5 Eylül 2021 Pazar

YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİR - Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

 YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİR

          Günümüzün süper gücü Amerika Birleşik Devletleri son zamanlarda yorgunluk belirtileri göstermeğe başladı. İngilizlerin beş yüz sürdürdüğü dünya imparatorluğunu geçen yüzyılın başlarında devralan bu büyük dünya devleti, Britanya İmparatorluğunun gösterdiği istikrarı ve sürekliliği eskisi gibi gösterememekte ve İngilizlerin dünya egemenliğinin beşte biri kadar kısa süren bir yüzyıllık dönem sonrasında dökülme ve çökme sinyalleri vermektedir. Türkiye‘nin ulusalcı aydınları ve Atatürkçülerinin yirmi yıl önce tartışarak bir sonuca bağladığı Yeni Kemalizm konusunu ABD düşünce kuruluşlarının daha yeni gündeme getirmeleri bu durumun açık göstergesi olarak kabul edilebilir.  Soğuk savaş sonrası dönemde bütün dünya ile beraber Türkiye’de küreselleşme dönemine girmiş ve yeni dünya düzeni süreci içerisinde dünyanın nereye gittiğini ve yeni dönemde Türkiye’nin ne olacağını hemen tartışmağa başlamıştır. Doksanlı yılların başlarında başlayarak iki bin yılına kadar tam on yıl süre ile Türkiye’nin Kemalistleri, Atatürkçüleri ve ulusalcıları yeni dünya düzeni ile beraber Türkiye’nin durumunu ve değişen koşullarda bir Yeni Kemalizm ya da batı dillerindeki adı ile Neo-Kemalizm olup olamayacağını yoğun bir biçimde tartışmışlardır. O dönemin dergileri incelenirse bu tartışmaların ve   yeni arayışların örneği olan bir çok yazı ve  makaleye rastlamak mümkündür. Ne var ki, Atlantik emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin kontrolü altındaki dünya medyasının uzantısı olan Türkiye’deki Bizans medyası ve basını  ile küresel sermayenin denetimi altındaki yayınevleri, bu durumu Türk kamuoyundan gizlemek için her türlü yolu deneyerek ve gerçeklere tamamen ters düşen yayınlarla sahte bir kamuoyu yaratarak, Türkiye’yi yeni bir yüzyılın başlarında kendi çıkarlarına uygun düşecek bir doğrultuda farklı bir yerlere doğru sürüklemeğe çalışmışlar ve Büyük Atatürk’ün Türk ulusuna armağan ettiği Kemalist devlet  modelinin  güncelleşerek yoluna devam edebileceği  gerçeğini  ortadan kaldırabilmenin çabası içerisinde olmuşlardır.

         Türkiye’nin Atatürkçü potansiyeli ve Kemalist aydınları yeni bir Kemalizm olup olamayacağını, soğuk savaşın son yıllarından başlayarak çeyrek yüzyıldır tartışmaktadırlar. Bu konuda çeşitli öneriler ve yorumlar zaman zaman Kemalist çizgideki yayın organları tarafından gündeme getirilmiş ve özellikle Atatürkçü Düşünce derneğinin beş yüzü aşan şubeleri aracılığı ile yurt düzeyinde tartışılmıştır. Böylesine bir tartışma ortamının gelişmesinde özellikle Atatürk düşmanlarının, Kemalizm karşıtı Siyonistlerin, emperyalist ülke yandaşı mandacı liberallerin, şeriat peşinde koşan siyasal İslamcıların, etnik eyalet devleti için teröre başvuran bölücülerin elbirliği ile yürüttükleri Atatürk ve Kemalizm düşmanlığının önde gelen rolü olmuştur. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra batı emperyalizmi Atlantik üzerinden dünyanın merkezini kontrol altına almağa yöneldiğinde merkezi bir devlet olarak Kemalist Türkiye Cumhuriyeti dünyanın gündeminde en ön sıraya oturmuştur. Atatürkçü görünümüyle tezgahlanan bir Nato harekâtı olarak son askeri dönemde Kemalist devletin bağımsızlığı ortadan kaldırılarak Türkiye Cumhuriyeti ABD emperyalizminin bir alt kolu olarak yeniden yapılandırılmağa doğru zorlanmıştır. Atatürk’ün devlet modeli böylesine emperyal bir zorlamadan fazlasıyla zarar görmesine rağmen gene d e ayakta kalmasını bilmiş ve böylesine büyük bir saldırı karşısında ülkenin önde gelen Atatürkçü potansiyeli ADD çatısı altında örgütlenerek geleceğe dönük yeni bir sivil toplum yapılanmasına yönelmiştir. Yirmi birinci yüzyıla doğru Atatürkçüler yeniden örgütlenirken, başlıca tartışma konusu yeni dönemin Atatürkçülüğünün ne olacağı meselesi olmuştur. Küresel emperyalizm ve Siyonizm iş birliği ile medya ve basından dışlanan Atatürkçüler yeni bir Kemalizm olup olamayacağını, Atatürkçü Düşünce Derneğinin yurt düzeyindeki yüzlerce şubesi üzerinden oluşturulan karşı medya ortamında ele alarak tartışmışlar ve on yıllık bir dönemden sonra kesin olarak bir Yeni Atatürkçülük ya da Yeni Kemalizm olamayacağına karar vermişlerdir. Kemalist kesimin önde gelen bilim adamlarından birisi Neo-Kemalizm başlığı altında bir kitap hazırlamasına rağmen bu kitabı yayınlamamış ve zaman içerisinde yeni açılımlar ile Atatürk’ten Türk ulusuna miras kalan Kemalizm’in güncelleşmesine öncelik verilmiştir.

        Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak Atatürk, bu devletin geleceğe dönük olarak sonsuza kadar yaşamasını bir direktif olarak dile getirirken, kurucu önder olarak hem ulusuna hem de devletine yön gösteriyordu. Böylesine bir sürekliliğin ancak değişen koşulların dikkate alınmasıyla mümkün olabileceğini iyi bilen Mustafa Kemal altı temel ilkenin içerisine devrimciliği alarak sürekli yenilenmeyi sağlayacak bir temel yapı kuruyordu. Bir anlamda sürekli devrimciliği ana ilke olarak benimseyerek, ulusuna bırakmış olduğu büyük mirasın kalıcı olmasını sağlıyordu. Onun izinden gidecek cumhuriyetin yeni kuşakları, Atatürk ilkelerinden oluşan Kemalizm’in sürekli yenilenerek güncelleşmesine sağlayacak ve böylece değişen koşullara ayak uydurarak bir yeni Kemalizm sapmasının ortaya çıkmasına fırsat vermeyeceklerdi. Atatürk’ten rahatsız olan düşmanları ve karşıtlarının bir gün Türkiye Cumhuriyeti’ni onun yolundan ayırmak üzere Neo-Kemalizm uydurmasıyla yeni oyunlara kalkışmasına izin vermeyecek kararlı tutum, ancak zaman içerisindeki değişime göre güncelleşecek Kemalizm ile sağlanabilirdi. Gerçek Atatürkçüler ve Kemalist aydınlar bu durumu görerek ve bilerek hareket ettikleri için, Türk devleti bugüne kadar kurucu önderin iradesine sadık kalmış ve O’nun yolundan giderek bugüne kadar gelebilmiştir. Ne var ki, bu durumdan rahatsız olan emperyalist ve Siyonist çevreler, gene kendi bildikleri yoldan giderek Atatürk cumhuriyetini çıkarları doğrultusundaki çizgilere çekebilmek için bir Neo-Kemalizm saptırmasına doğru zorlama girişimlerini sürdürmüşlerdir. Türk halkı bu durumu iyi bildiği için, hiçbir biçimde kışkırtmalara alet olmamış, Kemalist aydınlar ülkenin Atatürkçü birikimini canlı tutarak zaman içerisinde Kemalizm’in güncelleşmesinin önünü açık tutabilmişlerdir.

         Türkiye bir dinsel bayram ve anayasa referandumuna doğru giderken, Amerika’nın başkentinde son derece etkili çalışmalar yapan İsrail lobilerinin denetimi altındaki Siyonist bir araştırma merkezinin Türkiye masası şefi Türkiye’deki cumhuriyet çizgisinin temsilcisi olduğunu iddia eden bir düşünce gazetesinde ”Yeni Kemalizm” başlığı altında  önemli bir makale yayınlamıştır. Şimdiye kadar bu kadar açık bir biçimde bir Yeni Kemalizm sinyalinin ABD’den ya da moda deyimi ile Okyanus ötesinden Türkiye’ye gelmediği düşünüldüğünde, okyanus ötelerinden Türkiye’ye köşe döndürmesi planlanan anayasa referandumu öncesinde böylesine bir yazının açıkça yayınlanması üzerinde durmak gerekmektedir. Süper güç ABD‘nin durduk yerde hiçbir şey yapmadığı, hesapsız adım atmadığı dikkate alınacak olursa, referandum  aşamasında  geleceğe dönük bir doğrultuda Türkiye’nin Atatürkçü çevrelerine ABD emperyalizmi tarafından bir Yeni Kemalizm hattı çizilerek iktidardaki ılımlı İslamcı siyasal yapıya karşı bir alternatif oluşturulmağa çalışılmaktadır. Okyanus ötelerinden ABD emperyalizminin merkezi alan hegemonyası doğrultusunda hazırlanmış olan Büyük Orta Doğu projesinin iflas ettiği ve yürümediği bir aşamada, her ata oynayan ve her siyasal gelişmeyi ya da çizgiyi kendi çıkarları doğrultusunda oportünistçe kullanmasını iyi bilen Atlantik emperyalizminin  dini kullanan projesinin iflas ettiği aşamada hemen yedek proje olarak Yeni Kemalizm’i Türk ismi taşıyan bir ABD vatandaşının imzası ile ortaya atmasında gene bir hikmet aramak gerekmektedir. ABD başkentinde etkin çalışmalar yapan bir Siyonist kuruluşun sorumlusunun imzası ile gündeme getirilmek istenen Yeni Kemalizm önerisi için, Türkiye’nin Atatürkçüleri “Şimdiye kadar neredeydiniz ve neden bugüne kadar Kemalizm’i silmek ve ortadan kaldırmak için her yolu denediniz, ya da neden şimdiye kadar Atatürk düşmanlarına destek verdiniz?“ diye sormak hakkına sahiptirler. Biz de bu doğrultuda ABD yönetiminin ve Siyonist lobilerin Türk ulusuna hesap vermek, açıklama yapmak gibi bir borçları olduğunu burada belirtmek durumundayız. Türkiye gibi dünya ülkeleri batılı emperyalistlerin oportünist girişimleri doğrultusunda zarara uğradıklarında ya da ulusal çıkarlarını koruyamadıkları durumlarda hesap sormak ve zarara uğrayan çıkarlarını onarmak durumundadırlar.

        Amerikan üniversitelerinde Türk tarihi ve sosyal yapısı üzerine doktora yapan yazarın makalesi incelendiğinde açıktan bir Amerikan oportünizmi göze çarpmaktadır. Dışarıdan ve içeriden her türlü zorlamaya rağmen yıkılmayan Atatürk Cumhuriyetini bir yönlere çekebilmek üzere, Amerikan emperyalizmi tam bir tornistan yapmakta ve şimdiye kadar uyguladıkları anti-Kemalist politikalardan vazgeçerek, Türkiye’nin Kemalist birikimini Büyük Orta Doğu projesine alternatif olarak kendi çıkarları doğrultusunda devreye sokmağa çalışmaktadırlar. Ayrıca kendi destekleri ile iktidara gelen ılımlı İslamcı siyasal yapı ile tam ters düştükleri aşamada yeniden Kemalizm’i hatırlamaları ve Yeni Kemalizm adı altında ters düştükleri İslamcı iktidara karşı bir alternatif olarak yeniden Kemalizm’e sarılmaları da gene kendi çıkarlarını kurtarma hesabına dayandığı anlaşılmaktadır. Siyasal İslam’ın Büyük Orta Doğu projesi doğrultusunda Türkiye’de iktidara gelmesi üzerine geçen sekiz yıllık dönemin sonunda eski ittifakın bozulduğu görülmektedir. İktidarla bozuşan ABD’nin yeni bir alternatif ararken, ülkede çökertilen sol ve sağ partilerin devre dışı kaldığı bir aşamada yeniden Kemalizm’i öne sürmesi de İran savaşı öncesinde asker alternatifine oynanmak istendiğini açıkça göstermektedir. Son yıllarda Türk ordusunu zor durumda bırakan çeşitli kampanyalara dolaylı destek veren ABD’nin tam İran savaşı öncesinde Yeni Kemalizm kavramı üzerinden Türk Silahlı Kuvvetlerine mesaj çakması üzerinde, Türk ulusunun ve devletin yetkili organlarının ciddi olarak durup düşünmeleri gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devletini emperyalizme karşı savaşarak kurmuş olan Atatürk’ün ordusunu demokrasi görünümlü saldırı senaryoları ile hırpalanmasına ses çıkarmayanların, İsrail siyonizminin dünya hegemonyası amacıyla kışkırtılan üçüncü dünya savaşında Türk ordusunu İran’a karşı sahaya sürülmesine sağlayacak bir doğrultuda Yeni Kemalizm kavramını ortaya atmasındaki hesapları iyi görmek ve buna göre hareket etmek gerekmektedir.

         Soğuk savaş koşullarından yararlanılarak kurulan İsrail devletinin ikinci dünya savaşı sonrasındaki sürekli savaş ve işgale dayanan politikalarının iflas ettiği aşamada Büyük Orta Doğu Projesi öne sürülmüş ve ABD sırtından Büyük İsrail’e giden yol açılmak istenmiş, ama bütün zorlamalara ve komplolara rağmen istenen sonuç elde edilememiştir. Her türlü baskı ve zorlamaya rağmen Büyük Orta Doğu ve Büyük İsrail projelerinin iflas ettiği aşamada, Atlantik emperyalizmi ve Siyonizm II Eylül komplosunu tezgahlayarak dünya ülkelerine saldırıya geçmiş ama dünyanın yeni büyük güçleri ve kutup merkezlerinin devreye girmeleriyle bu topyekün üçüncü dünya savaşı saldırganlığı önlenebilmiştir. Ne var ki, yer küre üzerinde tam bir hegemonya isteyen Atlantik emperyalistleriyle İsrail siyonizminin, Irak ve Afganistan maceralarından sonra İran’ı ana hedef tahtasına oturttukları aşamada bütün savaş planları Türkiye’nin ve Türk ordusunun kullanılması üzerine yapılmıştır. Irak’a yönelik haksız saldırı ve savaşa karışmayan Türk Silahlı Kuvvetleri İran savaşına da benzeri bir biçimde uzak dururken ,  Türkiye’deki siyasal iktidarın İslamcı kimliğine ve BOP projesi angajmanlarına  rağmen  gerçekleri görerek, batılı emperyal çevrelerden  savaş sürecinde uzak durmağa başlamış  ve şimdiye kadar yönettiği devletin çekirdek gücü ve merkezi organı olan Türk Silahlı Kuvvetleriyle bir araya gelerek, Türkiye’nin savaş koşullarındaki ulusal savunma stratejisinin  oluşturulmasına öncelik verilmiştir. İşte bu aşamadan sonra, Türk halk deyimi ile öküz ölmüş ve ortaklık bozulmuştur. Irak savaşına karşı çıkan Türk parlamentosu ile beraber Türkiye Cumhuriyeti yönetimi haksız İran savaşına karşı çıkma doğrultusunda komşularıyla yakınlaşma politikalarına girişmiştir. Komşularla sıfır sorun açılımı doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti sınır komşusu İran ile de yakınlaşma içerisine girince, başta İsrail olmak üzere batılı devletlerin haksız tepki ve baskılarıyla karşılaşılmıştır. Bu aşamaya kadar ABD ve İsrail çıkarları için komşularıyla savaşa karşı çıkan Türk ordusunun köşeye sıkıştırılmasına neden olan kampanyalara ses çıkarmayan Atlantik emperyalizminin, tam İsrail’in İran’ı vurmaya hazırlandığı aşamada Türk silahlı kuvvetlerinin gönlünü alacak doğrultuda bir Yeni Kemalizm açılımı yapması artık Türkiye’de hiç kimseyi ve hiçbir kurumu etkileyemeyecek kadar oportünizm kokmaktadır. Şimdiye kadar Atatürk ve Kemalizm karşıtı her girişimi destekleyenlerin çıkarcı Yeni Kemalizm açılımı, Türkiye’de artık hiçbir etki sağlayamaz. Ancak ABD’ye göbeğinden ya da cebinden bağımlı olan işbirlikçi ve mandacı çevrelerin Kemalizm üzerine nutuk atmalarına ve de bazı yayın organlarının yeniden Atatürk ve Kemalizm üzerine program yapmalarına yarar.

        Atatürk’ün partisinin başındaki Atlantik yediemini bir kaset senaryosu ile uzaklaştırıldıktan sonra, iktidardaki ılımlı İslamcı partiden iktidarı alabilecek derecede güçlü yeni bir alternatif arayışı öne çıkmıştır. İşte bu aşamada Atlantik emperyalizmi Siyonist kuruluşun Türkiye masası şefinin kalemiyle Atatürk’ün partisine laikliği yumuşatmasını önermektedir. Ilımlı İslamcı politikalar ile Türkiye Cumhuriyeti’ni laik devletten bir din devletine dönüştürmeğe çalışan Amerika Birleşik Devletleri, bir İslam devleti olan İran’a Siyonist İsrail’in çıkarları doğrultusunda savaş açarken, İran gibi bir İslam devletine karşı laik Türk devletinin ordusunu Yeni Kemalizm ile kullanmağa hazırlanırken, bu arada da yeni genel başkanı ile Atatürk’ün partisine laikliği yumuşatmasını ve bu ılımlı laiklik politikasını da Yeni Kemalizm adına savunmasını önermektedir. Yeni Kemal ile Yeni-Kemalizm peşinde koşan Atlantik emperyalizmi, ılımlı İslam’ın tutmadığı bir aşamada açıkça ılımlı laiklik politikasını önermekte ve bu politikayı da yeni genel başkanın öncülüğünde Atatürk’ün partisine önermektedir. Amerika’nın keyfi uğruna Atatürk’ün partisi geleneksel laiklik politikasından vazgeçecek, ılımlı İslamcı partinin tabanından da oy alarak iktidara gelebilmek için daha yumuşatılmış bir laiklik anlayışını ılımlı laiklik olarak uygulayacaktır. Bir Avrupa devlet modeli olan laiklik uygulamasını Amerika benimsemezken, İsrail gibi bir din devletini Türkiye’de ılımlı İslam üzerinden yaratmağa çalışmış ama bu girişimde başarısız kalınca bu kez, laik Türkiye ile barışabilmek için ılımlı laiklik de karar kılınınca, böylesine bir politika değişikliği Türk kamuoyuna en Atatürkçü gazete üzerinden “Yeni Kemalizm “olarak aktarılmağa çalışılmıştır. Avrupa laik Türkiye’yi desteklerken, ABD-İsrail ikilisi ılımlı İslamcı bir Türkiye peşinde koşmuşlar, yirmi yıllık bir zorlamaya rağmen sonuç alamayınca İran savaşı öncesinde laik Türkiye ile barışabilmek ve Türk ordusunu İran savaşında cepheye sürebilmek için, Yeni Kemalizm’i gündeme getirmişlerdir. Bu girişim, anti emperyalist bir siyasal çizgi olan Kemalizm’in doğasına açıkça ters düşmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin aniden ortaya çıkan Yeni Kemal’ler ile Yeni-Kemalizm’e sürüklenmesini beklemek hayalden öte gidemez.

         Yeni-Kemalizm, batı dünyasının Türkiye’yi yitirdiği ve Türkiye üzerine ciddi eksen kayması tartışmalarının gündeme geldiği aşamada ortaya çıkartılmaktadır. Amerika’nın sesi olan yazara göre Yeni-Kemalizm sayesinde Türkiye yeniden İran’dan uzaklaşarak batı ile yakınlaşma şansını yakalayacaktır. ABD’nin yarım yüzyılı aşkın süre kendi emperyalizmi için Türkiye’yi bölgede  Türk ulusunun çıkarlarına aykırı bir biçimde kullandığı, Avrupa Birliğinin Türkiye’den her türlü ödünü almasına rağmen tam üyelik hakkı vermeyerek dışladığı, bir din ve ırk devleti olan İsrail’in Türkiye’nin ulusal ve laik devlet yapısını tehlikeye atan bölücü ve dinci akımları desteklediği artık kesin olarak ortaya çıktığına göre Türk devleti kendisini korumak için komşularıyla bir araya gelerek emperyalizme karşı bölgesel bir savunma paktının ardında koşacaktır. Atatürk’ün bölge ağırlıklı dış politikasına Türkiye’nin yönelmemesi için, Amerikancı yazar Yeni-Kemalizm ile Türkiye’nin yeniden batı dünyasına dönmesi gerektiğini öne sürmektedir. Kemalizm’in antiemperyalist bir akım olduğunu ve Türklerin bağımsız bir ulus devlet sahibi olabilmek için batılı emperyalistler ile savaştığını görmezden gelen Amerika’nın sesi konumundaki yazar, yeniden batı emperyalizminin kucağına Türkiye’nin oturtulmasını hiç çekinmeden Yeni-Kemalizm adına isteyebilmektedir. Türk tarihi üzerine doktora yapan bu yazarın en azından Türklerin bağımsızlıklarını elde edebilmek için batı ile savaştığını iyi bilmesi gerekirdi. Osmanlı İmparatorluğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti devleti de sürekli olarak batılı devletler ile savaşmak zorunda kalmıştır. Osmanlı devleti gibi Türkiye Cumhuriyeti’ni de doğu olarak gören batının, emperyalist saldırıları böylesine olumsuz bir duruma neden olmuştur. Gerçek Kemalizm batı emperyalizmi ile savaşın ideolojisi olarak ortaya çıkarken, Yeni Kemalizm yeniden Türk devletinin batı emperyalizminin kucağına oturtulması olarak gündeme getirilmektedir. Böylesine büyük bir tarihsel çelişkiye Atatürk Cumhuriyetinin sürüklenmesini düşünmek Türk ulusu açısından mümkün değildir. Türkiye’yi tam anlamıyla bir batı sömürgesi yapmayı Yeni-Kemalizm görüntüsü üzerinden gizlemeye çalışan yazarın Türkiye’yi ve Türk ulusunu hiç tanımadığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Yakındoğu ve Türkiye uzmanı bir yazarın bu konuları daha dikkatli bir biçimde ele alması beklenirdi.

       Amerika’nın sesi konumundaki yazar Avrupa Birliğini de aynı doğrultuda yanına alabilmek için makalesinde Türkiye Avrupa ilişkilerine de yer vermekte ve   Transatlantik ittifakı doğrultusunda Avrupa Birliğini de Amerika Birleşik Devletleri’nin yanında göstererek, Türkiye’nin yeniden Avrupa ile ilişkilerinin düzeltilmesinde Yeni Kemalizm’in yararlı olacağını dile getirmektedir. Batının emperyalist devletleriyle savaşmış olan Atatürk’ü yanlış bir biçimde batıcı gösteren yazar Mustafa Kemal’in gerçekçi bir uygarlıkçı olduğu gerçeğini görmezden gelerek, Mustafa Kemal’in Türkiye’nin Avrupalılaşmasını istediğini yanlış bir biçimde yazabilmiştir. Çağdaş uygarlığı devletine ve ulusuna ana hedef gösteren kurucu önder Atatürk hiçbir biçimde taklitçi bir batıcılığı körü körüne desteklememiştir. Avrupa’nın büyük devletlerinin Türkiye’ye eşit haklar vermek istemediğini ve yeni bir Yugoslavya modeli ile Türkiye Cumhuriyeti topraklarını Sevr haritasına çevirmek istediğini görmezden gelen yazar hala Avrupa üyeliği masallarıyla Türkiye’yi uyutacağını sanmakta ve bu durumu da Yeni-Kemalizm kavramı üzerinden gizlemeğe çalışmaktadır. Avrupa kıtasındaki gerçek laiklik uygulamalarını görmezden gelen yazar, hiç sıkılmadan Türkiye’ye hem Avrupa birliği üyeliğini hem de ılımlı laikliği beraberce önerme cesaretini gösterebilmektedir. Böylesine büyük bir çelişki içinde Türkiye’nin referandumu öncesinde acele ile kaleme alınan bu makaledeki çelişkiler, yenilir ve yutulur gibi değildir. Yazar hala kendini beğenmiş emperyalist edasıyla Türkleri aptal yerine koymakta, içinde bulunduğu çelişkileri gidermeden Türk ulusuna akıl öğretme ukalalığını sürdürebilmektedir. Avrupa modeli bir laik devlet olan Türkiye’de ılımlı İslam tutmayınca ılımlı laiklik üzerinden politikalarını sürdürmek isteyen Atlantik emperyalistlerine birilerinin gerçekleri anlatması zamanı gelmiştir. Hem Avrupalı hem de ılımlı laik bir ülke olmanın mümkün olmadığı bugünün Avrupa Birliği çatısı altında açıkça görülebilmektedir. İsrail lobilerinin baskılarıyla Orta Doğu’dan başka bir yere bakamayan Amerikan kamuoyuna birilerinin Türkiye’nin özel durumunu anlatması gerekmektedir. Kendi çıkarları doğrultusunda son derece oportünist davranan Avrupa Birliği yönetimi de Atlantik emperyalizminin böylesine çelişkili girişimleri karşısında tavır almamakta, sessiz durarak kendi çıkarları doğrultusunda çifte standartlı davranışlarını çekinmeden sürdürebilmektedir. Atatürk açıkça Avrupa emperyalizmini eleştirmiş ve Avrupa’nın ikiyüzlü tutumuna karşı çıkarak, antiemperyalist duruşunu sürdürmüştür. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Yeni-Kemalizm görüntüsü altında edilgen davranarak bir yerlere gidemez, hele Avrupa ile ilişkilerinde ulusal çıkarlarını koruyamaz Türkiye Cumhuriyeti bugünkü yapısı ile belki hiçbir zaman Avrupa Birliğine tam üye olamaz ama Mustafa Kemal’in izinden giderek her zaman dünyanın önde gelen çağdaş ve ileri ülkelerinden birisi olabilir. Nitekim, Türkiye bu açıdan Atatürk’ün devlet modeli ile bütün Türk dünyası, İslam dünyası ve Avrasya ülkeleri içerisinde önde gelen laik ve çağdaş devlet modeli olarak örnek olmakta ve mazlum uluslara bağımsızlıkçı bir çizgide yön göstermektedir.

        Amerikancı yazar, Türkiye’nin geçmişten gelen güçlü bir Kemalist mirasın sahibi olduğunu yazısının sonlarında kabul etmekte ve diğer partiler ile beraber ılımlı İslamcı büyük partinin de bu gerçeği kabul ederek kendisini değiştirmesi gerektiğini önermektedir. Şimdiye kadar anti-Kemalist politikalar ile bir yerlere Türkiye’yi götürmek isteyen ılımlı İslamcılara, o çok sevdikleri deyim ile Okyanus ötesinden Türkiye’nin güçlü Kemalist birikimini kabul etmeleri gerektiğinin ABD’li bir uzman tarafından önerilmesi, önümüzdeki dönemde ciddi tartışmalara yol açacak gibi görünmektedir. Madem öyleydi de neden ABD şimdiye kadar Kemalizm karşıtı politikaları açıktan destekledi ya da Kemalizm karşıtı partileri destekleyerek iktidara gelmelerini sağladı? Bu gibi soruların yanıtlarını ABD devletini yönetenlerin vermesi gerekmektedir. Hiçbir büyük devletin Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet modeli ile ya da devletin kurucu düşünce sistemi ile oynamaya hakkı yoktur. İşine geldi mi anti-Kemalist işine geldi mi Yeni-Kemalist politikaları destekleyerek büyük çelişkilere sürüklenen ABD’nin Türkiye’yi de kendisiyle beraber çelişkili süreçlere doğru sürüklemek hakkı yoktur. Türkiye’nin kuruluş aşamasından gelen güçlü Kemalist birikimi ve geleneği bugün de devrededir ve her türlü dış baskıya rağmen Türk devletinin kazasız belasız yoluna devam etmesini sağlamaktadır. Bu çerçevede Kemalizm bir ulusal düşünce sistemi ve siyasal bir devlet modeli olarak bugün de varlığını sürdürmektedir. Bugüne kadar yaşanan olaylar ve günümüzdeki siyasal gelişmeler Kemalizm’in ne derece doğru ve haklı bir düşünce sistemi olduğunu açıkça kanıtlamıştır. Yüzyıla yakın bir zaman dilimi içerisinde haklılığı ve doğruluğu birçok gelişme ile kanıtlanan Kemalizm günümüzde her yönden güncelleşmiştir. Emperyalizmin her geçen gün dünya ülkelerini ve mazlum ulusları daha fazla baskı ve kıskaç altına aldığı bu aşamada antiemperyalist bir siyasal çizgi olan ve Atatürk’ten Türk ulusuna miras kalan Kemalizm, günümüz koşullarında her açıdan geçerliliğini korumaktadır. Hiçbir şeyin aslı varken suretine itibar edilmez. Geleneksel Kemalizm bugünün koşullarında Güncel Kemalizm olarak geçerliliğini korurken, batılı emperyalistlerin planları doğrultusunda sahte bir Yeni Kemalizm ile Türk ulusunun önü kesilemez. Türk ulusu önümüzdeki dönemde yeniden güncelleşen geleneksel Kemalizm ile yoluna devam ederken, yolunu kesmek üzere emperyalistler tarafından ortaya atılan her türlü Yeni –Kemalizm saptırmasına karşı uyanık olmak ve gereken önlemleri alarak ulusal çıkarlarını korumak zorundadır.  Son yıllardaki yaşanan olaylar ve siyasal gelişmeler ile doğrulanan Güncel Kemalizm, her zaman için sahte Yeni –Kemalizm arayışlarına izin vermeyecek kadar güçlüdür. Önemli olan Türk ulusunun bu gerçeği iyi bilmesidir. O zaman her türlü emperyal oyun ve yapay senaryoların önü kesilebilecektir. Neo-liberalizm adı altında yeni emperyalizm arayışının ardında koşanların, buna paralel benzeri Yeni-Kemalizm arayışları hiçbir zaman güncelleşen gerçek Kemalizm’in önünü kesemeyecektir.

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder