ÖNCE NAHCIVAN KORİDORU AÇILMALIDIR
Bir bölge ülkesi olarak Türkiye,
Kafkasya’nın uzantısı biçiminde bir konuma sahip bulunmaktadır. Türkiye’nin
doğusu, Kafkasya’nın batısıdır. Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden sonra,
Anadolu’da ilk hükümet girişimi Kars’da Güney Batı Kafkasya yönetimi olarak
gündeme gelmiştir. Eğer Anadolu halkı toparlanarak bir ulusal kurtuluş savaşı
vermeseydi, son Osmanlı Meclisinde ilan edilen milli sınırlar çerçevesinde bir
ulusal devlet kurmasaydı, Ankara hükümeti bütün Anadolu’yu kontrolü altına
alamayacaktı ve bu nedenle de, belki Kars merkezli bir Güney Batı Kafkasya
devleti günümüzde doğu Anadolu topraklarını da içine alarak devam ediyor
olacaktı. Ne var ki, imparatorluktan ulus devlete geçerken ortaya çıkmış olan
bu ara hükümet denemesi bile, Türkiye’nin Kafkasya bölgesi ile nasıl bir ortak
konuma sahip olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir. Bugün Güney Kafkasya’da
yer alan üç küçük devletin genişleme ve yayılma alanları, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin milli sınırları içerisinde yer alan Doğu Anadolu bölgesinde
bulunmaktadır. Bu durumu iyi bilen Atatürk önceliği doğu cephesine vererek,
Gürcistan ve Ermenistan ile ilk önce çatışma sonra da barış yolunu
gerçekleştirerek, Türkiye’nin doğu sınırlarının çizilmesini gerçekleştirmiştir.
İki küçük devlet ile yapılan sınır anlaşmaları daha sonraki aşamada bunların
patronu konumundaki Sovyetler Birliğine de kabul ettirilerek, kurtuluş
savaşının ağırlığı güney ve batı cephelerine kaydırılmıştır.
Doğu sınırları çizilirken, Sovyetler
Birliğinin baskısı ile Ermeni sınırı İran sınırına kadar uzatılmış ve Türkiye
ile Azerbaycan arasına bir Ermeni bıçağı yerleştirilmiştir. Böylece, iki kardeş
ülke olan Türkiye ile Azerbaycan’ın sınır komşusu olması önlenmiştir. Yıllardır
iki toplum arasında dile getirilen birleşerek tek devlet olma idealinin önüne,
Ermeni bıçağı çıkarılmış ve bu yoldan Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan
devletinin gelecekte birleşerek, tek devlete dönüşmelerine gidecek olan yol
kapatılmak istenmiştir. Kafkasya haritasına bakıldığı zaman, bölge nüfusunun
büyük çoğunluğunu oluşturan Türk asıllı toplulukların birbirlerinden ayrı
tutulmak üzere her yolun denendiği anlaşılmaktadır. Türk topluluklarının bir
kısmı İran’da, bir kısmı Azerbaycan’da, bir kısmı Türkiye’de bırakılırken,
Kuzey Kafkasya’da yaşayan çok miktarda Türk ve Müslüman nüfus da Rusya’nın
hegemonyasına terk edilmiştir. Bir imparatorluğun çöküşü üzerine, sahipsiz ve dağınık bir durumda kalan Türk
topluluklarının yeni dönemde bir araya gelerek ortak bir devlet çatısı altında
yaşam düzenine sahip olmaları ideali gerçekleştirilememiştir. Bu nedenle,
Kafkasya haritası karışık bir durumda bırakılmış ve küçük Ermeni devleti
bölgeye Türkleri dağıtmak üzere, Ruslar ve batı ülkelerinin işbirliği ile
yerleştirilmiştir. Ermeniler bu coğrafyanın eski topluluklarından birisi
olmalarına rağmen, yirminci yüzyılın başlarında Kafkasya haritası çizilirken
orta bölgede bırakılarak, Türk dünyasının entegrasyonu önlenmiştir. Küçük
Ermenistan devleti ve bunun İran’a kadar uzanan bıçak görünümündeki sonradan
uzatmalı sınırları dikkate alınırsa esas amacın, bölgedeki Türk varlığının
bütünleşmesini önlemek olduğu açıkça görülmektedir. Ermeni bıçağı yüzünden
Türkiye ve Azerbaycan birleşememiş ama ortaya başka bir garip durum daha
çıkmıştır. O da Nahçıvan bölgesinin dağlar arasında dünyadan kopuk bir konumda
kendi kaderine terk edilmesidir.
Azerbaycan’ın ve dolayısıyla Türk
dünyasının bir parçası olan küçük Nahçıvan bölgesinin ne Azerbaycan’ın, ne de
Türkiye’nin sınırları içinde olmasına izin verilmemiş, iki Türk ülkesi arasında
yer alan bu küçük Türk toprağının sahipsizliğe terk edilmesi gibi garip bir
durum ortaya çıkarılmıştır. Bugün Azerbaycan’a bağlı bir özerk bölge konumunda
bulunan Nahcıvan bölgesi, Ermeni bıçağının İran sınırına kadar uzatılması
nedeniyle, Türkiye ve Azerbaycan arasına sıkışmış ama Ermenistan sınırı yüzünden
de bir türlü istediği ilişkileri kuramamıştır. Ermeni bıçağı Nahcivan
bölgesinin dünyaya açılan koridorunu kapatmıştır. Ermeni bıçağı aracılığı ile bölge
Türklerinin bütünleşmesi önlendiği gibi, Nahcivan bölgesi de dağlar arasında
kimsesizliğe terk edilmiştir. Sovyetler Birliği döneminde bölgedeki demir perde
uygulaması nedeniyle kamuoyundan gizlenen bu haksızlık, yeni dönemde gün ışığına çıkmış ve Kafkasya
bölgesindeki asıl problemin Nahcıvan koridorunun kapatılmasından kaynaklandığı
anlaşılmıştır. Eğer Ermeni bıçağı İran sınırına kadar Kapan bölgesine kadar
uzatılmasa, Nahcıvan ile Azerbaycan birleşmiş olacak ve böylece Nahcıvan
üzerinden Türkiye ile Azerbaycan sınır komşusu olabileceklerdi. Ermenistan İran
ile sınır komşusu yapılırken, Türkiye ile Azerbaycan’ın sınır komşusu olmaları
önlenmiş ve böylece, Kafkasya’da güçlü bir Türk dayanışmasının önüne
geçilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş aşamasında Sovyetler Birliği
üzerinden dayatılan bu çözüm, aslında gerçek bir barış getirememiş ve geleceğe
dönük olarak ciddi bir çözümsüzlük sürecinin başlamasına neden olmuştur.
Birbirinden koparılan iki Türk ülkesinden Azerbaycan demir perde içinde Sovyet
hegemonyasına terk edilirken, Türkiye’de soğuk savaş döneminin gerginliği
içinde ABD hegemonyasının bölgedeki üssü ya da sınır karakolu konumuna
sürükleniyordu.
Bugün gelinen noktada, Ermenistan sınır
kapısının açılması yüzünden, Türkiye ve Azerbaycan’ın karşı karşıya
gelmelerinin ana nedeni bölgede kendi hegemonyasını kurmak isteyen Rus ve
Amerikan emperyalizmlerinin karşıt politikalarıdır. Rusya bölgede Ermenistan
üzerinden ağırlığını sürdürürken Azerbaycan’ı Ermeni bıçağı ile Türkiye’den
ayrı tutmuş, Amerika ise Nato üzerinden Türkiye’yi kullanarak bölgede Rusya’ya
karşı bir ağırlık dengesi kurmak istemiştir. Yüz yıl önce çizilen sınırların
değişen güç dengeleri nedeniyle bugün yeni bir düzene doğru gidildiği aşamada,
yeniden çizilmek istenmesi yüzünden Kafkasya’da suların ısınmağa başladığı göze
çarpmaktadır. Batı dünyasının kendi içinde yaşadığı çekişme ve kavgalar
nedeniyle gündeme gelmiş olan Soğuk Savaş dönemi geride kalınca, Sovyetler
Birliği dağılmış ve böylece Orta Asya ve Baltık ülkeleri ile beraber Güney
Kafkasya ülkeleri de bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Otuz yıl önce başlayan
yeni dönemde, Azerbaycan Ermenistan çekişmeleri zaman zaman sıcak çatışmalara
dönüşmüş, Ermenistan Azerbaycan’ın topraklarının beşte birini oluşturan Dağlık
Karabağ bölgesini işgal ederken, ortaya bir de binlerce Azerinin öldürüldüğü
Hocalı katliamı çıkmıştır. Yüz yıldır Türklerin aleyhine soykırım suçlaması ile
dünya kamuoyunu karıştıran Ermenilerin, ellerine fırsat geçtiğinde Hocalı’da
soykırım uygulayarak masum Azerileri yok ettikleri görülmüştür. Kendileri
Hocalı’da Azeri Türklerine karşı soykırım suçu işleyen Ermenilerin, hala Türkleri
soykırım ile suçlamağa kalkışmaları, gerçekten ciddi bir çelişki olarak ortada
durmakta ve her nedense Türk dış politikası bu çelişkiyi dile getirmekten uzak
durmaktadır. Türk diplomasisi sürekli olarak savunma konumunda pasif kaldığı
sürece, kendileri Türk soykırımı uygulamaktan çekinmeyen Ermenilerin, Türklere
karşı soykırım suçlamasını bir silah olarak kullanmağa devam edecekleri
anlaşılmaktadır. Yaşanan gelişmeler doğrultusunda, artık bu gibi çelişkili durumlara
bir son vermenin zamanı gelmiştir.
Yeni dönemde, Rusya’nın Kafkasya’nın
güneyine inerek ve Güney Osetya ile Abhazya’yı Gürcistan hegemonyasından
kurtararak kendi denetimi altına almasıyla beraber, ABD ve batı ittifakı
Rusya’nın Gürcistan’ı bütünüyle işgal etmesinden çekinmektedir. Ermenistan’ı
kendi baskısı altında tutmakta olan Rusya’nın yeniden Gürcistan’ı işgale
yönelmesiyle, Kafkasya’da bir Rus demir perdesinin yeniden kurulacağı
görülmektedir. Bunu önleyebilmek üzere atağa kalkan ABD, Türkiye’yi kullanarak
Ermenistan sınır kapısını açtırıp ve böylece Rusya Gürcistan’ı işgal etmeden,
Ermenistan üzerinde tam olarak bir batı hegemonyası oluşturmak istemektedir.
ABD’nin batı ittifakına dayanarak Türkiye’yi kullandığı bu politika, bir bölge
ülkesi olarak Türkiye’ye zarar vermektedir. ABD Rusya’nın Gürcistan hamlesine
karşı yeni satranç atağını Ermenistan’da Türkiye aracılığı ile gündeme
getirmesi ile iki Türk ülkesini ilk kez karşı karşıya getirmekte ve bu yüzden
Türkiye’ye açıkça zarar vermektedir. Türkiye ABD’nin müttefiki olduğu gibi aynı
zamanda bir bölge ülkesidir ve kesinlikle ittifak ilişkilerinin, Türkiye’nin
bölgedeki konumuna ve çıkarlarına zarar vermemesi gerekmektedir. Şimdiye kadar
batıcı iktidarlar aracılığı ile Türkiye kendi çıkarlarına ters düşen bir
biçimde yönlendirilmiştir. Ne var ki, eski dönemden gelen bu tür zorlamalar
Türkiye ve bölge barışını ciddi olarak tehdit etmekte ve Ermeniler ile Türkleri
yeni bir çatışma ortamına doğru sürüklemektedir. Türkiye yeni dönemde ABD’nin
çıkarları yüzünden komşuları ile çatışma ya da savaş ortamına düşmemelidir.
Türkiye bu doğrultuda kendisini düşündüğü kadar, soydaşı ve kardeşi olan Azerbaycan’ı da
düşünmek zorundadır. Ermenistan ile Azerbaycan karşı karşıya geldiği aşamada,
Türkiye’nin yeri her zaman Azerbaycan’ın yanı olmalıdır. Bu durumda
Azerbaycan’ın aleyhine olabilecek hiç bir çözüme Türkiye’nin alet olması
düşünülemez. Bunu başta ABD olmak üzere bütün dünya ülkelerinin iyi
bilmelerinde dünya ve bölge barışı açısından büyük yarar vardır.
Ermeni kapısının açılması konusu, ABD’nin
Rusya’ya karşı Kafkasya’da bir önleyici denge kurmak arzusundan gelmektedir. Ne
var ki, Ermenistan daha Rusya’dan tam olarak kopmamıştır ve Türkiye aleyhindeki
talepleri ile propagandalarından da asla vazgeçmemiştir. Ermeni kapısının
açılması hem ABD’ye hem de Ermenistan’a fayda sağlayacaktır ama Türkiye için
zararlı olacaktır çünkü Azeri toprakları üzerinde Ermeni işgali devam
etmektedir. Bu açıdan Dağlık Karabağ bölgesindeki Ermeni işgalinin sona ermesi,
Azerbaycan’ı yeni bir barış için tatmin edebilmek üzere öncelikle sağlanmalıdır.
Ermenistan için kapılar açılmadan Dağlık Karabağ bölgesi Azerbaycan’a iade
edilmeli, bir milyonu aşkın Azeri göçmenin yeniden yurtlarına dönmeleri
sağlanmalıdır. Her iki ülke için bunlar yapılırken, Türkiye’nin önceliği ise Nahçıvan
koridorunun açılmasıdır. Zengezur ve Laçin bölgelerini de kapsayan bir Nahçıvan
koridoru açılması, Türkiye ile Azerbaycan’ı bütünleştireceği için Ermeni
kapısının açılmasıyla ortaya çıkabilecek mahzurların giderilmesinde, iki ülke
dayanışmasıyla denge sağlayabilecektir. Sovyet Emperyalizmi ile Hırıstıyan
dayanışmasının, Ermeni bıçağını İran’a kadar uzatarak yüz yıl önce kapatmış
olduğu Nahçıvan koridorunun, artık günümüzde açılması gerekmektedir. Türkiye
açısından son gelişmelerin bu doğrultuda ele alınmasında yarar vardır. Önce
Ermeni bıçağı kaldırılarak Nahçıvan koridoru açılacaktır, ikinci aşamada Ermeni
işgaline son verilerek Dağlık Karabağ Azerbaycan’a geri verilecektir. Ancak üçüncü
aşamada, Ermenistan sınır kapısının açılması düşünülebilecektir. Azerbaycan
için Karabağ sorunu çözülmedikçe ve Türkiye için Nahçıvan koridoru açılmadıkça,
hiç bir Ermeni kapısının açılmasını iki Türk ülkesi kabul etmeyeceklerdir. Bu
nedenle, Rusya’nın güney Kafkasya’ya inmesini istemeyen batılı emperyalist
güçler, Ermeni kapısının açılmasından önce, Dağlık Karabağ bölgesinin iadesi
ile Nahçıvan koridorunun açılmasına öncelik vermelidirler. Aksi takdirde, hem
Türkiye’yi hem de Azerbaycan’ı karşılarına almak durumunda kalacaklardır.
Türkiye ve Azerbaycan arasında jeopolitik
açıdan bir doğal köprü konumunda bulunan Nahçıvan bölgesinde, bugün iki yüz bin
civarında Türk dağlar arasına sıkışmış olarak yaşamağa çalışmaktadır.
Ermenileri sınır kapısı üzerinden dışa açmak isteyenler, hiç Nahçıvan
Azerilerinin de dışa açılma hakkından söz etmemektedirler. En az Ermeniler
kadar Nahçıvan Türklerinin de dışa açılma hakkı vardır. Onların bu hakkı ancak
koridorun açılmasıyla sağlanabilecek ve o zaman gerçek anlamda Nahçıvan,
Azerbaycan ve Türkiye bütünleşmesinin köprüsü olabilecektir. Kafkasya’da tırmanmakta olan Rus ve ABD
gerginliğine karşı, bölgede barışı sağlayacak alternatif çözüm Türkiye ve
Azerbaycan bütünleşmesinden geçmektedir. Yirminci yüzyılın başlarında toplanmış
olan Birinci Bakü Kurultayının bir benzeri olarak, İkinci Bakü kurultayı
Azerbaycan’ın başkentinde İran, Irak, Gürcistan, Suriye, Türkiye ve
Türkmenistan’ın da katılmasıyla yapılırsa, Hazar bölgesi ülkeleri kendi
barışlarını emperyal güçleri dışlayarak gerçekleştirebileceklerdir. O nedenle
bugün için yapılması gereken öncelikli iş, Nahçıvan koridorunun açılmasıdır.
Yirminci
yüzyılın ilk çeyreğinde yeni bir savaş dalgasının Orta Doğu ve Doğu Akdeniz
bölgelerinden Kafkasya’ya doğru tırmanması Avrasya bölgesinin geleceği açısından
yeni bir dönemi başlatmıştır. Yenidünya düzeni oluşturma çabalarının başlamış
olduğu bugünlerde dünyanın bütün jeopolitik bölgelerinin farklı bir konuma
sürüklenmesi üzerine, Karabağ bölgesi ile birlikte Nahcıvan bölgesinin de
harita üzerindeki konumlarında önemli ölçülerde değişiklik gündeme gelmiştir.
Birinci dünya savaşı sonrasında çizilmiş olan bölge devletlerinin sınırları bu
yüzden geçerliliğini yitirmiş ve bu bölgedeki sorunların çözüme kavuşturulması
açısından engel oluşturmaya başlamıştır. Bu çerçevede yenidünya düzeni
sürecinde Karabağ ve Nahçıvan sorunları acilen ele alınarak bölgedeki geçiş yollarının
açılması sağlanmalıdır.
Küreselleşme
sonrasında devre ara ye giren yeni dönemin Kafkasya’daki ilk savaşı Ermenistan
ve Azerbaycan da Dağlık Karabağ bölgesinin yönetim biçimi yüzünden ortaya
çıkmıştır. Sovyetler Birliği dağılırken hiç beklenmedik biçimde Ermenistan
tarihten gelen yapısı ile bir Azeri toprağı olan Karabağ bölgesini işgal etmiş ve
bu bölgelere Ermeni asıllı toplulukları yerleştirerek, bugünün küçük Ermenistan’ını
büyütebilmenin çabası içinde olmuştur. Bu doğrultuda Hocalı bölgesinde büyük bir
katliam yapan Ermeni devleti, bölgenin Azeri kökenli toplum yapısını kendi
çıkarları doğrultusunda değiştirebilmenin yollarını aramıştır. Azerbaycan
devletinin daha büyük bir yapıya sahip olması ve petrol zenginliklerini elinde
bulundurması gibi sorunları Rus desteği ile aşmaya çalışan Ermenilerin,
Kafkasya bölgesinin tam ortasında işgal eylemlerini bugüne kadar devam
ettirebilmeleri de, arkalarındaki büyük Hrıstıyan devlet olarak Rusya’nın perde
arkasındaki desteğini sürdürmesi ile açıklanabilmektedir. Tarihten gelen dev
bir ülke olarak Rusya her zaman için güney sınırlarının güvenlik içinde
olmasına dikkat etmiş ve bu yüzden Karadeniz kıyılarındaki topraklar üzerindeki
hegemonyasını sürdürmeye çalışmıştır. Özellikle yirminci yüzyılın başlarında
Rus ordularının ülkenin güney bölgelerinde emperyalist bir yayılmaya
yönelmeleri ile Balkanlardan Kafkaslara doğru uzanan bir kıyı şeridi üzerinde,
Rusların Karadeniz hegemonyası güçlendirilerek, Kafkaslar bölgesinde Türk nüfus
iki ayrı devletin çatısı altında yaşamaya mahkûm edilmiş ve böylece kuzeyin bu
emperyalist devletinin etki alanını genişletebilmesinin önü açılmıştır. İki
kutuplu dünya düzeninde Sovyet sisteminin Rus yakın bölgesinde kurulması da, Rus emperyalizminin sınırlarını genişletmesine
yardımcı olmuştur.
Sosyalist
sistemin çöküşünden sonra çeyrek yüzyıllık bir zaman dilimi içinde Rus desteği
ile Ermeni işgali devam etmiş ama Orta Doğu ve Akdeniz üzerinden gelişen savaş
süreci yeniden Kafkasya bölgesine sıçratılınca, Dağlık Karabağ sorunu tekrar
canlandırılarak dünya kamuoyunun önüne çıkartılmıştır. Sovyetler Birliğinin
dağılma aşamasında küresel bir değişim dünya kamuoyunu etkilediği için sorun o
aşamada çözüme kavuşturulamamıştır. Yirminci yüzyıl boyunca Sovyet sisteminin
varlığı yüzünden Rusya’yı karşısına almaktan çekinen batılı devletler yirmi
birinci yüzyılda dünya yeniden kurulurken, bu kez Rus emperyalizmine karşı daha
dik durarak ve bölgedeki savaşın sona erdirilmesi için devreye girerek,
Rusların eskisi gibi Ermenileri himaye etmelerini önlemeye çalışmışlardır. ABD
başkanlık seçimleri öncesinde Ermenilerin çeyrek asır işgal altında tuttukları
Karabağ bölgesini genişletmek üzere sınırdaki köylere silahlı saldırılar
yapması üzerine, Azeri devleti kendini korumak üzere askeri birliklerini
devreye sokarak Ermenilerin haksız saldırı ve işgal eylemlerinin önünü kesmek
istemiş ve bu yüzden de Karabağ savaşında yeni bir çatışma dönemi daha gündeme
gelmiştir. Bu aşamada ABD kendi başkanlık seçimlerini etkileyecek kadar bir
siyasal yansımayı, bu savaş üzerinden umut etmiş ama olaylar eskisinden çok
farklı bir çizgide gelişerek, Amerikan beklentilerinin boşa çıkmasına yol
açmıştır.
Soğuk
savaş sonrasında gelişen olaylar tepkisel olarak farklı çizgilerde ilerleyince,
batı emperyalizmi içinde yer alan ülkeler daha bağımsız hareket ederek, ABD ile
Rusya arasında bir denge arayışı içine girmişler bu nedenle de Rusya eskisi
gibi katı bir emperyalist devlet olarak hareket etmeyerek, daha anlayışlı ve
yumuşak bir tavır ile ikinci Karabağ savaşının kısa zaman dilimi içinde sona
erdirilmesini sağlamıştır. Yüz yıl önce Kafkasya’nın geleceği için Osmanlı
devleti ile savaşan Rusya bu kez yüz yıllık bir dönemin geçmesinden sonra daha
tecrübeli bir yol izleyerek, Türkiye ile yakınlık içinde meselenin çözüme
yönelmesinde etkili olmuştur. Bölgenin iki büyük devleti olarak Türkiye ve Rusya
zaman zaman bir araya gelerek, hem çatışmaları önlemeye hem de bölge için
kalıcı bir çözüm paketi oluşturmaya çalışmışlardır. Bu doğrultuda bölgede
olayları ve gelişmeleri izlemek üzere bir ortak merkez oluşturulmasına ve iki
tarafın burada zaman zaman bir araya gelerek, Kafkasya bölgesinde yeni savaş senaryolarının öne çıkmasını
önlemek için işbirliği yapmalarına karar vermişlerdir. İki büyük ülkenin bu
konuda anlaşmaya varmalarının arkasında Orta Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinde
yaşanmış olan siyasal sorunların ve sıcak çatışmaların önlenmesi doğrultusunda,
başlatmış oldukları işbirliğinin çok önemli ölçüde olumlu yansımaları olmuştur.
Hem Türkiye hem de Rusya merkezi coğrafyada savaşların önlenebilmesi için
Türkiye ve Rusya işbirliğinin kaçınılmaz bir biçimde ön koşul olduğunu
anlamaları ile son dönem Karabağ savaşı kısa sürmüştür. Bugünün dünyasında Orta
Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinde işbirliği yapan iki büyük devletin merkezi
alan barışı için Kafkasya bölgesinde de doğal olarak ortak hareket etmeleri
kaçınılmaz olmuştur.
Bugünün
koşullarında dünya haritasına bakıldığı zaman en karışık bölge olarak Kafkasya’nın
öne çıktığı görülmektedir. Dünyanın jeopolitik yapılanması açısında Kafkasya
ele alındığında Asya ve Avrupa kıtalarının birleşme noktası olarak
görünmektedir. Bu doğrultuda her iki kıtadaki gelişmelerin doğrudan etkilediği
bölgelerin başında Kafkasya gelmektedir. Rusya ve Türkiye hem Avrupa hem de
Asya devletleri olarak iki kıtanın kesişme noktasındaki bu bölgenin geleceği
ile kendi ulusal çıkarları açısından yakından ilgilenmek durumundadırlar.
Kafkasya’nın coğrafi konumu kadar tarihten gelen konumu da üzerinde durulması
gereken önemli bir faktör olarak bugünün koşullarında yeniden değerlendirilecek
gibi görünmektedir. Milattan sonra üçüncü ve onuncu yüzyıllar arasında Hazar
gölünün kıyılarında kurulmuş olan Hazar devleti bir büyük imparatorluğa
yönelirken, Asya ve Avrupa toprakları üzerinde yayılmış ve Hazar kıyısındaki
kentleri de başkent olarak imparatorluğun merkezi yapmıştır. Hazar bölgesi
tarihte merkezi bir alan olarak Sovyet sonrası dönemde yeniden öne çıkarken,
Hazar’ın yedi yüzyıllık bir uygarlığın merkezi olarak dünya tarihinde önemli
bir yere sahip olduğu görülmektedir. Onuncu yüzyıl sonrasında yaşanan siyasal
gelişmelerin biçimlendirdiği Hazar bölgesinin yeniden önem kazanarak geleceğin
biçimlenmesinde merkezi bir konuma sahip olacağı şimdiden görülmektedir. Bu
noktada, bir dünya imparatorluğu kurmak üzere yola çıkmış olan Hitler’in, neden
Avrupa egemenliğine soyunmuş olan Napolyon gibi Rusya’ya karşı Moskova’ya
gitmediğini ve bunun yerine neden Hazar bölgesinin kuzeydeki merkezi olan
Stalingrad kentine giderek, Hazar bölgesini ele geçirmeye çalıştığını, bugünün
kuşaklarının gelecek iyi düşünmeleri gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle
Kafkasya’ya giden yolların açılması aynı zamanda Hazar bölgesinin yeniden
dünyaya açılmasını gerçekleştirecektir.
Bugünkü
Kafkasya haritasına bakıldığında fazlasıyla parçalanmışlık içinde karışık bir
yapıya sahip olduğu göze çarpmaktadır. Bölgedeki Türk ve Müslüman bir nüfus
çoğunluğuna karşılık, Kafkasya’nın tam ortasına Gürcistan ve Ermenistan gibi
iki Hrıstıyan devletin oturtulmasının batı ülkelerinin emperyalist müdahaleleri
sayesinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Türkiye Akdeniz’e ve Avrupa’ya doğru
kurulurken, diğer Türk devleti olarak Azerbaycan da hem Asya kıtasına hem de
Hazar denizine dönük olarak kurulmuştur. Böylece Kafkasya haritasında iki Türk
devleti ayrı ayrı kurulurken bunların birleşmesini önlemek üzere çeşitli
senaryolar öne çıkarılmıştır. Sırf bu amaçla Azerilerin çoğunlukta bulunduğu
bölgelere, Ermeni ve Gürcü asıllı nüfuslar getirilerek doğu ve batı Kafkas Türk
devletlerinin birleşmesine set çekilmiştir. Bu doğrultuda Ermenistan sınırları
İran’a kadar uzatılarak, Nahcivan ve Karabağ parçalanmış ve Nahcivan koridoru
hem Azerbaycan’dan kopartılmış hem de Türkiye sınırlarında ayrı bir özerk bölge
olarak kalması sağlanmıştır. Sovyet döneminde Karabağ’ın Azerbaycan sınırları
içinde yer almasına karşı çıkılmamış ama Sovyetler Birliğinin dağıldığı gün
Ermeni ordusu Rus desteği ile Karabağ’a girerek, iki Türk devletinin
yakınlaşarak birleşmesine giden yolu kesmeye çalışmıştır. Bu problem son
Karabağ savaşı sırasında yeniden canlandırılmak istenmiş ama Rusya ve Türkiye
işbirliği ile bir haksızlık önlenerek Karabağ yeniden Azerbaycan’a
devredilmiştir. Ne var ki, sorun Karabağ’ın el değiştirmesiyle tam bir çözüme
kavuşamamış, Nahçıvan koridoru meselesi yeniden bütün yönleri ile bugünün gündeminde
yeniden öne çıkmıştır.
Kafkasya
bölgesindeki devletlerinde önümüzdeki dönemde ABD eski dışişleri bakanının
söylediği gibi sınırları değişecek 22 ülke arasında yer alması da önümüzdeki
yıllarda Kafkasya’nın konumunu değiştirebilecektir. Bugünkü devletlerin içinde
yer alacağı bir Kafkasya Birliğinin kurulup kurulamayacağı da sınırlar yeniden
belirlenirken gündeme getirilebilecektir. Hazar bölgesinin yenidünya düzeninde
Hitler’in ortaya koyduğu gibi dünyanın merkezi olup olamayacağı, bölge
devletlerinin tutumuna bağlı olacak ve bu aşamada Türkiye ile Rusya arasında
sürdürülecek işbirliği ya da diyalog farklı yaklaşımların önlenmesini
sağlayarak, akıl ve sağduyu çizgisinde bir yeni yapılanmanın bölgede esas
olmasına yardımcı olacaktır. Bunun için de ilk atılacak adım Nahçıvan
koridorunun açılması olacaktır. Yüz yıl önce harita üzerinde yapılmış olan
hatanın düzeltilmesiyle, Nahçıvan’ın Türkiye ve Azerbaycan ile sınır komşusu
olması sağlanacak ve Nahcivan bu hali ile öncelikle Türkiye ile Azerbaycan arasında
köprü konumuna gelecektir. Nahcivan köprü konumu ile Türkiye üzerinden
Avrupa’ya, Azerbaycan üzerinden de Asya’ya bağlanacaktır. Böylece Nahçıvan
koridorunun açılmasıyla birlikte Hazar bölgesi ve Kafkasya ülkeleri yeni ipek
yolu üzerinden doğu-batı trafiğinin tam ortalarında yeniden Hazar’ın merkezi
konuma gelmesini sağlayabilecektir. Rusya ve Türkiye’nin bu çizgide ortak
hareket etmesi de aynı zamanda İngiltere ve Çin arasında yeni oluşturulan yeni
ipek yolu güzergahında Hazar bölgesini tekrar öne çıkaracaktır. Hazar’ın karşı
kıyısında yer alan İran ve Türkmenistan devletlerinin de için de yer alacağı
Kafkasya platformu Orta Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerindeki sıcak çatışmaların
Kafkasya bölgesine taşınmasına izin vermeyecektir. Bu doğrultuda günümüzde Kafkasya
için ilk atılacak adım olarak Nahcivan koridorunun ipek yolu ile birlikte
geçişe açılması, dünya barışı açısından son derece acildir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder