ANKARA KALESİ
CUMHURİYET’İN KAZANIMLARINI KORUMAK
Cumhuriyet’in Türkiye gibi dünyanın tam ortasında yer alan ve her türlü siyasal gelişmenin siyasal ve ekonomi yönleriyle birlikte, üç kıtanın kesişme noktasında devreye girdiği ve bölgeye yansıyan çeşitli olaylar ve gelişmeleri etkileyerek, merkezi coğrafyanın ciddi olarak karışıklıklara maruz kalmasına yol açmaktadır. Üç kıta üzerinden siyasal rüzgarlar esmeye başladığı zaman bütün rüzgarlar karışmakta ve her aşamada ortaya çıkan kaotik ortamlar merkezi coğrafyanın konumunu içinden çıkılmaz bir duruma getirmektedir. Bu nedenle orta dünyaya doğru esen rüzgarların kıtalar üzerinden genel olarak yönlendirme yaptığı açıkça görülmektedir. İnsanlık tarihi incelendiği zaman tarihin her döneminde yeryüzündeki siyasal gelişmelerin birbirini etkileyerek, merkezi coğrafya üzerinden orta dünyaya doğru yön verdikleri görülmektedir. Her dönemde tarihin ve kavimlerin geçiş kapısı konumunda olan bu yerin her dönemde değişen ve yeni ortaya çıkan çevre ve dış koşullara bağlılık göstererek, ortaya her dönemde yeni gelişmeler getirilmekte ve bunların yansımaları üzerinden de merkezi yapılanma oluşumlarının birbirini takip ederek öne çıktıkları anlaşılmaktadır. Böylesine hareketli ve değişken bir yapıya sahip olan yeryüzünün odak bölgesinde, kıtalar arası hava ,iklim ve toplumsal değişkenliklerin sonuna kadar oynak olması nedeniyle, büyük bölgenin önde gelen devleti olarak Türkiye, her zaman için hareketli bir biçimde rahatsız edilerek, kısa aralıklarla her zaman için öne çıkan iç ve dış gelişmelerin yönlendirdiği bir ülke olarak, bugüne kadar var olmuş ve bu var oluşunu da geleceğin yeni dünya düzeni çizgisinde güvence altına almaya karar vererek, yeni dönemin yapılanmalarına doğru yeni yönünü belirlemeye başlamıştır.
Merkezi
bölge ile ilgili tarih ve coğrafya atlaslarına bakıldığı zaman birbirinden çok
farklı sayfalar ve haritalar ortaya çıkmakta, değişen koşullara ve yeni gündeme
gelen ortamlara göre var olan ve zaman içinde değişkenlik gösteren yeni
yapılanmalara göre, dünyanın merkezi alanı biçim almış ya da yenilikler ile
eskisinden çok farklı yapılanmaların etkileri altına girerek, gelecek dönemin
koşullarına göre geçmişten gelen biçimler doğrultusunda yeni yapılanmalar
devreye girmektedir. Aslında insanlığın üzerinde yaşamakta olduğu dünyanın
kalıcı koşulları ve bunlara bağlı yeni yapılanmalar geleceğin farklı
oluşumlarının önünü açarken, geleceğin yüzyılları geçmişin yüzyıllarından çok
farklı olarak öne çıkabilmektedir. Bugün Türk devletinin bir çağdaş cumhuriyet
olarak var olması kendiliğinden ortaya çıkan bir sonuç değil aksine geçmişten
gelen koşulların dayatmış olmasıdır. Bugün Türk devleti geçmişte başlayan
konjonktürel süreçlerin bir araya gelmesiyle oluşan bir bütündür. İlk çağlardan
bu yana doğru tarihsel ve coğrafi değişim süreçlerinin birlikte oraya çıkardığı
bir sürekliliğin bugüne kadar ulaşan yansımasıdır. İlk çağlarda ilkel
topluluklar, orta çağda din ve şehir devletleri, sonraki aşamada şehirler arası
çekişmelerin savaşlara doğru yönelmesi ile galipler önce kendi şehir
devletlerini kurmuşlar, daha sonraki aşamada savaşları kazanınca kendi şehir
devletini merkez yaparak, diğer şehir devletlerini kendilerine bağlamışlardır.
Şehir devletini savaş kazanarak büyüten kent prensleri kendilerini kral ilan
ederek, yendikleri komşu şehirlerini, kendi merkezlerine bağlayarak kendi
merkezi şehirlerini başkent ilan etmişlerdir. I6.yüzyıl sonrasında Avrupa’da
şehir devletleri krallıklara dönüşürken, savaşı kaybeden şehirler krallık
devletinin merkezine bağımlı hale gelerek ve kazanan şehir devletinin himayesi
altına girerek, galip gelen kentin kralının koruması altına girmişlerdir. Şehirler
yeni başkentlere bağlanırken, galip gelen şehirlerin başkentinin kralı ya da
prensinin isimleri, ülke toplumunun yeni düzenin merkeze bağlanmaları
sırasında, ulus olarak kabul edilmiştir. Merkezi şehirler devletin ana gövdesi
olarak kabul edilirken, Vestfalya antlaşması ille krallıkların ulus devletlere
dönüştürülmesinin önünü açmışlardır.
İnsanlık
tarihinde ilkel toplumdan modern topluma doğru geçilirken, yukarıda belirtilen
şehir devletleri kral devletlere dönüşmüş ve daha sonraki aşamada da kral
devletler büyüyerek güçlenince, önce ulus devletlere ve daha sonra da
sömürgeciliğin bütün dünyaya yayılması ile birlikte de hegemonya emperyalizmine
yönelmişlerdir. Bu doğrultuda yirminci yüzyıla girerken yirmi imparatorluktan
oluşan dünya devletleri haritaları
önünde, insanlık yirminci yüzyılda yeni bir dönüşüme yönelerek, iki yüz ulus
devlete doğru zorla yönlendirilmeye doğru dış baskılarla dönüştürülmeye çalışılmıştır .İki dünya
savaşı arasında yirmi imparatorluktan iki yüz ulus devlete dönüştürülen
uluslararası devletleşme konjonktürü çizgisinde yer alan siyasal kadrolar
imparatorluklardan ulus devletlere doğru koşulları zorlarken, daha sonraki
aşamada da eski imparatorlukların içinde yer alan bazı etnik grupların içinde
bulundukları bölgelerdeki ulus devletlerin farklı sosyal ve yerel koşullarını
sarsarak, onları ya bölgesel federasyonların yeni eyalet devletleri ya da bir
kaç milyon nüfusa sahip olan büyük devletlerin sınırlarını genişleterek ve de
devlet düzenini güçlendirip geliştirerek, çevrelerinde bulunan küçük yerleşim
merkezlerini buralara bağlayarak, dünya haritasını gelecek yüzyıla kadar iki
yüz devletten iki bine doğru geliştirmeyi hedeflemektedirler. Şirketler
büyürken devletlerin küçültülmesi ayrıca çağdaş demokrasilerin vazgeçilmez
kurumları olan siyasal partilerin zayıflatılarak ve tabandan dini grupların
devreye girmesi ile, siyasal partilerin toplumsal tabanlarını kaybetmeleri gibi
bir yeni sonuç ortaya çıkmaktadır. Küresel tekelci şirketler ile emperyalizmin
güdümünde bazı dini grupların siyasal alana ortak girmeleri, hem tarikat
damgaları ile ulusal toplumları ortadan kaldırmakta hem de emperyalizmin babası
büyük tekelci şirketlerin partileri, sivil toplum kuruluşlarını ve meslek
kuruluşları ile kamu kurumlarını rüşvet trafiği ile satın almaları gibi
yolsuzlukları öne çıkarmaktadır.
Bir asırlık
cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken, yüz yıllık uzun bir süre geride
kalmakta ve bu yoldan Türkiye Cumhuriyeti devletinin gelecek yüzyılda birinci
yüzyılda yaşanan olaylardan ders alması, zorunlu olarak gündeme gelmektedir. Siyasal
tarih iyi incelendiği zaman birçok siyasal devletin ya da örgütün geçmişten
dersler alarak, yola devam ettikleri ortaya çıkmaktadır. Yirminci yüzyılın
bitimi ile birlikte ulus devletlere sırtını dönen küresel sermaye ve tarikat
ortaklıkları, her geçen gün ortaklıklarını pekiştirerek ulusları ve ulus
devletleri çökertmeye ve bu doğrultuda bütün devletleri parçalayarak ya da
bölerek, dünyanın siyasal gündeminde geçmişten gelen bir çizgide eyalet ve
şehir devletleri yaratarak, ulusal ve
üniter yapılar ile ulus devletlerin içinden yeni yeni devletler çıkartmaya çaba göstermektedirler. Avrupa’nın küçük devletlerinin birleştirilerek bir kıtasal devlet
oluşturulmasını engelleyen ABD emperyalizmi ve İsrail Siyonizm’i şimdi merkezi
coğrafya da çıkardıkları savaşlar üzerinden, devlet sayısını artırmaktadırlar. SSCB
parçalanınca yeni on beş devlet devreye girmiştir. Şimdi Hindistan’dan yirmi
beş devlet, İran’dan on devlet, Türkiye’den on devlet Rusya’dan on devlet
çıkarmaya çabalayan batı emperyalizmi, bugün hem dünya haritasını Balkanlar ve
Kafkaslar gibi paramparça yapmaya ve bu doğrultuda büyük ulus devletleri
bölgesel savaş senaryolarında öne çıkararak savaş cephelerine sürmektedirler.
Bu doğrultuda Akdeniz ve Karadeniz üzerinde siyasal savaş girişimleri her gün
tırmanırken, şimdi bölgedeki dörtgen merkezli coğrafyayı öne çıkaracak biçimde,
Balkanlar ve Kafkaslarda ki küçük devletçikler birbirlerine karşı eskiden
olduğu gibi kışkırtılmaktadır. Yeni bir cihan savaşını merkezi coğrafyada
çıkartmayı hedefleyen emperyalizm ve Siyonizm bu hedefi doğrultusunda hem dünya
devletlerini hem de bölgesel güçleri birbirlerine karşı çıkartarak, bir an önce
üçüncü dünya savaşının dünyayı batırmasına çaba gösterenler, son yıllarda ve
aylardaki gelişmelerden yararlanarak kendi devletleriyle ve milletleriyle
harekete geçerek, insanlığı üçüncü bir dünya savaşı belasından uzak tutmak
zorundadırlar. Önümüzdeki dönemde bütün ulus devletler iş birliğine giderek
ulusların ve devletlerin emperyalist amaçlar uğrunda savaştırılmalarına izin
vermemelidirler. Her devlet ve her millet varsa eğer harekete geçerek küçük
ulus devletler ile ve orta boy kenar devletleri, karşı karşıya getiren savaş
senaryolarına karşı son derece katı bir mücadele içinde olmalıdırlar.
Türk
devleti, Türkiye Cumhuriyeti adı altında çağdaş bir modern cumhuriyet devleti
olabilmenin bütün özelliklerine sahip olarak hem bölgesinde hem de dünyanın
önde gelen bölgelerindeki büyük ulus devletlerin hem de büyük ve orta boy
devletlerin sahip olduğu koruma ve güvenlik sistemlerini barındıran sistemlere
de sahip bulunmaktadır. Her devlet geçmişten gelen yapıları ile yüzyılların
dönüm noktalarında dünya koşullarına uygun bir biçimde dönüşüme doğru
yönelirken, yeryüzünün her bölgesinde yeni siyasal düzenler ya da uluslararası
oluşumlar her dönemin kendi koşullarına paralel çizgide öne çıkmaktadır. Yüzyılların
dönemeç noktalarında her devlet kendi büyüklüğüne ya da modellerine göre
dönemeci dönerken, bazen uluslararası konjonktürün, bazen da beklenmeyen
olayların etkileri ile hiç beklenmedik bir biçimde farklı yönlere doğru
harekete geçebilirler. Hiçbir parti ya da siyasal güç geleceğe dönük bir arayış
içine girdiğinde farklı durumlar ile karşı karşıya kalıyorsa ya da diğer
ülkeler veya bazı farklı yenilikler beklenmedik yeniliklerin önünü açabilir. Bilimsel
ya da kültürel yeniliklerin ortaya serdiği farklılıklar siyasetin ve
yeniliklerin öne çıkmasında, her açıdan farklı ve dolaylı çıkışlara yararlı
ortamlar ile fırsat ve yenilikler yaratabilir. Geçen yüzyıllardan gelen
birikimin bugünün koşullarında ele alınması ve günümüz koşullarında incelenmesi,
bugünün dünyasında öne çıkabilecek bir yaklaşım olarak görülmektedir. Dünya
tarihine bakıldığında her bölge, ülke ya da kıtalar üzerinde değerlendirmeler
yapılabilmektedir. Normal koşullarda devletler kurulu bulundukları topraklar
üzerinde ayakta kalmaya çalışmaktadır. Bazen bir tek adam, ya da bir siyasal
hareket öne çıkarak, ülke, dünya ya da bölge koşullarını zorlayarak devletlerin
yeni düzenini kurmaya çalışırlar. Tarih bu açıdan çok zengin bir kaynağa
sahiptir. İşlerin düzgün gitmediği doğu ülkelerinde böylesine durumların sık
sık öne çıktığı ve siyaset alanında istikrarlı gelişmeleri önleyerek bu
ülkelerin uluslararası yarışta gerilerde kaldığı görülmektedir.
Türkiye
Cumhuriyeti harita üzerinde hem Asya hem de dünyanın batısı ve doğusu ile
ilişkili bir konuma sahiptir. Ayrıca Avrupa kıtasında da toprak sahibi olduğu
için batı merkezli bilimsel ya da kültürel gelişmeler, gündeme gelmektedir. Yirmi
birinci yüzyıla doğru ülkemizi açarken Türkiye’nin çok önemli jeopolitik konumu
açısından kendini sınırlamaması, zorunlu olarak gündeme gelmektedir. Özellikle
özel durumların söz konusu olduğu durumlarda geleceğe dönük girişimler
görülebilir. Uluslararası ortamda normal koşullardaki bilişim ve iletişim
kanalları uluslararası alanlarda elektronik devriminin getirdiği yenilikler
aracılığı ile sınır içi haberleşme öncelikle hazırlanmakta ve daha sonra da
ulusal ve uluslararası haberleşme giderek öne çıkmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti
günümüzün modern devletlerinden birisi olarak her zaman için uluslararası
elektronik haberleşme ağının içinde olmuştur. Bu açıdan Türkiye küreselleşme
sürecinin getirmiş olduğu olanaklardan yararlanmasını bilmiş ve bu doğrultuda
erken haber ya da hızlı iletişim ile, var olan sistemlerden en üst düzeyde
yararlanarak, zamanı en iyi biçimlerde değerlendiren bir merkez ülkesi olduğunu
bütün dünya ülkelerine göstermiştir. Yeni dönemin giderek tırmanan elektronik
atılımları, devletlerin içinde bulundukları elektronik dönüşüm projelerine
uygun düşecek bir tarzda yönlendirilmektedir. Elektronik alanda çalışan
devletlerin artık elektronik çağına girildiğini göstermesi, yakın gelecekte
bütünüyle bu tür örgütlenmelerin devletler kadar toplumları da öne
çıkarmaktadır. Eğitim, haberleşme, eğitim gibi alanlarda topluca devlet
üzerinden kullanılan elektronik sistemlerin, yeni dönemde bütünüyle devlet
düzenleri içerisinde de uygulama alanına getirilen yeni yaklaşımları, e-devlet
sistemleri içerisinden günlük yaşama doğru entegre edilmesinin
gerçekleştirilmesine yardımcı olmaktadır. Elektronik kütüphaneler ile dünya
bilgi merkezlerine girerek her açıdan depolanmış bilgilerin sergilendiği
merkezlerde hem insanların günlük gereksinmelerinin hem de yüksek öğretim
kurumları üzerinden yurt dışı ile birlikte kurulan iletişim ve bilişim
köprülerinin en hızlı bir biçimde yönlendirilmesi yapılan çalışmaların gelmekte
olduğu öne çıkarılmaktadır. Elektronik devlet bir yandan kurulurken, diğer
çalışma alanlarında da bu atılıma paralel uyum sağlayacak adımların atılması
bir büyük plan çerçevesinde gerçekleştirilecektir. Yeni dünya düzeni ve insan
gereksinmeleri, küresel düzenin eski ulus devletleri desteklemesini zorunlu
kılmaktadır.
Bugünün
dünyasında küresel düzen bir yerlere doğru akıp giderken, zaman da ilerlemekte
ve bu doğrultuda bazı hazırlıklar gündeme gelirken, geçen yüzyıllardan bu yana
görülmekte olan yeni yapılanmalar da bazen öne geçerek sıraya girmekte ya da
yoğunlaşan iş trafiği öne alınarak normal işleyen saat trafiğine hız
kazandırmaktadır. Yeni yapılanma süreci içinde iş hayatı, devlet düzeni ve
çalışma alanları sırasıyla devreye girerek geçmişten gelen sıralı çalışma
düzenlerini eskisi gibi uygulamaya çalışmaktadırlar. Elektronik düzenlerin
tümüyle değiştirdiği yaşam biçimi ve çalışma düzenlerinin daha katı ve kalıcı
olarak düzenlenmesiyle geçmişten gelen çalışma düzeninin yeni atılımlar ile
geliştirilmeye dönük bir atılımın geleceğe dönük olarak gerçekleşme aşamasına getirildiği
görülmektedir. Bir devlet düzeni içinde yenilik arayanların var olan devlet
düzenleri ile bu doğrultuda arayışlara kalkıştığı aşamalarda, yeni bazı konular
eskisinden farklı olarak öne çıkabilirler ve bu gibi durumlarda çalışma ve
üretim düzenleri farklılıklar içinde bir çıkışa yönelebilirler. Geçmişten gelen
iş gücü ve iş düzeni ile devletleri diğer kurumlara göre öncü misyonlara
yönlendirerek çalıştırmak devletin varlığını tartışma konusu haline
getirmektedir. Devletlerin saat ayarları ile hareket ederek çalışma düzenine
ayak uydurmaları bazen mümkün olabilmekte, ama bazen da yenilikler öne geçerek
cumhuriyet devletinin eskisinden çok farklı bir duruma gelmesini göstermektedir.
Ortaya çıkan yeniliklerin devlet ve makina düzenlerini sarsması ya da daha da
geliştirerek daha yüksek aşamalara getirilmesi gibi olumlu gelişmeler, geçmişin
geride kalmış ya da teknolojisi eskimiş destek sağlayıcı yeni makinalar
döneminde, devletlerin eskisine oranla daha güçlü bir yapılanmaya yönelik
çalışmalara yönelebildiği görülmektedir.
Bir
Cumhuriyet devleti olarak Türk devleti imparatorluk dönemi sonrasında harekete
geçerek, Orta Çağ döneminden kalma bir geri düzeni yaşarken, tarihin ilk
dönemleri ile son dönemlerini karşılaştırmak durumunda olmuştur. Orta Çağ
sonrası dönemde eski yapı ve geleneklerin yeniden devreye sokularak yeniden
eski bir devlet modeline yönelmesi, sonraki
dönemler için ön açıcı olarak yapılanmaların devreye girmesinde olumlu sonuçlar
getirmiştir .Yaşamın son derece hareketli olması ve böylesine bir durumda da çalışma
düzenlerinin kurulması, yaşatılması ve geleceğe dönük olarak yeni koşulların
belirleyici bir biçimde öne çıkması iş hayatı sırasındaki önemli
değişikliklerin de öne çıkmasında önemli roller oynamaktadır İş hayatı ve yeni düzenlemeler her zaman için
kayıt altında olmak ve makinaların bağlantısından kopmayarak yeni bir düzenleme
arayışlarına her zaman için hazır olmak
ve devrede olmak gibi arayışların
karşılıksız kalmaması gibi gereklilikler öne geçmektedir. Bir devletin her
aşamada ve her türlü şans ve hedefi dikkate alacak bir ayar içinde olmak gibi
bir zorunluluğu vardır. İş yerleri ve ayarlarının fabrika, işyeri, okul ya da
sınıflar esas alınarak ayarlarının yapılması, gene her zaman için çalışan halk
kitlelerini çalışan makinaların birer uzantısı olarak öne çıkarmaktadır. Dünya
tarihine bakıldığı zaman her dönemde çalışma hayatı ve düzenlerinin yeniden
düzene konulduğu söylentileri ile hareket eden, herkes için ideal bir düzen
kurmaya çaba göstermişlerdir. Cumhuriyet devleti olarak kurulup daha sonraki
dönemlerde de öne çıkarak halk kitlelerine yön gösteren devlet ve toplum
kesimleri, barış içinde birlikte yaşama ve hak ile özgürlüklerin uluslararası
hukukta toplumun önde gelen kesimleri için usulüne uygun kalmaları gerektiği, her
zaman için tüm insan hakları ile ilgili kesimlere dikkatli bir biçimde
yansıtılmıştır. Cumhuriyet devletinin çatısı altında harekete geçen özel ve
kişisel inisiyatifler devlet ve anayasa düzenleri içinde hak ve özgürlükleri
görmek zorunda oldukları gibi, yeni dönemin koşulları içinde de anayasal hukuk
düzenleri varlıklarını koruyarak ve devletlerin hukuklarına da saygı
göstererek, siyasal ve hukuksal dengeleri kurarak hareket etmek zorundadırlar. Dünyayı
modern yaşamın merkezi yapan batı uygulamaları gelecekte bütün dünyayı sarar
gibi davranarak, yeni bir insanlık açılımını bugünün sorunlarını çözmek
yolunda gündeme getirmelidirler. Bir
toplumu siyasal bir bütün yapan sosyal gerçeklik ve siyasal toplumsallaşma
devletleri siyasal gerçekliğe dönüştüren olumlu bir süreçtir.
Cumhuriyet devletleri ilkel çağlardan bu yana
tarihin her döneminde ortaya çıkmış ya da kurulmuşlardır. Eski çağlardan gelen
demokrasi rüzgarları çeşitli dönemlerde etkili olarak batı tipi toplumlarda
belirleyici yönler ortaya koyabilmiştir. Cumhuriyetçilik akımları uzun süreli
etkinliklerde bulunduktan sonra orta çağ şehir devletleri ya da bugünün
koşullarında ortaya eski şehir devletlerine benzer bir yapılanmanın arayışı
içine girilmiştir. Cumhuriyet devletleri ya da siyasal rejimleri ilk ve orta
çağ dönemlerinden geçtikten sonra, yeni ve yakın çağlara erişmiş ve yeni
dönemin cumhuriyet devletlerinde belirleyici roller üstlenerek, demokrasi ya da
demokratik rejimlere karşı yeni bir denge unsuru olarak ortaya çıkmıştır. İlk
çağlardan bu yana gelen tartışmaların daha çağdaş bir cumhuriyeti gündeme
getirmesi çizgisinde sonuçlanması istenmiştir. Ne var ki ,bir çok dillerin
bilgisayar düzeni içinde yer almasıyla birlikte elektronik devrimi, hem evlere
hem de iş yerlerine dağılarak belirleyici olmuştur. Bu çerçevede ortaya çıkan
yenilikler hem yaşam biçimini hem de çalışma düzenlerini geleceğin dünyasına
doğru belirlerken, ev ve iş yerlerindeki düzenleri korumaya çalışmışlar ama
koruyamadıkları zamanlarda da diğer yollara başvurmaktan kaçınmayarak geleceğin
dünyasını daha açık ve net çizgilerde açıklamaya çalışmışlardır. Türkiye
Cumhuriyeti bir halk devleti olarak gündeme gelen yüzyıllık bir zaman dilimini
geride bırakarak, başarılı bir yeni yüz yıl ile öne çıkmaktadır. Tarih boyunca
Cumhuriyet devletlerine cumhuriyetçi akımlar yön gösterince, küresel alanda
demokrasilerle cumhuriyetler tek bir rejimin güvencesi altında bir elmanın iki
yarısı konumunda yaşayarak demokratik cumhuriyet ya da cumhuriyetçi
demokrasiler sentezi öne çıkarılarak, batı tipi rejimlerde bir denge arayışı
her zaman için ön planda olmuştur. On dokuzuncu asır içinde cumhuriyetler ve
demokrasiler kendi başlarına siyasal mücadeleyi yaparken, siyasal süreç içinde
birbirlerine yardımcı olmak zorunda kalmışlardır. Liberalizm ve sosyalizm
yeniden tanımlanırken, liberalizm ve sosyalizm birbirlerine destek olmaya
çalışan yeni bir üçüncü yol arayışına doğru yol almaktadırlar. Çağdaş
cumhuriyetler aynı zamanda demokratik ülkeler olduğu içinde demokratik
cumhuriyetler yirminci yüzyılın siyasal sentezi olarak devreye girmektedir. Bu
aşamada çok kültürlülük yeni bir demokratik çıkış gibi görünmekte ve bu
doğrultuda demokrasi ile cumhuriyet arasında sentez arayışları daha da öne
çıkmaktadır.
Çok
kültürlülüğe yönelen cumhuriyetler demokrasi dengelerine her zaman için bakmak
ve yeni koşullar ile birlikler ve insan grupları arasındaki ilişkiler düzeyinde
ortaya çıkan yeni toplum yapısını öne çıkararak çalışmalara devam edilebilir. Bugünün
dünyasında artık iki partili değil ama çok partili demokrasilere gidiş öne
çıkmaktadır. Çok kültürlü demokrasiler incelenirken demokratik rejimlerin de
gündeme getirdiği demokratik rejimler ele alınırken ve incelenirken
cumhuriyetçilik bugün gelinen yeni aşamada çok partili demokrasiler de gündeme
gelmektedir. Çok kültürcülüğe açık yeni bir demokratik cumhuriyetçilik anlayışı
önümüzdeki dönemde etkili olursa, çağdaş demokrasilerin yaşadığı cumhuriyet ve
demokrasi kavgaları sona erebilir olarak görülmektedir. Özellikle cumhuriyet
devletleri ve rejimleri birçok konuda batı blokuna paralel bakış açıları
çizgisinde siyasal tartışmaları ele alarak hareket etmektedirler. Cumhuriyet
devletleri ve ülkeleri uluslararası alanda daha etkin bir konuma sahip olarak
hareket etmektedirler. Dünya konjonktüründeki gelişmeler hemen hemen her açıdan
bu konudaki tartışmaların önünü açmakta ve geçmişin birikimlerinden gelen
önemli düşünce açıklarının daha ileri düzeyde ele alınmalarını gerçekleştirmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti asırlık bir halk ve orta boy bir devlet olarak, uluslararası
alanda üzerine düşen misyonlara ve yeniliklere dünya barışı için siyaset
sahnesinde sahip çıkmak zorundadır. Yeni yollar ve girişimler geleceğin
tartışma ortamında ortaya çıkmaktadır. Yenilik, değişim ve dönüşüm
kelimelerinin sihirli bir kurtarıcı gibi gösterilmesiyle 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti
karalanmaya çalışılmaktadır. Bu doğrultuda yaşanan küresel emperyalizm
sürecinde ise emperyalizm ve Siyonizm, Türkiye’nin merkezinde yer aldığı orta
dünyayı küresel emperyalizmin eyaletler federasyonu ya da yeni orta çağ şehir
devletlerinin bölgesel birliğine doğru sürüklemeye çalışmaktadırlar.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, yıllarca uğraştıktan sonra Çankaya köşküne
çekilerek yapılan devrimi geleceğe dönük bir biçimde örgütlerken, en büyük
eserim dediği Cumhuriyet rejimini Türk gençliğine emanet etmiştir. Ulusal
kurtuluş için çeyrek asır mücadele ederek kurmuş olduğu kendi partisi varken,
cumhuriyetin geleceğini partisine değil ama Türk gençliğine emanet etmesi,
sonraki dönemlerde ortaya çıkan siyasal gelişmeler açısından değerlendirilmesi
gereken bir siyasal meseledir. Atatürk kurmuş olduğu çağdaş cumhuriyet
devletini çok kültürlü Türk milletine ya da kendi partisine değil ama Türk
gençliğine emanet ederken, kendi partisine ve Türk milletinin çok kültürlü
yapılarına güvenememiştir. Gençliğin temiz ve dinamizm dolu yapılanmasına
umutla yaklaşarak, en büyük eseri olan Cumhuriyetin emin ellerde kalmasını ve
böylece Türk gençliğine güvenerek pasif kalan toplum kesimlerini harekete
geçirmeye çaba göstermiştir. Cumhuriyeti kurarken, en gerçekçi yol gösterici
olarak bilimi ve fenci görüşü esas alan Atatürk, aynı zamanda Türkiye
Cumhuriyeti’nin temelinin özünde de kültürün bulunduğunu konuşmalarında dile
getirmiştir. Cumhuriyet devletimizin kurucusu Türkiye Cumhuriyeti’nin ancak
çağdaş bir cumhuriyet olarak bilim ve kültür gibi dünya bilgi birikiminin iki
ana temeline dayandığını her zaman açıkça dile getirmiştir. Bilimsel ve
kültürel alanda dünyanın önde gelen büyük devletleri ile yarışarak, uygar
aileler topluluğunun önde gelen bir üyesi olmayı hedefleyen Atatürk
önderliğindeki Türk gençliği, günümüzde Z kuşağı gibi alfabenin son harfi ile
açıklanmaya çalışılan bir emperyalizm iş birlikçisi pasif bir toplumsal kesim
konumuna doğru sürüklenmeye çalışılmaktadır. Küresel emperyalizm bir ulus olan
Türk toplumunu, bir çağdaş devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmek üzere
harekete geçerken Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkılmalı ve Türk ulusu ile
Misakı Milli sınırlarına güvenlik sağlanmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’ne Türkiye
adına sahip çıkılmalı ve yıkılmak istenen devlet düzeni yani siyasal rejim
olarak cumhuriyet korunmalıdır. Atatürk’ün gerçekleştirdiği Kemalist devrim
yaşatılmalı ve yarıda bırakılmayarak tamamlanmalıdır. Emperyalizmin Türkiye’ye
içeriden girmesi yüzünden yarım bırakılan devrimler gerçek anlamda ulusalcı, cumhuriyetçi
ve Atatürkçü toplum kesimleri tarafından tamamlanmalıdır. Emperyalizme karşı
ilk ulusal çıkış olan ve mazlum milletler dünyası içinden ilk olarak
emperyalizme karşı çıkan Kemalist devrim, bugün bilim dışı ve işbirlikçi
kesimlerin kontrolü altına girmiş görünümü vermektedir. İki yüz civarında
üniversiteleri olan, ilk ve orta okullarında cumhuriyet eğitiminin okutulduğu
Türkiye’de ,geleceğin gençliğinin yeniden Atatürkçü çizgide
yetiştirilebilmeleri için yeni çağdaş ve
ulusal programlar hazırlanarak işbirlikçi ve bilim dışı çevrelerin dışarıdan
destekli cumhuriyeti tasfiye programlarına Türk ulusunun alet olması kesinlikle
önlenmelidir. Atatürk çizgisinde yeni bir Türkleşme programının hazırlanarak
uygulamaya konulması gerekmektedir. Altı ilke ile sistemleştirilen Atatürk
devriminin yeniden uygulamaya aktarılması çizgisinde devlet ve toplum içinde
örgütlenme yolları geliştirilmelidir. Güçlendirilecek Türk gençliğine
Atatürk’ün verdiği görevlendirme talimatları dikkate alınarak, bu doğrultuda
yarım kalan devrimlerin tamamlanması gerçekleştirilmelidir. Çağdaş eğitim
çizgisinde yenilikler Türkiye’ye getirilmelidir. Ekonomik alanda halk
kitlelerini yoksulluktan kurtaracak, Türk halkına gerçek anlamda çağdaş bir
yaşam düzeni kazandıracak bir kamusal alan örgütlenmesine acilen gidilmelidir. Türkiye
Cumhuriyeti doğru kurulmuş ama işbirlikçi ve bilim dışı kadrolar tarafından
yanlış yönetilen bir devlet durumundan kurtarılmalıdır. Atatürk devrimi
tamamlanırsa, doğru kurulmuş olan Kemalist devlet kendi çizgisinde doğru bir
yönetim düzenine sahip olabilecektir. Türkler önümüzdeki süreçte ulus
devletlerini ve cumhuriyet rejimini yürütebilmek için bölgesel ve küresel iş birliklerine
girerek daha güçlü bir devlet rejimine doğru yönelmelidirler. İstiklal hedefli
Türk devleti her yönü ile tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin çatısı altında
kurulmalıdır. Türkiye yeni dönemde emperyalist ülkeler, şirketler ve dinsel
yapılanmaların ötesinde bilim ve kültür yönetimi oluşturacak bir yapılanmaya
kavuşturulmalıdır. Dinci –iş adamı ittifakına karşı ulus devletler
enternasyoneli kurulmalıdır.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder