Tahterevalli
Tahterevalli , Arapça kökenden gelen bir kelime olarak , Osmanlı döneminde
Türkçe’ye girmiş ve daha sonra da Türk dilinde yerleşmiş bir kavramdır . Türkçe
sözlüklere bakıldığında , ortadaki dayanak üzerinde bir tarafı , diğer tarafı yukarıya kalkacak biçimde
hareket ettirilerek oynanan bir tahta
parçası ya da kalas anlamına gelmektedir . Bu uzun tahtanın iki ayrı ucuna iki kişi ya da çocuklar oturunca , karşılıklı olarak aşağı inen ya da yukarı çıkan bir oyuncak
haline dönüşmektedir .Daha çok , çocuk bahçeleri ya da eğlence merkezlerinde
görülen bu oyuncak türünün en büyük özelliği
iki kişiyle oynanabilmesidir . Eşit ölçülerde kesilmiş olan bir tahta
parçasının , tam ortadan temel bir dayanak noktasına oturtulması , ya da yere
köklü bir biçimde bağlanması sayesinde
tahtanın iki ucuna oturmuş olan çocuklar ya da kişiler , sırasıyla bir
aşağı inerek , bir yukarı çıkarak karşılıklı
bir oyun içerisine girebilmektedirler . Bu yüzden , bu Arapça kökenli
kavram , kalın tahtalar ya da demir
parçalarından yapılan oyuncaklar ve hem küçükler hem de büyükler tarafından
oynanan bir oyun olarak ,zevkli bir zaman
geçirten eğlence vasıtasının adı olmaktadır .
Tahterevalli bu hali ile hem
oyuncağın hem de bu oyuncak aracılığı ile oynanan oyunun adı olarak günlük dilde kullanılmaktadır . Son
yıllarda belediyeler ve çeşitli
kuruluşlar tarafından açılan çocuk bahçelerinin ya da eğlence merkezlerinin en
önde gelen oyuncaklarından birisi olarak
tahterevalli Türkiye’de günlük
yaşamda fazlasıyla kullanılan bir
oyuncak ya da oyundur .
İlkokul
çocukları tahteevalliye binince “ tahterevalli ya valli
“ diyerek bu Arapça kökenli oyuncağa bir
de kafiye uydurarak zamanlarını
eğlenceli bir biçimde bu oyuncağın üzerinde geçirebilmektedirler .Her Türk insanının çocukluk döneminde yer alan
tatlı anıları arasında tahterevalli maceralarının da yer aldığı söylenebilir .
Böylesine eğlence ve zevkli zaman
geçirme uğraşları ile bağlı olan, neredeyse
çocuklar için eğlencenin başlıca kaynaklarından birisi olarak tahterevalli , son zamanlarda bu masum
görünüşünün ötesinde kullanılarak bazı
siyasal plan ya da projeler ile beraber
anılmağa başlanmış , çocuklara ve insanlara zevkli zaman geçirmelerine
katkı sağlayan bu oyun , günlük yaşamın ötesinde ele alınarak bazı siyasal
oyunların adı olarak kullanılmağa
başlanmıştır . Tahterevalli bir oyuncak olarak nasıl ki iki kişi
arasında oynanıyorsa , aynı oyunun bu çocuk oyuncağının kullanılışına uygun bir
biçimde büyük siyasal güçler ya da süper
devletler arasında da oynanabileceği ifade edilmeğe başlanmıştır . Bu
masum kavramı siyasal hesaplar doğrultusunda
kullanmağa başlayan güç
merkezleri , yeni dönemin koşullarına
uygun düşecek biçimde siyaset değişikliğine yöneldiklerinde , yeni ortaya çıkan koşullara
uygun düşebilecek yepyeni siyasal
oyunlar ya da stratejiler geliştirmeğe
başladıklarında, tahterevalli gibi bir oyun adını siyaset sahnesinin başköşelerine
taşıyabilmektedirler .Devletlerarası rekabet düzeninde ve uluslar arası
alanda her devlet ya da büyük güçler
farklı stratejiler geliştirerek daha iyi bir duruma gelmek ya da daha etkin bir konuma ulaşabilmek üzere yeni yaklaşımları ya da politikaları
belirlemektedirler . İşte bu gibi durumlarda
: şemsiye , tramplen,köprü ,iskele,tampon,karakol,garnizon,merkez
,uydu gibi günlük dilde kullanılan bazı
masum kavramların izlenen stratejilerin adları olarak devreye sokuldukları
görülebilmekte ve devletlerin ya da güç
merkezlerinin izledikleri politikalar bu gibi günlük dilin masum kavramları ile
ifade edilebilmektedirler . İşte bugün
gelinen aşamada , tahterevalli de günlük
dildeki anlamının ötesinde yeni bir
stratejik kavram olarak gündeme getirilmekte
ve yeni dünya düzeninin kilit stratejisinin adı olarak kamuoyuna lanse
edilmektedir .
Türkiye’nin tanınmış bir yazarı , eski bir istihbaratçı ve aynı zamanda bir ekonomi profesörü olarak , yeni dünya düzeninin bir
tahterevalli modeli üzerine oturacağını, iki kutuplu soğuk savaş döneminin sona
ermesinden sonra ortaya çıkan tek kutuplu dünya düzeninin yürüyememesi yüzünden
yeniden iki kutuplu bir dünya düzeninin oluşturulacağını son zamanlarda açıkca yazmakta ve
savunmaktadır . Bu görüşünü öne sürürken , Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra
yaşanmakta olan kaotik gidişin durdurulamadığını , iki kutuplu siyasal düzenden
tek kutuplu yeni bir dünya düzenine geçilemediğini , iki kutuplu düzenden tek kutuplu bir
yapılanmaya geçilmesi için çaba sarfedilirken tamamen tersi bir doğrultuda ortaya
çok kutuplu bir yeni düzenin çıktığını
ve bu durumun da beraberinde yeni karışıklıklar getirdiğini dile getirmiş ve çok kutuplu bir dünya düzeninin ortaya
çıkarabileceği kaotik gidişin
önlenebilmesi için , yeniden soğuk savaş yıllarındaki gibi iki kutuplu bir
dünya düzenine geçilmesinin gerekli olduğunu zaman zaman
yazılarında belirtmiştir . Bu
eski istihbaratçı , Türkiye’nin batı dünyası ile birlikte olması gibi bir
duruma alıştığı için , batı merkezli
yeni stratejilere açık bir yaklaşımla hareket ederek , ABD merkezli bugünkü batı hegemonyasının
gelecekte de sürdürülebilmesi doğrultusunda
bu önerisini geliştirmiştir ,çünkü
iki kutuplu bir dünya düzeninde
merkezi coğrafyada karşılıklı
olarak oynanacak bir tahterevalli oyununda batı blokunu temsilen ABD tahtarevallinin bir
ucunda oturacak , karşı uçta ise
geçmişte iki kutuplu dünya düzeninin karşı merkezi gücü olan Rusya yer alacaktır . İki
dünya savaşı sonrasında batı kapitalizminin süper gücü olarak ortaya çıkan
Amerika Birleşik Devletlerine karşı ,
soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünya düzeninin karşı doğu bloku olan sosyalist sistemin ağa babası
olarak Rusya yer alıyordu . Küreselleşme öncesi bu ikili yapılanmanın ,geleceğe dönük oluşturulan yeni dünya
düzeninde ,küreselleşme ile beraber bütün dünya ülkelerine zorla empoze edilen
ABD merkezli tek kutuplu dünya düzeni
tutmayınca ,tekrar devreye sokulmağa
çalışıldığı anlaşılmaktadır .
İki büyük
dünya savaşı sonrasında oluşturulan
Birleşmiş Milletler merkezli dünya
düzeni çatısı altında her ülke kendi
geleceğini çizmeğe çalışırken, iki ayrı kutup arasında bir soğuk savaş düzeni
oluşturulmuş ve bu doğrultuda yaratılan
gerginlik ortamı çerçevesinde dünya
yönetilmeğe çalışılmıştır . Amerika Birleşik Devletleri , ikinci dünya savaşı sonrasında bir Mac
Chartizm rüzgarı estirerek her sol
düşünceyi peşinen komünizm olarak ilan ederek , hem kendi ülkesini hem de batı
blokuna dahil olan diğer batılı ülkeleri baskı altına alarak mum üzerinde tutmuştur . Sovyet devrimi
sonrasında Rusya merkezli olarak kurulmuş olan
komünist blokun patronu durumundaki Rusya ve kömünist sistem
öcü olarak ilan edilmiş , Türkiye gibi batı sisteminin kontrolu
altındaki ülkelerde sosis sos’u bile sosyalizmi çağrıştırdığı için
komünist olmakla suçlanmıştır . Komünizm propogandası gibi bir suç icat
edilerek , her türlü sol düşünce ya da benzeri sosyalist akımlar komünistlikle suçlanarak siyaset sahnesinden silinmeğe
çalışılmışlardır . Bir
tarafta Rusya merkezli sosyalist düzen
ve komünist sistem oluşturulurken , diğer yandan beş yüz yıllık Avrupa merkezli
dünya sistemine son verilerek ABD merkezli bir
batı hegemonya düzeni kurulmağa çalışılmıştır . Böylesine bir yeni düzen
eski Avrupa sömürgeleri üzerinden bütün dünyaya yönelik oluşturulurken ,
batının dışında kalan doğu yarıküredeki
geçmiş dönemlerden kalan eski
ülkelerde bir sosyalist yapılanma içerisine girerek karşı kutup olan Rusya’nın hegemonyası altına
giriyorlardı . Eski sömürgeler ya da diğer dünya devletleri açısından böylesine
iki kutuplu dünyanın dışında kalmak mümkün olamıyor ve kutup merkezleri harita üzerindeki bütün
ülkelerde siyasal hegemonya çekişmesine girerek bir soğuk savaş gerginliği
dönemi yaratıyorlardı . Askeri darbeler , dışa bağımlı diktatörlükler ile
beraber demokrasi görünümlü siyasal
yapılanmaların tamamı iki kutup merkezi tarafından yönlendiriliyor ve böylece
bütün dünya ülkeleri iki kutuplu yapılanmanın baskısı altına alınıyordu . Bazı
Asya ve Afrika ülkelerinin bir araya gelerek üçüncü bir dünya yaratma
girişimleri de , batı ve doğu blok merkezleri tarafından önleniyordu .
İki
kutuplu sistem hem üçüncü bir kutba izin vermiyor hem de bütün yeryüzü ülkelerinde doğudan ya da batıdan girerek , bir
kenetlenme sağlıyordu . Bu durumda , dünyanın merkezinde yer alan bir
ülke olarak kutup tercihi yapmak gibi bir zorunluluk ortaya çıkıyordu . Birinci
dünya savaşı sonrası koşullarda üç dünya
arasında merkezi bir model olarak devletleşen Türkiye Cumhuriyeti , hem batı hem doğu bloklarına karşı mesafeli
davranırken , aynı zamanda laik devlet yapılanması ile İslam dünyasının da dışında hareket ediyordu . Avrupa
üzerinden batı bloku ,Rusya üzerinden doğu bloku ile komşu bir konumda kurulmuş bir devlet olarak , Türkiye doğu ve güney sınırları üzerinden komşusu
olan Müslüman ülkelerle de arasına bir mesafe koyuyordu . Dünyanın jeopolitik
merkezinde yer almanın getirmiş olduğu özel koşullar nedeniyle , Türkiye
cumhuriyeti üç dünya arasında bir
merkezi model olarak gündeme geliyor ve kurucusu Atatürk’ün oluşturduğu özgün
sentezci devlet modeliyle her
türlü taklitçiliğe ya da uyduluğa karşı çıkarak , dünya uluslar ailesinin onurlu
bir üyesi görünümünde yeniden dünya atlasındaki yerini alıyordu . Atatürk’ün oluşturduğu tam bağımsız ve belirli bir
ulusal senteze dayanan apayrı
devlet modeli ile Türkiye
Cumhuriyeti soğuk savaşın belirli dengelere
dayanan koşullarında ortaya
çıkıyordu . Birinci savaş sürecinde kurulan buyapı , ikinci dünya savaşı
sonrasında ayakta kalmakta zorlanıyor ,bu büyük savaşın galibi olarak Amerika
Birleşik Devletleri dünyanın merkezine gelerek yerleşince , iki bin yıllık proje olan
Yahudi devletini kutsal ilan
edilen topraklarda kurarak merkezi
coğrafyanın birinci savaş sonrası oluşan
yeni düzenini bozuyordu . ABD ve İsrail ikilisinin merkeze gelmesi sonrasında
Türkiye eski bağımsız yapılanmasını korumakta zorlanıyordu . Bir yandan
Sovyetler Birliği Osmanlı döneminde olduğu gibi Kars-Ardahan ve Batum
üçgenindeki toprakları tekrar talep ediyor ,buna karşılık batı blokunun patronu
olan ABD’de on bin kilometre öteden
gelerek merkezi bölgeye Türkiye üzerinden yerleşiyordu .Kurulduğu yıllarda
,dünyanın merkezinde bağımsız bir kale olarak kurulmuş olan Türk devleti ,
ikinci savaş sonrasında bu statüsünü koruyamıyor ve Sovyet tehdidi yüzünden
Nato üyesi olunca , ABD Atatürk’ün ülkesine girerek bu ülkeyi hızla bir yarı sömürge konumuna getiriyordu .
Kuruluşu
itibarıyla merkezi coğrafyanın
bağımsız kalesi durumundaki Türk
devletinin Amerika Birleşik Devletleri
ya da Sovyetler Birliği gibi iki dev arasında kalması noktasında her iki devin
bastırması yüzünden bağımsızlığını koruyamadığı ve sınır komşusu olan Sovyetler
Birliğinin istilasına uğramamak için
karşı kutup olan batı bloku içerisinde yer almağa yöneldiği
görülmektedir . Böylece ,jeopolitik konumuyla merkezi kale durumunu koruyamayan Türkiye Cumhuriyeti , Amerikan ordusunun Nato görünümü altında Türk topraklarına gelerek yerleşmesiyle , bir anlamda ABD merkezli dünyada bir uzak
karakol ya da sınır karakolu konumuna istemeden sürüklenmiştir . Türkiye
Sovyet tehdidi yüzünden ABD’nin kucağına
düşerken , batı dünyasının sınır karokulu durumuna düşmüş , Sovyet tehdidini
Türklere karşı bir öcü olarak kullanan Amerikan emperyalizmi de bu durumdan
iyice yararlanarak Türkiye’ye yerleşmiştir . Girdikleri yerden
bir daha hiç çıkmayan Amerikalılar
Türkiye’yi kısa zamanda okyanus ötesi
yeni eyaletleri gibi görmeğe başlamışlar ve bu doğrultuda Türkiye’nin
yönetimini Türklere bırakmayarak sürekli olarak
Türkiye Cumhuriyetinin hem işlerine hem de yönetimine karışmışlardır .Soğuk
savaşın son döneminde Türkiye cumhuriyeti
dışa karşı bağımsız görünmesine rağmen ,ikinci dünya savaşı sonrasında
gelen bütün yönetimler ABD merkezli
batı bloku tarafından belirlenmiştir .
Sovyet tehdidi devam ettiği sürece ,
Nato destekli askeri rejimler devreye girmiş ,batılı istihbarat servislerinin
güdümünde çeşitli terör olayları yapay olarak yaratılarak Türkiye’nin güvenliği
ciddi olarak batı tarafından da tehdit
edilmiş ve bu duruma çare olarak da Nato darbeleri her on yılda bir devreye
sokulmuştur .Nato baskısıyla bir
Amerikan uydusu sürüklenme
Türk siyasetinde öne geçince böylesine bir çıkmaza karşı Türkiye’de çeşitli tepkiler gündeme gelmiş ve
her defasında bu tepkilere karşı emperyal çözümler ile önlemler alınarak Türkiye’nin ABD’nin güdümü
altında kalması sağlanmıştır . Türkiye bu güdümden kurtulmak üzere her
başını kaldırdığında ya terör belası ,
ya ekonomik kriz ya da askeri darbeler ile karşı karşıya bırakılarak Atatürk’ün kurduğu gibi yeniden bağımsız bir yapılanmaya dönmesine izin verilmemiştir .
Batı
blokuna Nato üzerinden dahil olmakla
Türkiye hem bir sınır karakolu olmuş hem
de Nato ve ABD güçlerinin merkezi
coğrafyadaki ana askeri üssü konumuna
gelmiştir . İkinci savaş sonrasında Türkiye’nin güneyinde kurulmuş olan
İncirlik üssü sayesinde İsrail’in
güvenliği Türkiye üzerinden sağlanmış , Türkiye’deki Nato üsleri üzerinden ülkenin
doğusunda yer alan Demirperde sınırı gözetlenmiş ,Rusya’nın
sınır içi bölgeleri Türkiye’deki askeri üsler aracılığı ile gözetim
altına alınmıştır . Batı dünyasının
hegemonyasını korumak doğrultusunda
Türkiye dev sınır komşusu için
bir tehdit merkezi haline gelirken , batının güvenliği uğruna Türkiye
kendi güvenliğini tehlikeye atmıştır . ABD
kendi hegemonyası için Türkiye’de mevzilenirken , Türkiye ile Rusya’nın karşı
karşıya gelmesine neden olmuş , Sovyetler Birliği Türkiye’yi artık eskisi gibi tarafsız bir ülke değil ama
doğrudan doğruya Amerikan emperyalizminin
merkezi coğrafyaya uzanan bir
karakolu ya da üssü olarak
görmeğe başlamıştır . Böylece Türkiye
batı emperyalizminin doğu blokunun merkezine yönelik bir kolu ya çıkıntısı
konumuna getirilmiştir . Türkiye bu yüzden soğuk savaş yıllarında çok
büyük gerginlikler yaşamış ve Küba’da
yerleşik olan Sovyet füzelerinin
karşılığının Anadolu’ya yerleştirildiği
ortaya çıkmıştır . Türk halkından
izin alınmadan , Türk parlamentosundan karar alınmadan Türkiye batının
güvenliği uğruna Sovyet füzelerinin hedefi konumuna düşürülmüştür . Uzak
karakol , sınır karakolu ya da merkezi
askeri üs statüsü Türkiye’nin kendi
güvenliğini ortadan kaldırmış , batı bloku uğruna Türkiye’nin güvenliği tehdit
altına sürülmüştür . Stalin’in toprak talebi yüzünden batının kucağına
sürüklenen Türkiye , tarafsız konumu ile beraber bağımsızlığını da yitirmiş ,
ve merkezi alanda Demirperde sınırına
yönelen bir ok konumuna getirilmiştir .
Demirperdenin sökülmesi ve Berlin
duvarının yıkılmasıyla beraber doğu
bloku ülkeleri dünyaya açılmış ve batı
kapitalizmi eski sosyalist ülkelere de
girmeğe başlamıştır . Dünya savaşları
sonrasında ortaya çıkan Türkiye’nin sınır karkolu konumu değişiklik
göstermiş ve Türkiye’nin ülkesi gene eskisi gibi merkezi bir konuma gelmiştir .
Türkiye sınır karakolu olmaktan çıkarak yeniden merkezi bir konuma gelirken , batı emperyalizminin ağa babası olan Amerika
Birleşik Devletleri bu durumdan kendi üstünlüğünü sürdürmek açısından
yararlanmağa çalışmış , ve çaktırmadan yavaş yavaş ve her
türlü dolaylı yolları deneyerek
gizlice Türkiye’ye her yönü ile
yerleşmeğe başlamıştır . Onbin kilometre öteden dünyanın merkezi coğrafyasını
yönetemeyeceğini iyi bilen ABD emperyalizmi ,gerek Nato üzerinden gerekse
uluslar arası tekelci şirketler üzerinden Türkiye’ye gelerek yerleşmesini
tamamlamağa çalışmıştır . Konya
ovasını merkezi alan güvenliği açısından
askeri alana çeviren , Nato kara kuvvetlerini , Orta Doğu savaşları için
Türkiye’ye taşımağa yönelen ,bu doğrultuda Türkiye’yi sürekli olarak Müslüman komşularıyla karşı
karşıya getiren ABD emperyalizmi İstanbul’u dünya ticaret merkezi ilan ederken
, Ankara’yı da ana kale konumunda
yeniden yapılanmasına yönlendiriyordu . Ne var ki , batı hegemonyası uğruna kendi bağımsızlığını yitiren Türkiye
Cumhuriyeti ,batının doğuya doğru
açabileceği bir üçüncü dünya savaşının cephe ülkesi konumuna getirildiğini
gördükçe bu duruma tepki gösteriyor ve
Türk halkı da bu doğrultuda
bilinçlenerek batı emperyalizminin
Türkiye’yi bütün doğu dünyasına yönelik olarak bir cephe ülkesine
dönüştürülmesine karşı çıkıyordu
. Türk ulusu , kendisinin olmayan bir
haksız savaşa hiçbir zaman alet olmayacağını ortaya koyarken , her türlü
emperyal ve Siyonist maceraya da tüm dünya ülkeleri ve Müslüman komşularıyla
işbirliği yaparak karşı çıkıyordu .
Amerikan emperyalizminin İsrail’in güvenliği , kendi emperyal çıkarları
ve küresel şirketlerin Hazar bölgesindeki planları uğruna
Türkiye’yi dünyanın ana askeri
kalesi durumuna dönüştürmesine , Türk
ulusu ve Türk devleti karşı çıkarken , Amerikan devleti Türkiye’yi ve Türkleri kaybetmemek üzere yeni
bir alternatif stratejiyi devreye
sokuyor ve bu doğrultuda Türkiye için
düşündüğü dünyanın ana askeri ve ticaret merkezi konumunu değiştirerek , Rusya ile eskisi gibi
paslaşmayı gündeme getirecek bir yeni açılımı tahterevalli stratejisi ile
öne çıkarıyordu .Türkiye’deki Amerikan
ve İsrail etkisinin giderek artmasına karşılık
İngiliz tepkisi olarak gündeme
gelen bir askeri müdahaleyi deşifre eden bir eski istihbaratçı aracılığı ile de yeni dönemin stratejisi tahterevalli kavramı ile kamuoyuna açıklanıyordu . Küreselleşmenin
yirmi ikinci yılında yetkili bir ağız
tarafından açıklanan bu yeni stratejiye göre
, dünya gene ABD hegemonyası altında kalacak ama Amerika dünyayı tek başına yönetirken
zorlanırsa o zaman Rusya devreye girerek
, Türkiye üzerinden tahterevalli oynayacaklardı
. ABD batı hegemonyası adına Türkiye’yi
istediği gibi merkezden kullanacak ama bu duruma diğer büyük güçler ve doğunun dev ülkelerinden karşı tepki gelirse
o zaman da Rusya devreye girerek
tahterevallinin karşı ucundaki
süper oyuncu olarak , ABD’nin yarım kalan hegemonyasını tamamlayacaktı .Bir
elmanın iki yarısını Rusya ve Amerika temsil edecekler ama diğer büyük
devletlere ya da güçlere dünya
sahnesinde hegemonya fırsatı
tanınmayacaktı . Böylece , ABD soğuk
savaş döneminde olduğu gibi en üst düzeyde sadece Rusya ile muhatap olacak ama
diğer büyük güçlere aynı düzeyde şans tanınmayacaktı . Rusya ve
Amerika görünürde birbirleriyle çekişecekler , kavga edecekler ama sonunda anlaşarak dünya düzeninin ikili
bir hegemonya yapılanması çerçevesinde
yürüteceklerdi .
Tahterevallinin kurulacağı yer ,
Amerikan planına göre Türkiye olacaktı .
Yarım yüzyılı aşkın bir süre içinde Türkiye’ye yerleşmiş olan ABD
emperyalizmi , Türkiye’yi komşularına ya da doğu ülkelerine karşı bir Truva atı
ya da taşeron gibi kullanamayınca , devreye Rusya girecek ve Türkiye
üzerinde kurulu bulunan tahterevalli
üzerinden iki süper güç birbirlerini
tamamlayacaklardı .ABD Türkiye’yi istediği gibi ve istediği kadar kendi plan ve
projeleri doğrultusunda kullanacak ama kullanamaz hale gelirse o zaman Rusya
devreye girerek , ABD’nin bıraktığı yerden devreye girerek dünya kapitalizmi
adına yeni kapitalist güç merkezi konumuyla
başlayan süreçlerin tamamlanmasında etkili olacaktı . Böylece bir
tahterevalli düzeni Türkiye üzerinden kurulmuş olacak ,Türkiye’de kurulu
bulunan bu oyuncağı ABD istediği gibi ve
gidebildiği kadar kullanacak ama işler
sarpa sarınca Rusya tahterevallinin karşı ucundaki ülke olarak devreye
girerek siyasal oyunların tamamlanmasını
tıpkı tahterevalli oyununda olduğu gibi
sağlayacaktı . Böylece bir Amerika bir de Rusya sırasıyla öne
çıkarak dünya politikalarının
ayarlanmasında soğuk savaş yıllarında olduğu gibi paslaşacaklardı . İkiyüzden
fazla devletin bulunduğu dünya haritası üzerinde merkezi bir gücün egemen
olması , merkezi konumuyla Türkiye
üzerinden kurulacak olan tahterevalli
düzeni sayesinde mümkün olabilecekti . Türk ülkesi merkezi konumuyla
tahterevallinin kurulması için son derece elverişli görünüyordu .O yüzden ABD’nin yarım asırdır içeriden
yerleştiği Türk ülkesi Rusya’ya
olan sınır komşuluğu konumuyla , bir küresel tahterevalli düzeninin oluşumu açısından elverişli
görünüyordu . Amerika ve Rusya Türk toprakları üzerinde beraberce
oluşturacakları tahterevalli düzeni ile
dünya işlerini beraberce götürecekler ve diğer büyük devletler ile büyük
güçlerin önünü ortaklaşa bir dayanışma düzeni içerisinde keseceklerdi . Geçmişten
gelen paslaşma alışkanlığı Türkiye
üzerinden kurulacak tahterevalli yapılanması döneminde de devam ettirilecek ve başka bir gücün küresel
hegemonyaya soyunmasına izin verilmeyecekti . Türkiye merkezi konumu ile
tahterevallinin ayaklarının sağlam yapılandırılması açısından elverişli bir konumda olduğu için Amerika –Rusya ortaklığı bu merkezi ülke üzerinden uygulama
alanına geçirilecekti .
İki büyük süper güç olarak Amerika ve Rusya’nın bir araya gelmesinin
arkasında yatan esas konu , dünyanın gerçekte çok kutuplu bir yapılanma
aşamasına gelmesidir . Birleşmiş Milletleri dinlemeyen ABD-İsrail ittifakı
bütün dünya düzenini alt üst ederken , Dünya Ticaret Örgütü çatısı altında Rusya,Çin,Brezilya ve Hindistan dörtlüsü
ortak hareket ederek , gelecekte ABD merkezli bir dünya düzenini kabül
etmediklerini ve batı hegemonyasının
küresel bir düzene dönüşmesine karşı çıkacaklarını resmen açıklamışlardır . Avrupa ülkeleri bir türlü
ortak hareket edemedikleri için Avrupa
Birliği Sovyetler Birliği gibi ABD’nin karşısında dengeleyici bir güç olamamış
,İngiltere ve Fransa eski sömürgelerine geri dönünce Avrupa Birliği süreci kesilmiş , Almanya doğu politikasına İtalya’da Fransa ile beraber Akdeniz
politikalarına soyunmuşlardır . Öbür taraftan Brezilya,Rusya,Çin ve
Hindistan’ın çok büyük ülkeler ve
milyarlık nüfuslarıyla öne çıkmaları
karşısında , dünyanın geleceği açısından
bir kaotik durum ihtimali belirmiş
ve bu durum karşısında , Amerika birleşik Devletleri kendi başına
tek kutuplu bir dünya düzeni kuramayınca , buna tepki olarak gündeme gelen çok kutuplu dünya düzenine esir olmak
istememiştir . Önce , Bric ülkeleri denilen dört büyük ülkeye karşı , Avrupa
ülkeleri ve Türkiye gibi batıya yakın duran
orta boy ülkeleri içine alan bir Grup-20 bloku oluşturulmak istenmiş ama Bric ülkeleri batı karşıtlığında ısrarlı
olunca bu kez ABD politika değişikliğine
giderek, Afrika kıtasının temsilcisi konumunda Güney Afrika’yı da bu grubun içine
sokarak Bric yapılanmasını Brics
oluşumuna yönlendirmiştir . Güney Afrika böylece batı blokuna karşı çıkan
doğulu güçlerin içine bir batı ajanı ülke olarak dahil edilmiştir .
Brezilya ile beraber Güney Afrika
güneyin temsilcileri olarak lanse edilmiş ve bu yoldan batı ittifakına karşı
güçlü bir doğu ittifakının çıkışı önlenmiştir . Doğu tepkisi güneyin
eklenmesiyle yumuşatılırken , G-20 grubu ile de
ABD’nin yeni küresel açılımları bütün dünya ülkelerine kabül ettirilmeğe
çalışılmıştır .
Obama’nın
ABD başkanı olmasıyla başlayan G-20 açılımı sonuç sağlamayınca, ABD eski
alışkanlığı ile yeniden Rusya ile
paslaşma arayışı içerisine girmiş ve böylece Rusya’yı Çin ve Hindistan
ile girmiş olduğu doğu ittifakından
kurtararak yanına almağa
çalışmıştır . Ne var ki , Putin ve Medvedev ikilisinin tekeli altına girmiş
olan Rusya’nın geçmişten gelen doğulu
güç ve patron ülke alışkanlığı
yüzünden Amerika istediği gibi
Rusya’yı yönlendirememiş , Sovyetler
Birliği döneminden kalma alışkanlıklar ile Rusya ABD ve batı blokuna karşı meydan okudukça ,
bu kez ABD Türkiye üzerinden
oluşturulacak bir merkezi tahterevalli
düzeni üzerinden Rusya ile yeni bir
paslaşma düzeninin hem arayışı hem de
hazırlığı içine girmiştir . Tam bu aşamada ,İngiliz darbesini deşifre eden eski
istihbaratçı yazar tahterevalli
hikayelerini yazmağa başlamış ve Türk kamuoyuna da böylesine yeni bir
Atlantikçi yaklaşımı benimsetmeğe çalışmıştır . ABD Türkiye’ye yerleştiği için
tahterevallinin ayaklarını sıkı kontrol edecek ve böylece tahterevalli oyununu
güvence altına alacak,Türkiye üzerinden oynanacak tahterevalli oyunu üzerinden de
Rusya’nın diğer doğu ülkelerine
karşı ABD’nin yanında yer alması sağlanacaktır . Türk toprakları üzerinde
ABD’nin kurduğu tahterevalli düzeninin Rusya’ya kabül ettirilmesiyle ,
Rusya’nın Çin ve İran gibi Asya ülkeleriyle ittifakı önlenecek , Türkiye
üzerinden önce Hazar bölgesine daha
sonra da bütün Asya kıtasına yönlendirilecek
batı çıkartmasında Türkiye
tahterevallinin konuşlandığı merkezi üs , Rusya’da tahterevalli oyununun
karşı tarafı olarak batı merkezli planların içinde kendilerine
verilen görevleri yapacaklardır . ABD Türkiye olmadan merkezi bölgeyi kontrol
edemeyeceği gibi , Rusya’yı da yanına çekmeden Asya kıtasını ele
geçiremeyeceğini iyi bildiği için , çok kutuplu yeni güçler dengesi
sürecinde Türkiye üzerinden Rusya ile
beraber doğu bölgesine doğru açılmak istemektedir . Tahterevalli stratejisinin arkasında yatan hesapların ,
giderek zorlanmakta olan ABD ve küresel şirketler hegemonyasının sürdürülmesi
olduğu artık iyice anlaşılmaktadır .Bu uğurda Türkiye harcanırken ,Rusya yeni ortak olarak öne çıkarılmaktadır.
Amerikan’nın Avrasya uzmanı ve
başkanlık danışmanı Zbgnew
Brzezinsky , geçen ay içinde BBC televizyonunda çıkmış olduğubir programda , ABD merkezli batı
ittifakının doğuya doğru açılımını tamamlayarak
küresel anlamda yeni bir dünya düzeni oluşturmakta kararlı olduğunu açıkca söylemiştir . Bu süreçte kesinlikle
Türkiye’yi yanlarına alacaklarını ve Türkiye ile birlikte doğuya açılacaklarını
da resmen ilan etmiştir . Amerikanın en
üst düzeydeki uzmanı ve yetkili kişisi olarak konuşan Brzezinsky bir anlamda
ABD’nin doğuya açılırken Türkiye’yi kullanacağını dile getirmektedir . Ayrıca gelecekte Rusya
ile de birlikte olacaklarını ama şimdilik bunu tam olarak
sağlayamadıklarını çünkü Rusya’nın
demokrasi meselesini tam olarak çözüme kavuşturamadıklarını ifade etmekten
çekinmemiştir . Rusya ile gelecekte
beraber olacaklarını açıklamaktan çekinmeyen Amerikalıların son seçimlerde Putin’e karşı
100 milyon doların üzerinde bir parayı Rusya’da dağıtması ,Türkiye’de
olduğu gibi Rus demokrasisinde de ABD hegemonyasının para gücüyle tesis
edilmeğe çalışıldığını göstermektedir . Putin’in resmen açıkladığı dağıtılan
para miktarı ABD’nin seçmenler üzerinden
Rus halkının iradesini teslim alma çabası olarak görülebilir . Brzezinsky
Türkiye’yi kesin olarak yanlarına aldıklarını söylerken bir anlamda Türkiye’nin tahterevalli stratejisi üzerinden uydulaştırıldığını ,
gelecekte yeni bir doğu hegemonyası hamlesi için Rusya ile ortak hareketin
Türkiye üzerinden merkezi bölgeye yayılabileceğini ifade etmektedir . Avrasya stratejisinde Çin
ve Hindistan’ın önü kesilirken , Avrupa’nın eski devleri olan İngiltere,Almanya
ve Fransa’nın merkezi coğrafyaya eskisi gibi girmeleri önlenirken , ABD açıkca Türkiye üzerinden bir Rusya
işbirliğini hedeflediğini Brzezinsky’nin
ağzından dünya kamuoyuna açıklamaktadır
.
Atatürk’ün
merkez kale stratejisi ile tam bağımsız bir devlet olarak kurmuş olduğu Türkiye
Cumhuriyetinin ,şimdiye kadar Avrupa
tarafından bir Avrasya köprüsü , İsrail tarafından İslam dünyasına dönük bir laiklik
şemsiyesi , ABD tarafından bir Asya giriş kapısı ya da sınır karakolu olarak
kullanıldığı dönemlerin geride kaldığı
yeni bir aşamada küresel sermaye ve
Siyonist lobilerin zorlamalarıyla Türkiye Amerikan-Rus ortaklığına dayalı bir
tahterevalli stratejisinin uygulanacağı
bir merkezi çocuk bahçesi konumuna sürüklenmek istenmektedir .
Karakol,köprü,şemsiye,tramplen ya da askeri üs gibi stratejiler yüzünden son yarım yüzyıldır sürekli olarak çeşitli
baskı ve yönlendirmelere maruz kalan Türkiye Cumhuriyetinin önümüzdeki dönemde
,Amerikan- Rus tahterevalli oyunları yüzünden hem komşu ülkelere ,hem de doğunun Asyalı devletlerine karşı son
derece güç durumlara hatta çeşitli savaş senaryolarına alet olabileceği
gibi ihtimaller ufukta görünmektedir .
Türk ulusunun düveli muazzama denilen batının büyük devletlerine karşı vermiş
olduğu büyük bir kurtuluş savaşı sonrasında kurulmuş olan Türkiye
Cumhuriyetinin ,stratejik konumunun
artık daha fazla emperyal ülkelerin çıkarları ya da keyifleri doğrultusunda
değiştirilmesine Türk halkının izin vermemesi gerekmektedir .Türkiye
Cumhuriyeti artık hiçbir emperyal devletin
köprüsü,çıkış kapısı,trampleni ,sınır karakolu ,askeri üssü ya da
şemsiyesi olmayacağı gibi , yeni geliştirilen ABD stratejisi olan tahterevalli
oyunun merkezi coçuk bahçesi
olmayacaktır . Türklerin vatanı olan Misakı milli sınırları ,merkezi coğrafyada
emperyal planların savaş alanı değil ama dünya ülkelerinin ve halklarının
dayanışma içerisinde olacağı merkezi bir
bir barış alanı olacaktır .
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk
daha o günlerden bugünleri görerek “Yurtta barış,dünyada barış “ diyerek
Türk devletini barışın güvencesi ilan etmiştir . Bu nedenle , Türk devleti ,
emperyal tahterevalli oyunlarının çocuk bahçesi değil ama , merkezi alanın barış
kalesi olarak varlığını Türk ulusunun sahip çıkmasıyla sürdürecektir
.
Prof. Dr. Anıl Çeçen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder