ANKARA KALESİ
TÜRKİYE‘DE YÖN HAREKETİ
Türkiye
Cumhuriyeti’nin yüz yıllık yaşamı boyunca her alanda farklı görüşler ortaya
çıkmış ve bunlar zaman içerisinde düşünce hareketlerine dönüşünce, siyasi ve
edebi akımlar ülkenin düşünsel tarihini oluşturmuşlardır. Osmanlı devleti
döneminde başlayan düşünce akımları merkezi devletin yönetiminde ve yönlendirilmesinde etkin
olmuşlar ,ayrıca bu doğrultuda öne sürülen fikirler ve yaklaşımlar dünyanın
merkezi coğrafyasında siyasal yönlendirmeler ortaya çıkarmışlardır. Orta dünya
bölgesinde meydana çıkan düşünce hareketleri çıkardıkları yayınlar aracılığı
ile kamuoyu oluşturmaya başladıkları zaman hem bölge devletleri hem de dünyanın
önde gelen emperyal güçleri arasında çekişmelere yol açmış ve ayrı ayrı gündeme
gelen fikir hareketleri, var olan devletlerin yönetimlerini etkileyerek
bölgesel gerginlik ve çatışmalara yol açmışlardır. Bu doğrultuda ülke ve devlet
yönetimlerinin yönlenmesinde fikir ve düşünce hareketlerinin ön planda etkileri
olduğu görülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti dünyanın tam ortasında kurulmuş bir
ülke olarak, haritanın ortalarında yer aldığı için, doğu-batı ve kuzey-güney
çekişmeleri sürecinde sağa sola çekilmeye çalışılmış ve o dönem var olan iki
kutuplu dünyanın doğu-batı bloklaşmasının tam ortalarında yer almıştır. İki
kutuplu dünya düzeninin bir ileri iki geri sloganı ile tanınan mehter yürüyüşü,
soğuk savaş döneminde Türk diplomasisinin ana ilkesi konumuna gelmiştir. Doğu-batı
eksenindeki siyasal çekişmeler daha sonraları kuzey-güney eksenine doğru
sürüklenmiş ve dünya haritasının doğu bölgesinde yer alan sosyalist blok
dağılana kadar dünya dengelerinde belirleyici olmuştur.
Dünyanın tam ortalarında yüz yıllarca egemen olan Osmanlı devleti üç kıta arasında yer alan bölgeyi askeri gücü ile korumaya çalışırken, yön göstergesinin tam ortalarındaki güç merkezi olarak doğu -batı ya da kuzey-güney eksenleri arasında gidip gelerek, ülkesel ve küresel doğrultuda dünya dengelerinin oluşumuna dikkat etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulurken böylesine bir zengin kaynaktan olabildiğince yararlanmaya çalışılmış ve o dönemden alınan dersler ile cumhuriyet rejiminin diplomatik yönetimi kurulmuştur. İmparatorluğun son yıllarında birbiri ardı sıra yaşanan olaylar ve bir çöküş sonrasında gündeme gelen küllerin arasından yeniden doğmak misyonu, genç cumhuriyet rejiminin yönünün belirlenmesinde fazlasıyla etkinlik sağlamıştır. Sürekli değişen koşullar yeni dönemleri gündeme getirirken, merkezi devlet yönetimleri zaman zaman bocalamışlar ama geçmişten gelen bin yıllık devlet deneyimlerinin katkılarıyla, yönler çatışması ya da yönsüzlük çıkmazı gibi kaotik ortamlardan Türk devletleri uzak durarak, geleceğe dönük yeni yönetimlerini uygulama özgürlüğünü siyaset alanına getirebilmişlerdir. Uluslararası alandaki gelişmeler dünya politikasını etkiledikçe, yeni koşulların ortaya çıkardığı gerginlikler ve çatışmalar dünya politikasında etkin oldukça, her devlet için gündeme gelen yön arayışları dünyanın tam ortasındaki Türk devletini de yakından etkileyerek ,yeni dünya dengelerinin ortaya çıkmasında ağırlık kazanmıştır. Yirminci yüzyılın jeopolitik yapılanmasının ürünü olarak ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti devleti, yirmi birinci yüzyılın koşulları altında yola devam ederken, yeni ortaya çıkan uluslararası konjonktürlerden yararlanmak ve bu doğrultuda dünya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmek durumunda olduğundan, geçen yüzyıldan gelen yön sorunu gelişerek gündemde kalmıştır. Özellikle yirminci yüzyılın ortalarında bir devrim ortamının siyasal alanda doğması üzerine, ülkede bir yön arayışı kendiliğinden öne çıkarak geleceğin dünyasında Türk devletinin yerinin ve de konumunun ne olacağı sorusuna kalıcı yanıtlar aranmıştır. Yarım yüzyılı aşan bir zaman dilimi içinde Sovyetler Birliği sonrası dünyanın içine gireceği konjonktür yeni dönemin jeopolitik yapılanmaları ile birlikte ele alınarak tartışılmaya çalışılmıştır. Bu tartışmalar sonrasında ülkenin yeni yönü ve jeopolitik yönlenmeleri değerlendirilerek bir karara bağlanmıştır.
Soğuk
savaş döneminin ikinci yarısına girerken Türkiye bir askeri müdahale ile
karşılaşarak çağdaş bir anayasaya kavuşma doğrultusunda yeni bir siyasal düzene
doğru yol alıyordu. Yirminci yüzyılın başlarında kabul edilen Türkiye
Cumhuriyeti anayasası, yeni dünya düzeni açısından bazı konularda geride
kalması yüzünden ülkede yeni bir anayasa gereksinmesi gündeme gelirken yeni ortaya
çıkan cumhuriyetçi Türk gençliği zinde güçler olgusunu da beraberinde
getiriyordu. Rusya sosyalist sistemin patronu olarak güç kaybetmeye başlayınca,
bu savaşın esas tarafı olan Amerika Birleşik Devletleri kurucusu ve baş patronu
olduğu NATO örgütü aracılığı ile, Türkiye’ye müdahale etmeye başlamış ve bu
yeni durum Türk toplumu üzerinde olumsuz yansımalar yaratmıştır. Yeni yetişen
cumhuriyet gençliğinin cumhuriyet rejimine sahip çıkan girişimleri, ülkedeki
asker ya da sivil kökenli zinde güçleri harekete geçirerek, değişen ortama daha
uygun düşecek bir yeni anayasa ile devlet yapılanması istemeye başladıklarında,
ülkeyi soğuk savaş döneminin ikinci yarısına hazır bir duruma getirmek üzere, yeni
bir siyasal yöneliş aracılığı ile Türk devletinin yoluna eskisi gibi normal bir
çizgide devam edebilmesinin yolu açılmıştır. Ülkede var olan zinde güçlerin
devreye girmeleriyle birlikte devletin asker ve sivil bürokratik kadrolarının
devreye girmesiyle birlikte, o dönemin koşullarında hissedilen yenilenme
gereksinmesi karşılanmaya çalışılmıştır. Yirminci yüzyılın ortalarında Türkiye
kendini yenileyerek geleceğin yüzyılının koşullarına uygun bir duruma gelmiştir.
İlerleyen zaman yeni dönemleri ortaya çıkarırken, Türkiye değişen koşulları
dikkate alarak hareket etme zorunluluğunun gündeme gelmesi nedeniyle, soğuk
savaşın ikinci yarısına bir yenilenme adımı ile girmiştir.
YÖN
hareketi, 27 Mayıs sonrasında Türk toplumunun gereksinmesi olan fikri oluşumlar
ve bir düşünce akımının karşılanması çizgisinde bir oluşumun somut biçimlenmesiyle,
Türkiye’nin gündemine girerek, Kurucu Meclis çalışmaları sırasında YÖN isimli
bir derginin yayın hayatına girmesiyle birlikte doğmuştur. Türkiye’nin önde
gelen bazı bilim adamları ve yazarların bir araya gelmesiyle birlikte kurulan
dergi kısa zamanda büyük tirajlara
ulaşınca, YÖN hareketini destekleyen bir aydın oluşumu ülkenin önde
gelen yazarları arasından öne çıkmış ve yeni anayasa ile birlikte devletin
yeniden yapılanması sırasında, YÖN dergisi ülkeye istikamet vererek ve soğuk
savaş döneminin ikinci yarısında Türkiye’nin yeni koşullarda yönünü
belirleyecek ulusal strateji ve politikaları, Türkiye kamuoyu önünde ülkenin
okumuş kesimlerine ulaşacak düzeyde yaygınlaştırarak, 27 Mayıs anayasası
doğrultusunda Türk devleti ile toplumunu ülkeye yön gösterecek bir düzeye
ulaşmasını sağlamıştır. Türkiye’de başarılı bir yayıncılık ile ülkeye hedef
gösterecek derecede etkinlik kuran bu dergi ayrıca kendi ismini öne çıkaran bir
toplumsal ve siyasal hareketin de öncüsü olmuştur. YÖN dergisi 164 aydının
imzaladığı bir YÖN BİLDİRİSİ ile kendisini kamuoyuna tanıtarak, derginin yayın
ilkelerini aynı zamanda ulusal bir hareketin de temel direkleri olarak benimsendiğini
herkese duyurmuştur. Yayınlanan bildiride, ana fikir olarak Türkiye’nin
kalkınmasının ana tezi üzerinde durularak yeni devletçilik akımı açıklanmaya
çalışılmış ve bunun da ancak devlet eliyle olabileceği dile getirilmiştir. Bildiri
de asıl amacın bu bildirinin toplumun çeşitli kesimleri tarafından tartışılması
ve bu tartışmaların sonucunda Türk devleti ile ulusunun doğru yolu bularak, ülke
için en yararlı çizginin doğrultusundaki
yönün alınacak kararlar ile belirlenmesi olduğu belirtilmiştir. İlk sayısı 20
Aralık 1961 tarihinde yayınlanan YÖN dergisi Sovyetler Birliği gibi bir büyük
devlete dayanan sosyalist sistem ve politikaların dünya ülkelerini etkisi
altına aldığı bir dönemde, sosyalist sistem üzerinden gelen devletçi
politikaların bütün sosyalist ülkelerde geçerli olmasını sağlama yolunda yayın
yapan diğer dergi ve gazeteler gibi, YÖN dergisi de bir haftalık yayın organı
olarak böylesine bir mücadeleye giriyordu. Kapitalist sistem şirketlerin
tekelleşerek büyümesi doğrultusunda giderek genişlerken sosyalist sistem devlet
temelli bir yapılanma olduğu için, kapitalist büyüme senaryolarına karşı var
olan dengeleri ve yeni devletçilik akımlarını öne geçirerek koruyarak
sürdürmeyi, yeni bir yol olarak gündeme getiriyorlardı. Şirketler devletlerin
üzerine yürürken, devletler de o dönemde kendilerini yeni devletçilik akımları
ile koruyarak ve güçlenerek yola devam etmek çabasına giriyorlardı.
YÖN
dergisinin ortaya çıkışı o dönemin konjonktürüne uygun bir biçimde gündeme
gelirken, iki dünya savaşı sonrasında batı ülkelerinin şirketleri fazlasıyla
büyüyerek, dünyayı kontrol altına alma çabaları içine giriyorlardı. Batı
sistemi şirketleri sınırsız bir biçimde aşırı desteklerle yönlendirirken, devletler
giderek tekelleşen büyük şirketler yüzünden çok zor durumlara sürüklenerek,
devletlerin iç bünyelerinde kamu yönetimini bozan ve devletlerin sahip
oldukları bütünlüklü yapılanmaları tehlikeye sürükleyen kapitalist saldırılar,
sermaye düzeni içinde gündeme getirildikçe, devletler çöküşe doğru sürüklenerek
sahip oldukları normal düzenlerini koruyamaz duruma geliyorlardı. Bu durumda
eski dengeler ile sosyalist ve kapitalist sistemler arasındaki normal ilişkiler
bozulmaya başlıyordu. Bu gibi dengeler ve normal ilişkiler devletlerin giderek
zayıflaması ve bu doğrultuda uluslararası sistemin dışına doğru sürüklenmeleri,
beraberinde birçok ülkede devletsizlik ortamı yaratmıştır. Siyaset, basın ve
medya büyük sermaye tekellerinin elinde kontrol altına alındıkça, ulusal
ekonomik düzenler sarsılmaya başlamış ve böylesine bir süreç içinde de ulus
devletler varlıklarını koruyamaz ya da yola devam edemez biçimde olumsuz çıkmazlara
sürüklenmişlerdir. Kapitalist devletler giderek çok büyük sermaye oluşumlarına
sahne olurken, bu gibi dengesiz durumlara düşmemek ya da bu gibi gelişmeleri
önceden görerek önleyebilmek amacıyla yeniden devletçilik uygulamalarına
yönelen ulus devletler ikinci dünya savaşı sonrası ortamda öne çıkmaya
başlamışlardır. Emperyalist şirketlerin saldırganlığını hür dünya görünümlü
batı bloku desteklerken, bu tür saldırılara hedef olan ulus devletler yeniden
devletçilik uygulamalarına dönmek zorunda kalmışlardır. Yeniden devletçiliğe
dönerek kendisini kurtarmak isteyen devletler, yeni devletçilik adı altında
kendi kurtuluşlarını sağlayacak bürokratik programlara öncelik vermişlerdir.
Yeniden devletçiliğe dönüş aşamalarında yeni devletçilik görüşleri ve
programları öne çıkarak, bozulmuş olan eski düzenlerin tekrar oluşturulabilmesi
için uğraşılırken bunlardan yararlanabilmenin arayışları gündeme gelmiştir. Yeni
devletçilik siyaseti ve programları şirket hegemonyasının önlenebilmesi
doğrultusunda ulus devletlerin kendilerini kurtarabilmenin çıkış yolu olarak
öne çıkartılmıştır.
İki
dünya savaşı sonrası devletlerin başlattığı yeni devletçilik anlayışı
Türkiye’de YÖN dergisi aracılığı ile başlatılmış ve daha sonraki aşamada da bu
derginin öncülüğünde YÖN HAREKETİ adıyla yeni bir siyasal akımın öne çıkışı
örgütlenmiştir. Dünyanın tam ortasında yer alan Türkiye Cumhuriyetinin
böylesine bir siyasal oluşumun dışında kalması mümkün olamayacağı için,
uluslararası alandaki bu tür gelişmelerin yansıması olarak önce YÖN dergisi
çıkartılmış, daha sonra da YÖN hareketi
aktive edilerek, Türkiye Cumhuriyetinin bütünüyle geleceğini düşünen ve bu
doğrultuda yeni bir yaklaşım
sergileyerek , bir anlamda Türk devletinin geleceği için yepyeni bir yön hedefi
belirleyen çıkış sergilenerek, YÖN dergisinin düşünsel tabanı oluşturulmaya
çalışılmıştır. Türk basınında Kuvayı Milliye döneminden kalma bir geleneğin
izleyicisi olarak var olan Kemalist kadro, yıllardır yazarak yirmi birinci
yüzyıla taşıdıkları Atatürk ilkeleri ve çağdaş cumhuriyetçilik akımının
oluşturduğu siyasal birikimin sağladığı olanaklardan yararlanarak , bütün bu
gibi geçmişin ürünü olan yaklaşımların bir araya getirildiği yeni bir açılım, YÖN
hareketi olarak Türk devleti ve ulusu üzerinde farklı bir biçimde devreye
sokularak yeni bir açılım üzerinden yön hareketi ülkenin önde gelen aydınları
ve zinde güçlerine aktarılmaya çalışılmıştır. YÖN hareketinin ortaya çıkışında
iç ve dış nedenler birbirlerinden farklı bir çizgide etkin olmuşlardır. Selçuklu
ve Osmanlı dönemlerinden gelme Türk toplumunun devletçi karakteri yeni
dönemeçte de yön gösterici etkinliğini sürdürmüştür. YÖN hareketi bir eğilim
olarak, Demokrat Parti yönetimine yönelik iç muhalefet hareketlerinin içinden
doğarak, ülkede geleceğe dönük yeni bir yapılanmanın öncüsü olmuştur. Demokrasi,
kalkınma ve Kemalizm kavramlarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmak
istenen yeni sentezci yaklaşım, yeni yön arayışına yönelirken özellikle
Türkiye’nin gelişmişlik sorununu Kemalizm çizgisinde devletçilik ile
kalkınmacılık bütünleşmesinde aramıştır. Önde gelen yazarların yayınlanan
makalelerinde sentez arayışı öne çıkarken devletlerarası rekabet düzeninde, Türkiye’yi
yeniden güçlendirecek bir atılımın Kemalist devletçilik ile ulusal kalkınmacılık
birlikteliğinde olabileceği gibi genel bir eğilim doğuyordu.
Yayın
hayatına bir bildiri ilanı ile başlayan YÖN dergisi164 bilim adamı ve yazarın
imzalarıyla iç ve dış kamuoyuna bildirilirken, derginin dayandığı fikirler ve
ilkeler açıkça dile getiriliyor ve bu doğrultuda adımlar atılabilmesi için
nasıl bir yol izleneceği de açıklanıyordu. Ülkenin önde gelen bilim adamı
düşünür ve yazarları ortak bir yön bulabilmek için yola çıkarlarken, batı emperyalizmine
karşı direnen Sovyet sosyalizmi ile Atatürk Kemalizmi arasında kalıyorlardı.
Doğu bloku saldırgan batı emperyalizmine karşı
Rusya’da sosyalist bir devlet yapılanmasını örgütlerken, Türkiye’de üç
dünya arasında Atatürk’ün devlet modeli ile dünya haritasındaki yerini
alan Atatürk Türkiye’sinin modeli olarak
Kemalizm, Sosyalizm ve Kapitalizm modelleri arasında yapılan karşılaştırmalarda,
Türkiye’nin devreye girmesiyle birlikte yapılan değerlendirmeler sırasında eski
Osmanlı hinterlandı üzerinde sosyalist sisteme sınırdaş bir yeni devlet, Türkiye
Cumhuriyeti olarak kuruluyor ve kendisine bir devlet modeli olarak Kemalizm’i
benimsiyordu. Bu doğrultuda yayınlanan YÖN bildirisi ülkenin önde gelen aydın
ve yazar kadrolarını devreye sokarak, onların sahip olduğu ulusal birikimi gündeme
getirmeyi hedefliyordu. Dünya değişirken Türk halkının kendisini bütün
özlemlerine kavuşturacak bir yön aramakta olduğu ve bu bildirinin altına
imzasını atan ülkenin önde gelen aydınlarının katkılarıyla, yeni bir YÖN belirleme
girişiminin benimsenmesi gerektiği açıkça vurgulanarak bildirinin giriş kısmı
özetlenmektedir. Türkiye’yi yaratan Atatürk devrimlerinin ana amacı iyi
bilinirse o zaman yeni dönem için Türkiye’nin yönünü belirlemenin daha kolay
olacağı belirtilmektedir. Batılılaşmanın Atatürk’ün hedefi olduğu bildiride
dile getirilirken, aynı zamanda batı blokunun içinden çıkan çağdaş demokrasi
anlayışı ve uygulamaları da önemsenerek, diğer bir maddede dile getirilmiştir. Yoksulluğun
sosyal adalet politikaları aracılığı ile önlenebileceği ve bu doğrultuda
kalkınma politikalarının kesinlikle sosyal adalet anlayışına dayanması
gerektiği vurgulanmaktadır. Ekonomik kalkınmanın hızla gerçekleştirilebilmesi
için demokrasinin halk kitlelerine ulaştırılması gerektiği dile getirilmektedir.
Türkiye’nin
hızla kalkınabilmesi için özel ve devlet sektörlerinin birlikte çalışmaları ve
bunun içinde iki sistemin bir araya getirilerek karma bir ekonomik modelin
gündeme getirilmesinin gerekli olduğu, gene aynı bildirinin maddeleri içinde
yer almıştır. Yeni kurulan Devlet Planlama Teşkilatı’nın bilimsel verilere
dayanarak hazırladığı ulusal kalkınma stratejisinde devlete ve topluma yön
göstererek, Türk devletinin devletler arası rekabet düzeninde daha güçlü bir
biçimde ön sıralardaki yerini alması hedefleniyordu. Ekonomik sektörlerin daha
etkin bir çizgide çalışabilmeleri için verimliliği her alanda artıran önlemlere
gereksinme olduğunu görerek ve yeni adımların atılması hazırlanarak devreye
sokulmuştur. Türkiye’nin planlı bir merkezi ekonomi düzeninde yeni devletçi
yaklaşımlar aracılığı ile kalkınma yarışında daha üst düzeylerde yer alması, YÖN
hareketinin öne sürerek savunduğu ana ilkelerden birisi olmuştur. İnsanların
çok çalışması ve ortaya koydukları emeğin karşılıksız kalmaması hızlı
kalkınmanın gerçekleştirilmesi açısından YÖN hareketi açısından savunulmuştur.
Planlı bir eğitim seferberliğine girmek Köy Enstitüleriyle başlatılan kırsal
alan üretim seferberliğinin sürdürülmesi açısından bildirinin son paragrafında
dile getirilerek savunulmuştur. Ülke düzeyinde sendikaların, kooperatiflerin, sivil
toplum kuruluşlarının ve meslek kuruluşlarının demokrasiyle bütünleşerek
güçlenmeleri, YÖN hareketinin örgütlü halkçılık ve demokratik katılım ilkeleri
açısından savunulmuştur. Adil ve eşitlikçi bir ekonomik düzen kurulurken, köklü
bir toprak reformunun yapılması YÖN hareketi tarafından sonuna kadar
savunulmuştur. Orta tabakalar ve yoksul halk kitlelerinin açlık sınırından
kurtulabilmeleri için, kırsal alandaki toprak reformu girişiminin kentlerdeki
endüstriyel kalkınmaya paralel bir biçimde yeni devletçilik uygulamaları içinde
ele alınmalarının gerekli olması, eşitlikçi ve adil bir ekonomi açısından orta
tabakalar tarafından desteklenmeleri gerektiği, önemle bildiri metni içinde yer
almaktadır. Türkiye’nin nasıl içine sürüklendiği çıkmazdan kurtulacağına dair
açıklamalar, YÖN bildirisi içinde önerilen tutum ve politikaların örgütlü bir
biçimde uygulanabilmesine bağlı olduğu, hareketin ana metni olan bildiride
belirtilerek kamuoyuna açıklanmıştır. Bugünün dünyası açısından da çok önem
taşıyan bir yeni devletçilik anlayışı, dünyaya ve de Türkiye’ye yön vermek
üzere bildiri aracılığı ile açıklanıyordu.
YÖN
isimli derginin yayınlanması ile başlayan YÖN HAREKETİ, demokratik düzen
içerisinde kendisine bir taban yaratmak ve bu taban üzerinden de geleceğe dönük
bir yapılanmayı örgütlü bir biçimde yapabilmek üzere hareketin önde gelen
yönetici ve temsilcilerinin bulunduğu örgütler kurarak, demokratik düzen içinde
kendisine toplumsal açıdan örgütlenmiş bir yapılanma sağlamaya çalışmıştır.
Dergi’nin çıkışından sonraki aşamada örgütlü bir yapılanma arayışı içine giren
hareketin öncüleri derginin çıkışı sonrasında Sosyalist Kültür Derneği adı
altında dernekleşerek, gelecek için kurumlaşma arayışına girmiştir. Sosyalizm
ve Kemalizm arasında bir dergi çıkaran ve daha sonra da dernekleşerek örgütlü
bir yapıya kavuşan YÖN hareketi Sosyalist Kültür Derneği oluşumu ile
Kemalizm’den daha çok sosyalizme yakın olduğunu ortaya koymuştur. Sosyalist
Kültür Derneği’nin kuruluş sırasında açıkladığı bildiride, YÖN bildirisinde ve
hareketin programlarında ele alınarak işlenen konulara yakın bir duruş
sergilendiği anlaşılmaktadır. Sosyalist Kültür Derneği hareketin sosyalist
içeriğini kuruluş sırasında açıklarken, aynı zamanda YÖN hareketinin de bu
doğrultuda daha açık bir kimliğe sahip olmasını sağlamıştır. Çıkış noktası
olarak Atatürk devrimleri açıklanırken, daha sonraki aşamada da sosyalist bir
hareketin esasları ortaya konmuştur. Batılı bir devlet düzenine sahip olmak ana
amaç olarak ortaya konurken, bu doğrultuda neler yapılabileceği açıklanmıştır. YÖN
HARAKETİ Sosyalist bir dernek kurarken ve batı tipi bir devlet kurmaya öncelik
verirken, baştan çelişkili bir görüntü vermiş ama daha sonraki yayınlarında ve
toplantılarında, Atatürk ve Kemalizm’i de tartışma alanına çekerek inceleyerek
de Türkiye’nin içinde yer alarak sahip bulunduğu jeopolitik dengeler
kendiliğinden gündeme gelmiştir. Kemalist Türkiye kapitalist batı ve sosyalist
doğu bloku arasında yer alırken YÖN hareketi de Kemalist bir cumhuriyet ile
sosyalist bir devlet modeli arasında yer alarak, siyasal tartışmalarda ana
sorun olarak her zaman için gündemde yer almıştır.
Sosyalist
Kültür Derneği, sosyalizm kimliği ile kurulurken, YÖN HAREKETİ Kemalist kimliği
ile Türkiye Cumhuriyeti’ne yakın durmuş ve böylece bir Sosyalizm ve Kemalizm
birlikteliğinin yollarını açmaya çalışmıştır. YÖN bildirisi ile Sosyalist
dernek bildirisi birlikte ele alınarak incelendiği aşamada sosyalizmin
uluslararası bir düzen olarak ele alındığı, Kemalizm’in de ulusal bir devlet
modeli olarak kapitalist batı dünyası ile sosyalist doğu dünyası arasında yer
aldığı görülmektedir. Bu açıdan iki farklı kategori içinde bulunan sosyalizm ve
Kemalizm birlikteliği, orta dünyada yer alan Türkiye’nin jeopolitik konumuna
göre belirlenmeye çalışılırsa, o zaman da sosyalizmi yön olarak belirleyerek
Kemalizm üzerinden bu hedefe yönelmek bir seçenek olarak gündeme gelmektedir. İki
kavramın birlikte incelenmesi sırasında ya Kemalizm üzerinden Sosyalizme
ulaşılacaktır ya da sosyalizm esas kabul edilerek Kemalizm bu duruma göre yeni
bir içerik kazanacaktır. Sosyalist sistemin soğuk savaş sonrasında yıkılması, ama
bu noktada Kemalist Türkiye Cumhuriyeti’nin ayakta kalmasıyla üçüncü dünya
ülkeleri için ortadan kalkan sosyalist devlet modeli silinirken, Türkiye
Cumhuriyeti’nin Atatürk modeli bir devlet düzeni olarak devam etmesi ve
geleceğe dönük olarak kapitalist devlet modelinin gerçek bir alternatifi haline
gelmesiyle, Kemalizm’den sosyalizme geçiş değil ama bu durumun tam aksi yönde
sosyalist sistemi çökerken küçük ve orta boy devletler için alternatif devlet
düzeni olarak Kemalist modelin giderek büyüyen bir seçenek haline geldiği dile
getirilmektedir .Sosyalist sistem varken kurduğu sosyalist dernek ile bu
ideolojiye daha yakın duran YÖN HAREKETİ’nin uzantıları, sosyalizm sonrası yeni
dünya düzeni aşamasında, şirketçi kapitalizme karşı devletçi bir Kemalizm’i
yeni bir alternatif olarak öne sürerken, kapitalist saldırıların çökerttiği ütopik sosyalizmin, yerini realist bir
Kemalizm’in aldığı görülmektedir. Soğuk savaş ve sonrasında gündeme gelen
küreselleşme dönemleri dikkate alındığı zaman önce tekelleşen ve daha sonra da
küreselleşen batının önde gelen büyük şirketleri saldırgan bir kapitalizme
yöneldikçe, üçüncü dünya hareketleri içinde yer alan orta ve küçük boy
devletlerin, daha mütevazi bir tavır izleyerek dünya ülkelerine orta
tabakaların ve ulusal devletlerin çıkarları yönünde ulusal ve üniter
devletleşme yoluna girmiş olan üçüncü dünya devletlerinin, çöken sosyalist
sistemin devre dışı kalmasıyla öne geçerek ,geleceğin dünya düzeninde küresel
şirketler emperyalizmine karşı, ulus devletler dayanışmasıyla karşı çıkılacağı anlaşılmaktadır.
YÖN
HAREKETİ önce dernekleşerek başladığı toplumsal alan kazanma girişimlerine daha
sonraki aşamada ÇALIŞANLAR PARTİSİ adı altında bir siyasal örgüt kurarak devam
ettirmeye çalışmıştır. Sosyalist ekonominin gerektirdiği ilkeleri benimseyen
YÖN HAREKETİ, en büyük ekonomik değer olarak alınteri ve emeği esas alarak
hareket ederken, işçi sınıfına dayanan sosyalistleri taklit etmeyerek, asker ve
sivil bürokrasinin desteğini alarak, işçi sınıfı dışında çalışan halk kitlelerinin
emeğini ve alınterini korunması gereken
en büyük ekonomik değerler olarak savunmuş ve bu duruş ile de zengin sınıfların
aşırı kazanç peşinde koşan sömürgeci haksız sömürülerine karşı, alınteri ve
emek ile çalışan halk kitlelerinin emperyalizme karşı gösterdikleri mücadelenin haklı göstergeleri
olarak korunmaları gerektiği, YÖN hareketinin çalışan halk kitlelerine verdiği
önem ve öncelik olarak benimsenmiştir. Sosyalist Kültür Derneği işçi sınıfı ve emek faktörünü en büyük değer olarak
açıklarken, bürokratik ve entelektüel toplum kesimlerinin içinde yer aldıkları
orta tabakaların örgütü olarak YÖN
HAREKETİ yalnızca işçi sınıfını esas almamış ama bir halk cumhuriyeti çatısı
altında yaşayan tüm orta sınıfları, çalışan
halk kitlelerini ve bürokratik güçleri yanına alan YÖN dergisi, kendisinin
önderliğinde dernek ve parti kurarken sosyalizm ideolojisine karşı mesafeli
hareket ederek işçi sınıfını ikinci plana atarak, Kemalizm’in ana ilkeleri
arasında yer alan ulusal toplum yapısı ile birlikte ulus devlet modelini de
koruma altına alarak, Türkiye’nin yeni yönü olarak ulus devletin güçlendirilmesi ve bu
doğrultuda bölgesel ve küresel ilişkilere girerek küresel emperyalist saldırıların
önlenebilmesi için yeni ekonomik politikalar geliştirilmesine öncelik
tanınmıştır. YÖN HAREKETİ işçi sınıfı sosyalizmini değil ama bunun yerine
çalışan halk kitlelerinin çıkarları üzerinden eşitlikçi bir demokrasiyi Türk
toplumunun ulusal çıkarları doğrultusunda savunmuştur. Ülkenin önde gelen
aydınları ülkenin önde gelen bürokrat kadrolarının öncü katılımı ile çağdaş
uygarlık çizgisine doğru yönelerek, modern dünyanın daha ileri düzeyde
örgütlenmelerini YÖN HAREKETİ çizgisinde Türk devleti çatısı altında gerçekleştirmeye
çalışmışlardır.
Yirmi
birinci yüzyıla doğru ilerlerken ortaya çıkan YÖN akımı, Türk solunu fazlasıyla
sarstığı gibi aynı zamanda Türkiye’deki yeni siyasal oluşumların ortaya
çıkmasında da etkin bir rolü olmuştur. YÖN dergisinin kurucusu ve YÖN
hareketinin teorisyeni olarak öne çıkan Doğan Avcıoğlu eski bir planlama uzmanı
olarak hazırlamış olduğu “Türkiye’nin düzeni” isimli kitabıyla dünya tarihi
içinde Türkler ve Türk devletleri konularını incelemiş ve bu doğrultuda bazı
önemli öneriler geliştirerek, kurucusu olduğu YÖN hareketinin istekleri
doğrultusunda YÖN’cülüğü bir siyasal ve toplumsal akıma dönüştürmeye çaba
göstermiştir. ÇALIŞANLAR PARTİSİ ile birlikte Sosyalist Kültür Derneği
oluşumları, YÖN hareketinin Türkiye için yol gösteren bir öncülük girişimleri
olarak tarih sahnesinde gündeme gelmişlerdir. Atatürk’ün partisinin varlığını
sürdürmesi karşısında Kemalizm kavramı yeterince ele alınarak incelenememiştir.
Ne var ki, sosyalist sistemin dağılması üzerine de tüm sosyalist dünyada olduğu
gibi Türkiye’de de farklı gelişmeler siyaset sahnesinde gündeme gelmiştir. En
son nokta ya da ana hedef olarak bir YÖN tespiti, YÖN dergisinin ana amacı
olarak Türkiye’de etkinliğini sürdürürken derginin çıkış aşaması geride
kaldıkça, YÖN hareketinde de yön değişiklikleri ile başka konulara ya da
ilkelere yönelme gibi çelişkili durumlar gündeme gelmiştir. YÖN dergisinin
yayın hayatına girerken ana amacı olan Kemalizm-sosyalizm çekişmesinin bir
sonuca bağlanması istendiği gibi yapılamamış ve bu nedenle Türk devleti ve
ulusuna yeni bir YÖN tayini konusunda gerekli adımlar tam olarak atılamamıştır.
Sol Kemalistler Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından Kemalizm’i Marksizme
üstün kılmaya çalışırken sosyalistlerin karşı saldırıları ile karşılaşıyorlardı.
Bu nedenle YÖN hareketi istediği gibi bir sosyalizm-Kemalizm karşılaştırması
yapamıyordu. Kemalizm milli bir kapitalizm kurma yolunda Türk halkına öncülük
yapıyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin önümüzdeki yeni dönemdeki ana hedefi olarak
da ve YÖN dergisinin aracılığı ile de Türkiye geleceğin dünyasında daha güçlü
bir ulus devlet yapılanması doğrultusunda ön plana doğru çıkıyordu. YÖN DERGİSİ
Atatürkçülüğü tam bağımsızlık içinde toplumsal devrimler yolu ile çağdaş
uygarlığa ulaşmak olarak açıklıyor ve Türk devletini YÖN hareketi aracılığı ile
daha derli toplu bir siyasal örgütlenme olarak öne çıkarıyordu.
Soğuk
savaş döneminde komünizm bir suç unsuru olarak tanımlanırken, sosyalizm de bu
doğrultuda potansiyel suçluluğun ön adımı olarak görülüyordu. Bu çerçevede sol
bir akım olarak öne çıkan YÖN hareketi, sosyalizm yüzünden takibata uğramamak
üzere Kemalist kimliğini öne çıkararak ve var olan anayasal düzen çerçevesinde
meşruiyet zırhını kullanarak mahkemelerle uğraşmamayı tercih ederken,
Türkiye’nin iç dünyasına dönük araştırma ve çalışmalarda Sovyetler Birliği
üzerinden açılabilecek davalar ya da sol senaryolar içinde gösterilmek isteniyordu.
Sosyalizm ve Kemalizm arasında bir yerde karma görüş ve düşünceler ile davranan
YÖN HAREKETİ, bu alanda Türkiye’deki ilk örnek olarak devletçilik
uygulamalarının ulusal ve devletçi yönlerini bir bütünsellik içinde bir araya
getirerek yirmi birinci yüzyıla doğru giderken, yirminci yüzyılın siyasal
birikiminin bir sentezini gündeme getiriyordu. Meşruiyet zemininde Kemalizm’i
araç olarak kullanan YÖN HAREKETİ uluslararası alanda sosyalist sistemin çöküşü
üzerine, Türkiye’nin geleceği için Kemalizm’i öne çıkararak ve yeni devletçilik
uygulamalarını ulusal bir ideoloji ile besleyerek destekleyebilmenin yollarını
aramıştır. Yirminci yüzyılın en önemli siyasal olayı olarak Sovyetler
Birliğinin çöküşü gerçekleşince, bütün dünya ülkelerinde sol ve sosyalist
partiler çökmüş ve siyasal akımlar içinde de sosyalist hareketler önemini ve
gücünü yitirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi ideolojisi olarak
siyaset sahnesinde yerini alan Kemalizm uzun süre komünizmin panzehiri olarak
kabul edilerek, resmi ideoloji görünümü ile Türk devletinin politika sahnesinde
denge unsuru olarak kullanılmıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında gündeme
gelen ara rejimler ve askeri yönetimlerin zaman zaman Kemalizm kavramını
dayanak noktası yapmaya yönelmeleri, Türk devletinin kurucu önderi Atatürk’ün
belirlemiş olduğu cumhuriyetin temel ilkelerinin, Kemalist sistemin temel düşünsel
dayanakları ile içerik ve anlam açısından ortak anlama sahip olması
nedeniyledir.
Türkiye’de YÖN sorunu çok büyük bir meseledir.
Dünyanın merkezi bölgesinin ortalarında bir jeopolitik konuma sahip olması
nedeniyle, Türkiye için her zaman doğu-batı ve kuzey-güney ekseninde bir yön
sorunu vardır ve giderek çok kutuplu bir gezegen haline gelen dünyanın harita
üzerinde incelenmesi sırasında bu durum bölgenin geleceği açısından ağırlıklı
bir biçimde öne çıkmaktadır. Türkiye için ilericiliğin ve gericiliğin ölçüsü
emperyalizme karşı çıkmak ya da bu akıma yandaş olmak gibi oluşumlar, Türkiye’nin
merkezi konumunun açık bir göstergesidir. Partiler ve siyasal örgütler
emperyalizmin konumuna göre yerlerini belirlerken piyonluk, yandaşlık gibi
Truva atı olarak da yerlerini ya da konumlarını belirleyebilmektedirler. Siyasal
partiler merkezi alana gelen emperyalist ya da Siyonist akımlara göre yerlerini
belirlerken aynı zamanda bu tür örgütlere karşı mesafeli bir tutum içine
girerek, kendilerini karşıt ya da düşman çizgisinde bir konumda olduklarını
ifade ederek daha farklı bir yönde geleceğe dönük siyasal tutum ve
davranışlarını açıklayabilirler. Türk siyaseti batı hegemonyasına yakın duran
bir çizgide geliştiği sürece, Türkiye batı blokunun bir parçası olarak
görülmektedir. Ne var ki, bu durumun tersi bir gelişme batı karşıtlığı
çizgisinde orta dünyaya yansıdığı zaman da Türk devletinin doğu-kuzey ve güney
çizgisinde konum değiştirdiği görülmektedir. YÖN hareketi 27 Mayıs sonrası
dönemde sahneye çıkmış ve 12 Mart ,12 Eylül,28 Şubat gibi askeri dönemlerde YÖN
HAREKETİ’nin ara rejimler ve askeri yönetimlerin üzerinde düşünsel çizgide her
zaman için ağırlığı olmuştur. Emperyalizme ve siyonizme karşı ulusal çizgide
yol izleyen askeri yönetimler batı kapitalizmi ile doğu sosyalizmleri arasında
kalırken, son dönemlerde bölgedeki din ağırlığı üzerinden ortaçağın dinci
politikaları yeni YÖN olarak batı emperyalizmi üzerinden Türkiye’ye empoze
edilmektedir. Laik ve çağdaş bir cumhuriyet kurmak üzere yola çıkan Kuvayı
Milliye hareketinin, aradan geçen yüz yıllık zaman dilimi sonrasında başka
yönlere kayması ya da dış müdahaleler ile emperyalist yönler doğrultusunda
saptırılmasının yüz yıllık bağımsızlık dönemi sonrasında mümkün olmadığı
görülmüştür. Türkiye geçmişte yaşanan siyasal gelişmelerden yararlanarak kendi
geleceği için ulusal bir yön hareketine yönelirken, geçen yüzyılın son
döneminde ortaya çıkmış olan YÖN HAREKETİ’nden yararlanarak, kendi çıkarları
çizgisinde sentezci bir yola yönelecektir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder