KARABAĞ ERMENİLERE VERİLEMEZ
Ermeni konusunun en önemli yanlarından birisi olarak Karabağ sorunu
gündeme girmiştir. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bu federasyona
dahil olan on beş cumhuriyet bağımsız devlete dönüşünce, Ermenistan en küçük
devletlerden birisi olmasına rağmen, Rusya ve batı ülkelerinin desteği ile
Azerbaycan’a bağlı bir Türk bölgesi olan Karabağ’ı resmen işgal ederek bu
bölgede bir Ermeni egemenliği kurabilmenin arayışı içerisinde olmuştur. Kendini
kurtarmaktan aciz bir ülke olan Ermenistan’ın bu saldırgan girişimi bütün dünya
ülkeleri tarafından lanetlenmiş ama, Kafkasya’da Müslüman ve Türk hakimiyetini
önlemek isteyen bütün Hıristiyan dünya ve İsrail Ermenistan’ın bu haksız
girişimine destek vererek, Türk dünyasının aleyhine olan bu işgalin günümüze
kadar sürmesini sağlamışlardır. Sovyetler Birliği sonrasında kendilerine göre
Kafkasya ve Hazar bölgesi hegemonyası planları yapan batılı Hıristiyan
devletlerin tamamı, Ermenistan’ı bu bölgede bir üs olarak kullanarak, Hazar ve
Sibirya’ya yönelen enerji koridorları üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda
etkin olabilmek amacıyla, Ermenistan’ın Karabağ bölgesindeki oldu bittisini
görmezden gelmişlerdir. Hiçbir haklı gerekçeye dayanmadan ortaya çıkan işgal
durumu, Sovyetler Birliğinin dağılmanın sanki doğal bir sonucu imiş gibi gösterilerek,
Türk ve Müslüman kesimlerin bu haksız saldırganlığa direnişi önlenmek
istenmiştir. Kafkasya haritasına bakıldığında, eski Azerbaycan topraklarında ve
bir milyondan fazla Türk’ün yaşadığı bu bölgede, kendini yönetmekten aciz bir
ülke durumundaki Ermenistan’ın haksız işgali önemli bir sorun olarak ortada
durmakta ve batılı hiçbir ülke ya da otorite bu haksızlığın ortadan
kaldırılabilmesi için hiçbir girişimde bulunmamaktadır. Aksine, bir oldubitti
olarak gündeme gelmiş olan Ermeni işgalini giderek hukukileştirerek, Ermenistan
merkezli Kafkasya hegemonyası planlarını uygulamaya çalışmaktadırlar. Normal koşullarda
Ermenistan’a yardım etmeyen bazı emperyal çevrelerin ise Karabağ üzerindeki
haksız Ermeni işgalinin devam edebilmesi doğrultusunda, küçük Ermenistan’a her
türlü yardımı yaptıkları görülmektedir. Karabağ’ı işgal edecek doğru dürüst bir
orduya sahip olmayan, böyle bir orduyu besleyebilecek nüfus potansiyelinden
fazlasıyla yoksun olan küçük Ermenistan, İsrail siyonizmi ve batı
emperyalizminin çıkarları doğrultusunda Karabağ işgalini dıştan gelen
yardımlarla sürdürmekte, Azerbaycan’a bu konuda yoğun bir batı ülkeleri baskısı
uygulanmakta, Türk dünyasının bir araya gelerek Karabağ konusunda Azerbaycan’ın
arkasına geçerek bu eski Türk topraklarına sahip çıkmasına izin
verilmemektedir. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla gündeme gelmiş olan Karabağ
krizi de bu nedenle sürüp gitmekte ve bölgede ciddi bir Türk-Ermeni
karşıtlığının kaynağı haline gelmektedir. Karşıtlık ortamı zaman zaman bazı
sıcak çatışmalara yol açsa da büyük emperyal güçlerin Ermenistan’a sahip çıkan
tutumları yüzünden sorun bir türlü çözüme bağlanamamaktadır.
Karabağ bölgesinin Türkleşmesi Milattan önce yedinci yüzyıla kadar
uzanmaktadır. Saka Türklerinin bir kolu olan Daha’lar o dönemde bu bölgeye gelerek
Arşaklılar devletini oluşturmuşlardır. Sakaların bir kolu olan Partlar’dan
sonra bölgeye gene Türk asıllı bir kavim olan Albanlar yerleşmiş ve kendi
devletlerini kurmuşlardır. Milattan önce altmışlı yıllarda Romalılar
Kafkasya’yı ele geçirince sadece Albanlar ayakta kalarak kendi bağımsız
devletlerini sürdürmüşlerdir. Albanlar, Kafkasya’da sekizinci yüzyıldaki Arap
işgaline kadar bağımsız devlet konumlarını sürdürmüşlerdir. Albanların büyük
çoğunluğu zaman içerisinde İslamiyet’i kabul ederek bugünkü Azeri Türklerini
meydana getirmişlerdir. İslamiyet’i kabul etmeyen Albanların bir kısmı ise,
Doğu Anadolu’daki Ermenilerle zaman içerisinde yakınlaşarak Gregoryenleşmişler
ve Kafkasya Ermenilerinin ortaya çıkmasına neden olmuşlardır. Azerbaycan’ın
resmi tarihi ise bölgedeki bütün Türk kökenli Albanları, Azerilerin ataları
olarak görmektedir. Ermenistan ise, Azerbaycan’ın tersine Karabağ bölgesinin
antik bir Hıristiyan krallığının parçası olduğunu savunarak, bölgedeki kiliseleri
bu yaklaşımın gerekçeleri olarak öne sürmektedir. Azeri tarihçiler ise, bölgeye
Abbasi imparatorluğu döneminde giren İslam’ın bütün Albanlar tarafından
benimsendiğini öne sürerek, Ermeni tezlerine karşı çıkmaktadırlar. Bazı başka
tarih kaynakları ise, Roma İmparatorluğu döneminde Alybanların bir kısmının bu
bölgeden göç ederek Balkanlar’daki bugünkü Arnavutluğun temellerini attığını
öne sürmektedirler. Özellikle Arnavutluğun eski adının Albania olarak
tanımlanması, Kafkasya’dan Balkanlar’a yapılan Alban göçünü ortaya koymakta ve
bu açıklamaları temellendirmektedir. Kakasya Albanları zaman içerisinde Azerileşirken,
Balkan Albanları da Arnavutlaşmıştır.
Osmanlı-İran savaşı sırasında Karabağ ayrı bir konuma sahip olmuştur. İran’daki
Selçuklu İmparatorluğunun parçalanmasından sonra Anadolu ve Kafkasya Türkleri
birbirlerinden ayrılmak durumunda kalmışlar ve daha sonra her iki bölgede ayrı
ayrı Türk devletleri kurulmuştur. İran Safevi Devleti varken, Anadolu’da da
Osmanlı devleti egemen olmuş ve iki Türk devleti daha sonra Kafkasya egemenliği
için çatışmak zorunda kalmışlardır. 1578 yılında Osmanlıların Kafkasya
seferinden sonra Safevi devleti yenilmiş ve bunun üzerine Vilayet-i Gence
Karabağ adı altında Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bir vilayet kurulmuştur. Ne
var ki, Osmanlı İmparatorluğunun daha çok Balkan merkezli bir düzene yönelmesi
ve sürekli Avrupa ile mücadele etmesi nedeniyle bu bölgelerdeki Osmanlı
hegemonyası zamanla gerilemiş ve bunun üzerine Ruslar Kafkasya’ya inebilme
fırsatını bulmuşlardır. Rus orduları güney Kafkasya’ya inince, bunun üzerine Osmanlı
İmparatorluğu bir Azerbaycan seferi düzenleyerek, bölgedeki etkisini sürdürmek istemiş
ama Ruslara karşı Balkanlar’da Osmanlılar güç kaybedince, Karabağ bölgesi 1731 yılındaki Osmanlı -İran savaşı sonrasında İran imparatorluğuna bağlanarak Rus
etkisi altına girmesi önlenmiştir. İran devletine bağlı bir statü içerisinde
Karabağ’da zamanla bir hanlık oluşturulmuş ve Karabağ hanlığı bir süre İran’a
bağlı bir özerk bölge olarak varlığını devam ettirmiştir. Rusların sürekli olarak
Kuzey Kafkasya’dan güneye doğru akınlar düzenlemesi üzerine Kafkas barışı
bozulmuş ve bölge uzun süreli çatışmalara sahne olmuştur.
Soğuk Savaş yıllarında Sovyetler Birliği devam ettiği için,
Kafkaslar’daki sınır anlaşmazlıkları da buzdolabına konulmuştur. Birinci Dünya Savaşı
sırasındaki çekişmelerden ders alınarak, bazı ihtilaflar Sovyet hegemonyası
altında durdurulmuştur. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sınır çekişmeleri
bunların içinde en önde geleni olmuştur. Ruslar, on dokuzuncu yüzyılın
sonlarına doğru bütün Kuzey Kafkasya’yı mutlak olarak kendilerine bağladıktan
sonra güneye yönelmişler ve buradaki güçlerinden yararlanarak Kafkas dağlarının
güneyindeki bölgelere sarkmaya başlamışlardır. Rusların bu dönemde girdikleri
bölgelerden birisi de Karabağ olmuştur. Ruslar bu bin yıllık Türk ülkesine
girdiklerinde hızla Hıristiyanlığı yayarak bölgeyi Türklerden uzaklaştırmaya
çalışmışlar, Doğu Anadolu’daki Ermenilerin bir kısmını da yanlarına çekerek bugünkü
küçük Ermeni devletini bölgedeki Türk ve Müslüman ağrırlığına karşı
kurmuşlardır. Bir Rus sömürge ve üssü olarak kurulan Kafkasya Ermenistan’ı Karabağ
ile yakınlaştırılarak, Rusların işine yarayacak derecede daha büyük bir
Ermenistan Rus ordularının desteği ile oluşturulmaya çalışılmış ama Karabağ’ın
Türk ve Müslüman halkının direnişi yüzünden Ruslar kendi kurdukları kukla
Ermeni devletini Karabağ bölgesi ile bütünleştirememişlerdir. Karabağ ile
birleşemeyen Ermenistan zaman içerisinde çok küçük kalmış ve Azeriler ile
çekişmelerde bu yüzden Ermeniler istedikleri kadar etkili olamamışlardır.
Aradaki boşluğu sürekli olarak Rusya doldurmuş ve Ermenileri Rusların bir
uzantısı olarak her zaman için desteklemişlerdir. Bölgenin haritası Birinci
Dünya Savaşı sonrasında çizilirken, bir ideolojik imparatorluk kurma şansı
verilen Rusya Sovyetler Birliği çatısı altında hem Ermenileri desteklemiş hem
de bölgedeki varlığını geleceğe dönük olarak geliştirmeye çalışmıştır. Yirminci
yüzyıl bölgede tam bir Rus egemenliği içerisinde geçmiş ve bu durumdan da
Ermeniler fazlasıyla yararlanmışlardır. Bugün iki milyonluk küçük Ermenistan’ın
Türkiye ve Azerbaycan gibi güçlü iki Türk devletine karşı direnişinin ve karşı
koyuşunun arkasında, bu yüzyılı aşkın Rus desteğinin önemli payı bulunmaktadır.
Azeriler çok daha güçlü bir konumda olmalarına ve daha büyük bir devlete sahip
bulunmalarına rağmen küçük Ermeni devletinin Karabağ işgaline karşı
direnememelerinin ana nedeni, Ermenistan’ın arkasında büyük bir devlet olarak
Rusya ve Ermeni lobilerinin geniş desteğinin bulunmasıdır.
1990 yılı itibariyle Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine bölgedeki etnik çatışmalar hızla başlamış ve daha sonra da bir Ermenistan-Azerbaycan savaşına dönüşmüştür. Ermenistan’dan üç misli daha büyük bir devlet konumunda olan Azerbaycan devleti bu savaşta Ruslara karşı direnememiş ve Rus askerlerinin yönetimi altındaki Ermeni birlikleri Karabağ bölgesini işgal ederek, bugünkü haksız istila ortamını yaratmışlardır. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla beraber Baltık, Orta Asya ve Kafkasya cumhuriyetleri teker teker bağımsızlıklarını ilan ederken, yeni bağımsızlık konumuna gelen Azerbaycan ve Ermenistan arasında Karabağ sorunu bütün karmaşıklığı ile öne çıkmıştır. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki savaş sırasında Ermenistan Karabağ’ın Dağlık bölgesini ve bu bölgenin çevresindeki altı ilçeyi Rus desteği ile işgal etmiştir. Rus emperyalizmi tarafından Anadolu ve Azerbaycan Türklerinin birleşmesini önlemek üzere oluşturulmuş olan yapay Ermeni devletinin daha da büyüyerek bölgedeki Türk ve Müslüman ağırlığına karşı bir denge oluşturulabilmesi için Rusya ile beraber ABD, Fransa ve İsrail devletleri Ermenistan’ı sonuna kadar desteklemişlerdir. Bu arada Dağlık Karabağ yöresinde oluşturulan yapay bir cumhuriyet yönetimi Rusya desteği ile bağımsızlığını ilân etmiştir çünkü, Ermeni devletinin bu kadar büyük bir yükü kaldıracak siyasal gücü hiçbir zaman olamamıştır. Amerika ve Avrupa’da rahat koşullarda yaşayan Ermenilere özenen Ermenistan vatandaşları Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla beraber, hemen ülkelerini terk ederek batı ülkelerine göç etmişlerdir. Bu aşamada nüfusunun yarısını göçler yüzünden yitiren Ermenistan devleti kendisini korumada zorlanırken, Karabağ ile yakından ilgilenme durumu bulunmuyordu. Ama bu duruma tamamen ters bir doğrultuda Karabağ’a yönelen işgal girişimi hem Rus hem de batı emperyalizminin bölgedeki Türk hegemonyasının yeniden doğuşuna karşı bir çizgide Ermenistan’ın arkasına geçerek bugünkü haksız işgal ortamının gerçekleşmesine yardımcı oldukları anlaşılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan devletinin böylesine kendilerine yönelmiş olan emperyalist tutumu iyi izleyerek ve değerlendirerek, iş birliğine yönelik bir politika izlemeleri gerekmektedir. Bin yıllık Türk toprağı olan Karabağ’ı Hıristiyan Ermenilere vermeye çalışan emperyalizm, daha sonraki aşamada Azerbaycan ve Türkiye gibi Türk devletlerinin de ortadan kaldırılmasına yönelik girişimlerini sürdüreceği, açıkça Karabağ sorununda karşılaşılan durumlar çerçevesinde belli olmaktadır. Bu aşamada Türkiye ve Azerbaycan arasında çok sıkı bir dayanışmanın, dış dünyaya ve emperyal güçlerin Kafkasya hegemonyasına karşı geliştirilmesi gerekmektedir.
Azerileri Rus desteği ile Karabağ’dan
kovan Ermeniler sonradan sağladıkları nüfus üstünlüğüne dayanarak Karabağ’ın
Ermenistan ile birleşmesini savunmaktadırlar. Bu doğrultuda kendilerine muhatap
olabilmesi için Dağlık Karabağ bölgesinde yapay bir cumhuriyet yönetiminin
kurulmasını da desteklemişlerdir. Rusya Karabağ ile Ermenistan’ı bütünleştirmek
için kendi ülkesinde yaşamakta olan bazı Ermeni asıllı toplulukların Ermenistan
ve Karabağ’a yerleştirilmelerine ve böylece Azerilere karşı yeni bir nüfus dengesi
oluşturmaya dikkat etmiştir. Küreselleşmenin başlamasıyla beraber Ermeni
vatandaşları kendi ülkelerinden vazgeçerek yabancı ülkelere göç ederken, Rusya Kafkasya’da
yeniden Türk ve Müslümanların etkin olmasını önlemek üzere kendisine bir geçiş
koridoru oluşturabilmek üzere, Büyük Ermenistan oluşturmaya yönelmiş ve bu
doğrultuda Karabağın Ermenistan ile bütünleşmesi sürecini hızlandırmak
istemiştir. Tarihten geldiği gibi Azerbaycan’ın kopmaz bir parçası olan
Karabağ’ın Rusya’nın emperyal hedefleri doğrultusunda, Kafkasya’dan Orta Doğu’ya
geçişi sağlayacak bir Hırıstıyan koridor oluşturmak üzere Ermenilere verilmesi hem
Türkiye Cumhuriyeti’nin hem de Azerbaycan devletinin ulusal çıkarlarına ve bölgedeki
Türk varlığının geleceğine yönelmiş bir tehdittir. Bu nedenle, soğuk savaşla
geçen bir yüzyıl sonra yeniden Karabağ’ın Ermenilere verilmek istenmesi
konusunun, Türkler tarafından iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Bin yıllık
Türk toprağı olan Karabağ bölgesinin yeniden Ermenilere resmen verilmek
istenmesi, bu bölgedeki Türklerin varlığına yönelmiş olan en ağır tehditlerden
bir tanesidir. Tarihsel süreç içerisinde bölgede yaşanmış olan
olaylar bu durumun en açık göstergesi olarak değerlendirilirse, Karabağ
sorununun ne kadar kritik boyutlara sahip olduğu görülebilmektedir.
Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla ortaya çıkan yeni dönemde, Ermenilerin
Azerilere yönelik katliam ve soykırım girişimlerine bugünkü kuşaklar açıkça tanık olmuştur.
Hocalı katliamı I992 yılında Rus askeri birliklerinin desteği ile, Karabağ’da
yaşayan Azerilere karşı yapılmış bir soykırım girişimidir. Azerbaycan Parlamentosunun,
Karabağ bölgesi ile ilgili özerk bölge statüsünü kaldırması üzerine, Dağlık
Karbağ’da oluşturulan bölge parlamentosu ile bu karara karşı çıkılmış ve
Azerbaycan’a karşı resmen bağımsızlık ilan edilmiştir. Azerileri Karabağ ‘dan
kovmak üzere Ruslar tarafından planlanan Hocalı katliamı tam bu aşamada
gerçekleşmiş ve Azerbaycan’a bağlılığı savunan Azerilerin Karabağ‘ı terk etmesi
amacıyla Hocalı katliamı yapılmıştır. Rus ordusunun 366. alayı Ermenilerin
safında savaşarak Azerilerin Karabağ’dan çıkartılması için katliama karışmıştır.
Katliam sırasında Karabağ’da yaşamakta olan bazı Ahıska Türkleri de hedef
alınmış ve diğer Müslümanlarla beraber bir etnik temizlik operasyonu sırasında bunlar
da kurban edilmişlerdir. Bir gecede binden fazla Türk ve Müslüman’ın
katledildiği Hocalı soykırımı tarihe geçen en acı olaylardan birisi olarak
bölgenin ne durumda olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir. Bu olay üzerine
on bin nüfuslu Hocalı da yaşamakta olan üç bin Azeri Türk’ü bölgeyi terk etmek
zorunda kalmışlardır. Yapıldığı sırada kamuoyundan gizlenen Hocalı katliamı
Karabağ sorununda bir dönüm noktası olmuştur. Bir gecede binden fazla insanın
katledilmesi, Karabağ’a Rusların ve Ermeniler’in ne kadar fazla önem
verdiklerini göstermiştir. Sırpların Bosna’da Boşnaklar’a yaptığının benzeri
derece ağır bir katliam olan Hocalı olayı insanlığın yüz karası olarak tarihe
geçmiştir. Hocalı ile Agdam arasındaki yola cesetleri dizen Ermeni ve Rus
birlikleri daha sonra da hızlarını alamayarak
Nahcivan’a girmişler ama burada aynı olayı tekrarlayamamışlardı. Ermeniler
Kalbecer kentine saldırıya başlayınca bu kez uluslararası toplum devreye
girerek yeni bir katliam olayını önlemiştir. Rus destekli Ermeni saldırıları
birbirini izledikçe bir milyonu aşkın Azeri yaşadıkları bölgeleri terk ederek
göçmen yaşamına yönelmişlerdir.
Hankenti adını taşıyan şehri Dağlık Karabağ cumhuriyetinin merkezi ilan
eden Ermeniler bu kentte düzenledikleri sürekli gösteriler ile Azeri katliamını
savunmuşlardır. Tam anlamıyla bir etnik temizleme operasyonu Bosna sonrasında
Karabağ toprakları üzerinde ikinci kez Rus emperyalizminin desteği ile ortaya
çıkmıştır. Nüfusunun onda birinin g
göçmen konumuna sürüklenmesini önleyemeyen Azerbaycan Cumhuriyeti dünya
devletlerinden yardım istemiş ama batılı emperyal devletler Hocalı katliamını Hıristiyan
dayanışması çerçevesinde görmezden gelmişlerdir. Azerbaycan ülkesinin birçok bölgesi
göçmenlerle dolmuş ve Azeri devleti önemli bir maddi yükün altına bu yüzden
girmek zorunda kalmıştır. Sovyetler Birliği zamanında başlamış olan Azeri yer
isimlerini değiştirme ve bölgedeki Azeri nüfus yoğunluğunu dağıtma girişimleri
yeni dönemde artarak devam etmiş ve sonunda Hocalı katliamı gibi büyük soykırım
felaketlerine kadar gitmiştir. Ermenistan’ın başkenti olarak Ruslar tarafından
belirlenen Erivan’ın nüfusu yirminci yüzyıla kadar yüzde seksen Azeri nüfusa
dayanıyordu. Ermenistandaki iki bin üç yüz köyün iki bininde Sovyetler Birliği kurulana kadar Azeriler
çoğunluğa sahip bulunuyordu. Sovyet hegemonyası altında Rusların Ermenileri destekleyerek
yapay ülke Ermenistan’ın bulunduğu yere
iyice yerleşmesi ve Azerilere karşı bir nüfus dengesi oluşturabilmesi için
Karabağ ve Ermenistan bütünleşmesini kolaylaştıracak çeşitli girişimlerde
bulundukları görülmektedir .Bu süreç günümüzde de devam etmekte ve Rus
emperyalizmi Azerbaycan’a ve Türkiye’ye
karşı Karabağ bölgesinin Ermenistan’a verilmesini gerçekleştirmek için çaba
sarf etmektedir.Türkiye ve Azerbaycan’ı açıkça tehdit eden böylesine bir olumsuz gelişmeye karşı Türk
dünyasının yeterince dikkatli davranmadığı ve gereken önlemleri almadığı
görülmektedir. Azerbaycan’ın pasif politikaları, Türkiye’nin İsrail ve ABD güdümlü
politikaları ile birleşince, Hıristiyan dünyasının desteği altındaki Rusya ve
Ermenistan iş birliği platformu Karabağ’ın Ermenilere verilmesini hızlandırmaktadır.
Son iki asırda Azeri Türklerini kovarak, Azeri toprakları üzerinde bir Ermeni
devleti kurdurtan Rus emperyalizmi, kendi çıkarları doğrultusunda küçük
Ermenistan’ı büyütebilmek ve bu doğrultuda Karabağ ile Ermenistan’ı
birleştirebilmek üzere elinden gelen her yolu denemekte ve muhtemel bir Türkiye
Azerbaycan bütünleşmesi ile sağlanacak büyük Türk devleti projesini devre dışı
bırakabilmek üzere de Karabağ’ın Ermenileşmesini sonuna kadar savunmaktadır. Pan-Türkizmin
Büyük Turan İmparatorluğuna giden yolu güney Kafkasya bölgesinde Rusya ve
Ermenistan iş birliği ile kesilmek istenmektedir.
ABD ve İsrail ikilisi ise, Rusya’nın
güneye inerek sıcak denizlere ulaşmasının önünü kesebilmek için Kafkasya ve
Hazar bölgelerine girmek ve yeni ortaya çıkan enerji hatlarında egemen olmak
istemektedirler. Bu nedenle Ermenistan’ı Rusya’dan koparmaya çalışmaktalar ve
bu doğrultuda Türkiye’yi kullanarak Türkiye üzerinden Ermenistan ile yeni
köprüler kurmak istemektedirler. Son zamanlar da Türkiye’nin sürekli olarak
Ermenistan’a doğru ABD ve İsrail ikilisi tarafından itilmesi sonucunda,
tarihten gelen Türkiye ve Azerbaycan birlikteliği bozulma aşamasına gelmiştir.
Küreselleşme aşamasında geçen yirmi yılın sonunda, dünyanın yeniden Rusya ve
Amerika dengesinde bir düzene doğru sürüklenmesiyle, Türkiye tahtırevanın mihenk
noktası konumuna gelmiş ve Rusya ile ABD arasında giderek artan rekabet
ortamında, ABD ve İsrail ikilisi Türkiye’yi Ermenistan ile yakınlaştırarak
Kafkasya’ya Türkiye üzerinden girebilmenin girişimlerini uygulama alanına
aktarmıştır. Türk kamuoyunun alışık olmadığı bu durum Türkiye ile Azerbaycan
devletlerinin arasını açarken, Türk dünyasında da hiç iyi karşılanmamıştır. Rus
emperyalizmine direnen Türkiye’nin ABD emperyalizmi ve onun üzerinden İsrail Siyonizm’ine
alet olmasını, bütün Türk devletleri ve Türk kamuoyu son derece olumsuz
karşılayarak bu duruma açıktan karşı çıkmışlardır. Bölgede ABD Büyük Orta Doğu
Projesini İsrail ise Büyük İsrail Projesini Türkiye üzerinden gerçekleştirmeye
çalışırlarken, Türkiye Cumhuriyeti gibi bir büyük devleti tutsak almaları ve
kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak Türk varlığı için en büyük tehdit olan
Ermenistan’a yakınlaştırmalarına karşı çok büyük tepkiler gündeme gelmiştir. Ermenistan’ı
Rusya’ dan kopararak bölgedeki büyük Türk varlığına karşı kullanmak isteyen
emperyal ve Siyonist güçlerin açılım adı altında Türk politikasını da kendi
çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalıştıkları ve bazı dolaylı olaylar
yaratarak Türkiye’yi Ermenistan’a yakınlaştırırken, Azerbaycan’dan kasıtlı
olarak uzaklaştırmaya çalıştıkları görülmekte ve bu duruma haklı tepkiler
birbirini izlemektedir. ABD ve İsrail ikilisinin bu bölgedeki bin yıllık Türk
birikimini dikkate almadan gündeme getirdikleri müdahale girişimlerinin,
Ermenistan’ı kazanmak için Karabağ’ın Ermenilere verilmesini yeniden gündeme
getirdiği ortaya çıkmıştır. Rusya’nın gücünün Ermenistan ile Karabağ
bütünleşmesi için yeterli olamadığı bir aşamada, ABD ve İsrail ikilisi kendi
projeleri doğrultusunda devreye girerek Karabağı’ın yeniden Ermenistan’a
verilmesini zorlamaktadırlar.
Ermenistan’daki Türk düşmanı kesimleri temsil eden Taşnak partisinin
giderek gücünün sınırlandırıldığı görülmekte, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi
Ermenistan’da da Rusya’ya karşı olan ve batıya yakın duran bir yönetim
oluşturulmaya çalışılmaktadır. Batı destekli Türkiye’de gündeme getirilen
Ermeni açılımının karşı muhatabı bir yönetim Ermenistan’da ortaya çıkarılmak
istenmekte, batı güdümlü bir Ermeni yönetimini iktidara getirebilmek üzere Karabağ
konusu kullanılmaktadır. Rusya’nın Ermenistana sağlayamadığı Karabağ’ın, batı
desteği ile Ermenistan ile bütünleştirilmesinin, bu küçük Kafkas ülkesinin
Rusya’dan koparak batı bloku içinde yer alacağı gibi bazı tahminleri gündeme
getirmektedir. Türkiye batı baskısı ile bu doğrultuda açılımlara zorlanırken,
hem Ermenistan Türkiye sınır kapısı açılması istenmekte, hem de Türkiye’nin Ermeni
soykırımını kabul etmesi için baskılar yapılmaktadır. Ermenistanın yüz misli
büyüklükte olan bir ülke olarak Türkiye’nin ABD ve İsrail’in çıkarlarına bu
gibi açılımlara zorlanması, Türk tarihine ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarına
ters düşen bir durumdur. Kafkasya bölgesinde Türk ağırlığını ortadan kaldıracak
doğrultudaki bazı adımların atılması gelecekte Türkiye Ccumhuriyeti’nin
varlığına yönelik bazı ağır ve önemli gelişmelerin başlangıcı olabilecek
düzeydeki girişimlerdir. Van gölünün güneyinde bir Büyük Kürdistan
oluşturulurken, Van gölünün kuzeyinde de bir Büyük Ermenistan hem Karabağ
bölgesi Ermenilere verilerek hem de Türkiye-Ermenistan sınır kapısı açılarak
geleceğe dönük oluşturulmak istenmektedir. Türkiye ve Azerbaycan devletlerinin
çıkarları açısından son derece tehlikeli boyutlar taşıyacak bir Ermeni
açılımında Karabağ’ın Ermenilere verilmesinin kabul edilemeyeceği ve Azeri
toprakları üzerindeki haksız Ermeni işgali sona ermedikçe hiçbir biçimde sınır
kapılarının açılamayacağının taraflarca iyi bilinmesinde bölge barışı ve istikrar
açısından yarar vardır.
Emperyal çıkarlar doğrultusunda Kafkas dağlarında denize kıyısı olmayan
yapay bir biçimde oluşturulmuş bir kukla devlet olarak, Ermenistan’ın geleceğe
dönük bir biçimde büyütülmesi ve kurumlaştırılması, bölgedeki Türk egemenliğine
karşı çıkan bütün emperyal merkezler tarafından desteklenmektedir. Tarihte ilk
Ermeni devletinin Klikya bölgesinde kurulduğu ve Ermenilerin geleceğe dönük bir
yaşam düzeni oluşturmak için Akdeniz kıyısında bir devlet istediği tarihi
bilgilerin ışığında değerlendirilmelidir. Bugün ki Ermeni diyasporasının Akdeniz kıyısındaki
yapay devlet olan Lübnan’ın başkenti Beyrut’tan yönetildiği gerçeğini de bu
aşamada dikkate almak gerekmektedir. Ermenilerin kendi hallerine bırakıldığı
zaman bugünkü küçük Ermenistan’ı terk ettikleri görülmektedir. Ermeniler için
hiçbir gelecek vaat etmeyen bu küçük devletin, bölgedeki Türk ağırlığına karşı Hıristiyan
emperyal güçler tarafından desteklenmesi konusuna son derece dikkatli yaklaşmak
ve Türklerin aleyhine olabilecek herhangi bir dıştan dayatmalı gelişmeyi açılım
yutturmacaları ile kabul etmemek gerekmektedir. Türkiye-Azerbaycan
bütünleşmesinin önünde en büyük engel olarak emperyalizm tarafından dayatılmış
bir Ermeni devleti ile Türkler karşı karşıya olduklarını hiçbir zaman
unutmamalı ve bu küçük siyasal yapının Türklerin aleyhine büyütülmesine yönelik
bütün emperyal girişimlere karşı çıkmalıdırlar. Ancak o zaman, bugün bir millet
iki devlet olarak tanımlanan Türkiye-Azerbaycan bütünleşmesi gelecekte
sağlanabilecek ve Türkler tek ve büyük bir devletin çatısı altında
birleşebileceklerdir. Böylesine bir bütünleşmenin önünü kapayabilecek Ermeni
açılımlarına hem Türkiye hem de Azerbaycan devletleri kapalı olmak
durumundadırlar.
Ermenistan devleti bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını resmen ve
açıkça kabul etmedikçe açılım adına hiçbir adım atılmamalıdır. Ayrıca Ağrı
dağını kendi devletlerinin sembolü olarak bayraklarında taşımaya devam eden bir
Ermeni tutumu sona ermedikçe, sınır kapılarının açılmasını kabul etmek mümkün değildir.
Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesini sürekli olarak batı Ermenistan diye dünyaya
tanıtmaya kalkışan Ermeni politikalarına son verilmedikçe Türkiye ve Ermenistan
arasında yakınlaşmanın başlayabilmesi son derece zor olacaktır. Ermenistan
Karabağ bölgesindeki işgalden vazgeçmedikçe, kaçırtılan Azeriler tekrar eski bölgelerine geri dönmedikçe, Türkiye’nin
Ermenistan’ı muhatap kabul etmesi mümkün olmamalıdır. Bütün bu konular Türkiye
ve Ermenistan arasında sürdürülecek görüşmelerde ana sorunlar olarak çözüme kavuşturulmalıdır.
Ermeni diyasporasının merkezi olan Lübnan’daki Rusya ve batılı ülkelerin kontrolü
dışında kalan gerçek Ermeni lobileri ile temas kurma yolları öncelikle
araştırılmalıdır. Kafkas dağlarına hapsolmuş bir yapay Ermeni devletinin
geleceğe dönük olarak Rusya, ABD, İsrail, İngiltere ya da Fransa gibi batılı
emperyal ülkelerin çıkarları doğrultusunda Türkleri bölecek bir biçimde
varlığını koruması yerine, Lübnan gibi Akdeniz’e kıyısı olan ve eski Klikya
Ermeni devleti gibi denize çıkışlı bir ülkede yeni bir Ermeni devleti kurulması
üzerinde düşünülmelidir. Emperyalist ülkelerin dışında hareket eden Ermeni
lobilerinin böylesine bir yaklaşımı ciddi olarak düşündükleri ve bu nedenle
Diyaspora’nın merkezini Beyrut’ta oluşturdukları anlaşılmaktadır. Orta Doğu
haritası yeniden çizilirken, Ürdün ya da Lübnan gibi yapay devletçikler yerine
bölgedeki Ermeni nüfusunu barındıracak bir Ermeni devleti Akdeniz kıyısında
gündeme gelebilecektir. Türkiye ve Azerbaycan bu konuda iş birliğini
geliştirirlerse, bağımsız Ermeni lobilerinin deniz kenarında Ermenistan bir
projesine dolaylı yollardan destek verebilirler ve o zaman da ABD ve İsrail
merkezli politikaların Ermenistan üzerinden Kafkasya’ya taşınmasının önüne geçilebilir. Emperyal
devletlere alet olmayacak Akdeniz kıyısındaki bir Ermeni yapılanmasına Türk devletleri
de yardımcı olabilir. Böylece, Türk-Ermeni çatışmasına yol açan Kafkasya’daki
dağlık yapay Ermeni devleti sorunu bir başka yöne taşınarak bölge için barış
ortamı yaratılabilir. Bugün Ermenistan nüfusundan beş misli fazla Ermeni asıllı
insanın Orta Doğu ülkelerinde yaşadıkları dikkate alınırsa, Kafkasya yerine
Orta Doğu’da kurulacak bir Ermeni devletinin Ermeni halkının yaşam tercihlerine
daha uygun olduğu görülmektedir. Böylece Ermeniler Ruslar tarafından
tıkıştırıldıkları dağlık bölgedeki hapis hayatından kurtularak, deniz yolu ile
dünya ülkelerine açılabilme şansını elde edebileceklerdir. Dağlık Ermenistan
projesi geride kalırken Dağlık Karabağ sorunu da kendiliğinden devre dışı
kalacaktır. Dağlık Ermenistan ne kadar yapay bir ülke ise Dağlık Karabağ’da o
kadar yapay bir Cumhuriyettir. Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken, son Osmanlı
hükümetleri de bu doğrultuda düşünmüşler ve Akdeniz kıyısında bir Orta Doğu
devleti olarak Ermenilerin devletleşmesini desteklemişlerdir. Ne var ki, Birinci
Dünya Savaşı sonrasında Orta Doğu haritasını çizen İngiltere ve Fransa tıpkı
Rusya gibi Ermenileri Kafkas dağları üzerinde tutmuş ve Orta Doğu haritası
çizilirken bu bölgede bir Ermeni devletine yer vermekten çekinmişlerdir. Osmanlı
yönetimi Ermeni vatandaşları için Orta Doğu’da bir devlet arayışını örgütlemeye
çalışırken, Doğu Anadolu’daki Hıristiyan ve Müslüman çatışmalarını önlemeye
çalışarak, Ermeni asıllıların Suriye üzerinden Orta Doğu’ya nakledilmeleri için
yoğun çaba sarf etmiştir. Hıristiyan Ermenileri Osmanlılara ve Müslüman
Türklere karşı kullanmak isteyen bütün batılı merkezler ve Siyonist lobiler
Ermenileri Kafkas dağlarına hapsederek, bugünkü çatışmaların ve sorunların
devam etmesine yol açmışlardır.
Bugünkü küçük devlet Ermenistan’da iki milyon Ermeni asıllı insan yaşamaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra nüfusunun yarısını yitiren bu küçük devletin halkı kendi haline bırakılsa diğer Ermeni asıllı lobilerin yaşadıkları ülkelere göç etmek istedikleri anlaşılmaktadır. Orta Doğu ülkelerinde on milyona yakın Ermeni asıllı insanın yaşadığı dikkate alınırsa ve buna paralel olarak gene bir on milyonun üzerinde Ermeni asıllı insanın batı ve diğer dünya ülkelerinde yaşadıkları düşünülürse, Kafkasya’da bir Büyük Ermenistan yaratma projesinin pek de gerçekçi olmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olmasına rağmen emperyalist ülkeler Kafkasya’da bir Büyük Ermenistan yaratarak, Türk dünyasının tam ortasına bir Hıristiyan kale dikmeye çalışmaktadırlar. Ermenistan’ın varlığının tartışılır olduğu bir aşamada Karabağ’ın Ermenilere bırakılması düşünülmemelidir. Karbağ Ermenilere verilirse, Hıristiyan ve Siyonist emperyalistlerin Kafkasya ve Hazar hedefli politikalarında Türk üstünlüğünün tasfiyesi de sağlanacaktır. Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan devletinin yöneticileri bu durumu dikkate alarak ortak bir politika izlemeliler ve Orta Asya ile Ön Asya Türklüğü arasına sokulan Ermeni bıçağından kurtarabilmenin yollarını aramalıdırlar. Bu doğrultuda, Azerbaycan ve Türkiye giderek bütünleşirken, Karabağ’da yeniden eski Türk ve Müslüman ahalisinin yaşadığı bir ülke olarak Azeri Türklerinin geri döneceği bir ülke olmalıdır. Karabağ yeniden Azerbaycan’a geri dönmelidir. Türkiye ve Azerbaycan arasındaki köprü konumundaki Nahcivan üzerinden iki Türk devletinin bütünleşmesinin adımları atılmalıdır. Karabağ ve Nahcivan yeniden Türk dünyasına açılırken, Türkiye ve Azerbaycan bütünleşmesinde önemli bir mesafe kat edilmelidir. Bu aşamada, Türkiye ve Türkler için yapılacak açılım Karabağ’ın yeniden Azerbaycan’a bağlanmasını sağlamaktır. Bu nedenle Karabağ Ermenilere verilemez. Bu bölge eğer birilerine verilecekse o zaman eski sahibi olan Azeri Türklerine Karabağ iade edilmelidir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder