ANKARA KALESİ
ANKARA‘DA ULUS İLÇESİ KURULMALIDIR
Türkiye
Cumhuriyeti, bir ulusal kurtuluş savaşı verilerek kazanılmış bir çağdaş
cumhuriyet devletidir. Bütün dünyada olduğu gibi her cumhuriyet devleti, sosyal
tabanı oluşturan halk kitlelerinin büyük mücadeleleri sonucunda kurulmuş olan
siyasal yapılanmalardır. Emperyalist
saldırı ya da işgale karşı çıkarak kendi hak ve özgürlüklerini savunan halk
kitleleri, önce saldırılara karşı kendini korumak üzere örgütlenmişler ve daha
sonraki aşamada da eylemsel örgütlenme hareketlerinin bütünleşerek, kalıcı bir ulusal
kurtuluş örgütlenmesine dönüşmesiyle birlikte, saldırılara tepki dönemi sona
ermekte ve halk mücadelesi içinden çıkan örgütlenme girişimlerinin, zaman
içinde kurumlaşmasıyla ortaya kalıcı ulusal kurtuluş örgütleri çıkmaktadır.
Türkiye devletinin kuruluşuna giden yolda önce ulusal kurtuluş savaşı
kazanılmış ve daha sonraki aşamada da tepkilerin ötesine gidilerek, süreklilik
içinde karşı koyma hareketleri birbirini izleyerek devam ettiği için ulusal
kurtuluş savaşı sonrasında ikinci adım olarak ulusal kuruluş aşamasına
gelinmiştir. Ulusal kurtuluştan kuruluşa geçilirken öncü kadronun merkezdeki
çekirdek yapılanması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız bir siyasal yapılanma
olarak dünya sahnesine çıkışını açıklığa kavuşturmuştur. Bu çerçevede Kuvayı Milliye hareketi
kurtuluştan sonra yeniden kuruluş aşamasına geçerek, Anadolu’nun tam ortasında sonsuza
kadar yaşayacak bir ulus devlet modelini ortaya koymuştur.
Ulusal kurtuluş
hareketinin merkezi olarak Ankara şehri seçilince, Osmanlı imparatorluğunun başkenti İstanbul’dan Ankara’ya
önemli bir göç hareketi gerçekleşmiş ve bunun sonunda Kale, Ulus meydanı ve eski
Ankara’nın yerleşim bölgelerine Kurtuluş savaşının ilk yıllarında kitlesel
yerleşimler sağlanmıştır. Ankara Kalesi ve onun hem arkaya hem de yanlara doğru
genişlemeye başlaması ile birlikte, yeni başkent Ankara’nın merkezi alanda
genişleyerek ulusal kurtuluş savaşının güçlü bir merkezi olmaya başladığı
görülmüştür. Ankara’nın ilk başkent olduğu yıllarda, Kale çevresinde yayılma ve
genişleme girişimleri olarak güçlenme sağlanmaya çalışılmıştır. Önce
İstanbul’dan teslim olan devletin ayakta kalan kadroları ve bölümleri gelmiş ve
daha sonraları da bu Anadolu kasabasının yeni dönemin başkenti olarak
seçilmesini öngören Anadolu halkı ile birlikte de eski Osmanlı İmparatorluğuna
bağlı olan ülkelerin Müslüman ve Türk asıllı toplum kesimleri, Ankara’ya gelerek
bu bölgelere yerleşmeye başlamışlardır. Göçler aracılığı ile kısa zaman
içerisinde Ankara’nın nüfusunun fazlasıyla artarak gerçek anlamda devletin merkezi
olabilecek bir konuma gelmesi sağlanmıştır. Bir orta Anadolu kasabası olarak
yirminci yüzyıl başlarına kadar gelen Ankara, dünya savaşları sürecinde
imparatorluklar parçalanırken, Osmanlı imparatorluğunun merkez topraklarında
kurulmakta olan çağdaş ulus devletin resmen başkenti konumuna geliyordu. Ankara
kasabadan şehre doğru bir geçiş yaşarken, birden başkent konumuna gelerek, yeni
dönemin öne çıkan ulusal yapılandırılması çerçevesinde merkez kimliği ile dünya
sahnesine çıkarak, diğer kentleri ulusal başkente bağlıyordu.
İlk çağlardan
bu yana Hitit, Frigya, Galatya, Roma ve Bizans gibi yönetimlerin etkisi altında
kaldıktan sonra bölgeye Türklerin gelmesinden sonra önce Selçuklular daha sonra
da Osmanlılar egemenlik düzeni kurarak Anadolu üzerindeki Türk hegemonyasını
bugünkü çağa getirmişlerdir. Jeopolitik olarak dünyanın tam ortasında yer alan
Anadolu’da, daha sonraki aşamada yeni bir devlet Türkiye Cumhuriyeti adı
altında örgütlenince, Ankara bu yeni düzenin merkezi olarak başkent ilan
edilmiştir. Uzun süren Osmanlı döneminde Ankara bir orta Anadolu kasabası
olarak var olmuş ve daha sonraki dönemde şehirleşme ile birlikte başkent konumuna
yükselmiştir. Geleneksel düzen içinde Osmanlı türü şehirlere benzeyen Ankara,
Kale merkezli bir yapılanma süreci geçirerek, şehrin etrafında yerleşim
merkezlerinin oluşturulmasıyla büyümüştür.
Kale civarındaki semtlere yönelik yerleşme çabaları sonuçlanınca kentin
tam ortasında yeni bir meydan zamanla oluşmuştur. Tren istasyonu ile Anafartalar
caddesi arasında kalan alan, zamanla civar semtlerin göçlerle dolması üzerine şehrin
merkezi alanı haline gelmiştir. Başkent’in Ankara’ya taşınmasından önce şehrin
en büyük binası olan Taşhan’ın adıyla anılarak Taşhan Meydanı olarak
adlandırılan bu alan, Sivas Kongresi sırasında alınan ulus devlet kurma kararı üzerine, hareketin
adı olan Hakimiyeti Milliye kavramının kullanılmasıyla, Hakimiyeti Milliye adı
altında yapılandırılmıştır. Atatürk Sivas Kongresi sonrasında Ankara’ya gelerek
yerleşince, şehrin merkezi yapısında önemli değişiklikler meydana getirilmiştir.
Sanayi, Karaoğlan, Çankırıkapı ve İstasyon ismi verilen dört caddenin tam ortalarında
bulunan Taşhan’ın önünde yer alan bu merkezi alan oluşumuna, önce Hakimiyeti
Milliye adı verilmesi meydanın yanındaki yolun adının öncelikle bu şekilde
belirlenmesi üzerine gerçekleşmiştir.
Kuvayı Milliye hareketinin Sivas Kongresi sonrasında örgütlenmesiyle, önce
İrade-i Milliye ve daha sonra da Hakimiyeti Milliye olarak belirlenmesi üzerine,
yeni siyasal oluşumun adı olan Hakimiyet-i
Milliye kavramı hem yeni başkentin tam ortasındaki meydana, hem de bu
meydanın yanındaki sokakta kurulmuş yayın organı gazetenin yeni adı olarak
benimsenmiştir. Daha sonraki aşamada Meclis devletinin kurulması üzerine hareketin
destekçisi olan gazete ile birlikte, başkentin tam ortasındaki meydanın
isimleri değiştirilerek ikisine de “Ulus“ adı verilmiştir.
İmparatorlukların
parçalanması üzerine yeni dönemde ulus devletlere geçilirken ve böylesine bir
tarihsel aşamada Türkler kendi cumhuriyetçi ulus devletini kurmak için bütün
dünya ile savaşırken, yürüttükleri hareketin adını ulusal kurtuluş savaşı
olarak koymuşlardır. Bu aşamadan sonra da başkentin tam ortasında yer alan
merkezi meydanın adı Ulus Meydanı olarak değiştirilmiştir. Bu aşamada çıkarılan
ulusal kurtuluş hareketini destekleyen gazetenin adı da “Ulus“ olarak
konmuştur. Başkent Ankara’nın merkezi meydanı olan Ulus meydanı aslında Türkiye
Cumhuriyeti açısından son derece önemli ve anlamlı bir değere sahip
bulunmaktadır. Meydanın tam yanında yaptırılan İttihat ve Terakki cemiyetinin
binası, ilk Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplantı yeri olarak seçilmiştir.
Bu bina o dönemde Ankara’da bulunan en büyük bina olarak birinci meclisin ilk
dönem toplantılarına ev sahipliği yapmıştır. Daha sonraki aşamada Ankara
Palas’ın tam karşısında esas meclis binası olarak yapılan yere geçilmiş ve
İttihat Terakki Cemiyeti’nin binası daha sonraki aşamada Meclis’in ek binası
olarak kullanılmıştır. Ulusal cumhuriyet
devletinin kuruluşunun yapıldığı tarihi meydan Ulus Meydanı adıyla tarihe
geçerek, başkent Ankara’ya daha sonraki dönemlerde de hizmet etmeye devam
etmiştir. Esas Ankara’nın merkezi olarak
öne çıkan Ulus meydanı, devletin örgütlenmesiyle Yenişehir adı altında büyük
genişleme projesinin gerisinde kalarak, eski Ankara’nın doğal olarak merkezi
konumuna gelmiştir. Başkent’in kuruluşu aşamasında Ulus meydanı merkezi kamusal
alan olarak hizmet ederken, zamanla şehrin Çankaya tepesine doğru genişleme
göstermesiyle önce Sıhhiye ve daha sonra da Kızılay meydanları oluşarak, Ulus
bölgesinden sonra ikinci ve üçüncü meydanlar olarak devreye girmişlerdir. Ulus
meydanının genişliği dikkate alınırsa her üç merkezi meydan içinde Ulus meydanı
büyüklüğü ile öne geçmiştir. Şehrin genişleme sürecinde Sıhhiye orta boy bir
meydan olarak ortalarda yer alırken, Kızılay meydanı diğerlerine oranla daha
küçük olmasına rağmen Ankara’da kurulmuş bulunan Yenişehir’in merkezi alanı haline gelmiştir. Şehrin
büyümesi hızla devam ederken, Kızılay meydanından sonra Çankaya bölgesinde yer
alan Kavaklıdere dördüncü meydan olarak devreye girmiştir. Yeni meydanlar
birbirini izleyerek şehrin genişleme çizgisinde ortaya çıkarken, Ulus meydanı
tarihi ağırlığı ile eski Ankara’nın merkezi olmaya devam ederek bugünlere
gelmiştir. Son yıllarda Ankara şehrinin vadi merkezli yapıdan kurtularak tüm
çevrelere dönük gelişmeler göstermesi üzerine, yeni yerleşim bölgelerinin
ortalarında yer alan yeni yeni alanlarda meydanlar kurularak, kent insanının
gereksinmeleri doğrultusunda modern mimarinin örnekleri, büyüyen Ankara’nın
yeni simgesel alanları olarak devreye girmiştir. Şehir Konya, Eskişehir ve
Samsun yollarına paralel yayılma gösterirken başkent Ankara’nın da böylesine
bir üçgen çizgisinde büyümeye devam ettiği görülmektedir. Büyük şehirler yeni
yasalarla bütünleşen kentlere doğru dönüştürülürken, ulus devletleri tasfiye
edecek eyaletleşme oluşumu da bir yandan başlamıştır.
Türkiye
soğuk savaş döneminden çıkarak küreselleşme adı altında bir maceraya doğru sürüklenirken,
insanlar sitelere doldurularak kozmopolit şehir toplumları yaratılmaya
çalışılmış ve böylece insanların yeni meydanlarda bir araya gelmelerine set
çeken bir olumsuz gelişmenin önünü açmışlardır. Bu doğrultuda bir değerlendirme
yapıldığı zaman, toplumun her üyesinin ve herkesin özgürce bir araya
gelebildikleri ve her türlü siyasal haklarını kullanabilmeleri doğrultusunda
meydanlar iyi değerlendirilmeleri gereken kamusal alanlar olarak ortaya çıkmıştır.
Eskisi gibi herkesin bir araya gelerek toplumun gereksinmeleri doğrultusunda ya
ulusun çıkarları çizgisinde toplantı ya da gösteri yürüyüşleri düzenleyebilmesi
için meydanların yeniden düzenlenmesi gerekliliği gibi bir durum kendisini
fazlasıyla hissettirmektedir. Kırsal alanlarda yapılan villa tipi evler ile korunaklı
sitelerde yaşamaya çalışan insanların kent meydanlarından uzaklaşan bireysel yaşama
doğru yöneldikleri anlaşılmaktadır. İnsanların yeni yerleşim düzenleri ile
meydanlardan uzaklaştırılmasına karşı çıkılarak insanlarla meydanları yeniden
bir araya getiren düzenlemelere gidilmesi, toplumsal yapıların ya da ulusal
çıkarların korunabilmesi açısından acilen gerekmektedir. Bu noktada yapılacak
değerlendirmeler kentlerin yeniden meydanlar merkezli olarak ele alınarak
değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Yapılacak bilimsel çalışmalarla
kentlerin yeni koşullara uygun olarak yeniden düzenlenmeleri zorunluluğu
gündeme getirmektedir. Bu gibi durumlarda her kentin ya da yerleşme yerlerinin gelinen yeni noktada hangi
sorunlara sahip bulundukları ve bu doğrultuda ne gibi düzenlemeler yapılarak
kentsel yaşamın daha da geliştirilebilmesi amacıyla, eskisinden farklı plan ve
projelerin uygulama alanına getirilebilmesi düşünülebilir. Şehirler için
yapılabilecek düzenlemelerin başka türleri de başkentler için gündeme
getirilerek, devletlerin toplumsal tabana inen sosyal örgütlenmeleriyle de
beslenebilmektedir.
Ulus
meydanının sahip olduğu konum ve yaşanan tarihsel gelişmeler çerçevesinde diğer
meydanlardan ayrılan özel bir durumu vardır. Eski bir Osmanlı kentinin merkezi
meydanı olan Ulus bölgesi, ülkede devlet modeli değişince ve bu doğrultuda
meydanın görünümünde eskisinden çok farklı durumlar ortaya çıkınca, yeni bir
düzenleme yapılması zorunluluğu kendiliğinden gündeme gelmiştir. Son yıllarda
hem uluslararası alanda hem de ulusal düzeyde ortaya çıkan yeni koşullar her
alanda kentsel dönüşüm olgusunu tetikleyerek öne çıkarmaktadır. Kentsel
yerleşimin yarım yüzyılı çoktan aştığı ve yüz yıllık bir süreci tamamladığı bir
aşamada, bütün kentlerin yeniden dönüşüm programlarına doğru yönlendirilmeleri
gerekli olmaktadır. Evler, binalar ve yerleşime konu olan bütün tesisler
kentsel dönüşüm üzerinden yenilenirken kent planlarının da yollar, meydanlar ve
yerleşim yapılarının yeniden yapılandırılacağı planlar için, uygulama alanına
bu tür çalışmaların getirilmesi gerekmektedir. Binalar ve tesisler yenilenirken,
kentlerin yerleşim planları ve bu çizgideki yeni yapılanmaların kentsel dönüşüm
açılımları sayesinde uygulamaya getirilebilmesi mümkün olabilmektedir. Yıllar
geçtikçe bazı kentlerin başka yerlere taşındıkları görülmekte ve bu çizgideki
hazırlıklar, eski kentlerin daha gelişmiş ve özgür yaşam alanlarına dönüşümünü
sağlamaktadır. Yenilenen binalarda en ileri teknolojiler kullanılırken, akıllı
evler ya da tesisler kentlerin yenileşme aşamasında devreye girebilmektedirler.
Daha yeşil bir dünya özlemleri kentlere doğru yayılırken her kent yönetiminin
kendi içindeki alanları daha fazla park ve bahçelere dönüştürmeye çalıştıkları
göze çarpmaktadır. Ülke yönetimlerinin kendi düzenlerini yenileme ve de
geliştirme hakları varken benzeri bir çizgide yerel yönetimlerin de kendi
düzenlerini yenileyerek daha modern ve gelişmiş projeleri uygulama alanlarına
aktarabildikleri de çağımızın bir gerçekliği olarak insanlığa yön
göstermektedir. Her siyasal iktidar ya da yönetim kendi görüşleri çizgisinde
kentsel alanlarda dönüşüm planlarına doğru yönelirken, sadece kentleri değil
ama aynı zamanda ülkeleri de izleyerek hareket etmek gerekmektedir. Kentler
hiçbir zaman kendi düzenleri içinde yalnız kalmadıkları ve genel olarak
sınırları içinde bulundukları ülkelerin genel durumlarına göre varlıklarını
sürdürebildikleri için, kentsel dönüşüm planlarının uygulama alanına
aktarıldığı aşamalarda hem ülkesel hem de kentsel durumların birlikte ele
alınmaları gerekmektedir.
Ankara
vilayeti bir başkent olarak devletin ilgili birimlerinin yerleşik bir düzen
içinde birlikte bulundukları merkezdir. Konuları ve alanlarına göre kamu
kurumları kurulurken, kent sınırları içinde yer alan semtlerdeki özel koşullar
ve yerleşim olanakları araştırılarak bir karara varılabilmektedir. Bu gerçeklik
devlet kurulurken dikkate alındığı için, devletin kuruluşu Ulus meydanının
yanında olmuş ve devletin önde gelen ilk kuruluşları gene Ulus meydanının
çeşitli köşelerinde yapılan büyük binaların içinde örgütlenmiştir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin ulus meydanının yanında kurulması, aynı devletin bir ulus
devlet olması açısından da önem taşımaktadır. Osmanlı imparatorluğunun çöküşü
sürecinde Viyana kuşatması sonrasında Türkler hep geri çekilerek Anadolu’nun
ortasına kadar gelmişler ama geri yürüyüşe Ankara kenti önlerinde son verilince,
Ankara merkezli olarak yeni devletin kurulması gündeme gelmiştir. Eski Anadolu
uygarlıklarının merkez yaptığı Ankara ve çevresi Selçuklu ve Osmanlı döneminde
de yeniden yapılandırılarak tarihi gelişmelerde rol oynamıştır. Cumhuriyetin
ilanı ile birlikte başlayan son dönemde Ankara başkent olurken, Ulus meydanı da
hem devletin kurulduğu yer olmuş hem de Ankara’nın orta alanı haline
getirilmiştir. Türkiye bir ulus devlet olarak kurulurken dikkat edilmesi
gereken her konunun üzerinde durulmuş ve Avrupa’daki devlet oluşumları çizgisinde
gereken önlemler alınmaya çalışılmıştır. Modern kentler kurulurken,
imparatorluklardan gelen bir gelenek olarak büyük meydanlara da şehir planları
içinde genişçe yer verilmiştir. Ankara’nın orta yerinde Romalılar döneminden
kalma kalıntılar incelendiği zaman, bu kentin merkezinde de tarih öncesi
dönemlerden gelen bir kültürel yapılanma olduğu görülmektedir. Ulus devletlerin
kurulması ile iş bitmemekte, bu tür devletlerin inşa süreçlerinde kuruluş
noktasının ve çevresinin gerektiği gibi örgütlenmesi gerekmektedir. Böylesine
örgütlenmeleri başaran ulus devletler güçlü siyasal yapılar olarak daha sonraki
yüzyıllarda da varlığını koruyabilmektedirler. Ulus devletler kendi
gereksinmeleri doğrultusunda kamusal alanlar oluşturarak, ulusun bu alanlardaki
meydanlardan en üst düzeyde yararlanmasını gerçekleştirebilmektedirler. Eski ve
yeni mekanların bir araya geldiği Ulus meydanı, bir yönü ile çok renkli diğer
yönü ile de kişilik parçalanmasının çelişkilerini bugüne taşımaktadır.
Ulus
meydanı cumhuriyetin kuruluşu ile beraber ilk on yıllık dönemde toplumsal
yaşamın tam ortalarında yer almıştır. Ulus semtindeki binalar, oteller,
restoranlar ve kamusal alanlar cumhuriyet tarihinin kuruluş döneminin
olaylarının yaşandığı ya da gelişmelerin görüldüğü kamusal alanlar olarak
tarihteki yerini almıştır. At üstünde bir Atatürk heykelinin tam ortasında yer
aldığı Ulus meydanı, bu hali ile yeni devletin kuvvet merkezi olarak düzenlenmiştir.
Cumhuriyetin kuruluşuna kadar Taşhan meydanı olarak bilinen Ulus meydanının adı
yeni rejimin devletleşmesinden sonra değiştirilmiştir. Yıllar geçtikçe
Taşhan’ın önemi azalmış ama İstasyon ve Anafartalar caddeleri
arasında kalan merkezi bölge, gene Ulus bölgesi ile bütünleşerek gelişmeler
göstermiştir. Ulus meydanı zaman içinde kullanılarak günlük hayata girince, Ulus
meydanını çevreleyen yan bölgelerde Ulus semti ile birlikte düşünülmeye
başlanmış ve kendiliğinden sınırları çizilen bir Ulus mahallesi yeni başkentin
ortalarında Ankara kalesinden tren istasyonuna, Gençlik parkından Altındağ semtine kadar yayılan geniş alan
Ulus meydanı ile birlikte aynı zamanda
Ulus mahallesi olarak
adlandırılmaya başlanmış ve bu doğrultuda kentin insanları merkezdeki Ulus meydanı ile
birlikte ulus semtini de günlük yaşamın içinde kullanmaya başlamışlardır .
Meydanın kenarında yer alan İttihat Terakki binası ve TBMM binası ile birlikte,
Ankara Palas bölgesinden Hergelen Pazaryeri ile İtfaiye meydanına kadar süren
alan Ulus semtinin içinde yer almıştır. Taşhan ile Hal binası arasında kalan
geniş alan da gene Ulus semti içinde bu mahallenin bir parçası olarak yer
alıyordu. Daha sonraki yıllarda çizilen haritalarda Ankara’nın Ulus semti
böylesine geniş bir alanda yayılmış bir merkezi semt olarak ele alınıyordu. Türk
insanı cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ele alınırken, ulus devletin
merkezindeki Ulus meydanı bir anlamda ulus devletin ulusal topluma ulusal
kimlik kazandırdığı bir merkez olarak öne çıkıyordu. Ulus meydanının tam
ortasında yer alan Türkiye İş Bankası, Sümerbank gibi bankaların genel
müdürlükleri de yer alıyor ve bu binaların arka kesiminde bulunan Hacı Bayram
bölgesine kadar Ulus semti yer alıyordu. Şehir Çankaya’ya doğru yayıldıkça,
Ulus semti de eski Ankara’nın içinde kalıyordu.
Yıllar geçtikçe cumhuriyet tarihi de ilerliyor
ve Türk devleti değişen koşullar ve zaman dilimleri arasında var olabilmenin ve
geleceğe dönük bir yönde varlığını koruyabilmenin arayışı içine sürükleniyordu.
Yirminci yüzyılın son dönemlerinde gündeme gelen askeri yönetimlerde, devlete
yeni bir yön vermeye çalışılırken, Ulus meydanını çevreleyen kenar semtlerin
bir bütün olarak içinde yer aldığı, Atatürk Kültür Merkezi alanı yeni bir kanun
ile ilan ediliyor ve daha sonra da 1982 Anayasa’sının 134. maddesi ile de
anayasal bir güvence altına alınıyordu. 11 Ağustos 1983 tarih ve 2876 sayılı
kanun ile kurulmuş bulunan cumhurbaşkanlığının gözetim ve denetiminde
Başbakanlığa bağlı tüzel kişiliği olan bu kamu kurumu, Ankara Kalesinden
başlayarak Ulus meydanını çevreleyen tüm semtlerin içinde yer alacağı Atatürk
Kültür Merkezi alanını bütünüyle kamulaştırarak, devletin kurulduğu Ulus
meydanı ve çevresindeki alanları da bu kamu kurumunun mülkiyetine devrediyordu.
Bir anlamda emperyalizmin sürekli olarak
bölmek için tehdit ettiği Türkiye
Cumhuriyeti, böylece kendini kurtarmak üzere bir çekirdek devlet yapılanmasını, devletin
kurulduğu alanda ve Başkent Ankara’nın tam göbeğinde, Ulus meydanı ve semtini
mülkiyet konusu yaparak ve Atatürk
Kültür Merkezi alanını oluşturarak, devletin devamlılığı ilkesi çizgisinde kurucu
önder Atatürk’ün ismi ve manevi kimliğini dikkate alarak, Türkiye Cumhuriyetinin
ilelebet payidar kalacağı bir hukuk
düzeni oluşturulmaya çalışılıyordu.
Atatürk’çü düşünce, Atatürk ilke ve devrimleri, Türk kültürünü, Türk tarihini
ve Türk dilini bilimsel yollardan araştırmak, tanıtmak ve yaymak amaçları
doğrultusunda kurulan bu kamu kurumunun çatısı altında Atatürk Kültür Merkezi,
Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Atatürk Araştırma Merkezi gibi kamu
kurumları da bir anayasal kuruluş olan Atatürk Kurumuna bağlı olarak devreye
sokuluyorlardı. Devlet başkent Ankara’nın göbeğinde yer alan cumhuriyetin
kamusal alanını devletleştirerek, geleceğin getirebileceği siyasal
dalgalanmalara ve tehlikelere karşı devleti kurumlaştırarak önlem alarak, kurucu
iradeyi kurumlaştırıyordu.
Meydanların
birer kamusal alan olması nedeniyle her meydanın kentlerin ve devletlerin
yaşamlarında önde gelen misyonlara sahip oldukları genel bir ilke olarak kabul
edilmektedir. Dünya savaşı sırasında bir direniş merkezi olarak seçilen
Ankara’nın öne çıkmasına neden olan olaylar birbiri ardı sıra tekrarlanarak
devam ettiği süre içinde, Ankara yeni dönemin önde gelen merkezi konumuna
geliyordu. Uluslararası olayların merkez haline getirdiği Ankara’nın kendi
ülkesinin de merkezi konuma gelebilmesi gerekiyordu. Bu amaçla Atatürk, hem
yurt gezilerine çıkıyor hem de Ankara halkı arasına girerek başkent ile ülke
bölgeleri arasında köprü olarak, bir yakınlaşma siyaseti ile yeni kurulan
devletin üniter bir düzene dayanması için yoğun çaba gösteriyordu. Atatürk yurt
gezileri ve kent ziyaretleri aracılığı ile sonuç almaya çalışırken, yeni
kurulan Ankara’nın da tam anlamıyla bütünleşmiş bir yapıda devlete temel
oluşturmasını istiyordu. Uzun süren savaş ve barış arayışları çizgisinde
devletin çekirdek yapısını tamamlayamayan Atatürk’ün kurmak istediği üniter
devlet yapısı için gerçekleştiremediği örgütlenme, 12 Eylül yönetimi aracılığı
ile oluşturularak, devletin kuruluş noktası olan Ulus meydanı ve çevresini
devletin başkentinin tam ortasında kamulaştırarak, bir anlamda kurulan siyasal
yapılanmanın temeli atılıyordu. Atatürk Kültür Merkezi kuruluşu hakkındaki
kanun bu açıdan gelecek için beklenmedik olumsuz gelişmelere karşı, devlet için
bir savunma mekanizması oluşturmak üzere çıkartılıyordu. Devletin kurulduğu
Ulus meydanı ve çevresindeki tarihsel alanın kamulaştırılarak, kurucu iradenin
özü devletin çekirdek yapılanması içerisine dahil ediliyordu. Bu kanunun
çıkartılmasıyla birlikte, Atatürk’ün kurmuş olduğu devletin dayandığı kurucu irade
devletin devamlılığı çizgisinde, çekirdek devletin içine oturtularak var olan
bazı siyasal boşluklar ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu. Başlangıçta,
devletin çekirdek örgütlenmesi yapılırken Cumhurbaşkanlığı köşkünün Çankaya’da
bulunması yüzünden Çankaya esas ilçe olarak benimsenmiş ama son dönemlerdeki
gelişmeler bunun böyle olmadığını ortaya koyunca, bu kez başkent Ankara için
yeni bir merkez ilçe örgütlenmesine gereksinme olduğu anlaşılmıştır. Bunun için
de Atatürk Kültür Merkezi alanına sahip olan Ulus bölgesinin, Ankara’da yeni
bir merkez ilçe olarak yeniden yasal bir düzenleme ile, ilçe yapılması zorunluluğu
kendiliğinden gündeme gelmiştir.
Son
dönemde ulus devletlere ve halkçı cumhuriyetlere karşı büyük bir savaş yürüten
küresel şirketler ulus devletlere karşı her türlü saldırıda bulunarak bunların
ortadan kalkması için çabalar göstermektedirler. Bu nedenle, ulus devletlerin
kuruluşu ve de yoluna devam edebilmesi giderek zorlaşmakta ve bu tür
saldırılara karşı yeni önlemler alınması zorunlu olmaktadır. Türkiye de bir
ulus devlet olarak benzeri saldırı ya da kaydırma operasyonlarına karşı, ayaklarının
yere sağlam bastığı bir yeni hukuk düzeni içinde kendisini koruması
gerekmektedir. 12 Eylül rejiminin Türk ulus devletini kurucu irade üzerinden
kuruluş meydanında kurumlaştırmaya çalışması, Atatürk Kültür Merkezi hakkındaki
kanun ile düzenlenmiştir ama aradan geçen yarım yüzyıla yakın zaman dilimi
sonrasında işbaşına gelen bazı hükümetler, bu kanunu dikkate almayarak hareket
etmişler ve bu yüzden de Atatürk Kültür Merkezi alanı ilk düzenleme dönemindeki
gibi kesin hatlara dayanan organizasyon olmaktan uzaklaşmıştır. İlgili kanun
metni içinde tek tek sayılarak belirtilen Ulus meydanı çevresindeki alanlar
zaman içinde teker teker statü değişikliğine sürüklenmişlerdir. Hipodrum şehir
dışına taşınarak bir şehir kenarı düzenlemeye dönüştürülmüş, 19 Mayıs Stadyumu
yıkılarak cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün her yıl Türk ulusuna I9 Mayıs
Gençlik bayramı aracılığı ile yaptığı konuşmaların söylendiği resmi kamusal
alan yıkılarak devre dışı bırakılmıştır. Çağdaş bahçeciliğin önde gelen
örneklerinden birisi olan Gençlik Parkı tasfiye edilerek, yeni dönemin siyasal
söylemine uygun düşen bir tarzda Millet bahçeleri düzenlemesi getirilmiştir. Ulus
meydanının tam ortasında yer alan Sümerbank ve Türkiye İş Bankasının tarihi
binaları, sanayi ve bankacılık alanlarında müzelere dönüştürülecek iken, yeni
kurulan bir üniversitenin fakültelerine dönüştürülerek, Ulus meydanının
tarihsel birikimi çizgisinin ötesinde alan dışı bir yapılanmaya gidilmiştir. Bu
arada Ankara Belediyesi binasının yanındaki merkezi yeşil alanın üstüne on beş
tane elli katlı gökdelen binaları yapılarak, merkezi alanda çok ciddi bir
trafik sıkışıklığına yol açılarak, başkentin tarihsel alanının tümüyle ticari
bir alana dönüştürülmesi girişimleri başlatılmıştır. Böylece yarım yüzyıllık
bir zaman dilimi öncesinde güvence altına alınan cumhuriyetin kuruluş mekanının
tasfiyesine giden yol açılmış, böylece ticari çıkarlar öne geçirilirken bu
ülkenin tarihi, sosyal, kültürel ve siyasal birikimlerinin zamanla devre dışı
bırakılmaya çalışıldığı açığa çıkmıştır. Aynı devleti yöneten hükümetlerin
birbirlerine karşı çelişkili hareket etmeleri nedeniyle, Türk ulus devleti
kendisini de ortadan kaldıracak bir çelişkili duruma sürüklenmiştir. Günümüzde Atatürk
Kültür Merkezi’ni koruyamayanların, önümüzdeki dönemde cumhuriyetin ilkelerini
korurken her zamankinden daha da zorlanacakları görülmektedir.
Bugün
gelinen yeni aşamada Atatürk Kültür
Merkezi ile ilgili yasal düzenlemeler giderek devre dışı kaldığına göre ,bu
yüzden ülkenin ve başkentin içine sürüklendiği boşluğun ortadan kaldırılması
için, yeni bir “Ulus ilçesi kanunu” çıkartılarak eski Atatürk Kültür Merkezi
alanının ve çevresindeki semtlerin yer alacağı
biçimde bir “ULUS İLÇESİ “
kurularak, devletin kamulaştırma
çizgisinde atmış olduğu yasal düzenlemenin bugün yeniden gündeme getirilerek, TBMM’ne
bir kanun tasarısının verilmesi gerekmektedir. Bugünün Türkiye’sinde herkes
Atatürkçü geçinirken, Atatürk Kültür Merkezi ile ilgili kamusal alan
düzenlemesinin devre dışı bırakılmasını, hiç kimse izah edemez duruma düşmüştür.
Küresel emperyalizmin istediği doğrultuda şehir ve eyalet devletlerinin
kuruluşu ile fazlasıyla ilgilenenlerin, Türk ulus devletinin çekirdek
yapılanmasını görmezden gelmesini anlamak bugünün koşullarında mümkün
görünmemektedir. Son zamanlarda bazı ulusal bayramların kutlanması için Ulus
meydanında toplanarak bir araya gelen Türk halkının temsilcileri Vatan ve Cumhuriyet kutlamalarını Ulus
meydanında sürdürerek, Türk ulusunun alışık olduğu resmi bayram kutlamalarından
uzak düşmemeye çalışmışlardır. Türk devletinin başkentte güçlenmesi için,
başkent Ankara’nın acilen yeni bir merkez ilçeye kavuşturulması gerekmekte ve
bu doğrultuda “ULUS“ semtinin Ankara’nın merkez ilçesi yapılmasıyla,
Türkiye’nin başkentinde yeni bir toparlanma ve güçlenme süreci başlatılmalıdır.
Ulus meydanı kadar önemli olan ulus kavramının da yeni dönemde kazandığı
anlamlar açısından da konu ele alındığında, Türk ulusu ile ulus meydanının
kaynaştırılması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Türk
ulus devletinin kurulduğu ulus meydanı, başkent Ankara’nın merkezi alanı olarak
yeni bir düzenleme ile merkez ilçe konumuna getirilirse, o zaman emperyalizmin
yıkamadığı Türk ulusu ulus meydanının yeniden merkezi bir yerleşim alanı olarak
ortaya çıkmasıyla beraber başlayacak yeni dönemde, Türk ulusunun yarım kalan
uluslaşma sürecinin tamamlanabilmesi için, yeniden uluslaşma hareketinin Ulus
bölgesinde canlandırılması gerekmektedir. Türkiye’nin kendi yoluna devam
edebilmesi için hem ulus devletin yeniden düzenlenmesi hem de ulusçuluk
hareketinin yarım kaldığı yerden başlanarak yeniden canlandırılması zorunlu
görülmektedir. Son yıllarda emperyalist güçlerin ulus devletlere karşı sistemli
bir saldırıya geçmeleri ve ulus karşıtı çizgide dünya hükümetlerine yeni
küreselci siyasal programlar empoze etmeleri yüzünden, son yıllarda işbaşına
gelen cumhuriyet hükümetlerinin ulusal çizgilerden uzaklaşmaya başladıkları
görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet olarak kurulurken, Türkçü
çizgide yazan birçok bilim adamı ve yazar, Türklüğün ulusalcı yönüne katkıda
bulunmaya çalışmışlardır. Türkiye’yi bir ulus devlet olarak kuran Türkçüler ve
ulusalcılar yirminci yüzyılın ilk yıllarından bu yana dünyadaki siyasal
oluşumları yakından izleyerek, Türkiye sentezinde buluşmuşlardır. Onların
oluşturduğu bu siyasal sentez Türkiye Cumhuriyeti’ni geleceğe doğru taşırken, Türk
devletinin temelinde var olan ulusçuluk akımı Ankara’nın tam ortasındaki
meydanı Ulus meydanına dönüştürdüğü gibi, şimdi yeniden uluslaşma çizgisinde
bir araya gelecek Türk toplumunun, yeniden uluslaşma sürecine girmesine de
önemli katkılar sağlayacaktır.
Türkiye’de
yaşayan aydınların önemli bir kesimi uluslararası ilişkiler içerisinde
emperyalist büyük devletlerin etkileri altına girdikleri zaman, ulusalcılıktan
koptukları ya da uzaklaşarak alt kimlikçi başka ütopyalara doğru
sürüklendikleri görülmektedir. Emperyalist müdahaleler ile önü kesilen ve yarım
bıraktırılan uluslaşma sürecinin, bugün gelinen aşamada devam edebilmesi için
ikinci bir uluslaşma programı ile bütünleşmesi gerekmektedir. Bu aşamada
başkent Ankara’nın tam ortasında yer alan ulus meydanı ve çevresinin “Ulus
ilçesi “adı ile başkentin merkez ilçesi konumuna getirilmesi, Türk devletinin
merkezinde önemli bir dönüşümü gündeme getirecektir. Ulusal başkent Ankara’nın
sadece adının ya da statüsünün değişmesi Türk toplumunun gereksinmelerini karşılamak
açısından yeterli olmayacaktır. Bu adım bir başlangıç olmalı ve yeniden
düzenlenecek Ulus meydanında, Türk Ulusu ile Ulus devletin kaynaşması toplumsal
bütünlüğün korunması ve üniter devletin güçlendirilmesi açılarından gerekli
olmalıdır. Ulus meydanının çevresinde ve Ulus bölgesinde yer alacak Ulus ilçesi
bölgedeki tarihi binaların yeniden düzenlenmesiyle birlikte, ulusal merkezi
alan düzenlemesini gerekli kılacaktır. Geçmişten gelen Atatürk Kültür Merkezi
alanının bu çizgide ele alınarak yenilenmesi gerekirken, daha önceleri ele
alınmamış binaların da yenilenerek işlevsel bir biçimde devreye girmeleri
gerekmektedir. Ulus bölgesinin yeniden düzenlenmesi sırasında Ankara halkının
sosyal ve kültürel gereksinmelerini karşılayacağı çeşitli lokal ve sosyal
amaçlı kurum ve salonlara yer verilmesi yararlı olacaktır. Normal ve hızlı tren
istasyonlarının yeniden düzenlenerek tamamlanacağı merkezi alanda, çevreye
dağılmış olan Ankara’nın semtlerinden gelecekler ile bütün Anadolu tren
hatlarının bağlanacağı yeni bir yapılanma içinde, Anadolu’nun her köşesinden
gelecek olan yerli turistler ile yabancı ülkelerden Türkiye’ye konuk olarak
gelecek normal turistlerin de uğrak yeri olacağı bir ulusal merkez olarak, Ulus
ilçesi halk kitlelerinin yararlanması amacıyla ele alınmalıdır. İstasyona çıkış
yönü çizgisinde devletin kurucusu Atatürk için yapılmış olan Anıt Kabir
bölgesinin de Ulus meydanına açılacak bir doğrultuda yeniden yapılandırılması
geleceğin Ankara’sı açısından doğru bir adım olacaktır. Ulus meydanını
çevreleyen büyük çarşı binalarının yıkılarak yerlerine cumhuriyet dönemi
eserlerini sergileyen müze ve kültür merkezi yapılanmalarına da önümüzdeki dönemde
daha fazla yer verilmesi, uluslaşma bilincinin yükseltilmesi açısından çok
yararlı olacaktır. Ulus meydanı Türkiye’nin Hyde Parkı olmalı meydanın
çevresindeki yapılar da müze ve sergi salonları olarak kültürel amaçlı
kullanılmalıdır. Ulus meydanından ilçesine doğru yeniden yapılanırken, Türk
ulusu ve Türk devleti kaynaşarak dünyanın merkezi coğrafyasında tam anlamı
ile merkezi bir ulus devlet oluşumuna
gidilebilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder