ÇANAKKALE ANZAK EYALETİ OLAMAZ
Çanakkale
Vilayeti Türkiye’nin en güzel illerinden birisidir. Son derece önemli bir
jeopolitik konuma sahip olmasına rağmen Türk toplumunun günlük yaşamında biraz
kenarda kalmış bir bölgedir. Belki de kenarda kalması istendiği için tren ve
karayolları kavşakların ötesinde bırakılmış, sanki deniz kenarında dışlanmış
gibi bir durumu vardır. Türkiye haritasına bakıldığı zamanda, Çanakkale’nin
biraz kenarda kalan bir yere sahip olduğu, bu hali ile de ülkenin günlük yaşamının
dışında bırakıldığı görülmektedir. Bu sessiz ve sakin kent, Türkiye genelinde
ele alınırsa günlük yaşımın dışında bırakılmasının arkasında başka nedenler
bulunup bulunmadığı konusu tartışılabilir. Kenar bir kent olması ve çok önemli
bir su yolu olan boğazlar üzerinde konumlanması düşünüldüğünde, güvenlik
endişelerinin de Çanakkale üzerinde etkili olduğu anlaşılmaktadır. Tarihte
yaşanmış olan Çanakkale savaşlarından, Türk devletinin önemli dersler çıkardığı
söylenebilir. Belki de bu nedenle, kentin ana yol kavşaklarının dışında kalması
ve demiryolu ulaşım sistemine dahil edilmemesi düşünülmüş olabilir.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin kenarda ve köşede kalmış bu en sessiz vilayeti, son yıllarda
çok ciddi boyutlarda gösterişli ve gürültülü olaylara sahne olmakta, her sene
Mart ayından başlayarak Hazirana kadar üç ay süre ile bir çok turist grupları
Çanakkale’ye gelerek günlerce kalmakta, devlet ve özel kuruluşlar aracılığı ile
yapılan çeşitli organizasyonlarla Çanakkale Savaşları bir kez daha gündeme
getirilmektedir. Bir anlamda her yıl üç ay süren bu düzenlemelerle, kentin
tarihte yaşayan boyutu öne çıkarılmakta, sanki Çanakkale bugünün Türkiye’sinin
bir kenti değilmiş ama Efes, Milet ya
da Truva gibi bu bölgede eskiden kalmış bir tarihi yerleşim merkeziymiş gibi bambaşka
bir durum yaratılmaktadır. İlk bakışta anlaşılamayan bu tür gelişmelerin her
yıl düzenli olarak tekrar edilmesi, giderek artan bir boyutta daha geniş
programlarla kamuoyu önüne getirilmesi karşısında zihinlerde bazı haklı sorular
ve kuşkular gündeme gelmektedir. Neden her yıl binlerce insan yabancı
ülkelerden gelerek Çanakkale’de düzenlenen büyük törenlere katılmakta ve bu
katılım giderek genişlemektedir? Bu haklı sorunun gerçekçi bir doğrultuda
yanıtı verilemediği sürece, neler olup bittiğini kavrayabilmek giderek
zorlaşmaktadır. Çanakkale’de, Türk kamuoyunca pek de anlaşılamayan yeni bir
durum vardır ve bunun ne anlama geldiği ciddi olarak açıklanmamaktadır.
Gerçeği
öğrenmek için Çanakkale’ye gidildiğinde ve biraz kalınarak incelemeler
yapıldığında neler olup bittiği hemen anlaşılabilmektedir. Her yıl düzenli
olarak Çanakkale anma toplantılarına katılan yabancıların çoğunluğunun bu
kentte toprak almaya başladıkları ve tıpkı İngilizlerin Didim’de, Fransızların
Fethiye’de, Almanların Alanya’da yerleşmeye başladıkları gibi, Çanakkale
savaşlarında ölen eski Avustralya ve Yeni Zelanda’lı askerlerin torunlarının da
dedelerinin yatmakta olduğu bu topraklara yerleşerek, geleceğe dönük yeni bir
yerleşim hazırlığı içinde oldukları meydana çıkmaktadır. İngiliz
emperyalizminin eski sömürgesi olan Avustralya ve Yeni Zelanda’dan toplanan
askerlerin Çanakkale savaşlarına İngiliz ordusunun paralı askerleri olarak
katılmaları nedeniyle, epeyce bir Anzak askeri Çanakkale Savaşları sırasında
olmuş ve Gelibolu yarımadasındaki mezarlığa gömülmüşlerdir. Her yıl düzenli
olarak yapılan anma törenlerine bu askerlerin torunları katıldığı için,
organizasyonlar daha da büyümekte ve düzenliliğin kurumsallaştığı bu aşamada bugünün
torunları dedelerinin yattığı topraklarda gayrimenkul alarak bu bölgeye kalıcı
olarak yerleşmenin yollarını aramaktadırlar. Bu nedenle artık Çanakkale’de yeni
bir dönem başlamıştır. Çanakkale böylece bir Türk kenti olmaktan çıkmakta, bu kentte
yaşayan Türk vatandaşları, Çanakkale’yi eski sömürge askerlerinin torunları ile
paylaşmak durumunda bırakılmaktadırlar. İnsani yönden anlaşılabilecek duygusal tutumların
artık geride kaldığı, geleceğe dönük ciddi bir yerleşim ve yeniden yapılanma
planları doğrultusunda, Çanakkale’nin dıştan güdümlü ve ulusal olmayan bir yeni
yapılanmaya doğru emperyalist bir yaklaşım çerçevesinde zorlandığı
görülmektedir. Torunların duygusal yaklaşımlarının emperyal merkezler
tarafından kullanıldığı ve bu yabancı kişilerin, dedelerinin bu topraklarda
olması gerekçesi ile Çanakkale’ye kalıcı olarak yerleşmeleri hem teşvik
edilmekte hem de parasal olarak dış merkezler tarafından desteklenmektedir. Bu
artık iyi niyetli torunların dedelerinin yanı başına yerleşmek arzusunun
ötesine geçen planlı ve programlı yeni bir emperyal girişime dönüşmüştür.
Son yıllarda, küresel
emperyalizmin zorlamaları ile Türkiye’de yabancılara toprak satışı fazlasıyla
hızlanmıştır. Açıklanan resmi rakamlara göre Türkiye Cumhuriyeti topraklarının genel
olarak yirmide biri yabancı ülke vatandaşlarına satılmıştır. Böylece, Birinci Dünya
Savaşı sonrasında orduları ile işgal ederek alamadıkları dünyanın en değerli
topraklarını yabancılar, özel satışlar yolu ile elde edebilmektedirler. Bir
anlamda silahla alamadıklarını yabancı paralar üzerinden ele geçirmekteler ve
yerleşerek Türkiye’nin ulusal ve üniter devlet yapısını bozarak Yeni Bizans
Federasyonu oluşturabilmenin arayışlarına girebilmektedirler. Türk devletinin
Lozan Antlaşması ile bütün dünyaca kabul edilmiş olan sınırlarının ve hukuki
yapısının, emperyalist planlar doğrultusunda değiştirilmesi için çaba
gösterilirken, Yeni Bizans Federasyonunun Anzak eyaleti de Çanakkale vilayeti
sınırları içerisinde kurulmaktadır. İngiliz emperyalizminin uzantısı olan
Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri, Anzak adı altında Mısır’da toplanarak 1915
yılında nasıl Çanakkale’ye saldırıya geçtilerse, yüzyıl sonra şimdi de
torunları gene Londra’nın komutasında hareket ederek yeni bir saldırı ile Çanakkale’ye
yönelmektedirler. Dedelerinin silahla savaşarak alamadıkları bu değerli toprakları,
yüz yıl sonra torunları sterlin üzerinden kolayca ele geçirmektedirler. Yabancılara
toprak satışının serbest bırakılması ve hiçbir biçimde devlet tarafından
kontrol edilmemesi de yabancıların emperyalist amaçlarla Türk topraklarına yerleşmelerini
kolaylaştırmaktadır. Anzakların torunları da İngiltere’nin öncülüğünde bu
durumdan yararlanarak, Çanakkale toprakları üzerinde yeni bir Anzak eyaletini,
geleceğin Yeni Bizans Federasyonunu oluşturma doğrultusunda Londra’nın sermaye
desteği ile kurmaktadırlar. İngilizlerle beraber Fransızların ve Almanların da
aynı doğrultuda Türkiye’nin batı sahillerine yerleşmeleri, Anzak eyaletinin bu
topraklarda oluşturulması girişimlerini kolaylaştırmakta ve dolaylı bir dış
destek sağlamaktadır.
Çanakkale’nin
tam ortasında bulunan aynalı çarşı önemli bir halk türküsüne konu olmuştur.
Türk gencinin düşmana karşı çıkışının ve milli mücadele için direnişinin öyküsü,
Çanakkale içinde vurulmakla dile getirilmiştir. Üç yüz bin gencini boğazların
savunulmasında yitiren bir ulusun, bu kadar kolay topraklarını yabancılara
satması ve yeniden Türk gençlerinin Çanakkale içinde bu kez manevi olarak
vurulmaları toprak sahibi yabancıların bu kente sahip çıkmalarıyla gündeme
gelmektedir. Yüz yıl önce emperyalizmin silahlı birliklerine karşı verilmiş
olan bir kurtuluş savaşının bir benzerinin, bu kez dolar ve sterlin üzerinden
bu kutsal toprakları ele geçirmek isteyen Atlantik emperyalizminin yavrusu olan
Anzaklara karşı verilmesi gerekmektedir. Avustralya ve Yeni Zelanda gibi
dünyanın öbür ucundaki ülkelerden gelerek, merkezi coğrafyaya yerleşmek üzere
harekete geçen yeni Anzak hareketinin, Çanakkale boğazının kenarlarında geleceğin
Anzak yapılanmasını oluşturabilmek üzere her yıl daha planlı ve programlı bir
tutum sergilediği görülmektedir. Türkiye’nin Ege ve Akdeniz sahillerinde Avrupa
ülkelerinin tarihteki eski Yunan kolonileri gibi yerleşim merkezleri oluşturmaya
çalıştığı bu aşamada benzeri bir gelişme Anzaklar aracılığı ile Çanakkale
boğazının kenarlarına da taşınmaktadır. Boğazın en güzel yerleri, kentin deniz
kenarındaki en değerli yerleşim merkezleri zaman içerisinde yavaş yavaş
Anzakların eline geçmekte ve böylece dedelerinin başlayıp da bitiremediği işi
torunları para gücü ile tamamlamaya çalışmaktadırlar. İngiltere’nin emperyalist
planları ve oyunları doğrultusunda, Çanakkale boğazının iki yakasına
yerleşmekte olan Anzakların, geleceğin dünyasında ayrı bir topluluk olarak
tarihsel olayın yaşandığı toprakları hareket noktası olarak belirledikleri
görülmektedir. Çanakkale Savaşlarının Avustralya ve Yeni Zelanda’da
uluslaşmanın başlangıcı olarak kabul edilmesi nedeniyle, ikinci ve üçüncü torun
kuşakları kendi kimliklerini dedelerinin öldüğü topraklarda aramaktalar ve
İngiliz emperyalizminin dolduruşuna gelerek Çanakkale kıyılarına yerleşmeyi
tercih etmektedirler. Onların gelecek planlarının Çanakkale’ye yöneldiği bu
aşamada Türklerin bu kent üzerinde etkileri giderek zayıflamaya başlamıştır.
Çanakkale de artık son seçimlerin gösterdiği gibi, sahillerdeki yabancı yerleşiminin,
sahil kentlerini merkezden uzaklaştırdığı yeni bir aşamaya gelindiğini
göstermektedir.
Türkiye
açısından son derece kritik ve stratejik bir bölgede yer alan Çanakkale
kentinin giderek Türklükten ve Türkiye’den uzaklaşmasını seyreden Türk kamuoyunun,
bu kentin her yıl düzenli olarak yapılan anma gösteri ve düzenlemeleriyle
giderek Anzaklaştırıldığını artık görmesi gerekmektedir. Sahillerin
yabancıların eline geçmesi furyası içerisinde Çanakkale kenti topraklarının da
Anzakların bugünkü torunlarına hediye edilmesinin sağlanmaya çalışıldığı
anlaşılmaktadır. Anzaklar sadece kente gelerek toprak ya da ev almamakta, bu
kente yatırım yaparak, Çanakkale’deki işletmeleri ve fabrikaları da ele
geçirebilmenin planlı bir uygulamasını devreye sokmaya çalışmaktadırlar. Toprak
alımları topluca yapılmakta, dışarıdan para İngiliz bankaları aracılığı ile
gelmekte ve böylece, Türklerle Anzakların karışmasına meydan vermeden il
sınırları içerisinde Anzak yerleşim bölgeleri yaratılmaya çalışılmaktadır.
Alanya ve Didim’deki gelişmelere paralel biçimde, sahil bölgelerinde yabancı
yerleşim bölgeleri Türklerden ayrı olarak düşünülmektedir. Bütün hedeflenen
amaç Didim, Fethiye ve Alanya benzeri bir sahil yerleşim yapılanmasını Anzak
torunları vasıtasıyla Çanakkale bölgesine taşımaktadır. Böylece, bu boğaz
kentinin Türk ve Müslüman yapılanmasına karşı geleceğe dönük bir yabancı ve
gayrimüslim yapılanma her yıl genişletilerek sürdürülmek istenmektedir. Bir
anlamda bir Türk kenti olan Çanakkale’nin yeniden eski Bizans döneminde olduğu
gibi Dardanel’e dönüştürülmesi söz konusudur. Eskiden bu bölgenin Hıristiyan
dönemindeki adı şimdilerde bir balık konservesinin marka adı olarak kullanılmaktadır.
Bugün için Türkler açısından bir konserve markası olan eski ismin yeniden canlandırılması,
Anzak eyaleti oluşumu ile gündeme getirilebilmektedir. Eski bir Yunan kolonisi,
bugünün koşullarında İngiliz emperyalizminin girişimleri ve Anzak torunlarının
katılımı ile yeni bir plan olarak devreye sokulabilmektedir.
Yirminci yüzyılın
sonlarında, Avustralya kıtasının yirmi birinci yüzyılın Amerika’sı olacağı ve
bu doğrultuda Atlas okyanusunun yerini Büyük Okyanus’un alacağı söylenirdi. Ne
var ki, gelişmeler bunun tamamen tersi bir doğrultuda gündeme gelmiş, dünya
hegemonyasındaki çekişme İsrail yüzünden merkezi coğrafyaya kaymıştır. Bu
durumda Avustralya ve Yeni Zelanda dünyanın gerisinde kalmışlardır. Yeni
Amerika olma hedefi geride kalınca ve dünya kavgası merkezi coğrafyaya
yönelince, bunun üzerine eski dünya devletinin kurucusu İngiltere’de tıpkı Siyonist
Yahudiler gibi merkezi coğrafya hegemonyasına kalkışmıştır. İngilizler bu
doğrultuda Didim gibi sahil kentlerini ele geçirirken, Türkiye’nin diğer
bölgelerine, Kuzey Kıbrıs’a, Karadeniz’de Bulgaristan kıyılarına, Ukrayna’nın
sahil şeridine, Tuna Irmağının kenarlarına, İstanbul civarına önem vererek buralara
yerleşmeğe başlamışlardır. Böylesine bir merkezi coğrafyada Anglosakson
hegemonyası oluşturulurken, Çanakkale kenti ve bölgesi önem kazanmış ve bunun
üzerine İngilizler de Anzakların torunlarını örgütleyerek Çanakkale boğazının
iki yakasına onlar aracılığı ile yerleşmeğe başlamışlardır. Günümüzün Anzak
eyaleti projesi böylesine bir gelişim sürecinin sonucunda ortaya çıkmıştır.
Benzeri bir biçimde, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde geleceğin yeni eyaletleri,
gayrimüslim nüfus yoğunluğu artırılarak ve misyonerlik çalışmaları
güçlendirilerek yeni Bizansa doğru oluşturulmaya çalışılmaktadır. Türkiye’nin
Trakya, Ege, Marmara, Akdeniz ve Güneydoğu ile doğu bölgelerinde benzeri
eyaletler oluşturma çabalarının dış desteklerle emperyal planlar doğrultusunda
giderek arttığı bu aşamada Türk ulusunun son derece dikkatle davranması ve Türk
devletinin de gereken önlemleri alması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olan Türkler, dünyanın merkezi coğrafyasında ve en değerli topraklar
üzerinde yaşadıklarını her zaman için hatırlayarak hareket etmek ve yeni ortaya
çıkan gelişmeleri böylesine bir bilinçle izlemek durumundadırlar. Aksi takdirde
dünyanın zenginleri, yeryüzünün en değerli topraklarını yani Türkiye’nin
ülkesini ele geçirebilmek için her yolu deneyeceklerdir. Türkler ikinci bir ulusal
kurtuluş savaşı vermemek için, Çanakkale boğazının kenarlarında başlamış olan
Anzak eyaleti oluşturma planlarının önünü kesmek durumundadırlar. Unutulmamalıdır
ki, üç yüz bin Türk askerinin şehit olmasıyla Çanakkale’nin geçilemeyeceği
bütün dünyaya gösterilmiştir. Bugünün yöneticileri de Çanakkale’nin geçilemeyeceği
gibi, satılamayacağını da artık görmek ve yeni Anzak eyaleti oluşturmak planlarını
durdurmak zorundadırlar. Gelibolu şehitliğinde yatan şehitlerimizin anıları
önünde saygı ile eğilirken, Çanakkale’nin bir Türk kenti olarak kalması güvence
altına alınmalıdır.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder