ANKARA KALESİ
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (DPT) YENİDEN KURULMALIDIR
Türkiye
Cumhuriyeti ulus devleti yüzüncü yılını geride bırakırken, bir asırlık yeni devlet
yapılanması tamamlanmakta ve geleceğin yüzyıllarında Türk milleti, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin çatısı altında kendisini güvence altına alarak,
cumhuriyet rejiminin sonsuza kadar devam etmesi hedeflenmektedir. Türk devleti
diğer ulus devletler gibi dünya sahnesine çıkarken, gündeme gelen birçok engel
ve tehditlerin sürüp gitmesi kaçınılmaz olarak öne çıkmaktadır. Böylesine bir
kaotik ortamın cumhuriyet devletinin güvence altına alınması yolundan gidilerek
önlenmeye çalışılması, Atatürk gibi kurucu bir önderin çağdaş ulus devlet
modelinden yararlanılarak, hareket edilmesini gündeme getirmiştir. Avrupa gibi
gelişmiş bir kıtanın yanında kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti böylesine bir
yakınlık dolayısıyla, dünya uygarlığına öncülük etmiş Avrupa uygarlığından
yararlanmak zorundaydı. Binlerce yıllık dünya uygarlığının Avrupa merkezli
olarak yeniden yapılandırılmasında Avrupa kıtası öne çıkarken, yirminci
yüzyılın koşullarında Türkiye de bu durumu dikkate alarak ve bu doğrultuda
bilimsel bilgi birikimine dayanarak hareket etmek gibi bir etkileyici durumun
zorlaması karşısındaydı. Bu çerçevede Türk devleti kurulurken aynı zamanda,
Avrupa’nın temsilcisi olduğu çağdaş uygarlık düzeninin içinde yer alarak uygar
uluslar ailesinin yeni bir üyesi olmak durumundaydı. Yüzyıllar süren
imparatorluk döneminde orta çağ döneminden gelme bazı devlet ve toplum
modelleri üzerinde çalışmalar yapılmasıyla, Türkiye geride kalmış devlet
modelleri ya da kamu düzenlerinden giderek uzaklaşıyordu. Orta çağ
uygarlıklarının dine dayanması üzerine, Türkiye bilimin öncülüğündeki çağdaş
uygarlıkların da en gerçek yol gösterici olan bilimsel disiplinlerinden
yararlanarak, Avrupa kıtası üzerinden bütün dünyaya yayılan cumhuriyetçi bir
ulus devlet modeli, kurucu önder Atatürk’ün öncülüğünde orta dünyanın merkez
ülkesi olarak öne çıkan Türkiye’de uygulama alanına getiriliyordu.
Bilime
uyan her şey, bilimden kaynaklanan her türlü bilgi ve plan ya da proje
metodolojik olarak bilimsel esaslara yakın olması gerektiği için yeni Türk
devleti planlama kavramına yakın durmak ve bu çizgide planlı bir çalışma ile
bilim çevrelerine ulaşmak durumundadır. Her türlü bilimsel çalışmanın plan ya
da proje gibi düşünce ürünü çalışmaları yansıttığı için plan kavramı bütün
bilimsel çalışmaların öncesinde yön göstererek öncülük yapmak, hem de bilimsel
çalışmaların sonrasında değerlendirme gibi metodolojik öncülükler aracılığı ile
de düşünce ürünü çeşitli bilimsel çalışmaların amacına ulaşması açısından alt
yapı ve tasnif kolaylıkları sağlamaktadır. Bilimsel çalışmaların her alanında
yeni tasnifler için kolaylıklar aranmaya başladığı zaman plan, proje ve
programlar önem kazanmakta ve geçmişten gelen bilimsel çalışmaların sağladığı
içerikler aracılığı ile de bu gibi çalışmalar bütün toplumsal, bilimsel ve
kültürel araştırma ve çalışmalarda yönlendirici etkilerin, güçlü bir biçimde
öne çıkması için, gerekli olan katkıların elde edilmesinde planlar aracılığı
ile önemli ölçülerde destekler sağlanmaktadır. Bu gibi etkinliklerin elde
edilmesi sürecinde var olan bilginin genişletilmesi ve çeşitli yol ve hedeflere
öncelik verilmesi gibi durumlarda, planlar ve plancılık en iyi seçenekleri
bulan, belirleyen ve yönlendiren ana unsurlar olarak planların devreye
girdikleri görülmektedir. Bilgi zenginliği içinde çalışmalarını sürdüren
insanlar ve toplumlar, kütüphaneler dolusu bilgi birikimi içinde yitip gitmemek
için, kesinlikle ilke ve kurallara dikkat etmek zorundadırlar. Her çalışmanın
belirli bir hedef ya da amaç için yapılması esas olduğu için, bu noktalara
ulaşabilmek açısından plan kavramı öne çıkarak yön göstermekte ve bu açıdan
etkinlik sağlamaktadır. Gelecekte ulaşılmak istenen hedeflerin hangisi olduğu
ve bu açıdan hangi araç ve yöntemlerin tercih edilmesi gerektiği, gene ana bir
sorun olarak planlama kavramı ile çözüme kavuşturularak belirlenir. Bu açıdan ulusal
planlama, siyasal iktidar tarafından var olan kaynaklar ve alternatifler
arasından belirli bir sisteme dayanan tercihlerin bir bütünüdür. Kıt kaynaklar
içinden yapılmakta olan işlerin gerektirdiği oranda tercih yaparak çözüm
üretmek gene ortak planlama çalışmalarının bir sonucudur.
Kamu
yönetimi disiplininin ilgilendiği temel alanlardan birisi olarak planlama
olgusu, her alanda yapılmakta olan çalışmalar ve araştırmaların ön aşamasında, ilgili
hazırlıkların bir bütünsellik içinde bir ön hazırlık ya da bir özet halinde,
bütün çalışmaların öncelikle ele alınarak ana çalışmaların önünün açılması için
ana yollar aranırken planlamanın öncülüğünden yararlanılmaktadır. Dünya çapında
plan kavramının ön plana çıkması, liberal batı düzenine karşı Sovyet devriminin
gündeme getirmiş olduğu bir girişimdir. Yirminci yüzyılda iki büyük cihan
savaşı ile karşı karşıya gelen insanlık, savaşlar sonrasında içine girilen özgürlükçü bir dönemin koşullarında ortaya
çıkan kaotik ortam ve emperyalist çizgideki dışarıdan müdahaleler ,devletlerin
daha geniş bir otorite ile hareket etmeleri gerektiğini ve bu çizgide her
devletin kendi ekonomisine müdahale ederken, ulusal planlama kavramını
benimseyerek kısa ve uzun vadeli planlama çalışmalarına girişmişlerdir. Ayrıca
incelemesi yapılan çeşitli sektörlerin ve alanların mikro ve makro kavramlarına
dayanılarak, yapılan çalışmalar sırasında planlar iki ayrı grup içinde inceleme
konusu haline getirilebilmektedir. Belirli alanlarda daha küçük çalışmalar
mikro plancılık çalışmalarının konusu olarak belirlenirken, ülkelerin ya da
kentsel alanların inceleme konusu olarak ele alındığı bu aşamada, daha geniş
alanları kapsayacak biçimde makro planlara ve bu doğrultuda daha geniş plan ve
programların gündeme gelmesi söz konusu olmaktadır. Bazı planlar devlet ya da
ülke başlığı altında hazırlanırken, burada makro ve mikro planlar kendiliğinden
gündeme gelmektedirler. Özel alanlar ile ilgili bilimsel çalışmalarda daha
sektörel bakış açısıyla değerlendirmeler söz konusu olduğu için, toplumsal ve
ekonomik alanlarda yapılacak plan çalışmaları sırasında, öncelikle mikro bir
bakış açısıyla hareket edilmesi gerekmektedir. Bilimsel devrimler sonrasında bilimsel
çalışmalarda metotlar ve yöntemler birlikte ele alınarak ülkelerin zaman içinde
bilimsel esaslara ve bilginin kullanıldığı bir çizgide gelişmeler içine
girmesini sağlamıştır. Türk devletinin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’te gerçekleştirdiği
siyasal devrimi, yaşamda en gerçek yol gösterici bilim ve fendir diyerek
geleceğin yeni cumhuriyet gençliği kuşaklarına emanet etmiştir. Bu doğrultuda
Türkiye Cumhuriyeti bir model devlet olarak örgütlenirken plan kavramına ve
plancılık çalışmalarına öncelikle önem vermiştir.
Türkiye’de
modern anlamda plancılık çalışmaları iki ayrı dönemde ortaya çıkmış ve bu
dönemlerde yoğun plan ve program çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Osmanlı
yönetiminin son dönemlerinde başlayan bilimsel açılımlar ve Avrupa uygarlığının
önde gelen ülkeleriyle kurulmuş olan bilimsel arayışlar ve çalışmalar özellikle
Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde ön plana çıkmış ve bu tür çalışmalar
doğrultusunda ilk üniversite kurularak bilimsel çalışma ve eğitim dönemlerine
girilmiştir. Ülkede başlatılmış olan bu yeni dönem çalışmalarının sosyal ve
teknik bilimler ile birlikte bunların hazırlayıcısı olarak planlama çalışmaları
da başlatılarak, cumhuriyetin ilanı ile getirilen bilim ve kültür toplumunun
yaratılması doğrultusunda bir yöneliş aşamasına gelinmiştir. İmparatorluğun son
dönemlerindeki arayışlar ve bu doğrultudaki gelişmeler ile cumhuriyet
devletinin kuruluşuna giden yollar açılmıştır. Beş yüz yıllık bir
imparatorluğun çöküşü ile beraber meydana gelen devlet ve kamu düzeni yokluğu
sonrasında, Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinin oluşturduğu demokrasi ve cumhuriyet
sistemleri arayışları devreye girmiştir. Çok uluslu bir imparatorluğun çöküşü
sonrasında çağdaş bir ulus devletin cumhuriyetçi bir çizgide kurulabilmesi için
hem bilimsel bilgi birikimine hem de planlı çalışmalara gereksinme vardı. Bir
devlet yıkılırken yerine yenisinin kuruluşu başlamış ve böylesine bir dönüşüm
sürecinde de Türk ulusu plan kavramı ve plancılık çalışmaları ile karşı karşıya
gelmiştir. Bu aşamada ulusal kurtuluş hareketinin öncüsü aynı zamanda çağdaş ulus devletin kurucusu olduğu için
ulusal kurtuluş mücadelesinin hemen sonrasında ulus devlet ile birlikte halkçı cumhuriyet rejimi birlikte kurulmuştur.
Bütün bu hareketler Kuvayı Milliye adı verilen milli mücadele döneminde
Atatürk’ün kurucu plan ve projeleri aracılığı ile hazırlanarak devreye
sokulmuşlardır. Bugün ki Türkiye Cumhuriyeti devleti modeli bizzat Atatürk’ün
hazırladığı programlara dayalı olarak başlatılmış ve daha sonraki aşamada da
gene Mustafa Kemal’in planlı hareketleriyle gerçekleşme aşamasına getirilmiştir.
İstanbul’da başlatılan milli mücadele dönemi TBMM yapılanmasına kadar
tamamlanmaya çalışılmıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti devleti bütünüyle plan ve programlara dayalı olarak kurulurken devletin ilk kuruluş aşamasında,
hemen hemen bütün alanlarda önceden
hazırlanmış olan programların bir biri ardı sıra gündeme getirildikleri ve bu
programlarda geleceğe dönük olarak bir
arada toplanarak daha sonra planlı adımların atılması sayesinde, bunların
uygulama alanına aktarıldıkları görülmektedir. Çökmüş bir imparatorluktan
geride kalan bomboş bir ülke toprakları üzerinde çağdaş bir ulus devlet
kurulurken , Avrupa tipi gelişmiş devlet yapılarında yararlanılarak hareket
edilmiştir. Türklerin bir an önce çağdaş uygarlık ailesinin içinde yer alarak
tüm dünya toprakları üzerinde örnek bir devlet yapılanması aracılığı ile ortaya
çıkarken, her alanda en ileri gitmiş batı ülkelerinin sistemleri dikkate
alınarak, onların anayasa ve yasal düzenlemelerinden yararlanılmış ve var olan
koşullarda her alanda en ileri
sistemlerin bir araya getirilmesi ile az zamanda çok işler yapılmaya
çalışılmış ve Türkiye merkezli bir orta dünya yaratma hedefi çizgisinde yeni
cumhuriyet oluşumu tamamlanmaya çaba gösterilmiştir. Üç kıta arasındaki merkezi
bölge toprakları üzerinde bir orta dünya sentezi yaratılmaya çalışılırken, yasal
düzenlemeler ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çalışmalarıyla başlatılan
hukuki düzenlemeler kısa bir süre içinde bir bağımsız devletin çekirdek
yapısını öne çıkarmıştır. Hiçbir şeyin olmadığı bir ülkede her şeyin var olduğu
bir devlet yapılanmasına doğru yönelinmesiyle, önceden hazırlanmış plan ve
programlar üzerinden böylesine bir kutsal amacın, kısa bir zaman dilimi
sonrasında öne çıktığı görülmüştür. Başlangıçtan kısa bir süre sonra böylesine
bir siyasal düzen kurulurken hızlı hareket edilmesinin arkasında, geçmişten
gelen program ve planların etkisi olmuş ve cumhuriyetin kurucu kadrosu bilimsel
birikimden yararlanma ya da önceden hazırlanmış planlı programlar içinde
hareket etme gibi yollara yönelerek, uygarlığın beşiği olan Avrupa kıtasının
ileri ülkelerine komşu olacak yeni bir siyasal modeli dünya sahnesine
getirmiştir.
Devletin
kuruluş dönemini temsil eden tek parti hükümeti döneminde hiçbir şeyin olmadığı
bir ülkede kısa bir süre içinde her şeyin bulunduğu ve bu doğrultuda devrimi
gerçekleştiren siyasal partinin kapitalist ve sosyalist plan ve programların
arasında kendi yolunu seçebilmek üzere, kendi yönünü ortaya koyarken ve batının
önde gelen ileri ülkelerinin plan ve programları çerçevesinde ortalama bir yol geliştirilmeye çalışılırken,
Türkiye Cumhuriyetinin ilk planları hazırlanmış ve daha çok sanayileşme hedefli
planlar tek parti hükümetinin çalışmaları ile uygulama alanına aktarılmışlardır.
Sanayi planları beş yıllık dönemler doğrultusunda hazırlanarak devreye
sokulurken, daha çok tümüyle planlı ekonomiye dayalı olarak kurulmuş olan
Sovyetler Birliği’nin planlı ekonomi çalışmalarından da yararlanılarak, üç kıta
ortasında kurulmuş olan Türk devletinde, doğu-batı ya da kuzey-güney ekseninde
yapılacak açılımlar ile ülkenin bulunduğu konumun gerekli kıldığı birleşik ve
uyum hedefli ülke planlarına öncelik verilmiştir. Sanayileşme planları ile yeni
kurulan cumhuriyet devleti hızlı bir yapılanmaya yönelirken kurulan fabrikalar
ülkenin her tarafına eşit koşullarda kurulmaya çalışılmıştır. Her fabrika
kurulurken, kendi bölgesinin yaşam merkezi olarak yapılandırılmasına dikkat
edilmiş, alı-veriş merkezleri ile kültür ve sanat merkezleri ve de bazı meslek
okulları ile, yüksek okulların bu fabrikalara yakın bir yerleşim planında bütün
ülkeye dağıtılmalarına dikkat edilmiştir. Sanayi planları ile ülkede üretim
seferberliği ilan edilirken, Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi bazı kültür ve
eğitim kuruluşlarının da fabrikalar ile birlikte yeni yapılandırılan yurt
düzeyinde yer almalarına dikkat edilmiştir. Böylece hem ekonomik hem de sosyal
ve kültürel alanlarda birlikte yeni yapılanmalar, devletin kuruluş aşamasında beş
yıllık sanayileşme planları aracılığı birlikte toplu bir yeniden oluşum
çizgisine uyum sağlanarak, yeniden yapılanma gereksinmelerinin tamamının
gerçekleştirilmesine dikkat edilmiştir. Bu açıdan konuya bakıldığında,
cumhuriyetin ilk dönemi olan kuruluş aşamasının hem devletin hem toplumun hem
de yaşam biçiminin değiştirildiği bir noktaya geldiği görülmüştür. Kısaca
çağdaşlaşma ya da modernleşme denilen değişen dünyanın yeni özelliklerine
dikkat edilen ve yenileşme atılımlarının bütünüyle bu doğrultuda
gerçekleştirildiği genç Türkiye Cumhuriyeti'nde, bu tür değişim ve dönüşüm
atılımlarının daha önceden planlanarak devreye sokuldukları söylenebilir. Türklere
çağ değiştiren büyük bir dönüşümün başarılı olmasının sırrı da planlı ekonomi
olmuştur.
Cumhuriyet
devletinin kuruluşu ile birlikte ilk yılları sırtlanarak
devrimi gerçekleştiren ve aynı zamanda kurucu iradenin devletin kuruluşunu
tamamlamasından sonra, Türkiye yirminci yüzyılın ortalarında dünyanın
ortalarında yalnız kalan bir ülke görünümü kazanıyordu. Doğu da sosyalist
sistem ile batıda kapitalist sistem karşı karşıya gelirken, bunların tam
ortasında kurulan Türk devleti kendi modelini seçmek ve kendi yolunu inşa etmek
üzere planlı olarak hareket etmek zorunda kalıyordu. Devletin kuruluşu yirminci
yüzyılın ilk yarısında tamamlandıktan sonra, aradan geçen yarım yüzyıllık zaman
dilimi çerçevesinde değişen dünyanın yeniden ele alınarak değerlendirilmesinin
yapılması gerekiyordu. Özellikle yüzyılın tam yarısındaki dönem, dönüşüm
açısından fazlasıyla önem kazanınca Türkiye’de bu doğrultuda bir yeni hareket
olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin gene daha önce yapılmış olan ulus devlet
planlarına uygun bir biçimde dünyadaki değişimi dikkate alarak, devlet adına yeni
bir yapılanmaya doğru adım atılması konusu siyasal gündeme gelmiştir. Cumhuriyetin
ilk yıllarında yapılanma birinci dünya savaşı sonrası dünya dengelerini
yansıttığı için aradan yarım yüzyıla yakın bir sürenin geçmesi üzerine dünya
dengeleri değişmiş, bir tarafta batı dünyasında Avrupa Birliği gibi bir yeni
devletler birliği kurulurken, diğer tarafta Asya kıtasının büyük bir kısmını
işgal eden Sovyetler Birliği zayıflayarak çöküşe doğru giderken, dünyanın
ortasındaki Türk devletinin batı dünyasındaki birleşme ile doğu bölgesindeki
çöküş ve dağılma ile karşı karşıya kalınması nedeniyle, Türk devletinin merkezi
gücünün artırılması gerekiyordu. Yirminci yüzyılın tam ortalarına gelindiği
aşamada doğu ve batı dengelerinin değişmesi yüzünden, Türk devletinin değişen
koşullar dikkate alınarak yeni bir düzenlemeye gereksinmesi vardı. Bir anlamda
yarım kalmış Kemalist devrimin tamamlanması ve bu doğrultuda devlet ile
toplumun gereksinme duyulan yerler ve konularda takviye edilmesi gerekiyordu. İşte
bu zorunluluk Türk Silahlı Kuvvetlerinin askeri bir müdahaleye yönelmesinin
önünü açıyordu. Dünya savaşı yıllarında yarım kalan ulusal anayasa yapılanması,
sonraki yıllarda yirminci yüzyılın ikinci dönemine geçilirken yepyeni bir
çağdaş anayasa yapılanması ile tamamlanmak isteniyordu.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin ikinci anayasası devletin yarım kalan yapılanmasını tamamlama
çizgisinde başarılı bir çıkışın simgesi haline geliyordu. Yeni anayasa hak ve
özgürlükler alanında insan hakları çağına uygun düşen bir yapılanmaya yönelerek
birçok alanda eksik kalan hak ve özgürlükleri gündeme getirerek bunlara
anayasal güvence veriyordu. Yeni anayasa topluma modern çağın hakları ile
özgürlüklerini getirirken aynı zamanda Anayasa Mahkemesi, Cumhuriyet Senatosu, Türkiye
Radyo ve Televizyon Kurumu gibi yeni anayasal kurumlar getirerek, batı
ülkelerinde var olan anayasal dengelerin yeniden kurulmasının önünü açmıştır. Bu
doğrultuda yirminci yüzyılın ikinci yarısına doğru devlet yeniden düzenlenirken,
yeni devlet kurumlarının arasına Devlet Planlama Teşkilatı adı altında merkezi
bir planlama örgütü getirilerek, yirmi birinci yüzyıla doğru ülkenin dış güçler
aracılığı ile içerden ya da dışardan itiş kakış operasyonuna alet olması
önlenmeye çalışılmıştır. Amerika ve Rusya merkezli iki kutuplu dünya sürecinde,
Türkiye hem NATO ülkesi olarak batı güvenlik şemsiyesi altına sokulmuş hem de Atatürk ilkelerinin Sovyet
devriminden gelen devrimcilik, halkçılık ve devletçilik ilkeleri doğrultusunda
yeni anayasa düzenlenerek uluslararası emperyalist devletlerin müdahalelerinin
önlenebileceği yeni bir anayasal denge oluşturulmuştur .Yeni anayasa ile
getirilen devlet düzeni planlı bir devlet modeline dönüştürülürken hem planlı
ekonomi hem de planlı bir siyaset yapılanmasına doğru adım atılmıştır. Serbestlik
ana esasına dayanılarak batı blokunun aşırı özgürlükçü bir yapıya doğru kayması
gerçeği karşısında planlama kavramı daha da önem kazanmış ve Sovyet modeline
paralel bir planlama anlayışı ve uygulaması yirminci yüzyılın ikinci yarısında
Türkiye’ye getirilmiştir. Düzenli olarak hazırlanan beş yıllık planlarla Türk
ekonomisi kontrol altında tutulurken aynı zamanda Türk devletinin geleceğe
yönelen siyasal yapılanması da gene beş yıllık kalkınma planları aracılığı ile
denetlenmeye çalışılmıştır. Anayasal çerçevede Türk devletinin ve toplumunun
içinde bulunduğu sorunları ve durumu ülkenin tüm çıkarları doğrultusunda,
Devlet Planlama Teşkilatı askeri dönemi geride bırakarak yarım yüzyılı aşkın
bir süre zarfında bir kamu kurumu olarak devletin çatısı altında yer alarak Türkiye’nin
her yönden planlı ve programlı olabilmesi hedefinde etkili olmuştur.
Ne var ki, bu
kadar başarılı olmuş bir kamu kurumu ve bir devlet örgütlenmesi olarak Türk
devletinin birçok gereksinmesini sağlayan Devlet Planlama Teşkilatı, küresel
emperyalizm döneminde küreselci merkezlerin baskı ve müdahaleleri sonucunda bir
gece ansızın kapatılmıştır. Aynı tür bir işlem ile Türkiye Cumhuriyeti
devletinin en büyük kamu kurumlarından birisi olarak Köy İşleri genel müdürlüğü
bir gece yarısı operasyonu ile kapatılırken, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü gibi devletin kendini yenileme örgütü doğrultusundaki bir kamu kurumu
da bir gece ansızın torba yasalarla birbiri ardı sıra tasfiye işlemleri
yapılırken ortadan kaldırılmıştır. Yirminci yüzyılın birikimi ile yitirilen
devletin önemli kamu kurumlarının yerini alacak bir biçimde yeni kamu kurumları
ya da merkezlerinin kurulması gerekirken, giderek orta çağ dönemindeki şehir devletleri gibi ya
da alt kimlikçi eyalet ve federasyon tipi yapılanmalar, bölücü ve devlet ile
milleti ortadan kaldıran tasfiye girişimleri küresel merkezlerin yönetimi
altında devreye sokularak küresel
emperyalizmin 200 ulus devletten, 2000 eyalet devletine dönüşmesi programı
ısrarlı bir biçimde dışarıdan zorlanarak eyleme dönüştürülürken ve ulus
devletlerin tasfiyesiyle birlikte orta
çağ düzeni bin sene önceki şehir devletleri aracılığı ile dünya değiştirilirken var olan devletler, yok olan
uluslar ve geçmişten kalan kamu düzenleri ortadan kaldırılmaktadır. Var olan
ulus devletlerin, ulusal yapılar ile kamu düzenlerinin varlığını koruyacak ya
da geleceğin dünyasında güçlenerek var olabileceklerini sağlayacak düzenlemeleri
yapacak büyük kamu kurumlarına, bugün her zamanki dönemlerden daha fazla
gereksinme bulunmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı ve Türkiye ve Orta Doğu
Amme Teşkilatı gibi büyük kamu kurumları bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti kamu
düzeninin ayakta kalmasını sağlamışlardır. Bugün gelinen noktada bu büyük kamu
kurumlarının kapatılmasıyla, çok önemli bir kamu yönetimi boşluğu emperyalist
müdahaleler aracılığı ile ortaya çıkarılmıştır. Böylesine önemli kamu
kurumlarının kurulmasını sağlayan Devlet Planlama Teşkilatının kapatılması ise,
bu tür bir tasfiyenin üzerine bir şeyler ekilmesi olmuştur.
Son ara
rejim döneminde değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti anayasası doğu blokunun
yıkılması ve dünya hegemonyasının Atlantik merkezinin tekeline kalması yüzünden,
yirminci yüzyılın koşulları içinde iki kutuplu dünya dengeleri ortadan
kaldırılmış ve bu doğrultuda Atlantik merkezinin dayatması aracılığı ile
anayasa ve yasalar gece yarısında torba yasalar üzerinden mutlak değişime doğru
zorlanmaktadır. Yirminci yüzyılın birikimi ile
çağdaş bir ulus devlete sahip olma şansını elde eden Türk ulusunun
küreselleşme sürecinde tekelci şirketler aracılığı ile devletsizliğe doğru
zorlanması, ya da bu amaçlı politikalara
hedef olması karşısında Türkiye Cumhuriyeti ulus devletini kurmuş olan Atatürk
ve arkadaşlarının kurucu iradesinin Türk ulusuna armağan olarak bıraktığı
siyasal yapılanma ve kamu düzeni esas alınarak yeni bir milli mücadeleye, var
olan gücü ve kazanılmış haklara dayanarak Türk ulusu ve devleti yönelmek
zorundadır. Merkezi planlama örgütü kapatılarak tasfiye edilen Türk devletinin
yönetiminin zaman içerisinde planlama örgütünün eksikliğini fazlasıyla çekeceği
bugün gelinen anayasasızlık sürecinde iyice görülmektedir. Torba yasalarla
değiştirilen ve tasfiye edilen kamu kurumlarının giderek sayısının artmasında
küresel emperyalizmin dış müdahalelerinin fazlasıyla olumsuz rolleri
bulunmaktadır. Orta çağlarda görülen uygulamalarda geri kalmış devlet düzenleri
öne geçtiği için, birbiriyle çelişen birçok karar ve uygulamaların karışık
biçimlerde öne çıkarılarak, kamu düzenlerinin karışıklık üzerinden kaos
durumlarına doğru iteklendikleri göze çarpmaktadır. Emperyalist rüzgarların
sürüklediği kaymalar giderek geride kalırken, bugünlerde küresel emperyalizmin
tekelci şirketleri var olan ulus devletler düzenini ortadan kaldırabilmenin
arayışları içindedirler. Emperyalizm kendi çıkarları doğrultusunda bütün
dünyayı kaos ortamları yaratarak çökertmeye çaba gösterirken, bütün dünya
halklarının ve devletlerinin kazanılmış haklarını görmezden gelmektedir. Hak ve
özgürlükler insan hakları adına yıllarca, ulusal toplumları ve devletleri
parçalama silahı olarak kullanırken, insanın yerini robotlar almıştır. Artık
robot hakları insan haklarının yerini alırken, ulus devletlerin yerini de şehir
devletleri alacak böylece bütün dünya ülkeleri geçmişten gelen haklarının
tamamını korumak üzere yeni bir var olma savaşına sürükleneceklerdir.
Türkiye yeni dönemde var olma kavgasını
kazanabilmek üzere yeni bir ulusal mücadele savaşına hazır olmak zorundadır. Böylesine
büyük mücadeleler yapılırken kazanabilmek için kesinlikle planlı ve programlı
bir çizgide hareket etmek zorunluluğu vardır. Devletler geçen zaman içinde
zayıflamamak için kendilerini yenilemek zorundadırlar. Her devlet geçip giden
zaman süreci içinde kendi durumunu ve konumunu iyi bilmek ve buna göre hareket
ederek kazanılmış hakları ile birlikte devletin temelini oluşturan kamu
düzenlerini de geliştirerek korumakla yükümlüdürler. Ancak böyle bir tavır
devletlerin ve toplumların dışarıdan gelen her türlü tehdit ve tehlikelere
karşı durdurma ve korunma işlevlerinin yerine getirilmesini sağlayabilecektir. Her
devletin sahip olduğu jeopolitik konumun devletler ve milletler tarafından iyi
bilinmesi ve bu doğrultuda hareket edilerek en üst düzeyde korunmaların
sağlanması ile sonuç alınabilecektir. Böylesine tehditler ile dolu bulunan
bugünkü dünya düzeninde en üst düzeyde korumaların ancak bilimsel yollardan
elde edilebileceği şimdiye kadar yapılan deneylerle belli olmuştur. Ülke ve
devlet savunmalarında güvenlik ile ilgili her yola başvurulurken böylesine
durumların önceden resminin çekilmesi gerekmekte ve böylesine bir hazırlık
sonrasında hazırlanacak plan ve programlar devreye sokularak sonuç alınmasına
giden yolların incelenmesi yapılmaktadır. Bir devletin ve ona bağlı kurumların
güvenliği her türlü bilgi ve materyal ile elde edilmeye çalışılırken bilimin
yol göstericiliği ve bilgi birikiminin iyi kullanıldığı plan ve program devlet
ve toplumun hayatı açısından en üst düzeyde bilgi kullanımını ve buna göre plan
ve programların devreye sokulmasını gündeme getirmektedir. Bu durum sivil
sektörlerde olduğu gibi askeri ya da güvenlikle ilgili sivil alanlarda da bu
duruma paralel gelişmeler göstermektedir.
Plan ve
planlama çalışmaları kişisel düzeylerde olduğu gibi belirli gruplar aracılığı
ile de toplumsal ya da grupsal yönler gösterebilir. Ayrıca toplumsal alandaki
güvenlik ve düzen oluşturma girişimlerinde kamu kurumları ya da özel kuruluşlar
ile şirketler de devreye girerek düzen, güvenlik ve diğer gereksinmeler
çerçevesinde plan gereksinmelerini karşılamaya yönelebilirler. Bu nedenle, her
türlü alanda bir şeyler yapmak isteyen kişiler ya da toplum kesimlerinin
harekete geçerek bu tür gereksinmelerin elde edilmesi amacıyla plan ya da
planlama çalışmalarını da kendi girişimlerinin tamamlayıcısı olarak öne
çıkarabilirler. Doğru bir iş ya da eyleme geçme aşamasında yapılan çalışmaların
doğru bir çizgide olduğunun belirlenebilmesi için gene plan ve planlama
çalışmalarını iyi bilen ve bu alanda geçmişte önemli çalışmalar yapan deneyim
sahibi tecrübeli plancılara gereksinme duyulabilir. Bireysel çalışmaların tam
ve doğru bir biçimde yürütülebilmesi için kişilerin en üst düzeyde uzmanlık eğitimi
almaları zorunludur. İyi bir plan yapılabilmesi için uzmanlaşan personelin
işleri yürütmesi sağlanmalıdır. Kişiler için yapılan eğitim ve uzmanlık
çalışmalarına, daha sonraki aşamalarda bu işler ile uğraşan kurum ve
kuruluşlarda özel ders programlarıyla uzmanlık sağlanarak devam edilebilir. Ama
bütün bu işlerin en üst düzeyde kurumlaşabilmesi için, her devletin ya da
toplumun kendi kurumsal yapılarını tamamlamaları zorunlu görünmektedir. Bu
çerçevede Türkiye’de açılmış olan Devlet Planlama Teşkilatının planlama işinin
en üst düzeydeki uzmanlar aracılığı ile yapımı sürekli bir biçimde kontrol
edilerek, her türlü plancılık işinde bilimselliğin gelecekteki koşullara uygun
bir biçimde yapılması gereklidir. Bütün bu gerekli durumların dikkatle
izlenebilmesi ve bu doğrultuda ülkenin ciddi bir plan düzenine kavuşturulması
açısından her türlü durumu dikkate alacak bir biçimde planlama kurumlarına ya
da büyük kuruluşların örgüt şeması içinde yer alabilecek planlama birimlerine
yer vermek gerekmektedir. Devletler, ülkeler ya da toplulukların gereksinme
duydukları doğru planlama çalışmalarının karşılanabilmesi için hem devletlerin
bir planlama örgütünü öncelikli biçimde kurmalarında bir zorunluluk olduğu
açıkça görülmektedir. Bu nedenle her yerde planlama işlerinin bilimsel
yönlerden tamamlanabilmesi çalışmaları yapılırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin
Devlet Planlama Teşkilatının kapatılması çok yanlış olmuştur. Türk devletinin
önümüzdeki dönemde Atlantik emperyalistlerinin sömürgesi durumuna düşmesini
önlemek için, her türlü resmi çalışmanın doğru bir planlama ile tamamlanması
gerekmektedir. Bu nedenle, büyük bir hatadan geri dönülerek Devlet Planlama
Teşkilatının acilen yeniden açılması gerekmektedir. Türk kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder