Çanakkale,
Anti – Emperyalist Bir Savaştır
Her
sene olduğu gibi Birinci Dünya savaşının başlangıç aşaması olan ÇANAKKALE
SAVAŞI Türk devleti ve ulusu
tarafından bu yılda anıldı . Ne var ki , aradan yıllar geçtikçe anma törenleri ile birlikte basın ve medya
organlarında bu kutsal zaferin ele
alınışı da değişiklik göstermeye başladı .İmparatorlukların çökmesine ve
dağılmasına yol açan Çanakkale Savaşı,
devletlerarası bir savaş olmasına rağmen özellikle
din merkezli çevreler ve bazı
önde gelen siyasal İslam temsilcileri bu savaşı
bir din savaşı gibi göstererek ve
konuyu sadece Müslümanlar ile Hrıstıyanların çatışması
biçiminde ele alarak,devletlerarası bir savaş olan Çanakkale savaşını
değerlendirirken, çok ciddi bir tarihsel yanlışa neden olmaktadırlar
. Devir değişikliğine giden yolu açan bu
savaş ,devletler arası bir çekişme ve çatışma sürecinin en kritik noktasında
gündeme gelmiş olan tarihsel bir olgudur
.
Birinci Dünya Savaşı öncesi dönemde İngiltere ve Fransa el ele vererek
bütün dünya kıtalarını birbirine bağlayan büyük sömürge imparatorlukları
kurmuşlardı . Avrupa gibi küçük bir kıtadan ortaya çıkan bu iki devlet Atlantik
kıyılarında bulunmanın getirdiği jeopolitik kolaylıklardan fazlasıyla
yararlanarak ,denizlerve okyanuslar üzerinden bütün dünya kıtalarına girerek,
her bölgeyi Avrupa merkezli sömürge
imparatorluklarına bağlayarak bir dünya hegemonya düzeni oluşturmuşlardı . Tama
anlamıyla bütün dünyaya egemen olabilmeleri için Akdeniz üzerinden merkezi coğrafyaya da
egemen olmaları gerekiyordu . Bu amaçla Akdenize girerek Çanakkale önlerine gelen bu iki Atlantik
gücünü önlemek ve dengelemek üzere de ondokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde
devlet birliğini sağlayan Alman devleti ,
Osmanlı devleti ile bir askeri anlaşma imzalayarak Balkanlar ve Anadolu bölgelerine girerek, bir
Avrupa gücü olarak Atlantik güçlerinin bütün dünyaya egemen olmasının önüne
geçebilmenin mücadelesini veriyordu . Özellikle son dönemde Almanya’nın sanayi
alanında öne geçmesi ve dünyanın önde gelen askeri gücü olmasıyla birlikte Almanlar Atlantikçilere merkezi alanda yer
vermek istemiyordu . İngiltere ve Fransa ‘da Almanların önünü kesmek üzere
Rusya’ya yardık etmek istiyorlardı ama
Almanya Osmanlı ülkesine gelerek
bu iki Atlantikçi gücün Rusya’ya yardım göndermesini önlemeye
çalışıyordu . Alman birliğinin sonraki aşamada bir Avrupa gücüne dönüşmesi ile
, İngiltere ve Fransa birlikteliğinin
merkezi alan üzerinden dünya hegemonyasına yönelmelerinin önlenmesi için
çaba gösteriliyordu . İşte bu
aşamada Çanakkale savaşı tarihin bir kesişme noktası olarak yirminci yüzyılın başlarında gündeme geliyordu .
Önce Roma daha sonra da Bizans
İmparatorluklarının çöküşü üzerine merkezi alanda otorite boşluğu gündeme
gelince , Avrupa merkezli batılı ülkelerin topladıkları ordular ile tam on
bir kez Haçlı seferlerine yöneldikleri
ve bu doğrultuda Hrıstıyan ordular ile yeniden merkezi alandaki eski Roma ve
Bizans topraklarına egemen olmaya çalıştıkları tarihin ortaya koyduğu bir gerçektir . O aşamada Hazar’dan güneye inen
Selçuklu orduları merkezi alana egemen olurken, sürekli olarak Haçlı seferleri
ile karşı karşıya kalmışlar ve bu
orduları yenerek geri püskürtmüşlerdir .Bu ordular o dönemde Amerika siyasal gündemde olmadığından hep Avrupa merkezli olarak ortaya çıkmışlar ve yeniden Roma ve
Bizans hegemonyası peşinde koşan Hrıstıyan toplumların askerlerinden
oluştukları için Haçlı seferleri ismi
ile adlandırılmışlardır . Ne varki , Çanakkale savaşlarında boğazlar bölgesine gelen deniz birliklerinin milli devletlerin donanmaları ile karaya çıkması, gelen askerlerin bir din ordusu olmadığını
açıkça göstermekte ve bu yüzden de Çanakkale savaşları yeni bir Haçlı seferi
olarak tarih bilimince kabül
edilmemektedir . İngiliz ve Fransız askerleri Hrıstıyan toplumların içinden
çıkmalarına rağmen ,mensup oldukları devletlerin ulus devlet niteliğini
taşıması nedeniyle milli ordular
olarak bir misyon üstlenmişlerdir . Bu
açıdan ortada bir din savaşı vermek üzere gelmiş olan ümmet orduları yoktur . Haçlı seferlerinde
Avrupa’nın her ülkesinden toplanan
Hrıstıyan ordular sözkonusu olduğu için
, bunlara karşı Müslüman olmuş Selçuklu askerleri çıkmış ve Hrıstıyan ordularının yeniden
merkezi bölgeye gelerek ikinci kez
Roma ya da Bizans gibi Hrıstıyan devletlerin merkezi alanda
hegemonya oluşturmalarına izin
verilmemiştir .
Çanakkale savaşları yirminci
yüzyılın Haçlı seferleri olmadığı gibi , merkezi bölgede var olan Osmanlı
devleti de sınırları içinde her din ve kökenden gelen insanların ortak yaşadıkları
bir heterojen bölgesel imparatorluk olduğu için , İngiliz ve
Fransızlara karşı Alman general ve subaylarının yönetimi altında savaşa giren
Osmanlı ordusunda Osmanlı vatandaşı olan Ermeni ,Rum ve Yahudilerin de savaşa girdikleri görüldüğü için Osmanlı
ordusuna da bütünüyle bir İslam ordusu olarak bakmak gerçekliği bütünüyle yansıtmaktan uzaktır . Osmanlı
ordusunda gelecekte Filistin’de İsrail’i
yeniden kurmak isteyen Siyonistlerin
katır birlikleri de yer almış ayrıca
Macaristan’dan gelen bazı askerlerde geleceğin oluşturulması
doğrultusunda bu savaşın içinde yer alarak etkili olmaya çalışmışlardır .Bu
durum dikkate alınırsa Çanakkale savaşlarının Müslümanlar ile Hrıstıyanlar
arasında yapılan bir din savaşı olmadığı ama aksine dört büyük devlet arasındaki bölgesel
hegemonya çekişmelerinin gündeme getirdiği
sıcak çatışmalar olduğu görülmektedir . Almanların yönetimindeki Osmanlı
ordusu bu savaşlarda yenilseydi İngiliz ve Fransız yardımları Rusya’ya
ulaştırılacak ve Rus devleti 1905
yılında karşı karşıya kaldığı Japon savaşı sonrasındaki çöküntüden
kurtularak ve yeniden güçlenerek tarih
sahnesine çıkarak Alman
İmparatorluğunun önünün kesilmesinde
etkin bir rol oynayacaktı .Ne var ki , savaşı Almanya destekli Osmanlı orduları
kazanınca , İngiltere ve Fransa Çanakkale’yi geçerek Rusya’ya yardım edememiş ve bu doğrultuda
Rusya’daki kaos ve karışıklık , sosyalist devrimin yapıldığı tarihe kadar devam
etmiştir .
İngilizler ile Fransızlar okyanus kıyısı ülkeler üzerinden
bütün denizlere açılabildikleri için
dünya hegemonyasını kıtalar
üzerinde kurabilmişlerdir . Almanya
ise bir kara ülkesi olarak Avrupa
kıtasının tam ortasında yer almıştır . Böylesine bir jeopolitik’e sahip olan
Almanya batıdaki iki dev ülke olan
İngiltere ve Fransa’yı devre dışı bırakarak batıya ve denizlere açılamamış ama
bulunduğu coğrafyanın uzantısı olan doğu bölgesine açılarak merkezdeki Osmanlı
topraklarına girmiştir . Savaş öncesinde Osmanlı ülkesi ,İran ve Orta Doğu
bölgelerinden Afganistan’a kadar var olan İslam coğrafyasında bir Alman-İslam devleti olarak Töton
İmparatorluğu oluşturmayı ulusal
jeopolitik hedef olarak önüne koyan Almanya
, İngiltere ve Fransa’dan önce
davranarak merkezi alanda yapılanmaya
yönelmiştir . Bu doğrultuda milyonlarca Alman vatandaşı Osmanlı ülkesi
üzerinden Rusya ve Orta Asya bölgelerine gönderilerek geleceğin Alman-İslam imparatorluğu olarak Töton
devletinin temelleri Avrasya bölgesinde
yeni bir yapılanma olarak öne çıkartılmaya çalışılmıştır . İngiliz ve Fransız
donanmalarının Çanakkale’yi geçerek Karadeniz üzerinden Rusya’ya askeri yardım
götürmeyi hedeflemesinin arkasında yatan en önemli neden, Almanya’nın kendi kontrolü altında bir İslam
imparatorluğunu dünyanın orta bölgelerinde kurmaya çalışmasıdır . Alman devleti
Osmanlı toprakları üzerinden İran ve Orta Asya bölgelerine uzanarak Avrasya’yı başkalarına bırakmamaya
çalışırken , dünya hegemonya kavgasında kendi projesi olarak Töton İmparatorluğu
projesini de Atlantik güçlerine karşı yeni bir bölgesel alternatif olarak ortaya koymuştur .
İngiltere’nin Birleşik Krallık adı altında bütün
sömürgelerini bir araya getirerek bir dünya devleti oluşturmaya yöneldiği
aşamada, jeopolitik açıdan denizlere
açılma şansı olmayan Almanya ,doğu
politikasını devreye sokarak Balkanlar ,Anadolu ve İran üzerinden Türkistan’a kadar ulaşacak ve Çin ile sınır
komşusu olacak bir Avrasya devleti
olarak Töton İmparatorluğunu kendisinin yola devam edebilmesi için zorunlu bir adım olarak görüyordu .Bu nedenle
Avrasya’nın giriş kapısı konumundaki Boğazlar’da askeri varlık geliştirerek ve Osmanlı ordusu ile birlikte İngiltere ile
Fransa’nın önüne geçerek bu kapıyı Atlantik güçlerine karşı kapatıyordu . Çanakkale’de
Alman generallerinin komutasnda Alman
subayları olmasaydı , Osmanlı ordusunun bu savaşı kazanması mümkün
olamayabilirdi . Çünkü Osmanlı devleti son döneminde saray yaptıran padişahlar
yüzünden büyük borçlara sürüklendiği için , silah almaya ya da orduyu
güçlendirmeye yönelik harcama yapamaz duruma gelmiş ve bu yüzden de Almanlara
muhtaç kalarak bu ülke ile bir askeri antlaşma imzalama yoluna gitmiştir . Almanlar
İngiliz ve Fransızları Çanakkale’de geri püskürtürken , bir çok vatandaşını da
Rusya ve Kazakistan gibi ülkelere göndererek gelecekteki Berlin merkezli
yeni imparatorluğun temellerini atmaya çalışıyordu . Bu durum
aynı zamanda Birinci Dünya Savaşına giden yolu da açarak ,imparatorlukların
parçalanmasına ve aynı zamanda ulus devlet sürecinin Avrupa kıtası üzerinden
Asya kıtasına doğru gelmesine Türkiye
üzerinden yardımcı oluyordu .
Çanakkale savaşında dört devletin
çarpışmalara katılması , bu olayın bir
emperyalizm ve kendini
koruma noktasında antiemperyalizm olarak öne çıkmasına neden olmaktadır . İngiltere ve
Fransa emperyalist devletler olarak Çanakkale önlerine gelerek Akdeniz’den
Karadeniz’e geçmeye çaba göstermişler ama bu durumda toprakları tehdit altına
giren Osmanlı devletinin ,bu emperyalist saldırıya karşı antiemperyalist bir yol izleyerek bir savunma savaşına giriştiği ve bu yolda da
Atlantik emperyalizmine karşı Avrupa emperyalizminin baş temsilcisi
Almanya’nın askeri ve ekonomik
yardımlarını aldığı görülmüştür . Almanya
yıkılmakta olan Osmanlı devletini destekleyerek
İngiliz ve Fransız ordularının Avrasya bölgesine girmelerini
engellemiştir .Alman subayları bu
savaştan önce İstanbul’a gelerek yerleşmişler , bu arada hem Türkçe öğrenerek
Türk askeri ile diyalog kurmuşlar hem de
geleceğe dönük Avrasya siyasetleri doğrultusunda Osmanlı ülkesinde yapılanmaya başlamışlardır
. Üç büyük Avrupa devletinin ulus devlet kimliği taşımaları , savaş
koşullarında Osmanlı ordusunu da
yakından etkilemiş ve bu süreçte Osmanlı
askerlerinin zamanla Türkleşerek Türk askeri konumuna geldikleri görülmüştür . Osmanlılar
müttefikleri Almanya sayesinde yenilgiden kurtulmuşlar ve Alman yardımları ile
Rusya, İngiltere ve Fransa gibi emperyal
güçlerin saldırılarına karşı kendilerini koruyabilmişlerdir .Çanakkale
savaşı ile başlayan kurtuluş savaşının
zamanla uluslaşması , Çanakkale’deki Osmanlı askerlerinin savaşın getirdikleriyle bir ulusal orduya dönüşmesini ve sonra
da Osmanlı ahalisinin Türkleşmeye
yönelmesinin ilk adımları olmuştur .
Özünde bir imparatorluk ordusu olan Osmanlı
askeri birlikleri savaşırken , alt kimlikler geride kalmış ve düşmana
karşı birleşerek savaşan Osmanlı
askerleri milli bir direnişle Türkleşmişlerdir
.
Çanakkale savaşları bir
anlamda Birinci Dünya savaşının ilk
raundu olmuş ama daha sonraki gelişmeler doğrultusunda da aynı zamanda ulusal kurtuluş savaşının ilk adımları olarak bir görünüm kazanmıştır .Ülkedeki
bazı milli şairler ve yazarlar , Çanakkale direnişini bir anlamda dünya
emperyalizmine karşı çıkışın şanlı destanı olarak görmüşler Türkiye Cumhuriyetinin bir ulus devlet olarak
kurulmasına giden yolda Çanakkale savaşı bir ulusal direnişin ilk adımı olarak
genel kabul görmüştür . İmparatorluktan ulus devlete geçilirken ,Hrıstıyan dünyaya karşı direnen bir İslam
ordusu yerine ,batılı emperyal devletlere karşı bir ulusal direnişin başlangıç
noktası olarak Çanakkale savunması
açıklanmaya çalışılmıştır . Çanakkale’de
bir Selahattin Eyyubi ruhu yerine
, LimonVonSanders isimli Alman generalinin ve subaylarının düzgün yönetimi
etkili olmuştur . Emperyal saldırıya karşı antiemperyalist bir direniş
gösterilirken , ülkede var olan yokluk ve yoksulluk gibi olumsuz etkenler
de savaşın bir ulusal çıkışa
yönelmesinde etkili olmuştur .Avrupalı üç ulus devletin askerlerinin çekişmelerinin, saldırıya karşı savaşan
Osmanlı askerlerinde dinsel bir ruh
yerine zamanla ulusal bir ruhu oluşturduğu ve daha sonraki aşamada da bunun kurtuluş savaşının ulusal çizgide
örgütlenmesine yol açtığı görülmüştür . Fransız devrimi sonrasında bir türlü
Osmanlı milleti yaratamayan Osmanlı devletinin , Avrupa’nın yanı başında bir
ulus devlete dönüşmesi sürecinde ,Çanakkale
savaşının önemli bir dönüm noktası olduğu görülmüştür .
Çanakkale savaşını saldıranlar
cephesi kazansaydı İngiliz ve Fransız orduları , Rusya’ya girerek çökmüş olan Rus devletini ayaklandırarak
Almanların karşısına çıkarmak istiyorlardı . Savaşı bu cephe kaybedince Japonya’ya karşı yenilerek çökmüş olan Rus devleti tam olarak çökerek
dağılacaktı . İşte bu aşamada
Amerika üzerinden örgütlenen bir Bolşevik hareketinin Rusya’da bir sosyalist devrim yapması üzerine
Avrupa emperyalizminin Avrasya
bölgesine girmesi ve etkin olması önleniyordu . Eğer Osmanlı ordusu yenilseydi
, İngiliz ve Fransız birlikleri Anadolu
yarımadasına da girerek , bu yarımadanın
doğu bölgesinde Rus ve Fransız kışkırtmalarıyla başlamış olan Ermeni
isyanlarına da destek sağlayarak ,
Anadolu’nun doğu yarısında
Akdeniz gibi sıcak denizlerde kıyısı olan bir Büyük Ermenistan
devletinin kurulması sağlanacaktı . Rus ve Fransız emperyalizmleri her zaman
için bir Büyük Ermenistan devletinin kurulmasından yana olmuşlardır . Almanlar
ise Türkler’den çekindikleri için Ermeni
sorununa karşı uzak durmuşlardır . Ama
daha sonraki dönemlerde Almanların’da Türkiye’nin çıkarlarını dikkate almayarak
bir bağımsız Ermenistan projesinden yana hareket ettikleri ortaya çıkmıştır .Çanakkale’de
kaybedenler Rusya’ya giremedikleri gibi aynı zamanda Doğu Anadolu topraklarında
bir Ermenistan’ın kurulmasına da katkı sağlayamamışlar ve bu yüzden bu bölgeden
çok geniş bir Ermeni göçü Suriye topraklarına yönelik olarak gelişmiştir .Ermeni
sorunu ulus devlet yapılanmaları doğrultusunda çözülmeye çalışılmış ama ulusal kurtuluş savaşının Misak-ı
Milli protokolü üzerinden getirmek istediği bütünlük çerçevesini
bozduğu için , Büyük Ermenistan
projesinin gerçekleşme şansı hiçbir zaman olmamıştır .
1915 yılı Ermeni meselesinin gerçekleşmesiile
Çanakkale savaşının yapıldığı yıl
olması her iki olayı aynı zaman diliminde ortak kılmaktadır . Bu
çerçevede her iki olay arasında zamanlama açısından büyük bir bağlantı vardır .
Osmanlı topraklarında Avrupa kıtasında olduğu gibi batı tipi ulus devlet kurmak isteyenler Balkanlar’da bunu başarınca
, aynı Balkanizasyon sürecini Anadolu ve Orta Doğu bölgelerine de getirmek
istemişler ama bu planı Türk ulusunun
vermiş olduğu ulusal kurtuluş savaşı yüzünden tam olarak gerçekleştirememişlerdir . Ermenistan
kurulamayınca Orta Doğu haritası değiştirilmiştir . Rusya’ya yardım gidemeyince yirminci yüzyıla
yön veren hareket olarak sosyalist devrimin önü açılmış ve bu doğrultuda
Sovyetler Birliği kurularak , iki kutuplu bir dünya düzeni Birinci Dünya savaşı
sonrasında kurulmuştur . Bu iki büyük oluşum , daha sonraki aşamada batı tipi bir
ulus devlet olarak Türkiye Cumhuriyetinin tarih sahnesine çıkmasında
önemli ölçülerde etkili olmuştur .
Ermenilerin doğu Anadolu’da Osmanlı yönetimine
karşı isyan etmelerinde İngiliz ve Fransız donanmalarının Çanakkale önlerine gelmesinin çok büyük etkisi bulunmaktadır .Osmanlı
devletini yıkmak ve topraklarını ele geçirmek üzere gelen Atlantik
emperyalistlerinin bu amaçlarına yardımcı
olarak gelecekte kendilerine Osmanlı topraklarında yeni yurt ve devlet kuracak bir arayış içine giren Doğu Anadolu
Ermenilerinin isyanları , beraberinde
Balkan savaşını yitirmiş olan Osmanlı devletinin tepkisel
davranmasına neden olmuş ve Osmanlılar Balkanlar’da olduğu gibi Sevr haritasını
Anadolu topraklarında gerçekleştirecek bir Balkanizasyon dağılımına, Anadolu
toprakları üzerinde yer vermeme eğilimi içinde olmuşlardır . Ermeni sorunu Çanakkale savaşı ile birlikte patlak verince
arada kalan Osmanlı devleti boğazlar
savaşında Almanlardan destek almışlar ama Ermeni isyanlarına karşı tehcir uygulamaları
getirerek yeni kurulmakta olan Türkiye Cumhuriyeti açısından sorunu kalıcı
bir çözüme kavuşturma başarısını
elde etmişlerdir . İngiliz ve Fransız yardımı alamayan Ermeniler kendi
devletlerini kurma yolunda pek fazla etkinlik sağlayamamışlar sonra da
Rusların desteği ile Kafkasya bölgesinde küçük bir dağ devleti ile yetinmek
zorunda kalmışlardır .Ermenistan ile Akdeniz sularına inmek isteyen Rusya , Japon savaşı sonrasında çöküntüden bir
türlü kurtulamayınca , Orta Doğunun yeniden yapılandırılmasında fazla etkili
olamamış ve bu yüzden de Büyük Ermenistan kurulamamıştır .
Çanakkale savaşlarının Türk
ulusuna kazandırmış olduğu en önemli gelişme , ulusal kurtuluş savaşının öncüsü
ve Türk devletinin kurucusu olacak bir büyük ismi tarih sahnesine çıkartması
olmuştur . Atatürk , Alman general Limon VonSanders’in kurmay başkanı olarak Çanakkale savaşında çok etkili
olmuş ve en kritik cephe savaşlarında
komutan olarak gösterdiği büyük cesaret ve kahramanlık ile Çanakkale savaşında Osmanlı ordusunun ,
emperyalist saldırıları defetmesinde kilit bir rol oynamıştır . Cephe savaşlarını
kazanan Mustafa Kemal , haklı bir şöhret
kazanınca , Çanakkale savaşlarında
gösterdiği kahramanlık sayesinde daha sonraki aşamada Osmanlı genel kurmayı
tarafından ulusal kurtuluş savaşının önderi olarak seçilmiştir . Çanakkale
savaşı bu açıdan da önemli bir kazanç sağlayarak , Türk ordusunun ve devletinin
geleceğe dönük ulusal yapılandırılmasında
başlangıç noktası olmuştur . Çok uluslu bir imparatorluktan çağdaş bir
ulus devlete geçerken , Türk ulusunun tarih sahnesine çıkmasını sağlayan
uluslaşma sürecinin Çanakkale savaşı sırasında ortaya çıktığı görülmektedir . Sadece
bu gelişme bile Çanakkale savaşının bir antiemperyalist ulusal savaş olduğunu
ortaya koymakta ve kesinlikle milli
çizgide bir oluşumun ortaya çıkmasına
katkı sağladığı anlaşılmaktadır . Türk ulusunun ve Türkiye Cumhuriyetinin tarih
sahnesine çıkmasını sağlayan ulusal önderin çıktığı yer olarak da
Çanakkale bugünkü Türk devletinin başlangıç noktasıdır .
Çanakkale savaşının bu kadar
milli unsurun bir araya geldiği oluşum olarak, bir din savaşı biçiminde ele
alınmasının yanlış bir değerlendirme olduğunu tarih biliminin verileri ortaya
koymaktadır . Gelibolu gibi küçük bir
alanda cereyan eden kritik mücadele
, yirminci yüzyılın dünya düzenin oluşmasında önemli bir aşama olmuştur
. Çanakkale savaşını kazanamayan İngiltere ve Fransa Asya toprakları üzerindeki
hegemonya planlarından vazgeçmek zorunda kaldılar . Hacı hoca kadrolaşması ile
Çanakkale’yi dinler savaşına dönüştürmek isteyenlere Osmanlı yönetimi destek vermemiş , boğazdaki çatışmalarda her zaman emperyal
projelerin etkili olduğu görülmüştür . Konuyu İslam İmparatorluğu dönemindeki
gibi bir cihat savaşına dönüştürmek isteyenler etkin olamayınca , Birinci Dünya Savaşı
sonrasında eski Osmanlı toprakları
üzerinde bir din devleti değil ama tıpkı batılılar gibi çağdaş bir ulus
devletin kurulması gerçekleştirilmiştir . Orta Doğu bölgesindeki Müslüman
Araplar’ın İngiliz ordusunda Çanakkale’ye gelerek savaşmaları da açıkça bu savaşın bir din savaşı olmadığının
göstergesidir .Hrıstıyan Almanlar Müslüman Osmanlılar ile bir araya gelirken ,
İngilizler’de sömürgeleri olan Arap ülkelerinden getirdikleri askerleri
Osmanlı’nın Müslüman askerlerine karşı
cepheye sürmüşlerdir . Bu da ortada bir din savaşı olmadığını
göstermektedir .
Son yıllarda , Türkiye’de ılımlı
İslamcı bir yönetim uzun süre işbaşında kalmasıyla birlikte , Çanakkale
savaşının bir başka türlü anıldığı görülmüştür . Resmi bayramların kutlanması
ile ilgili yönetmelikler değiştirilirken,
dini bayramların daha geniş bir yaklaşım içinde ele alınarak laik devlet yaklaşımının dışına çıkıldığı
göze çarpmaktadır . Kurmay başkan olarak
Çanakkale savaşının her aşamasında ve her cephe savaşında bulunan
Mustafa Kemal’in dışlandığı ve Atatürk’süz bir
Çanakkale programının birbirini
izleyen yıllar içinde öne çıkarılmaya çalışıldığı siyaset sahnesinde ortaya
çıkan yeni bir gelişme olarak tartışma konusu olmaktadır .Atatürk , Çanakkale
zaferinin bir kahramanı olarak Türk
ulusunun gönlünü kazanınca ,Türkler
O’nun arkasından giderek hem devletlerini kurmuşlar hem de emperyalizmin
baskılarına karşı çıkarak tam bağımsız bir siyasal düzen içerisinde özgür bir biçimde yaşama hakkını elde
etmişlerdir .Bu durumda Türk ulusu ulusal devletini ve cumhuriyet rejimini
Atatürk’e borçludur . Atatürk’de gelmiş olduğu ulusal önderlik konumunu
Çanakkale zaferinden elde edilen
başarı ile sağlamıştır . Müslüman Araplar ile Türklerin
çatışmaları , HrıstıyanAlman,İngiliz ve Fransız devletlerinin Çanakkale’de
karşı karşıya gelmeleri bütünüyle , yirminci yüzyılın başlarında ulusal gelişmelere katkı sağlamıştır . Hal böyle
olmasına ve Çanakkale’nin bir antiemperyalist ulusal kurtuluş savaşı
olmasına rağmen , sanki ortada bir Haçlı seferi varmış gibi hareket
etmek ya da , Hırıstıyan uygarlığına karşı bir İslami Cihat savaşı varmış gibi
değerlendirmeler yapmak , Türkiye Cumhuriyetinin hem ulusal yapısına ters
düşmekte ve Çanakkale zaferinin bir
ulusal tarih başarısı olarak her yıl anılmasını önlemektedir .
Çanakkale zaferinin Türk ulusunun
önderi konumuna getirmiş olduğu büyük Atatürk olmadan Çanakkale törenleri ya da toplantıları yapmak
hem tarih verilerine ters düşmekte hem de Düvel-_i Muazzama denilen büyük
emperyalist düzene karşı direnme yolunda Türk’lerin atası konumuna gelmiş olan
Atatürk’e karşı yapılan bir haksızlık olmaktadır . Her sene Çanakkale Şehitleri
anılırken , bu cephede İngiliz ordusunun askerleri olarak Türklere karşı
savaşan Anzak askerleri anılırken , Türklerin komutanı olan ulusal önder
Atatürk’ün dikkate alınmaması , ulusalcı
ve cumhuriyetçi çizgideki Türk toplumunu derinden yaralamaktadır . Atatürk
şehitlikte yatan düşman askerlerine “
burada yatanlar bizim evlatlarımız “diyerek insancıl bir tutumu dünya kamuoyu
önünde sergilerken , biz hala ortaçağ döneminden kalma cihatçı bir tutum ile bu
ulusal savaşı tarihsel gerçeklerden
saptırarak anamayız . Çanakkale savaşı
bir din savaşı değil ama bir antiemperyalist ulusal kurtuluş savaşıdır .
Savaşın bizim açımızdan zaferle
sonuçlanmasını sağlayan ulusal önder Atatürk’süz bir Çanakkale anması söz
konusu olamaz .Olursa tarihsel gerçeklere ters düşen bir durum ortaya çıkar
ki , bunu da Türk ulusu kabul edemez.Türk
devleti önümüzdeki dönem de şimdiye kadar yapılmış olan bu yanlışların yeniden
ortaya çıkmasına izin vermemeli ve Çanakkale törenlerinde bu zaferi bize
kazandıran kurucu önder Atatürk’e hak ettiği yer verilmelidir . I915 zaferi
Türkleri 1919’a taşımıştır . Çanakkale’de başlayan ulusal direniş Samsun
kıyılarına taşınmış ve oradan hareket ile Anadolu’nun bağrına girilerek , Türk
halkı çağdaş bir ulus devlet çatısı altında örgütlenebilmiştir . Osmanlı
genelkurmayı , ulusal kurtuluş savaşının önderini seçerken , Çanakkale zaferi
bir çıkış noktası olmuş ve Çanakkale’de elde edilen zafer daha sonraki
aşamada yurdun bütün köşelerine
taşınarak ulusal kurtuluş savaşı da
zaferle taçlandırılmıştır . İlk adımda elde edilen zafer son adıma giden yolda
Türk ulusuna yön göstermiştir .Sonuçta ortaya çağdaş bir ulus devlet
çıkarılmıştır ama ortaçağ döneminden kalma bir din devleti
hiçbir zaman düşünülmemiş ve bu yüzden de laiklik ilkesi devletin temel prensibi olarak
anayasanın içinde önemli bir yere sahip olmuştur .Balkan savaşları
sonrasında gündeme gelen Çanakkale savaşı , Osmanlı devletini parçalayan
Balkanizasyon sürecinin Anadolu
yarımadasına taşınmasını engelleyerek Türkiye Cumhuriyeti ulus devletine giden
yolun açılmasını sağlamıştır .
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder