ANKARA SANAT KURUMU
Ankara Türkiye Cumhuriyetinin başkenti olarak siyasal bir merkez olduğu kadar aynı zamanda
kültür ve sanatın da başkenti olmak gibi bir durum ile karşı karşıya kalmıştır.
Bütün dünya ülkelerinin başkentlerine bakıldığı zaman bu kentlerin siyasal
merkez olduğu kadar, aynı zamanda sosyal ve kültürel olaylar ile bu tür gelişmelerin de merkezi konumunda oldukları açıkça görülmektedir. İnsan toplumlarının sosyolojik analizleri
yapıldığı zaman siyasal merkezileşme
oluşumlarının aynı zamanda diğer
toplumsal alanlarda da benzeri bir merkezileşme eğilimini kendiliğinden ortaya
çıkardığı görülmektedir. Bu durumun farkında olan siyasal merkezler ya da
oluşumlar, yeryüzü haritası üzerinde kendilerine devlet kuracak bir alan
buldukları zaman, bu ülkedeki bir kenti başkent olarak belirleyerek merkez olarak yeniden yapılandırmaktadırlar.
İşte böylesine çok yönlü bir merkezileşme siyasal ve toplumsal gelişmeler ile
birlikte kültürel ve sanatsal alanlarda
da benzeri bir merkezi oluşumu
kendiliğinden öne çıkarmaktadır.
İmparatorluğun çöküşü ile bu topraklara gelen batılı emperyal
güçler işgale yönelerek
burada kalıcı olmaya çalışırken, dinler açısından kutsal olan
yerler ile tarihi eser olarak var olan
zenginliklerin ele
geçirilmesi önem kazanıyordu. Mustafa
Kemal , Türk ulusunu tarih sahnesine çıkartırken geçmişten gelen kültürel birikimin de bugünlere
taşınabilmesi için tarihi ve kültürel zenginlik alanlarının da Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alabilmesi için çalışıyordu. Başkent
Ankara ulus meydanının altında yer alan eski Roma hamamlarının üzerinde
kurulurken, geçmiş yüzyıllardan gelen tarihi eserlerin de yeni dönemde halkın
görebileceği bir düzeyde öne çıkarılmasına çalışılıyordu. Cumhuriyetin kuruluş
döneminde Ankara başkent olarak yeniden
inşa edilirken, Anadolu tarihinde yer almış olan yerel uygarlıkların geride
bırakmış olduğu zenginlikler de yeni
kuruluşu yapılmış olan cumhuriyet devletinin kültür bakanlığının
inceleme ve yönetim alanına giriyordu . Yirminci yüzyıla gelindiği aşamada merkezi coğrafya da kurulması planlanan
çağdaş cumhuriyet devletinin üzerinde yer aldığı ülkenin topraklarında,
geçmişten gelen zenginliklere sahip
çıkarak yoluna devam edebilmesi mümkün görünüyordu.
Yeni cumhuriyet yönetimi
böylesine bir bilinç ile yola çıktığı
aşamada devleti örgütlerken önceliği
Anadolu ajansına vererek Anadolu’nun dışarıya dönük tanıtılması işine
çok büyük önem veriyordu. Ulus meydanının yanındaki İttihat ve Terakki
Cemiyetine ait olan bina yeni devletin meclisi olarak düzenlendikten sonra sıra kültür bakanlığının kurulmasına
geliyordu. Türkiye Cumhuriyetinin temelini kültüre dayandırmak isteyen bir
çağdaş cumhuriyetçilik hareketi , başkent Ankara’nın tam ortasına önce bir opera
binası oturtuyor ve daha sonra da
Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası için bir konser salonu inşa ediyordu.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında
Ankara’da devletin uzantıları olarak
kültür ve sanat kurumları oluşturulurken, bunlara uygun binalar da
yapılarak kentsel yaşam yeni dönemde batı tipi modern yaşam biçimine doğru yakınlaştırılmaya
çalışılıyordu. Devlet Tiyatroları bu aşamada kurulurken, Ankara’nın merkezi
alanlarında yer alan önemli binaların alt kısımları tiyatro salonları olarak
düzenleniyordu. Türk halkına konser ve tiyatrolara gitmek alışkanlıklarının
kazandırılması amacıyla merkezi alanda yer alan büyük binaların alt salonları tiyatro ya da konser salonu
olarak düzenleniyordu .Ulus meydanından
Kızılay bölgesine ve daha sonra da Kavaklıdere meydanına doğru uzayan
yeni yerleşim alanlarında, kültürel merkezler ihmal edilmeyerek sanat ve kültür etkinliklerinin yapılabileceği
ya da seyirciler için düzenleneceği biçimde yeni yerleşim yerleri yapımı gündeme getiriliyordu .
Osmanlı döneminde bir Anadolu kasabası olarak var olan
Ankara kenti , imparatorluğun çöküşü sonrasında başkent olma aşamasına gelince
bir dikdörtgen görünümünde uzayıp giden Anadolu yarımadasının tam ortalarında yer alarak geçmişten gelen kültür ve sanat
birikimine sahip çıkmak durumunda kalıyordu. Kent Yenişehir merkezli olarak
oluşturulurken, Ankara’da devleti kurmak üzere mübadele antlaşması çerçevesinde
getirilen Balkan göçmenlerine Sıhhıye ile
Çankaya arasında yer alan bölge de yerleşim yerleri sağlanıyordu. Ulus
meydanı Meclis ile birlikte
devletin önemli kamu kurumları için
ayrılıyor, kültür ve sanat mekanları ise gene Ulus meydanından başlayarak Kavaklıdere’ye doğru gelişen yeni yapılaşma
çizgisinde yerlerini buluyordu. Başkent’te
tiyatrolar ve konser salonu gibi kültür mekanları
birbiri ardı sıra yapılırken, merkezde yer alan semtlerde ise hem sinema
salonları hem de bazı kültür merkezleri devreye girerek, Ankara’da kültür ve sanat etkinliklerinin
yapılabileceği yerlerin sayısının
artması gerçekleştiriliyordu. Yeniden inşa edilen merkezi alandaki Yenişehir
bölgesi barındırdığı çarşı ve mağazalar
aracılığı ile hareket alanı olarak gelişirken, aynı zamanda bazı sinema,
tiyatro ve kültür merkezleri biçimindeki
salonları ile de başkentin kısa zamanda
kültür ve sanatında merkezi olabileceği bir seviye ortamı oluşuyordu.
İkinci dünya savaşı sonrası ortamda başkent Ankara öne
çıkarken, bu kez merkezin daha da
açılmasıyla
Yenimahalle-Bahçelievler-Çankaya üçgeninde yeni bir yerleşim
genişlemesine geçiliyordu. Bu üç yeni semt
kurulurken, bunlarla ilgili bazı kanunlar çıkartılarak, başkentin
yeniden yapılanmasında yasal esaslar üzerinden bir hukuki düzen oluşturulmaya çaba
gösteriliyordu. Özellikle yeni kurulan devletin kadroları için yerleşim yerleri
ve ev düzenlerinin kurulması gibi acil ya da normal gereksinmelerin karşılanması
doğrultusunda hareket ediliyordu.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısına geçilirken, Ankara nüfusu kuruluş yıllarının
iki misli artıyor ve Anadolu ile Trakya’dan gelen göçler
ile nüfus hızla bir milyon
barajını geçiyordu. Bu durumda başkent
Ankara’nın kültür ve sanat gereksinmeleri artarak öne geçiyordu. Devlet bu
aşamadan sonra resmi kurumlar aracılığı ile halkın kültür ve sanat
etkinliklerini karşılamak yerine, özel sektörü destekleyerek toplumsal yaşamın daha da aktif bir yöne
doğru kaydırılmasını gerçekleştirmeye
öncelik veriyordu. Kültür ve sanat alanlarının özel sektöre devredilmesi ile
birlikte, yeni gelinen aşamada özel sektörün
gereksinmeleri doğrultusunda
hareket edilmesi ve bu çizgide
yeni kamusal hizmetlerin yerine
getirilmesi zorunlu olarak gündeme geliyordu.
Yirminci yüzyılın ortalarına
gelene kadar başkent Ankara’nın inşası sürecinde kültür ve sanat kuruluşlarına
da önem verilerek, bunların da kamusal
alandaki kültür ve sanat etkinleri içerisinde
yer almasına giden yolun açılması için çalışmalar yapılıyordu. Ankara’daki tiyatrolar ile birlikte diğer sanat kuruluşlarının
ortaya çıkması sonrasında, başkentin
zamanla kente yerleşen bir Ankara burjuvazisi ortaya çıkmaya başlamıştır.
Kültür ve sanat kuruluşlarının içinde yer alan insanlar ile birlikte, bu gibi
etkinliklerin içinde yer alan ya da
katkı sağlayan başkentliler,
beraberce sanat dünyasının içinde yer alan bir kültürel çevrenin öne
çıkmasını sağlamıştır. Yeni gelinen aşamada bu sürecin belirlenmesi üzerine,
devletin önde gelen bürokratlarının öncülüğünde
bir kültür ve sanat kurumu olarak, Sanat Sevenler Derneği kurulmuştur. Yirminci yüzyılın tam
ortalarında, 1952 yılında Türkiye
Cumhuriyetinin başbakanlık müsteşarının başkanlığında oluşturulan bu kültür ve
sanat kuruluşu, Ankara’daki sanatsal oluşumların daha etkili bir konuma gelmesinde önemli
ölçüde etkin olmuştur. Böylesine bir örgütlenme gerçekleştirilirken, bu
kuruluşa merkezi yer olarak hizmet
edecek bir salona da gereksinme bulunuyordu. Tuna Caddesi ile Selanik sokağının
kesiştiği köşede yer alan apartmanın bodrum katı, Kızılay semtinin en merkezi
yerindeki bir yapılanma olarak yeni
oluşturulan derneğin çalışma merkezi olarak devreye sokuluyordu. Devlet
dairelerinin topluca yer aldığı Kızılay semtinin tam merkezinde açılan Sanat
Sevenler Derneği, merkezi bir kültürel hizmeti başkentlilere sunarken aynı
zamanda sanat kuruluşları içinde yer
alan tüm sanatçılarında gelebileceği ve ortak etkinliklerde bulunabileceği bir
çok yönlü salonu da Ankaralıların hizmetlerine sunuyordu.
Türkiye Cumhuriyetinin çıkarmış
olduğu dernekler yasası çerçevesinde
kurulmuş olan bu sanat kuruluşu,
Demokrat Parti döneminde iktidar partisinin milletvekilleri ile sanatçı kadroların bir araya geldikleri bir lokal görünümünde
etkinliklerini artırmıştır. Salonun çok merkezi
yerde bulunması ve bir çok etkinliğe elverişli bir ortama sahip olması
nedeniyle, kısa zamanda Sanat Sevenler Derneği tıpkı Yardım Sevenler Derneği gibi önemli
ölçüde bir kültürel hareketliliği
başkent Ankara’nın aydınlarına sunabilmiştir. Zaman geçip giderken, Ankara’da
giderek artan sanat etkinlikleri Sanat
Sevenler Derneğinin konumunu daha aktif bir çizgiye getirmiştir. Atatürk
zamanında kurulmuş olan Dil ve Tarih-Coğrafya fakültesinin öğretim üyeleri ile
sanat bölümü mezunları, bilinçli katılımcılar olarak devreye girdikleri aşamada,
Ankara geceleri daha kültürlü programlar ile dolu olarak geçmiştir. Ankara
Üniversitesinin diğer fakültelerinin öğretim üyelerinin de devreye girmesiyle,
bu derneğin katılımcıları fazlasıyla artmış
ve üye sayısı birkaç yüzün üzerine çıkmıştır. Başbakanlık müsteşarının
başkanlığında ortaya çıkan bu sanat kuruluşu doğal olarak üyesi bulunan
bürokratların sağladığı katkılar ile devletin desteğine de sahip olarak, kısa
zamanda etkinliklerini birkaç misli
artırabilmiştir. Dernek bu doğrultuda başkent Ankara’nın yeni
oluşmakta olan burjuvazisinin merkezi kuruluşu olma şansını elde edebilmiştir. Üst düzey bürokratlar ve diplomatların yanı
sıra Ankara’daki büyük şirketlerin
yöneticileri de böylesine kültürel bir
hizmet gören sanat derneğinin içinde üye
olarak yer almaya çalışmışlardır.
Ankara’da etkinliklerini sürdüren
Devlet Opera ve Balesi ile, gene başkent merkezli çalışan Devlet
tiyatrolarının içinde yer aldığı sanat
dünyasının önde gelen temsilcilerinin yönetiminde yer aldığı bu sanat kurumu,
kuruluşundan on sene sonra başkent Ankara ‘da
ödül dağıtma misyonunu üstlenerek, yılın tiyatro, opera ve bale
sanatçılarını seçerek sanat ve kültür
alanında sürüp giden rekabeti daha üst
düzeyde örgütlemeye çalışmıştır. Bir on sene sonra da plastik sanatlar
alanında ressam ve heykeltraşların da
ödüllendirilmesini sağlayan yeni bir ödül sistemi devreye sokulmuştur. Böylece
Ankara’da çalışmalarını yürüten bütün tiyatrolar ile galeriler ve sanatçılar arasındaki rekabetin
zamanla yarışa dönüşerek sanatsal etkinliklerin daha üst düzeye çıkartılmasında
dernek önde gelen bir rol üstlenmiştir . Bu ödül sistemi ile sanat dünyasında ciddi
bir canlanma sağlanmıştır.
Zamanla Ankara’daki sanat eğitimcileri ile birlikte
hareket eden kültür ve sanat eleştirmenleri dernek yönetiminde etkin olmuşlar
ve onların yer aldığı seçici ya da
değerlendirici kurullar aracılığı ile her yılın önde gelen başarılı sanatçıları
belirlenerek kamuoyuna açıklanmışlardır. Hukukçu yönetim kadroları ile derneğin etkinlikleri
artırılırken, kültür ve sanatın yanı sıra düşünce ve tartışma programlarına
da dernek çatısı altında yer verilmiştir.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında yıllar geçerken Sanat Sevenler Derneği’nin de çalışmaları
giderek artmış ve başkent Ankara’nın
önde gelen bir kültür merkezi konumunda, çalışmaların ileriye doğru gelişmesi
sağlanmıştır. Bu arada derneğin çalışmalarında
yer alamayan ya da dernek ödülleri dağıtım sisteminde ödül alamayan bazı sanat ve kültür çevresinin
insanları dernek çalışmaları ile ilgili olarak çeşitli dedikodular üreterek,
başkentin önde gelen bu sanat kuruluşunu halkın gözünden düşürmeye yönelmişlerdir. Bunların içinden çıkan
bazı olumsuz sanat ve düşün adamları
Sanat Sevenler Derneği’ni, sanatçı sevenler derneği olarak karalamaya çalışması
üzerine, dernek olağanüstü bir genel kurul toplantısı yaparak bir tüzük ve isim değişikliğine giderek Sanat
Kurumu adını almıştır. Devletin ilgili birimlerinin desteği ile kurulmuş olan
bu sanat kurumunun daha ciddi bir
ortamda çalışması için, sanatı sevme dönemi geride bırakılarak sanat adına
kurumsal hizmetler vermek üzere yeniden
yapılanma yoluna gidilmiştir.
Yirminci yüzyılın son çeyreğine
girerken ,merkezdeki binaların eskimesi üzerine
bunların yıkılmasına gidilmiş ve yeni yapılan çok katlı binalar
üzerinden Kızılay merkezli çarşı alanı
daha da geliştirilme yoluna gidilirken, Sanat Kurumu’nun binası da
yıkılınca yeni dönemde kurumun daha
etkin çalışmalar yapabilmesi mümkün olamamıştır. Merkezi alandaki elverişli
salonunu kentsel dönüşüm planları
doğrultusunda elinden kaçıran
Sanat Kurumu, yeni dönemde kendisine karşı bir çizgide iktidara gelen siyasal
kadronun engellemeleri ile alternatif
salonlarını da elinden kaçırmıştır. Kızılay merkezli binanın yıkılmasından
sonra Gençlik Parkı içindeki tarihi Göl gazinosunu kendisine yeni merkez olarak
seçen Sanat Kurumu, daha sonraki süreçte başkent Ankara’ya çeyrek asır
başkanlık yapan bir başkanın husumetine uğramış ve ona yakın dava açılarak
Sanat Kurumu’nun Gençlik Parkı içindeki
binasına el konulmuştur. Yeni binasında kültür ve sanat etkinliklerinin yanı
sıra her türlü sosyal amaçlı etkinliklere de yer veren Sanat Kurumu
, haksız yere açılan davalar sonucunda yeni merkezini elinden kaçırınca,
kültürel çalışmalarını sürdürecek bir merkezi salondan mahrum kalmıştır. Bunun üzerine derneğin yarım yüzyıla
yaklaşan ödül dağıtım sistemi tehlikeye girmiş ama başka derneklerin
olanaklarından yararlanılarak, ödül dağıtım sistemi gibi bir kültürel hizmet
kamu yararına bir doğrultuda sürdürülmüştür.
Sanat Kurumu en yoğun
çalışmalarını 1975 -1987 yılları arasında
yapmıştır. Bu dönem çalışmaları incelenirse her ay en az on etkinliğin
sergilendiği bir çalışma düzenini Sanat Kurumunun sürdürdüğü görülmektedir. Bir anlamda Ankara
Halkevi gibi çalışmalar yürüten Sanat Kurumu, başlangıçtaki gibi burjuva kesimlere
hizmet eden bir kuruluş olmaktan çıkmış
gerçek anlamda halk kitleleri ile
kaynaşan ve halkın içinden çıkan
çeşitli kültür ve sanat kuruluşları ile birlikte hareket ederek ortak programlar
sergileyen bir yapılanmayı başkent
Ankara’nın seyircilerine sergilemiştir. Para destekli yabancı kültür
kurumlarından çok daha fazla etkinliği her ay aylık programları ile başkent
Ankara kamu oyuna sunabilen Sanat Kurumu bir anlamda sanat dünyasında halkçı ve
demokratik bir yaklaşımın öncüsü
olmuştur. Artan nüfus halk kitlelerini genişletirken, gelir dağılımındaki
uçurum burjuva kesimleri toplumun dışına
itmiş ve bu aşamadan sonra da burjuvazi
ile birlikte bürokrasinin de desteği kesilmiştir. Dinci bir yönetimin Ankara
Belediyesinin başına gelmesi üzerine de Sanat Kurumunun merkezi olarak görev
yapan Göl Gazinosu, Kültür Bakanlığının tahsisine rağmen belediye tarafından haksız yere işgal
edilmiştir . Bu aşamadan sonra apartman dairelerine sığınmak zorunda kalan
Sanat Kurumu eskisi gibi yoğun kültür çalışmaları yapamamıştır.
Aslına bakılırsa sanat ve kurumlaşma arasında
çok ciddi bir yakınlaşma ve ortak bir yapılanma
ülkede kültür ve sanat ortamının gelişimi açısından önem taşımaktadır.
Sanat ve kültür bir toplumun ortaya koyduğu değerlerin içinden çıkan bir ortak
yapılanmanın uzantıları olarak gelişmeler gösterir. Ankara’da, I952 yılında bir
sanat derneği kurarken sanatı sevmeyi yeterli gören anlayış, yirminci yüzyılın
son çeyreğine gelindiğinde bu yaklaşımı
yetersiz görerek yerine sanat dünyasında kurumlaşmayı önermiştir.
Sanat Sevenler Derneğinden Sanat
Kurumuna geçerken, toplumdaki kültürel patlama da etkin olmuş ve sonraki
yıllarda sanat alanında ortaya çıkan genç ve dinamik hareketlilik, Türkiye’deki sanat
dünyasını burjuvazinin hareketsizliğinden
çekip alarak halkçı gençliğin hızlı
hareketliliğine doğru taşımıştır. Sanat
alanında en az özgürlük kadar kurumlaşma
da zorunlu bir gereklilik olarak öne çıkmaktadır. O nedenle kurumlaşmanın
istendiği gibi gerçekleşebilmesi için devlet çatısı altında parlamentodan geçecek bir yasa aracılığı ile
resmi bir kültür ve sanat kurumu kurulması gerekirken, Türkiye’de ilk kez
Ankara’da Sanat Kurumu adı ile bir örgütlenme gerçekleştirilerek, sanat
dünyasındaki kurumlaşma olgusu
demokratik bir yaklaşım içinde gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.
Bürokrasinin yetersiz kaldığı aşamada kültür ve sanat için toplumun içinden çıkan demokratik
insiyatif bir alternatif yapılanma
olarak devreye girmiştir.
Devletin Kültür Bakanlığı çatısı
altında özerk çalışacak bir sanat kurumu modeli geliştirememesi üzerine,
Ankara’da kurulmuş olan Sanat Kurumu bir
dernek modeli olarak diğer iller için
model bir yapılanma olarak öne çıkmıştır. Anadolu’nun birçok ilinde ve daha çok
büyük iller ile deniz kenarında bulunan iller de Sanat Kurumu adı altında
dernekler kurulmuştur. Aynı ad çatısı altında ortaya çıkan bu sanat
kurumlarının kendi illerinde yeterince örgütlendikten sonra bir araya gelerek ve başkent Ankara’da
düzenlenecek birleşme kongresi sonrasında
“Türkiye Sanat Kurumları Birliği
“ adı altında ülke düzeyinde ulusal bir örgütlenmeye gitmeleri,
demokrasinin Türkiye’de güçlenmesi açısından çok büyük katkı
sağlayacaktır. Böylece merkezden kurulan bir sanat kurumunun ülke düzeyine
şubeler açarak yayılması yerine, ülkenin çeşitli bölgelerinde kurulmuş olan
sanat kurumlarının bir araya getirilmesiyle bir ülkesel birlik ulusal
çizgide tamamlanmış olacaktır. Tamamen
bir demokratik kitle örgütü olarak kurulacak olan Türkiye Sanat Kurumları
Birliği, kültür alanında en önde gelen
ulusal demokratik kuruluş olarak
kültürel alanda yaygın bir
demokratikleşme ağının yurt düzeyinde gerçekleştirilmesi açısından da yararlı
olacaktır. Siyasal ve sosyal alanlarda toplumun geçirmekte olduğu sarsıntıların
aşılmasında, kültür ve sanat dallarındaki yakınlaşma ve toplumsal kesimler arasında
geliştirilecek empatik tolerans toplumun iç ve dış dinamiklerini harekete
geçirerek, sosyal bütünleşme açısından
olumlu katkılar getirebilecektir.
Türkiye yirmi birinci yüzyılda
yoluna devam ederken, kurucu önder
Atatürk’ün dediği gibi devletin bir kültür devletine dönüştürülmesi
ve bu doğrultuda sanat dünyasının bilim alanı ile birlikte devlet tarafından
desteklenmesi gerekmektedir. Ülkeyi yöneten siyasal kadroların kültür konusuna uzak durmaları ya da yetersiz
kalmaları dikkate alınarak, yurt düzeyindeki bütün sanat kurumlarının,
başkentte Ankara Sanat Kurumu’nun daveti üzerine bir araya gelerek “Türkiye Sanat Kurumları Birliği’ni “ kurmaları ülke için gerekmektedir. Ne var ki,
Ankara Sanat Kurumu’nun böylesine bir girişimi
başarabilmesi için gene devlet desteğine gereksinme vardır . Eğer devlet
desteği bu alanda sağlanamazsa o zaman, kültür ve sanat alanına yatırım
yapan büyük bankaların ya da şirketlerin
maddi destekleri ile, ulusal çizgide bir ülkesel sanat kurumları birliği
demokratik bir kongre aracılığı ile gerçekleştirilebilir. Türkiye’nin önde
gelen kültür ve sanat adamlarının
öncülüğünde Türkiye Sanat Kurumları
Birliği adı ile kurumlaşmaya gidilmesi, sanat dünyasının demokratik örgütlenme
hakkına daha geniş bir düzeyde sahip
olabilmesinin önünü açacaktır.
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
Not: Bu yazı Özgür Sanat Dergisi'nin Haziran ve Temmuz sayılarında iki kısımda yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder