs ile
birlikte bütün Doğu Akdeniz bölgesinde ortaya çıkan sıcak olaylar ve çatışmalar,
günümüzde var olan dünya konjonktürünün bir sonucudur. Soğuk savaş koşullarında
kurulmuş olan bölge düzeni, küreselleşme aşamasına geçilmesiyle birlikte
eskimiş ve bu nedenle de dünyanın yeni hegemon güçleri olan ABD-İsrail
ikilisinin, buralara gelerek kendi çıkarları ve hegemonyaları
doğrultusunda arayışlara girmelerinin nedeni olmuştur. ABD
bir süper güç olarak dünyaya tam olarak egemen olamayınca, bunun üzerine
merkezi alana gelerek buralarda kalıcı bir yapılanmanın yollarını aramaya
başlamıştır.
Dünyanın
jeopolitik haritasına bakılırsa Orta Doğu ile Doğu Akdeniz bölgelerinin komşu
oldukları ve dünyanın hem batısına hem de doğusuna yönelik bir çizgide ortak
bir konuma sahip oldukları açıkça ortaya çıkmaktadır. Küreselleşme aşamasında
gündeme getirilen Irak, Suriye, Yemen ve Libya savaşları ABD-İsrail ikilisinin
yönlendirmeleri ile birbiri ardı sıra devam etmiş ve geçmişte kurulmuş olan
siyasal düzenlerin geride kalmasına yol açmıştır. Son döneme kadar sürdürülen
Orta Doğu savaşları bir sonuç vermeyince o zaman bu bölgenin yanı başında yer
alan Doğu Akdeniz giderek yeni savaş
alanı olarak öne çıkartılmaya çalışılmıştır. Çeşitli bölgelerde var olan enerji
kaynakları yeterli olmayınca, Orta Doğu kuyularından sonra bir de Doğu Akdeniz
enerji yatakları gündeme gelmiştir. Kıbrıs’ın tam ortasında yer aldığı Doğu
Akdeniz bölgesi bir petrol ve doğal gaz yatağı olarak öne çıkarken, enerji
kaynaklarına tam anlamıyla egemen olmak isteyen büyük güçler ve enerji
şirketleri emperyal devletlerin askeri varlığından yararlanarak ve savaş öncesi
dönemde bu alanda her türlü politik girişimlere yönelerek bir çekişme ve
çatışma ortamının önünü açmışlardır.
Soru: Gerginliğin ısındığı bölgelerde neler oluyor?
Anıl ÇEÇEN: Yeryüzündeki petrol ve doğal gaz
kaynaklarına sahip olan emperyalist devletler ve onların ortağı konumundaki
tekelci enerji şirketlerinin ellerinde, her türlü bilgi ve teknolojik donanım
bulunduğu için bunlar yer altındaki durumu da iyi bilmekteler ve bu doğrultuda
enerji kaynağı olan bölgelere gelerek demir atmaktadırlar. Denizlerde demir
atanlar karalarda da enerji depolarının üzerine serilerek buralardan toprak
almaya ya da yeni inşaat yöntemleri ile yerleşerek, rakiplerinin gelmelerine
engel olmaya çalışmaktadırlar. Gerginliğin ısındığı bölgeler genel olarak
petrol ve doğal gaz kaynaklarının bulunduğu alanlar olarak öne çıkmakta ve her
türlü çekişmelerin merkezi konumuna doğru sürüklenmektedirler. Gerginliğin
ısındığı bölgeler bugün için anlaşmazlığın ortaya çıktığı noktalar olmasına
rağmen, buralar geleceğin enerji savaşlarının çatışma alanları olarak dünya
gündeminde yer almaya devam edeceklerdir. Doğu Akdeniz’in böylesine bir konuma
sürüklenmesi yüzünden, enerji kaynakları peşinde koşan büyük ülkeler ve
firmaların hem Kıbrıs’ta hem de Doğu Akdeniz’e kıyısı olan devletlerin
topraklarında ya da kıyılarında demir atarak yerleşmek için çaba sarf ettikleri
göze çarpmaktadır. Bugünün koşullarında gerginliğin ısındığı yerlerin yarının
savaş alanları olmaya doğru yöneldikleri anlaşılmaktadır. Bu yüzden bölge
devletleri aralarındaki komşuluk ilişkilerini güvence altına alabilmek için,
yabancı devletlerin ya da tekelci şirketlerin bu alanda yerleşmesine kesin
olarak karşı çıkmaktadırlar.
Soru: Gerginliğin kısmen serin ya da soğuk olduğu
bölgelerde ne olacak?
Anıl ÇEÇEN: Dünya bölgeleri harita üzerinde birbirine
bağlı ya da komşuluk biçiminde özel konuma sahip olan bir durumdadır. Osmanlı İmparatorluğu
sonrasında merkezi alan üzerinde kurulmuş
olan otuz civarındaki devlet hem birbirleriyle komşu hem de aynı coğrafyanın
devamı durumunda oldukları için, gerginliğin kısmen serin ya da soğuk geçtiği
yerleri de ikinci derece gerginlik noktaları olarak görmek mümkündür. Bu
nedenle Doğu Akdeniz bölgesinde yer alan ülkeler Orta Doğunun komşu ülkeleri
ile birlikte bütünsel bir güvenlik gereksinmesi içinde bulunmaktadırlar. Bu doğrultuda birinci dünya savaşı sonrasında
Sadabat Paktı, İkinci dünya savaşı sonrasında Bağdat paktı ve yirminci yüzyılın
son dönemlerinde de sosyalist bloka karşı gerekli görülen bir güvenlik
şemsiyesi, CENTO adı altında bir merkezi bölge ittifakını tarih sahnesine
çıkarmıştır. Bugün de CENTO sonrası dönemde ortaya çıkan güvenlik eksikliğini
gidermek üzere Amerikan ordusunun Central Command adı verilen merkezi bölümünün,
Suudi Arabistan toprakları üzerinde kurulu bulunduğu artık gizlenemeyecek
derecede gün ışığına çıkmıştır.
Enerji
yataklarının bulunduğu kıymetli arazilerin üzerine emperyalist ülkeler
yerleşirken, bu toprakların sahibi olan bölge devletlerinin kendi arazilerine
sahip çıkması ve bu doğrultuda gerekli olan her türlü korunma ve savunma
hazırlıklarını tamamlamaları, bir yaşamsal gereksinim olarak öne çıkmaktadır.
Gerginliklerin ve bunun sonucu olan sıcak çatışmaların bütün kıtalar üzerinden
merkezi alana yönelmesiyle birlikte, bu ülkelerde geçmişten gelen kamu
düzenlerinin bozulduğu ve emperyal projeler doğrultusunda yeni yapılanmalara
doğru komşu ülkelerin baskı altına alındıkları artık açıkça kesin bir
durumdadır. Dünya savaşları sonrasında kurulmuş olan dünya dengelerinin
sarsılması üzerine barış antlaşmaları ya da iş birliği protokollerinin kesin
bağlayıcılıkları ortadan kalkmış, değişen durumlara göre yeniden ele alınan ve
değiştirilen barış protokollerinin uluslararası alanda eskisinden daha fazla
görüldüğü, herkesin farkına vardığı bir günümüz gerçeğidir. Serin ve soğuk
ülkelerdeki durum sıcak bölgelerdeki
gelişmelere göre yeniden ele alınarak düzenlenmek durumundadır. Eskisine benzer
yeni güvenlik örgütlenmeleri ya da bölge barışının gerçekleştirilmesi
gereklidir.
Soru: Dünya fokur fokur kaynarken, Türkiye
Cumhuriyeti’nin durumu nedir?
Anıl ÇEÇEN: Sovyetler Birliği varken dünyada bir yüzyıla
yakın sürdürülmüş olan soğuk savaş, küreselleşme aşamasına geçiş ile birlikte
ortadan kalkmıştır. Bu aşamadan sonra dünyanın süper gücü olarak ABD yeni bir
hegemonya arayışına girmiş ve bu doğrultuda Basra körfezine gelerek işgal ve
savaş yolları üzerinden merkezi
coğrafyanın tam sahibi olmaya yönelmiştir. İsrail’in güvenliği gerekçesini kullanarak
önce körfeze daha sonra da Irak ve Suriye gibi iki komşu ülkeye taarruz eden
ABD, İsrail Siyonizminin yönlendirmesi altında birçok yolu deneyerek yeni bir
dünya düzeni oluşturmaya yönelmiştir. Yeni dünya düzeni kurabilmek için bütün
dünya ülkelerinin üzerine giden ABD, bu nedenle birçok ülkeden dışlanmıştır.
Dengeleyici bir karşıt güç olarak Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine ABD
eski sosyalist ülkelerde yeni yapılanmalara gitmiş ve bunlar üzerinden
hegemonyasını pekiştirebilmenin çabası içinde olmuştur. Körfez savaşıyla içine
girilen yeni dönemde saldırı ve işgal savaşlarının sayısı fazlasıyla artmış ve
Kıbrıs’ın tam ortasında yer aldığı Orta Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinde de
fazlasıyla etkili olmuştur.
Türkiye
batı blokunun baskıları yüzünden Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasındaki
yeni döneme hazırlıksız yakalanmıştır. Bu yüzden de değişen dünya koşullarından
ulusal çıkarları doğrultusunda tam olarak yararlanamamıştır. Orta Doğu
savaşları zaman içinde Türkiye’yi de baskı altına alınca, Atatürk Cumhuriyeti
zorlu günler yaşamaya başlamış ve batılı müttefikleriyle sürekli olarak birçok
konuda karşı karşıya kalmıştır. Dünya savaşları sonrasının Türkiye’si olarak
Türk devleti batılı müttefikleri tarafından sürekli olarak yalnız
bırakılmıştır. Zamanında sınır karakolu olarak sosyalist sisteme karşı
kullanılmış olan Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk döneminde olduğu gibi yakın
komşularıyla bir bölgesel ittifak aramış ve bu doğrultuda bazı girişimlerde
bulunmuş ama batılı müttefiklerinin engellemeleri yüzünden yalnızlıktan
kurtulamamıştır. Ayrıca yarım yüzyılı aşkın bir süre Avrupa Birliği’ne üye
olmak için çaba gösteren Türkiye Cumhuriyeti bu girişimde de başarısız olmuş ve
batılı devletlerin Türklere karşı gösterdikleri çifte standartlı tutumlar
yüzünden, Türkiye kendisi için yeterli bir güvenceye sahip yeni bir korunma
şemsiyesi oluşturamamıştır. Dünyanın her bölgesindeki sıcak çatışmalar barışı
tehdit etmiş ve Türkiye’nin de güvencesiz bir ortama doğru sürüklenmesine yol
açmıştır. Türkiye’nin batı destekli kadrolar yüzünden bu aşamada tam bağımsız
bir dış politika izleyemediği görülmüştür. Sıcak çatışmaların en fazla Doğu
Akdeniz ve bölge ülkeleri üzerinden Türkiye’yi tehdit etmesi de Türkler için
barış yolunu zaman zaman ortadan kaldırmıştır. Dünya siyasal bir kaosa sürüklenirken, Türkiye
gene eskisi gibi güçlü bir devlet olarak direnmiş ve emperyalizme karşı koyarak
bölge barışının gerçekleşmesine katkıda bulunmuştur.
Soru: ABD seçimleri nasıl sonuçlanır ve ne gibi
etkiler gösterebilir?
Anıl ÇEÇEN: ABD seçimlerinde Trump ve Biden
karşılıklı aday gibi görülüyorlar ama Rusya Trump’ı, Çin de Biden’i
destekleyerek ABD seçimlerini var olan dünya çekişmesinin tam ortasına
koymaktadır. Rusya ile paslaşarak üstünlüğünü korumaya çalışan ABD, günümüzde
Avrupa ülkeleri ile birlikte Çin’i de karşısına alarak yeni bir dünya hegemonya
yapılanması oluşturmaya yönelmektedir. Bir anlamda Trump ulus devletleri
savunurken, Biden’da küreselleşme sürecinin yeni temsilcisi olarak ortaya
çıkmaktadır. Bugünkü dünya düzeni son yılların hızlı tırmanışından sonra bir
durgunluk aşamasına gelmiştir. Trump’ın
kazanmasıyla birlikte Pentagon ve Amerikan derin devletinin yeni dünya düzenini
katı kurallara bağlayarak bütün dünya ülkeleri üzerinde baskıları artıracağı
konusunda dünya kamuoyunda olumsuz bir beklenti vardır. Trump otoriter bir
kişilik olarak Avrupa ve Çin’e karşı ulus devletlerin birlikteliğini öne
çıkaracakmış gibi durmaktadır. Trump seçilirse, Türkiye Cumhuriyeti ile
birlikte K.K.T.C, de sahip olduğu devlet hakları ile yoluna devam
edebilecektir.
Soru: Dünyada dengeler değişirken Türkiye Cumhuriyeti
ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ne gibi yeni olaylar ve gelişmeler ile karşı karşıya
kalabilir?
Anıl ÇEÇEN: Aradan geçen zaman dilimi içinde dünyada
dengeler değişirken ve yeni dengeler ortaya çıkarken bu gibi gelişmeler
öncelikli olarak dünyanın orta alanında fazlasıyla etkili olacaktır. Sovyet
sonrası dönem için ABD’nin hazırladığı Büyük Orta Doğu Projesi ile birlikte,
ABD’nin sırtından bölgeye gelerek devlet olan İsrail’de bir Siyonist oluşum
olarak, Büyük İsrail Projesini Orta Doğu ülkeleri ile birlikte diğer Doğu
Akdeniz ülkeleri için de öne sürmektedir. Böylesine emperyal proje dayatmaları
bütün bölge ülkelerini parçalanmaya doğru sürüklemektedir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin böylesine bir dağılma ve çöküş senaryosuna alet olmamak için,
Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün izinden giderek yeni bir Merkezi Devletler
Topluluğu oluşumunu tıpkı eskiden gündeme getirilen Sadabat Paktı gibi bir
ittifakı, Türkiye komşuları ile iş birliği yaparak bütün bölge ülkelerinin
çatısı altında toplanacağı yeni bir güvenlik şemsiyesini n kurulmasını
sağlamalıdır. Böylesine bir iş birliği kurularak yeni bir örgütlenme ile ortaya
çıkılması sayesinde, yeni Sadabat Paktı olarak Merkez Devletler Birliği (MEDEP)
adı altında bir Bağdat Paktı ya da bir CENTO girişimi öne çıkarılabilir.
Böylece bölge güvenliğinin sağlanması üzerine Kıbrıs adası da Türkiye ile
birlikte bu güvenlik şemsiyesinin altına girerek, emperyalist rekabet
savaşlarının kendisini tehdit etmesini önleyebilecektir. Türkiye Avrupa
Birliği’nin içine alınmadığı bu aşamada, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz ülkeleri ile
bir araya gelerek emperyalizme karşı dayanışma içine girebilir.
Yeni
dönemde Amerikan seçimleri sonrasında ABD’nin eskisinden farklı bir savaş
süreci başlatması söz konusu olabilir. ABD dünya hegemonyasını korumak üzere
Avrupa’nın önünü kesmekte ve Çin’in de ilan ettiği ipek yolunu kapatmaya çalışmaktadır.
Avrupa –Amerika, İngiltere-İsrail, Almanya-Rusya devletlerinin çekişmeleri
içinde merkezi coğrafyada sıcak çatışmalar ve yeni savaşlar birbiri ardı sıra
öne çıkabilir. ABD bu gibi savaş senaryolarının önünü kesmek üzere kendisine
bağlı olan Nato kuvvetlerini Orta Doğu ülkelerine gönderebilir. Nato genel
merkezi Brüksel’den Lefkoşa’ya, taşınabilir . Bir anlamda Kıbrıs adası Nato
gibi emperyalist bir batı savunma sisteminin eline geçebilir. Bu çizgide hem
ABD hem de Fransa adadaki İngiliz üslerinin yanısıra Kıbrıs’a gelerek yan yana
askeri üsler kurmuşlardır. Güney Kıbrıs’ta ise bir Ortadoks dayanışması içinde
binlerce Rus şirketi ve iş adamı yer aldığı için, Rusya’da onları korumak üzere
Suriye sonrasında Güney Kıbrıs’ta yeni bir askeri üs açabilmenin çabası içinde
olmuştur. Dünyanın bugün geldiği noktada Avrupa ve Amerika karşı karşıya
gelirken, Avrupa’nın tam ortasında yer alan tarafsızlık adası olarak korunan
İsviçre devleti, milliyetçi akımlar yüzünden parçalanabilir ya da zamanla
dağılabilir. İşte böylesine bir aşamada dünyanın en büyük bankaları olan
İsviçre bankaları üzerinde kavga ve çekişmeler çıkabilir. Bu durumda Nato ile
Kıbrıs’ı güvence altına alan ABD, İsviçre Bankalarını da İsrail’in istekleri
doğrultusunda Kıbrıs’a taşıyarak, batı kapitalizminin sermaye birikimini
Nato’nun koruması için yepyeni düzenlemeler yapılabilir. İsviçre Bankaları ile
birlikte Nato’nun da Kıbrıs adasına gelmesi, Kıbrıs’ı dünyanın yeni ekonomik
merkezi konumuna getirecektir. Dünya haritasında yeryüzünün tam merkezinde yer
alan Kıbrıs adası bir uçak gemisi görünümünde varlığını korurken, jeopolitik
merkezi konumunun yanı sıra batı hegemonyasının ve de batı sermaye düzeninin
yeni merkezi olarak, tarih sahnesine farklı bir yapılanma içinde yeniden
çıkmaktadır. Böylece batı dünyası, merkezdeki varlığını daha da pekiştirerek
geri çekilmemekte ve Çin ile birlikte Hindistan ve İran gibi doğu güçlerinin
önünü keserek, Nato gibi bir ortak güvenlik örgütü sayesinde hem Doğu
Akdeniz’de hem de Orta Doğu bölgesinde yeni dönemin barış yapılanması
oluşturulmaya çalışılacaktır. Sermaye ve Nato merkezi konumu ile Kıbrıs yeni
dönemde dünyanın hem askeri hem de ekonomik merkezi konumuna getirilecektir.
Acaba Kıbrıslılar böylesine yeni bir yapılanmaya hazır mıdırlar?
Soru: Bu aşamada Kuzey Kıbrıs’taki başkanlık
seçimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anıl ÇEÇEN: KKTC başkanlık seçimlerinden şimdiye
kadar İngiltere ve Türkiye’nin desteklediği adaylar arasında çekişme olurdu, çünkü
adanın uluslararası tarafları garantör ülkeler olarak Türkiye ile İngiltere idi.
Rumlar güney bölgesinde oldukları için KKTC’nin yönetimi İngiltere ile Türkiye
arasındaki ilişkiler sürecinde yönlendirilirdi. Şimdi ise çok farklı bir durum
ortaya çıkmıştır, o yüzden ikiden fazla aday bugün ilk kez seçimlere
girmektedir. Bunun da sebebi dünyanın artık çok kutuplu bir döneme girmesidir.
ABD’deki İsrail lobisi bu büyük ülkeyi merkeze çekerek kendi planları
doğrultusunda yönlendirmesi yüzünden, bugünkü dünya düzeninin patronu
konumundaki Atlantik ittifakı ortadan kalkmıştır. Artık İngiltere ile ABD kendi
dünya planları doğrultusunda hareket etmekte ve birbirleri ile dünyanın her
yerinde rekabete girmektedirler. Bugüne kadar Türkiye karşıtı adayları
destekleyen Atlantik ittifakı bu aşamada ayrı adayları desteklemektedir. Kıbrıs
ile ilgili hiçbir uluslararası hukuk bağlantısı olmayan ABD, Orta Doğu ve Doğu
Akdeniz ülkeleri üzerinden adaya dolaylı girişler yapmakta ve İngiltere ile
uzaklaşarak daha fazla İsrail politikalarına angaje olmaktadır. Birinci tur
seçimlerinde İsrail’de, Avrupa Birliği ve Almanya gibi ayrı adayları dolaylı
olarak desteklemişlerdir. Birinci tur da doğu bölgesinin patronları olarak Çin,
Hindistan, Rusya ve İran seçimleri izlemekle yetinmişler ve ikinci aşamada
kendi çıkarları doğrultusunda uzlaşma ve destek arayışlarına girmişlerdir.
Bugünkü aşamada ABD-İsrail ikilisinin İngiltere’nin dışında davranarak Amerika’ya
yakın duran adaya destek verecekleri görülmektedir.
Batı
ittifakının dağılması yüzünden Amerika ile Avrupa’nın da yolları ayrılmış,
İngiltere Çin ile yeni bir ortaklığa girerken, ABD Hintli bir kadın senatörü
Hindistan ile yakınlaşma görüntüsünde yeni başkan yardımcısı adayı olarak
belirlemiştir. Trump Rusya desteği ile seçimleri kazanmaya çalışırken ABD
İngiltere ile karşı karşıya gelmiş ama güçlü İsrail lobilerinin bastırması
üzerine, ABD İsrail’in zorladığı Büyük İsrail Projesi doğrultusunda İsviçre
Bankaları ile Nato’nun Kıbrıs’a gelerek yerleşmesine dolaylı yollardan yakın
durmuştur. Kıbrıs yeni dönemde Kapitalist sistemin merkezi yapılmaya
çalışılırken, hem paranın kurumları olan İsviçre Bankaları hem de bunların
güvenliğini sağlayacak batı sisteminin güvenlik örgütü olarak Nato Kıbrıs’a
gelmek durumunda kalacaktır. Güney Kıbrıs’ta Rusya’nın sağladığı üstünlüğe
benzer bir durumu Almanya, Çin ve Fransa gibi ülkeler KKTC’de elde etmeye
çalışacaklarından Kıbrıs başkanlık seçimlerinin ikinci turu yoğun pazarlıklar
ve yeni ittifak arayışları içinde geçecektir. Başkanlık seçimlerinde ilk kez
ABD ağırlıklı olarak hareket etmekte çünkü Orta Doğu’daki Büyük İsrail Projesi
ABD’deki Siyonist lobiler tarafından açıkça desteklenmektedir.
Birinci
tur seçimleri kazanan milliyetçi çizgideki adayı Türkiye açıktan
desteklemektedir. Birinci turdaki çekişmeleri kazanan milliyetçi adayın
normalde ikinci turu da kazanması gerekir. Ne var ki, seçimlerden üçüncü olarak
çıkan adayın partisi ile ikinci olarak çıkan adayın partisinin çok yönlü
bölgesel bir ittifaka yönelmeleri, Büyük Orta Doğu projesi çizgisinde gündeme
gelince, ABD ve İsrail desteği ile ilk turda ikinci gelen adayın başkanlığı öne
çıkabilmektedir. Bu durumda yıllarca Avrupa Birliği üzerinden yönlendirilmeye
çalışılan KKTC’nin, yeni dönemde Avrupa’dan uzaklaşarak ABD-İsrail ittifakı
doğrultusunda kontrol altına alınacağı ve Büyük Orta Doğu görünümlü Büyük
İsrail projesinin bir parçası olarak orta dünya yapılanmasında merkez konumuna
getirileceği gibi bir yeni alternatif durum gündeme gelmektedir. İkinci planda
kalan İngiltere, Almanya ve doğu bölgesinin büyük devletlerinin siyasal alanda
böylesine bir emperyalist plana karşı
çıktıkları açıktır.
Soru: İkinci tur seçimlerinde genel olarak Kuzey
Kıbrıs Türk’lerine nasıl bakılmalıdır?
Anıl ÇEÇEN: Dünya çok kutuplu bir yapılanmaya doğru
sürüklendiği için Kuzey Kıbrıs bölgesinde yaşayan Türkler de bölünmüş
durumdadırlar. Osmanlı bakiyesi ülkelerden olan Kıbrıs’taki Türklerin durumu
bugün Kosova, Bosna, Batı Trakya, Kırım ve Azerbaycan’daki Türklerin durumuna
benzemektedir. Çok uluslu ve kültürlü bir imparatorluk olan Osmanlı devleti
ülke alanlarından geri çekilirken, birçok bölgede Türk toplulukları
bırakmıştır. Bunların bir kısmı Türk kimliği ile eski Osmanlı ülkelerinde
yaşamakta bir kısmı da ekonomik nedenlerle batı ülkelerine göç ederek oralarda
kendilerine yeni bir gelecek arayışı içine girmektedirler. Kıbrıs bu ülkeler
içinde özel bir konuma sahip bulunmaktadır . Diğer bölgeler gibi kıyıda köşede
kalan bir ülke değil ama dünyanın tam ortasında merkezi konuma sahip olan bir
büyük ada yapılanması içinde olduğu için hem jeopolitik hem de stratejik öneme
sahip olan bir toprak parçasıdır. Uçak gemisi görünümünün ötesinde hem Orta
Doğu’nun hem de Doğu Akdeniz’in kesişme noktası olarak Kıbrıs adası, bugünün dünya
haritasında ki konumunu muhafaza
etmektedir. Başta ABD olmak üzere batının büyük devletlerinin gözlerinin Kıbrıs
üzerinde olmasının asıl nedeni bu durumdur.
Osmanlı
uzantısı bir Türk devleti olarak KKTC Orta Doğu’nun tam ortasında bulunduğundan
İngiltere’nin Yakın Doğu, ABD’nin Büyük Orta Doğu, İsrail’in Büyük İsrail, Çin’in
Yeni İpekyolu projelerinin tam ortasında yer almaktadır. Bu yüzden son yılların
önemli çekişme merkezi konumuna gelen Kıbrıs’ta ortaya çıkan bu yeni durumun
alacağı biçim, tavırları belirleyecek ve KKTC başkanlık seçimleri de bu duruma
göre sonuçlanacaktır. Kıbrıs’lı Türkler başkanlık seçimlerinin ikinci turunda
tek değil iki seçime gireceklerdir. Seçim sandıklarında yeni başkan adayı için
oy kullanırken Kıbrıs’lı seçmenler önce kim olduklarının sorusunu kendilerine
sormak ve ona göre oy kullanmak gibi
bir durum ile karşı karşıyadırlar. Son zamanlarda Türk kimliğine karşı çıkışlar
Türkiye’de gündeme gelirken, Osmanlı uzantısı olan bölgelerdeki Türk
toplulukları için de yeni kimlikler oluşturulmaya çalışılmaktadır. Alt
kimliklerin ötesinde bir üst kimlik çatısı altında yaşamakta olan ulus devlet
vatandaşlarının, kendi alt kimliklerini yeniden gündeme getirdikleri görülmekte
ve bazı eski Osmanlı uzantısı bölgelerde Türk kimliği dışlanarak Müslüman ya da
gayrimüslim kimlikleri üzerinden hareket edilmektedir. Türkler daha çok
Müslüman kimliğinin verdiği destek ile birliklerini pekiştirmeye çalışırlarken,
gayrimüslim unsurların tarihten gelen din ve mezhep çatışmalarının etkisiyle hareket
ettikleri birçok yerde gündeme gelmektedir.
Kuzey
bölgesinde yaşamakta olan KKTC
vatandaşlarının bir kısmının devletin adından “Türk” isminin kaldırılmasını
istemektedir. Bu doğrultuda var olan
kuzey bölgesi devletinin adını “Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti “olarak değiştirilmesi
konusunda ısrar ettikleri zaman zaman gündeme getirilmiştir. KKTC’nin adından
Türk isminin silinmesini isteyenler, Türklüğü ve İslam’ı dışlarlarken
İngiltere’nin Yakın Doğu Konfederasyonu, İsrail’in Büyük İsrail İmparatorluğu ya
da ABD’nin Büyük Orta Doğu Projeleri gibi emperyalist bölgesel projeleri
destekliyor görüntüsü vermektedirler. Hukuk’un beşiği olduğunu iddia eden
Avrupa Birliği ‘de, uluslararası hukuka göre KKTC’nin garantörü olan Türkiye’yi
dışarıda bırakan Avrupa Birliği’ne KKTC’yi hukuka aykırı biçimde dahil etmeye
çalışmaktadır. Avrupa Birliği de bu aşamada kendi adayı ile KKTC’nin başkanlık
koltuğunu doldurmanın hesaplarını yapmaktadır. KKTC’nin geleceğini belirleyecek
olan başkanlık seçimlerinde KKTC’nin bugünkü bağımsız yapısı ile yoluna
bağımsız devam edebilmesi için, bu seçimlerde Türkiye’nin adayının
desteklenmesi zorunlu görünmektedir. KKTC’nin bugüne kadar gelmesini sağlayan
Türkiye Cumhuriyeti’nin desteklediği aday kuzey bölgesinin Türk ülkesi olarak
kalması için zorunlu görünmektedir. Türkler kesinlikle Kuzey Kıbrıs’ın bir Türk
devleti olarak kalabilmesi için Türkiye’nin adayını topluca desteklemelidirler.
Soru: Kıbrıs seçimleri Kıbrıs sorununu nasıl etkiler?
Anıl ÇEÇEN: Kıbrıs artık iki toplumla bir yapıdan çok
uluslu bir yapılanmaya doğru sürüklenmektedir. Son dönemlerde Kıbrıs’ın artan
turizm potansiyeli Kıbrıs adasına doğru bir yerleşme süreci başlatmıştır. Orta
Doğu iklimine sahip olan ama Avrupa ayarında bir ülke olarak, Kıbrıs adasının
son zamanlarda batılı ülkelerden gelen göç dalgalarına maruz kaldığını
görülmektedir. Özellikle Amerikan ve İngiliz pasaportu taşıyanlar ile geleceğin
bölgesel yapılanmasında İsrail’i destekleyen lobilerin temsilcisi olan önemli
bir miktarda insanın yeni Kıbrıs vatandaşı olarak adaya yerleşmeye yöneldikleri
açıkça görülmektedir. Seçimler Kıbrıs ile ilgili tartışmaları tırmandıracağı
için, adanın batılı ülkeler nezdindeki itibarı daha da yükselecektir. Dünya
kumar turizminin getirdikleri ile doğu batı ekseni içinde merkezi konumu ile
Kıbrıs geleceğin merkezlerinden birisi olurken kesinlikle bir Orta Doğu
yapılanması içinde olacaktır.
Kıbrıs’ta
Avrupa Birliği dönemi artık bitmiştir. Hukuka aykırı bir biçimde Avrupa Birliği’ne
dahil edilen Güney Kıbrıs Rum yönetiminin artık uluslararası hukuka uygun olarak
kendine dönmesi ve merkezi coğrafyanın yapılanması noktasında, Kuzey Kıbrıs ile
hiçbir bağlantısının kalmadığını görmesi gerekmektedir. Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi bir Hrıstıyan dayanışması içinde Rusya, Fransa ve Amerika ile
İngiltere ile olduğu gibi yeni bağlantılar içine girmesi, KKTC ile iyice
uzaklaşmasına giden yolu açmıştır. Hrıstıyan ülkeler Kıbrıs ile ilgili bir
yarış içine girerken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Azerbaycan, Türkmenistan ve
Pakistan gibi Türk ve Müslüman ülkeler ile gelecekte yeni ilişkiler
geliştirerek, Güney Kıbrıs’ın ötesinde kendine göre yeni bir yol çizecektir. Böylece
Kıbrıs adasının güneyi ve kuzeyi ile iki farklı dünyada geleceğe doğru
ilerleyecekleri şimdiden ortaya çıkmıştır . Kıbrıs adası yeni dönemde
Pekin-Londra arasında çizilmiş olan ipek yolu üzerinde bir köprü görevini
görerek bulunduğu coğrafya içinde yeni yapılanmalara da merkezi katkı
sağlayarak, barışa hizmet edecektir . Yeni dönemde Kıbrıs artık bir Avrupa sorunu
olarak görülmeyecek, ama bir Orta Doğu ya da Doğu Akdeniz sorunu olarak siyasal
gündemin en başlarındaki yerini koruyacaktır.
Soru: Yeni dönemde Türkiye Kıbrıs için ne yapmalıdır?
Anıl ÇEÇEN: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin
bugünlere gelmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin destek ve yardımları ile sağlanmış
olan bir durumdur. Türkiye gene eskisi gibi yardımlarına devam etmeli ve KKTC
devletini ayakta tutacak kadroları iyi yetiştirerek devletin yönetiminde yer
almalarını sağlamalıdır. KKTC halkının büyük çoğunluğunun Türkiye’den maaş
alması gibi bir çarpıklıktan kurtulabilmek için de KKTC sınırları içerisinde
kendine yeterli olabilecek bağımsız, ekonomik yapının oluşturulması öncelikle
sağlanmalıdır. Ancak o zaman büyük devletlere muhtaç olmaktan çıkacak bir KKTC
kendi bağımsız yolunda yürüyüşüne devam edebilecektir. Bağımsız Türk
devletlerinin kurmuş olduğu Türk Konseyi çatısı altında Kıbrıs Türklerinin
desteklenmesi ve korunmalarının güvence altına alınması gerekmektedir. Türkler
hem Kıbrıs’ta hem de Anadolu’da var olabilmek için birbirlerine yardım edecek
daha güçlü bir dayanışma düzenini seçimler sonucunda acilen oluşturmalıdır.
NOT: Daha geniş bilgi için, Anıl ÇEÇEN’in ‘KIBRIS
ÇIKMAZI’ isimli kitabının okunması
önemlidir.
Herkese merhaba, ben Kurgan Şehrinde yaşayan Adrik Vadim, hepinizle burada Bay Benjamin'in 15.000.000,00 Ruble kredi ile bana nasıl yardımcı olduğunu paylaşmak istiyorum. Sadece geçimimi sağlamak için kurgan'da birkaç otel var ama talihsiz hala kira ödemekte zorluk çekiyordum ama şimdi kendi bakımımda çalışan 5 işçi ile kendi işimde olduğum için Tanrı'ya şükür. Sadece finansal özgürlük arıyorsanız, aşağıdaki bu e-posta ve uygulama numarasıyla birlikte Bay Benjamin ile iletişime geçmenizi tavsiye ederim. 247officedept@gmail.com + 1-989-394-3740
YanıtlaSil