1 Şubat 2022 Salı

ANKARA‘DA ULUS İLÇESİ KURULMALIDIR - Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

 ANKARA KALESİ

ANKARA‘DA ULUS İLÇESİ KURULMALIDIR 

        Türkiye Cumhuriyeti, bir ulusal kurtuluş savaşı verilerek kazanılmış bir çağdaş cumhuriyet devletidir. Bütün dünyada olduğu gibi her cumhuriyet devleti, sosyal tabanı oluşturan halk kitlelerinin büyük mücadeleleri sonucunda kurulmuş olan siyasal yapılanmalardır.  Emperyalist saldırı ya da işgale karşı çıkarak kendi hak ve özgürlüklerini savunan halk kitleleri, önce saldırılara karşı kendini korumak üzere örgütlenmişler ve daha sonraki aşamada da eylemsel örgütlenme hareketlerinin bütünleşerek, kalıcı bir ulusal kurtuluş örgütlenmesine dönüşmesiyle birlikte, saldırılara tepki dönemi sona ermekte ve halk mücadelesi içinden çıkan örgütlenme girişimlerinin, zaman içinde kurumlaşmasıyla ortaya kalıcı ulusal kurtuluş örgütleri çıkmaktadır. Türkiye devletinin kuruluşuna giden yolda önce ulusal kurtuluş savaşı kazanılmış ve daha sonraki aşamada da tepkilerin ötesine gidilerek, süreklilik içinde karşı koyma hareketleri birbirini izleyerek devam ettiği için ulusal kurtuluş savaşı sonrasında ikinci adım olarak ulusal kuruluş aşamasına gelinmiştir. Ulusal kurtuluştan kuruluşa geçilirken öncü kadronun merkezdeki çekirdek yapılanması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız bir siyasal yapılanma olarak dünya sahnesine çıkışını açıklığa kavuşturmuştur.  Bu çerçevede Kuvayı Milliye hareketi kurtuluştan sonra yeniden kuruluş aşamasına geçerek, Anadolu’nun tam ortasında sonsuza kadar yaşayacak bir ulus devlet modelini ortaya koymuştur.

      Ulusal kurtuluş hareketinin merkezi olarak Ankara şehri seçilince, Osmanlı imparatorluğunun başkenti İstanbul’dan Ankara’ya önemli bir göç hareketi gerçekleşmiş ve bunun sonunda Kale, Ulus meydanı ve eski Ankara’nın yerleşim bölgelerine Kurtuluş savaşının ilk yıllarında kitlesel yerleşimler sağlanmıştır. Ankara Kalesi ve onun hem arkaya hem de yanlara doğru genişlemeye başlaması ile birlikte, yeni başkent Ankara’nın merkezi alanda genişleyerek ulusal kurtuluş savaşının güçlü bir merkezi olmaya başladığı görülmüştür. Ankara’nın ilk başkent olduğu yıllarda, Kale çevresinde yayılma ve genişleme girişimleri olarak güçlenme sağlanmaya çalışılmıştır. Önce İstanbul’dan teslim olan devletin ayakta kalan kadroları ve bölümleri gelmiş ve daha sonraları da bu Anadolu kasabasının yeni dönemin başkenti olarak seçilmesini öngören Anadolu halkı ile birlikte de eski Osmanlı İmparatorluğuna bağlı olan ülkelerin Müslüman ve Türk asıllı toplum kesimleri, Ankara’ya gelerek bu bölgelere yerleşmeye başlamışlardır. Göçler aracılığı ile kısa zaman içerisinde Ankara’nın nüfusunun fazlasıyla artarak gerçek anlamda devletin merkezi olabilecek bir konuma gelmesi sağlanmıştır. Bir orta Anadolu kasabası olarak yirminci yüzyıl başlarına kadar gelen Ankara, dünya savaşları sürecinde imparatorluklar parçalanırken, Osmanlı imparatorluğunun merkez topraklarında kurulmakta olan çağdaş ulus devletin resmen başkenti konumuna geliyordu. Ankara kasabadan şehre doğru bir geçiş yaşarken, birden başkent konumuna gelerek, yeni dönemin öne çıkan ulusal yapılandırılması çerçevesinde merkez kimliği ile dünya sahnesine çıkarak, diğer kentleri ulusal başkente bağlıyordu.

        İlk çağlardan bu yana Hitit, Frigya, Galatya, Roma ve Bizans gibi yönetimlerin etkisi altında kaldıktan sonra bölgeye Türklerin gelmesinden sonra önce Selçuklular daha sonra da Osmanlılar egemenlik düzeni kurarak Anadolu üzerindeki Türk hegemonyasını bugünkü çağa getirmişlerdir. Jeopolitik olarak dünyanın tam ortasında yer alan Anadolu’da, daha sonraki aşamada yeni bir devlet Türkiye Cumhuriyeti adı altında örgütlenince, Ankara bu yeni düzenin merkezi olarak başkent ilan edilmiştir. Uzun süren Osmanlı döneminde Ankara bir orta Anadolu kasabası olarak var olmuş ve daha sonraki dönemde şehirleşme ile birlikte başkent konumuna yükselmiştir. Geleneksel düzen içinde Osmanlı türü şehirlere benzeyen Ankara, Kale merkezli bir yapılanma süreci geçirerek, şehrin etrafında yerleşim merkezlerinin oluşturulmasıyla büyümüştür.  Kale civarındaki semtlere yönelik yerleşme çabaları sonuçlanınca kentin tam ortasında yeni bir meydan zamanla oluşmuştur. Tren istasyonu ile Anafartalar caddesi arasında kalan alan, zamanla civar semtlerin göçlerle dolması üzerine şehrin merkezi alanı haline gelmiştir. Başkent’in Ankara’ya taşınmasından önce şehrin en büyük binası olan Taşhan’ın adıyla anılarak Taşhan Meydanı olarak adlandırılan bu alan, Sivas Kongresi sırasında   alınan ulus devlet kurma kararı üzerine, hareketin adı olan Hakimiyeti Milliye kavramının kullanılmasıyla, Hakimiyeti Milliye adı altında yapılandırılmıştır. Atatürk Sivas Kongresi sonrasında Ankara’ya gelerek yerleşince, şehrin merkezi yapısında önemli değişiklikler meydana getirilmiştir. Sanayi, Karaoğlan, Çankırıkapı ve İstasyon ismi verilen dört caddenin tam ortalarında bulunan Taşhan’ın önünde yer alan bu merkezi alan oluşumuna, önce Hakimiyeti Milliye adı verilmesi meydanın yanındaki yolun adının öncelikle bu şekilde belirlenmesi üzerine gerçekleşmiştir.  Kuvayı Milliye hareketinin Sivas Kongresi sonrasında örgütlenmesiyle, önce İrade-i Milliye ve daha sonra da Hakimiyeti Milliye olarak belirlenmesi üzerine, yeni siyasal oluşumun adı olan Hakimiyet-i   Milliye kavramı hem yeni başkentin tam ortasındaki meydana, hem de bu meydanın yanındaki sokakta kurulmuş yayın organı gazetenin yeni adı olarak benimsenmiştir. Daha sonraki aşamada   Meclis devletinin kurulması üzerine hareketin destekçisi olan gazete ile birlikte, başkentin tam ortasındaki meydanın isimleri değiştirilerek ikisine de “Ulus“  adı verilmiştir.

                İmparatorlukların parçalanması üzerine yeni dönemde ulus devletlere geçilirken ve böylesine bir tarihsel aşamada Türkler kendi cumhuriyetçi ulus devletini kurmak için bütün dünya ile savaşırken, yürüttükleri hareketin adını ulusal kurtuluş savaşı olarak koymuşlardır. Bu aşamadan sonra da başkentin tam ortasında yer alan merkezi meydanın adı Ulus Meydanı olarak değiştirilmiştir. Bu aşamada çıkarılan ulusal kurtuluş hareketini destekleyen gazetenin adı da “Ulus“ olarak konmuştur. Başkent Ankara’nın merkezi meydanı olan Ulus meydanı aslında Türkiye Cumhuriyeti açısından son derece önemli ve anlamlı bir değere sahip bulunmaktadır. Meydanın tam yanında yaptırılan İttihat ve Terakki cemiyetinin binası, ilk Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplantı yeri olarak seçilmiştir. Bu bina o dönemde Ankara’da bulunan en büyük bina olarak birinci meclisin ilk dönem toplantılarına ev sahipliği yapmıştır. Daha sonraki aşamada Ankara Palas’ın tam karşısında esas meclis binası olarak yapılan yere geçilmiş ve İttihat Terakki Cemiyeti’nin binası daha sonraki aşamada Meclis’in ek binası olarak kullanılmıştır.  Ulusal cumhuriyet devletinin kuruluşunun yapıldığı tarihi meydan Ulus Meydanı adıyla tarihe geçerek, başkent Ankara’ya daha sonraki dönemlerde de hizmet etmeye devam etmiştir.  Esas Ankara’nın merkezi olarak öne çıkan Ulus meydanı, devletin örgütlenmesiyle Yenişehir adı altında büyük genişleme projesinin gerisinde kalarak, eski Ankara’nın doğal olarak merkezi konumuna gelmiştir. Başkent’in kuruluşu aşamasında Ulus meydanı merkezi kamusal alan olarak hizmet ederken, zamanla şehrin Çankaya tepesine doğru genişleme göstermesiyle önce Sıhhiye ve daha sonra da Kızılay meydanları oluşarak, Ulus bölgesinden sonra ikinci ve üçüncü meydanlar olarak devreye girmişlerdir. Ulus meydanının genişliği dikkate alınırsa her üç merkezi meydan içinde Ulus meydanı büyüklüğü ile öne geçmiştir. Şehrin genişleme sürecinde Sıhhiye orta boy bir meydan olarak ortalarda yer alırken, Kızılay meydanı diğerlerine oranla daha küçük olmasına rağmen Ankara’da kurulmuş bulunan Yenişehir’in   merkezi alanı haline gelmiştir. Şehrin büyümesi hızla devam ederken, Kızılay meydanından sonra Çankaya bölgesinde yer alan Kavaklıdere dördüncü meydan olarak devreye girmiştir. Yeni meydanlar birbirini izleyerek şehrin genişleme çizgisinde ortaya çıkarken, Ulus meydanı tarihi ağırlığı ile eski Ankara’nın merkezi olmaya devam ederek bugünlere gelmiştir. Son yıllarda Ankara şehrinin vadi merkezli yapıdan kurtularak tüm çevrelere dönük gelişmeler göstermesi üzerine, yeni yerleşim bölgelerinin ortalarında yer alan yeni yeni alanlarda meydanlar kurularak, kent insanının gereksinmeleri doğrultusunda modern mimarinin örnekleri, büyüyen Ankara’nın yeni simgesel alanları olarak devreye girmiştir. Şehir Konya, Eskişehir ve Samsun yollarına paralel yayılma gösterirken başkent Ankara’nın da böylesine bir üçgen çizgisinde büyümeye devam ettiği görülmektedir. Büyük şehirler yeni yasalarla bütünleşen kentlere doğru dönüştürülürken, ulus devletleri tasfiye edecek eyaletleşme oluşumu da bir yandan başlamıştır.

                Türkiye soğuk savaş döneminden çıkarak küreselleşme adı altında bir maceraya doğru sürüklenirken, insanlar sitelere doldurularak kozmopolit şehir toplumları yaratılmaya çalışılmış ve böylece insanların yeni meydanlarda bir araya gelmelerine set çeken bir olumsuz gelişmenin önünü açmışlardır. Bu doğrultuda bir değerlendirme yapıldığı zaman, toplumun her üyesinin ve herkesin özgürce bir araya gelebildikleri ve her türlü siyasal haklarını kullanabilmeleri doğrultusunda meydanlar iyi değerlendirilmeleri gereken kamusal alanlar olarak ortaya çıkmıştır. Eskisi gibi herkesin bir araya gelerek toplumun gereksinmeleri doğrultusunda ya ulusun çıkarları çizgisinde toplantı ya da gösteri yürüyüşleri düzenleyebilmesi için meydanların yeniden düzenlenmesi gerekliliği gibi bir durum kendisini fazlasıyla hissettirmektedir. Kırsal alanlarda yapılan villa tipi evler ile korunaklı sitelerde yaşamaya çalışan insanların kent meydanlarından uzaklaşan bireysel yaşama doğru yöneldikleri anlaşılmaktadır. İnsanların yeni yerleşim düzenleri ile meydanlardan uzaklaştırılmasına karşı çıkılarak insanlarla meydanları yeniden bir araya getiren düzenlemelere gidilmesi, toplumsal yapıların ya da ulusal çıkarların korunabilmesi açısından acilen gerekmektedir. Bu noktada yapılacak değerlendirmeler kentlerin yeniden meydanlar merkezli olarak ele alınarak değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Yapılacak bilimsel çalışmalarla kentlerin yeni koşullara uygun olarak yeniden düzenlenmeleri zorunluluğu gündeme getirmektedir. Bu gibi durumlarda her kentin ya da yerleşme yerlerinin gelinen yeni noktada hangi sorunlara sahip bulundukları ve bu doğrultuda ne gibi düzenlemeler yapılarak kentsel yaşamın daha da geliştirilebilmesi amacıyla, eskisinden farklı plan ve projelerin uygulama alanına getirilebilmesi düşünülebilir. Şehirler için yapılabilecek düzenlemelerin başka türleri de başkentler için gündeme getirilerek, devletlerin toplumsal tabana inen sosyal örgütlenmeleriyle de beslenebilmektedir.

                Ulus meydanının sahip olduğu konum ve yaşanan tarihsel gelişmeler çerçevesinde diğer meydanlardan ayrılan özel bir durumu vardır. Eski bir Osmanlı kentinin merkezi meydanı olan Ulus bölgesi, ülkede devlet modeli değişince ve bu doğrultuda meydanın görünümünde eskisinden çok farklı durumlar ortaya çıkınca, yeni bir düzenleme yapılması zorunluluğu kendiliğinden gündeme gelmiştir. Son yıllarda hem uluslararası alanda hem de ulusal düzeyde ortaya çıkan yeni koşullar her alanda kentsel dönüşüm olgusunu tetikleyerek öne çıkarmaktadır. Kentsel yerleşimin yarım yüzyılı çoktan aştığı ve yüz yıllık bir süreci tamamladığı bir aşamada, bütün kentlerin yeniden dönüşüm programlarına doğru yönlendirilmeleri gerekli olmaktadır. Evler, binalar ve yerleşime konu olan bütün tesisler kentsel dönüşüm üzerinden yenilenirken kent planlarının da yollar, meydanlar ve yerleşim yapılarının yeniden yapılandırılacağı planlar için, uygulama alanına bu tür çalışmaların getirilmesi gerekmektedir. Binalar ve tesisler yenilenirken, kentlerin yerleşim planları ve bu çizgideki yeni yapılanmaların kentsel dönüşüm açılımları sayesinde uygulamaya getirilebilmesi mümkün olabilmektedir. Yıllar geçtikçe bazı kentlerin başka yerlere taşındıkları görülmekte ve bu çizgideki hazırlıklar, eski kentlerin daha gelişmiş ve özgür yaşam alanlarına dönüşümünü sağlamaktadır. Yenilenen binalarda en ileri teknolojiler kullanılırken, akıllı evler ya da tesisler kentlerin yenileşme aşamasında devreye girebilmektedirler. Daha yeşil bir dünya özlemleri kentlere doğru yayılırken her kent yönetiminin kendi içindeki alanları daha fazla park ve bahçelere dönüştürmeye çalıştıkları göze çarpmaktadır. Ülke yönetimlerinin kendi düzenlerini yenileme ve de geliştirme hakları varken benzeri bir çizgide yerel yönetimlerin de kendi düzenlerini yenileyerek daha modern ve gelişmiş projeleri uygulama alanlarına aktarabildikleri de çağımızın bir gerçekliği olarak insanlığa yön göstermektedir. Her siyasal iktidar ya da yönetim kendi görüşleri çizgisinde kentsel alanlarda dönüşüm planlarına doğru yönelirken, sadece kentleri değil ama aynı zamanda ülkeleri de izleyerek hareket etmek gerekmektedir. Kentler hiçbir zaman kendi düzenleri içinde yalnız kalmadıkları ve genel olarak sınırları içinde bulundukları ülkelerin genel durumlarına göre varlıklarını sürdürebildikleri için, kentsel dönüşüm planlarının uygulama alanına aktarıldığı aşamalarda hem ülkesel hem de kentsel durumların birlikte ele alınmaları gerekmektedir.

                Ankara vilayeti bir başkent olarak devletin ilgili birimlerinin yerleşik bir düzen içinde birlikte bulundukları merkezdir. Konuları ve alanlarına göre kamu kurumları kurulurken, kent sınırları içinde yer alan semtlerdeki özel koşullar ve yerleşim olanakları araştırılarak bir karara varılabilmektedir. Bu gerçeklik devlet kurulurken dikkate alındığı için, devletin kuruluşu Ulus meydanının yanında olmuş ve devletin önde gelen ilk kuruluşları gene Ulus meydanının çeşitli köşelerinde yapılan büyük binaların içinde örgütlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus meydanının yanında kurulması, aynı devletin bir ulus devlet olması açısından da önem taşımaktadır. Osmanlı imparatorluğunun çöküşü sürecinde Viyana kuşatması sonrasında Türkler hep geri çekilerek Anadolu’nun ortasına kadar gelmişler ama geri yürüyüşe Ankara kenti önlerinde son verilince, Ankara merkezli olarak yeni devletin kurulması gündeme gelmiştir. Eski Anadolu uygarlıklarının merkez yaptığı Ankara ve çevresi Selçuklu ve Osmanlı döneminde de yeniden yapılandırılarak tarihi gelişmelerde rol oynamıştır. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte başlayan son dönemde Ankara başkent olurken, Ulus meydanı da hem devletin kurulduğu yer olmuş hem de Ankara’nın orta alanı haline getirilmiştir. Türkiye bir ulus devlet olarak kurulurken dikkat edilmesi gereken her konunun üzerinde durulmuş ve Avrupa’daki devlet oluşumları çizgisinde gereken önlemler alınmaya çalışılmıştır. Modern kentler kurulurken, imparatorluklardan gelen bir gelenek olarak büyük meydanlara da şehir planları içinde genişçe yer verilmiştir. Ankara’nın orta yerinde Romalılar döneminden kalma kalıntılar incelendiği zaman, bu kentin merkezinde de tarih öncesi dönemlerden gelen bir kültürel yapılanma olduğu görülmektedir. Ulus devletlerin kurulması ile iş bitmemekte, bu tür devletlerin inşa süreçlerinde kuruluş noktasının ve çevresinin gerektiği gibi örgütlenmesi gerekmektedir. Böylesine örgütlenmeleri başaran ulus devletler güçlü siyasal yapılar olarak daha sonraki yüzyıllarda da varlığını koruyabilmektedirler. Ulus devletler kendi gereksinmeleri doğrultusunda kamusal alanlar oluşturarak, ulusun bu alanlardaki meydanlardan en üst düzeyde yararlanmasını gerçekleştirebilmektedirler. Eski ve yeni mekanların bir araya geldiği Ulus meydanı, bir yönü ile çok renkli diğer yönü ile de kişilik parçalanmasının çelişkilerini bugüne taşımaktadır.

                Ulus meydanı cumhuriyetin kuruluşu ile beraber ilk on yıllık dönemde toplumsal yaşamın tam ortalarında yer almıştır. Ulus semtindeki binalar, oteller, restoranlar ve kamusal alanlar cumhuriyet tarihinin kuruluş döneminin olaylarının yaşandığı ya da gelişmelerin görüldüğü kamusal alanlar olarak tarihteki yerini almıştır. At üstünde bir Atatürk heykelinin tam ortasında yer aldığı Ulus meydanı, bu hali ile yeni devletin kuvvet merkezi olarak düzenlenmiştir. Cumhuriyetin kuruluşuna kadar Taşhan meydanı olarak bilinen Ulus meydanının adı yeni rejimin devletleşmesinden sonra değiştirilmiştir. Yıllar geçtikçe Taşhan’ın önemi azalmış ama İstasyon ve Anafartalar caddeleri arasında kalan merkezi bölge, gene Ulus bölgesi ile bütünleşerek gelişmeler göstermiştir. Ulus meydanı zaman içinde kullanılarak günlük hayata girince, Ulus meydanını çevreleyen yan bölgelerde Ulus semti ile birlikte düşünülmeye başlanmış ve kendiliğinden sınırları çizilen bir Ulus mahallesi yeni başkentin ortalarında Ankara kalesinden tren istasyonuna, Gençlik parkından  Altındağ semtine kadar yayılan geniş alan Ulus meydanı ile birlikte aynı zamanda  Ulus mahallesi olarak  adlandırılmaya başlanmış ve bu doğrultuda  kentin insanları merkezdeki Ulus meydanı ile birlikte ulus semtini de günlük yaşamın içinde kullanmaya başlamışlardır . Meydanın kenarında yer alan İttihat Terakki binası ve TBMM binası ile birlikte, Ankara Palas bölgesinden Hergelen Pazaryeri ile İtfaiye meydanına kadar süren alan Ulus semtinin içinde yer almıştır. Taşhan ile Hal binası arasında kalan geniş alan da gene Ulus semti içinde bu mahallenin bir parçası olarak yer alıyordu. Daha sonraki yıllarda çizilen haritalarda Ankara’nın Ulus semti böylesine geniş bir alanda yayılmış bir merkezi semt olarak ele alınıyordu. Türk insanı cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ele alınırken, ulus devletin merkezindeki Ulus meydanı bir anlamda ulus devletin ulusal topluma ulusal kimlik kazandırdığı bir merkez olarak öne çıkıyordu. Ulus meydanının tam ortasında yer alan Türkiye İş Bankası, Sümerbank gibi bankaların genel müdürlükleri de yer alıyor ve bu binaların arka kesiminde bulunan Hacı Bayram bölgesine kadar Ulus semti yer alıyordu. Şehir Çankaya’ya doğru yayıldıkça, Ulus semti de eski Ankara’nın içinde kalıyordu.

                 Yıllar geçtikçe cumhuriyet tarihi de ilerliyor ve Türk devleti değişen koşullar ve zaman dilimleri arasında var olabilmenin ve geleceğe dönük bir yönde varlığını koruyabilmenin arayışı içine sürükleniyordu. Yirminci yüzyılın son dönemlerinde gündeme gelen askeri yönetimlerde, devlete yeni bir yön vermeye çalışılırken, Ulus meydanını çevreleyen kenar semtlerin bir bütün olarak içinde yer aldığı, Atatürk Kültür Merkezi alanı yeni bir kanun ile ilan ediliyor ve daha sonra da 1982 Anayasa’sının 134. maddesi ile de anayasal bir güvence altına alınıyordu. 11 Ağustos 1983 tarih ve 2876 sayılı kanun ile kurulmuş bulunan cumhurbaşkanlığının gözetim ve denetiminde Başbakanlığa bağlı tüzel kişiliği olan bu kamu kurumu, Ankara Kalesinden başlayarak Ulus meydanını çevreleyen tüm semtlerin içinde yer alacağı Atatürk Kültür Merkezi alanını bütünüyle kamulaştırarak, devletin kurulduğu Ulus meydanı ve çevresindeki alanları da bu kamu kurumunun mülkiyetine devrediyordu. Bir anlamda emperyalizmin sürekli olarak  bölmek için  tehdit ettiği Türkiye Cumhuriyeti, böylece kendini kurtarmak üzere bir çekirdek devlet yapılanmasını, devletin kurulduğu alanda ve Başkent Ankara’nın tam göbeğinde, Ulus meydanı ve semtini mülkiyet konusu yaparak  ve Atatürk Kültür Merkezi alanını oluşturarak, devletin devamlılığı ilkesi çizgisinde kurucu önder Atatürk’ün ismi ve manevi kimliğini  dikkate alarak, Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet payidar kalacağı  bir hukuk düzeni  oluşturulmaya çalışılıyordu. Atatürk’çü düşünce, Atatürk ilke ve devrimleri, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yollardan araştırmak, tanıtmak ve yaymak amaçları doğrultusunda kurulan bu kamu kurumunun çatısı altında Atatürk Kültür Merkezi, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Atatürk Araştırma Merkezi gibi kamu kurumları da bir anayasal kuruluş olan Atatürk Kurumuna bağlı olarak devreye sokuluyorlardı. Devlet başkent Ankara’nın göbeğinde yer alan cumhuriyetin kamusal alanını devletleştirerek, geleceğin getirebileceği siyasal dalgalanmalara ve tehlikelere karşı devleti kurumlaştırarak önlem alarak, kurucu iradeyi kurumlaştırıyordu.

                Meydanların birer kamusal alan olması nedeniyle her meydanın kentlerin ve devletlerin yaşamlarında önde gelen misyonlara sahip oldukları genel bir ilke olarak kabul edilmektedir. Dünya savaşı sırasında bir direniş merkezi olarak seçilen Ankara’nın öne çıkmasına neden olan olaylar birbiri ardı sıra tekrarlanarak devam ettiği süre içinde, Ankara yeni dönemin önde gelen merkezi konumuna geliyordu. Uluslararası olayların merkez haline getirdiği Ankara’nın kendi ülkesinin de merkezi konuma gelebilmesi gerekiyordu. Bu amaçla Atatürk, hem yurt gezilerine çıkıyor hem de Ankara halkı arasına girerek başkent ile ülke bölgeleri arasında köprü olarak, bir yakınlaşma siyaseti ile yeni kurulan devletin üniter bir düzene dayanması için yoğun çaba gösteriyordu. Atatürk yurt gezileri ve kent ziyaretleri aracılığı ile sonuç almaya çalışırken, yeni kurulan Ankara’nın da tam anlamıyla bütünleşmiş bir yapıda devlete temel oluşturmasını istiyordu. Uzun süren savaş ve barış arayışları çizgisinde devletin çekirdek yapısını tamamlayamayan Atatürk’ün kurmak istediği üniter devlet yapısı için gerçekleştiremediği örgütlenme, 12 Eylül yönetimi aracılığı ile oluşturularak, devletin kuruluş noktası olan Ulus meydanı ve çevresini devletin başkentinin tam ortasında kamulaştırarak, bir anlamda kurulan siyasal yapılanmanın temeli atılıyordu. Atatürk Kültür Merkezi kuruluşu hakkındaki kanun bu açıdan gelecek için beklenmedik olumsuz gelişmelere karşı, devlet için bir savunma mekanizması oluşturmak üzere çıkartılıyordu. Devletin kurulduğu Ulus meydanı ve çevresindeki tarihsel alanın kamulaştırılarak, kurucu iradenin özü devletin çekirdek yapılanması içerisine dahil ediliyordu. Bu kanunun çıkartılmasıyla birlikte, Atatürk’ün kurmuş olduğu devletin dayandığı kurucu irade devletin devamlılığı çizgisinde, çekirdek devletin içine oturtularak var olan bazı siyasal boşluklar ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu. Başlangıçta, devletin çekirdek örgütlenmesi yapılırken Cumhurbaşkanlığı köşkünün Çankaya’da bulunması yüzünden Çankaya esas ilçe olarak benimsenmiş ama son dönemlerdeki gelişmeler bunun böyle olmadığını ortaya koyunca, bu kez başkent Ankara için yeni bir merkez ilçe örgütlenmesine gereksinme olduğu anlaşılmıştır. Bunun için de Atatürk Kültür Merkezi alanına sahip olan Ulus bölgesinin, Ankara’da yeni bir merkez ilçe olarak yeniden yasal bir düzenleme ile, ilçe yapılması zorunluluğu kendiliğinden gündeme gelmiştir.  

                Son dönemde ulus devletlere ve halkçı cumhuriyetlere karşı büyük bir savaş yürüten küresel şirketler ulus devletlere karşı her türlü saldırıda bulunarak bunların ortadan kalkması için çabalar göstermektedirler. Bu nedenle, ulus devletlerin kuruluşu ve de yoluna devam edebilmesi giderek zorlaşmakta ve bu tür saldırılara karşı yeni önlemler alınması zorunlu olmaktadır. Türkiye de bir ulus devlet olarak benzeri saldırı ya da kaydırma operasyonlarına karşı, ayaklarının yere sağlam bastığı bir yeni hukuk düzeni içinde kendisini koruması gerekmektedir. 12 Eylül rejiminin Türk ulus devletini kurucu irade üzerinden kuruluş meydanında kurumlaştırmaya çalışması, Atatürk Kültür Merkezi hakkındaki kanun ile düzenlenmiştir ama aradan geçen yarım yüzyıla yakın zaman dilimi sonrasında işbaşına gelen bazı hükümetler, bu kanunu dikkate almayarak hareket etmişler ve bu yüzden de Atatürk Kültür Merkezi alanı ilk düzenleme dönemindeki gibi kesin hatlara dayanan organizasyon olmaktan uzaklaşmıştır. İlgili kanun metni içinde tek tek sayılarak belirtilen Ulus meydanı çevresindeki   alanlar zaman içinde teker teker statü değişikliğine sürüklenmişlerdir. Hipodrum şehir dışına taşınarak bir şehir kenarı düzenlemeye dönüştürülmüş, 19 Mayıs Stadyumu yıkılarak cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün her yıl Türk ulusuna I9 Mayıs Gençlik bayramı aracılığı ile yaptığı konuşmaların söylendiği resmi kamusal alan yıkılarak devre dışı bırakılmıştır. Çağdaş bahçeciliğin önde gelen örneklerinden birisi olan Gençlik Parkı tasfiye edilerek, yeni dönemin siyasal söylemine uygun düşen bir tarzda Millet bahçeleri düzenlemesi getirilmiştir. Ulus meydanının tam ortasında yer alan Sümerbank ve Türkiye İş Bankasının tarihi binaları, sanayi ve bankacılık alanlarında müzelere dönüştürülecek iken, yeni kurulan bir üniversitenin fakültelerine dönüştürülerek, Ulus meydanının tarihsel birikimi çizgisinin ötesinde alan dışı bir yapılanmaya gidilmiştir. Bu arada Ankara Belediyesi binasının yanındaki merkezi yeşil alanın üstüne on beş tane elli katlı gökdelen binaları yapılarak, merkezi alanda çok ciddi bir trafik sıkışıklığına yol açılarak, başkentin tarihsel alanının tümüyle ticari bir alana dönüştürülmesi girişimleri başlatılmıştır. Böylece yarım yüzyıllık bir zaman dilimi öncesinde güvence altına alınan cumhuriyetin kuruluş mekanının tasfiyesine giden yol açılmış, böylece ticari çıkarlar öne geçirilirken bu ülkenin tarihi, sosyal, kültürel ve siyasal birikimlerinin zamanla devre dışı bırakılmaya çalışıldığı açığa çıkmıştır. Aynı devleti yöneten hükümetlerin birbirlerine karşı çelişkili hareket etmeleri nedeniyle, Türk ulus devleti kendisini de ortadan kaldıracak bir çelişkili duruma sürüklenmiştir. Günümüzde Atatürk Kültür Merkezi’ni koruyamayanların, önümüzdeki dönemde cumhuriyetin ilkelerini korurken her zamankinden daha da zorlanacakları görülmektedir.

                Bugün gelinen yeni aşamada  Atatürk Kültür Merkezi ile ilgili yasal düzenlemeler giderek devre dışı kaldığına göre ,bu yüzden ülkenin ve başkentin içine sürüklendiği boşluğun ortadan kaldırılması için, yeni bir “Ulus ilçesi kanunu” çıkartılarak eski Atatürk Kültür Merkezi alanının ve çevresindeki semtlerin yer alacağı  biçimde  bir “ULUS İLÇESİ “ kurularak, devletin kamulaştırma çizgisinde atmış olduğu yasal düzenlemenin  bugün yeniden gündeme getirilerek, TBMM’ne bir kanun tasarısının verilmesi gerekmektedir. Bugünün Türkiye’sinde herkes Atatürkçü geçinirken, Atatürk Kültür Merkezi ile ilgili kamusal alan düzenlemesinin devre dışı bırakılmasını, hiç kimse izah edemez duruma düşmüştür. Küresel emperyalizmin istediği doğrultuda şehir ve eyalet devletlerinin kuruluşu ile fazlasıyla ilgilenenlerin, Türk ulus devletinin çekirdek yapılanmasını görmezden gelmesini anlamak bugünün koşullarında mümkün görünmemektedir. Son zamanlarda bazı ulusal bayramların   kutlanması için Ulus meydanında toplanarak bir araya gelen Türk halkının temsilcileri Vatan ve Cumhuriyet kutlamalarını Ulus meydanında sürdürerek, Türk ulusunun alışık olduğu resmi bayram kutlamalarından uzak düşmemeye çalışmışlardır. Türk devletinin başkentte güçlenmesi için, başkent Ankara’nın acilen yeni bir merkez ilçeye kavuşturulması gerekmekte ve bu doğrultuda “ULUS“ semtinin Ankara’nın merkez ilçesi yapılmasıyla, Türkiye’nin başkentinde yeni bir toparlanma ve güçlenme süreci başlatılmalıdır. Ulus meydanı kadar önemli olan ulus kavramının da yeni dönemde kazandığı anlamlar açısından da konu ele alındığında, Türk ulusu ile ulus meydanının kaynaştırılması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

                Türk ulus devletinin kurulduğu ulus meydanı, başkent Ankara’nın merkezi alanı olarak yeni bir düzenleme ile merkez ilçe konumuna getirilirse, o zaman emperyalizmin yıkamadığı Türk ulusu ulus meydanının yeniden merkezi bir yerleşim alanı olarak ortaya çıkmasıyla beraber başlayacak yeni dönemde, Türk ulusunun yarım kalan uluslaşma sürecinin tamamlanabilmesi için, yeniden uluslaşma hareketinin Ulus bölgesinde canlandırılması gerekmektedir. Türkiye’nin kendi yoluna devam edebilmesi için hem ulus devletin yeniden düzenlenmesi hem de ulusçuluk hareketinin yarım kaldığı yerden başlanarak yeniden canlandırılması zorunlu görülmektedir. Son yıllarda emperyalist güçlerin ulus devletlere karşı sistemli bir saldırıya geçmeleri ve ulus karşıtı çizgide dünya hükümetlerine yeni küreselci siyasal programlar empoze etmeleri yüzünden, son yıllarda işbaşına gelen cumhuriyet hükümetlerinin ulusal çizgilerden uzaklaşmaya başladıkları görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet olarak kurulurken, Türkçü çizgide yazan birçok bilim adamı ve yazar, Türklüğün ulusalcı yönüne katkıda bulunmaya çalışmışlardır. Türkiye’yi bir ulus devlet olarak kuran Türkçüler ve ulusalcılar yirminci yüzyılın ilk yıllarından bu yana dünyadaki siyasal oluşumları yakından izleyerek, Türkiye sentezinde buluşmuşlardır. Onların oluşturduğu bu siyasal sentez Türkiye Cumhuriyeti’ni geleceğe doğru taşırken, Türk devletinin temelinde var olan ulusçuluk akımı Ankara’nın tam ortasındaki meydanı Ulus meydanına dönüştürdüğü gibi, şimdi yeniden uluslaşma çizgisinde bir araya gelecek Türk toplumunun, yeniden uluslaşma sürecine girmesine de önemli katkılar sağlayacaktır.

                Türkiye’de yaşayan aydınların önemli bir kesimi uluslararası ilişkiler içerisinde emperyalist büyük devletlerin etkileri altına girdikleri zaman, ulusalcılıktan koptukları ya da uzaklaşarak alt kimlikçi başka ütopyalara doğru sürüklendikleri görülmektedir. Emperyalist müdahaleler ile önü kesilen ve yarım bıraktırılan uluslaşma sürecinin, bugün gelinen aşamada devam edebilmesi için ikinci bir uluslaşma programı ile bütünleşmesi gerekmektedir. Bu aşamada başkent Ankara’nın tam ortasında yer alan ulus meydanı ve çevresinin “Ulus ilçesi “adı ile başkentin merkez ilçesi konumuna getirilmesi, Türk devletinin merkezinde önemli bir dönüşümü gündeme getirecektir. Ulusal başkent Ankara’nın sadece adının ya da statüsünün değişmesi Türk toplumunun gereksinmelerini karşılamak açısından yeterli olmayacaktır. Bu adım bir başlangıç olmalı ve yeniden düzenlenecek Ulus meydanında, Türk Ulusu ile Ulus devletin kaynaşması toplumsal bütünlüğün korunması ve üniter devletin güçlendirilmesi açılarından gerekli olmalıdır. Ulus meydanının çevresinde ve Ulus bölgesinde yer alacak Ulus ilçesi bölgedeki tarihi binaların yeniden düzenlenmesiyle birlikte, ulusal merkezi alan düzenlemesini gerekli kılacaktır. Geçmişten gelen Atatürk Kültür Merkezi alanının bu çizgide ele alınarak yenilenmesi gerekirken, daha önceleri ele alınmamış binaların da yenilenerek işlevsel bir biçimde devreye girmeleri gerekmektedir. Ulus bölgesinin yeniden düzenlenmesi sırasında Ankara halkının sosyal ve kültürel gereksinmelerini karşılayacağı çeşitli lokal ve sosyal amaçlı kurum ve salonlara yer verilmesi yararlı olacaktır. Normal ve hızlı tren istasyonlarının yeniden düzenlenerek tamamlanacağı merkezi alanda, çevreye dağılmış olan Ankara’nın semtlerinden gelecekler ile bütün Anadolu tren hatlarının bağlanacağı yeni bir yapılanma içinde, Anadolu’nun her köşesinden gelecek olan yerli turistler ile yabancı ülkelerden Türkiye’ye konuk olarak gelecek normal turistlerin de uğrak yeri olacağı bir ulusal merkez olarak, Ulus ilçesi halk kitlelerinin yararlanması amacıyla ele alınmalıdır. İstasyona çıkış yönü çizgisinde devletin kurucusu Atatürk için yapılmış olan Anıt Kabir bölgesinin de Ulus meydanına açılacak bir doğrultuda yeniden yapılandırılması geleceğin Ankara’sı açısından doğru bir adım olacaktır. Ulus meydanını çevreleyen büyük çarşı binalarının yıkılarak yerlerine cumhuriyet dönemi eserlerini sergileyen müze ve kültür merkezi yapılanmalarına da önümüzdeki dönemde daha fazla yer verilmesi, uluslaşma bilincinin yükseltilmesi açısından çok yararlı olacaktır. Ulus meydanı Türkiye’nin Hyde Parkı olmalı meydanın çevresindeki yapılar da müze ve sergi salonları olarak kültürel amaçlı kullanılmalıdır. Ulus meydanından ilçesine doğru yeniden yapılanırken, Türk ulusu ve Türk devleti kaynaşarak dünyanın merkezi coğrafyasında tam anlamı ile  merkezi bir ulus devlet oluşumuna gidilebilecektir.

 Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder