YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİR
Günümüzün
süper gücü Amerika Birleşik Devletleri son zamanlarda yorgunluk belirtileri
göstermeğe başladı. İngilizlerin beş yüz sürdürdüğü dünya imparatorluğunu geçen
yüzyılın başlarında devralan bu büyük dünya devleti, Britanya İmparatorluğunun
gösterdiği istikrarı ve sürekliliği eskisi gibi gösterememekte ve İngilizlerin
dünya egemenliğinin beşte biri kadar kısa süren bir yüzyıllık dönem sonrasında
dökülme ve çökme sinyalleri vermektedir. Türkiye‘nin ulusalcı aydınları ve
Atatürkçülerinin yirmi yıl önce tartışarak bir sonuca bağladığı Yeni Kemalizm
konusunu ABD düşünce kuruluşlarının daha yeni gündeme getirmeleri bu durumun
açık göstergesi olarak kabul edilebilir. Soğuk savaş sonrası dönemde bütün dünya ile
beraber Türkiye’de küreselleşme dönemine girmiş ve yeni dünya düzeni süreci
içerisinde dünyanın nereye gittiğini ve yeni dönemde Türkiye’nin ne olacağını
hemen tartışmağa başlamıştır. Doksanlı yılların başlarında başlayarak iki bin
yılına kadar tam on yıl süre ile Türkiye’nin Kemalistleri, Atatürkçüleri ve
ulusalcıları yeni dünya düzeni ile beraber Türkiye’nin durumunu ve değişen
koşullarda bir Yeni Kemalizm ya da batı dillerindeki adı ile Neo-Kemalizm olup
olamayacağını yoğun bir biçimde tartışmışlardır. O dönemin dergileri
incelenirse bu tartışmaların ve yeni
arayışların örneği olan bir çok yazı ve
makaleye rastlamak mümkündür. Ne var ki, Atlantik emperyalizmi ve İsrail
Siyonizminin kontrolü altındaki dünya medyasının uzantısı olan Türkiye’deki
Bizans medyası ve basını ile küresel
sermayenin denetimi altındaki yayınevleri, bu durumu Türk kamuoyundan gizlemek
için her türlü yolu deneyerek ve gerçeklere tamamen ters düşen yayınlarla sahte
bir kamuoyu yaratarak, Türkiye’yi yeni bir yüzyılın başlarında kendi
çıkarlarına uygun düşecek bir doğrultuda farklı bir yerlere doğru sürüklemeğe
çalışmışlar ve Büyük Atatürk’ün Türk ulusuna armağan ettiği Kemalist
devlet modelinin güncelleşerek yoluna devam edebileceği gerçeğini
ortadan kaldırabilmenin çabası içerisinde olmuşlardır.
Türkiye’nin
Atatürkçü potansiyeli ve Kemalist aydınları yeni bir Kemalizm olup olamayacağını,
soğuk savaşın son yıllarından başlayarak çeyrek yüzyıldır tartışmaktadırlar. Bu
konuda çeşitli öneriler ve yorumlar zaman zaman Kemalist çizgideki yayın
organları tarafından gündeme getirilmiş ve özellikle Atatürkçü Düşünce
derneğinin beş yüzü aşan şubeleri aracılığı ile yurt düzeyinde tartışılmıştır.
Böylesine bir tartışma ortamının gelişmesinde özellikle Atatürk düşmanlarının, Kemalizm
karşıtı Siyonistlerin, emperyalist ülke yandaşı mandacı liberallerin, şeriat
peşinde koşan siyasal İslamcıların, etnik eyalet devleti için teröre başvuran
bölücülerin elbirliği ile yürüttükleri Atatürk ve Kemalizm düşmanlığının önde
gelen rolü olmuştur. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra batı emperyalizmi
Atlantik üzerinden dünyanın merkezini kontrol altına almağa yöneldiğinde
merkezi bir devlet olarak Kemalist Türkiye Cumhuriyeti dünyanın gündeminde en
ön sıraya oturmuştur. Atatürkçü görünümüyle tezgahlanan bir Nato harekâtı
olarak son askeri dönemde Kemalist devletin bağımsızlığı ortadan kaldırılarak
Türkiye Cumhuriyeti ABD emperyalizminin bir alt kolu olarak yeniden
yapılandırılmağa doğru zorlanmıştır. Atatürk’ün devlet modeli böylesine
emperyal bir zorlamadan fazlasıyla zarar görmesine rağmen gene d e ayakta
kalmasını bilmiş ve böylesine büyük bir saldırı karşısında ülkenin önde gelen
Atatürkçü potansiyeli ADD çatısı altında örgütlenerek geleceğe dönük yeni bir
sivil toplum yapılanmasına yönelmiştir. Yirmi birinci yüzyıla doğru Atatürkçüler
yeniden örgütlenirken, başlıca tartışma konusu yeni dönemin Atatürkçülüğünün ne
olacağı meselesi olmuştur. Küresel emperyalizm ve Siyonizm iş birliği ile medya
ve basından dışlanan Atatürkçüler yeni bir Kemalizm olup olamayacağını,
Atatürkçü Düşünce Derneğinin yurt düzeyindeki yüzlerce şubesi üzerinden
oluşturulan karşı medya ortamında ele alarak tartışmışlar ve on yıllık bir
dönemden sonra kesin olarak bir Yeni Atatürkçülük ya da Yeni Kemalizm olamayacağına
karar vermişlerdir. Kemalist kesimin önde gelen bilim adamlarından birisi
Neo-Kemalizm başlığı altında bir kitap hazırlamasına rağmen bu kitabı
yayınlamamış ve zaman içerisinde yeni açılımlar ile Atatürk’ten Türk ulusuna
miras kalan Kemalizm’in güncelleşmesine öncelik verilmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak Atatürk, bu devletin geleceğe dönük olarak
sonsuza kadar yaşamasını bir direktif olarak dile getirirken, kurucu önder
olarak hem ulusuna hem de devletine yön gösteriyordu. Böylesine bir
sürekliliğin ancak değişen koşulların dikkate alınmasıyla mümkün olabileceğini
iyi bilen Mustafa Kemal altı temel ilkenin içerisine devrimciliği alarak
sürekli yenilenmeyi sağlayacak bir temel yapı kuruyordu. Bir anlamda sürekli
devrimciliği ana ilke olarak benimseyerek, ulusuna bırakmış olduğu büyük
mirasın kalıcı olmasını sağlıyordu. Onun izinden gidecek cumhuriyetin yeni
kuşakları, Atatürk ilkelerinden oluşan Kemalizm’in sürekli yenilenerek
güncelleşmesine sağlayacak ve böylece değişen koşullara ayak uydurarak bir yeni
Kemalizm sapmasının ortaya çıkmasına fırsat vermeyeceklerdi. Atatürk’ten
rahatsız olan düşmanları ve karşıtlarının bir gün Türkiye Cumhuriyeti’ni onun
yolundan ayırmak üzere Neo-Kemalizm uydurmasıyla yeni oyunlara kalkışmasına
izin vermeyecek kararlı tutum, ancak zaman içerisindeki değişime göre
güncelleşecek Kemalizm ile sağlanabilirdi. Gerçek Atatürkçüler ve Kemalist
aydınlar bu durumu görerek ve bilerek hareket ettikleri için, Türk devleti
bugüne kadar kurucu önderin iradesine sadık kalmış ve O’nun yolundan giderek
bugüne kadar gelebilmiştir. Ne var ki, bu durumdan rahatsız olan emperyalist ve
Siyonist çevreler, gene kendi bildikleri yoldan giderek Atatürk cumhuriyetini
çıkarları doğrultusundaki çizgilere çekebilmek için bir Neo-Kemalizm
saptırmasına doğru zorlama girişimlerini sürdürmüşlerdir. Türk halkı bu durumu
iyi bildiği için, hiçbir biçimde kışkırtmalara alet olmamış, Kemalist aydınlar
ülkenin Atatürkçü birikimini canlı tutarak zaman içerisinde Kemalizm’in
güncelleşmesinin önünü açık tutabilmişlerdir.
Türkiye bir dinsel bayram ve anayasa
referandumuna doğru giderken, Amerika’nın başkentinde son derece etkili
çalışmalar yapan İsrail lobilerinin denetimi altındaki Siyonist bir araştırma
merkezinin Türkiye masası şefi Türkiye’deki cumhuriyet çizgisinin temsilcisi
olduğunu iddia eden bir düşünce gazetesinde ”Yeni Kemalizm” başlığı
altında önemli bir makale yayınlamıştır.
Şimdiye kadar bu kadar açık bir biçimde bir Yeni Kemalizm sinyalinin ABD’den ya
da moda deyimi ile Okyanus ötesinden Türkiye’ye gelmediği düşünüldüğünde, okyanus
ötelerinden Türkiye’ye köşe döndürmesi planlanan anayasa referandumu öncesinde
böylesine bir yazının açıkça yayınlanması üzerinde durmak gerekmektedir. Süper
güç ABD‘nin durduk yerde hiçbir şey yapmadığı, hesapsız adım atmadığı dikkate
alınacak olursa, referandum
aşamasında geleceğe dönük bir
doğrultuda Türkiye’nin Atatürkçü çevrelerine ABD emperyalizmi tarafından bir
Yeni Kemalizm hattı çizilerek iktidardaki ılımlı İslamcı siyasal yapıya karşı
bir alternatif oluşturulmağa çalışılmaktadır. Okyanus ötelerinden ABD
emperyalizminin merkezi alan hegemonyası doğrultusunda hazırlanmış olan Büyük
Orta Doğu projesinin iflas ettiği ve yürümediği bir aşamada, her ata oynayan ve
her siyasal gelişmeyi ya da çizgiyi kendi çıkarları doğrultusunda oportünistçe
kullanmasını iyi bilen Atlantik emperyalizminin
dini kullanan projesinin iflas ettiği aşamada hemen yedek proje olarak
Yeni Kemalizm’i Türk ismi taşıyan bir ABD vatandaşının imzası ile ortaya atmasında
gene bir hikmet aramak gerekmektedir. ABD başkentinde etkin çalışmalar yapan
bir Siyonist kuruluşun sorumlusunun imzası ile gündeme getirilmek istenen Yeni
Kemalizm önerisi için, Türkiye’nin Atatürkçüleri “Şimdiye kadar neredeydiniz ve
neden bugüne kadar Kemalizm’i silmek ve ortadan kaldırmak için her yolu
denediniz, ya da neden şimdiye kadar Atatürk düşmanlarına destek verdiniz?“
diye sormak hakkına sahiptirler. Biz de bu doğrultuda ABD yönetiminin ve
Siyonist lobilerin Türk ulusuna hesap vermek, açıklama yapmak gibi bir borçları
olduğunu burada belirtmek durumundayız. Türkiye gibi dünya ülkeleri batılı
emperyalistlerin oportünist girişimleri doğrultusunda zarara uğradıklarında ya
da ulusal çıkarlarını koruyamadıkları durumlarda hesap sormak ve zarara uğrayan
çıkarlarını onarmak durumundadırlar.
Amerikan
üniversitelerinde Türk tarihi ve sosyal yapısı üzerine doktora yapan yazarın
makalesi incelendiğinde açıktan bir Amerikan oportünizmi göze çarpmaktadır. Dışarıdan
ve içeriden her türlü zorlamaya rağmen yıkılmayan Atatürk Cumhuriyetini bir
yönlere çekebilmek üzere, Amerikan emperyalizmi tam bir tornistan yapmakta ve
şimdiye kadar uyguladıkları anti-Kemalist politikalardan vazgeçerek,
Türkiye’nin Kemalist birikimini Büyük Orta Doğu projesine alternatif olarak
kendi çıkarları doğrultusunda devreye sokmağa çalışmaktadırlar. Ayrıca kendi
destekleri ile iktidara gelen ılımlı İslamcı siyasal yapı ile tam ters
düştükleri aşamada yeniden Kemalizm’i hatırlamaları ve Yeni Kemalizm adı
altında ters düştükleri İslamcı iktidara karşı bir alternatif olarak yeniden
Kemalizm’e sarılmaları da gene kendi çıkarlarını kurtarma hesabına dayandığı
anlaşılmaktadır. Siyasal İslam’ın Büyük Orta Doğu projesi doğrultusunda
Türkiye’de iktidara gelmesi üzerine geçen sekiz yıllık dönemin sonunda eski
ittifakın bozulduğu görülmektedir. İktidarla bozuşan ABD’nin yeni bir
alternatif ararken, ülkede çökertilen sol ve sağ partilerin devre dışı kaldığı
bir aşamada yeniden Kemalizm’i öne sürmesi de İran savaşı öncesinde asker
alternatifine oynanmak istendiğini açıkça göstermektedir. Son yıllarda Türk
ordusunu zor durumda bırakan çeşitli kampanyalara dolaylı destek veren ABD’nin
tam İran savaşı öncesinde Yeni Kemalizm kavramı üzerinden Türk Silahlı
Kuvvetlerine mesaj çakması üzerinde, Türk ulusunun ve devletin yetkili organlarının
ciddi olarak durup düşünmeleri gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devletini
emperyalizme karşı savaşarak kurmuş olan Atatürk’ün ordusunu demokrasi
görünümlü saldırı senaryoları ile hırpalanmasına ses çıkarmayanların, İsrail
siyonizminin dünya hegemonyası amacıyla kışkırtılan üçüncü dünya savaşında Türk
ordusunu İran’a karşı sahaya sürülmesine sağlayacak bir doğrultuda Yeni
Kemalizm kavramını ortaya atmasındaki hesapları iyi görmek ve buna göre hareket
etmek gerekmektedir.
Soğuk savaş
koşullarından yararlanılarak kurulan İsrail devletinin ikinci dünya savaşı
sonrasındaki sürekli savaş ve işgale dayanan politikalarının iflas ettiği
aşamada Büyük Orta Doğu Projesi öne sürülmüş ve ABD sırtından Büyük İsrail’e
giden yol açılmak istenmiş, ama bütün zorlamalara ve komplolara rağmen istenen
sonuç elde edilememiştir. Her türlü baskı ve zorlamaya rağmen Büyük Orta Doğu
ve Büyük İsrail projelerinin iflas ettiği aşamada, Atlantik emperyalizmi ve
Siyonizm II Eylül komplosunu tezgahlayarak dünya ülkelerine saldırıya geçmiş
ama dünyanın yeni büyük güçleri ve kutup merkezlerinin devreye girmeleriyle bu
topyekün üçüncü dünya savaşı saldırganlığı önlenebilmiştir. Ne var ki, yer küre
üzerinde tam bir hegemonya isteyen Atlantik emperyalistleriyle İsrail
siyonizminin, Irak ve Afganistan maceralarından sonra İran’ı ana hedef
tahtasına oturttukları aşamada bütün savaş planları Türkiye’nin ve Türk ordusunun
kullanılması üzerine yapılmıştır. Irak’a yönelik haksız saldırı ve savaşa
karışmayan Türk Silahlı Kuvvetleri İran savaşına da benzeri bir biçimde uzak
dururken , Türkiye’deki siyasal iktidarın
İslamcı kimliğine ve BOP projesi angajmanlarına
rağmen gerçekleri görerek, batılı
emperyal çevrelerden savaş sürecinde
uzak durmağa başlamış ve şimdiye kadar
yönettiği devletin çekirdek gücü ve merkezi organı olan Türk Silahlı
Kuvvetleriyle bir araya gelerek, Türkiye’nin savaş koşullarındaki ulusal savunma
stratejisinin oluşturulmasına öncelik
verilmiştir. İşte bu aşamadan sonra, Türk halk deyimi ile öküz ölmüş ve
ortaklık bozulmuştur. Irak savaşına karşı çıkan Türk parlamentosu ile beraber
Türkiye Cumhuriyeti yönetimi haksız İran savaşına karşı çıkma doğrultusunda
komşularıyla yakınlaşma politikalarına girişmiştir. Komşularla sıfır sorun
açılımı doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti sınır komşusu İran ile de yakınlaşma
içerisine girince, başta İsrail olmak üzere batılı devletlerin haksız tepki ve
baskılarıyla karşılaşılmıştır. Bu aşamaya kadar ABD ve İsrail çıkarları için
komşularıyla savaşa karşı çıkan Türk ordusunun köşeye sıkıştırılmasına neden
olan kampanyalara ses çıkarmayan Atlantik emperyalizminin, tam İsrail’in İran’ı
vurmaya hazırlandığı aşamada Türk silahlı kuvvetlerinin gönlünü alacak
doğrultuda bir Yeni Kemalizm açılımı yapması artık Türkiye’de hiç kimseyi ve
hiçbir kurumu etkileyemeyecek kadar oportünizm kokmaktadır. Şimdiye kadar
Atatürk ve Kemalizm karşıtı her girişimi destekleyenlerin çıkarcı Yeni Kemalizm
açılımı, Türkiye’de artık hiçbir etki sağlayamaz. Ancak ABD’ye göbeğinden ya da
cebinden bağımlı olan işbirlikçi ve mandacı çevrelerin Kemalizm üzerine nutuk
atmalarına ve de bazı yayın organlarının yeniden Atatürk ve Kemalizm üzerine
program yapmalarına yarar.
Atatürk’ün
partisinin başındaki Atlantik yediemini bir kaset senaryosu ile
uzaklaştırıldıktan sonra, iktidardaki ılımlı İslamcı partiden iktidarı
alabilecek derecede güçlü yeni bir alternatif arayışı öne çıkmıştır. İşte bu
aşamada Atlantik emperyalizmi Siyonist kuruluşun Türkiye masası şefinin
kalemiyle Atatürk’ün partisine laikliği yumuşatmasını önermektedir. Ilımlı
İslamcı politikalar ile Türkiye Cumhuriyeti’ni laik devletten bir din devletine
dönüştürmeğe çalışan Amerika Birleşik Devletleri, bir İslam devleti olan İran’a
Siyonist İsrail’in çıkarları doğrultusunda savaş açarken, İran gibi bir İslam
devletine karşı laik Türk devletinin ordusunu Yeni Kemalizm ile kullanmağa
hazırlanırken, bu arada da yeni genel başkanı ile Atatürk’ün partisine laikliği
yumuşatmasını ve bu ılımlı laiklik politikasını da Yeni Kemalizm adına
savunmasını önermektedir. Yeni Kemal ile Yeni-Kemalizm peşinde koşan Atlantik
emperyalizmi, ılımlı İslam’ın tutmadığı bir aşamada açıkça ılımlı laiklik
politikasını önermekte ve bu politikayı da yeni genel başkanın öncülüğünde
Atatürk’ün partisine önermektedir. Amerika’nın keyfi uğruna Atatürk’ün partisi
geleneksel laiklik politikasından vazgeçecek, ılımlı İslamcı partinin
tabanından da oy alarak iktidara gelebilmek için daha yumuşatılmış bir laiklik
anlayışını ılımlı laiklik olarak uygulayacaktır. Bir Avrupa devlet modeli olan
laiklik uygulamasını Amerika benimsemezken, İsrail gibi bir din devletini
Türkiye’de ılımlı İslam üzerinden yaratmağa çalışmış ama bu girişimde başarısız
kalınca bu kez, laik Türkiye ile barışabilmek için ılımlı laiklik de karar
kılınınca, böylesine bir politika değişikliği Türk kamuoyuna en Atatürkçü
gazete üzerinden “Yeni Kemalizm “olarak aktarılmağa çalışılmıştır. Avrupa laik
Türkiye’yi desteklerken, ABD-İsrail ikilisi ılımlı İslamcı bir Türkiye peşinde
koşmuşlar, yirmi yıllık bir zorlamaya rağmen sonuç alamayınca İran savaşı
öncesinde laik Türkiye ile barışabilmek ve Türk ordusunu İran savaşında cepheye
sürebilmek için, Yeni Kemalizm’i gündeme getirmişlerdir. Bu girişim, anti
emperyalist bir siyasal çizgi olan Kemalizm’in doğasına açıkça ters
düşmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin aniden ortaya çıkan Yeni Kemal’ler ile
Yeni-Kemalizm’e sürüklenmesini beklemek hayalden öte gidemez.
Yeni-Kemalizm,
batı dünyasının Türkiye’yi yitirdiği ve Türkiye üzerine ciddi eksen kayması
tartışmalarının gündeme geldiği aşamada ortaya çıkartılmaktadır. Amerika’nın
sesi olan yazara göre Yeni-Kemalizm sayesinde Türkiye yeniden İran’dan
uzaklaşarak batı ile yakınlaşma şansını yakalayacaktır. ABD’nin yarım yüzyılı
aşkın süre kendi emperyalizmi için Türkiye’yi bölgede Türk ulusunun çıkarlarına aykırı bir biçimde
kullandığı, Avrupa Birliğinin Türkiye’den her türlü ödünü almasına rağmen tam
üyelik hakkı vermeyerek dışladığı, bir din ve ırk devleti olan İsrail’in
Türkiye’nin ulusal ve laik devlet yapısını tehlikeye atan bölücü ve dinci
akımları desteklediği artık kesin olarak ortaya çıktığına göre Türk devleti
kendisini korumak için komşularıyla bir araya gelerek emperyalizme karşı
bölgesel bir savunma paktının ardında koşacaktır. Atatürk’ün bölge ağırlıklı
dış politikasına Türkiye’nin yönelmemesi için, Amerikancı yazar Yeni-Kemalizm
ile Türkiye’nin yeniden batı dünyasına dönmesi gerektiğini öne sürmektedir.
Kemalizm’in antiemperyalist bir akım olduğunu ve Türklerin bağımsız bir ulus
devlet sahibi olabilmek için batılı emperyalistler ile savaştığını görmezden
gelen Amerika’nın sesi konumundaki yazar, yeniden batı emperyalizminin kucağına
Türkiye’nin oturtulmasını hiç çekinmeden Yeni-Kemalizm adına isteyebilmektedir.
Türk tarihi üzerine doktora yapan bu yazarın en azından Türklerin
bağımsızlıklarını elde edebilmek için batı ile savaştığını iyi bilmesi
gerekirdi. Osmanlı İmparatorluğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti devleti de sürekli
olarak batılı devletler ile savaşmak zorunda kalmıştır. Osmanlı devleti gibi
Türkiye Cumhuriyeti’ni de doğu olarak gören batının, emperyalist saldırıları
böylesine olumsuz bir duruma neden olmuştur. Gerçek Kemalizm batı emperyalizmi
ile savaşın ideolojisi olarak ortaya çıkarken, Yeni Kemalizm yeniden Türk
devletinin batı emperyalizminin kucağına oturtulması olarak gündeme
getirilmektedir. Böylesine büyük bir tarihsel çelişkiye Atatürk Cumhuriyetinin
sürüklenmesini düşünmek Türk ulusu açısından mümkün değildir. Türkiye’yi tam
anlamıyla bir batı sömürgesi yapmayı Yeni-Kemalizm görüntüsü üzerinden
gizlemeye çalışan yazarın Türkiye’yi ve Türk ulusunu hiç tanımadığı açıkça
ortaya çıkmaktadır. Yakındoğu ve Türkiye uzmanı bir yazarın bu konuları daha
dikkatli bir biçimde ele alması beklenirdi.
Amerika’nın
sesi konumundaki yazar Avrupa Birliğini de aynı doğrultuda yanına alabilmek
için makalesinde Türkiye Avrupa ilişkilerine de yer vermekte ve Transatlantik ittifakı doğrultusunda Avrupa
Birliğini de Amerika Birleşik Devletleri’nin yanında göstererek, Türkiye’nin
yeniden Avrupa ile ilişkilerinin düzeltilmesinde Yeni Kemalizm’in yararlı
olacağını dile getirmektedir. Batının emperyalist devletleriyle savaşmış olan
Atatürk’ü yanlış bir biçimde batıcı gösteren yazar Mustafa Kemal’in gerçekçi
bir uygarlıkçı olduğu gerçeğini görmezden gelerek, Mustafa Kemal’in Türkiye’nin
Avrupalılaşmasını istediğini yanlış bir biçimde yazabilmiştir. Çağdaş uygarlığı
devletine ve ulusuna ana hedef gösteren kurucu önder Atatürk hiçbir biçimde
taklitçi bir batıcılığı körü körüne desteklememiştir. Avrupa’nın büyük
devletlerinin Türkiye’ye eşit haklar vermek istemediğini ve yeni bir Yugoslavya
modeli ile Türkiye Cumhuriyeti topraklarını Sevr haritasına çevirmek istediğini
görmezden gelen yazar hala Avrupa üyeliği masallarıyla Türkiye’yi uyutacağını
sanmakta ve bu durumu da Yeni-Kemalizm kavramı üzerinden gizlemeğe
çalışmaktadır. Avrupa kıtasındaki gerçek laiklik uygulamalarını görmezden gelen
yazar, hiç sıkılmadan Türkiye’ye hem Avrupa birliği üyeliğini hem de ılımlı
laikliği beraberce önerme cesaretini gösterebilmektedir. Böylesine büyük bir
çelişki içinde Türkiye’nin referandumu öncesinde acele ile kaleme alınan bu makaledeki
çelişkiler, yenilir ve yutulur gibi değildir. Yazar hala kendini beğenmiş
emperyalist edasıyla Türkleri aptal yerine koymakta, içinde bulunduğu
çelişkileri gidermeden Türk ulusuna akıl öğretme ukalalığını sürdürebilmektedir.
Avrupa modeli bir laik devlet olan Türkiye’de ılımlı İslam tutmayınca ılımlı
laiklik üzerinden politikalarını sürdürmek isteyen Atlantik emperyalistlerine
birilerinin gerçekleri anlatması zamanı gelmiştir. Hem Avrupalı hem de ılımlı
laik bir ülke olmanın mümkün olmadığı bugünün Avrupa Birliği çatısı altında
açıkça görülebilmektedir. İsrail lobilerinin baskılarıyla Orta Doğu’dan başka
bir yere bakamayan Amerikan kamuoyuna birilerinin Türkiye’nin özel durumunu
anlatması gerekmektedir. Kendi çıkarları doğrultusunda son derece oportünist
davranan Avrupa Birliği yönetimi de Atlantik emperyalizminin böylesine
çelişkili girişimleri karşısında tavır almamakta, sessiz durarak kendi
çıkarları doğrultusunda çifte standartlı davranışlarını çekinmeden
sürdürebilmektedir. Atatürk açıkça Avrupa emperyalizmini eleştirmiş ve Avrupa’nın
ikiyüzlü tutumuna karşı çıkarak, antiemperyalist duruşunu sürdürmüştür. Bu
nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Yeni-Kemalizm görüntüsü altında edilgen davranarak
bir yerlere gidemez, hele Avrupa ile ilişkilerinde ulusal çıkarlarını koruyamaz
Türkiye Cumhuriyeti bugünkü yapısı ile belki hiçbir zaman Avrupa Birliğine tam
üye olamaz ama Mustafa Kemal’in izinden giderek her zaman dünyanın önde gelen
çağdaş ve ileri ülkelerinden birisi olabilir. Nitekim, Türkiye bu açıdan
Atatürk’ün devlet modeli ile bütün Türk dünyası, İslam dünyası ve Avrasya
ülkeleri içerisinde önde gelen laik ve çağdaş devlet modeli olarak örnek
olmakta ve mazlum uluslara bağımsızlıkçı bir çizgide yön göstermektedir.
Amerikancı
yazar, Türkiye’nin geçmişten gelen güçlü bir Kemalist mirasın sahibi olduğunu
yazısının sonlarında kabul etmekte ve diğer partiler ile beraber ılımlı İslamcı
büyük partinin de bu gerçeği kabul ederek kendisini değiştirmesi gerektiğini
önermektedir. Şimdiye kadar anti-Kemalist politikalar ile bir yerlere
Türkiye’yi götürmek isteyen ılımlı İslamcılara, o çok sevdikleri deyim ile
Okyanus ötesinden Türkiye’nin güçlü Kemalist birikimini kabul etmeleri
gerektiğinin ABD’li bir uzman tarafından önerilmesi, önümüzdeki dönemde ciddi
tartışmalara yol açacak gibi görünmektedir. Madem öyleydi de neden ABD şimdiye
kadar Kemalizm karşıtı politikaları açıktan destekledi ya da Kemalizm karşıtı
partileri destekleyerek iktidara gelmelerini sağladı? Bu gibi soruların
yanıtlarını ABD devletini yönetenlerin vermesi gerekmektedir. Hiçbir büyük
devletin Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet modeli ile ya da devletin kurucu
düşünce sistemi ile oynamaya hakkı yoktur. İşine geldi mi anti-Kemalist işine
geldi mi Yeni-Kemalist politikaları destekleyerek büyük çelişkilere sürüklenen
ABD’nin Türkiye’yi de kendisiyle beraber çelişkili süreçlere doğru sürüklemek
hakkı yoktur. Türkiye’nin kuruluş aşamasından gelen güçlü Kemalist birikimi ve
geleneği bugün de devrededir ve her türlü dış baskıya rağmen Türk devletinin
kazasız belasız yoluna devam etmesini sağlamaktadır. Bu çerçevede Kemalizm bir
ulusal düşünce sistemi ve siyasal bir devlet modeli olarak bugün de varlığını
sürdürmektedir. Bugüne kadar yaşanan olaylar ve günümüzdeki siyasal gelişmeler
Kemalizm’in ne derece doğru ve haklı bir düşünce sistemi olduğunu açıkça
kanıtlamıştır. Yüzyıla yakın bir zaman dilimi içerisinde haklılığı ve doğruluğu
birçok gelişme ile kanıtlanan Kemalizm günümüzde her yönden güncelleşmiştir. Emperyalizmin
her geçen gün dünya ülkelerini ve mazlum ulusları daha fazla baskı ve kıskaç
altına aldığı bu aşamada antiemperyalist bir siyasal çizgi olan ve Atatürk’ten Türk ulusuna miras
kalan Kemalizm, günümüz koşullarında her açıdan geçerliliğini korumaktadır.
Hiçbir şeyin aslı varken suretine itibar edilmez. Geleneksel Kemalizm bugünün
koşullarında Güncel Kemalizm olarak geçerliliğini korurken, batılı
emperyalistlerin planları doğrultusunda sahte bir Yeni Kemalizm ile Türk
ulusunun önü kesilemez. Türk ulusu önümüzdeki dönemde yeniden güncelleşen
geleneksel Kemalizm ile yoluna devam ederken, yolunu kesmek üzere
emperyalistler tarafından ortaya atılan her türlü Yeni –Kemalizm saptırmasına
karşı uyanık olmak ve gereken önlemleri alarak ulusal çıkarlarını korumak
zorundadır. Son yıllardaki yaşanan
olaylar ve siyasal gelişmeler ile doğrulanan Güncel Kemalizm, her zaman için
sahte Yeni –Kemalizm arayışlarına izin vermeyecek kadar güçlüdür. Önemli olan
Türk ulusunun bu gerçeği iyi bilmesidir. O zaman her türlü emperyal oyun ve
yapay senaryoların önü kesilebilecektir. Neo-liberalizm adı altında yeni
emperyalizm arayışının ardında koşanların, buna paralel benzeri Yeni-Kemalizm
arayışları hiçbir zaman güncelleşen gerçek Kemalizm’in önünü kesemeyecektir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder